Yazanlarda |
|
kutupaneci Uzman Uye
Katılma Tarihi: 25 mart 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 156
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selam Fazıl, Aslında aynı şeyi düşünüyoruz. Elbetteki süreç var Kuran da her şeyin belli günler veya aşamalarda yaratıldığını söylüyor. Dikkat ederseniz şöyle yazdım: 'Canlı-cansız varlıklardaki oluş, değişim, dönüşüm yüce bir aklı
ve dizaynı işaret ediyor.' Buradaki oluş ve değişim süreçlerine onlar evrim diyor ama ben o kelimeyle ifade etmek istemiyorum. Çünkü evrim kelimesi bilimsel ateizmin ürettiği kendi kendine olma süreçlerini ifade ediyor. Çıkış noktası yanlış demişsiniz ama bir daha okuyunuz, gerçekten evrim Allah ın olmadığını ispat edemiyor değil mi. Çünkü var olan evrimsel süreçlerin mutlaka mumkün kılınması, işletilmesi, organize edilmesi gerekiyor. Tabi birde evrim dedikleri süreçlerin kendi içinde bir takım yasaları var. Ben bu yasalara da itiraz ettiğimden, ateist evrimci yaklaşımın felsefi boyutuna değindim. Şimdi siz derseniz evrim var Tanrı da var. O sizin kastettiğiniz evrimle ateist yaklaşımın kastettiği evrim aynı şey olmaz.
__________________ Artık sadece kainat kitabını okuyorum. Daima Rabbime teşekkür ederek.
|
Yukarı dön |
|
|
adalet Uzman Uye
Katılma Tarihi: 02 ekim 2006 Gönderilenler: 1195
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Hepimiz ara türüz Roni Margilus
..“Evrim bir teori, ispatlanmış bilimsel bir gerçek değil. Milyon
yıllarca süren bir evrimleşmeden elimizde yeteri kadar ara geçiş formu
yok.. Bir bilimsel teorinin belkemiği sayılabilecek delilleri
bulamazsanız zaten o teori bilimin çöplüğüne çoktan atılmalı.”
Ümit Bey’e şöyle yazdım:
“Yok yahu, dindar okuyucularımı hoplatmak gibi bir kaygım yok,
velinimetimdirler. Amacım sadece düşündürmek, bana heyecan veren
konuları okuyucularıma aktarmak... Ara geçiş formları hakkında
yanılıyorsunuz ama.“
İki nedenle yanılıyor.
Birincisi, “ara geçiş formu”, “ara tür”, “kayıp halka” diye bir şey
yok. Hepsi ve hepimiz ara türüz. Bir gün ağaçlarda yaşayan tüylü bir
hayvan ertesi gün homo erectus, bir sonraki gün homo sapiens (yani biz)
olmuyor. Yavaş yavaş değişerek, çevreye biraz daha iyi uyum sağlamasına
yol açan irili ufaklı değişiklikler geçirerek bize doğru evriliyor.
İkincisi, bu değişimin fosil delilleri, hem insan hem de pek çok başka
canlı için, o kadar çok ki! Bunu bilmemek ayıp değil, ama bilmiyor olup
“yok” demek ayıp.
İnsanın ortaya çıktığı bölgede, Kenya, Uganda, Tanzanya ve Çat’ta
insana benzer yaratıkların fosilleri sürekli bulunuyor. Yedi milyon yıl
önceden başlayarak bu yaratıkların hepsinde maymun ve insan
özelliklerinin bir karmaşası var. Bazılarının çene yapısı insana
benzerken dişleri maymuna benziyor, bazılarının kalça ve diz kemikleri
insan gibi ayakta durmaya uygunken kafatası maymuna daha yakın. En
meşhuru ‘Lucy’: 3,5 milyon yıl önce yaşamış, bizim gibi yürüyor, ama
kafası maymun. Tam Ümit Bey’in aradığı “ara tür”.
Ama benim en heyecan verici bulduğum hayvan Tiktaalik. İlk bulduğumuz
bacaklı balık! Yaşamın denizden karaya doğru evrimleşmesinin bildiğimiz
en erken örneği. En babayiğit “ara tür”!
