Yazanlarda |
|
zagros26 Newbie
Katılma Tarihi: 21 aralik 2011 Yer: Turkiye Gönderilenler: 35
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Haklısınız sizin için bu konuyu sürdürmenin yararı yok,
ancak bizim için var. Böylelikle sizin gibi sofistike
söylemlerle bir şeyler inandırmaya çalışanların ne
yaptıkları da anlaşılmış olur. Keşke anlayarak kitabınızı
taramış olsaydınız şimdi anlamış olur ve daha mantıklı
şeyler söyleyebilirdiniz.
Bedii: geçmiş zaman formu, “yer ve gökler” için
kullanılmaktadır. Yani her şey, bildiğimiz fiziksel
evrenin ilk hareket noktasıdır bu.
Yubde’u: Geniş zaman formu, genellile “HLK” yani üretim
için kullanılır. Bu bir şeyin ilk kez üretilmesi anlamına
gelir. Bu sürekliliği olan bir şeydir. Örneğin “E ve lem
yerev keyfe yubdiullâhul halka, summe yuîduh…” (Ankebut
13, sizin iddia ettiğiniz ayet) Burada üretimi ilk ve
benzersiz yapanın kendi kendine yapanın “Allah” yani “O”
yani ilk “Bedii” olan olduğu söylenir. Ve bu üretim
reproduceth yani tekrar eden bir üretimdir.
Peki biz ne demiştik? İlk bedii oluş, yani kainatın ilk
çıkış noktasında bir kimsenin veya bir şeyin müdahalesi
olmadığını, (kullanılan ifade gereği) o ilk bedii olanın,
benzersiz bir şekilde kendi kendini üretenin doğrulmamış
olduğunu, bir sahibinin olmadığını, Başka her şeyin bu
ilk bedii oluştan üretildiğini, bilginin/ilm de buradan
kaynaklandığını söyledik. Bknz ayetler…
Buna göre, eğer üretime müdahale eden veya ilk oluşa
neden olan bir şey varsa bu durumda kitabınız yalan
söylüyor demektir. Çünkü ayetin iddiası ona müdahale
edenin olmadığı, sahibinin olmadığı, benzersiz olduğu,
doğrulmamış olduğu vs. de söylüyor.
Buradan çıkarılabilecek olan şey şudur:
1. Madde ilk kez kendi kendini üretti, patladı ve
genişleyerek kainatın yer ve göklerin oluşmasına neden
oldu.
2. Bu ilk oluşta başka hiç kimsenin veya başka bir
şeyin müdahalesi ve katkısı yok
3. Bundan sonra bütün her şey, bu ilk patlamadan
ortaya çıkan şeylerden üretildi, yani sonraki üretimlerin
tamamı, bu ilk patlama sebebiyledir.
4. Bilgi/ilm de bu ilk bedii oluştan kaynaklanır.
Çünkü ilk patlama aynı zamanda kanunlarını da üretti.
Şimdi diğer ayetlere bakalım, iddia edilen ayetlere:
“Allâhu yebdeul halka…..” (Rum-30:11)
“yubdiullâhul halka…” (Ankebut-29:19)
“İnnehu huve yubdiu ve yuîd” (Buruc-85:13)
“Ve huvellezî yebdeul halka…” (Rum-30:27)
“Emmen yebdeul halka….” (Neml-27:64)
Bu şekilde birsıralama yaparak anlamak mümkün. Bir şeyin
ilk defa üretilmesini sağlayan kimdi? Allah, yeni ilk
bedii oluş, peki bunu sürdüren, başka üretimlerin
olmasına neden olan kimdi? Yine ilk bedii olan idi. Rum
ve Ankebut ayetlerinde olduğu gibi…
Sonraki üretimlerde “Akıllı” bir müdahale söz konusu
mudur? Evet söz konusudur. Örneğin Buruc 13. Ayet. Burada
kullanılan zamirler nekredir. Yani herhangi biri. Eğer
burada kastedilen ilk bedii oluş olmuş olsaydı bu
durumda marife olmalıydı çünkü ilk bedii olan unique bir
oluş. Yani benzersiz ve tek. Ama bu ayette öyle
kullanmıyor. Genel bir ifade kullanıyor. “huve” herhangi
bir “O”… Peki neden?
Devamına bakalım: “Ve huvel gafûrul vedûd” (Buruc 14),
“Zul arşil mecîd” (Buruc 15), “Fa’âlun limâ yurîd” (Buruc
16), vz. Yani “huve” ile kastedilen şeyin özelliklerini
de sıralıyor. Peki üretimi gerçekleştiren, Arşta yerleşik
olan kimdi?
“Er rahmânu alel arşistevâ.” (Taha 5)
“Ellezî halakas semâvâti vel arda ve mâ beynehumâ fî
sitteti eyyâmin summestevâ alel arşir rahmânu fes’el bihî
habîrâ” (Furkan 59)
(Başka ayetler ve bu eylemlere ilişkin detaylar da
vardır, bunların, yani bu işlerin nasıl yapıldığı,
nereden kaynaklandığı vs. de anlatılır ama biz özet
geçiyoruz.)
Demek ki Arş’a istiva eden Rahman imiş, Peki Rahman kim?
“….zâlike rabbul âlemîn…” (fussilet 9, A’raf 54) Üreten
rabmish
“…ve inne rabbekumur rahmânu…” (Taha 90, Enbiya 112)
Rahman da rab imiş.
Rab konusuna girmek istemiyoruz elbette burada ama,
yukadı ayette neden “özel isim” olarak kullanılmadığını
da açıklamak gerekiyor. Çünkü Rab denilenler bir tane
değil. Birden çoktur. Kaf 38’de “biz ürettik” neyi? “yer
ve gökleri” Peki Rab Allah mıdır? Hayır “Dün’inden” dir.
Elbette onların da yani Rablerin de varoluş neden ilk
Bedii oluş, ilk patlama sebebiyledir, ancak Rabler Allah
değildir. Varlıktır, bizim gibi nefs sahibidir. Yani
programlanmışlardır.
Demek ki, ilk bedii oluştan sonraki üretimler de unique
olabilmekte ve bu üretimi yapanlar da “Rabler”. Elbette
bir şeyi ilk defa üretiyorsanız, benzersiz olacaktır.
Ancak muhteremler dikkat etmiyorlar. Örneğin En’am 101 de
kullanılan ifadede O veya Rab veya bunun gibi bir faile
atıf yapmıyor. Çünkü ilk oluşun kendisini kastediyor ve
zaten bu oluşun nasıl olduğunu da açıklıyor aynı ayetler.
Oysa sonraki Bedi, yani geniş zaman halinde süregen bedii
oluşlarda mutlaka bir fail zikrediliyor. Çünkü
sonrakilerde kendi kendine olmuş olsalar bile bir
müdahale söz konusudur. Oluşun kendisi kontrol altına
alınmaktadır. Ancak bu oluşlar, üretimler, kendi kendini
üretmeler de ilk bedii olanın içinde gerçekleşmektedir.
Yani bizim de içinde bulunduğumuz kainatta, Fiziksel
evrende.
