HANiFDOSTLAR.NET

 

Kuran Müslümanı
 

(Şahıs odaklı din anlayışından Allah odaklı din anlayışına...)

Ana Sayfa Hanif Mumin  Iste Kuran Kurandaki Din  Kur'an Yolu  Meal Dinle Sohbet Odasi Hanifler E- Kitaplik Kütüb-i Sitte ?  ingilizce Site Kuran islami Aliaksoy Org  Hasanakcay Net Tebyin-ül Kur'an Önerdiğimiz Siteler Bize Ulasin

 

- Konulara Göre Fihrist

- Saçma Hadisler

- Hadislerin-Sünnetin İncelemesi

- Haniflikle İlgili Sorular Cevaplar

- Misakın Elçisi Kim?

- Kuranda Namaz/Salat

- Onaylayan Nebi

- Kuranda Namaz/Salat

- Enbiya 104

- Kuranda Yeminler

- Adem Hakkında Sorular

- Ganimetleri Resulün Eline Nasıl Vereceğiz?

- Allahın ındinde YIL ve DOLUNAYLAR

- Abese ve Tevella

- Hadisçilerce Tahrif Edilen Ayetler

- Mübarek Yer, Mübarek Vakit

- Arkadaş Peygamber

- Kuranın İndirilişinden Günümüze Gelişi

- Bir Türban Sorusu

- Kuran ve Bize Öğretilenlerin Farkı

- Namazın Kılınışı

- Hadislere Göre Namaz

- Kuranda Salat Namaz mıdır?

- Kuran Yetmez Diyen Uydurukçular

- Bizler Hanif Dostlarız

- Sahih Hadis mi İstersiniz?

- Hakkı Yılmaz'ın Tebyin Çalışması

- Kur'anı Anlamada Metodoloji

- Tarikatçıların Çarpıttığı Birkaç Ayet

- Nasıl Kur'an Okuyalım?

- Kur'anı Kerim Nedir?

- Kur'anda Oruç

- Allah'sız Bir Din ve Allah'sız Bir Kur'an İnancı

- Kuransız Bir İslam Anlayışı ve Müşrikleşme

- Meal Çalışmasına Davet

- Allah Şahit Olarak Kafi Değil mi?

- Doğru Hadisleri Ne Yapacağız?

- Kur'andaki Muhammed ve Peygamberlerin Misyonu

- Mahrem, Avret, Ziynet

- Nur Suresi Çeviri-Yorum

- Cilbab

- Resule İtaat Ne Demektir?

- Hadis Kalburcuları ve Kalburları

- Kur'anı Kerim'in İndiriliş Gayesi

- Kur'anda Amellere Karşı Cahili Yaklaşım

- İslamdışı İnanışlara Kur'andan Örnekler

- Biri Şu Haram Üretim Tesislerini Kapatsın

- Tasavvufta İslam Var mı?

- İslamda Delil Sorunu

- Kurban Kesmek

- İlahi Hitabın Serüveni

- Ecel Nedir?

- Şirk, İşrak, Müşrik, Müşareke, Müşterik

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Peygamberlere Karşı Rabbani Yaklaşımlar

- Salat-ı Tefriciye yada Zikri Çarpıtmaya Bir Örnek

- Mucize Nedir?

- Ayrılıkların Nedenleri

- Sıfır Hata veya Kur'an

- Haniflik Nedir?

- Rabıta İle Şeyhlere Tapanlar

- Hadis Zindanının Mezhepçi Mahkumları

- İslam Dininin Öğrenilmesinde Kaynak Sorunu

- Fasık ve Münafıkların Genel Tanımlaması

- Hadisler, Hıristiyanlık ve Selman Rüştü

- Kur'anı kerim'in İndiriliş Gayesi

- Müstekbirlere Karşı Cahili Yaklaşım

- Halis-Hanif İslam

- Kur'anda Şefaat

- Fuhuş Tellalı Tefsirciler

- Hayızlıyken Neden Namaz Kılınmasın?

- Cebrail, Vahiy, Melek

- Dindarlıkta Müşrikleşme Temayülü

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Yaratılış, Adem, Havva

- Kur'an Yerel mi, Evrensel mi?

- Reform Dinde mi, Dindarlıkta mı?

- Ne Mutlu Tağutu Olmayanlara

- Peygambere Saygı(?)

- Hadislere Kanıt Diye Gösterilen Ayetler

- Allah Nazara Karışmadı mı?

- Kur'anı Kerimle Amel Etmek Mümkün mü?

- Kur'anda İnkar Edenlerin Vasıfları

- Müminlerin Vasıfları

- Allah'ın Vasıfları

- Kur'anın Vasıfları

- Dine Karşı Cahili Yaklaşımlar

- Kur'an Merkezli Din

- İrin Küpü Patladı; Mevlana

- Hurafe ve Bidatlar

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Hz. İsa'nın Ölümü

- Allah'ın Mesajının Adı: Kelamullah

- Allah'ın Resule Uyarıları

- Kur'ana Göre Tenkit ve Eleştiri Nasıl Olmalı?

- Kur'anda Sevgi

- Sofuların Devlet Desteğiyle Desteklenmesi

- Hans Von Aiberg Aldatmacası

- Kabir Azabı Safsatası

- Kur'an Kıssalarının Önemi; Masal Değiller

- Kur'anda Toplumsal Sünnetler

- Tefsirde İsrailiyyat

- Kardeş Evliliği Olmadan Çoğalma

- Hans Von Aiberg Tutuklandı

- Kur'anda Tevbe Kavramı

- Yaşar Nuri Öztürk'ün Yorumuyla Namaz

- Karadelikler; Bir Büyük Yemin

- Mezhepçilerin Ümmi Açmazı

- Kabe Nedir? Mekkede midir, Kudüste mi?

- Kur'anda Ruh Kavramı

- Kur'anda Nefs Kavramı

- Amin Kavramı ve Putperestlik

- Diyanet İşleri Başkanlığının Sitemize Cevabına Cevaplar

- Resul ve Nebi -1

- Resul ve Nebi -2

- Sapık Bir Fırka: Hansçılar

- Cihad mı, Çapulculuk mu?

- Kur'an Deyip Namazı Yok Sayanlar

- Cennete Sadece Müslümanlar mı Girecek?

- Kur'anda El Kesme Cezası var mı?

- Nazar veya Göz Değmesi Var mı?

- Şehadet Getir, Münafık(?) Ol

- Kur'anda Eleştiri Metodu

- Hacc Mekkede mi, Bekkede mi?

- İslami Tebliğde Kur'an Metodu

- Saptırılan Kavram: Mekruh

- Kur'anda Cuma Namazı var mı?

- Of Be Kader, Allah mı Suçlu Yoksa Biz mi?

- Kader Açısından Cebir ve İhtiyar

- Baban Peygamber Olsa Ne Yazar

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Vahdet-i Vücud, Şirkin Alası

- Tasavvufi Bilginin Kaynağı Vahiy mi?

- İslam'da Resullük Son Bulmuştur

- Teveffi Kelimesi ve Arap Dili

- Tasavvuf Üzerine Düşünceler

- Nefis Mertebelerinin İç Yüzü

- Allah Rızası Anonim Şirketi; Tarikatlar

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -1

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -2

- Nakşi Şeyhi Allah'ın Avukatı mı?

- Kur'anda "ve+la" Öbeği

- Putlar ve Tapanlar

- Son Peygamberimizin Okuma Yazması

- Mesih ve çarpıtılan Bir Ayet

- Hac İzlenimleri

- "Üzerinde 19 var" da Son Nokta

- Secde Emri

- Kur'andaki Hac

- Aracıların Gaybı Bildiği İnancı

- Tarikatçı - Müşrik Karşılaştırması

- Gazali'nin Kadına Bakışı

- Kur'anda Kadına Verilen Önem

- Başörtüsü Allah'ın Emri Değil

- Başörtüsü Takmak Kur'anda Var mı?

- Kur'anda Kadın Dövmek Var mı?

- Cariye, Köle; Utanmaz Mealciler

- Kadına Yönelik Şiddet

- Sünnet Edilen Kızın Öyküsü

- Erkekçe ve Kadınca Meal Konusu, Nebe 33. Ayet

- Harem - Selamlık Kimin Emri?

- Zina, Evlilik ve Örtünme Adabı

- Cariyeleri Aç, Hür Kadınları Kapat (!)

- Çok Eşliliği Yasaklayan Ayetler

- Kur'ana Göre Evlilik Hukuku

- 2 Kadın = 1 Erkek, Uydurma mı?

- Danimarkalı mı Sapık, Buhari mi?

- Ebu Hanife, Cariyenin Avreti

- Nisa 25, Hür Kadın ve Fahişe İfadesi

- Maymunların Hadisi ve Recm Vahşeti

- Hz. Muhammed'in Tebliği

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Angarya Haline Getirilen İbadet

- Buhari'nin Hadislerini Buhari Yazmamıştır

- Hadis ve Sünnet Gerçeği

- Uydurma Hadisler, İslamın Kara Boyası

- Hadisler Dinin kaynağı Olamaz

- Uydurmaların Sınırı Yok; Şeytan Geyiği

- Beşeri Hükümler Neden Kutsal Oluyor?

- Hadis - Kur'an Çelişkisi

- Kur'anda/Dinde Olanlar ve Olmayanlar

- Cehennem'den Çıkış Yok

- Kur'anda Tağut

- Ebu Hureyre Gerçekte Kimdir?

- Hadis - Mantık Çelişkileri

- Kurban ve Kurban Bayramı Nereden Geliyor?

- Hadislere Göre Kur'an Eksiktir

- Bildiri: İslam Anlayışında Reform

- Arapça mı, Arap Saçı mı?

- Koca mı Üstün, Allah mı?

- Esbab-ı Nüzül Komedi Hadisleri

- İşte Geleneğin Dini

- Ulul Emir İle Kim Kastediliyor?

- Kul Hakkı

- Yezidi Bir Gelenek: Aşure Tatlısı

- Hz. İbrahim'den Asrımıza Dersler

- Taklitçiliğin Boyutları

- Seb-ul Mesani Nedir?

- Kelle Sayılarak Gerçek Bulmak

- Kıyamet - Mahşer Günü ve Sonrası

- Kur'anda Namaz Vakitleri

- Kur'anda Cuma Konusu

- Salih Olmak Yetmez

- Hudeybiye Anlaşması Uydurma mı?

- Kitap Yüklü Eşekler

- Kur'andaki Hac

- Hz. Nuh'un Oğlu Kimdi? İftira mı?

- Ruhun Ağırlığına Başka Bakış

- Hz. İbrahim Yalancı Değildi

- İncil'de Kadına Bakış

- Şirkin Büyüğü Küçüğü Olur mu?