Tiktaalik 2004 yılında Kanada’nın en kuzeyinde, yılın on ayı ısının
-40’a düştüğü Ellesmere adasında bulundu. Bulanların ne işi vardı orada
diyeceksiniz. Çok basit. O güne dek, 385 milyon yıllık kayalarda
bildiğimiz balık fosilleri, 365 milyon yıllık kayalarda ise hem suda hem
karada yaşayabilen bildiğimiz ikiyaşamlı hayvan fosilleri bulunmuştu.
Demek ki, 375 milyon yıllık kayalara bakmak gerekiyordu. Paleontolog
Neil Shubin ve arkadaşları baktı ve buldu.
Tiktaalik’in, çoğu balık gibi yüzgeç, pul ve solungaçları var. Aynı
zamanda, dört ayaklı bir omurgalı gibi sert bilek kemikleri, boynu,
omuzları ve kalın kaburgaları da var.
Yerim yok, resmini koyamıyorum. N’olur internetten bakın, harika bir şey!
Buna benzer bir tartışmayı tam 400 yıl önce, 1611’de yapıyor olsaydık,
Ümit Bey’le ben belki Galileo’nun yazdıklarını okumuş olurduk. Ve
nüfusun %99,9’u dünyanın kâinatın merkezinde olduğuna ve güneşin
dünyanın etrafında döndüğüne inanırken, tüm kutsal kitaplar böyle yazar
ve Kilise bunun tersini iddia edenleri afaroz ederken, Galileo tersini
iddia ettiğinde Ümit Bey ne derdi acaba?
“Dindar bir Taraf okuru olarak her şeyi Allah’ın yarattığına
inanıyorum, evrim teorisi gerçek olsa da olmasa da bu inancımı
etkilemez” demiş. Yine benzer bir şey derdi herhalde. Ama, düşünmeden
edemiyorum, Kilise’nin dünya görüşünü savunur, Galileo’ya karşı çıkardı
gibime geliyor.
Oysa gerek yok ki. Galileo’nun konusu başka, Kilise’nin konusu başka.
Uzay cisimlerinin hareketini veya canlı türlerinin değişimini İncil’den
öğrenmeye çalışan yanılır. Tanrı düşüncesi hakkında bilgi edinmek için
Galileo’nun Başlıca İki Dünya Sistemi Hakkında Diyalog’una veya Türlerin
Kökeni’ne başvuran yanılır.
Güneş dünyanın etrafında dönmüyor. Kilise bunu kabul ettiği gün Tanrı’dan vazgeçmek zorunda kalmadı.
Bugünkü tüm canlılar evrimleşerek oluştu. Bunu kabul ettiği gün bir
Müslüman, Ümit Bey’in de belirttiği gibi, dinî inançlarını unutmak
zorunda kalmayacak.
Bugün evrim teorisine karşı duranlar dinî kurumlar ve dindar insanlar. Darwin’e karşı Tanrı’yı savunduklarını sanıyorlar.
Aynen Galileo’ya karşı duranlar gibi.
Gerek yok. Yanlış yapıyorlar.
__________________ "Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayırmasın.."
|
Yukarı dön |
|
|
aliaksoy Uzman Uye
Katılma Tarihi: 05 subat 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 989
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
adalet Yazdı:
... Tanrı düşüncesi hakkında bilgi edinmek için
Galileo'nun Başlıca İki Dünya Sistemi Hakkında Diyalog'una veya Türlerin
Kökeni'ne başvuran yanılır....
|
|
|
Selam,
Yazar yukarıda alıntıladığım kısımda büyük bir hata içerisinde. (Veya ben demek istediğini tam anlayamadım)
Bilakis, Tanrı'yı tanımak için türlerin kökenine (ister kitap ister geçrçek anlamıyla) ve hatta her şeyin kökenine bakmak gerekir.
"Yeryüzünde gezip dolaşın da Allah'ın yaratmaya ilkin nasıl başladığına bir bakın" diyen Kuran da bunu söyler zaten.
Yer-gök ayetlerle / kanıtlarla dolu. Tanrı, eşyalar ve olaylar yoluyla insanlarla her gün sürekli konuşuyor.
Kim eşyayı ve vakıaları irdeler ve duymak isterse Tanrı'yı duymaya başlar. Kim görmek isterse görür.