Ve bayım, uzayda boşluk yoktur. Sizin boşluk
zannettiğiniz şey, “negatif enerji” denilen şeyin
dopalama alanlarıdır. Yani boşluk değildir. Bu uzayda
“yokluk” veya “sonsuzluk” da yoktur. Üstelik bunların ne
olduğunu da bilme olasılığı yoktur. Dolayısıyla bunlara
ait bir “gerçeklik”ten de söz edilemez. İsterseniz biraz
daha mantık örgüsü içinde düşünün.
Kainatta olup bitenleri kimin veya kimleri yaptığı, ilk
bedii oluştan sonraki üretimlere nasıl müdahaleler
edildiği, bu müdahale edenlerin kimler olduğunu da sizin
kitabınız açıkça anlatır. Ne yazık ki, onlar vücuttan bir
vücut falan değiller. Sonsuz da değiller, yokluktan da
gelmiyorlar. Bu işleri yapanlara sizin kitabınız “Rabler”
diyor. Ama ne var ki bunlar Tanrı falan değiller.
__________________ gercek ortaya cıktıgı zaman butun sorular cevaplarını bulacak.
|
Yukarı dön |
|
|
Turisina Groupie
Katılma Tarihi: 05 ekim 2006 Gönderilenler: 62
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Hani denir ya söylesem tesiri yok, sussam gönül razı
değil.
Bey efendi kimseyi sofistike söylemlerle bir şeye
inandırmaya niyetimiz yok, bu inandırma işi beni aşar,
böyle ithamlarla uğraşmak istemiyorum lütfen.
Anladığım kadarıyla, Bedii konusunda geçmiş zaman- geniş
zaman ayrımı ile, olayı ilk başlatanın olayın kendisi
olduğu, olayın kendisinden başka yaratanının olmadığını
kurana söyletmeye çalışmışsınız.
Kuranın ifadesi çıkarımlarınıza / kuran anlayışınıza
uymayınca da diğer seçenek olarak kuranı yalancı
çıkarmışsınız.
Yani anladığım kadarı ile, yine Yukarıda 4 madde halinde
yazdıklarınıza göre ve sizin kurandan çıkarımlarınıza
göre, ilk olay aynı zamanda ilk olayı başlatandır.
Bilgi, fizik kuralları vs ilk olay ile çıkıyor ve ilk
olay zaten ilk olayı başlatandır.
Sonrada bize mantık örgüsü içinde düşünmeyi tavsiye
ediyorsunuz. İlginç doğrusu.
Uzay konusunda hep anlatmaya çalıştığım şeyi tekrar
deniyorum.
Uzay, Tam da dediğiniz gibi bir ALAN dır. Hani
İngilizcede Space.
Düşünün içinde galaksiler ve her şey olan bu UZAY, içinde
bir şey olsada olmasa da ezeli olarak VAR dı ve içindeki
evren çökse de Ebedi Olarak Var kalacaktır. İşte bu
yüzden Uzaya Gerçek Vücut (Varlık) diyorum.
Zihinsel ve evrensel sınırlarımızı zorlamadan, bir nevi
kendimizi, evrenimiz ve içindeki şartları aşmadan bu
konuda bir fikre varmak mümkünmüdür?
Örneğin mekân yahut alan veya meydan veya boşluk veya bir
arsa vs diyelim yani uzay nedir?
Örneğin zaman nedir? Evrenimiz ile birlikte ortaya çıkmış
olan diyelim ki 4. bir boyuttur,
Diyorum ki bu uzay ve zaman aslında evrenimiz içinde
geçerlidir,
bu evren ve başka binlerce evren olsa hepsi zamansız ve
mekansız, gerçek bir sonsuz zaman ve mekan ve potansiyel
içindedir.
İşte mekanın mekanı ve zamanın zemini olan, bütün
evrenlerin onun içinde olduğu, sonsuz potansiyel uzay
(ben ona mutlak sonsuz vücut diyorum) ezeli ve ebedidir.
Gerçek olan, yaratılmamış, ölümsüz olan, eşsiz tek Odur.
Yoksa ne bu evren, ne bu uzay, ne bu zaman, ne de bir
başka başlatıcı olay olan bedii olay olmazdı / olamazdı.
İşi bilinmeze, belirsize çekmeden, sonucu çıkmaza
sürüklemeden Düşünebilir miyiz?
Saygı, Sevgi ve selam ile.
|
Yukarı dön |
|
|
zagros26 Newbie
Katılma Tarihi: 21 aralik 2011 Yer: Turkiye Gönderilenler: 35
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Biz sizin kitabınızı tartışıyoruz, sizin fikirlerinizi
değil. Felsefeye meraklıysanız yüzyıllardır felsefe
yapıldı. Mümkün olan bütün sorular soruldu ve cevapları
da verildi. Şimdi sizin söyleyebileceğiniz yeni bir şey
yok.
Söylediklerinizin arasında “sizin kitaba dair” olan tek
bir cümle de yok. Ama kitabınızdan da haberiniz yok.
Nedenini birazdan söyleyecem size, ama önce şu kitaba
dair varsayımlarınızı bir açıklayalım:
1. Geçmiş zaman, geniş zaman meselesi. Geçmiş zaman,
bir fiil veya olayın geçmişte bir zamanda gerçekleşmesi,
olup bitmesini ifade eder. Arapçada böyle bir olayı ifade
edeceğiniz zaman, kelimenin buna özel formunu
kullanırsınız. Arapçada gelecek zaman yoktur. Ama geniş
zaman bazı hallerde gelecek zaman olarak da
kullanılabilir. Ne var ki, O- Bedii, Rab-Bedii ilişkisi
geniş zamandır ve süreklilik arzeden bir eylemdir.
Anlamadığınız şey, Fiilin yapısıyla ilgilidir ve neden
“Fail” kullanılmadığı ile ilgilidir. Geniş zaman formunda
“bir fail” vardır. Ama geçmiş zaman formunda “FAIL”
yoktur. Sizin kitabınız belli bir metodoloji ile konu ve
kavramları anlatır. Eğer kitabınız bir şeyi söylemiyorsa
“E canım yoktur ama bunu işte o mutlak olan üretmiştir”
diyemezsiniz. Bunun için önce “kitabınızın
metodolojisini” öğrenin.
2. Eğer En’am 101 ve Bakara 117. Ayetlerde ifade
edilen olaya bir kimsenin veya herhangi bir şeyin
müdahalesi varsa, o zaman sizin kitabınız yalancıdır.
Çöpe atabilirsiniz. Çünkü orada kullanılan ifade, bu
eylemin veya olayın “bir failinin olamayacağıdır.” Siz
yine de faili var, bunu birileri üretmiştir diyorsanız, o
zaman siz Tanrı olmalısınız. Biz sizin kitabınızın bir
bilmece kitabı veya bir felsefe kitabı olmadığını
sanıyorduk. Doğrusu size hayranlığımızı ifade etmeliyim
bu açıdan.
“Bedîus semâvâti vel ard, ve izâ kadâ emren fe innemâ
yekûlu lehu kun fe yekûn” (Bakara 117)
Bedîus semâvâti vel ard : Yer ve gökler (kainat) kendi
kendini üretti..