- Kur'andaki Abdest ve Hijyen

- Din de Bir Araçtır

- Kur'an Okumanın Zararları

- Kur'anda Dua Ayetleri

- Kur'anda Tarih Kavramı ve Bilinci

- Şekilsel Secde Kur'anda Yok mu?

- Salat ve salatı İkame

- Kur'andaki Emr Kavramı Üzerine

- Dindar İnsanlar Şirk Koşar

- Alak Suresinin İlk Beş Ayeti

- Men Arefe'nin Çözümü

- Kur'andaki Av Yasağı

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Din Büyüklerini Tanrılaştırma

- Allah'a ve Muhammed'e Değil

- Kur'andaki Örnek Tevekkül

- Şekilsel Rüku Kur'anda Yok mu?

- Hz. İbrahim Kuşları Kesti mi?

- Ehli Sünnet Dininin Anayasası

- İnsan Allah'ın Halifesi mi?

- Kur'an Üzerinde Düşünmek

- Şirkin Kuyusuna Düşenlere Uyarılar

- Kur'an Ölülere Okunmak İçin mi İndirildi?

- Ayda Okunan Kur'an Masalı

- Hz. İbrahim, Safa ve Merve Masal mı?

- "Haç"er-ul Esved (!)

- Mevlana Sahte Bir Peygamber Değil mi?

- Tasavvufun Tanrısı İki Zıttır

- Kur'andaki Tasavvuf: Teveccüh

- Önce Batıl ve Hurafe İle Savaşalım

- Resuller Haram Kılamaz mı?

- Elçi Muhammed ile İnsan Muhammed'in Farkı

- Tarikatlarda Aracılar Rezaleti

- Nur Suresi 31. Ayet Nasıl Çarpıtılıyor?

- Sırat Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin mi?

- Kur'anda Zalimler

- Bütün Mehdileri Çöpe Atıyoruz

- Kur'ana Göre Ramazan Ayı ve Haram Aylar

- Tasavvufçuların İlahı; Varlık ve Yokluk

- Tasavvufçuların Küçük Putları

- Sünnet Etmek yaratılışı Değiştirmedir

- Son Peygamberimizin Mektupları

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Mescid-i Aksa Nerede?

- Büyük Kandırmaca: Hadis

- Kur'an Neden Arapça Olarak İndirilmiştir?

- Kimin dini? Kimin Kitabı? Kimin Meali?

- Evliya Kelimesinin geçtiği Ayetler

- Şimdiye Kadar Yaşanan İslam

- Ayın Yarılması Diye Bir Mucize Yoktur

- Kabe Dikili Taş Değil mi?


Up | Down | Top | Bottom
 
Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.

Yunus Suresi 105

Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.

Enam Suresi 79

İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.

Ali İmran Suresi 67

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.

Nahl Suresi 123

De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.

Ali İmran Suresi 95

Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Hacc Suresi 31


Up | Down | Top | Bottom

HABERLER

 

 








 

 

  Hanif Islam

 

Ortak Meal-Yorum Çalışması
 Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Ortak Meal-Yorum Çalışması
Konu Konu: nisa 34. itaatsiz kadının darp edilmesi Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazanlarda
Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
asım
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 14 agustos 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 1700
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı asım

kuranın temel esprisinin muhatablarını münkerden kötülükten çirkinlikten zulumden uzaklaştırmak marufa doğruya güzele iyiye adil olana yaklaştırmak olduğu görülüyor...

bir erkeğin karısını dövmesi güzel iyi hoş ve doğru görülebilir mi...

bu manzara aklı selim vicdan tarafından çirkin görülür...

kuranın temele esprisine aykırı bu durum nasıl açıklanabilir...

karısını dövmeyen ve bunu aklından bile geçirmeyene hitaben söylenmiş  bir söz değil zaten bu söz konusu ayet...

kötü bir davranışı yapmayı alışkanlık haline getirmiş bunu her fırsatta yapan bir topluma o davranışta uzaklaştırmanın birinci adımı gibi görülebilir...

karılarını döven ve bu konuda peygambere gelen şikayetler neticesi ev deki barışı huzuru sağlamaya yönelik tavsiyelerin bir tanesi...

öğüt vermek güzelce konuşmak varken hemen dövmeye eliniz varmasın...

yataklarından bir müddet uzaklaşmak ta yanlışı görmeyi ve ciddiyetinizi gösterir...

ben zehir içeceğim diyen birisine önce konuş derdini anlat derdine çare bulmak için herkesi çağır çabala gayret et de ondan sonra zehir iç demeye benzer...

yani zehir içmeye yönlendirme değil ondan uzaklaştırma amacı olduğu halde böyle denir...

aslında bu sakın zehir  içme demenin başka bir yoludur...

kuranda dövün derken sakın ha dövmeyin demektedir...






__________________
O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Yukarı dön Göster asım's Profil Diğer Mesajlarını Ara: asım
 
arciden
Groupie
Groupie


Katılma Tarihi: 26 haziran 2009
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 66
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı arciden

TÜM ARAŞTIRMALAR,ÖZELLİKLE HAYRETTİN BEY İYİCE İNCELESİN;
4 / NİSÂ - 34
Er ricâlu kavvâmûne alen nisâi bi mâ faddalallâhu ba�dahum alâ ba�dın ve bi mâ enfekû min emvâlihim fes sâlihâtu kânitâtun hâfizâtun lil gaybi bi mâ hafizallâh(hafizallâhu) vellâtî tehâfûne nuşûzehunne fe ızûhunne vehcurûhunn(vehcurûhunne) fîl medâcıı vadrıbûhunne fe in ata�nekum fe lâ tebgû aleyhinne sebîlâ(sebîlen) innallâhe kâne aliyyen kebîrâ(kebîren).

Diyanet İşleri    :    Erkekler, kadınların koruyup kollayıcılarıdırlar. Çünkü Allah, insanların kimini kiminden üstün kılmıştır. Bir de erkekler kendi mallarından harcamakta (ve ailenin geçimini sağlamakta)dırlar. İyi kadınlar, itaatkârdırlar. Allah�ın (kendilerini) koruması sayesinde onlar da �gayb�ı korurlar. (Evlilik yükümlülüklerini reddederek) başkaldırdıklarını gördüğünüz kadınlara öğüt verin, onları yataklarında yalnız bırakın. (Bunlar fayda vermez de mecbur kalırsanız) onları (hafifçe) dövün. Eğer itaat ederlerse, artık onların aleyhine başka bir yol aramayın. Şüphesiz Allah, çok yücedir, çok büyüktür.
Edip Yüksel    :    Erkekler kadınları gözetirler. Zira ALLAH herbirine farklı yetenekler ve özellikler vermiştir. Nitekim erkekler evin geçiminden sorumludur. Erdemli kadınlar, (Tanrı'nın yasasına) boyun eğer ve ALLAH'ın korumasını emrettiği (onur ve iffetlerini) tek başlarına bile olsalar korurlar. İffetlerinden endişe duyduğunuz kadınlara öğüt verin, yataklarınızı ayırın ve nihayet onları çıkarın. Size itaat ederlerse onlara karşı bir yol aramayın. ALLAH Yücedir, Büyüktür.
Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2)    :    Erkekler, kadın üzerine idareci ve hakimdirler. Çünkü Allah birini (cihad, imamet, miras gibi işlerde) diğerinden üstün yaratmıştır. Bir de erkekler mallarından (aile fertlerine) harcamaktadırlar. İyi kadınlar, itaatkar olanlar ve Allah'ın korunmasını emrettiği şeyleri kocalarının bulunmadığı zamanlarda da koruyanlardır. Fenalık ve geçimsizliklerinden korktuğunuz kadınlara gelince: Önce kendilerine öğüt verin, yataklarından ayrılın. Bunlar da fayda vermezse dövün. Eğer size itaat ederlerse kendilerini incitmeye başka bir bahane aramayın. Çünkü Allah çok yücedir, çok büyüktür.
Fizilal-il Kuran    :    Allah�ın kimini kimine üstün kılmasından ötürü ve erkeklerin, mallarından sarf etmelerinden dolayı erkekler kadınlar üzerine hakimdirler. İyi kadınlar; gönülden boyun eğerler ve Allah�ın korunmasını emrettiğini, kocasının bulunmadığı zaman da koruyanlardır. Serkeşlik etmelerinden endişelendiğiniz kadınlara önce öğüt verin. Uslanmazlarsa, kendilerini yataklarında yalnız bırakın. Yine dinlemezlerse dövün. Size itaat ettikleri takdirde incitmeye bir bahane aramayın. Çünkü Allah çok yücedir, çok büyüktür.
Ömer Nasuhi Bilmen    :    Erkekler kadınların üzerinde ziyâde kâimdirler. Çünkü Allah Teâlâ onların bazısını bazısı üzerine tafdil buyurmuştur. Ve mallarından infak etmektedirler. İmdi sâlih kadınlar itaatlidirler. Allah Teâlâ'nın hıfzı sayesinde gaybı muhafazakardırlar. Serkeşliklerinden korktuğunuz kadınlara gelince onlara nasihat veriniz, ve onları yataklarda yalnız bırakın ve onları dövünüz. Fakat size itaat ederlerse artık onların aleyhlerinde bir yol aramayınız, şüphe yok ki, Allah Teâlâ çok yücedir. Çok büyüktür.
Süleyman Ateş    :    Allâh, insanları birbirinden üstün kıldığı ve mallarından harca(yıp kadınların geçmini sağla)dıkları için erkekler, kadınlar üzerinde yöneticidirler. Bundan dolayı iyi kadınlar itâ'atkâr olup, Allâh'ın kendilerini korumasına karşılık (Allâh'ın verdiği başarı ile) gizliyi korurlar (kocalarına aslâ ihânet etmezler). Hırçınlık, etmelerinden korktuğunuz kadınlara öğüt verin, yataklarda onlara sokulmayın, onları dövün. Eğer size itâ'at ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın. Çünkü Allâh yücedir, büyüktür.
Yaşar Nuri Öztürk    :    Erkekler; kadınları gözetip kollayıcıdırlar. Şundan ki, Allah, insanların bazılarını bazılarından üstün kılmıştır ve erkekler mallarından bol bol harcamışlardır. İyi ve temiz kadınlar saygılıdırlar; Allah'ın kendilerini koruduğu gibi, gizliliği gereken şeyi korurlar. Sadakatsizlik ve iffetsizliklerinden korktuğunuz kadınlara önce öğüt verin, sonra onları yataklarında yalnız bırakın ve nihayet onları evden çıkarın/bulundukları yerden başka yere gönderin! Bunun üzerine size saygılı davranırlarsa artık onlar aleyhine başka bir yol aramayın. Allah çok yücedir, sınırsızca büyüktür.

4 / NİSÂ - 35

Ve in hıftum şıkâka beynihimâ feb�asû hakemen min ehlihî ve hakemen min ehlihâ, in yurîdâ ıslâhan yuveffikıllâhu beynehumâ innallâhe kâne alîmen habîrâ(habîren).

