Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
selamlar
ÇOK DEĞERLİ EHLİKURAN.
EVET YANLIŞ BU GÜNE KADAR Kİ MEALLERİN CAN ALICI EN ÖNEMLİ YERLERİ HEP YANLIŞ MEALLENDİRİLDİ. İSLAM AKIL DİNİDİR AMA GEL GÖRKİ KURAN AKLIN SINIRLARINI ZORLAR HALE GELMİŞ.. İNSANLARI ONDAN SOĞUTMAK İÇİN NELER YAPMIŞLAR. . DÜNYA BİR MEŞEKKAT YERİDİR. AMA İSLAMI HAVANDA SU DÖVMEKLE AYNI HALE GETİRDİLER.
İŞTE KAYNAK..
ŞEYTAN, Şeytan-ı racim İblis şeytandan korunma şeytan çarpması
Şeytan”, halk kültüründe, eli çatal mızraklı, kuyruklu, boynuzlu, bize görünmeyen, aldatan, kandıran, kötülük aşılayan, acâip, soyut; uzayda cismi olmayan bir yaratık olarak tanınır. Herkes şeytandan korkarken ve Allah’a sığınırken işte bu mevhum varlığı itibare alır. Ve bu varlık, her türlü kötülük ona izafe edildiğinden şamar oğlanı gibi kullanılır. Tabii böyle bir varlık olmadığından da bu kötü varlık gelip de kendisini suçlayanları, kendisine iftira atanları sorgulamaz ve onlarla yüzleşmez. Yani sözde herkese kötülük yapan bu yaratık kendine yapılan kötülüklere, sövgülere, lanetlere karşı ise duyarsızdır, kendini hiç savunmaz, intikam almaz.
Öyleyse nedir bu şeytan denilen yaratık?
“Şeytan” sözcüğünün Arapça olmayıp Habeşçe ve İbranice olduğu ileri sürülmüştür. Şeytan, İbranice ve Latince’de “Satan” olarak ifade edilir. Bu dillerde “Rakip, karşıt” anlamlarına geliyormuş. Şeytandan, Kitabı Mukaddes; Sayılar, 22/22’de “Rabbin meleği”,, Eyyüb kitabı 1/6, 2/7’de “şeytan”, Yuhanna, 16/11’da “bu dünyanın reisi”, Efesoslulara Mektup, 2/2’de “hava kuvvetlerinin reisi” olarak söz edilir.
Arap dilinde “şeytan” sözcüğüne kök olabilecek iki tane sözcük vardır; bunlar, “ştn” ve “şyt” sözcükleridir. Biz, “şeytan” sözcüğünün Arapça olduğu kanaatini taşıyoruz. Zaten tüm lüğatlarda da “ştn” maddesinde ele alınır.
“Şeytan” sözcüğü, “ştn” kökünden gelir. “Ştn” sözcüğü, “ip; derin kuyulardan kovaya bağlanılarak su çekilen, hayvanların bağlandığı ip” demektir. Bu ip uzak ve derin işlerde kullanıldığından bunun fiili olan “şatana” fiili, “baude (uzak oldu)” anlamında kullanılmıştır. “Fey’alün” kalıbındaki “şeytan” sözcüğü, “iyiden, güzelden uzak olan her şey” için kullanılır olmuştur. Nitekim başında yelesi olan çirkin bir yılan cinsine de “şeytan” adı verilmiştir. Saffat suresinde geçen “sanki şeytanların başı gibi…” ifadesindeki “şeytanlar”, sözü edilen çirkin yılanlardır.
Bu sözcüğün, “yanma” özellikle de zeytin yağının ve işlem görmüş üzümün yanması” anlamındaki “şyt” kökünden geldiği de varsayılsa da birincisi asıl olandır. (Lisan; 5/114, 115)
Yukarıdaki açıklamalardan sonra Kur’an ayetlerini de dikkate aldığımız zaman “şeytan”: “Hakka ve akla aykırı hareket eden, uzak olan her türlü kişi, güç ve kurumun karakteristik adı”dır. Onun için şeytan ya insandır ya da insanın içindeki düşünce yetisidir; İblis’tir. Kesinlikle başka boyuttan bir varlık değildir. Zaten başka bir boyuttan bir varlığın başımıza musallat edilip onunla mücadelemizin istenmesi Allah’ın adalet ilkesine de terstir.
“Şeytan” sözcüğü, Kur’an’da 70 tekil, 18 çoğul olmak üzere 88 kez geçmektedir. Şeytanın, kimler ve neler olabileceğini, bunların özelliklerini, niteliklerini, alâmet-i fârikalarını (ayırt edilecek işaretlerini) aşağıdaki ayetlerden tespit edelim:
Bakara; 168, 169:
Ey insanlar! Yeryüzündeki helâl ve tayyib (temiz, hoş, yararlı) şeylerden yiyin ve şeytanın adımlarını izlemeyin. Şüphesiz o, sizin için apaçık bir düşmandır.
O, size yalnızca kötülüğü, aşırılığı (çirkin-hayasızlığı) ve Allah üzerine bilmediğiniz şeyleri söylemenizi emreder.
