Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selamün Aleyküm! Mbaysar Kardeşim!
Mbaysar yazdı:
Kısacası Mekke yine Mekke ve Kabe yine Kabe'dir.
Eyvallah! Kıyamete kadar da böyle kalacaktır inşaallah.
İlk emri “oku “ olan “İslam dinin” inananları olarak da, dinimize gelecek her türlü olumsuz düşünceler, Alemlerin Rabbi olan Yüce Allah’ın Kur’an’ında belirttiği vahiyler ışığında kaybolup gidecektir.
Uzak mescid anlamına gelen Mescid-i Aksa’nın, Kudüs'te bulunan Süleyman ma'bedinin adı olduğu, kamuoyu halindedir.
Gerçekte ise bu böyle değildir.
Mbaysar yazdı:
Mescidi Aksa ile ilgili ana britanicadan alınma yazılar veya bunu ileri sürenlerin bunu kullanmaları çok ilginçtir. Birkaç kaynak vererek mescidi aksanın mekkeye 8 km uzaklıkta olduklarını iddia etmeleri Mescidi aksayı gözden düşürüp yıkma oyunlarının bir parçası gibi görünmektedir.
olayı sadece akılla yorumlayabiliriz.
ana britanica gibi metinlerden veya arapça yazılan ve uzak mescid olarak çevrilmesi gereken metinleri özel isim gibi arapça çevirmek ne mantık bilinmez. ki o kitaplara ulaşamadım.
Ki eğer hadislere bakılırsa Beytul maktis olarak bahsedilmektedir. Beytulmaktis Zekeriya (a.s) mın ve Hz.Meryemin ibadet ettikleri secde ettikleri ve Kuranda geçen Mabed(Mihrab) olduğu açıkca bilinir.
[003.043] [DI] «Ey Meryem! Rabbine gönülden boyun eğ, secde et, rüku edenlerle birlikte rüku et.»
003.037] [DI] Rabbi onu güzel bir kabulle karşıladı, güzel bir bitki gibi yetiştirdi; onu Zekeriya'nın himayesine bıraktı. Zekeriya mabedde onun yanına her girişinde, yanında bir yiyecek bulurdu. «Ey Meryem! Bu sana nereden geldi?» demiş, o da: Bu, Allah'ın katındandır» cevabını vermişti. Doğrusu Allah dilediğini hesapsız rızıklandırır.
003.039] [DI] Mabedde namaz kılarken melekler ona seslendiler: «Allah sana Allah'ın emriyle (vücud bulan İsa'yı) tasdik eden, efendi, iffetli, iyilerden bir peygamber olarak Yahya'yı müjdeler».
Ebuzer Kardeşimizin ve Dost 1 olarak benim yazımda Süleyman Mabedinin Beytil Makdis olmadığı ile ilgili bir iddia yok ki yukarıdaki ayetleri delil olarak sunuyorsunuz.
İddiamız şudur ki, yazınızın başlangıcında gönderme yaptığınız:” 017.001] [DI] Kulunu (Muhammed'i) bir gece Mescidi Haram'dan , kendisine bir kısım ayetlerimizi göstermek için, çevresini mübarek kıldığımız Mescidi Aksa'ya götüren Allah'ın şanı yücedir. Doğrusu O, işitir ve görür.” Ayetinde belirtilen Mescidi Aksa’nın Kudus’teki Bu adla anılan mescid olmadığıdır.
Mbaysar yazdı:
Ki mescidi aksanın Kudüste olduğuna dair onlarca hadis vardır. İsteyen inceler.
Kudusteki Mescidin Beytil Makdis olduğu ile ilgili de hadisler vardır. Ki Ebuzer Kardeşimizin yazısında bunlar mevcuttur.
Mescidil Aksa ile ilgili yazıları lütfen dikkatli ve ön yargısız okuyun.
Mbaysar yazdı:
kısacası bu hikaye de sionistlere ekmek çıkmaz.
Bir Müslüman kardeşimin , Müslüman kardeşleri için yazdığı bu öngörüyü; aşağıda kaynakları de verilerek yazılan bilgileri de okuduktan sonra, Kur’an ayetleri ışığında tekrar tekrar değerlendireceğini umuyorum.
