HANiFDOSTLAR.NET

 

Kuran Müslümanı
 

(Şahıs odaklı din anlayışından Allah odaklı din anlayışına...)

Ana Sayfa Hanif Mumin  Iste Kuran Kurandaki Din  Kur'an Yolu  Meal Dinle Sohbet Odasi Hanifler E- Kitaplik Kütüb-i Sitte ?  ingilizce Site Kuran islami Aliaksoy Org  Hasanakcay Net Tebyin-ül Kur'an Önerdiğimiz Siteler Bize Ulasin

 

- Konulara Göre Fihrist

- Saçma Hadisler

- Hadislerin-Sünnetin İncelemesi

- Haniflikle İlgili Sorular Cevaplar

- Misakın Elçisi Kim?

- Kuranda Namaz/Salat

- Onaylayan Nebi

- Kuranda Namaz/Salat

- Enbiya 104

- Kuranda Yeminler

- Adem Hakkında Sorular

- Ganimetleri Resulün Eline Nasıl Vereceğiz?

- Allahın ındinde YIL ve DOLUNAYLAR

- Abese ve Tevella

- Hadisçilerce Tahrif Edilen Ayetler

- Mübarek Yer, Mübarek Vakit

- Arkadaş Peygamber

- Kuranın İndirilişinden Günümüze Gelişi

- Bir Türban Sorusu

- Kuran ve Bize Öğretilenlerin Farkı

- Namazın Kılınışı

- Hadislere Göre Namaz

- Kuranda Salat Namaz mıdır?

- Kuran Yetmez Diyen Uydurukçular

- Bizler Hanif Dostlarız

- Sahih Hadis mi İstersiniz?

- Hakkı Yılmaz'ın Tebyin Çalışması

- Kur'anı Anlamada Metodoloji

- Tarikatçıların Çarpıttığı Birkaç Ayet

- Nasıl Kur'an Okuyalım?

- Kur'anı Kerim Nedir?

- Kur'anda Oruç

- Allah'sız Bir Din ve Allah'sız Bir Kur'an İnancı

- Kuransız Bir İslam Anlayışı ve Müşrikleşme

- Meal Çalışmasına Davet

- Allah Şahit Olarak Kafi Değil mi?

- Doğru Hadisleri Ne Yapacağız?

- Kur'andaki Muhammed ve Peygamberlerin Misyonu

- Mahrem, Avret, Ziynet

- Nur Suresi Çeviri-Yorum

- Cilbab

- Resule İtaat Ne Demektir?

- Hadis Kalburcuları ve Kalburları

- Kur'anı Kerim'in İndiriliş Gayesi

- Kur'anda Amellere Karşı Cahili Yaklaşım

- İslamdışı İnanışlara Kur'andan Örnekler

- Biri Şu Haram Üretim Tesislerini Kapatsın

- Tasavvufta İslam Var mı?

- İslamda Delil Sorunu

- Kurban Kesmek

- İlahi Hitabın Serüveni

- Ecel Nedir?

- Şirk, İşrak, Müşrik, Müşareke, Müşterik

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Peygamberlere Karşı Rabbani Yaklaşımlar

- Salat-ı Tefriciye yada Zikri Çarpıtmaya Bir Örnek

- Mucize Nedir?

- Ayrılıkların Nedenleri

- Sıfır Hata veya Kur'an

- Haniflik Nedir?

- Rabıta İle Şeyhlere Tapanlar

- Hadis Zindanının Mezhepçi Mahkumları

- İslam Dininin Öğrenilmesinde Kaynak Sorunu

- Fasık ve Münafıkların Genel Tanımlaması

- Hadisler, Hıristiyanlık ve Selman Rüştü

- Kur'anı kerim'in İndiriliş Gayesi

- Müstekbirlere Karşı Cahili Yaklaşım

- Halis-Hanif İslam

- Kur'anda Şefaat

- Fuhuş Tellalı Tefsirciler

- Hayızlıyken Neden Namaz Kılınmasın?

- Cebrail, Vahiy, Melek

- Dindarlıkta Müşrikleşme Temayülü

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Yaratılış, Adem, Havva

- Kur'an Yerel mi, Evrensel mi?

- Reform Dinde mi, Dindarlıkta mı?

- Ne Mutlu Tağutu Olmayanlara

- Peygambere Saygı(?)

- Hadislere Kanıt Diye Gösterilen Ayetler

- Allah Nazara Karışmadı mı?

- Kur'anı Kerimle Amel Etmek Mümkün mü?

- Kur'anda İnkar Edenlerin Vasıfları

- Müminlerin Vasıfları

- Allah'ın Vasıfları

- Kur'anın Vasıfları

- Dine Karşı Cahili Yaklaşımlar

- Kur'an Merkezli Din

- İrin Küpü Patladı; Mevlana

- Hurafe ve Bidatlar

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Hz. İsa'nın Ölümü

- Allah'ın Mesajının Adı: Kelamullah

- Allah'ın Resule Uyarıları

- Kur'ana Göre Tenkit ve Eleştiri Nasıl Olmalı?

- Kur'anda Sevgi

- Sofuların Devlet Desteğiyle Desteklenmesi

- Hans Von Aiberg Aldatmacası

- Kabir Azabı Safsatası

- Kur'an Kıssalarının Önemi; Masal Değiller

- Kur'anda Toplumsal Sünnetler

- Tefsirde İsrailiyyat

- Kardeş Evliliği Olmadan Çoğalma

- Hans Von Aiberg Tutuklandı

- Kur'anda Tevbe Kavramı

- Yaşar Nuri Öztürk'ün Yorumuyla Namaz

- Karadelikler; Bir Büyük Yemin

- Mezhepçilerin Ümmi Açmazı

- Kabe Nedir? Mekkede midir, Kudüste mi?

- Kur'anda Ruh Kavramı

- Kur'anda Nefs Kavramı

- Amin Kavramı ve Putperestlik

- Diyanet İşleri Başkanlığının Sitemize Cevabına Cevaplar

- Resul ve Nebi -1

- Resul ve Nebi -2

- Sapık Bir Fırka: Hansçılar

- Cihad mı, Çapulculuk mu?

- Kur'an Deyip Namazı Yok Sayanlar

- Cennete Sadece Müslümanlar mı Girecek?

- Kur'anda El Kesme Cezası var mı?

- Nazar veya Göz Değmesi Var mı?

- Şehadet Getir, Münafık(?) Ol

- Kur'anda Eleştiri Metodu

- Hacc Mekkede mi, Bekkede mi?

- İslami Tebliğde Kur'an Metodu

- Saptırılan Kavram: Mekruh

- Kur'anda Cuma Namazı var mı?

- Of Be Kader, Allah mı Suçlu Yoksa Biz mi?

- Kader Açısından Cebir ve İhtiyar

- Baban Peygamber Olsa Ne Yazar

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Vahdet-i Vücud, Şirkin Alası

- Tasavvufi Bilginin Kaynağı Vahiy mi?

- İslam'da Resullük Son Bulmuştur

- Teveffi Kelimesi ve Arap Dili

- Tasavvuf Üzerine Düşünceler

- Nefis Mertebelerinin İç Yüzü

- Allah Rızası Anonim Şirketi; Tarikatlar

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -1

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -2

- Nakşi Şeyhi Allah'ın Avukatı mı?