Bakara; 268:
Şeytan, sizi fakirlikle korkutur ve size aşırılığı ( çirkin-hayasızlığı) emreder. Allah ise, size kendisinden bağışlama ve bol ihsan vâdeder. Ve Allah Vâsi’dir (ilmi ve rahmeti sonsuz geniş olandır), en iyi bilendir.”
Furkan; 27- 29
27-29 - Ve o gün, o zalim kimse ellerini ısırarak, “Eyvah, keşke elçi ile beraber bir yol tutsaydım! Eyvah, keşke falancayı izdaş edinmeseydim. Hiç şüphesiz bana geldikten sonra, beni Zikir’den o saptırdı. Ve şeytan insan için bir rezil edenmiş!” der.
Nisa; 117-120:
117 - Onlar, Allah’ın astlarından, yalnızca dişilere yakarırlar. Ve onlar ancak inatçı şeytana yakarırlar.
118-119 - Allah ona (şeytana) lanet etti. Ve o, “Elbette senin kullarından belirli bir pay alacağım, onları mutlaka saptıracağım, onları boş kuruntulara sokacağım, ve onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını yaracaklar, onlara emredeceğim de Allah’ın yaratışını bozacaklar” dedi. Ve her kim Allah’ın astından şeytanı veli edinirse, şüphesiz o, apaçık bir ziyan ile ziyana uğrar.
120 – O (Şeytan) onlara vaad eder ve onları kuruntulandırır. Oysa şeytan onlara aldatmadan başka bir şey vaadetmez.
Nisa; 60:
İnkar etmekle emrolundukları tâğutu aralarında hakem yapmak isteyerek kendilerinin, sana indirilene ve senden önce indirilene inandıklarını ileri süren şu kişileri görmedin mi Şeytan da onları uzak (geri dönülmez) bir sapıklıkla sapıttırmak istiyor.
Enam; 43
43- Onlara, zorlu azabımız geldiği zaman yalvarmaları gerekmez miydi? Ama onların kalpleri katılaştı ve şeytan onlara yapmakta olduklarını çekici gösterdi (süsledi).
Enam; 112, 113:
Ve işte öyle. Biz her peygamber için cinn ve ins şeytanlarını düşman kıldık. Ki dünya malına aldanmaktan bunların bazısı bazısına sözün süslüsünü vahyeder (gizlice telkinde bulunur, fısıldar) . -Ve şayet Rabbin dileseydi onu yapmazlardı. Öyleyse onları bırak uydurdukları şeyleri de.-
Âhirete inanmayan kimselerin kalplerine ona kansın, ondan memnun olsunlar ve de yapmakta olduklarını yapsınlar diye de.”
Hacc; 52:
52- Biz senden önce hiçbir elçi ve hiçbir peygamber göndermedik ki o bir şey arzuladığı zaman, şeytan onun arzusuna bir şeyler atmış olmasın. Bunun üzerine Allah şeytanın attığı şeyleri şüpheyi giderir. Sonra da Allah, ayetlerini tahkim eder (güçlendirir). Ve Allah Alîm`dir (en iyi bilen), Hakîmdir (yasalar koyan).
Nur; 21:
Ey iman etmiş kişiler! Şeytanın adımlarını izlemeyin. Ve kim şeytanın adımlarını izlerse, hiç şüphesiz o, fahşayı (çirkin utanmazlıkları) ve kötülüğü emreder. Ve eğer ki üzerinizde Allah’ın fazlı ve rahmeti olmasaydı, sizden hiç biri ebedi olarak temize çıkamazdı. Ama Allah, dilediği kimseyi temize çıkarır. Allah, en iyi işitendir, en iyi bilendir.
Enfal; 48: O zaman şeytan onlara amellerini çekici göstermiş ve onlara: “Bugün sizi insanlardan bozguna uğratacak kimse yoktur ve ben de sizinyardımcınızım” demişti. Ne zaman ki, iki topluluk birbirini görür oldu o,iki topuğu üstünde geri döndü ve: “Şüphesiz ben sizden uzağım. Çünküben sizin görmediğinizi görmekteyim, ben Allah’tan da korkmaktayım”dedi. Allah sonuçlandırması pek şiddetli olandır.”
Haşr; 16:
(Onların durumu), Tıpkı, hani, insana “küfret” deyip, de o küfür edince inkara sapınca da “Kesinlikle ben senden uzağım; Şüphesiz ben, âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım.” diyen şeytanın durumu gibidir.
Mücadele; 19:
19 - Şeytan onları istilâ etmişti de onlara Allah’ı anmayı terkettirmişti. Onlar, şeytanın hizbidir (gurubudur). İyi bilin ki şeytanın hizbi kesinlikle kaybedenlerdir.
İsra; 27:
27: Şüphesiz saçıp savuranlar, şeytanların kardeşleridir. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankördür.
İbrahim; 22:
22 – Ve iş bitince şeytan onlara, “Şüphesiz ki Allah size gerçek va’dı vaad etti, ben de size vaad ettim, hemen de caydım. Zaten benim size karşı bir gücüm yoktu. Ancak ben sizi çağırdım, siz de icabet ettiniz. O nedenle beni kınamayın, kendi kendinizi kınayın! Ben sizi kurtaramam, siz de benim kurtarıcım değilsiniz! Ben, önceden beni Allah’a ortak koşmanızı da kabul etmemiştim.” dedi. Kesinlikle zalimler için acı bir azab vardır!