İsra 7: “İyilik ederseniz kendinize iyilik etmiş olursunuz. Kötülük ederseniz, o da kendi aleyhinizedir. Son taşkınlığınızın zamanı gelince (yine öyle kullar göndeririz) ki, yüzlerinizi kötü duruma soksunlar (üzüntüden suratlarınızın asılmasına sebeb olsunlar) ve ilk kez girdikleri gibi yine Mescid'e (Kudüs'e) girsinler ve ele geçirdiklerini mahvetsinler." âyetinde düşman istilâsına uğrayıp tahrîb edilen Mescid, Kudüs'teki Süleyman Ma'bedi'dir.
İsrâ 1. âyette anılan Mescid-i Aksâ'nın da, 7. âyette anılan Mescid (Süleyman Ma'bedi) olduğu ve Peygamber'in, geceleyin Mescid-i Harâm'dan, Kudüs'e yürütüldüğü, büyük olasılıkla Hadîs derleme faaliyetlerinin başlatıldığı Emevîler döneminde kamuoyu haline getirilmiştir. Ancak biraz sonra gelecek notumuzda açıklayacağımız üzere Kur'ân-ı Kerîm'de Mescid-i Aksâ'nın, Kudüs'teki Süleyman Ma'bedi olduğuna dair bir delîl bulunmamaktadır.
Arapların Kudüs adını verdikleri kente, eski yazarlar genellikle Bey-tu'1-makdis adını verirler. Bu isim, İbrânîce Bethemmikdaş kelimesinin çevirisi olup Süleyman ma'bedi anlamına gelirdi. Sonra Kent için kullanıldı. Bu kent hakkında eskiler İlyâ adını da sık sık kullanmışlardır.
Beyt-i Makdis önce Buhtunnasır tarafından tahrib edilmiş, sonra Fars Kralı Erdeşîr-i Behmen (Kuruş) tarafından onarılmıştır. Kuruş zamanında otonom bir hükümet kurmuş olan Yahudiler, Yunanlıların ve Romalıların idaresine geçmişlerdir. Neron'un halefi Ospasyanoş ve onun oğlu Titus tarafından Beyt-i Makdis ikinci kez tahribedilmiştir. Titus Yahûdîlere katliam uyguladı. Kaçıp kurtulabilen İsrâîloğulları, toparlanmağa başladılar. Nihayet Hıristiyanlığı kabul eden Bizans İmparatoru Konstantin'in annesi Eleni, Kudüs'e geldi. Hz. îsâ'nın, çarmıha gerildiği yerde bir kilise yaptırdı, fakat biraz harab vaziyette bulunan Beyt-i Makdis ma'bedini de tamamen yıktırıp burayı mezbele yaptırdı. İşte Hz. Ömer Kudüs'e gelince bu mezbeleyi temizletip bir bölümü üzerine yaptırdığı mescide Mescid-i Aksa adı verilmiştir.
Peygamberimiz zamanında Kudüs'te Mescid-i Aksa adıyla bilinen bir mescid yok idi.
Bazılarına göre bu Hz. Ömer tarafından yapılan Mescid-i Aksa, vaktiyle Jüstinian tarafından yaptırılmış olan bir kilise idi. Sonraki dönem Arap yazarlarına göre de bu câmi'i, Halîfe Abdu'l-Melik yaptırmıştır. A.J. Wensinck'e göre herhalde Abdu'l-Melik'in, Jüstinian kilisesini esaslı bir onarımdan geçirtmesi, onun tarafından yaptırıldığı şeklinde algılanmıştır. (İslâm Ansiklopedisi, Mescid-i Aksa maddesi.)
Kaynaklar, Mescid-i Aksâ'nın, Süleyman Ma'bedi olduğunu söylüyorlarsa da Peygamber Efendimizin döneminde Süleyman Ma'bedi, bir harabeden ibaret olup adı Mescid-i Aksa değildi. Zaten konu başına yazdığımız İsrâ Sûresi'nin 7. âyeti de Mescid'in düşman tarafından harâbedildiğini belirtmektedir. Gerçi âyette Süleyman Ma'bedi, mescid olarak anılmakta ise de Mescid-i Aksa şeklinde özel bir unvanla anılmamaktadır. Kur'ân 'da mescid, ma'bed anlamında kullanılmıştır. Bu bakımdan Süleyman Ma'bedi de elbette mescittir. Fakat bu Ma'bed'in, Hz. Peygamber'in yürütüldüğü Mescid-i Aksa olduğuna dair Kur'ânî bir kanıt yoktur.