1.    ve in hıftum    : ve eğer korkarsanız
2.    şıkâka    : ayrılık, açılma
3.    beyni-himâ    : onların ikisinin arası
4.    fe ib'asû    : o taktirde görevlendirin, gönderin
5.    hakemen    : bir hakem
6.    min ehli-hî    : onun (erkeğin) ailesinden
7.    ve hakemen    : ve bir hakem
8.    min ehli-hâ    : onun (kadının) ailesinden
9.    in yurîdâ    : ikisi isterse
10.    ıslâhan    : ıslâh etme, düzelme
11.    yuveffikı    : muvaffak eder, başarılı kılar
12.    allâhu    : Allah
13.    beyne-humâ    : ikisinin, onların araları

Diyanet İşleri    :    Eğer karı-kocanın arasının açılmasından endişe ederseniz, erkeğin ailesinden bir hakem, kadının ailesinden bir hakem gönderin. İki taraf (arayı) düzeltmek isterlerse, Allah da onları uzlaştırır. Şüphesiz Allah, hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdardır.
Edip Yüksel    :    Evli çiftin aralarının açılmasından endişeleniyorsanız, erkeğin ailesinden bir hakem, kadının ailesinden de bir hakem atamalısınız. (Karı ve koca) barışmayı isterlerse ALLAH ikisinin arasını bulur. ALLAH Bilir, Haber alır.
Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2)    :    Eğer karı-koca arasının açılmasından endişeye düşerseniz bir hakem erkeğin tarafından, bir hakem de kadının ailesinden kendilerine gönderin. Bu arabulucu hakemler gerçekten barıştırmak isterlerse, Allah karı-koca arasındaki dargınlık yerine geçim verir. Şüphesiz ki Allah hakkıyla bilendir, her şeyin aslından haberdardır.
İbni Kesir    :    Eğer aralarının açılmasından endişeye düşerseniz; erkek tarafından bir hakem, kadın tarafından bir hakem gönderin. Bunlar barıştırılmak isterlerse; Allah, onların arasını bulur. Muhakkak ki Allah; Alim, Habir olandır.
Muhammed Esed    :    Şayet (evli) bir çift arasında anlaşmazlık doğmasından korkarsanız, erkeğin ve kadının ailelerinden birer hakem tayin edin; eğer iki taraf da işi düzeltmek isterse, Allah onları uzlaştırır. Bilin ki Allah, gerçekten her şeyi bilendir, her şeyden haberdar olandır.
Ömer Nasuhi Bilmen    :    Ve eğer aralarının açılmasından korkarsanız o zaman bir hakem onun akrabasından, bir hakem de bunun akrabasından gönderiniz. Bunlar ıslahta bulunmak isterlerse Allah Teâlâ aralarında muvaffakiyet husûle getirir. Şüphe yok ki Allah Teâlâ bihakkın bilicidir, ve tamamen haberdardır.
Süleyman Ateş    :    Eğer (karı-kocanın) aralarının açılmasından endişe duyarsanız, erkeğin âilesinden bir hakem ve kadının âilesinden bir hakem gönderin. Bunlar uzlaştırmak isterlerse, Allâh onların arasını bulur. Çünkü Allâh (herşeyi) bilendir, haber alandır.
Tefhim-ul Kuran    :    (Kadın ile kocanın) Aralarının açılmasından korkarsanız, bu durumda erkeğin ailesinden bir hakem, kadının da ailesinden bir hakem gönderin. İki taraf (arayı) düzeltmek isterlerse, Allah da aralarında başarı sağlar. Şüphesiz, Allah, bilendir, haberdar olandır.
Yaşar Nuri Öztürk    :    Eğer karı-kocanın aralarının açılmasından endişe ederseniz, bir hakem erkek tarafından, bir hakem de kadın tarafından gönderin. Bunlar, barıştırmak isterlerse Allah, kadınla erkeğin aralarını düzeltmede onları başarılı kılacaktır. Allah Alîm'dir, her şeyi bilir; Habîr'dir, her şeyden haberdardır.

Kuranı okurken özellikle farklı meallerden okurken direk göze çarpan ayetlerden biri de Nisa Suresi 34. ayettir: Erkekler; kadınları gözetip kollayıcıdırlar. Şundan ki, Allah, insanların her birine farklı özellikler vermiştir ve erkekler evin geçiminden sorumludur. İyi ve temiz kadınlar saygılıdırlar; Allah�ın kendilerini koruduğu gibi, gizliliği gereken şeyi korurlar. Sadakatsizlik ve iffetsizliklerinden korktuğunuz kadınlara önce öğüt verin, sonra onları yataklarında yalnız bırakın ve nihayet onları çıkarın/bulundukları yerden başka yere gönderin! Bunun üzerine size saygılı davranırlarsa artık onlar aleyhine başka bir yol aramayın. Allah çok yücedir, sınırsızca büyüktür.

Verilen meallere bakarsak ne demek günümüzde bayanların nasıl hor görüldüğü, günümüzde bu haldeyken geçmişte neler çektikleri ve nasıl ezildikleri açıkça ortada� Ayetlerde farklılığa neden olan kısımları yine kurandan bakarak kolayca bulabiliriz. Ayete bakarsak;
***
�Er ricalü kavvamune alen nisai� ifadesi meallerin birçoğunda erkelerin bayanlar üzerinde otoriter bir güç olduğu anlamında kullanılmıştır. Bu çelişki �KAVVAM� kelimesinden kaynaklanmaktadır. Kimi bu kelimeyi �yönetici� kimi ise �hakim olmak� anlamında kullanmıştır. Bu kelimenin kuranda diğer kullanılışlarına bakarsak;

Nisa 135� de adalete bağlı kalmak, adaleti gözetmek veya ayakta tutmak anlamında bütün mealler birleşmiştir. Nisa 135;

� Allah için şahitlik yaparak adaleti titizlikle ayakta tutan kimseler olun� DİYANET
� Adaleti yerine getirmeğe uğraşır hâkimler� ELMALILI
� Allah için şahitler olarak adaleti ayakta tutun� ALİ BULAÇ
� Adaleti ayakta tutun� TEFHİMÜL KURAN
� Adalete sıkı sıkıya bağlı kalınız� SETTİD KUTUB

Yine maide suresi 8. ayette nisa 135 ile aynı anlamda kullanılmıştır. Furkan 67 de �KAVVAM� kelimesinin türevlerinden �KAVAM� yerli yerinde, dengeli anlamında kullanılmıştır.

�KAVVAM� kelimesini hiçbir mealde nisa 34�de kullanıldığı gibi otoriter bir anlamda kullanıldığını göremezsiniz. Söz konusu bayanlar olunca iş değişiyor tabiî ki!

Nihayetinde verilen anlamlardan yola çıkarsak �Er ricalü kavvamune alen nisai� ifadesi bayanları gözetmek, kollamak, dengeli ve dürüst olmak, geçimlerini sağlayarak dik durmalarını sağlamak gibi anlamlara gelmektedir.
***
Her mealde olmasa da �faddalellahü ba�dahüm ala ba�div� ifadesi yine yanlış meal edilen ifadelerden biridir. Her nedense yine erkeklerin bayanlara üstün oldukları anlamı verilmiştir. Ki yukarıda ayetin verilen tam meallerine bakarsak özellikle SEYYİD KUTUB mealinde bunu açıkça görebiliriz.

Allah kullarını bir yaratmıştır. Erkeğin bayanın erkeğe hiçbir üstünlüğü yoktur. Gerek yapı gerekse hayattaki rolleri açısından erkek ve bayanın yaratılış özellikleri farklıdır. Fakat bu üstünlük olarak bayanlarla erkekleri özellik yarışına sokmak anlamını tabiî ki taşımaz.

Ayete bu anlamı veren �BADAHÜM� kelimesi sadece erkeklere veya sadece bayanlara ya da erkeklerle bayanları karşılaştırmak için kullanılan bir kelime değildir. Kuranda kullanılışına bakarsak;

Bakara 251�de (ve lev la def�ullahin nase ba�dahüm bi ba�dil le fesedetil erdu)Eğer Allah�ın, bazı insanları diğer bazılarıyla savması olmasaydı, yeryüzü bozguna uğrardı�

Bakara 253�de (Tilker rusülü faddalna ba�dahüm ala ba�d) İşte resuller! Biz onların bazısını bazısına üstün kılmışızdır�

Enam 53�de (Ve kezalike fetenna ba�dahüm bi ba�dil) Biz böylece onların bir kısmını diğer bir kısmıyla�

Nisa 32�de (Ve la tetemennev ma faddalelelahü bihi ba�daküm ala ba�d lir ricali nasiybüm mimmektesebu ve lin nisai nasiybüm mimmektesebn ves�elüllahe min fadlih innellahe kane bi külli şey�in alima.) Allah�ın, bir kısmınıza bir kısmınızdan farklı olarak lütfettiği şeyleri isteyip durmayın. Erkeklere kendi kazandıklarından bir pay var; kadınlara da kendi kazandıklarından bir pay var. Allah�tan, O�nun lütfünü isteyin! Allah, her şeyi iyice bilmektedir.

{Yine kurandan incelenirse birçok örnek verilebilir. Enam 65, enam 129, enam 165, enfal 37, nahl 71, isra 21, kehf 99 v.s. bakabilirsiniz. Fakat hiçbirinde erkeklerin bayanlara hayatta üstün olduğu anlamı çıkmaz.}

Görüldüğü üzere �BADAHÜM� kelimesi kullanıldığı cümlede hitap edilen durumun tamamını kapsıyor. Söz konusu erkek ve bayanların tamamı olduğuna göre ayet �Allah erkeklerin ve bayanların bazısını bazılarına üstün kılmıştır� yani; �Allah her birine farklı özellikler ve yetenekler vermiştir.� şeklinde devam edecektir. Zira ayetin devamı da bu söylediklerimizi destekler nitelikte devam etmekte ve evin geçiminin erkeğin sorumluluğunda olduğunu belirtmektedir.

Rad 4: (Ve fil erdi kitaum mütecaviratüv ve cennatüm min a�nabiv ve zer�uv ve nehiylün sinvanüv ve ğayru sinvaniy yüska bi maiv vahidiv ve nüfaddilü ba�daha ala ba�din fil ükül inne fi zalike le ayatil li kavmiy ya�kilu). Yeryüzünde birbirine sırt vermiş komşu kıtalar, üzümlerden bahçeler, ekinler, çatallı ve çatalsız hurmalıklar vardır ki, bir tek suyla sulanırlar. Biz bunların, yemişlerde bir kısmını diğer bir kısmına üstün kıldık. Bütün bunlarda aklını çalıştıran bir topluluk için elbette ki ibretler vardır.

Özellikle rad suresi 4. ayetin söz konusu ifadeyi açıklar niteliktedir.