Maide; 90, 91:
Ey iman etmiş kişiler! Hamır (İçki, uyuşturucu), kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak şeytan işlerinden pisliklerdir. Öyleyse bunlardan kaçının; umulur ki, kurtuluşa erersiniz.
Gerçekten şeytan, içki ve kumarda sizin aranıza düşmanlık ve kin sokmak ve sizi, Allah’ın zikrinden ve salattan (namazdan ve sosyal destekten) alıkoymak ister. Öyleyse sona erdirmişler (vazgeçmişler) misiniz?
Ayetlerde görülüyor ki, ŞEYTAN:
- Haramın yenmesini, haksız kazanç elde edilmesini emreden ve öneren,
- Kötülük, hayasızlık ve Allah’a karşı bilmediğimiz şeyleri söylememizi emreden,
- Bizi fakirlikle korkutan,
- Bizi kuruntulara düşüren,
- Allah’ın yarattıklarını değiştirmeyi emreden,
- Bizleri kandırmak için bizlere yaldızlı sözler fısıldayan,
- Bize vesvese verip, kışkırtıp kafa bulandıran,
- Yaptığımız amellerimizle bizi şımartan,
- Bizi azdıran,
- İçki/uyuşturucu ve kumarla, aramıza düşmanlık ve kin sokmak isteyen,
- Allah’ı anmaktan ve namazdan, sosyal destekten bizi geri durdurmak isteyen,
KİŞİLER ve GÜÇLERDİR.
Kur’an’da “şeytan” ifadesi, ins şeytan (bilinen tanınan görünen şeytan; insan şeytan) ve cinn şeytan (gizli kapalı şeytan; İblis ve ajan kimseler) olmak üzere ikiye ayrılır.
Enam; 112:
Ve işte öyle. Biz her peygamber için cinn ve ins şeytanlarını düşman kıldık. Ki dünya malına aldanmaktan bunların bazısı bazısına sözün süslüsünü vahyeder (gizlice telkinde bulunur, fısıldar)…….
Nass suresi:
1-6: “Cinn ve insten, insanların akıllarında, sinsice kötülük fısıldayan hannasın kötü fısıltılarının şerrinden, insanların ilâhına, insanların hükümdarına ve insanların Rabbine sığınırım” de!
Kur’an’da insanlar için kullanılmış olan “şeytan” ve “şeytanlar” sözcükleri:
Furkan; 27- 29:
27-29 - Ve o gün, o zalim kimse ellerini ısırarak, “Eyvah, keşke elçi ile beraber bir yol tutsaydım! Eyvah, keşke falancayı izdaş edinmeseydim. Hiç şüphesiz bana geldikten sonra, beni Zikir’den o saptırdı. Ve şeytan insan için bir rezil edenmiş!” der.
Enfal; 48: O zaman şeytan onlara amellerini çekici göstermiş ve onlara: “Bugün sizi insanlardan bozguna uğratacak kimse yoktur ve ben de sizinyardımcınızım” demişti. Ne zaman ki, iki topluluk birbirini görür oldu o,iki topuğu üstünde geri döndü ve: “Şüphesiz ben sizden uzağım. Çünküben sizin görmediğinizi görmekteyim, ben Allah’tan da korkmaktayım”dedi. Allah sonuçlandırması pek şiddetli olandır.”
Bu ayette geçen “şeytan” kelimesi, o gün Mekke’lileri kışkırtan Beni kenâne kabilesi, Müdlic oğullarından Sürâka b. Mâlikb. Cu’şum için kullanılmıştır. Tarih kitaplarından ve siyer kitaplarından tetkik edilebilir. Bedir savaşı ayrıntılarıyla göz önüne alınmalıdır. Biz burada ayette işaret edilen en hassas noktayı size sunuyoruz. Ki Şeytan herifin de dikkatini çeken o özellik idi. O özellik, Peygamber efendimizin askerlerinin, “Ya Muhammed! Cennet ile bizim aramızda hakikaten sadece ölüm mü var?” deyip savaşa girmeleri ve rüzgar ve yağmurun sürpriz olarak ortaya çıkıp dengeleri bozması, babanın oğlunu, oğulun babasını ve kardeşin kardeşi öldürmeye azmetmesiydi”
Eski tefsirciler bu ayette geçen Şeytan kelimesinin Süraka olduğunu ama hakiki Süraka olmayıp Süraka kılığına girmiş şeytan olduğunu yazarlar. Bu Sürakanın kendisidir demezler. Çünkü o gün yüzlerce Mekke’li, Süraka ile el ele tutuştuğunu bildirirler. Peki neden Süraka demezler de Süraka suretine girmiş Şeytan derler? Ortaya atılan gerekçe ve delilleri şudur: Rivayete göre bozguna uğrayan Mekkeliler bedirden dönüşün yenilgilerinin nedenini Süraka’ya bağlamışlardır; korkup kaçtığını, Mekkelilerin moralini bozduğunu ileri sürmüşlerdir. Bunu duyan Süraka da : Kendisinin bırakın hezimete neden olduğunu, savaşa gitmediği gibi Mekkelilerin savaşa gittiğinden haberinin bile olmadığını söylemiştir. Olay işte bu. Süraka Bedir’e gitmediyse Bedir’deki Süraka kimdi, neydi? O, Süraka kılığındaki şeytandı! Bu olay ve kişi Haşr suresinde de konu edilir ve Haşr suresinin 16. ayetinde bu kişiye yine “şeytan” yaftası vurulur.