Burada herhangi biri veya bir fail bir müdahale söz
konusu değil. Peki bu oluşla ne oldu?
ve izâ kadâ ermen : sipariş (iş emri) gerçekleştiği
zaman…
“İza” süreç bildirir. Bir şeyin önceden planlandığı veya
nedenlerinin oluşmasıyla ortaya çıkmasını ifade eder.
Kaza: bir olayın olmasını ifade eden bir kelimedir. “Emr”
zannedilidği gibi emretmek değildir, bu kelime “bir işin
veya üretimin sipariş edilmesi/planlanması” anlamını
taşır.
Peki ne oluyor bu siparişle?
“fe innemâ yekûlu lehu kun fe yekûn”
Sadece olması söylenen şey oluyor….
Yani, geçmişte nedenleri oluşan ve bu nedenlere bağlı
olarak ortaya çıkması kaçınılmaz olan şeyler oluyor. Ne
zaman oluyor? Şimdi veya süreç içinde… Neden? Çünkü ayet,
“yekulu” diyor, geniş zaman, “kun” geçmiş zaman formu.
Geçmişte o şeye olması söylendi/planlandı çünkü “iza”
nedeniyle bu şeyin nedenleri ortaya çıktı, bu nedenler de
“bedii” olmaktan doğdu.
Sizin kitabınızın metodolojisine göre, bu ayeti ciddiye
alabilmemiz için, aynı konuyu başka bir yerde aynı formda
söylemiş olması gerekir. Eğer böyle bir cümle
bulabilirsek, biz buna “evet bu ilk oluştur ve süreci
ifade eder, hiçbir müdahale olmadan maddenin kendin
üretmesini ifade eder” deriz. Peki başka böyle bir ifade
var mı kitabınızda?
Evet Var:
“Bedîus semâvâti vel ard, ennâ yekûnu lehu veledun ve lem
tekun lehu sâhıbeh, ve halaka kulle şey’, ve huve bikulli
şey’in alîm” (En’am 101)
Bedîus semâvâti vel ard : Yer ve gökler/kainat kendi
kendini üretti.
ennâ yekûnu lehu veledun : O nasıl doğmuş olabilir?
(olamaz tabii çünkü kendi kendini üretti)
lem tekun lehu sâhıbeh : (çünkü) onun sahibi yoktu.
ve halaka kulle şey’ : Her şey üretildi. (Nerden? Bedii
olandan-çünkü atıf yapıyor)
ve huve bikulli şey’in alîm : Her şeyin bilgisi ondan
dolayıdır.
(burada geçen “ba” neden, sebep bildirir. Bir bilgi/ilim
söz konusuysa bu bilgi de ilk bedii oluştan dolayıdır.
Bilgiyi üreten de ilk patlamadır)
Şimdi sizin kitabınızın metodolojisine göre, bu iki ayeti
okuduğumuz zaman, başka hiçbir ayete bakmadan sonuca
varmak zorunda kalırız. Çünkü sizin kitabınızın
metodolojisi bunu gerektirir. Kaldı ki, Arapça bilenler,
diğer örnek gösterdiğiniz ayetlerin, bu ayetlerle neden
ilişkili olamayacağını da anlamakta zorlanmazlar
muhtemelen. Çünkü bakara 117. Ayet, sonraki süreçlerde,
sürdürülebilir üretimlerin zaten bu bedii oluştan dolayı
olduğunu açıkça söyler. Dolayısıyla sonraki bedii
oluşlar, bu oluşun içinde ve failleri olan oluşlar olarak
karşımıza çıkar. Çünkü onların birer “neden”leri vardır.
Oysa bu iki ayetten herhangi bir “neden”
çıkaramayacağımız gibi, bu oluşa dair bir “fail” de
çıkaramayız.
Diğer ayetleri incelerken, kurguyu, bu iki ayeti zemin
alarak yapmak zorunda kalırız. Tabii kitabınızı ciddiye
alıyorsak eğer. Bu kadar açık bir şey sizin açınızdan
anlaşılır olmuyor mu?
3. Şimdi Ne demek “ilk olay ilk olayı başlatandır?”
Bizim Türkçemiz iyi değil, normal bir Türkçe ile yazsanız
sizi anlayabilirim. Yukarıdaki ayetlere göre ilk olayı
başlatan bir kimse değil. Siz nasıl bir kimse başlatmış
gibi ifade edebiliyorsunuz? Eğer sizin söylediğiniz
doğruysa, bu durumda biz “kitabınız yalan söylüyor”
deriz. Eğer kitabınız doğru söylüyorsa, bu durumda siz
atıyorsunuz demektir. Kararı siz verin.
4. Evet size mantık örgüsü üzerinde düşünmeyi
tavsiye ediyoruz, çünkü ifadeleriniz saçma. Fizik,
zamanın olmadığı bir yerde “nedenlerin” olamayacağını
söyler. Zaman yoksa neden de yoktur. (Hatırlatırım, sizin
kitabınız her şeyin bir “ölçü” ile olduğunu söyler/idia
eder. Eğer zaman yoksa ölçmeniz de mümkün değil, bu
durumda da kitabınız yalancı olur)
5. Uzay ezeli olarak yoktu, eğer öyle olsaydı, bir
başlangıç noktası olmazdı. Zamanın başladığı noktadan
önce bir şeyler vardı ise, bu bizim sorunumuz değil.
Çünkü öncesini bilmemiz mümkün değil. Nedenler yoksa,
bilgi de yoktur. Ama biz sizin kitabınızı tartıştığımıza
göre, oradan ezeli olup olmadığını çıkarmamız gerekir.
Sizin kitabınızda “uzayın ezeli” oluşuna dair herhangi
bir ifade yok. Bedii olabilmesi için bir zerrenin olması
gereklidir, ama bu şey bedii olduktan sonra artık başka
bir şeydir. Ama yine de buna bir neden bulamazsınız,
çünkü zamanı başlatan da “Bedii” oluştur. Yani o ilk
kendi kendini üretimdir. Zaman da o noktada başlar.
Böylece nedenler de başlamış olur. Aynı şekilde
“Allah/Tanrı ezelde vardı” diyebilmek için de bir kanıt
kitabınızda yoktur.
6. Ancak sizin iddianız, yani evrenden önce var olan
sonsuzluk iddianız da sakat. Çünkü eğer fiziksel evrenden
önce bir şeyler vardı ise ve bu da bilinebiliyor ise, bu
durumda biz size “O (madde) veya Tanrı nasıl oldu?” diye
sorarız ve kitabınızdan kanıt isteriz. Açık—net kanıtlar.
(hayali değil) Çünkü eğer biliyorsanız veya
hesaplayabiliyorsanız nedenler de vardır demektir. Yani
zaman da vardır. Kanıtlamalısınız. Kanıtlayamıyorsanız
boşa zaman harcıyorsunuz demektir. Bizim boşa harcayacak
zamanımız yok.
7. Ama, içinde bulunduğumuz fiziksel evren, yani
bizim uzayımız için herhangi bir “SON” da söz konusu
değil. Sizin kitabınızda bir “Son” yoktur. Bir dönüşüm,
gelişim söz konusudur ama asla yok olmayacak. En azından
sizin kitabınıza göre. Bu açıdan sonsuz deme ihtimali
vardır ama burada da sıkıntı var, çünkü sonsuz olabilmesi
için mevcut formunu koruyor olması gerekir. Ne var ki bu
da kitabınızda yok. Bir son yok, ama mevcut halinin
korunacağına dair bir garanti de yok.