- Kur'anda "ve+la" Öbeği

- Putlar ve Tapanlar

- Son Peygamberimizin Okuma Yazması

- Mesih ve çarpıtılan Bir Ayet

- Hac İzlenimleri

- "Üzerinde 19 var" da Son Nokta

- Secde Emri

- Kur'andaki Hac

- Aracıların Gaybı Bildiği İnancı

- Tarikatçı - Müşrik Karşılaştırması

- Gazali'nin Kadına Bakışı

- Kur'anda Kadına Verilen Önem

- Başörtüsü Allah'ın Emri Değil

- Başörtüsü Takmak Kur'anda Var mı?

- Kur'anda Kadın Dövmek Var mı?

- Cariye, Köle; Utanmaz Mealciler

- Kadına Yönelik Şiddet

- Sünnet Edilen Kızın Öyküsü

- Erkekçe ve Kadınca Meal Konusu, Nebe 33. Ayet

- Harem - Selamlık Kimin Emri?

- Zina, Evlilik ve Örtünme Adabı

- Cariyeleri Aç, Hür Kadınları Kapat (!)

- Çok Eşliliği Yasaklayan Ayetler

- Kur'ana Göre Evlilik Hukuku

- 2 Kadın = 1 Erkek, Uydurma mı?

- Danimarkalı mı Sapık, Buhari mi?

- Ebu Hanife, Cariyenin Avreti

- Nisa 25, Hür Kadın ve Fahişe İfadesi

- Maymunların Hadisi ve Recm Vahşeti

- Hz. Muhammed'in Tebliği

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Angarya Haline Getirilen İbadet

- Buhari'nin Hadislerini Buhari Yazmamıştır

- Hadis ve Sünnet Gerçeği

- Uydurma Hadisler, İslamın Kara Boyası

- Hadisler Dinin kaynağı Olamaz

- Uydurmaların Sınırı Yok; Şeytan Geyiği

- Beşeri Hükümler Neden Kutsal Oluyor?

- Hadis - Kur'an Çelişkisi

- Kur'anda/Dinde Olanlar ve Olmayanlar

- Cehennem'den Çıkış Yok

- Kur'anda Tağut

- Ebu Hureyre Gerçekte Kimdir?

- Hadis - Mantık Çelişkileri

- Kurban ve Kurban Bayramı Nereden Geliyor?

- Hadislere Göre Kur'an Eksiktir

- Bildiri: İslam Anlayışında Reform

- Arapça mı, Arap Saçı mı?

- Koca mı Üstün, Allah mı?

- Esbab-ı Nüzül Komedi Hadisleri

- İşte Geleneğin Dini

- Ulul Emir İle Kim Kastediliyor?

- Kul Hakkı

- Yezidi Bir Gelenek: Aşure Tatlısı

- Hz. İbrahim'den Asrımıza Dersler

- Taklitçiliğin Boyutları

- Seb-ul Mesani Nedir?

- Kelle Sayılarak Gerçek Bulmak

- Kıyamet - Mahşer Günü ve Sonrası

- Kur'anda Namaz Vakitleri

- Kur'anda Cuma Konusu

- Salih Olmak Yetmez

- Hudeybiye Anlaşması Uydurma mı?

- Kitap Yüklü Eşekler

- Kur'andaki Hac

- Hz. Nuh'un Oğlu Kimdi? İftira mı?

- Ruhun Ağırlığına Başka Bakış

- Hz. İbrahim Yalancı Değildi

- İncil'de Kadına Bakış

- Şirkin Büyüğü Küçüğü Olur mu?

- Kur'andaki Abdest ve Hijyen

- Din de Bir Araçtır

- Kur'an Okumanın Zararları

- Kur'anda Dua Ayetleri

- Kur'anda Tarih Kavramı ve Bilinci

- Şekilsel Secde Kur'anda Yok mu?

- Salat ve salatı İkame

- Kur'andaki Emr Kavramı Üzerine

- Dindar İnsanlar Şirk Koşar

- Alak Suresinin İlk Beş Ayeti

- Men Arefe'nin Çözümü

- Kur'andaki Av Yasağı

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Din Büyüklerini Tanrılaştırma

- Allah'a ve Muhammed'e Değil

- Kur'andaki Örnek Tevekkül

- Şekilsel Rüku Kur'anda Yok mu?

- Hz. İbrahim Kuşları Kesti mi?

- Ehli Sünnet Dininin Anayasası

- İnsan Allah'ın Halifesi mi?

- Kur'an Üzerinde Düşünmek

- Şirkin Kuyusuna Düşenlere Uyarılar

- Kur'an Ölülere Okunmak İçin mi İndirildi?

- Ayda Okunan Kur'an Masalı

- Hz. İbrahim, Safa ve Merve Masal mı?

- "Haç"er-ul Esved (!)

- Mevlana Sahte Bir Peygamber Değil mi?

- Tasavvufun Tanrısı İki Zıttır

- Kur'andaki Tasavvuf: Teveccüh

- Önce Batıl ve Hurafe İle Savaşalım

- Resuller Haram Kılamaz mı?

- Elçi Muhammed ile İnsan Muhammed'in Farkı

- Tarikatlarda Aracılar Rezaleti

- Nur Suresi 31. Ayet Nasıl Çarpıtılıyor?

- Sırat Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin mi?

- Kur'anda Zalimler

- Bütün Mehdileri Çöpe Atıyoruz

- Kur'ana Göre Ramazan Ayı ve Haram Aylar

- Tasavvufçuların İlahı; Varlık ve Yokluk

- Tasavvufçuların Küçük Putları

- Sünnet Etmek yaratılışı Değiştirmedir

- Son Peygamberimizin Mektupları

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Mescid-i Aksa Nerede?

- Büyük Kandırmaca: Hadis

- Kur'an Neden Arapça Olarak İndirilmiştir?

- Kimin dini? Kimin Kitabı? Kimin Meali?

- Evliya Kelimesinin geçtiği Ayetler

- Şimdiye Kadar Yaşanan İslam

- Ayın Yarılması Diye Bir Mucize Yoktur

- Kabe Dikili Taş Değil mi?


Up | Down | Top | Bottom
 
Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.

Yunus Suresi 105

Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.

Enam Suresi 79

İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.

Ali İmran Suresi 67

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.

Nahl Suresi 123

De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.

Ali İmran Suresi 95

Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Hacc Suresi 31


Up | Down | Top | Bottom

HABERLER

 

 








 

 

  Hanif Islam

 

Alıntılar, Makaleler
 Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Alıntılar, Makaleler
Konu Konu: Sünnî veya Şiî olmak zorunda mıyız? Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazanlarda
Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
savasen
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 24 eylul 2005
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 331
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı savasen

Irak’taki durum giderek içinden çıkılmaz bir hal alırken, en son Saddam’ın idamı ile Şiî-Sünnî gerilimi ve saflaşması bir kez daha tetiklendi.

Büyük Şaytan”, daha önce Şiîlere saldırttığı, Kürtlere kimyasal bomba attırttığı Saddam’ı, döndü Kürtlere yargılattı, Şiîlere astırdı. Malum, yargılayanlar Kürt, asanlar Şiîydi.

Hani o tipik “emperyalist” taktik vardı ya; böl, parçala, yut politikası…

Tıkır tıkır işliyor.

Ve hiç birimiz hiçbir şey yapamıyoruz.

Müslüman dünya tam bir akıl tutulması yaşıyor.