Burada ayet verirken yanlış anlaşılmasını istemediğim bir nokta var. Yukarıda verdiğim bakara 253 örneğinde veya yine isra 55�de peygamberlerin kiminin kimine üstün olduğu belirtilmektedir. Biz peygamberlerin hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz. Zira bakara 136� ya bakarsak: Şöyle deyin: �Allah�a, bize indirilene, İbrahim�e, İsmail�e, İshak�a, Yakub�a, onun torunlarına indirilene, Mûsa�ya ve İsa�ya verilene ve diğer nebilere verilene inandık. Bunlar arasından hiç kimseyi ayırmayız. Biz yalnız O�na/Allah�a teslim olanlarız.� Buradan yola çıkarak bakara 253 ve isra 55�de ki söylenmek istenenin herhangi bir peygamberin diğerine üstünlüğü değil, her birinin farklı özelliklerde olduğunu vurguladığı açıktır. Ki İsa, Musa, Davut, Muhammed ve diğer bütün peygamberlerin özellikleri farklıdır. MÜMİNLER ALLAHIN ELÇİLERİ ARASINDA AYRIM YAPMAZLAR.
***
Ayette dikkat çeken diğer bir husus ise bayanların dövülmesi� Meallerin geneline bakarsak bayanların dövülmesi Allahın emridir!

Ayete dövmek anlamını �vadribuhünn� kelimesi katmıştır. Kelime �daraba-darb� kökünden türemiştir ve dövmek, sefere çıkmak, vurmak, açıklamak, örnek vermek, kapamak, damgalamak, muaf tutmak, örtmek, harb halinde kıyım gibi birçok anlama gelmektedir.

Kuranda �vurmak� anlamında kullanılan �DRB� fiili yanına � Bâ � ve � �Âla � câr harfleriyle kullanılmıştır. Bakara 60, 73; Araf 160� YAŞAR NURİ ÖZTÜRK

Ayrıca kuranda köken olarak en çok �örnek vermek, misal getirmek� anlamında kullanılmıştır.

Ayete genel olarak bakarsak, (��Sadakatsizlik ve iffetsizliklerinden korktuğunuz kadınlara önce öğüt verin, sonra onları yataklarında yalnız bırakın ve nihayet onları çıkarın/bulundukları yerden başka yere gönderin! ��) kişinin sadakat ve iffetinden şüphe ettiği hanımından kademeli bir uzaklaşma söz konusudur. Öğüt verme, yataklarında yalnız bırakma� Daha sonrası ise gerek yukarıdaki açıklamalardan gerekse ayetin gidişatından dövmek kalıbında değil seyahate gönderme biraz daha uzaklaşma anlamında kullanıldığı anlaşılmaktadır.

Bilindiği gibi zina sucunun cezası �celde� ile �vurma-dövme� anlamında nur 2 ve 4 de açıklanmaktadır. Kesin olarak zina yapmanın cezası �celde� ile açıklanırken iffetsizlik, sadakatsizlikten korkma gibi bir durumda dayak dövme cezası kuranın ruhuyla uyuşmadığı düşüncesindeyim.

Kuranda evlilik sevgi ve merhamete dayalı huzurlu yaşam anlamına gelir:�Onun ayetlerinden biri de sizin için, kendilerine ısınasınız ve aranızda sevgi ve rahmet koysun diye nefislerinizden eşler yaratmasıdır. Bunda, iyice düşünen bir toplum için elbette ayetler vardır. RUM 21.� Erkeğin bayanı döverek zorla bir şeyler öğretme çabası içine girmesi merhamet ya da sevgiyle bağdaşamaz.
***
Son olarak bütün bunlar �sadakatsizlik ve iffetsizlik� durumları için geçerlidir. Ayette �nüşüz� kelimesi kullanılmış olup nisa 128�de de aynı anlamda �sadakatsizlik ve iffetsizlik� anlamındadır.

Hırçınlık, itaatsizlik, söz dinlememe, dik kafalılık, inatçılık değil� Sadakatsizlik ve iffetsizlik� Yani evli bir bayanın bir başkasıyla flört etmesi, eşini aldatması buna yeltenmesi gibi durumlar�

Sadakatsizliği erkeğin yapması durumunda ise durumun olaya göre bayanın tutumuna bağlı olduğu fakat kuranın barıştan yana olduğu nisa 128�de belirtilmiştir: Eğer bir kadın kocasının sadakatsizliğinden yahut kendisine sırt çevirmesinden endişe ederse aralarını bir barış girişimiyle düzeltmelerinde kendileri için bir sakınca yoktur. Ve barış hep hayırdır. Nefisler, cimrilik ve doymazlığa hazır hale getirilmiştir. Güzel davranır, sakınıp korunursanız Allah, yapmakta olduklarınızdan haberdar olacaktır.
Unutulmamalı ki rabbimiz adalet sahibidir.

alıntıdır,sabır ile okursan eğer çok sevinirim.

BİRDE ALEMLERE GÖNDERİLEN EN GÜZEL İNSAN HZ. PEYGAMBER A.S. HİÇBİR KAYNAKTA HANIMLARINI YADA BİR KADINI DÖVDÜĞÜ GÖRÜLMEMİŞTİR,,

Eleştirisiz beşer olmaz.Yorumumu yaptığım bu dar zamanımda ufak bir eleştiri yapmam gerekirse; Nisa Suresi'nin 34. ayetinde geçen son ibarede .....(ille de dövecekseniz) bunlardan sonra dövün.... cümlesinin tevsirinde 'darabe'nin diğer anlamlarının; "ayırın,ısrarcı olun" anlamlarına da geldiğini yazmaktadır.Ayrıca 'Darabe'nin Kuran'da "getirmek,gezmek,mühürlemek,itmek,mahkum etmek" anlamlarında da kullanıldığından bahseder. 'Darabe'd-dehru beynena' örneğinde olduğu gibi arapça'da 'iki şeyi birbirinden ayırmak' anlamında kullanıldığından bahseder.Kuran'da vurmanın tüm türlerinden bahsedildiğini, fakat bunların hiç birinde 'darabe' fiilinin hatta türevlerinin kullanılmadığını açıklar. örnek; "yanağa tokat= sakket (51/29)
51 / ZÂRİYÂT - 29
Fe akbeletimreetuhu fî sarretin fe sakket vechehâ ve kâlet acûzun akîmun.

1.    fe    : böylece, bunun üzerine
2.    akbelet    : karşıladı
3.    imreetu-hu    : onun hanımı
4.    fî sarretin    : çığlık atarak
5.    fe    : ve de
6.    sakket    : vurarak
7.    veche-hâ    : yüzüne

8.    ve kâlet    : ve dedi
9.    acûzun    : ihtiyar kadın
10.    akîmun    : kısır

Diyanet İşleri    :    Bunun üzerine karısı bir çığlık kopararak yönelip elini yüzüne vurdu. �Ben kısır bir kocakarıyım (nasıl çocuğum olabilir?)� dedi.
Edip Yüksel    :    Karısı hayret içinde, (hayretten) yüzüne vurarak, 'Kısır bir yaşlı kadın!' dedi.
Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2)    :    Bunun üzerine karısı (Sâre) bir çığlık atarak geldi ve elini yüzüne vurarak: «Ben kısır bir kocakarıyım, nasıl çocuğum olur?» dedi.
Fizilal-il Kuran    :    Karısı hayretle çığlık içinde geldi. Yüzünü kapayarak «Ben kısır bir kocakarıyım» dedi.
İbni Kesir    :    Bunun üzerine zevcesi hayretle seslenerek döndü, yüzünü kapayarak: Kısır bir kocakarı, dedi.
Muhammed Esed    :    Bunun üzerine karısı çığlık atarak (misafirlerin) yanına geldi ve (şaşkınlık içinde) yüzüne vurarak feryad etti: "(Benim gibi) kısır bir kocakarıdan mı!"
Ömer Nasuhi Bilmen    :    (28-29) O vakit onlardan kalbinde bir korku gizlendi. Dediler ki: «Korkma!» ve O'nu bir bilgin oğul ile müjdelediler. Bunun üzerine zevcesi bir sayha içinde yüzünü döndü de elini yüzüne çarpıverdi ve dedi ki: «Kısır bir koca kadın!»
Şaban Piriş    :    Karısı bir çığlık içinde çıka gelip, (elleriyle) yüzüne vurarak: -Ben, kısır bir kocakarıyım, dedi.
.
Süleyman Ateş    :    Karısı (Sare) çığlık içinde geldi (hayretten elini) yüzüne vurarak: "(Ben) Kısır bir kocakarı(yım, benden nasıl çocuk olur)?" dedi.
Tefhim-ul Kuran    :    Böylece karısı çığlıklar kopararak geldi ve yüzüne vurarak: «Kısır, yaşlı bir kadın (mı doğum yapacakmış)?» dedi.
Ümit Şimşek    :    Hanımı bir çığlıkla döndü, elini yüzüne vurup 'Kısır bir kocakarı mı doğuracak?' dedi.
Yaşar Nuri Öztürk    :    Derken, karısı bir çığlık içinde döndü; yüzüne vurarak şöyle dedi: "Ben, doğurma yaşını geçmiş bir kocakarıyım!"

  , yumruk= vekezehu (28/15)  ,
28 / KASAS - 15
Ve dehalel medînete alâ hîni gafletin min ehlihâ fe vecede fîhâ raculeyni yaktetilâni hâzâ min şîatihî ve hâzâ min aduvvih(aduvvihî), festegâsehullezî min şîatihî alellezî min aduvvihî, fe vekezehu mûsâ fe kadâ aleyhi kâle hâzâ min ameliş şeytân(şeytâni), innehu aduvvun mudillun mubîn(mubînun).

21.    fe    : o zaman, bunun üzerine
22.    vekeze-hu    : ona yumruk attı, onu yumrukladı
23.    mûsâ    : Musa
24.    fe    : böylece
25.    kadâ    : vuku buldu, oldu, kaza edildi, hüküm yerine geldi
26.    aleyhi    : onun üzerine
27.    kâle    : dedi
28.    hâzâ    : bu
29.    min ameli eş şeytâni    : şeytanın amelinden, şeytanın işinden
30.    inne-hu    : muhakkak o
31.    aduvvun    : düşman
32.    mudillun    : dalâlette bırakan
33.    mubînun    : açıkça, apaçık
.
Diyanet İşleri    :    Mûsâ, halkın habersiz olduğu bir sırada şehre girdi. Orada biri kendi tarafından, diğeri düşmanı tarafından; kavga eden iki adam gördü. Kendi tarafından olan, düşmanına karşı ondan yardım istedi. Mûsâ da ona bir yumruk indirip onu öldürdü. Mûsâ, �Bu şeytanın işidir. O, gerçekten apaçık bir saptırıcı düşmandır� dedi.
Edip Yüksel    :    Halkının haberi olmadığı bir sırada kente girmişti. Orada iki adamın kavga ettiklerini gördü; biri onun tarafından (İbrani), diğeri de düşman tarafından (Mısırlı) idi. Tarafından olan adam düşmanına karşı ondan yardım istedi. Bunun üzerine Musa da ötekine bir yumruk indirip işini bitirdi. 'Bu şeytanın bir işidir; o bir düşmandır, apaçık bir saptırıcıdır,' dedi.
Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2)    :    Musa, halkının habersiz olduğu bir sırada şehre girdi. Orada, biri kendi tarafından diğeri düşman tarafından olan iki adamı birbirleriyle döğüşür buldu. Kendi tarafı olan, düşmana karşı ondan yardım diledi. Musa da ötekine bir yumruk indirip onun ölümüne sebep oldu. «Bu, şeytan işidir. O, gerçekten saptırıcı, apaçık bir düşmandır» dedi.