Biz, alemlerde Tanrı'nın yaratışa dair pek çok vasfını arayacağımıza kaderin bir cilvesi midir, nedir, Allah'ın o alemin içine koymadığı şeyi arıyoruz.
Mesela adalet gibi...
Alemlerde adaletin olmadığını görmemek için adeta kör olmak lazım.
Allah'ın adaleti gerçek anlamda ahirete tahsis edilmiş. Dünya yaşamı yani önceki / evvelki yaşam, adaletsizlik ve dram yüklü. Burada adalet yok.
Ama biz, neredeyse gözümüze batarcasına her yanımızı kuşatan onca ayeti görmüyor da ille diğerini arıyouz.
Konuyu dağıtmak istemiyorum.
Tanrı düşüncesini, evrim teorisinin içinde aramanın yanlış olduğunu düşünmekle Kütüphaneci kardeşin dedikleri arasında hiç bir fark yok.
Bilakis, Tanrı düşüncesi orada, gerçeğin içinde.
Kuran'ın tiyatral sahnelerini gerçeğe, gerçek sahnelerini de tiyatroya döndürdüğümüz, arada geçen onlarca nesli de bu yönde yetiştirdiğimiz için böyle gerçekle çelişen inanışlara gömülmüş durumdayız.
Kuran'ın bilgiye / bilmeye, araştırmaya, tefekküre, hakka (gerçeğe) yönlendiren yönü bizi bu çukurdan kurtaracak en güzel yöntemdir.
Her yer, ayetlerle dolu. Ve Tanrı ayetlerle tanınmalıdır.
Evrimi araştırmak için yer yüzünü adım adım gezen bir çoklarının hali,
tarlasında eski para, çanak-çömlek, hazine bulup da onun değerini bilemeyenlerin
hali gibidir.
Tanrı'nın yaratışındaki ezeli bilgisine dair neler neler buluyorlar ama Tarı'dan haberleri yok.
Bkz. Ayet Okumak
Bir de, "araform" meselesinin daha iyi kavranması için şöyle bir misal getirebiliriz.
Bir tohum toprağın içinde bir "dane" iken sonradan ağaca evriliyor.
Bu iki durum arasında ara form var mı?
Bu iki durum arasında, tohumun / ağacın hangi hali araform dur ?
O evrilişin neredeyse her saniyesi bir araformdur.
Evrim açısından canlıların gelişimindeki araform meselesini de böyle değerlendirmek gerekiyor.
Aslında Allah, gözümüzün gördüğü, ömrümüzün yettiği bir çok hususta evrime benzer "acayip" yaratışlar sergiliyor.
İnsanın sperm ve yumurtadan, konuşan, akıl yürüten bir canlıya dönüşmesi evrim değil de nedir ?
Ya Kelebekler !
Önce sperm ve yumurta, sonra tırtıl, sonra gizemli bir koza, sonra Kelebek !
Bir çok canlı var ki, önce suyun içinde bir larva olarak doğar. Sonra gelişip karaya çıkar.
Şimdi bu kısacık zamandaki değişim ve dönüşüme, evrilip çevrilmeye şaşırmayacağız da canlıların milyonlarca yıl içerisinde değişip dönüştüğüne mi şaşıracağız ?
Esen kalın.
__________________ "(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
|
Yukarı dön |
|
|
IIVVII Groupie
Katılma Tarihi: 03 agustos 2010 Gönderilenler: 73
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Sayin Aliaksoy guzel seyler yazmissiniz fakat neden
"Yeryuzunde adalet ile hukmet" denirken siz yeryuzunde
adalet yoktur dediniz anlamadim. Yada adalet derken neyi
kastediyorsunuz. Biri kus olarak yaratilmis biri insan bu
tip biseymi ?
|
Yukarı dön |
|
|
aliaksoy Uzman Uye
Katılma Tarihi: 05 subat 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 989
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selam "IIVVII" kardeşim,
Allah'ın yeryüzünde bize adaletle muamele ettiğine / edeceğine dair, kitapta ve gerçekte yeri olmayan yanlış bir ön yargıya sahibiz.