Şiîlik veya Sünnîlik artık para da etmiyor.

Iraklı ve İranlı Ayetullahlar “Sünnînin kanı Şiîye haramdır” diye açıklama üstüne açıklama yapıyor. Mekke’de Şiî ve Sünnî alimler toplantısından ortak beyanatlar çıkıyor; ama nafile…

Türkiye’de bir zamanlar, sağcı ve solcu kahvehanelere “aynı silahla” ateş edildiğinin ortaya çıkması gibi, Sünnî ve Şiî camilere “bir el” aynı silahlarla ateş ediyor, bomba atıyor. Tam anlaşma sağlanmışken, bir de bakıyorsunuz patlamalar, kurşunlamalar yeniden başlıyor.

“Büyük Şeytan”, zayıf karnımızla oynamayı, oraları deşmeyi çok iyi beceriyor. Buldu kaynağı, keyifle deşeliyor, yarayı kanatıyor, kışkırtıyor, bizimle oyum oyum oynuyor.

Ve biz, hepimiz çaresizlik içinde seyrediyoruz.

***

Peki, suçu büyük şeytana atıp, işin işinden çıkmak öyle kolay mı?

Düştüğümüz bu halden Müslüman dünyanın hiç mi kabahatı yok?

Bir “yara” var ki adamlar deşeleyip duruyor.

Bu yarayla sen zamanında yüzleşmemiş, yangına körükle gitmişsin. Şiî ve Sünnî itikatları oluşturmuşsun. “Şiî veya Sünnî olunmadan Peygamberin yolundan gidilemez” demişsin yıllarca. “Şiî veya Sünnî olmak zorunda mıyız?” diyenlere mezhepsiz, telfikçi, itikadı bozuk vs. diyerek dışlamışsın. Velhasıl Şiîliği veya Sünnîliği bütün zamanların “imanı” haline getirmişsin, din yerine koymuşsun.

Şimdi çek ceremesini, dövünmek vaktidir bu an.

***

Hz. Peygamber, veda hutbesinde “Bu söylediklerimi, burada olanlar olmayanlara anlatsın, belki onların içinden daha iyi anlayan çıkar” buyurmuş…

“Bu ümmetin başı mı sonu mu hayırlıdır bilinmez” demiş…

Ne demek bunlar?

Bunu, Şiîliğin veya Sünnîliğin rantını yiyenler söyleyemez, ben söyleyeyim:

“Öncekiler de yanlış yapabilir” demek!

Öncekiler de sonrakiler de…

Demek ki “Öncekiler hep iyi yaptı, ne yaptılarsa iyiydi. Biz onlardan farklı bir şey yapamayız” diye bir şey yok.

Akif’in dediği gibi “Böyle gördük dedemizden” sözü dinen merdud.

Şimdi, kendisine Şiî veya Sünnî diyerek, İslam’ı iyi anlamanın yegane yolu olarak bu ikisinden birine tabi olmayı şart görenlere soruyorum: Elinizde “Böyle gördük dedemizden” mazeretinden başka ne var?

Boşuna eyet hadis sıralayarak Şiî veya Sünnî olmamızın vacip olduğu edebiyatı yapmaya kalkmayın. Bunların hepsinin yeri tarihin çöp sepetidir. Tarih ve hayat bunun böyle olmadığını göstermiştir. İspatı işte Irak’tır. Dahası Çaldıran’dır, hatta Sıffin’dir.

Bütün o küf bağlamış sayfalar, varaklar, Şiî ve Sünnî itikatları, amentüleri fostur.

İstediğiniz kadar ayet, hadis sıralayın. 72 fırka edebiyatı yapın, fırkay-ı naciyeler düzün. Hz. Peygamber ne Şiî idi, ne de Sünnî. Ne Hz. Ali Aleviyim dedi, ne de Hz. Ebubekir Sünnîyim.

Bütün bunlar hep onlardan sonra ve “onlara rağmen” ortaya çıktı.

Fakat gel gör ki onları geçti.

İnsanlar şu an Şiî veya Sünnî olduğu için mutlu mu oluyorlar?

Ne işe yarıyor sizin bu Şiîliğiniz veya Sünnîliğiniz?

Hesaplaşma, kan, revan, kıyım…

Tarihte de böyleydi. Çünkü işin doğuşu sakat, yanlış.

Bunların hepsi tarihin altında ezilmek, geçmişi kutsamak, öncekileri yanılmaz kabul etmek, zamanı onların çağında dondurmaktan başka bir şey değil.

Tarih, şu an derin bir sessizlik içinde değil mi?

Kulak ver dinle; bir ses, bir seda işitebiliyor musun Çaldıran’dan, Sıffin’den, Cemel’den…

Tarih bir olaylar yığınından, tecrübe ve birikimden, bundan dolayı da zenginlikten başka nedir ki? Ve bu olaylar yığınından, zenginlik, tecrübe ve birikimden bir sonuç çıkaramıyor, tarihi tekerrür ettirip duruyorsan, müstahaksın, çek ceremeni, dövünmek vaktidir bu an.

***

Tabiîki bu tarih, o geçmiş, şu kalbura dönmüş coğrafya her şeye rağmen bizim. Acısıyla tatlısıyla, günahı ile sevabı ile üstleneceğiz. Geçmişin yükünden kaçmayacağız. Yenilmiş ve yıkılmış bir uygarlığın sorumsuz nesilleri olmak bize yakışmaz. Bu tarihin ve coğrafyanın, varsa insanlığa bir borcu hepsi bizimdir, üstleneceğiz. Varsa bir suçu, hepsi bizimdir onlar adına hesabını vereceğiz. “Bize ne” demiyeceğiz. Bu tarihi sahipleniyorsak, kendimizi onların yerine koyuyoruz demektir. Onlar adına insanlığın önünde şu an biz varız ve onları savunmasız ve yapayalnız bırakmayız. Bizden sonrakilerin, bize de aynısını yapmasını istemiyorsak bu sürekliliği gözetmek zorundayız.

Bu cennet bu cehennem bizim.

***

Fakat bütün bunlar tarihin altında ezileceğimiz anlamına gelmez.

Geçmişe “sünger” çekmekten değil “süzgeç” olmaktan bahsediyorum.

Tarih akıyor ve “Zamanın Sahibi” her an yeni bir iş ve oluşta…

Yepyeni alemler/durumlar mümkündür. Yeniden doğuş, tazeleniş muhal değildir. İbret geçmişte olabilir; ama umut bugünde ve gelecektedir.

Şurası bir gerçek ki, bir mağarada varoluş sancıları çeken bir öksüzün dünyaya getirdikleri, bir güneş gibi insanlığın şafağında doğan o muazzam mesaj, ne yazık ki doğduğu topraklara gömülmüştür. Pers’in ve Bizans’ın köhnemiş telakkileri onu istila etmiştir. “Rum” suresinin öncesine dönülerek, Pers-Roma rekabetinin, İslâm içinde Şiî-Sunnî kılıfı altında yeniden hortlatılmasına mani olunamamıştır. Buna çanak tutulmuş ve fakat farkına bile varılamamıştır. Dünya, var gücüyle, içerden ve dışarıdan o mağaradan yükselen sesin üzerine yürümüş, onu boğmak ve yok etmek için elinden geleni ardına koymamıştır. “Söyletmen vurun” diyerek, “Böyle gördük dedemizden, bu de nereden çıktı” diyerek saldırmışlardır; hala da saldırmaktadırlar.