Ömer Nasuhi Bilmen    :    Ve ahalisinin gaflette bulundukları bir vakitte şehre girdi, orada birbiriyle mukatelede bulunan iki erkek buldu. Bu biri kendi kabilesinden idi ve öbürü de düşmanından idi. Kendisinin kabilesinden olan düşmanından olana karşı ondan yardım diledi. Mûsa da ona bir yumruk vurdu, artık onun işini bitirmiş oldu. Dedi ki: «Bu şeytanın işindendir. Şüphe yok ki o şaşırtıcı, apaçık bir düşmandır.»
Süleyman Ateş    :    Halkının (kendisinden) habersiz olduğu bir sırada şehre girdi, orada biri kendi taraftarlarından, öbürü de düşmanlarından olan iki adamın dövüştüklerini gördü. Kendi taraftarlarından olan, düşmanlarından olana karşı Mûsâ'dan yardım istedi. Mûsâ da ötekine bir yumruk indirip onun işini bitirdi. (Sonra): "Bu dedi, şeytânın işindendir. O, gerçekten apaçık, şaşırtıcı bir düşmandır."
Tefhim-ul Kuran    :    (Musa,) Halkının haberi olmadığı bir zamanda şehre girdi, orda kavga etmekte olan iki adam buldu; bu kendi taraftarlarından, şu da düşmanlarından. Derken taraftarlarından olan, düşmanlarından olana karşı ondan yardım istedi. Bunun üzerine ona bir yumruk attı ve işini bitiriverdi. (Sonra da:) «Bu şeytanın işindendir; o, gerçekten açıkça saptırıcı bir düşmandır» dedi.
Yaşar Nuri Öztürk    :    Halkının habersiz olduğu bir sırada kente girdi. Orada iki adam buldu, dövüşüyorlardı. Bu, Mûsa'nın halkından, şu da düşmanlarındandı. Kendi halkından olan, düşmanından olana karşı Mûsa'dan yardım istedi. Mûsa ona bir yumruk indirdirip işini bitirdi. Dedi: "Bu yaptığım, şeytanın amellerindendir. İnsanı saptıran açık bir düşmandır o."

 kamçılamak,çırpmak,silkelemek= ehuşşu (20/18),
20 / TÂHÂ - 18
Kâle hiye asây(asâye), etevekkeu aleyhâ ve ehuşşu bihâ alâ ganemî ve liye fîhâ meâribu uhrâ.

1.    kâle    : dedi
2.    hiye    : o
3.    asâye    : benim asamdır
4.    etevekkeu    : ben dayanırım, yaslanırım
5.    aleyhâ    : onun üzerine, ona
6.    ve ehuşşu    : ve yaprak silkelerim
7.    bi-hâ    : onunla
8.    alâ ganemî    : koyunlarım üzerine
9.    ve liye    : ve benim için
10.    fî-hâ    : onda vardır
11.    meâribu    : faydalar, menfaatler
12.    uhrâ    : diğer, daha başka

Diyanet İşleri    :    Mûsâ dedi ki: �O benim değneğimdir. Ona dayanırım, onunla koyunlarıma yaprak silkelerim. Onunla başka işlerimi de görürüm.�
Edip Yüksel    :    'O, benim değneğimdir. Ona dayanırım, onunla koyunlarıma yaprak silkelerim ve bana daha başka yararları da dokunmaktadır,' dedi.
Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2)    :    Musa dedi: «O benim asâm (değneğim) dır, ona dayanırım, onunla davarlarıma yaprak silkerim ve onda başka hacetlerim (faydalanacağım şeyler) de var»
Fizilal-il Kuran    :    Musa dedi ki; «O benim değneğimdir. Ona dayanırım. Onunla koyunlarıma yaprak silkerim. Bunlar dışında daha birçok işime de yarar o.»
Gültekin Onan    :    Dedi ki: "O, benim asamdır; ona dayanmakta, onunla davarlarım için ağaçlardan yaprak düşürmekteyim, onda benim için daha başka yararlar da var."
İbni Kesir    :    Dedi ki: O benim değneğimdir. Ona dayanırım, onunla davarıma yaprak silkerim ve daha bir çok işlerde ondan faydalanırım.
Muhammed Esed    :    (Musa:) "Bu benim değneğim" dedi, "buna dayanırım; bununla davarıma yaprak silkelerim; ve başka işlerde de kullanırım onu."
Ömer Nasuhi Bilmen    :    Dedi ki: «O benim asamdır, ona dayanırım ve onunla koyunlarımın üzerine (yaprak silkerim ve benim için onda başka menfaatler de vardır.»
Süleyman Ateş    :    (Mûsâ) dedi: "O, asâ'mdır. Ona dayanıyorum ve onunla davarıma yaprak silkeliyorum ve onda benim daha birçok ihtiyaçlarım var (onunla birçok ihtiyacımı gideririm)."
Tefhim-ul Kuran    :    Dedi ki: «O, benim asamdır; ona dayanmakta, onunla davarlarım için ağaçlardan yaprak düşürmekteyim, onda benim için daha başka yararlar da var.»

Yaşar Nuri Öztürk    :    Cevap verdi: "O, benim asamdır. Ona dayanırım, onunla koyunlarıma ağaçtan yaprak indiririm. Onda, işime yarayan başka özellikler de vardır."

 boynunu vurmak,can damarını kesmek,şah damarını çekip koparmak-,= kata'a (69/46).
69 / HÂKKA - 46
Summe le kata�nâ minhul vetîn(vetîne).

1.    summe         & amp; nbsp;  : sonra
2.    le kata'nâ         : mutlaka keserdik
3.    minhu         & amp; nbsp;    : ondan
4.    el vetîne            : can damarı

Diyanet İşleri    :    Sonra da onun şah damarını mutlaka keserdik.
Edip Yüksel    :    Sonra, ondan vahyi keserdik.
Elmalılı Hamdi Yazır    :    Sonra da ondan vetînini (iliğini) keser atardık
Elmalılı (sadeleştirilmiş)    :    Sonra da onun iliğini keser atardık.
Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2)    :    Sonra da onun şah damarını keser atardık.
Fizilal-il Kuran    :    Sonra onun şah damarını koparırdık.
Gültekin Onan    :    Sonra onun can damarını elbette keserdik.
Hasan Basri Çantay    :    sonra da, hiç şübhesiz, onun kalb damarını koparırdık.
İbni Kesir    :    Sonra da, hiç şüphesiz onun şah damarını koparırdık.
Muhammed Esed    :    ve şah damarını keserdik;
Ömer Nasuhi Bilmen    :    (45-46) Elbette ki onu sağ tarafından yakalardık. Sonra O'ndan yürek damarını kesiverirdik.
Süleyman Ateş    :    Sonra onun can damarını keserdik.
Tefhim-ul Kuran    :    Sonra onun can damarını elbette keserdik.
Ümit Şimşek    :    Sonra da can damarını keserdik.
Yaşar Nuri Öztürk    :    Sonra ondan can damarını mutlaka keserdik.


33 / AHZÂB - 49
Yâ eyyuhellezîne âmenû izâ nekahtumul mu�minâti summe tallaktumûhunne min kabli en temessûhunne fe mâ lekum aleyhinne min iddetin ta�teddûnehâ, fe mettiûhunne ve serrihûhunne serâhan cemîlâ(cemîlen).
33 / AHZÂB - 49

15.    ta'teddûne-hâ    : sizin ondan sayacağınız (müddet)
16.    fe    : o zaman, böylece, artık
17.    mettiû-hunne    : onları metalandırın (mehirlerini verin)
18.    ve serrihû-hunne    : ve onları serbest bırakın (boşayın)
19.    serâhan    : bırakarak, bırakış

20.    cemîlen    : güzel

Diyanet İşleri    :    Ey iman edenler! Mü�min kadınları nikâhlayıp, sonra onlara dokunmadan (cinsel ilişkide bulunmadan) kendilerini boşadığınızda, onlar üzerinde sizin sayacağınız bir iddet hakkınız yoktur. Bu durumda onlara mut�a verin ve kendilerini güzel bir şekilde bırakın.
Edip Yüksel    :    Ey inananlar, inanan kadınları nikahladıktan sonra, onlarla cinsel ilişkiye girmeden boşarsanız, (bir başkasıyla evlenmelerinden önce) onların size bir bekleme süresi borcu yoktur.
Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2)    :    Ey iman edenler! Mümin kadınları nikâh edip de sonra onlara dokunmadan boşadığınız zaman, sizin için üzerlerinde sayacağınız bir iddet hakkınız yoktur. Derhal müt'alarını (mehirleri belirlenmediği takdirde yararlanacakları bir mal) verip onları güzel bir şekilde salıverin.
Fizilal-il Kuran    :    Ey iman edenler! Mü'min kadınları nikahlayıp da, henüz dokunmadan onları boşarsanız, onları iddet müddetince beklemeniz gerekmez. Kendilerine bağışta bulunarak onları güzellikle serbest bırakın.
İbni Kesir    :    Ey iman edenler; mü'min kadınları nikahlayıp sonra onlarla temasta bulunmadan önce boşadığınızda, artık onlar için iddet saymanıza lüzum yoktur. Kendilerini geçindirin ve güzellikle serbest bırakın.
Muhammed Esed    :    Siz ey imana ermiş olanlar! Mümin kadınlarla evlenir ve fakat onlara dokunmadan boşarsanız, onlar adına bir iddet dönemi hesaplamaya ve (onlardan bunu) beklemeye hakkınız yoktur; o halde (hemen) ihtiyaçlarını karşılayın ve en güzel şekilde bırakın.
Ömer Nasuhi Bilmen    :    Ey imân etmiş olanlar! İmân sahibesi olan kadınları nikâh ettiğiniz, sonra da onları daha kendilerine temas etmeden evvel boşadığınız vakit, artık sizin için onların üzerlerine sayacağınız bir iddet yoktur. O halde onları fâidelendiriniz ve onları güzelce bir sûrette salıveriniz.
Süleyman Ateş    :    Ey inananlar, inanan kadınları nikâhlayıp da henüz onlara dokunmadan boşarsanız, onların üzerinde sayacağınız bir iddet hakkınız yoktur. Hemen müt'alarını verin (biraz geçimlik verip memnun edin) ve onları güzellike serbest bırakın.
Yaşar Nuri Öztürk    :    Ey iman edenler! Mümin kadınları nikâhlayıp da kendilerini, onlara dokunmadan boşarsanız, sizin belirleyeceğiniz bir iddet boyunca onları bekletme hakkınız yoktur. O halde, böyle durumlarda onları nimetlendirin ve kendilerini güzelce serbest bırakın.