8. Varsayımlarınızı kendinize saklayın. Kitabınızı
tartışıyorsak, oradan kanıtlar getirmelisiniz. Ve bu
kanıtları bilimle desteklemelisiniz. Siz kitabı
tartışmıyor, felsefe anlatıyorsunuz. Bunu biz de iyi
yaparız ama konumuz değil. Üstelik söylediklerinizin
arasında “ALLAH/TANRI” varlığına ilişkin bir veri de
bulamadım. Varsayımlarda bulunuyorsunuz, öyle ki
kanıtlanması mümkün olmayan varsayımlar. Yeryüzü tarihi
boyunca bu kabil varsayımlar çok yapıldı.
9. Ama sizin için ben daha iyisini yapabilirim. Yine
kitabınızdan size uygun ipuçları verebilirim. Böylece
düşünce dünyanızı geliştirebilirsiniz. Örneğin “bizim
içinde bulunduğumuz kainat/evren’den başka
kainatlar/evrenler var mı?” sorusuna sizin kitabınız
cevap vermez. Yani olasıdır. Aynı şekilde “Tanrı var mı?”
sorusuna cevap vermediği gibi “Başka Tanrılar da var mı?”
sorusuna da cevap vermez. Varlıkları olası olduğu gibi,
yoklukları da olasıdır. Ancak kesin olan bir noktayı
sizin kitabınız açıkça ifade eder: Bizim içinde
bulunduğumuz evrende olasılıklar yok. Her şey rasyoneldir
ve bilinirdir. Bu fiziksel alanın/evrenin dışında başka
evrenler varsa bu bizim sorunumuz değil. Eğer bir Tanrı
varsa bu da bizim sorunumuz değil. (biz Tanrı Yoktur
iddiasında değiliz, konumuz sizin kitabınız)
10. Hayal kurmayın bence. Sizin kitabınız
olasılıklardan söz etmiyor. Sizin kitabınız rasyonel
oluşlar, fiziksel oluşlardan söz ediyor. Meseleyi mistik
bir düzleme çekip felsefe yapmak istiyorsanız buna
karışan yok, dilediğinizi yapabilirsiniz. Binlerce
türlüsü yapıldı ve yapılıyor zaten. Ama siz öyle
düşünüyorsunuz diye kitabınızın öyle söylemesini
beklemeniz komik. Kaldı ki burada tartışılan şey sizin
fikirleriniz değil, kitabınız.
__________________ gercek ortaya cıktıgı zaman butun sorular cevaplarını bulacak.
|
Yukarı dön |
|
|
Turisina Groupie
Katılma Tarihi: 05 ekim 2006 Gönderilenler: 62
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Beyefendi, benim kitabımla sorunum yok ancak siz buraya
gelip kitap ve kitaptaki lisan bilgisi üzerinden burada
Ateizmin / Agnostizmin propagandasını yapıyorsunuz.
İki iddianın birisi olayı başlatan biri yok, diğeri olay
kendi kendini yaratıyor benzeri ifadeler. Türkçeniz de
bunu anlayacak veya anlatacak kadar iyi.
Diğer laflarınızda bilinmez, Belirsiz, Kanıtlanamaz vs.
gibi kaçak ifadeler.
Bence önemli olan tartışmanın görünen konusundan çok
içeriğidir, yani varmak istediğiniz felsefik sonuç ve
fikir. Bu fikre ulaşmak için kurandaki lisanı
kullanıyorsunuz.
Bu nedenle içerik ve sonuca bakarsanız ki; esas önemli
olan budur, ortaya çıkan fikirleriniz, Ateizm /
Agnostizmdir.
Bunu ne kitaba nede Evrene söyletemezsiniz. çünkü kurana
/ kitaba Allah diye özel bir varlık yok dedirtmeye
getiriyorsunuz :)
Bu durumda evrenin ve başlangıcının bağımsız olmadığını,
varlığının kendi kendine var olamayacağını, anlatmaya
çalışıyorum Dünyanın yuvarlaklığını anlatmaya çalışıyor
gibiyim. Dünyanın bir ufku olduğu gibi evreninde bir
ufku var ve ötesini göremiyoruz.
İşte diyorumki evreninde ötesi var ve bu evren ondan
bağımsız olarak kendi kendine var olan bir şey değil.
Selam ile.
|
Yukarı dön |
|
|
Turisina Groupie
Katılma Tarihi: 05 ekim 2006 Gönderilenler: 62
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Dikkat ediniz, geçmiş veya gelecek gibi zaman bağlantılı
ifadeler, evrenimiz ve bizim için geçerlidir. Halbuki
kuranın ifadesi söz konusu olduğunda hepsi geniş zaman ve
her zamanı kapsar.
Örneğin Kuranda Allah bir şey için “olmadı” demişse bu
aynı zamanda ebedi gelecekte de olmayacak.
Aynı şekilde olacak demişse bu olmuş gibidir. Çünkü Onun
makamı tüm zamanları, ezeli ve ebedi kapsar. Diğer bir
deyişle ezel ve ebed onun için Andır yani şu an bekayı ve
kıdemi kendinde yaşamaktadır.
|
Yukarı dön |
|
|
zagros26 Newbie
Katılma Tarihi: 21 aralik 2011 Yer: Turkiye Gönderilenler: 35
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
SAM İSMAİL ADIAN;
Eğlenceli olduğunuzu söylemish miydim? Gerçekten
eğlencelisiniz…
Varsayalım ki biz sizin iddia ettiğiniz gibi
ateist/agnostik veya adına ne diyorsanız oyuz. Hatta
kafiriz veya başka bir şey. Varsayalım ki böyleyiz. Bunun
size ne yararı olur? Örneğin yüzünüz kızarır mı? Çünkü
sizin “iman ettiğinizi” söylediğiniz ve bilmeniz gereken
kitabı biz ciddiye alıyor ve sizden çok daha iyi
biliyoruz… Peki bunun size bir katkısı olur mu? Hic
sanmıyorum. Bize ateist veya bilmem ne ist mi demek
istiyorsunuz? Çekinmeden söyleyebilirsiniz, hiç sakıncası
yok. Siz öyle diyorsunuz diye biz sizin varsaydığınız
gibi olmayız.
Varsayalım ki, biz tartışmanın görünen kısmıyla değil de,
aslında amacımız “Tanrı’nın olmadığı” sonucuna
ulaşmaktır. Olabilir, böyle bir niyetimizin olması, sizin
iddialarınızı delillendirmenize engel mi teşkil eder? Pek
çok şey söylediniz, ama söylediklerinizin arasında
“Kur’an” dan hiçbir şey yok. Veya iddialarınıza dayanak
yapabileceğiniz bir şey yok. Biz de size, iddialarınızı
“Kanıtlayın” dedik. Elbette bu kanıtlama işi “ben
söyledim oldu” ile mümkün olmuyor. Deliller getirmeniz,
bilimsel sonuçlar ortaya koymanız gerek. Neden bunu
yapmak yerine, sizden istediğimiz kanıtları ortaya
koymaktan kaçınıyorsunuz? Biz iddialarınızın
kanıtlanamaz olduğunu biliyoruz. Muhtemelen siz de
biliyorsunuz. Bunu açıkça söylüyoruz. Ve kanıtlamanızı
bekliyoruz. Bunu kaçakçılık olarak anlıyorsanız bu sizin
sorununuz, bizi bağlamaz.