Bu rivayetin inandırıcılığı söz konusu olamaz. O günün Mekke’sini bir düşünün. 300-400 hane yerleşik halk. Hepsi savaşa hazırlanır. Mehter takımı gibi cenk havası çalan gruplar, özellikle de şair kadınlar herkesi tahrik eder, ya da motive eder. Ama bu olayların tümünden askeri otorite sayılan, kumandan Süraka’nın haberi bile olmaz.
Kısacası söylentiler bir yana bu ayette söz edilen “şeytan”, Süraka’dır.
Bakara; 14:
14- Ve inananlara rastladıkları vakit “inandık” dediler. Şeytanlarıyla baş başa kaldıklarında ise, “biz kesin olarak sizinleyiz ve onlarla yalnızca alay ediyoruz” dediler.
Bu ayette de söz konusu edilen şeytanlar, ikiyüzlüleri o duruma düşüren akıl hocalarıdır. Mücerred (soyut), halk kültüründeki şeytanlar değildir.
Al-i Imran; 175:
“Âl-i Imran; 175:Şüphesiz ki o şeytan kendi yakınlarını korkutur. Onlardan korkmayın, eğer mümin iseniz Benden korkun.
Burada konu edilen şeytan da klasik eserlerde yer aldığına göre Nuaym ibn Mes’ud adında bir kafirdir. Klasik kaynaklarda bunun Rasülühha’ı ziyarete gelen Ebu Süfyan’ı caydırmak isteyen gurup olduğuna dair nakiller olsa da ayette “şeytan” tekil olarak geçtiğinden söz konusu gurubun olması mümkün değildir.
Bakara;102:
Ve onlar (Yahudiler) Süleyman mülküne dair şeytanların okuyup durdukları şeylere uydular. Halbuki Süleyman kâfir değildi. Ama o şeytanlar kâfir idiler; insanlara sihri ve Babil’de iki meleğe/ iki krala; Harut ve Marut’a indirileni öğretiyorlardı. Halbuki o ikisi (Harut ve Marut), “Biz fitneyiz, sakın kâfir olma!” demedikçe hiç kimseye hiçbir şey öğretmezlerdi. İnsanlar o ikisinden erkekle eşinin arasını açtıkları şeyleri öğreniyorlardı. -Ne var ki, onlar onunla Allah’ın izni olmadan hiç kimseye zarar veremezler- Onlar kendilerine zarar vereni, yarar vermeyeni öğreniyorlardı. Ant olsun ki, onu satın alanın ahirette hiçbir nasibi olmayacağını da kesinlikle biliyorlardı. Ve öz benliklerini sattıkları şey ne çirkin bir şeydi! Keşke bilmiş olsalardı.
Bu ayette de geçen Süleyman ile ilgili şeytanlar, halk kültüründeki şeytan olmayıp Süleyman’ın emri altında zoraki çalışan yabancı işçilerdir. Ki bunlar Süleyman’ın sultasından kurtulabilmek için her türlü çabayı harcıyorlardı ve her yolu deniyorlardı. İşte bu yollarından bir tanesi de Süleyman’ın kafir olduğunu yaymaktı. Olay ehli kitabın elinde bulunan muharref Tevrat (Ahdi Atik) ta 1. Krallar X1. 7. de açıklanmaktadır. Bu ayette işte buna işaret edilip işin aslı insanlığa dolayısıyla da ehlikitaba bildirilmektedir.
Süleyman peygambere tuzak kuran, iftira edenlerin “şeytan” diye adlandırılmaları Enbiya; 82 ve Sad; 38’de de yer alır.
Enam; 112, 113:
Ve işte öyle. Biz her peygamber için cinn ve ins şeytanlarını düşman kıldık. Ki dünya malına aldanmaktan bunların bazısı bazısına sözün süslüsünü vahyeder (gizlice telkinde bulunu, fısıldar). -Ve şayet Rabbin dileseydi onu yapmazlardı. Öyleyse onları bırak uydurdukları şeyleri de.-
Âhirete inanmayan kimselerin kalplerine ona kansın, ondan memnun olsunlar ve de yapmakta olduklarını yapsınlar diye de.”
Bu ayette konu edilen “şeytanlar” yine Rasülüllah’ın karşıtı olan Mekkelilerdir.
Şeytanların gücü yoktur
Kur’an’da şeytanın yaptırım gücü olmadığı, onların sadece vesvese, iğva; teşvik, kışkırtma telkin ettikleri, zorlamadıkları ve zorlayamadıkları açık açık vurgulanır. Buna dünya ve ahıretten örnekler verilir.
Şeytanlar ancak, ham, cahil olgunlaşmamış kişileri etkilerdir.
Sad; 82, 83:
82- (İblis): “Öyle ise izzet ve şerefine yemin ederim ki, ben onların hepsini mutlaka azdıracağım,
83- ancak içlerinden arıtılmış kulların müstesna” dedi.
Nahl; 98, 100 :
98- Öyleyse Kur’an okuduğun zaman Racim şeytandan (İblis’ten) Allah’a sığın.