Kimimiz fakir doğar, kimimiz zengin, kimi güzel, yakışıklıdır, kimi değil, kimi güçlüdür, kimi zayıf, kimi zekidir, kimi değil...
"Eğer yeryüzünde yaşayan herkese eşit ve bol bol rızık verseydik yeryüzünde büyük bir fitne çıkardı"
Yani bu adaletsiz ilk yaşam "acizlikten" değil, yasa böyle.
Sadece insanlar için değil, diğer tüm mahluklar için de aynısı geçerli.
Yaratıcı, güçlünün zayıfı ezmesine müsaade ediyor. Çünkü ilk / evvelki yaşamın kuralı böyle. (Bu kural niye böyle ? Ona aklım ermiyor, bu işin hikmetini kavrayamıyorum. Ama şunu biliyorum ki, benim bir şeyi kavrayamayışım onun yanlışlığına delalet etmez. Etse etse benim cahilliğime / aczime delalet eder.)
İlk yaşamda insanın ettikleri yüzünden şerle karşılaşması, kimisinin çalışıp buna karşılık bulması, ilk yaşamda adaletin "düşük tonda" mevcut olduğunun göstergesidir. Eğer herkesin yaptığının karşılığını hemen veya mutlaka ilk yaşamda görmesi öngörülseydi ne olurdu ?
Kuran'a göre, bu ihtimalde yeryüzünde depreşen hiç bir varlık kalmazdı.
Yani adaletin tonu düşük seviyede ve yaşamın idamesine imkan verecek ölçüde.
Bütün yaratılmışlar bu acımasız ve adaletsiz ilk yaşamın içerisinde adeta bir nehirde akıp gider gibi akıp gidiyor.
Eğer bu akıntıya kapılıp gidersen canlılardan bir canlı olursun. Yok, akıntıya karşı kürek çeker, aksi yöne adalet ve erdeme yönelirsen Adem olursun.
Herşeyin emrini / kitabını yazanın adaleti [herkese kazandığının karşılığı tastamam verilsin diye] ahirde ortaya çıkacak.
Esen kal.
__________________ "(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
|
Yukarı dön |
|
|
Guests Guest Group
Katılma Tarihi: 01 ekim 2003 Gönderilenler: -259
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
"....
"Yeryüzünde gezip dolaşın da Allah'ın yaratmaya ilkin nasıl başladığına bir bakın" diyen Kuran da bunu söyler zaten."
Sevgili Ali kardeşim,
Bu cümleden ne anladığınızı tam olarak anlamadım ancak, eğer bundan varlığın ilk yaratılışını anladıysanız, ben o görüşte değilim. İlkin Allah'ın nasıl yarattığı bakmakla görülebilir, gözlenebilir mi? Bugün de olsa, arkeolojik kazılardan çıkarılan kalıntılardan ilk yaratılış tespitedilebilir mi?
Yalanlayanlara yönelik olarak bir önceki cümle (19): Yaratıkları nasıl ortaya çıkardığını sonra (bunu hep) tekrarladığını görmediler mi? Şüphesiz bu Allah'a kolaydır.
Gördükleri canlıların nutfeden, tohumdan, çekirdekten nasıl doğduğu, çıktığıdır. Bunu dolaştıkları topraklarda hep müşahede edip durmaktalar insanlar.
(Şayet görmedilerdse) 20: Deki; yeri dolaşın ve Allah'ın yaratıkları nasıl ortaya çıkardığına bir bakın! Sonra (zamanı gelince) Allah son (âhiret) inşâsını da böyle inşâ edecek (ortaya çıkaracak).
Esen kal!
|
Yukarı dön |
|
|
aliaksoy Uzman Uye
Katılma Tarihi: 05 subat 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 989
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selam Haktansapmaz,
Elbette öyle anlamıyorum. Keza, Kuran lafızlarının muhatap toplumunun bilincinde uyandırdığı mana esas olmalıdır.
Eğer o devrin müminleri bunu arkeolojik bir araştırma emri olarak algılasalardı, islam toplumunun gelişimi daha farklı olur, biz de bunu bilirdik.
Elbette o ayet, sizin dediğiniz manadadır. Lakin, ilk defa yaratanın ikinci yaratışını (tekrar dirilişi) anlatmak üzere indirilen bu ayetler tefekkür içeren bir gözlemi emrediyor.