Oysa o mağaradan dünya semalarına yayılan, karanlık dehlizleri yırtarak yükselen bir insanlık parıltısıydı.

Bunları şunun için söylüyorum:

Kur’an’da şöyle bir ayet var: “Size söz verilen şey de rızkınız da göktedir (sema).” (Zariyat, 51/22)

Yani: 1- Size sözü edilen cennet ve cehennem ile yediğiniz rızıkların kaynağı göktedir. 2- Kendine bak, yeryüzüne bak, kendine güven ve göklere yönel. İstikbalin, geleceğin, rızkın, sana söz verilen engin ufuklar oradadır. 3- Bir şeyi aşmanın yolu ondan daha yükseğe (sema) sıçrayabilmektir. Bu nedenle içinde bulunduğun durumdan ümitsizliğe kapılma. Tarihin, geleneğin, tabiatın, kendinin ve konjoktürün zindanlarından kurtul. Bunların seni ezmesine fırsat verme. Tıkandığın yerde, tıkanıklığı aşacak yeni bir hamle yap; tıkanıklığa neden olan şartları aş, gerilimin dışına çık, seni boğan karanlık dehlizleri yırtarak yüksel…

***

Şimdi, şu Şiîlik-Sünnîlik gerilimini “yırtarak aşmanın” zamanı gelmedi mi?

Hep böyle geçmişin olumsuz mirası altında ezilip duracak mıyız?

Tarihin tortularını sürdürmek zorunda mıyız?

Bizim olmadığımız bir dünyada ortaya çıkmış gerilimleri, ayrılıkları, gayrılıkları, hataları, yanlışları sürdürüp durmak akıl tutulması değilse nedir?

Rızkımız (ekmeğimiz, aşımız, geleceğimiz, hayatımız) ve bize vaat edilen şey (vahdet, birlik, güç, kudret) bu gerilimleri aşmada, yeni bir hamle ile sıçrama yapmada değil midir?

Bu sıçramayı yapmaya engel olan nedir?

İran devrimi günlerinde söylenen ve fakat kendilerinin de aşamadığını gördüğüm o sloganı tarihî, siyasî, mezhebî bütün gerekleri ile birlikte hayata geçirmenin zamanı çoktandır geldi geçiyor; “la Şiîyye la sünniye İslâmiyye İslâmiyye…”

Ben bunu laf olsun, birlik beraberlik mesajları versin diye söylemiyorum. Bütün gerekleri ile birlikte teorik ve pratik olarak yaşıyorum: “Şiî imamet mitolojisini” ve “Sünnî saltanat ideolojisini” aşmadıkça İslam dünyasının önünde yeni ufuklar açılmayacaktır!

İnşa çağında, ihya çağlarından kalma bu gerilimleri artık aşmalıyız. İnşa çağının Müslümanı kendini Şiî veya Sünnî olarak adlandırmak zorunda değildir. Hele bu davaları sürdürmek zorunda hiç değildir.

Geçmişin iyilikleri, güzellikleri, doğrulukları bizim; hepimizin, yanlışlıkları kendilerinindir. Hesabı bize kalsa da, ceremesini biz çekiyor olsak da yanlışlar ilelebet süremez; iyilik, güzellik, doğruluktur baki olan.

Şu Şiî-Sunnî davası Müslüman dünyanın bir yanlışıydı. Bunu kabul edelim. Tevhid dinine, bölgeyi ve insanlığı Pers-Roma rekabetinden kurtaran vahdet dinine hiç yakışmadı, yakışmıyor. Hala dava edip durmanın kime ne faydası var?

Makus talihi çevirecek, yaraları saracak, tekrar Rum suresinin o muazzam mesajını diriltecek bir önder, bir fikriyat, bir heyecan, bir topluluk çıkacak elbet bu ümmetten; yeter ki bu ülküye çağırın, icabet edilecektir.

Allah’a ve ahiret gününe inanan, doğrudan doğruya Kur’an’dan ilham alan, bizzat peygamberi uyulacak en güzel örnek kabul eden, doğruluk ve dürüstlük yolundan (sırat-ı müstakim) şaşmayan, saf bir yürek temizliği içinde (ihlas) yüzünü fıtrat dinine çeviren, ana insanlık yolundan (hablun minennas) yürüyen, bunu aynı zamanda Allah’ın yolu belleyen sade bir “Müslüman” olmak yetmiyor mu? Bundan daha güzel ne olabilir?

Akif’ten ilhamla, söz geldi, tam yeri:

Ne Sünnî ne Şiî, bırakınız, sade Müslüman olunuz.

Ben ki “Sünnî” bir muhittenim bunu benden duyunuz.

Her hizip kendinde olanla sevinir; bense kurtuluşu O’nda buldum.

“Hâşa, asla” derseniz, başka bir şey diyemem işte perişan yurdum.

 

Recep İhsan Eliaçık



__________________
En uzak mesafe iki kafa arasındaki mesafedir.
Birbirini anlamayan...
Can Yücel
Yukarı dön Göster savasen's Profil Diğer Mesajlarını Ara: savasen
 
dost1
Admin Group
Admin Group


Katılma Tarihi: 28 haziran 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 538
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı dost1

Selamün Aleyküm! DEğerli Savasen Kardeşim!

Allah Razı olsun!

İbret ile okunacak bir yazıyı asmış ve istifademize sunmuşsun.

"...“Şiî imamet mitolojisini” ve “Sünnî saltanat ideolojisini” aşmadıkça İslam dünyasının önünde yeni ufuklar açılmayacaktır!.."

Ne güzel bir tesbit.

Yazandan da bu forma asandan da Allah Razı olsun.

 Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.

En doğrusunu bilen Allah'tır.

Sevgi,saygı ve muhabbetle.

 Allah'a emanet olunuz.

 

Yukarı dön Göster dost1's Profil Diğer Mesajlarını Ara: dost1
 
ebu turab
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 08 eylul 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 529
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı ebu turab

Fazlallah'tan Acil ve Pratik Vahdet Çağrısı

             İslam dünyasının önde gelen direniş önderlerinden Seyyid Muhammed    Hüseyin Fazlallah, dünya müslümanlarının karşılaştığı mezhepçilik fitnesine karşı acil ve pratik adımlar atılması gerektiğini belirtti. Muhammed Hüseyin Fazlallah "İslami vahdet" noktasında atılacak adımların güven verici ve ciddi olması gerektiğini belirterek, şimdiye kadar vahdet adına yapılan çalışmaların çoğunun "geleneksel     protokollere dayalı toplantılar" olmaktan öteye fazla bir anlam ifade etmediğine de vurgu yaptı.

 

 

Seyyid Muhammed Hüseyin Fazlallah'ın oldukça uyarıcı ve öğretici olan makalesini sunuyoruz:

Müslümanlar toplumsal anlamda ittifak edilen meselelerde dayanışmaya; ihtilaf edilen meselelerde de seviyeli bir diyaloga dayalı İslami Vahdet davası için çalışmalıdır.

İslam dünyasını kuşatan hadiselerin, yükselen sorunların, ümmet içerisinde oluşan taifeci ve mezhepçi eksenlerin gölgesinde, Sünni ve Şii Müslüman âlimlere seslenerek ümmete ve ümmetin geleceğine karşı tarihi sorumluluklarını yüklenmeleri çağrısında bulunmak istiyorum. Hâlihazırda bölgedeki durum, güvenlik açısından, siyasi ve kültürel açılardan bir çatışmaya sürüklenmekte, şu ya da bu grubu koruma adı altında vehimler mücadelesi verilmektedir.

