adalet Uzman Uye
Katılma Tarihi: 02 ekim 2006 Gönderilenler: 1195
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
AHMET İNAM (Akşam)
Emekçi kardeşlerimin Bir Mayıs Bayramı'nı kutlarım.
Nasıl teşekkür edilir hayata? O kadar çok yolu var ki...
Hayatın değerini bilmenin, hakkını vermenin sevgiyle
sağlanabildiği açık. Yeryüzünün, evrenin bütünündeki
sonsuz oluşum karşısında, bu oluşumu kavramaya çabalayan
bir insan olarak, saygıyla karışık sevgi duymama olanağı
var mı? Yıldızlı gökyüzü altında, gözümüzü alamadığımız
özellikler, yüreğimizi dolduran heyecan bize ne söylüyor?
'Bu görkemli varoluşu yaşayan olarak, düşün, anlamaya
çabala, borçlu olduğunu gör: Sana verilmiş olanakları en
iyi biçimde gerçekleştirmeye çalış. Bu hayat sana
verilmiş. Sen ne verebilirsin karşılığında? Sevgi, saygı,
huşu içinde, sende olan, bu hayata verebileceğin
nelerdir?' Belki, evrenin sonsuz uzak köşelerinden, belki
hemen önümüzde üzerine çiğ düşmüş bir gül yaprağından
böyle bir ileti gelmektedir: Borcunu öde!
İşte bu borcu ödemenin en saygın yollarından biri de
emektir. Alınteridir. Çalışmaktır. İçimizde insan gibi
insan olmanın aşkıyla yanan bir ödev duygusu içinde
çalışmak. Çalışarak, dünyayı daha yaşanır, daha güzel bir
hale getirmeye çabalamak.
İnsan, bu çıplak yeryüzünü alınteriyle donatmaya
uğraşıyor. Bilimiyle, teknolojisiyle, sanatıyla,
düşüncesi, inancıyla. Yaşama hakkını hak etmeye
çalışıyor. İçine doğduğu hayata, hayat katma, hayatı
zenginleştirip çeşitlendirme, insanın yeryüzündeki
tarihinin önemli özelliklerinden olmuş.
Bunun yanında, insan kardeşlerinin yaşama hakkına
saldıran, yeryüzündeki yaşamı, kendi hırsları, çıkarları
doğrultusunda ortadan kaldırmaya çalışan insanlar da hep
varolagelmiş. İnsan hayata borçlu bir varlık ama aynı
zamanda eksik bir varlık. Yanılabilir, sapabilir bir
varlık. Bu eksikliği, varoluşundaki borçluluğu görmeyi
engelliyor. Tersine çoğu zaman kendini alacaklı bir
varlık gibi görüyor insan. Hayatından yakınıyor. Yakınmak
bir yana lanet okuyabiliyor. Hayatın ona hakettiklerini
vermediğini söylüyor. İnsanlar nankör, hayat
güvenilmezdir ona göre. Zulüm ve işkencelerle dolu bir
dünyada, böyle düşünen insanlar, hayatı suçlamakta
kendilerini haklı görüyorlar! Hayatında bir kez olsa
huzur bulmamış, sevilmemiş, saygı görmemiş, insan yerine
konulmamış biri, saygı nasıl duysun hayata, nasıl
düşünsün borçlu olduğunu?
Peki neden tersinden düşünmüyoruz? Dünyanın büyük öçüde
bu hale gelmesinde, kendimizi alacaklı sanma yanılgımız
yok mu? Eksikliğimizi, borçluluğumuzu görebilmenin
bedelini insanlık tarihi boyunca ne denli ağır
ödediğimizi nasıl da unutuyoruz?
***
Bitip tükenmek bilmeyen sahip olma hırsı, insanın
gözlerini kör ediyor. Eksikliğini, borçluluğunu idrak
etmiş bir insanın, hayatı daha da güzelleştirmek için
giriştiği bir çabanın sonucu olan saygın bir tutku
değildir bu! Kendini alacaklı, mükemmel sanan gafil
insanların egemen olduğu bir dünyada yaşıyoruz.
Hırslarının sarhoşluğundan, karşılarına çıkan dünyada
arzularını gerçekleştirmeye yarayan her yol meşru olmaya
başlıyor. Bu insanlar için hırsızlık doğaldır; örneğin,
yalan söyleme, yolsuzluk, yaptıkları işin doğal
parçasıdır. Neden? Değer yaşamazlar çünkü. Yaşadıkları,
abarttıkları değerler, yüzyıllardır farklı kültürlerin
kokuşmasında ortaya çıkan değerlerdir. Para ve ün yanında
sığlıkları içinde hazları yücelten değerler.
Alınterinin, emeğin, hayata olan borcun ödenmesinde,
insanı insan kılan en büyük değerler olduğunun
unutulması, rahatına düşkün, tembel, borcunu kolayca
görmezden gelen insanın çok sık başvurduğu bir gaflettir.
Bu hayatı bezeyen bunca güzellikler, bir park
kanepesinde, bir şiirde, bir muhteşem mimari eser
karşısında yaşadıklarımız, alınterimizle bu dünyaya
armağan ettiğimiz güzellikler değil midir? Hangi eser,
çalıp çırpmayla, kopya çekmekle, hırsızlıkla meydana
getirilmiş de kalıcı olmuştur? O muhterem alınterinin,
örneğin bilimsel araştırmalarda, ne denli önemli olduğu,
nasıl görmezden gelinir? Sabır içinde, hakikat önünde,
büyük bir aşk ile, bitmez tükenmez bir enerjiyle
araştırma yapan bilimci, hayata olan borcunu, önünde
saygıyla eğileceğimiz bir biçimde ödemekte değil midir?
Bir hastalığın çaresini bulmaya çabalayan bir
araştırmacı, bir doğal afete karşı önlemler arayan bir
mühendis, toplumun bir yarasını sarmaya uğraşan
toplumbilimci, siyaset bilimci, yüreklerindeki insan olma
heyecanıyla borçlu ve eksikli olduklarının bilinci içinde
insan gibi insan olmayı çabalamaktadır.
***
Her saygın hakikat araştırmasının içtenliği,
saygınlığının yanında bozuk niyetli, kolaycı, alınterine
saygısız insanların, bu gezegendeki insanın yaşamına
tuzak kuranların girişimleri olacaktır. İnsanın
alınteriyle kazandıklarına, ulaştıklarına göz dikmiş; bu,
hayat yok edici, çirkinlik besleyen, emek edepsizlerine
karşı savaş, yeryüzü varoldukça sürecektir. Kim
kazanacaktır sonunda? Alınteri edepsizleri mi, hayatı
sürekli dönüştürmeye, geliştirmeye çalışan, emeğin
muhabbet erbabı mı?
İnsanız. Kötü yanlarımız olsa da, insana ve emeğiyle
başardığı hayata güveniriz. Eksiklerimizi ve borcumuzu
bilerek, geleceğimizi alınterimizle dokumaya çalışırız.
__________________ "Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayırmasın.."
|