Her gün deveye zaten bakan bir topluma, deveye tekrar bakmayı öğütlüyor.
Tanrının öleni öldükten sonra diriltişi, onun kudretidir. Bu kudreti müşahade etmek isteyenler, görünür evrendeki, görünür şeyleri irdelemeye çağırılıyor. Yani Tanrı'nın kudretini görmek isteyen, onu bu yönüyle tanımak isteyen için adres gördüğümüz şeylerdir, evrendir, tabiattır, kendi bedenlerimizdir, kendi nefislerimizdir.
İşte bu evrene, gözlenecek ve üzerinde tefekkür edilecek şeylere yerin altından çıkanlar / çıkarılanlar da dahil olacaktır.
Bu nedenle, bu gün bütün bilim insanlarının yaptığı çalışmalar Tanrı'yı tanımak için en güzel yöntemdir.
Bu işin bir yönü.
Bir de yetenekler, imkanlar boyutu var. Kuran'ın muhatap toplumuna emrettiği şeyler, onlar açısından onların yetenek ve imkanları ile sınırlıdır. Çünkü Allah, kimseye gücünün yettiğinden fazlasını yüklemez.
Ancak, sen akıbeti hayırlı bir söze rastgelmiş, bunu idrak etmişsen ve senin imkanların o sözün esas muhataplarından daha fazlaysa sen o emri, kendi imkanlarına uyarlayabilirsin.
Kuran muhatap toplumuna harb için yetiştirilmiş atlar hazırlamasını emreder, sen uçak hazırlarsın, tank hazırlarsın.
Eğer o günkü toplumun elinde bu gün bilim dünyasının sahip olduğu imkanlar olsaydı, onlara tabiatı gözlemeye ve tefekküre dair emirler o imkanlarla doğru orantılı olarak verilirdi.
Eğer o gün uçaklar göklerde uçuyor olsaydı, suları yara yara ilerleyen gemiler gibi onlar da misal olarak ileri sürülürdü.
Söz konusu ayetin bu güne, imkanlarımız, yeteneklerimiz ölçüsünde yansıyan yönünü böyle değerlendiriyorum.
Katkın için teşekkür ederim.
Esen kal.
__________________ "(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
|
Yukarı dön |
|
|
kutupaneci Uzman Uye
Katılma Tarihi: 25 mart 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 156
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
adalet kardeşim, alıntı yaptığın makaeyle ilgili aşağıdaki itirazlarımı dikkate alanız. Ara tür yok hepimiz ara türüz diyor, ancak evrim ağacında tüm bireylerin atalarından ve evrilme dönemlerinden bahsediyorlar. Bu çelişkiden öte düzenbazlıktır. Geçiş döneminden bahsedip geçiş canlısı yok demek nasıl anlaşılmalı? Öte yandan Lucy ve Tiktaalik için ara tür diyor. Lucy ve Tik taalik hakkında çok fazla tartışmalar var. Aşağıdaki sayfaları okuyup ondan sonra değerlendirme yapınız. http://www.tersinim.net/showthread.php?t=459&page=1
Tüm kutsal kitaplar Güneşin Dünyanın etrafında döndüğünü yazar demiş ama Kuran da böyle bir şey yazmamaktadır. Buradan anladığım bu yazar inançsızlığın getirdiği ön kabullerle konuya taraflı bakıyor.
__________________ Artık sadece kainat kitabını okuyorum. Daima Rabbime teşekkür ederek.
|
Yukarı dön |
|
|
kutupaneci Uzman Uye
Katılma Tarihi: 25 mart 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 156
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Aliaksoy kardeşim, canlılığın ilk başlangıcı konusunda Harun Yahya nın da sağlam eleştirileri mevcuttur. Sanırım okumamıştınız. http://www.harunyahya.org/evrim/evrim_acmazi_1/evrimacmazi8. html#ikiayaklilik
Düşüncemi net yazayım ki, evrim şeytanın aldatmacasıdır. Sakın sizi aldatmasın. Tohum ağaca evrilmiyor, tırtıl kelebeğe evrilmiyor. Zaten dna larında kayıtlı olan işlem meydana geliyor. Yoksa bir tırtıl, kelebek gibi mükemmel bir tasarımı nasıl yapabilir? Yada bir ağaç kendi kopyasını bir tohuma nasıl kodlayabilir?