Bir kere bizim kitabınıza bir şey söyletmek gibi bir
derdimiz yok. Çabamız da yok. Çünkü biz sizinle aynı
inançları, aynı idealleri paylaşmıyoruz. Sizin kitabınız
ise bizim açımızdan sadece bir bilgi kaynağıdır. Bırakın
sizin kitabınızı, herhangi bir bilimsel bilgiyi
değiştirir, kendi hayallerimize uydurmuş olursak, o
metinden ne anlamış oluruz? Basitçe hiçbir şey. Sizin
kitabınızın ne özelliği var o halde? Bizim Arapça’ya olan
ihtiyacımız, sizin tagalog diline olan ihtiyacınızdan
fazla değildir. Ama biz oturduk, kitabınızı anlayabilmek
için Arapça öğrendik. Siz ne yapıyorsunuz? Hayali
iddialarda bulunmaktan başka?
“Evrenin bağımsız olmadığını, varlığın kendi kendine var
olamayacağını anlatmaya çalışıyorum”
Kutluyorum sizi, iyi anlattınız. Anlattınız da, bunun
kitabınızla olan bağlantısı nedir? Kitabınız kendi
kendine oldu diyor, siz hayır olmaz diyorsunuz. Öyleyse
kitabınız yalan söylüyor, Fantastik hikayeler anlatıyor
sadece? Öyle mi? Söyleyin de kurtulalım biz de, canımız
çıkıyor anlayalım diye. Kanıtlayın diyoruz,
“ateist/agnostik” olduğumuzu söylüyorsunuz: bizim ateist
veya başka bir şey oluşumuz sizin iddialarınızı
kanıtlamaz. Öyle değil mi?
“Dikkat ediniz, geçmiş veya gelecek gibi zaman bağlantılı
ifadeler, evrenimiz ve bizim için geçerlidir. Halbuki
kuranın ifadesi söz konusu olduğunda hepsi geniş zaman ve
her zamanı kapsar. “
Peki dikkat edelim, edelim de siz nerede yaşıyorsunuz? Bu
evrende. Sizin kitabınız nereye ait?? Bu evrene ait. Ne
anlatıyorsunuz o halde siz? Mesela sizin kitabınız “biz
insanı ürettik” diyor. Yani aslında geçmişte üretmedi de
üretimi hala devam mı ediyor. Biz neyiz o halde?
Gelecekte bir yerlerde de mi insane üretilecek yani?
Yahut musa Rabbini görmek isteyince neden “len terani”
diyor ona? Madem her zamanı kapsıyordu ise, neden “asla
göremezsin” diyor? Sadece “göremezsin” demesi yeterli
olurdu sizing iddianıza gore. Değil mi?
Bizim hakkımızda ne düşünüyorsanız doğrudur, kabul
ediyorum. Ateist olduğumuzu mu düşünüyorsunuz?
Haklısınız. Ama yine de kitabınızdan delil getirmeniz
gerek… Sizin bir Bektaşi hikayeniz var, hani Bektaşi
namaz kılmaz, sorarlar, niye namaz kılmıyorsun? Diye. O
da cevap verir “e namaza yaklaşma” diyor ya….. Hikaye bu
işte…..
Sizin açınızdan, her şeyi “Tanrı yaptı” fikri, gelişmeyi
veya ilerlemeyi önleyen bir anlayıştır. Varlığın başka
bir şekilde, doğa yasalarıyla veya “fizik” ile
açıklanabiliyor olması daha büyük bir başarıdır. Çünkü
her şeyi Tanrı yarattı dediğiniz zaman verebileceğiniz
başka bir cevap kalmaz geriye.
Bir başka açıdan, Tanrı varlığı, kendisini bilmemiz için
yarttı. Yani Tanrı bencillik etti. Üstelik kendi
sonsuzluğu içerisinde sonlu bir varlık alanı oluşturarak
kendisi ile çelişmiş oldu. Bu varlık alanı ne kadar büyük
olursa olsun, ne kadar muhteşem olursa olsun, her şeyden
önce sayılabilir ve dolayısıyla sonlu olması Tanrı fikri
ile bütünüyle çelişen bir yaklaşımdır. Kısaca sonsuzlukta
“son” olmaz ve “sayılamaz”.
Sonsuzluk veya öncesizlik tanım itibariyle bilgiye
bağımlıdır. Hiç bilgimiz olmasaydı, sonsuz dendiğinde bir
şey anlamayacaktık. Sınırlıyı bildiğimiz için, sınırsızı
kurgulamayı başarıyoruz. İşte bu zihnin yarattığı oyun
dünyasıdır. Zihin zıtlıkları sever, zıtlıklar zihni
besler. Fakat algılamayı ve kurgulamayı gerçekleştiren
zihin bile bu evrendedir ve bu evrenin bilgisi ile bunu
oluşturmuştur. Bu evren hakkındaki sınırlı bilgi, sınırlı
olanın bilgisi ve zihnin sahip olduğu sınırlı kavrayış ve
kurgulama ile yarattığınız her tanım maalesef sınırlı ve
bu evren gibi görecelidir.
Bizim eğer varsa Tanrı’yı bilmek gibi bir görevimiz yok.
Rabbin dahi bilmediği bir şeyi bizim bilmemiz beklenemez.
Rab gerçektir ve tanımlanabilirdir. Hegelci bir mantıkla,
ruhlar alemi, Batıni alem vs. gibi tanımlamalar yapmak
yine beşerin zihninde tasarladığı bir varlık tanımından
başka bir şey değildir. Bilimsel gelişmeler her geçen
gün, kainatta olup bitenlerin Tanrı’ya olan ihtiyacını
ortadan kaldırıyor. Ancak teizm, her zaman kendisi için
bir alan buluyor ve hah işte Tanrı sebebiyle şöyle oldu
gibi sonuçlar üretmeye devam ediyor. Bugün Evren ile
ilgili pek çok şeyi biliyoruz. Burada Tanrı’nın
olamayacağı fikri de güçleniyor çünkü evrende Tanrı için
yer yok. Teizm, burada devreye giriyor ve “hah işte, ilk
patlamayı tanrı yaptı” demeye çalışıyor. Ne var ki,
“ölçülemeyen” bir varsayımın hiçbir değeri yoktur. Zaman
denilen şey de maddenin ilk patlaması ile birlikte
başladığına göre, öncesinde zaman yoktu. Zamanın olmadığı
yerde nedenler de yoktur.
Varsa kitaptan kanıtlarınız ve delilleriniz tartışırız.