Hz. Ömer döneminde Süleyman Ma'bedinin yerine yapılan mescide, Mescid-i Aksa adı verilmiştir. Bu durumda Hz. Peygamber döneminde Mescid-i Aksa olmadığına göre İsrâ Sûresi'nin bu ilk âyetinde sözü edilen Mescid-i Aksâ'nın, Süleyman Ma'bedi 'nden ayrı bir mescid olması gerekir.
Alfred Guillaume, bir araştırma yazısında Mescid-i Aksâ'nın yeri hakkında iki kaynaktaki rivayete dikkat çekmektedir. Bu kaynaklardan biri Vâkıdî'nin Mağâzîsi, diğeri de Ebû'l-Velîd Ahmed ibn Muhammed el-Ezrakî'nin (ö. 212, 217 veya 219)nin, Ahbâru Mekke adıyla basılan kolleksiyonudur.
Vâkıdî (130-201), Hz. Peygamber'in, Zî'1-Ka'de'nin son beş gününde, Perşembe günü Ci'râne'ye gelip orada onüç gece kaldıktan sonra, karşı yakada bulunan Mescid-i Aksâ'ya geçip orada ihrama girdiğini, Resullah'ın namazgahının Ci'râne'deki Mescid-i Aksa olduğunu; Mescid-i Ednâ(Yakın Mescid) adını taşıyan Mescidi ise Kureyşli bir adamın yaptığını; Resulullah'ın, Ci'râne Vâdîsini ihrâmsız geçmediğini yazıyor.
Ezrakî ise bu konuda şöyle diyor: "Mücâhid'le birlikte Ci'râne'de Vâdî'nin arka tarafından ihrama girmiş olan Muhammed ibn Târik, Hz. Peygamber'in de buradan ihrama girdiğini söylemiş ve demiştir ki: 'Ben Ci'râne'de birlikte ihrama girdiğim Mücâhid bana dedi ki: Mescid-i Aksa, Vâdî'nin öte yakasında, Peygamber'in namaz kıldığı yerdir. Bu Mescid-i Ednâ(Yakın Mescid) ise Kureyşli bir adamın bir duvar çevirerek yaptığı namazgahtır. ( Alfred Guillaume, Where vvas al-Masjidd al-Aqsâ?, Al-Andalus dergisi, sayı: 18, s. 323-336.)
Bu durumda Mescid-i Aksa, ne Kudüs'teki Süleyman Ma'bedi, ne gökte bir ma'bed'dir. Hz. Peygamber'in, zaman zaman gidip namaz kıldığı, Ci'râne Vadisinde bir namazgahtır. Ci'râne Vâdîsinin Arafat yakınında bulunan kıyısında, bir Kureyşli tarafından yapılan mescide Mescid-i Ednâ, Hz. Peygamber'in namaz kılıp ihrama girdiği namazgahına da Mescid-i Aksa denmiştir.
Mbaysar yazdı:
017.001] [DI] Kulunu (Muhammed'i) bir gece Mescidi Haram'dan , kendisine bir kısım ayetlerimizi göstermek için, çevresini mübarek kıldığımız Mescidi Aksa'ya götüren Allah'ın şanı yücedir. Doğrusu O, işitir ve görür.
Mescidharam çevresi muberek kılınmış biliniyor, ama ayette mescidi aksa için kullanılıyor. eğer 8 km uzaklıktaysa ikisinin sınırları nerde başlıyor.veya başka bir ayette çevresi mubarek kılınmış olduğu belirtilen mescidi haram için kullanılan bu ifade bu ayette sadece mescidi aksa için kullanılıyor. eğer aynı yerde olsalardı ikisi için kullanılırdı.
Ancak âyette bunun, çevresi mübarek kılınan bir mescid olduğu söyleniyor. Bu bereketlilik sıfatı, Mekke'deki Mescid-i Haram için de kullanılmıştır: "Doğrusu insanlara (ma'bed olarak) ilk kurulan ev, Mekke'de olandır. Âlemlere uğur, bereket ve hidâyet kaynağı olarak kurulmuştur." (Âl-i İmrân: 96) Aynı kentte ve Hac Vakfesinin yapıldığı Arafat yöresindeki bir mescid için de bu sıfatın kullanılması gayet doğaldır. Çünkü insanların toplanıp duaya durdukları bu yerde aynı zamanda satıcılar çeşitli ürünler satar, ekonomik bir canlanma, bolluk, bereket olur.