Ali Bey, sizi daha iyi anlayabilmem için bazı konularda ki düşüncelerinizi net olarak ifade etmenizi rica etsem. 1- Kuran a göre Ademin topraktan yaratılıp o na can verilmesi ve ondan da eşinin yaratılmasını evrim le nasıl bağdaştırıyorsunuz? 2- Evrime göre belli bir zaman sonra yada belki günümüzde bile bir çok canlı türü akıl ve düşünce sahibi olmalı. Sizce bu durum emanetin sadece insana yüklendiği ayetiyle çelişmiyor mu? 3- Evrimcilerin gayesinin Allah ın yaratış tarzını anlamak değil, varlığın kendi kendine oluştuğunu ispat etmek olduğunu farketmiyor musunuz? 4- Bazı evrimciler gibi ara tür diye bir şey yoktur diyorsunuz. Ancak özellikle insanın evrimi olarak lanse edilen homo türlerin gelişim sürecindeki bir çok ara form insansı canlılara ait olduğu söylenen fosil kemikler sergilenmektedir. Bunlara ısrarla evrim halkaları, geçiş türler denmektedir. Bu durumda ara tür tabiri evrimcilerin oluşturduğu bir söylem değil midir? 5- Eğer evrim teorisini kabul ediyorsanız, sizce Allah evrim sürecinde her şeyi kendi haline mi bıraktı? Eğer öyleyse insanın ortaya çıkması tesadüf müdür? Öyle değilse zaten her şey planlı yaratılmış olmaz mı?
__________________ Artık sadece kainat kitabını okuyorum. Daima Rabbime teşekkür ederek.
|
Yukarı dön |
|
|
aliaksoy Uzman Uye
Katılma Tarihi: 05 subat 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 989
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selam Kütüphaneci,
Verdiğin linki açamadım. Ancak harunyahya.org sitesinden "iki ayaklılık" konusunda arama yaparak ne denilmekte olduğunu irdeledim.
Özetle, Harun Yahya insanın dört ayaklılıktan iki ayaklı yürüyüşe geçmesinin mantıklı olmadığını çeşitli argümanlar getirerek ileri sürmüş. Ne var ki, getirdiği argümanların tümü yorumdan ibarettir. Ben orada ciddi bir eleştiri göremedim. Mevcut maymunların fizyolojisine dört ayaklılığın daha uygun olduğunu söylüyor. Gerçekten komik bir yaklaşım. Elbette daha uygun olacaktır. Zaten evrime göre daha uygun olduğu için şu anda öyledirler. Eğer bizim bedenlerimiz de aynı şu anda yaşayan şempamzeler gibi olsaydı merak buyurmayınız, siz de dört ayakla yürüyor olacaktınız. Veya onların fizyolojisi aynı bizimki gibi olsaydı onlar da iki ayakla yürüyor olacaktı.
Harun Yahya'nın şu konu üzerinde biraz kafa yorması lazım:
Eğer insanlar iki ayak üzerinde yürüyecek şekilde tek seferde yaratılmışsa, iki ayaklılığa halen daha "tam olarak" uyum sağlayamayışımızı nasıl açıklayacak ? İnsalar niçin bel fıtığı oluyor ?
Niçin insanların karın boşluğu korumasızdır ? İki ayak üzerinde yürüyen canlının kendisi dışındaki dünya ile doğrudan, cepheden karşılaştığı karın bölgesinde niçin koruyucu bir kemik yapısı gelişmemiştir ?
Bu konuyla ilgili daha önce bir takım değerlendirmelerde bulunmuş, benzer örneklerin verildiği bir link de paylaşmıştım. Uzatmak istemiyorum.
Tohum ağaca evrilmiyor da ne oluyor ?
Kelebek, yumurtadan tırtıla, oradan da kozaya ve oradan da kelebeğe evrilmiyor da ne oluyor ?
Evrim türkçe bir kelime, manası da apaçık.