Eğer yoksa size önerimiz, gidin kendi kitabınızı okuyun
ve anlayın. Sizin kiminle veya neyle sorununuz olduğunu
bilemem, ancak görünen o ki kitaptan haberiniz yok, Gidin
önce kitabınızı okuyun. Tanrı’nın size ihtiyacı yok.
__________________ gercek ortaya cıktıgı zaman butun sorular cevaplarını bulacak.
|
Yukarı dön |
|
|
Turisina Groupie
Katılma Tarihi: 05 ekim 2006 Gönderilenler: 62
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Sevgili kardeşim, insan olmanız benim için yeterlidir.
Klasik tanrı ve din anlayışında değilim bu yüzden ön
yargılı konuşmayın lütfen.
İnanmadığınız bir kitaptan size delil getirmenin bir
anlamı yok. Bu nedenle sizinle ortak kabullerimiz olmadan
bir anlaşmaya - uzlaşmaya varamayız.
Sizin iddialarınızdan kabul etmediğim şey, her şeyin
hiçlikten çıktığı, ilk oluşun bütün bilgiyi fizik
kurallarını vs kendisi ürettiği konusudur.
Birde Sonsuz gibi bir kavramı kabul etmiyor gibisiniz,
böyle olunca bizim için düşündüğünüz ön kabullü olmak ve
bu nedenle gelişime – ilerlemeye kapalı olmak durumunun
tam anlamıyla içindesiniz.
Halbuki işin esas üzerinde durulması gereken fakat
kaçtığınız noktası, sonsuzluk konusudur.
Ana bilim dalı olan matematikte SONSUZ diye bir (mana –
unsur) vardır. Aslında bu kelime için herhangi bir
tanımlayıcı kelime yoktur. Zaten son kelimesi kullanarak
yine onda olmayan bir kavramla onu anlatmaya çalışıyoruz.
Eşsiz tek ve bütündür. eksi sonsuz ve artı sonsuz, ancak
sonsuz bir düzlem düşünürsek ve o düzlemde bir nokta
koyarsak, O noktaya “GÖRE” eksi-artı, geçmiş-gelecek
sonsuz oluşur. Nokta konulmazsa, eksi / artısı da olmaz
tek bir bütündür.
İşte Sonsuz içindeki O nokta evrendir, o noktayı ne kadar
büyütürseniz büyütün, onun için yine bir noktadır.
Sonsuzun karşısında, rakamlar ne kadar büyürse büyüsün
sıfırdır. Mekan genişliği olarak ta, zaman Genişliği
olarak ta böyledir. Onun açısından hepsi bir noktadır.
Evren içindeki geniş zaman ve mekanın varlığı, evrenin
içinde bulunduğu Ortamın gerçekliğinin bir kanıtıdır.
Sonsuz, evren için gerekli bir ortamdır. O Ortam, O
potansiyel olmasaydı evren olmazdı.
Bir Örnek vereyim, sonsuz bir düzlem düşünün bu düzlemde
hiçbir şey olmasın orada derin ve geniş bir kuyu kazın
kuyudan çıkanı bir kenara koyun, kenarda toplanan pozitif
enerji, kuyu içindeki boşluk negatif enerji deposu olsun.
İşte evren ve yaratılışı da böyle bir şey, pozitif enerji
toplanıp gerekli materyaller yapılmış ve arazi üstünde
bina (evren) inşa edilmiştir. Bu arazi bu potansiyel
düzlem olmasa nereden ne çıkabilir.
Bu durumda ben diyorum ki; bu bina yapılmadan evvel
(zaman olmasa da başlangıçtan öncesi söz konusudur) en
azından Alan-Arsa olmalı, yeterli potansiyel olmalı.
Mutlak hiçlik yoktur hiçlikten bir şey çıkmaz.
Bu durumu anlatan Kıymetli bir ateist adam Steven
Hawking’ in bir videosu vardı ve O da böyle anlatıyordu
tavsiye ederim. Evrenin oluşması için gereken şartları
orada sayıyor 1- Space (Uzay) 2- Gravidasyon (yer
çekimi) 3- Fizik kuralları.
Bilgi – enerji mutlak hiçlikten çıkmaz, kendi kendine
üretilmez :) öncesinde muhakkak bir potansiyel var.
Evren içindeki Etrafta milyarlarca ışık yılı alan-arsa
bedavadan mutlak hiçlikten çıkmaz. Patlama esnasında
etrafta yayılacak bir potansiyel alan olmazsa dağılan
enerji nereye gidecek. Evren binasını nereye kuracaksın:)
etrafta arsa yoksa :)
Siz daha zor olanı kabul ediyorsunuz, Evren yokluktan
geliyor, kendi kendine oluyor, olurken gerekli bilgiyi,
kanunları, uzayı, zamanı kendi üretiyor :) Yine de
eğlenceli olan biziz değilmi :)
Selamlar.
|
Yukarı dön |
|
|
Turisina Groupie
Katılma Tarihi: 05 ekim 2006 Gönderilenler: 62
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Merhaba forum insanları,
Buruc suresinde, Öncesinde Allaha iman edenlere yapılan
eziyet anlatılır, Allahın her şeye şahit olduğu anlatılır
ve yapılanların karşılık göreceği bildirilir.
Sonra “innehu hüve yubdiu ve yuiyd” der – Kesinlikle O,
Odur ilk başlatan sonra döndürüp iade eden.
Buradaki İnnehu – Huve ‘nin mahiyeti de hemen sonrasında
açıklanıyor.
12. Hakîkat rabbının tutuşu şediddir
13. Çünkü o hem mübdî hem muîddir
14. Onunla beraber gafurdur, çok sevgili (vedud) dur
15. Arşın sahibi, şanlı (mecîd) dir
16. Dilediğini yapar (fa'alün limâ yürîd) dir (Elmalılı
mealinden)
Arş, hükümranlık meydanıdır.
Arş bildiğimiz Uzay dır. Yaratanın hükümranlık, yetkinlik
alanı olan, tüm evrenin / yaratılışın içinde bulunduğu
alandır.
Mecid kelimesi Ciddi – mevcud – Vücud kelimeleri ile aynı
köktendir. yani kesinlikle var olan, meydan, varlık
meydanı olan mekan. Arşı Mekiyn. Yaratılanlara mekan olan
/ meydan olan Arş.
Zül arşil mecid – Arşı mecidin sahibi, buradaki sahiplik,
kişiye ait-zül arş, bir sahiplik, yani kişiye ait olup
dışında olan bir şey değil, bizzat kişinin kendisi ile
ilgili bir sahiplik Olup esma ul husna mertebesindedir.
Fa’alun lima yurid, dilediğini yapar. Yurid: İrade eder,
Bir varlığın iradesi varsa FERD olur, yani kişi olur,
kişiliği olur. Ferdiyet kişilik irade sahipliğidir.
İrade, kişilik varlığı, yani ”ferdiyet” demektir.
Saygı ve selam ile.
|
Yukarı dön |
|
|
zagros26 Newbie
Katılma Tarihi: 21 aralik 2011 Yer: Turkiye Gönderilenler: 35
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
SAM İSMAİL ADIAN;
Kesinlikle eğlencelisiniz
1. Biz sizin kitabınızı kabul ediyoruz veya
etmiyoruz gib bir şey söylemedik. Söylediğimiz şey,
“sizin kitabınızı ciddiye alıyoruz” dedik. Galiba sadece
kitabınızı değil,yazdıklarımızı da okumanız gerek.