“99 - Şüphesiz ki iman edip de Rablerine tevekkül edenler üzerinde o şeytanın hiçbir gücü yoktur.
100 - Onun gücü, ancak onu Veli (yakın yardımcı ve kılavuz) edinenler ve Allah’a ortak koşanlar üzerinedir.
İbrahim; 22:
22 – Ve iş bitince şeytan onlara, “Şüphesiz ki Allah size gerçek va’dı vaad etti, ben de size vaad ettim, hemen de caydım. Zaten benim size karşı bir gücüm yoktu. Ancak ben sizi çağırdım, siz de icabet ettiniz. O nedenle beni kınamayın, kendi kendinizi kınayın! Ben sizi kurtaramam, siz de benim kurtarıcım değilsiniz! Ben, önceden beni Allah’a ortak koşmanızı da kabul etmemiştim.” dedi. Kesinlikle zalimler için acı bir azab vardır!
Nisa; 76:
İman etmiş kimseler Allah yolunda savaşırlar. Küfür etmiş kişiler de tâğut yolunda savaşırlar. O halde siz şeytanın velileri ile savaşın. Hiç kuşkusuz şeytanın tuzağı çok zayıftır.
Şeytan-ı Raciym
Lanetlenmiş, kovulmuş şeytan:İblis
Bir çok kişiler Şeytan ile Şeytan-ı Racim’i birbirine karıştırmaktadır. Şeytan-ı Racim, İblis’tir. Konuyu daha evvel Tekvir suresinde detaylı açıklamıştık. Ve yine Sad suresinde de açıkladık. Ayrıca A’raf suresinde de açıklanacaktır. Kısacası Şeytan-ı Racim bizim zihinsel faaliyetlerimizden “Düşünme yetisi”dir. Şeytan ise bir kötülük karakter ve sembolüdür. İblis’te de Şeytanî karakterler mevcut olduğundan bir çok ayette “şeytan” diye nitelenmiştir. Bu ayetlerle ilgili geniş açıklama İblis konusunda verilmiştir. İblis Kehf; 50’de beyan edildiği üzere şeytanın cinn gurubundandır.
“Şeytan” sözcüğüyle Kur’an’da İblis’in kastedildiğine birkaç örnek:
İsra; 64 :
64 – “Onlardan gücünü yetirdiklerini sesinle sars. Atlıların ve yayalarınla onların üzerine yaygara kopar! Mallarda ve çocuklarda onlara ortak ol! Ve onlara vaadlerde bulun.” Ve şeytan onlara aldatmadan başka bir şey vaad etmez.
A’raf; 27:
27- Ey âdemoğulları! Şeytan, ana-babanızı, kendi çirkinliklerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi, sakın sizi de bir fitneye düşürmesin! Çünkü o ve kabilesi, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Biz, şeytanları, inanmayanlara veliler (yol gösteren, yardım eden ve koruyan yakınlar) yaptık.
Yusuf; 42:
Ve o (Yusuf) o iki kişiden, kurtulacağını düşündüğüne: “Rabbinin (efendi, hükümdar edindiğin kişinin) yanında beni an” dedi. Sonra şeytan ona, hatırlatmayı terk ettirdi. Böylece o (Yusuf) yıllarca zindanda kaldı.
Ayette Yusuf’tan bahsetmeyi o adama terk ettiren şeytan, o kişinin kötü düşüncesidir. Yusuf’un saraya gelmesini kıskanmış, istememiş olmalıdır. Yine Yusuf; 100’de konu edilen; Yusuf ile kardeşlerinin arasını bozan şeytan da İblis’tir; kardeşlerinin içindeki kötü düşüncelerdir.
Kehf; 63 :
(Genç adam) Dedi ki: “Bak sen şu işe, hani kayaya sığınmıştık ya, işte o sırada ben kesinlikle hûtu terk ettim. Onu anmamı bana sadece şeytan terk ettirdi. O (hut) denizin içinde acaip bir biçimde yolunu tuttu.
Burada hûtu terk ettiğini söylettirmeyen şeytan, bu gencin kötü düşüncesidir, yani İblis’idir.
Görülüyor ki İnsanların kendi arzuları ile yaptıkları kötülükleri şeytanın üzerine atmaları çok eskilere dayanmaktadır. İnsanlar kendilerinin şeytana uyduklarını, kendilerine o kötülükleri şeytanın yaptırdığını ileri sürerler. Halbuki onu yaptıran kendilerinin kontrolsüz ham düşünceleridir.
Eyyüb’e zarar veren şeytan
Sad; 41:
41- Kulumuz Eyyüb’ü de hatırla! Bir zaman o, Rabbine seslenmişti: “Meşakkat ve acı ile bana şeytan dokundu (şeytan bana acı ve meşakkat dokundurdu).”
Burada Eyyüb’ün şikayet ettiğ şeytan birinci planda kendindeki İblistir. Eyyüb’ü aldatan ve zararına neden olan şeytan, Eyyüb’ün bir arkadaşı, iş ortağı da olabilir.
Hıcr; 16-18 ve Saffat; 6-10. ayetlerde konu edilen şeytanlar da İblis’tir. Bu konuya dair “Kulak Hırsızlığı Yapan şeytanlar” adlı makalemizin okunmasını öneriyoruz. Ayrıca bu konuya dair detay ilgili ayetlerde verilecektir.