Demişsin ki, verdiğin misallerdeki değişim DNA kaynaklıdır. Ya evrim ne kaynaklıdır ?
Eğer alemlerde DNA denen muhteşem bilgi sisteminin kanunu yazılı olmasaydı ne bir canlı olurdu ne de evrim.
DNA kod dizilimine hata yapma iznini veren kimdir ? Ona sınırlar ve hürriyetler koyan kimdir ?
Sen hiç suyun hata eseri ateşe döndüğünü gördün mü ?
Biz, Tanrı'yı kendimiz gibi bir şey, tek düze bir şey olarak görmeyi terketmediğimiz müddetçe evrimdeki muazzam kudret ve bilgiyi asla idrak edemeyiz.
Tanrı'yı kendimiz gibi kısıtlı ve doğrudan iş gören bir varlık olarak görüyoruz.
O, birden bini çıkarıp türetiyor. Her şey ona secde etmiş. O, ne yazdıysa onun içinde dönüp duruyor. Bildiğimiz bütün canlıların ve belki evrenin uzak köşelerindeki bilmediğimiz canlıların hepsinin dolaylı olarak ortaya çıkarılışları bize zor gelebilir. Yoktan var eden Allah için bu niçin zor olsun. Bu O'nun sanatıdır.
İsterse bütün evrimciler ateist olsun. Bana ne ?
Ben, onlar aracılığıyla kudretini sergileyen ve bana bunu tebliğ eden / ulaştıran Allah'a hamd ederim.
Evrim konusunda okuduklarım benim Allah'a olan hayranlığımı arttırmaktan başka bir iş görmemiştir.
Sonra, yeniden dirilişi ilk yaratışa benzeten ayetleri düşünüyorum. Ve sadece "Allah" diyorum. Daha neler göreceğiz !
İnsan akıbetinde yine "insan" olacağına ne kadar da emin !
İnsan, her şeyin kendisi için yaratıldığına ne kadar da emin !
Sadece "Haşa !" diyorum. Bu o kadar basit değil !
Bolca belgesel izliyorum. Hele uzayla ilgili izlediklerim beni oturduğum yere çiviliyor !
Birisi evrendeki büyüklüğü tarif etmek için şöyle söyledi:
Evrenin büyüklüğü konusundaki rakamlar o derece abartılı ki, biz bilim adamları bile kavrayamıyoruz. Size anlayabilmeniz için bir misal verelim. Evinizde (Amerika'yı kastederek) oturup kitap okuduğunuzu düşünün. Kitapta kendinize bire " i " harfi bulun. O " i " harfinin noktasını güneş olarak kabul edin. Eğer o nokta güneş ise, içinde bulunduğumuz samanyolu galaksininin büyüklüğü Amerika kıtasının bir ucundan diğer ucuna mesafesi kadardır. Ve... Evrende bu galaksiye benzer yüzmilyarlarca galaksi vardır.
Ne yapsın kadın, yüzbin ışıkyılı uzunluğundaki bir şeyi (Sadece Samanyolu galaksisini) anlatmaya çalışıyor.
Şaka gibi !
Bunca şeyi var eden, gözümüz bakıp dururken bir sperm hücresi ile bir yumurtadan önce bir tırtıl, sonra da bir koza, sonra da uçuşan bir şey çıkaran Allah, o bir tek hücreden neler neler çıkarır.
Ve bizim bilmediğimiz neler neler var etti. Ve bundan sonra neler neler olacak !
Kütüphaneci kardeşim,
İnsan embriyosunun bir hücreden itibaren nasıl geliştiğine dair bir video izledin mi ?
Bir daha, bir daha, bir daha izle. Bak sen, o hücre hangi mahluklara benzeye benzeye gelişiyor. Kuyruk mu istersin, solungaç benzeri yapılar mı istersin !
Konuşan konuşuyor, hem de bağır çağır konuşuyor ama dinleyip düşünen mi var ?
Yok biz illaki, "Yanaş, Alemlerin Rabbi olan Allah benim" diye bir ses bekliyoruz.
Ben diyeceğimi türlü türlü söyledim. Gerisi tefekkür meselesidir.
Esen kal.
__________________ "(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
|
Yukarı dön |
|
|
|
|