2. Üst notlarda, sizin kitabınızı tartıştığımızı,
kişisel fikirlerinizi tartışmadığımızı, kişisel olarak
istediğiniz her şeye inanabileceğinizi söyledik. Ama
konumuzun sizin kitap olduğunu ve orada bu konuda “hiçbir
müdahale olmadan” üretimin kendilğinden olduğunun
söylendiğini ifade ettik. Buna karşılık iddialarınızı
yine kitaptan kanıtlamanız gerektiğini söyledik. Galiba
bu noktayı da atlamışsınız.
3. Bizim iddiamız değil, sizin kitabınızın “Allah”
kavramının tanımı gereği “hiç kimse, hiçlik” ifade
ettiği, bu kavramın da yine sizin kitaba göre, “ilk bedii
oluş”u ifade ettiğini söyledik. Bu ilk üretimin ise
“sahibinin olmadığını” doğrulmamış olduğunu, kendi
kendini ürettiğini söyledik. Elbette sizin kitabınızdaki
ifadelere göre. İlk üretim öncesinde ne olduğunu
bilmediğimizi, zamanın olmadığı yerde nedenlerin
olamayacağını da söyledik. Bunu da atlamışsınız galiba.
4. Matematikte sonsuz denilen şeyin,
sayılabilirliğin bir algısı olduğunu,
tanımlanamaz/sayılamaz olduğunu söyledik. Sayabildiğimiz
için sonsuzu varsaydığımızı söyledik. Böyle bir şeyi bir
doğru üzerinde ifade edip ortasına bir nokta
koyamazsınız. Bir çukur da kazamazsınız. Matematiğe biraz
daha bakın. Belki size yararı olur.
5. Sizin anlatmaya çalıştığınızı söylediğiniz şeyi
biz zaten biliyoruz. Ancak size sorduğumuz şey
“kitabınızda bu iddianızın karşılığı nedir” sorusu idi.
Kitabınızda olmayan bir şey iddia ediyorsanız bu sizin
kişisel iddianızdır. Bizi bağlamaz.
Şimdi gelelim sizin felsefik yorumlarınıza.
Sizin kitabınızda “öncesizlik” veya “sonsuz” kavramları
yoktur. “ezel ve ebed” sizin kitabınızın kullandığı
kavramlar değildir. “zaman” ifade eden kavramlar sizin
kitabınızda kullanılıyor olmakla birlikte, bütün kullanım
şekilleri “ölçülebilir” zamanı ifade eder. Filozofların
bu konudaki iddialarına rağmen, kitabınız, felsefenin
zamana ilişkin varsayımlarını bertaraf ettiğini ve sadece
“ölçülebilir” zamanı kullandığını söyleyebiliriz.
Dolayısıyla kitabınızdaki “zaman” kavramı da rasyoneldir.
Hawkin’i biraz daha incelemenizi önermek isterim. Çünkü
ilk patlamanın öncesinde zamanın olmadığını söyleyen
hawkingdir. O, kainatın mini minnacık bir karadelik
oluncaya kadar küçüldüğü bir noktaya ulaşıldığında,
nihayetinde zamanın olmadığı bir noktaya ulaşılmış
olacağını söyler. Öncesinde zaman vardı iddiası Hawking’e
ait değildir. Bu açıdan Hawking sizi bozar. Evrenin
hiçlikten geldiği iddiası da Hawkinge aittir. Şöyle sorar
“basit bir hiçlikten geliyorsa?”…. inşaatınızı Nereye
yapacağınıza siz karar verin.
Sizden neyi kanıtlamanızı istedik? “işte o nokta evrendir
ve onu ne kadar büyütürseniz büyütün O’nun için yine bir
noktadır” ifadenizi kanıtlamanızı istedik. Elbette
kitabınızdan. Fakat siz ne yapıyorsunuz? Sufist bir
söylemle kitabı bir kenara bırakıyor ve bir şeyler
söylemeye çalışıyorsunuz. Sizin ciddiye alınacak bir
yanınız yok. Zaten bildiğimiz şeyleri tekrar ediyorsunuz
ve zaten bu söyledikleriniz çöpe gideli uzun zaman oldu.
Yine sizin kitabınızda “görelilik” ifade eden kavramlar
vardır ancak “mutlaklık” yoktur. Rasyonel evrende
mutlaklık olmaz. Bu da zihnin bir oyunundan başka bir şey
değildir.
Bizim bir kabulümüz yok. Bilimsel anlamda gelişmeleri
izleriz zevkle. Ancak sizin kitabınızdaki ifadeleri
anlarken “şöyle söylemesi gerek” diyerek anlamaya
çalışmayız. Sizin kitabınız ilk bedii oluş öncesine dair
herhangi bir bilgi veya ipucu vermez. Dolayısıyla bizim
ilk oluş öncesinde “şu vardı, bu olmalıydı” gibi bir
iddiada bulunmamız mümkün olmaz kitabınıza dair. Ha biz
görememiş olabiliriz, siz gösterin bize dedik ama siz
atmaya devam ediyorsunuz.
Sizin kitabınız “evren”in muazzam büyüklüğünden de söz
etmez. Tam aksine evrenin zannedildiği kadar büyük
olmadığını söyler. Ama sizin kitaptan haberiniz olmadığı
için evren devasa büyüklükte olmalı öyle değil mi?
Size şu kadarını söyleyebiliriz: Eğer biz “felsefe”
tartışmak isteseydik, burada sizinle konuşmamıza gerek
yoktu. Bunu yapabileceğimiz çok daha ileri düzey
entelektüel ortamlarımız zaten var. Bunun için size
ihtiyacımız yok. Biz burada sizin kitabınızın içindeki
ifadeleri değerlendiriyoruz. Sizin bildiğinizi
varsayarak. Ne yazık ki, kitaptan haberi olan kimseyle
karşılaşmadık henüz, hepsi sizin gibi. Hayallerle bir din
üretme peşinde.
- Kitabınızda bir Tanrı tanımı veya kavramı yok…
.. E olmalı ama yaaa, herkesin tanrısı var bizim niye
olmasın….
- Kitabınızda öncesizlik sonrasızlık yok
… E ama nasıl olur, bunca şey nerden geldi? Tanrı yapmış
olmalı, tanrı her şeye gücü yetendir..
Tanrı’yı siz yarattınız…. Kitabınızda bunu bulamayınca
elinden maması alınmış bebekler gibi ağlamaya
başlıyorsunuz. Ağlayacağınıza kitabınızı anlamış
olsaydınız ya… Yahut okusanız ve anlasanız ya….
Paganistler de sizin gibi inanıyorlar ama onlar “biz
böyle inanıyoruz” diyor. Kimsenin karıştığı yok. Size de
yok. Ama kitabınıza sıra gelince yaygarayı basıyorsunuz.
Çünkü kitabınızda sizin inandığınızı söylediğiniz
masalları bulamıyorsunuz. Bizim gibi biri çıkıp
“saçmalamayın” dediğinde de ağlamaya başlıyorsunuz. Hayır
keyfiniz bilir de, bu bizim sorunumuz değil.