İşgal güçlerinin ümmeti kendi vatanlarının içerisinde Filistin'de, Irak'ta ve Afganistan'da kuşatmaya alması, askeri karargâhlar kurması, buna karşın bazı ülkelerimizde Sünni ve Şii nüfus hacmi, orada yahut burada ne kadar silahlı güçlerin bulunduğuna dair yapılan araştırmalar gerçekten ilginçtir. Birileri Sünni ve Şiilerin sanki davalı iki aşiret olduğunu tasavvur etmekte; çatışma sonrası neler olacağının hesaplarını yapmaktadır.

Gün geçtikçe artan bu zor ve tehlikeli şartlar karşısında ümmetin Sünni ve Şii âlimlerine sesleniyor, olayları idrak ederek ümmetin maslahatı doğrultusunda müdahalede bulunmaları çağrısında bulunuyor ve şu meselelere dikkat çekmek istiyorum:

Birincisi: Mezhebi durum büyük haramlar çizgisine gelmiştir. Eleştiri kültürünü kaybetmemizle birlikte başkalarına Peygamber (s.a.a.) sahabelerine ve Ehl-i Beyt'e ilişkin açıklamalarla yanlışlar yapmaya başladık. Ortaya geri kalmış bir reel durum çıktı ve ümmete ve İslam'a karşı samimi olmayan, İslam’ın öncelikli maslahatlarını gözetmeyen liderler bu durumu korumaya başladı. Öyle ki bu liderler kendi maslahat ve bağlarını dahi gözetmediler. Sünni ve Şii âlimler bu realiteye el atmalı, sadece sözlü kınamalarla yetinmemeli, bilakis bizzat sahneye çıkarak pratik düzeyde bir eylem ortaya koymalıdır.



__________________
"sadece iki şey sonsuzdur evren ve insan ahmaklığı..
ilkinden o kadar da emin değilim." (albert einstein)
Yukarı dön Göster ebu turab's Profil Diğer Mesajlarını Ara: ebu turab
 
ebu turab
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 08 eylul 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 529
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı ebu turab

 

İkincisi: Oraya buraya dağılmış bazı İslam âlimlerinin, emperyalist ABD'nin körüklediği ve şartlarını Irak ile çevresinde hazırladığı mezhepçi tahriklere kapılmış olduğunu görüyoruz. Bu kimseler Müslümanlardan bir fırkanın korunması sloganıyla hareket ediyorlar, bir grubun başına gelen facialardan bahsediyorlar. Nitekim kısa bir süre önce kim oldukları bilinen âlimlerin yürüttüğü bir konferansa ve başka yerlerden başka âlimlerin sözlerine şahit olduk.


Ümmet düzeyinde ateşe benzin döken şu fetvalara bir kulak verelim! Kulak verelim ki insanlar meseleyi karıştırsınlar; ümmet düzeyinde bir zihin kargaşası yaşansın! Sonunda korktuğumuz başımıza gelsin! Hem de sadece emperyalizm tarafından değil; bilakis saflarımızın birliğini ve onurunu koruması gereken bir bilince sahip olmasını beklediğimiz evlatlarımız tarafından da!


İşte bundan dolayı âlimlere sesleniyorum ve diyorum ki Allah'tan korkun! Ümmeti zayi edecek, ümmeti mezhebi garazlarınız doğrultusunda yaş kuru ayırmayan bir yangının içine sürükleyeceksiniz. Oysa sizden beklenen ümmetin şu şartlarda güçlenmesi için çaba sarf etmektir.


Üçüncüsü: İslam âlimlerinin, ümmeti "ılımlı" ve" radikal" diye ikiye ayırmaya çalışan Amerikan projesinin kurbanı yahut destekçisi olmaması gerekmektedir. Zira bu ayrım, hiçbir Müslüman grubun lehine olan bir ayrım değildir. Bilakis bu Irak ve Afganistan'da boğulması, İsrail'in son savaşta yenilmesiyle Lübnan'da yaralanması sonrası Amerikan hareketine bölgede yeniden hayat tanıyacak bir başlangıcı ifade etmektedir.


Şunu çok iyi bilmemiz gerekiyor ki ABD yönetiminin bölgedeki başarısızlığının bedeli olarak bir yandan mezhepçi fitne körüklenmeye, bir yandan da iç çatışma ve çekişme ruhu canlandırılmaya çalışılıyor. Nitekim Irak'ta, Filistin'de ve Lübnan'da yaşanan da budur. Filistin meselesi hakkında öne sürülen "bağımsız Filistin devletinin kurulması" vehmi de bizleri yanıltmasın. Zira Filistinlileri iç çatışmaya sürükleyen bizzat Amerika'dır. Yine ABD, Lübnanlıların iç sorunlarıyla daha fazla vakit harcamasını istemektedir. Sırf bu yüzden Lübnan'da istikrarı sağlayacak her türlü çözüm ABD tarafından engellenmektedir. Bilakis ABD, gücünü, ordusunun yapılanmasını ve istihbaratını toparlamaya çalışan İsrail'e hizmet etmektedir.


ABD yine Irak'ta halkın mezhebi ve etnik gerekçelerle meşgul olmasını, güvenlik açısından bir kaosun yaşanmasını istemektedir. ABD, bununla birlikte işgalin devam etmesine ve ümmeti kullanarak stratejik çıkarlarının gerçekleşmesine katkı sağlamayı tasarlamaktadır.




__________________
"sadece iki şey sonsuzdur evren ve insan ahmaklığı..
ilkinden o kadar da emin değilim." (albert einstein)
Yukarı dön Göster ebu turab's Profil Diğer Mesajlarını Ara: ebu turab
 
ebu turab
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 08 eylul 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 529
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı ebu turab

Altıncısı: Allah, Müslümanların güçlü, kudretli, dünyada kendi kararlarını veren etkin bir ümmet olmaları için sebeplerin peşi sıra gitmelerini istemiştir. Bu noktada Müslümanlar kaynaklarını geliştirme noktasında kalkınma mekanizmalarına açık olmalı, siyasi anlamda özgürlük ve bağımsızlık meselesinde kendi ilkelerini koymalı, toplumsal anlamda ise ittifak edilen meselelerde dayanışmaya; ihtilaf edilen meselelerde de seviyeli bir diyaloga dayalı İslami Vahdet davası için çalışmalıdır.


Yedincisi: Hâlihazırda İslam dünyasının gerçekliği, âlimlerin tekfirci gruplara karşı genel bilinçlendirme düzeyinde ciddi bir tavır takınmasını gerektiriyor. Bu noktada ferdi, şahsî yahut mezhebi unvanlardan da uzak durulmalıdır. Ayrıca ümmetin tamamının geleceğini tehdit eden stratejik bir tehlike olarak işgalin tümüne karşı fetva, tavır ve hareket düzeyinde etkinlik göstermek de gerekmektedir.