33 / AHZÂB - 51
Turcî men teşâu minhunne ve tu�vî ileyke men teşâu, ve menibtegayte mimmen azelte fe lâ cunâha aleyk(aleyke), zâlike ednâ en tekarre a�yunuhunne ve lâ yahzenne ve yerdayne bimâ âteytehunne kulluhunn(kulluhunne), vallâhu ya�lemu mâ fî kulûbikum ve kânallâhu alîmen halîmâ.
33 / AHZÂB - 51
1.    turcî    : sen ertelersin
2.    men    : kim, kimse
3.    teşâu    : sen dilersin
4.    min-hunne    : onlardan
5.    ve tu'vî    : ve yanına alırsın
6.    ileyke    : sana
7.    men    : kim, kimse
8.    teşâu    : sen dilersin
9.    ve men    : ve kim, kimse
10.    ibtegayte    : sen istedin
Diyanet İşleri    :    Ey Muhammed! Bunlardan (hanımlarından) dilediğini geri bırakırsın, dilediğini yanına alırsın. Uzak durduklarından dilediklerini yanına almanda da sana bir günah yoktur. Bu onların gözlerinin aydın olması, üzülmemeleri ve hepsinin de kendilerine verdiğine razı olmaları için daha uygundur. Allah, kalplerinizdekini bilir. Allah, hakkıyla bilendir, halîmdir. (Hemen cezalandırmaz, mühlet verir.)
Edip Yüksel    :    Onlardan dilediğini erteler, dilediğini de yanına alabilirsin. Sırasını geri bırakmış olduğun birisini tekrar istemende bir sakınca yoktur. Böylece onlar hoşnut olurlar, üzülmezler ve senin herbirisine verdiğine razı olurlar. Kalbinizde olanı ALLAH iyi bilir. ALLAH Bilendir, ?efkatlidir.
Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2)    :    Onlardan dilediğini geri bırakır, dilediğini yanına alırsın. Sırasını geri bıraktığın kadınlardan dilediğini yanına almanda da sana bir günah yoktur. Onların gözleri aydın olup üzülmemelerine ve kendilerine verdiğin ile hepsinin hoşnut olmalarına en elverişli olan budur. Allah kalblerinizdekini bilir. Allah her şeyi bilir ve yumuşak davranır.
Fizilal-il Kuran    :    Ey Muhammed! Onların dilediğini geri bırakır dilediğini de yanına alırsın. Kendilerinden uzak durduğun kadınlardan arzu ettiğini tekrar yanına almanda, senin üzerine bir günah yoktur. Bu onların gözlerinin aydın olmasını, üzülmemelerini, hepsine verdiğin şeylere razı olmalarını daha iyi sağlar. Allah kalplerinizde olanı bilir; Allah bilendir, halimdir.
Muhammed Esed    :    (Şunu bil ki,) onlardan dilediğini bir süre yanından uzaklaştırabilirsin ve dilediğini de yanına alabilirsin; ve (bir süre) uzaklaştırdıklarından birini yeniden istemende bir vebal yoktur: bu, (seni her gördüklerinde) gözlerinin parlamasını ve (gözden çıkarıldıkları zaman) üzülmemelerini ve onlara vermek zorunda olduğun her şeyden hoşnutluk duymalarını sağlar: çünkü (yalnız) Allah kalplerinizden geçeni bilir; ve Allah her şeyi bilendir, halimdir.
Ömer Nasuhi Bilmen    :    Onlardan dilediğini geri bırakırsın ve dilediğini kendi yanına alabilirsin. Geri bıraktığından da kimi istersen yanına alabilirsin, (bunda) sana bir günah yoktur. (Böyle senin reyine bırakılması) gözlerinin aydın olmasına ve mahzun olmamalarına ve kendilerine verdiğinden razı olmalarına en yakın olandır. Ve Allah, kalplerinizde olanı bilir. Ve Allah alîm, halîm bulunmaktadır.
Süleyman Ateş    :    Onlardan dilediğini geri bırakır, dilediğini yanına alırsın. (Geçici olarak) Ayrıldıklarından (tekrar birleşmeyi) arzu ettiğine (dönmekte) senin üzerine bir günâh yoktur. Onların gözlerinin aydınlanıp tasalanmamalarına ve hepsinin, senin verdiklerine râzı olmalarına en elverişli olan budur. Allâh sizin kalblerinizde olanı bilir. Allâh bilendir, halimdir (birden öfkeye kapılıp cezâ vermez).
Yaşar Nuri Öztürk    :    Onlardan dilediğini geriye bırakırsın, dilediğini yanına alırsın. Bir süre için uzaklaştığın hanımlarından dilediğini yanına almanda bir sakınca yoktur. Onların gözlerinin aydınlanmasında, tasalanmalarında ve kendilerine verdiğinle hepsinin hoşnut olmasında bu daha uygun bir yoldur. Allah sizin kalplerinizde olanı bilir. Allah Alîm'dir, Halîm'dir.

2 / BAKARA - 73
Fe kulnâdribûhu bi ba�dıhâ kezâlike yuhyîllâhul mevtâ ve yurîkum âyâtihî leallekum ta�kılûn(ta�kılûne).

1.    fe kulnâ    : o zaman biz dedik
2.    ıdribû-hu    : ona vurun
3.    bi ba'dı-hâ    : onun bir kısmı ile
4.    kezâlike    : işte böylece, bunun gibi
5.    yuhyî allâhu    : Allah diriltir
6.    el mevtâ    : ölü
7.    ve yurî-kum    : ve size gösterir
8.    âyâti-hi        & ;nbs p;       : onun âyetleri, mucizeleri
9.    leallekum    : umulur ki böylece siz
10.    ta'kılûne        &am p;nb sp;       : akıl edersiniz

Diyanet İşleri    :    �Sığırın bir parçası ile öldürülene vurun� dedik. (Denileni yaptılar ve ölü dirildi.) İşte, Allah ölüleri böyle diriltir, düşünesiniz diye mucizelerini de size böyle gösterir.
Edip Yüksel    :    '(Düvenin) bir parçasıyla ona (öldürülene) vurun,' dedik. İşte, ALLAH ölüleri böyle diriltir ve düşünesiniz diye ayetlerini (mucizelerini) böyle gösterir.
Elmalılı (sadeleştirilmiş)    :    Onun için dedik ki: «O sığırın bir parçasıyla öldürülen kişiye vurun.» İşte böyle, Allah ölüleri diriltir ve size ayetlerini gösterir, taki aklınızı başınıza alasınız.
Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2)    :    İşte bundan dolayı, o sığırın bir parçası ile o ölüye vurun, dedik. Allah ölüleri işte böyle diriltir ve size âyetlerini gösterir, belki aklınızı başınıza toplarsınız.
Fizilal-il Kuran    :    Bu amaçla «Kesilen sığırın bir parçasını o öldürülen adamın cesedine değdirin» dedik. İşte Allah böylece ölüleri diriltir ve düşünesiniz diye size ayetlerini gösterir..
İbni Kesir    :    Sığırın bir parçasını ölüye vurun, demiştik. İşte Allah ölüleri böyle diriltir. Ve sizlere ayetlerini gösterir ki, aklınızı başınıza alasınız.
Muhammed Esed    :    Biz dedik ki: "Bu (prensibi) bu gibi (çözümlenmemiş cinayet olaylarının bazılarında da uygulayın: Bu yolla Allah canları ölümden korur ve kendi iradesini size gösterir ki (bunu görüp) muhakemenizi kullan(mayı öğren)ebilirsiniz."
Ömer Nasuhi Bilmen    :    İmdi dedik ki, «Onun (boğazlayacağınız sığırın) bazı parçasını o maktule vurunuz.» İşte Allah ölüleri böyle diriltir ve size âyetlerini gösterir, gerektir ki akıllanasınız..
Süleyman Ateş    :    Onun için "(ineğin) bir parçasıyla o (öldürülene) vurun." demiştik. İşte Allâh böylece ölüleri diriltir, size âyetlerini gösterir ki düşünesiniz.
Yaşar Nuri Öztürk    :    Şöyle dedik: "Kesilen ineğin bir parçasıyla, öldürülen adama vurun." İşte böyle diriltir Allah ölüleri. Size ayetlerini gösteriyor ki, aklınızı işletebilesiniz.


8 / ENFÂL - 12
İz yûhî rabbuke ilel melâiketi ennî meakum fe sebbitûllezîne âmenû, seulkî fî kulûbillezîne keferûr ru'be fadribû fevkal a'nâkı vadribû minhum kulle benân(benânin).

1.    iz yuhî    : vahyettiği zaman
2.    rabbu-ke    : senin Rabbin
3.    ilâ el melâiketi    : meleklere
4.    ennî    : muhakkak ben
5.    mea-kum    : sizinle beraberim
6.    fe sebbitû ellezîne    : artık sebat verin, destek olun o kimselere
7.    âmenû    : inananlar, âmenû olanlar
8.    se ulkî    : ilka edeceğim, atacağım, vereceğim
9.    fî kulûbi    : kalplerine
10.    ellezîne keferû    : kâfir olan kimseler
11.    er ru'be    : korku
12.    fadribû (fe idribû)    : o zaman vurun
13.    fevka    : üzerine
14.    el a'nâkı    : boyunlar
15.    vadribû (ve idribû)    : ve vurun
16.    min-hum    : onlardan
17.    kulle    : tüm, bütün, hepsi
18.    benânin    : parmaklar, parmak uçları

Diyanet İşleri    :    Hani Rabbin meleklere, �Ben sizinle beraberim. İman edenlere sebat verin. Ben kâfirlerin kalplerine korku salacağım. Şimdi vurun boyunlarının üstüne. Vurun, onların bütün parmaklarına� diye vahyediyordu.
Edip Yüksel    :    Rabbin meleklere, 'Sizinle beraberim, inananları destekleyin. İnkarcıların yüreğine korku salacağım. Vurun boyunlara, vurun onların her parmağına,' diye vahyediyordu.
Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2)    :    İşte o anda Rabbin meleklere şöyle vahyediyordu: «Ben sizinle beraberim, müminlere sebat verin. Kâfirlerin yüreğine korku salacağım, hemen boyunlarının üstüne vurun, parmaklarına, parmaklarına vurun».
Fizilal-il Kuran    :    Hani Rabbin meleklere «Ben sizinle beraberim, mü'minleri yüreklendirin, ben kafirlerin kalplerine korku salacağım, vurun boyunlarını, indirin darbelerinizi parmaklarına» diye vahyetti.
Muhammed Esed    :    Hani, Rabbin (inananlara ulaştırılmak üzere) meleklere: "Mutlaka sizinle beraberim!" (mesajını) vahyetmişti.(Ve meleklere): "İmana erenleri (benim şu sözlerimle) yüreklendirin: 'Hakkı inkara kalkanların kalplerine korku salacağım; öyleyse (ey inananlar) onların boyunlarını vurun, parmaklarını kırın!"
Ömer Nasuhi Bilmen    :    Hani Rabbin meleklere vahyediyordu ki: «Şüphesiz Ben sizinle beraberim. Haydin, imân edenleri tesbit edin, kâfir olanların yüreklerine elbette korku düşüreceğim. Hemen boyunlarının üstüne vurun ve onların bütün parmaklarına vurun...»
Süleyman Ateş    :    Rabbin meleklere vahyediyordu ki: "Ben sizinle beraberim, siz inananları pekiştirin; ben inkâr edenlerin yüreklerine korku salacağım; vurun (onların) boyunların(ın) üstüne, vurun onların her parmağına!"
Yaşar Nuri Öztürk    :    Rabbin, meleklere şöyle vahyediyordu: "Ben sizinle beraberim. İmanı olanları sağlamlaştırın. İnkâr edenlerin kalpleri içine korku salacağım; vurun boyunların üstüne, vurun onların her parmağına."