Eğer Mescidi Aksa, Ci'râne'de, Hz. Peygamber'in, zaman zaman gidip namaz kıldığı yer ise, İsrâ olayı, Hz. Peygamber'in, bir gece, içine düşen güçlü bir arzu ile kalkıp Ci'râne mescidine bedenen gelmesidir. Bu yürüyüşü, Allah'ın içine düşürdüğü arzu ile olduğundan "Allah, kulunu yürüttü" şeklinde ifade edilmiştir. Çünkü O'nun şevkiyle olmuştur. Nitekim yine Allah'ın ilhâmıyla Bedir Savaşına çıkması da "Allah'ın, kendisini evinden çıkardığı" şeklinde ifade edilmiş.
Enfâl 5 de “Nitekim hak uğruna (savaşa gitmek için) Rabbin seni, evinden çıkardı..." buyurulmuştur.
" O, kulunu geceleyin Mescid-i Harâm'dan, Mescid-i Âksâ'ya yürüttü."söylemiyle,
“Rabbin seni evinden çıkardı" söylemi arasında bir fark yoktur.
Nasıl ikincisi, Peygamber'in, Allah'ın vahiy veya ilhâmıyla evinden çıkıp Bedir'e gittiğini belirtiyorsa, birincisi de Peygamber'in, gecenin bir kısmında Allah'ın ilhamı ve dürtüsüyle Peygamber'in, geceleyin kalkıp Mescid-i Aksa'ya yürüdüğünü belirtiyor.
İkincisinde nasıl, havada uçurma, kaçırma yoksa, birincisinde de yoktur. Eğer öyle bir şey olsaydı, “Kulunu uçurdu" denilirdi.
Peygamber Efendimiz, Ci'râne'deki Mescid'e vardıktan sonra tıpkı Necm Sûresinin 18. ayetinde "Andolsun, onu bir inişinde daha görmüştü; Sidre-tü'l-Müntehâ(uzak ağaç)ın yanında, ki onun yanında oturulacak bahçe vardır. Sidre'yi kaplayan kaplıyordu. (Muhammed'in) Göz(ü) şaşmadı ve azmadı. Andolsun, Rabbinin büyük âyetlerinden bazılarını gördü." âyetlerinde anlatıldığı üzere Hirâ Dağı yakınındaki Sidret'l-Müntehâ'da olağan üstü olaylara şâhid olduğu gibi, bir gece Allah'ın yönlendirmesiyle geldiği bu Ci'râne'deki Mescid-i Aksâ'da da olağanüstü olaylara şâhid olmuştur.
Nasıl Hz. Peygamber, Hirâ'ya gidiyor idiyse mu'tâdı üzere bir gece Mescid-i Aksâ'ya da gitmiş, işte orada Rabbinin olağanüstü olaylarına şâhid olmuştur.
Bu durumda Hz. Peygamber'in, Mescid-i Harâm'dan Mescid-i Aksâ'ya gelmesi, normal bedensel bir yürümedir. Mescid-i Aksâ'da gördüğü olağanüstü olaylar ise ruhsal vizyondur.
Bu Mescid-i Aksa vizyonu, Necm Sûresi'nde belirtilen "Sidretu'l- Müntehâ" vizyonuna çok benzemektedir. Nasıl Hz. Peygamber, Hirâ yöresindeki Sidretu'l-Müntehâ'da "Rabbinin bazı âyetlerini gördü" ise, geceleyin geldiği Mescid-i Aksa'da da "O'nun bazı âyetlerini görmüştür." Peygamber'in Sidretu'l-Muntehâ'ya ve Mescid-i Aksâ'ya gelişi, bedensel yürümedir, ama oradaki müşahedeleri, ruhsal vizyonlardır. Yani İsrâ ruh ve bedenle yapılan normal yürüme, mi'râc ise ruhsal bir yükselme ve müşahededir.
Kur'ân'ın anlattığı bu sade vizyonlar, rivayetlerde efsaneleştirilmiş, aslı olmayan senaryolara temel yapılmıştır.
Kudüs'te Mescidu's-Sahra'dan bir görünüş. ( Pr. Dr. Süleyman Ateş, Kur’an Asiklopedisi, Kuba Yayınları: 13/270-274.)
Kusursuz olan Allah'tır.
En doğrusunu Allah bilir
ALLAH’A EMANET OLUNUZ.
[049.012] [DI] Ey inananlar! Zannın çoğundan sakının, zira zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin suçunu araştırmayın; kimse kimseyi çekiştirmesin; hangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır? Ondan tiksinirsiniz; Allah'tan sakının, şüphesiz Allah tevbeleri daima kabul edendir, acıyandır.
__________________ Halil Ay
|