İçinde bulunduğumuz realite, tüm gereksinimleriyle birlikte Sünni ve Şii Tüm Müslüman âlimlere büyük bir sorumluluk yüklemektedir. Bu noktada Necef, Kum, Ezher, Hicaz'daki ve diğer mevkilerdeki otoriteler böylesine tehlikeli meydan okumaya karşı durmalıdır. Ancak bu şekilde bilinçli bir tepki ve Müslüman âlimlerini bir arada organizeli olarak toplayan bir hareket ortaya konabilir. Mezhepler arası yakınlaştırma topluluğu, İslam Konferansı Örgütü, İslam Dünyası Rabıtası, tüm heyet ve İslami müesseseler ümmetin birlikteliği için İslami sözleşme çerçevesinde kapsamlı ve kuşatıcı bir tavır ortaya koymalı; kendi gettosunda çalışan âlimlere ise ümmeti ve İslam birliğini koruyacak şekilde baskı yapılmalıdır.


Tüm otoritelerin direkt olarak birlikteliği korumak için gündeme müdahale etmesi çağrısını yineliyorum. Ayrıca vahdete zarar verilmemesi ve İslam'ın bölgedeki ve dünyadaki hareketinin korunması için bağlıların meydandaki hareketleri de izlenmelidir. Şu anda özellikle de karşıt projelerin çökertilmesiyle birlikte tüm dünyayı kuşatan, birlikteliği yaşatacak bir projenin ayrım noktasındayız. Aksi takdirde arka planda, mezhep, lider ve aşiret savaşlarının pençesine düşecek, kendimizle birlikte İslam'ın heybetini kıracak; böylelikle İslam'ın etkisini, varlığını ve etkinliğini zayıflatacağız.


not:yazının tamamı Lübnan Hizbullah hareketi lideri Hüseyin Fazlallahın makalesinden alınmıştır.




__________________
"sadece iki şey sonsuzdur evren ve insan ahmaklığı..
ilkinden o kadar da emin değilim." (albert einstein)
Yukarı dön Göster ebu turab's Profil Diğer Mesajlarını Ara: ebu turab
 
ebu turab
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 08 eylul 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 529
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı ebu turab

şii ve sunni mezhepçi taasuplar yerin dibine girsin ve islam kardeşliği vücuda gelsin.elhamdülillahi rabbil alemin.

__________________
"sadece iki şey sonsuzdur evren ve insan ahmaklığı..
ilkinden o kadar da emin değilim." (albert einstein)
Yukarı dön Göster ebu turab's Profil Diğer Mesajlarını Ara: ebu turab
 
vatanseverhanif
Katilimci Uye
Katilimci Uye
Simge

Katılma Tarihi: 26 aralik 2006
Gönderilenler: 76
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı vatanseverhanif

savasen Yazdı:

Irak’taki durum giderek içinden çıkılmaz bir hal alırken, en son Saddam’ın idamı ile Şiî-Sünnî gerilimi ve saflaşması bir kez daha tetiklendi.

Büyük Şaytan”, daha önce Şiîlere saldırttığı, Kürtlere kimyasal bomba attırttığı Saddam’ı, döndü Kürtlere yargılattı, Şiîlere astırdı. Malum, yargılayanlar Kürt, asanlar Şiîydi.

Hani o tipik “emperyalist” taktik vardı ya; böl, parçala, yut politikası…

Tıkır tıkır işliyor.

Ve hiç birimiz hiçbir şey yapamıyoruz.

Müslüman dünya tam bir akıl tutulması yaşıyor.

Şiîlik veya Sünnîlik artık para da etmiyor.

Iraklı ve İranlı Ayetullahlar “Sünnînin kanı Şiîye haramdır” diye açıklama üstüne açıklama yapıyor. Mekke’de Şiî ve Sünnî alimler toplantısından ortak beyanatlar çıkıyor; ama nafile…

Türkiye’de bir zamanlar, sağcı ve solcu kahvehanelere “aynı silahla” ateş edildiğinin ortaya çıkması gibi, Sünnî ve Şiî camilere “bir el” aynı silahlarla ateş ediyor, bomba atıyor. Tam anlaşma sağlanmışken, bir de bakıyorsunuz patlamalar, kurşunlamalar yeniden başlıyor.

“Büyük Şeytan”, zayıf karnımızla oynamayı, oraları deşmeyi çok iyi beceriyor. Buldu kaynağı, keyifle deşeliyor, yarayı kanatıyor, kışkırtıyor, bizimle oyum oyum oynuyor.

Ve biz, hepimiz çaresizlik içinde seyrediyoruz.

***

Peki, suçu büyük şeytana atıp, işin işinden çıkmak öyle kolay mı?

Düştüğümüz bu halden Müslüman dünyanın hiç mi kabahatı yok?

Bir “yara” var ki adamlar deşeleyip duruyor.

Bu yarayla sen zamanında yüzleşmemiş, yangına körükle gitmişsin. Şiî ve Sünnî itikatları oluşturmuşsun. “Şiî veya Sünnî olunmadan Peygamberin yolundan gidilemez” demişsin yıllarca. “Şiî veya Sünnî olmak zorunda mıyız?” diyenlere mezhepsiz, telfikçi, itikadı bozuk vs. diyerek dışlamışsın. Velhasıl Şiîliği veya Sünnîliği bütün zamanların “imanı” haline getirmişsin, din yerine koymuşsun.

Şimdi çek ceremesini, dövünmek vaktidir bu an.

***

Hz. Peygamber, veda hutbesinde “Bu söylediklerimi, burada olanlar olmayanlara anlatsın, belki onların içinden daha iyi anlayan çıkar” buyurmuş…

“Bu ümmetin başı mı sonu mu hayırlıdır bilinmez” demiş…

Ne demek bunlar?

Bunu, Şiîliğin veya Sünnîliğin rantını yiyenler söyleyemez, ben söyleyeyim:

“Öncekiler de yanlış yapabilir” demek!

Öncekiler de sonrakiler de…

Demek ki “Öncekiler hep iyi yaptı, ne yaptılarsa iyiydi. Biz onlardan farklı bir şey yapamayız” diye bir şey yok.

Akif’in dediği gibi “Böyle gördük dedemizden” sözü dinen merdud.

Şimdi, kendisine Şiî veya Sünnî diyerek, İslam’ı iyi anlamanın yegane yolu olarak bu ikisinden birine tabi olmayı şart görenlere soruyorum: Elinizde “Böyle gördük dedemizden” mazeretinden başka ne var?

Boşuna eyet hadis sıralayarak Şiî veya Sünnî olmamızın vacip olduğu edebiyatı yapmaya kalkmayın. Bunların hepsinin yeri tarihin çöp sepetidir. Tarih ve hayat bunun böyle olmadığını göstermiştir. İspatı işte Irak’tır. Dahası Çaldıran’dır, hatta Sıffin’dir.

Bütün o küf bağlamış sayfalar, varaklar, Şiî ve Sünnî itikatları, amentüleri fostur.

İstediğiniz kadar ayet, hadis sıralayın. 72 fırka edebiyatı yapın, fırkay-ı naciyeler düzün. Hz. Peygamber ne Şiî idi, ne de Sünnî. Ne Hz. Ali Aleviyim dedi, ne de Hz. Ebubekir Sünnîyim.

Bütün bunlar hep onlardan sonra ve “onlara rağmen” ortaya çıktı.

Fakat gel gör ki onları geçti.

İnsanlar şu an Şiî veya Sünnî olduğu için mutlu mu oluyorlar?

Ne işe yarıyor sizin bu Şiîliğiniz veya Sünnîliğiniz?