88 / GÂŞİYE - 22
Leste aleyhim bi musaytır(musaytırın).

1.    leste    : sen değilsin
2.    aleyhim    : onlara, onların üzerinde
3.    bi musaytırın    : zorlayıcı

Diyanet İşleri    :    Sen, onlar üzerinde bir zorba değilsin..
Ali Bulaç    :    Onlara 'zor ve baskı' kullanacak değilsin.
Edip Yüksel    :    Sen onları zorlayacak değilsin.
Elmalılı Hamdi Yazır    :    Üzerlerine musallat değilsin
Elmalılı (sadeleştirilmiş)    :    Onların üzerinde bir zorba değilsin!
Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2)    :    Onların üzerinde bir zorba değilsin.
Fizilal-il Kuran    :    Onların üzerinde zorlayıcı değilsin.
Gültekin Onan    :    Onlara 'zor ve baskı' kullanacak değilsin.
Hasan Basri Çantay    :    Onların üzerine musallat (bir adam) değilsin.
İbni Kesir    :    Onların üzerine zor kullanıcı değilsin.
Muhammed Esed    :    sen onları (inanmaya) zorlayamazsın.
Ömer Nasuhi Bilmen    :    (21-22) Artık sen hatırlat. Şüphe yok ki, sen ancak bir hatırlatıcısın. Onların üzerlerinde bir musallat (cebbâr) değilsin..
Süleyman Ateş    :    Onların üzerinde zorlayıcı değilsin.
Tefhim-ul Kuran    :    Onlara 'zor ve baskı' kullanacak değilsin.
Ümit Şimşek    :    Yoksa onları zorlayacak değilsin.
Yaşar Nuri Öztürk    :    Üzerlerine musallat bir despot değilsin.

2 / BAKARA - 256
Lâ ikrâhe fîd dîni kad tebeyyener ruşdu minel gayy(gayyi), fe men yekfur bit tâgûti ve yu�min billâhi fe kadistemseke bil urvetil vuskâ, lenfisâme lehâ, vallâhu semîun alîm(alîmun).

1.    lâ ikrâhe    : icbar, zorlama yoktur
2.    fî ed dîni    : dînde
3.    kad    : olmuştu

Diyanet İşleri    :    Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk sapıklıktan iyice ayrılmıştır. O hâlde, kim tâğûtu tanımayıp Allah�a inanırsa, kopmak bilmeyen sapasağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
Muhammed Esed    :    Dinde zorlama yoktur. Artık doğru ile yanlış, birbirinden ayrılmıştır: O halde, şeytani güçlere ve düzenlere (uymayı) reddedenler ve Allah'a inananlar, hiçbir zaman kopmayacak en sağlam mesnede tutunmuşlardır: Zira Allah her şeyi işitendir, her şeyi bilendir.
Ömer Nasuhi Bilmen    :    Dinde ikrah (zorlama) yoktur. Doğruluk, sapıklıktan iyice ayrılmıştır. Artık her kim şeytana küfreder, Allah Teâlâ'ya imânda bulunursa kopması bulunmayan bir kulpa yapışmış olur ve Allah Teâlâ semîdir, alîmdir.
Yaşar Nuri Öztürk    :    Dinde baskı - zorlama - tiksindirme yoktur. Doğru ve güzel olan, çirkinlik ve sapıklıktan açık bir biçimde ayrılmıştır. Her kim tâğuta sırt dönüp Allah'a inanırsa hiç kuşkusuz sapasağlam bir kulpa yapışmış olur. Kopup parçalanması yoktur o kulpun. Allah, hakkıyla işiten, en iyi biçimde bilendir.

13 / RA'D - 17
Enzele mines semâi mâen fe sâlet evdiyetun bi kaderihâ fahtemeles seylu zebeden râbiyâ(râbiyen), ve mimmâ yûkıdûne aleyhi fîn nâribtigâe hılyetin ev metâın zebedun misluh(misluhu), kezâlike yadribullâhul hakka vel bâtıl(bâtıle), fe emmez zebedu fe yezhebu cufâ�(cufâen), ve emmâ mâ yenfaun nâse fe yemkusufîl ard(ardı), kezâlike yadrıbullâhul emsâl(emsâle).

21.    kezâlike    : işte böyle
22.    yadribu allâhu    : Allah örnek verir
23.    el hakka    : hak

Diyanet İşleri    :    O, gökten su indirdi de dereler kendi ölçülerince dolup aktı ve sel üste çıkan köpüğü aldı götürdü. Süs eşyası veya yararlanılacak bir şey elde etmek için ateşte erittikleri şeylerden de böyle köpük olur. İşte Allah, hak ile batıla böyle misal getirir. Köpüğe gelince sönüp gider. İnsanlara yararlı olan ise yerde kalır. İşte Allah, böyle misaller verir.
Edip Yüksel    :    Gökten bir su indirir, dereler onunla dolar taşar ve sel bol köpük yüklenir. Aynı şekilde, mücevherat yahut eşya yapmak için erittikleri maddelerden de benzer bir köpük elde ederler. ALLAH gerçeği ve batılı böyle bir örnekle tanıtır. Köpük, kaybolup gider; ancak insanlara yarar veren ise yerde kalır. İşte ALLAH örnekleri böyle verir.
Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2)    :    Gökten bir su indirdi de vadiler, kendi miktarlarınca sel olup aktılar. Sel de suyun yüzüne çıkan bir köpük yüklendi. Bir zinet eşyası veya bir değerli mal yapmak için, ateşte üzerini körükledikleri madenlerden de onun gibi bir köpük meydana gelir. İşte Allah hak ile batılı böyle çarpıştırır. Fakat köpük atılır gider, insanlara faydası olan ise yerde kalır. İşte Allah böyle misaller verir..
Yaşar Nuri Öztürk    :    Gökten bir su indirdi de vadiler, kendi ölçülerince/kaderlerine göre sel oldu, ardından da sel, üste çıkan köpüğü taşır hale geldi. Bir süs eşyası veya âlet yapmak isteğiyle ateşte körükledikleri şeylerde de benzeri bir köpük vardır. Allah hakla bâtılı işte böyle örneklendiriyor: Köpük, atılır gider; insanlara yararlı olansa toprakta kalır. Allah, işte bu şekilde örnekler verir.
------------------------------------------------------------ ---------------------
http://www.diyanet.gov.tr/turkish/DIYANET/2001aylik/haziran/ gundem.htm
Hz. Peygamber, eşleri arasında eşitsizliğe ve muamele farklılığına neden olacak davranışlardan şiddetle sakınmıştır. Bu hususla ilgili olarak Onun bir sefere çıkacağı zaman eşleri arasında kur'a çekmesi ve sırayla eşlerini yanında götürmesi, yine, her eşi için bir gün ve gece tahsis etmesi onların haklarına gösterdiği titizliğin örnekleridir.
Hanımlarına iyi davranmış, onları dövmemiştir. Kendisi bunu yapmadığı gibi, hanımlarını dövenleri de, "Kadınlarınızı nasıl dövüyor, sonra da akşam olunca beraberce yatıyorsunuz"(9) diyerek kınamıştır. Kadınların dövülmemesi, hele yüze hiç vurulmaması, kötü sözlerle tahkir edilmemesi ve evinin terkedilmemesi konularında ikazda bulunmuştur: "Kadınları ancak kötüleriniz döver"10) buyurmuşlardır.
10- Feydu'I-Kadir, c. 3, s. 496.

Kur'an-ı Kerim'de Hz. Peygamber'in hanımları ve aile hayatı hakkında bilgi verilmektedir. Eşleri ile aralarında geçen tartışmalarda hem Peygambere ve hem de hanımlarına öğütlerde bulunulmakta ve yol gösterilmektedir.(11)
11- Bkz. Ahzab, 28-29.
------------------------------------------------------------ ------------------------------------------------------------ -

bakara 73. : sığırın bir parçası ile vurun şeklinde yapılan anlamlandırmada hep kafalarda bir sihirbazlık gösterisi canlanır. halbuki bu kelimeye bastırın, baskı yapın anlamı yüklendiğinde, bir kalp masajı ve yaraya yapılan bir pansuman özelliği ile ölmüş sanılan ama belki sadece bayılmış, kendinden geçmiş veya tam olarak can vermemiş bir beden sıcak etin de etkisi ile tekrar gözlerini açıp, katilin ismini söylüyor. polisiye, gerilim filmlerinde çok olan bir sahne. gözünüzde canlandırın.

bakara 273. : sadakaların verileceği kimseler tarif edilirke, yeryüzünde dolaşamayan olarak çevrilmiş buradaki drb kelimesi. halbuki allah'ın ayetlerini yaşamaya çalıştığı ve düzene karşı çıktığı için BASKIYA maruz kalmış kimselere olarak daha doğru bir anlam ortaya çıkıyor.

ali imran 112. : yine burada bakara 61. ayetteki manalandırma ile taşlar daha bir yerine oturuyor.

ali imran 156. : iza darabü kelimesi sefere çıktıkları zaman olarak manalandırılmış. halbuki sefer için başka bir kelime varken. burada yine bakara 273. deki manalandırma ile baskıya, ötekileştirmeye maruz kaldıklarında anlamı daha bir yerine oturuyor.
------------------------------------------------------------ ------------------------------------------------------------ ---

sevgili kardeşim hayrullah41,sana canı gönülden katılıyorum.