Kimler şeytanın arkadaşlarıdır
Mücadele; 19:
19 - Şeytan onları istilâ etmişti de onlara Allah’ı anmayı terkettirmişti. Onlar, şeytanın hizbidir (gurubudur). İyi bilin ki şeytanın hizbi kesinlikle kaybedenlerdir.
Nisa; 38:
Nisa; 38: Ve Allah’a ve ahiret gününe inanmadıkları halde mallarını insanlara gösteriş yapmak için harcayan kimseleri (Allah sevmez). Şeytan kim için arkadaş olursa, o ne kötü arkadaştır!
Fussılet; 25:
Ve Biz onlara birtakım karinler (yakın arkadaşlar) musallat ettik de onlar kendilerine önlerinde ve arkalarında ne varsa hepsini güzel gösterdiler. Kendilerinden önce gelip, geçmiş olan cin ve insan toplulukları (herkes) hakkındaki, Söz onlar için de hak oldu. Doğrusu onların hepsi de kendilerine yazık etmiş olanlardır.
Zuhruf; 36-38:
36 – Ve her kim Rahman’ın zikrinden yüz çevirirse biz ona bir şeytan musallat ederiz. Artık o onun için karindir (yaştaş, yakın arkadaştır);
37 – Ve şüphesiz ki onlar, onları yoldan çıkarırlar. Onlar da kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar.
38 - Nihayet Bize gelince: “Keşke seninle benim aramda doğu ile batı arasındaki kadar bir uzaklık olsaydı.” der. -Öyleyse bu ne kötü bir karindir (yaştaş, yakın arkadaştır). -
Kur’an’da şeytan iyiden iyiye tanıtılıp onun bize verebileceği zararlar bildirilmiştir. Rabbimiz öyle birilerinin arkasına düşmememizi ve ona kul olmamamızı emretmiştir. Bunların bazıları:
Enam; 121:
Ve üzerine Allah’ın adı anılmayan şeylerden yemeyin. Ve şüphesiz o fısktır (tam bir yoldan çıkıştır). Ve şüphesiz şeytanlar kendi velilerine sizinle mücadele etmeleri için vahyederler (gizlice telkinde bulunurlar). Ve eğer onlara boyun eğerseniz şühesiz siz müşrikler oldunuz demektir.
Meryem; 44, 45:
42-45 –Bir zaman o, babasına, “Babacığım! İşitmeyen, görmeyen ve sana hiçbir faydası olmayan şeylere niçin ibadet ediyorsun? Babacığım! Şüphesiz sana gelmeyen bir ilim bana geldi. O halde bana uy da, sana dosdoğru bir yolu göstereyim. Babacığım! Şeytana kulluk etme. Şüphesiz şeytan Rahmân’a âsî oldu. Babacığım! Şüphesiz ben, sana Rahman’dan bir azap dokunur da şeytan için bir veliy (yardımcı) olursun diye korkuyorum” demişti.
Yasin; 60-63:
60-62- Ben, “Ey Âdemoğulları! Şeytana kulluk etmeyin, kesinlikle o size apaçık bir düşmandır ve Bana kulluk edin, işte bu dosdoğru yoldur ve ant olsun ki o (şeytan) sizden bir çok nesilleri saptırdı diye size ahd vermedim mi?” Hala aklını kullananlar değil miydiniz!
63 - İşte bu, sizin va’d olunmuş olduğunuz cehennemdir.
A’raf; 27:
27- Ey âdemoğulları! Şeytan, ana-babanızı, kendi çirkinliklerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi, sakın sizi de bir fitneye düşürmesin! Çünkü o ve kabilesi, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Biz, şeytanları, inanmayanlara veliler (yol gösteren, yardım eden ve koruyan yakınlar) yaptık.
En’am; 142:
142 – ….. Ve hayvanlardan da yük taşıyan, yününden döşek yapılan (yaratandır). Allah`ın sizi rızıklandırdığı şeylerden yiyin ve şeytanın adımlarını izlemeyin. Şüphesiz o, sizin için apaçık bir düşmandır.
Zuhruf; 62:
62 – Ve sakın şeytan sizi doğru yoldan alıkoymasın. Şüphesiz o sizin için apaçık bir düşmandır.
Fatır; ayet 6:
6 – Şüphesiz o şeytan sizin için düşmandır. Onun için siz de onu düşman edinin. Şüphesiz o (Şeytan)kendi taraftarlarını alevli ateşin ashabından olmaları için çağırır.
Nisa; 38: Ve Allah’a ve ahiret gününe inanmadıkları halde mallarını insanlara gösteriş yapmak için harcayan kimseleri (Allah sevmez). Şeytan kim için arkadaş olursa, o ne kötü arkadaştır!
Bakara; 208:
Ey iman etmiş kişiler! Hepiniz toptan silme (İslâm’a, barışa, güvenliğe) girin ve şeytanın adımlarını izlemeyin. Şüphesiz o, sizin için apaçık bir düşmandır.
Nur; 21:
Ey iman etmiş kişiler! Şeytanın adımlarını izlemeyin. Ve kim şeytanın adımlarını izlerse, hiç şüphesiz o, fahşayı (çirkin utanmazlıkları) ve kötülüğü emreder. Ve eğer ki üzerinizde Allah’ın fazlı ve rahmeti olmasaydı, sizden hiç biri ebedi olarak temize çıkamazdı. Ama Allah, dilediği kimseyi temize çıkarır. Allah, en iyi işitendir, en iyi bilendir.