Hesaplaşma, kan, revan, kıyım…

Tarihte de böyleydi. Çünkü işin doğuşu sakat, yanlış.

Bunların hepsi tarihin altında ezilmek, geçmişi kutsamak, öncekileri yanılmaz kabul etmek, zamanı onların çağında dondurmaktan başka bir şey değil.

Tarih, şu an derin bir sessizlik içinde değil mi?

Kulak ver dinle; bir ses, bir seda işitebiliyor musun Çaldıran’dan, Sıffin’den, Cemel’den…

Tarih bir olaylar yığınından, tecrübe ve birikimden, bundan dolayı da zenginlikten başka nedir ki? Ve bu olaylar yığınından, zenginlik, tecrübe ve birikimden bir sonuç çıkaramıyor, tarihi tekerrür ettirip duruyorsan, müstahaksın, çek ceremeni, dövünmek vaktidir bu an.

***

Tabiîki bu tarih, o geçmiş, şu kalbura dönmüş coğrafya her şeye rağmen bizim. Acısıyla tatlısıyla, günahı ile sevabı ile üstleneceğiz. Geçmişin yükünden kaçmayacağız. Yenilmiş ve yıkılmış bir uygarlığın sorumsuz nesilleri olmak bize yakışmaz. Bu tarihin ve coğrafyanın, varsa insanlığa bir borcu hepsi bizimdir, üstleneceğiz. Varsa bir suçu, hepsi bizimdir onlar adına hesabını vereceğiz. “Bize ne” demiyeceğiz. Bu tarihi sahipleniyorsak, kendimizi onların yerine koyuyoruz demektir. Onlar adına insanlığın önünde şu an biz varız ve onları savunmasız ve yapayalnız bırakmayız. Bizden sonrakilerin, bize de aynısını yapmasını istemiyorsak bu sürekliliği gözetmek zorundayız.

Bu cennet bu cehennem bizim.

***

Fakat bütün bunlar tarihin altında ezileceğimiz anlamına gelmez.

Geçmişe “sünger” çekmekten değil “süzgeç” olmaktan bahsediyorum.

Tarih akıyor ve “Zamanın Sahibi” her an yeni bir iş ve oluşta…

Yepyeni alemler/durumlar mümkündür. Yeniden doğuş, tazeleniş muhal değildir. İbret geçmişte olabilir; ama umut bugünde ve gelecektedir.

Şurası bir gerçek ki, bir mağarada varoluş sancıları çeken bir öksüzün dünyaya getirdikleri, bir güneş gibi insanlığın şafağında doğan o muazzam mesaj, ne yazık ki doğduğu topraklara gömülmüştür. Pers’in ve Bizans’ın köhnemiş telakkileri onu istila etmiştir. “Rum” suresinin öncesine dönülerek, Pers-Roma rekabetinin, İslâm içinde Şiî-Sunnî kılıfı altında yeniden hortlatılmasına mani olunamamıştır. Buna çanak tutulmuş ve fakat farkına bile varılamamıştır. Dünya, var gücüyle, içerden ve dışarıdan o mağaradan yükselen sesin üzerine yürümüş, onu boğmak ve yok etmek için elinden geleni ardına koymamıştır. “Söyletmen vurun” diyerek, “Böyle gördük dedemizden, bu de nereden çıktı” diyerek saldırmışlardır; hala da saldırmaktadırlar.

Oysa o mağaradan dünya semalarına yayılan, karanlık dehlizleri yırtarak yükselen bir insanlık parıltısıydı.

Bunları şunun için söylüyorum:

Kur’an’da şöyle bir ayet var: “Size söz verilen şey de rızkınız da göktedir (sema).” (Zariyat, 51/22)

Yani: 1- Size sözü edilen cennet ve cehennem ile yediğiniz rızıkların kaynağı göktedir. 2- Kendine bak, yeryüzüne bak, kendine güven ve göklere yönel. İstikbalin, geleceğin, rızkın, sana söz verilen engin ufuklar oradadır. 3- Bir şeyi aşmanın yolu ondan daha yükseğe (sema) sıçrayabilmektir. Bu nedenle içinde bulunduğun durumdan ümitsizliğe kapılma. Tarihin, geleneğin, tabiatın, kendinin ve konjoktürün zindanlarından kurtul. Bunların seni ezmesine fırsat verme. Tıkandığın yerde, tıkanıklığı aşacak yeni bir hamle yap; tıkanıklığa neden olan şartları aş, gerilimin dışına çık, seni boğan karanlık dehlizleri yırtarak yüksel…

***

Şimdi, şu Şiîlik-Sünnîlik gerilimini “yırtarak aşmanın” zamanı gelmedi mi?

Hep böyle geçmişin olumsuz mirası altında ezilip duracak mıyız?

Tarihin tortularını sürdürmek zorunda mıyız?

Bizim olmadığımız bir dünyada ortaya çıkmış gerilimleri, ayrılıkları, gayrılıkları, hataları, yanlışları sürdürüp durmak akıl tutulması değilse nedir?

Rızkımız (ekmeğimiz, aşımız, geleceğimiz, hayatımız) ve bize vaat edilen şey (vahdet, birlik, güç, kudret) bu gerilimleri aşmada, yeni bir hamle ile sıçrama yapmada değil midir?

Bu sıçramayı yapmaya engel olan nedir?

İran devrimi günlerinde söylenen ve fakat kendilerinin de aşamadığını gördüğüm o sloganı tarihî, siyasî, mezhebî bütün gerekleri ile birlikte hayata geçirmenin zamanı çoktandır geldi geçiyor; “la Şiîyye la sünniye İslâmiyye İslâmiyye…”

Ben bunu laf olsun, birlik beraberlik mesajları versin diye söylemiyorum. Bütün gerekleri ile birlikte teorik ve pratik olarak yaşıyorum: “Şiî imamet mitolojisini” ve “Sünnî saltanat ideolojisini” aşmadıkça İslam dünyasının önünde yeni ufuklar açılmayacaktır!

İnşa çağında, ihya çağlarından kalma bu gerilimleri artık aşmalıyız. İnşa çağının Müslümanı kendini Şiî veya Sünnî olarak adlandırmak zorunda değildir. Hele bu davaları sürdürmek zorunda hiç değildir.

Geçmişin iyilikleri, güzellikleri, doğrulukları bizim; hepimizin, yanlışlıkları kendilerinindir. Hesabı bize kalsa da, ceremesini biz çekiyor olsak da yanlışlar ilelebet süremez; iyilik, güzellik, doğruluktur baki olan.

Şu Şiî-Sunnî davası Müslüman dünyanın bir yanlışıydı. Bunu kabul edelim. Tevhid dinine, bölgeyi ve insanlığı Pers-Roma rekabetinden kurtaran vahdet dinine hiç yakışmadı, yakışmıyor. Hala dava edip durmanın kime ne faydası var?

Makus talihi çevirecek, yaraları saracak, tekrar Rum suresinin o muazzam mesajını diriltecek bir önder, bir fikriyat, bir heyecan, bir topluluk çıkacak elbet bu ümmetten; yeter ki bu ülküye çağırın, icabet edilecektir.