__________________ gercek ortaya cıktıgı zaman butun sorular cevaplarını bulacak.
|
Yukarı dön |
|
|
zagros26 Newbie
Katılma Tarihi: 21 aralik 2011 Yer: Turkiye Gönderilenler: 35
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
SAM İSMAİL ADIAN'dan turisinaya;
Way canına, bu söylediklerinize siz gerçekten inanıyor
musunuz? Boşuna söylemiyoruz sizin kitaptan haberiniz yok
diye…
Haklısınız Arş’ın sahibi rabdir, bu doğrudur da, Rab de
bizim gibi bir varlıktır Tanrı falan değil. Birkaç not
yukarı çıkıp okusanız bunu size anlatmıştık. Şimdi bize
geri mi pazarlıyorsunuz?
Böylece Arapça’dan anlamadığınızı da anlamış olduk…. Meal
kalpazanları siziii… Mecid ve vücud kelimelerinin kökleri
farklıdır bayım. Atmayın. Bilmiyorsanız biz size
öğretelim:
“Zul arşil mecîd” Throne of glory, Zafer tahtı, saltanat
merkezi anlamına gelen bir kavramdır.
Kelime itibariyle Şan, şeref kazanılmış bir şeydir,
kendiliğinden olan bir şey değil. Arş’ın bütün uzayı
ifade ettiğini de sizden duyuyoruz, doğrusu kutlamak
lazım sizi, bize yeni bir bakış açısı kazandırdığınız
için… Şöyle deseydiniz anlardık: Arş, bir yönetim
merkezidir.. Bu makul ve anlaşılır bir şey olurdu çünkü
kullanılan ifade bunu gerektirir de sizi bilemeyiz tabii.
Fakat Bu yaratan nasıl bir yaratan yahu, bütün uzayı oyun
alanı yapıp canımıza okuyor… Mesela:
Buruc 12: İnne batşe rabbike le şedîd…
Kalpazanımız ne diyor: “hakikat rabbinin tutuşu
şediddir.” Tamam da cümlede “Hak” kelimesi yok ki hakikat
kelimesini bulsak.
Batşe: “wahşet, acımasızlık, saldırı, taarruz” anlamına
gelen bir kelimedir. Ama tabii siz Tanrınıza wahşiliği
yakıştıramazsınız değil mi , gülsek mi ne yapsak…
cümlenin anlamı şudur, “acımasız şiddetin
efendisi/rabbi”…. İstediğiniz kadar kıvırabilirsiniz
tabii ama sonucu değiştirmez. Yani sizin tanrınız,
şiddetli acımasızlığın/wahşetin efendisiymiş. Veya
“sizin tanrınız yoğun saldırının efendisi” imiş. Ne
diyelim, düşenin dostu olmazmısh…
13. ayeti daha önce ifade etmiştik. İlk bedii oluşa bağlı
olarak bunun sürdürülebilir üretimlerin kaynağı ve
müdahale ile ortaya çıkarılmış üretimler olduğunu, bunu
da bakara 117 nin zaten ifade etitğini anlatmıştık. Ama
muhterem beyefendinin anlama zorluğu olsa gerek.
14. ayet: Ve huvel gafûrul vedûd……
Gafur: bu kelimenin ilginç anlamları vardır “boş söz, işe
yaramayan şey, değersiz, önemsiz, iptal etmek gibi. Ama
kelime kökeni itibariyle “affetmek” anlamı da vardır. Biz
yine de “affedici” anlamını alalım kelimenin formu
gereği.
Vedud: Cana yakın, sevecen, şefkatli gibi anlamlara
gelir.
Buna göre cümlenin anlamı: “O şefkatli bir affedicidir”
diyebiliriz. Başka şeyler de söylenebilir ama biz bu
anlamı alalım.
15. ayeti yukarıda söyledik geri dönüp okuyun.
16. ayet: “Fa’âlun limâ yurîd”
Fa’âlun: Etkili, etkin, efektif, aktif gibi anlamlara
gelir.
Yurîd: irade, bilinçli istek, kararlılık
Buna göre, “istekleri veya iradesi etkilidir” gayet
normal…
Bunlar sizi kurtarmaz… Kaldı ki bu ifadeler “Allah” ile
değil, RAB ile ilgilidir. Neden öyle olduğunu da yine
sizin kitabınız söyler ve biz de size anlatmıştık.
Anlamadıysanız bir kere daha okuyun. Yukarılarda bir
yerlerde olacak ….
Fakat bir sorun var, burada anlatılan “üretim” süregelen
bir üretimdir. Zaten ayet de söylüyor. Tekrar eden bir
döngü. Tamam da bunun “ilk bedii oluş” ile ilgisi ne?
Yahut onun öncesini açıklamaya dair nasıl bir püf noktası
var burada? Çok merak ettik doğrusu…
Bu durumda siz, bir varlık irade sahibi ise “fert” olur
dediniz ya, bu bizim çok ilgimizi çekti. Yani sizin
Tanrı’nız bir “kimse” mi oluyor? Üstelik fert olduğuna
göre ölümlü de olmalı öyle değil mi? Kafamız karıştı
yani….
Eğlenceyi bir kenara bırakalım, yeterince eğlendik.
İçinde bulunduğunuz trajik durumu size göstermek için
yaptık bunu. Biz, sizin taşıdığınız endişelere sahip
değiliz. Sizin inançlarınızı paylaşmıyoruz. Ancak ne
olursa olsun, kişisel bile olsa, inançlarınızdan ötürü
komik duruma düşmeniz bizim tercihimiz veya arzumuz
değildir. Kitabınızdan bi-habersiniz. Varsayımlarla bir
şeyler üretmeye çalışıyorsunuz. Ne kitabınızda kullanılan
kavramları anlamış/kavramış durumdasınız, ne de
kitabınızın metodolojisinden haberdarsınız.
Sizin kitabınız bir bilmece kitabı değil bayım. İçinde
bizim itiraz edebileceğimiz bazı cümleler olmasına
rağmen, biz sizin kitabınızı incelemeye ve test etmeye
değer bulduğumuz için okuyoruz. Sizin kitabınızın iki
temel koşulu vardır: Okumak (ikra) ve Iman (emin olmak).
Bu iki şeyi yerine getirebilmeniz için bütün iddiaları
test etmeniz ve rasyonel düzlemde kanıtlayabiliyor
olmanız gerekir. Çünkü sizin kitabınız, ilk çıkış noktası
hariç, bütün üretimlerin bir “ölçü” ile olduğunu iddia
eder. Dolayısıyla her şey ölçülebilirdir ve
anlaşılabilirdir.
Lütfen meal kalpazanlığı yapmak yerine, kitabınızı okuyun
ve anlayın. Akledin ve test edin. Çünkü başkalarının
bilgisiyle doğruya ulaşamazsınız. Yine sizin kitabınız
önemli bir ifade kullanır “ya atalarınızın hepsi yanlıy
yapmışsa?” ne yapacaksınız o zaman?
__________________ gercek ortaya cıktıgı zaman butun sorular cevaplarını bulacak.
|
Yukarı dön |
|
|
|
|