Şeytana karşı önlem:
A’raf; 200:
Eğer sana şeytandan bir vesvese gelirse de hemen Allah’a sığın. Muhakkak ki O, en iyi işiten, en iyi bilendir.
Müminun; 96–98: Sen, kötülüğü en güzel bir tutumla sav, Biz onların yakıştırmakta oldukları şeylerin çok iyi biliriz.
Ve de ki: Rabbim! Şeytanların kışkırtmalarından sana sığınırım!
Onların yanımda bulunmalarından da sana sığınırım.
Fussılet; 34–36: Hem iyilik de bir değildir, kötülük de. Kötülüğü en güzel bir şekilde sav. O zaman seninle kendi arasında bir düşmanlık olan kişinin, sanki samimî bir dost gibi olduğunu görürsün.
Bu olgunluğa ancak sabredenler kavuşturulur, buna ancak hayırdan büyük bir pay sahibi olan kavuşturulur.
Ve eğer şeytandan gelen kötü bir düşünce seni dürtecek olursa hemen Allah’a sığın. Şüphesiz ki O, en iyi duyan ve en çok bilendir.
Nahl; 98–100: Öyleyse Kur’an okuduğun zaman, kovulmuş şeytandan Allah’a sığın.
Gerçek şu ki, iman edenler ve Rabblerine tevekkül edenler üzerinde onun hiçbir zorlayıcı gücü yoktur.
Onun zorlayıcı gücü ancak onu dost edinenlere, onunla Allah’a ortak koşanlar üzerindedir.
Bu ayetlerde konu edilen şeytan “İblis” olup, bundan herkesin Allah’a sığınması istenmiştir.
Şeytandan Allah’a sığınmak:
Şeytandan Allah’a sığınmak; “Euzu billahi mineşşeytanirracim (Kovulmuş şeytandan Allah’a sığınırım / Allah’ım şeytandan sana sığınırım, beni ondan koru)” demek değildir.
Şeytandan Allah’a sığınmak:
- Şeytan tipler ve güçler tarafından dayatılan düşünce ve amelleri, hemen, Allah’ın bizlere gönderdiği Kur’an terazisinde tartmaktır.
- Şeytanın aklımıza, fikrimize zerk ettiği zehirleri, Allah’ın Kur’an’da bize ikram ettiği panzehirle tedavi etmektir.
- Doğruyu Allah’tan öğrenip, şeytanın bizi saptırmasına engel olmaktır.
- Fırtınaya tutulan geminin hemen limana sığındığı gibi, hemen Kur’an’a sarılıp problemleri Kur’an ile çözmektir. (Anlamadan Kur’an okumak bu problemleri çözmez!)
Günümüzde, bu konuya örnek olabilecek şeytanî vesveseler insanların hayatlarına o kadar çok yönden sokulmak istenmektedir ki, bunlardan bir tanesini somutlaştırarak burada sunmak boynumuzun borcudur:
Yüzyıllardır Müslümanlara birileri tarafından telkinde bulunulmakta ve şunlar söylenmektedir: “Şu kandil gecesinde şu kadar rekât namaz kılar, şu kadar sayıda tespih çekersen, bütün günahların affolur ve cennete gidersin!” Bu teklif, ilk bakışta insanların hoşuna gitmekte, daha doğrusu işine gelmektedir. Çünkü insanın dünyaya gelişinden itibaren onun “karin”i olarak faaliyet gösteren şeytan (İblis), bu teklif ile hemen harekete geçip bir ham düşünce üretmekte ve bu söylenen kolay davranışları yaparak cenneti ucuza kapatma fikrini insana “süslü” göstermektedir. Yani, yapılan teklif (telkin) ile insan, hem Allah’ın bildirdiği dışında bir yolla cennet vadeden şeytanların, hem de bu yolu kendinse süslü gösteren beynindeki İblis’in vesveseleri ile karşı karşıya kalmaktadır. İşte, Rabbimizin kendisine sığınılmasını istediği şeytan vesvesesi, buna benzer kuruntulardan oluşmaktadır. Ancak, bu sığınma, ayetteki ifadelerden anlaşıldığına göre lâfla olmamaktadır. Zira ayette “Allah’a sığınırım de!” veya “Allah’a sığınmak istiyorum de!” değil, “Allah’a sığın!” denmektedir.
O hâlde yapılacak iş, yukarıda da söylediğimiz gibi, insanın kendisini sadece Allah’ın sözlerine teslim etmesidir. Nitekim yukarıda verdiğimiz örnek için insan “Cennetin bedeli nedir Ya Rabbi!” diye Allah’a sığınmak isterse, Allah’ın cevabını Kur’an’da bulacak ve bu bedelin “mütteki olmak, ebrardan olmak, malını ve canını Allah’a satmak” olduğunu öğrenerek, hem o teklifi yapan yalancı şeytanların, hem de beynindeki İblis’in vesvesesinden kendini kurtarabilecektir.