Allah’a ve ahiret gününe inanan, doğrudan doğruya Kur’an’dan ilham alan, bizzat peygamberi uyulacak en güzel örnek kabul eden, doğruluk ve dürüstlük yolundan (sırat-ı müstakim) şaşmayan, saf bir yürek temizliği içinde (ihlas) yüzünü fıtrat dinine çeviren, ana insanlık yolundan (hablun minennas) yürüyen, bunu aynı zamanda Allah’ın yolu belleyen sade bir “Müslüman” olmak yetmiyor mu? Bundan daha güzel ne olabilir?

Akif’ten ilhamla, söz geldi, tam yeri:

Ne Sünnî ne Şiî, bırakınız, sade Müslüman olunuz.

Ben ki “Sünnî” bir muhittenim bunu benden duyunuz.

Her hizip kendinde olanla sevinir; bense kurtuluşu O’nda buldum.

“Hâşa, asla” derseniz, başka bir şey diyemem işte perişan yurdum.

 

Recep İhsan Eliaçık

Aynı Silahı tutan tüm ellere Allah Lanet etsin. Alemlerin Yüce Rabbi, Yüzbinlerce Ocak söndüren bu gerici, ilkesiz, zalimce anlayışı yeryüzünden yok etsin.

Yukarı dön Göster vatanseverhanif's Profil Diğer Mesajlarını Ara: vatanseverhanif
 
hasanoktem
Admin Group
Admin Group


Katılma Tarihi: 10 eylul 2006
Gönderilenler: 2837
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı hasanoktem

 

Savaşen Yazdı :

Tabiîki bu tarih, o geçmiş, şu kalbura dönmüş coğrafya her şeye rağmen bizim. Acısıyla tatlısıyla, günahı ile sevabı ile üstleneceğiz. Geçmişin yükünden kaçmayacağız. Yenilmiş ve yıkılmış bir uygarlığın sorumsuz nesilleri olmak bize yakışmaz. Bu tarihin ve coğrafyanın, varsa insanlığa bir borcu hepsi bizimdir, üstleneceğiz. Varsa bir suçu, hepsi bizimdir onlar adına hesabını vereceğiz. “Bize ne” demiyeceğiz. Bu tarihi sahipleniyorsak, kendimizi onların yerine koyuyoruz demektir. Onlar adına insanlığın önünde şu an biz varız ve onları savunmasız ve yapayalnız bırakmayız. Bizden sonrakilerin, bize de aynısını yapmasını istemiyorsak bu sürekliliği gözetmek zorundayız.

Bu cennet bu cehennem bizim.

***

Tebrikler Savasen Kardeş

Yüce Allah'a Emanet Ol



__________________
Andolsun, size öyle bir kitap indirdik ki sizin bütün şeref ve şanınız ondadır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız? ENBİYA 10
Yukarı dön Göster hasanoktem's Profil Diğer Mesajlarını Ara: hasanoktem
 
savas1
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 15 agustos 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 261
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı savas1

 

selam

İşte mezhepçiliğin/kavimcliğin / gruplaşmanın sonuçlarını iyi özetleyen bir yazı!!!

Demek ki gruplaşmak/ mezhepleşmek kişiler arasında çatışmayı getriyor, öyleyse tek çatı tek isim altında yaşamak gerekir dini değil mi?

Tek adımız olmalı, o da Müslüman

Ve tek ismin kurallarına göre yaşamalıyız dinimizi, yani Kuranın koyduğu kurallara göre, mezheplerin koyduklarına göre değil !

Allah da zaten bizden bunu istemez mi? Kurana göre rabbaniler ve kullar olmamızı?

Mezhepsizliği dinsizlik olarak görenler, Iraktaki mezhepçiliğe baksınlar da, mezhepleşmenin doğurduğu ölümcül ve katlanılamaz sonuçlarınu görsünler

saygı ile...

 

 

Yukarı dön Göster savas1's Profil Diğer Mesajlarını Ara: savas1
 
Alperen
Admin Group
Admin Group
Simge

Katılma Tarihi: 09 nisan 2005
Gönderilenler: 2974
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Alperen

Selam Dostlar

İhsan Bey'in makalesi gerçekten harika. Verdiği örnekler susturucu nitelikte.

Ali BULAÇ ise bizdeki mezhepçiliği aklama uğruna takla üstüne takla atıyor. Bulaç yazısının başında Hristiyan mezheplerini kötülüyor, yobazlık uğruna işledikleri cinayetlere örnekler veriyor. Kıta Avrupasında nüfusun üçte birinin mezhepçilik yüzünden telef olduğunu dile getiriyor. Katoliklere ve Protestanlara veriyor veriştiriyor.

Sonra tutuyor mezhep savaşının gerçekte(!) ne olduğunu açıklıyor. Şiiliğin ve Sünniliğin özde çirkin olmadığını, kavganının nedeninin aslında çapsızlık yapan insanlar olduğuna değiniyor. Ona göre mezheplilik doğru ama mezhepçilik yanlış. Mezhepçi olunmadan kamil(!) manada nasıl mezhepli olunacaksa???

Bulaç'a göre İslam tarihinde mezhepli insanlar arasında bir tartışma ve kavga hiçbir zaman olmamıştır. Bunu kahvedeki Hasan emmi değil Ali Bulaç söylüyor. Aklama adına bu kadar takla. Ve tarihi verileri anında çöpe atma...

Bizdeki Şii ve Sünniliğin Hristiyan mezheplerinden farkı ne? Neden onlarınki kötü de bizimkiler cici? Onlarınkiler de çatışmalara neden oluyor bizimkilerde. Öyle değil mi?

"Irakta yaşanan Şii Sünni çatışmasının nedeni aslında mezhepsel ayrılık değildir" diyor Bulaç. Bir yere kadar doğru. Temel neden pastadan pay kapma kavgası. Mezhepçilik bahane, güce oynama var ortada. Bunu bilmeyen yok. Fakat temel argüman mezhep farklılığı ve aktörler de mezhepliler. Yani mezhep isimli maske ile savaşılıyor meydanda. Artık daha "bunlar gerçekten mezhepli yada mezhepçi değiller, yoksa yemezlerdi birbirlerini" demenin anlamı bulunmamaktadır. Mezhepler tarihin her evresinde tüm dinlere ve tüm miletlere hayır değil şer doğurmuştur. Gerek fikirsel gerekse de fiziksel bağlamda kavgaya neden olmuştur.

Bulaç bizdeki mezhepleri aklama uğruna üçbeş takla attıktan sonra doğruluyor ve suçluları ilan ediyor: MOSSAD, Vahhabiler, Baasçılar. Kabahatin tamamı bunlardaymış. Bunlara uyarak beyinsizliğin en büyüğünü yapan Şiilerde ve Sünnilerde hiç kabahat yok. Hele bu zümrenin aralarına ayrılık tohumları eken mezheplerinde hiç mi hiç kabahat yok.


Ali BUlaç'ın Zaman'daki Köşe Yazısı



__________________
Yunus 105. Şu da emredildi: "Yüzünü dine bir hanîf olarak çevir. Sakın müşriklerden olma!"
Yukarı dön Göster Alperen's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Alperen
 

Sayfa Sonraki >>
  Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazıcı Sürümü Yazıcı Sürümü

Forum Atla
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma

Powered by Web Wiz Forums version 7.92
Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
hanif islam

Real-Time Stats and Visitor Reports Sitemizin Gunluk, Haftalik, aylik Ziyaretci  Detaylari Real-Time Stats and Visitor Reports

     Sayfam.de  

blog stats