Sonuç olarak insan, aklını çalıştırmalı ve bu tarz yalanlarla sürekli vesvese veren şeytanlardan korunmak için Allah’a, yani O’nun kitabına sığınmalıdır ki, Âdem ve eşi gibi hataya düşmesin.
Şeytanın çarpması:
Enam; 71:
De ki: “Allah’ın astlarından bize ne yarar sağlamayan ve zarar vermeyen şeylere mi yakaralım? Ve Allah bizi doğru yola ilettikten sonra, kendisinin “bize gel” diye doğruya ve güzele çağıran arkadaşları varken şeytanların kendisini ayartıp yeryüzünde şaşkın dolaşır hale getirdiği kimseler gibi gerisin geri mi döndürelim? De ki: “Şüphesiz Allah’ın doğru yolu, gerçek doğru yolun ta kendisidir. Ve biz âlemlerin rabbine teslim olmakla emrolunduk.”
Meryem; 83:
83 - Görmedin mi? Şüphesiz Biz şeytanları o kâfirler üzerine gönderdik. Onları kışkırttıkça kışkırtıyorlar.
Bakara; 275:
O, ribayı yiyen kişiler, şeytanın bir dokunuşuyla çarptığı kişinin kalkışından başka türlü kalkamazlar. Bu, şüphesiz onların, ”Alış-veriş, riba gibidir” demeleriyledir. Oysa ki Allah, alış-verişi helal, ribayı haram kılmıştır. Kendisine rabbinden bir öğüt gelip de yaptığından vazgeçenin geçmişi kendisine, işi Allah’adır. Ve kim ki yeniden dönerse, işte o dönenler ateşin dostlarıdır. Onlar orada sürekli kalacaklardır.
Ayetin orijinalindeki ‘kellezî yetehabbetühüşşeytanü minel messi’ ifadesi aslında ‘şeytanın dokunuşyla düşürdüğü, aklını azalttığı, normal durumunu bozduğu kimse gibi’ demektir. Ama bunu tefsirciler kısaca ‘şeytanın çarptığı kimse’ olarak meallendirip geçmişlerdir. Halbuki orijinal anlamı açılırsa daha iyi olur ve iyi anlaşılır. İnsanlar düşünür; nedir bu şeytanın aklı azaltması, düşürmesi, normal durumu bozması?
Halk dilinde şeytan çarpması diye kişinin, ağzının yüzünün eğilmesine derler. Yani yüz felci olana şeytan çarpmış derler. Halbuki Kur’ân’da bahsedilen şeytan çarpmasıyla halk anlayışındaki şeytan çarpmasının bir alakası yoktur. Şeytan sözcüğü yanlış anlaşıldığından şeytan çarpması da doğal olarak yanlış anlaşılmıştır.
Öyleyse nedir bu şeytan çarpması? Yukarıda şeytanî karakterleri bir hatırlayınız. Ve bu karakterleri taşıyan şeytanların/insanların bu olumsuzlukları bir kişiye telkin edip kontrol altına aldığını düşünün. İşte o kişiyi şeytan çarpmış olur. Yani şeytan o kişiyi kontrolü altına almış olur. O kişi o zaman:
- Allah’a karşı gelir,
- Hayasızdır, edepsizdir, kötüleşmiştir
- Haksız kazanç peşinde koşar,
- Bilmediği şeyleri konuşur,
- Fakirlikten, fakir düşmekten korkar,
- Savurgandır,
- Kuruntuludur, şımarıktır, kışkırtılmıştır,
- Aldanmıştır,
- Azmıştır, çevresiyle arası bozulmuştur,
- Dönektir,
- Bilgilenmeye, aydınlanmaya kapalıdır.
İşte normal olması lazım gelen bir kişi bu hale şeytan tarafından getirilmiştir. Bu duruma onu şeytan çarpmış, Onu şeytan oyununa getirmiş, aklını azaltmış, düşürmüş diyoruz.
Geçimini faiz yiyerek (tefecilik yaparak) kazanan kimseler işte bu şeytanın kontrolüne girerek anormal duruma düşmüş kimseler gibi varlıklarını sürdürürler. Öyle ayakta dururlar. Bu kişiler 279. ayetteki ifadesiyle de Allah ve Rasülü’ne savaş açmış tiplerdir. Tüm pasajı (261-281. ayetler) bir bütünlük içerisinde okuyup anlarsanız konuyu iyi anlamış olursunuz. Konu muhtaçlara karşılıksız yardım; sadaka, infak ve muhtaçları sömürü; riba tezat ilişkisi metoduyla açıklanıyor.
Tefsircilerin pek çoğu ayetin ihtarını kıyamet gününe hamledip, ‘faiz yiyenler kıyamet günü, saralılar gibi dengeleri bozulmuş (şeytan çarpmış) gibi kalkarlar, faiz yiyenler oldukları bu hallerinden belli olur‘ diye açıklamışlar. Halbuki ayetin zahiri manası, harfî ifadesi böyle değildir. Olay tamamen dünya ile ilgilidir. Bu yorumlar, Şeytan ve şeytan çarpması ifadelerinin Kur’ân dışı kabullerinden kaynaklanmıştır.
العصمة للّه وحده - el-Ismetü lillâhi vahdeh
[Kusursuzluk sadece Allah’a mahsustur]…
Hakkı YILMAZ
__________________ ben yanlız kendimi kurana adadım.
|