Tüm meallerde vurun,dövün diye yorumlamışlar,yanlız y.nuri öztürk;
Nisa34. ayet:Sadakatsizlik ve iffetsizliklerinden korktuğunuz kadınlara önce öğüt verin, sonra onları yataklarında yalnız bırakın ve nihayet onları evden çıkarın/bulundukları yerden başka yere gönderin! Bunun üzerine size saygılı davranırlarsa artık onlar aleyhine başka bir yol aramayın. Allah çok yücedir, sınırsızca büyüktür.

diye doğru bir biçimde meallendirmiştir.

KURAN'I KERİM'İN TEK FARZ OLAN SURESİ NUR SURESİDİR.
1.AYET:

Sûratun enzelnâhâ ve faradnâhâ ve enzelnâ fîhâ âyâtin beyyinâtin leallekum tezekkerûn(tezekkerûne).
1.    sûratun    : bir suredir
2.    enzelnâ-hâ    : onu biz indirdik
3.    ve faradnâ-hâ    : ve onu biz farz kıldık
4.    ve enzelnâ    : ve biz indirdik
5.    fî-hâ    : onun içinde
6.    âyâtin    : âyetler
7.    beyyinâtin    : apaçık, delillerle açıklanmış
8.    lealle-kum    : umulur ki böylece siz
9.    tezekkerûne    : tezekkür edersiniz
 BU SURENİN 20 AYETİ ZİNA,ZİNA İFTİRASI GİBİ MESELELERDEN DOLAYI İNMİŞTİR,AYRICA HZ.AİŞE VALİDEMİZ İÇİN İNEN AYETLERDE VARDIR.

VAHYE,KURAN'A UYAN PEYGAMBERİMİZ Nisa34. AYETTE OLDUĞU GİBİ
evden çıkarın/bulundukları yerden başka yere gönderin! EMRİNE UYMUŞTUR

HZ.AİŞE VALİDEMİZE ZİNA İFTİRASI ATILDIKTAN SONRA UZUNCA BİR ZAMAN VAHİY GELMEMİŞTİR,VAHİY GELENE KADAR PEYGAMBERİMİZ BUNDAN DOLAYI HZ.AİŞE'Yİ DÖVMEMİŞ,DARP ETMEMİŞ,BABASI OLAN HZ.EBUBEKİR'İN EVİNE YOLLAMIŞTIR,HZ.AİŞE VALİDEMİZİN BÖYLE BİR EDEPSİZLİK YAPMAYACAĞI,TERTEMİZ OLDUĞU,NAMUSLU VE EDEPLİ OLDUĞU İNEN AYETLERLE SABİT OLMUŞTUR.

FARZ OLAN BU SUREDE VURMAK,TESİR ETMEK FİİLLERİ;

2.AYETTE:Ez zâniyetu vez zânî feclidû kulle vâhıdin min humâ miete celdetin ve lâ te�huzkum bi himâ ra�fetun fî dînillâhi in kuntum tu�minûne billâhi vel yevmil âhır(âhırı), vel yeşhed azâbehumâ tâifetun minel mu�minîn(mu�minîne).
1.    ez zâniyetu    : zina yapan kadın
2.    ve ez zânî    : ve zina yapan erkek
3.    feclidû (fe iclidû)    : o zaman, o takdirde vurun
4.    kulle vâhıdin    : herbiri
5.    min-humâ    : ikisinden
6.    miete    : yüz (100)
7.    celdetin    : yalnız cilde tesir edecek şekilde vurulan sopa
4.AYETTE:Vellezîne yermûnel muhsanâti summe lem ye�tû bi erbeati şuhedâe feclidûhum semânîne celdeten ve lâ takbelû lehum şehâdeten ebedâ(ebeden), ve ulâike humul fâsikûn(fâsikûne).
8.    feclidûhum (fe iclidû-hum)    : o zaman, o taktirde onlara celde vurun
9.    semânîne    : seksen (80)
10.    celdeten    : yalnız cilde tesir edecek şekilde vurulan sopa

ZİKREDİLMİŞTİR.

BU DAYAKTAN DOLAYI ,MÜSLÜMAN ÜLKELERDE SAYISIZ KADIN ÖLMÜŞTÜR,KİM VERECEK HESABINI,KİM????????

DİYANET İŞLERİMİ YOKSA CİNAYET İŞLERİMİ,ANLAYAMADIM DOĞRUSU!!!!!!!!!!!!!!
AYET MEALLERİNDE DÖVÜN DİYOR,DERGİLERİNDE DÖVMEYİN DİYE KAYNAK GÖSTERİYOR,HAYRET DOĞRUSU

Diyanet İşleri    :    Erkekler, kadınların koruyup kollayıcılarıdırlar. Çünkü Allah, insanların kimini kiminden üstün kılmıştır. Bir de erkekler kendi mallarından harcamakta (ve ailenin geçimini sağlamakta)dırlar. İyi kadınlar, itaatkârdırlar. Allah�ın (kendilerini) koruması sayesinde onlar da �gayb�ı korurlar. (Evlilik yükümlülüklerini reddederek) başkaldırdıklarını gördüğünüz kadınlara öğüt verin, onları yataklarında yalnız bırakın. (Bunlar fayda vermez de mecbur kalırsanız) onları (hafifçe) dövün. Eğer itaat ederlerse, artık onların aleyhine başka bir yol aramayın. Şüphesiz Allah, çok yücedir, çok büyüktür.

Diyanet İşleri (eski)    :    Allah'ın kimini kimine üstün kılmasından ötürü ve erkeklerin, mallarından sarfetmelerinden dolayı erkekler kadınlar üzerine hakimdirler. İyi kadınlar, gönülden boyun eğenler ve Allah'ın korunmasını emrettiğini, kocasının bulunmadığı zaman da koruyanlardır. Serkeşlik etmelerinden endişelendiğiniz kadınlara öğüt verin, yataklarında onları yalnız bırakın, nihayet dövün. Size itaat ediyorlarsa aleyhlerine yol aramayın. Doğrusu Allah Yüce'dir, Büyük'tür.

Diyanet Vakfi    :    Allah'ın insanlardan bir kısmını diğerlerine üstün kılması sebebiyle ve mallarından harcama yaptıkları için erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudur. Onun için sâliha kadınlar itaatkârdır. Allah'ın kendilerini korumasına karşılık gizliyi (kimse görmese de namuslarını) koruyucudurlar. Baş kaldırmasından endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, onları yataklarda yalnız bırakın ve (bunlarla yola gelmezlerse) dövün. Eğer size itaat ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın; çünkü Allah yücedir, büyüktür

BUDA DİYANET İŞLERİ DERGİSİ YAYINI:

http://www.diyanet.gov.tr/turkish/DIYANET/2001aylik/haziran/ gundem.htm
Hz. Peygamber, eşleri arasında eşitsizliğe ve muamele farklılığına neden olacak davranışlardan şiddetle sakınmıştır. Bu hususla ilgili olarak Onun bir sefere çıkacağı zaman eşleri arasında kur'a çekmesi ve sırayla eşlerini yanında götürmesi, yine, her eşi için bir gün ve gece tahsis etmesi onların haklarına gösterdiği titizliğin örnekleridir.
Hanımlarına iyi davranmış, onları dövmemiştir. Kendisi bunu yapmadığı gibi, hanımlarını dövenleri de, "Kadınlarınızı nasıl dövüyor, sonra da akşam olunca beraberce yatıyorsunuz"(9) diyerek kınamıştır. Kadınların dövülmemesi, hele yüze hiç vurulmaması, kötü sözlerle tahkir edilmemesi ve evinin terkedilmemesi konularında ikazda bulunmuştur: "Kadınları ancak kötüleriniz döver"10) buyurmuşlardır.
10- Feydu'I-Kadir, c. 3, s. 496.

Kur'an-ı Kerim'de Hz. Peygamber'in hanımları ve aile hayatı hakkında bilgi verilmektedir. Eşleri ile aralarında geçen tartışmalarda hem Peygambere ve hem de hanımlarına öğütlerde bulunulmakta ve yol gösterilmektedir.(11)
11- Bkz. Ahzab, 28-29.
------------------------------------------------------------ ------------------------------------------------------------ ----------------------------------------
Nisa 34 ayetindeki �idribuhanne� kelimesi � o kadınları dövün�
diye çevrilmiş. Bu kelime üzerinde incelemeye geçmeden önce karı
koca ilişkisi üstüne Kuran�ın bir değerlendirmesini hatırlatmak isterim.
30, Rum suresi 21. ayette şöyle geçer: �Kendileriyle rahatlayıp huzur
bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranıza sevgi ve
merhamet koyması O�nun ayetlerindendir.
Düşünen bir toplum için bunda işaretler vardır.�

Görüldüğü gibi evliliğin amacı sevgi ve merhamete dayalı huzurdur.
Herhangi Arapça bir sözlüğe bakarsanız bu kelimenin altında uzun bir anlamlar
listesini bulacaksınız. Denilebilir ki �daraba� kelimesi Arapça�da en zengin
anlama sahip kelimedir. Arapça�da parayı Daraba yaparsın yani
basarsın. Nitekim �darphane� Arapça, Farsça bileşimi bir kelimedir.

Örneğin 13, Rad suresi 17. ayetindeki
�Daraba� kelimesini açıklamak yerine dövmek olarak anlasaydık saçma
bir sonuçla karşılaşırdık:
� İşte Allah hakkı ve batılı böyle döver.

Nisa 34�teki �nuşuz� kelimesi de meallerde şirretlik, itaatsizlik olarak çevrilmiş.
Halbuki bu kelime flörtten başlayarak gayri meşru cinsel ilişkiye kadar uzanan
sadakatsizlik ve iffetsizlik anlamını da içerir.

Nitekim Nisa 34 ayetini dikkatle incelediğimizde bu ikinci anlamın sözün gelişine
daha uygun olduğunu görüyoruz. Nisa 34 ayeti sadakatsiz ve iffetsiz davranan
eşine kocasının nasıl davranacağını öğretiyor. Bu uygunsuz tavrın başlangıcında
koca öğüt vermeli. Eğer kadın başkasıyla flörte devam ederse kocası yatakları ayırmalı.

Eğer bu da yarar sağlamaz ve kadın işi zinaya kadar götürürse, o zaman
kocası onu evden çıkarmalı. Erkeğini kandırarak evlilik anlaşmasına ihanet eden bir
kadını dövmek nihai bir çözüm olamaz. Ancak ondan ayrılmak ameliyat gibi
sıkıntılı da olsa bir çözümdür.�
(Dr. Edip Yüksel, Türkçe Kuran Çevirilerindeki Hatalar, sayfa 13-20)
30, Rum suresi 21. ayette şöyle geçer:
�Kendileriyle rahatlayıp huzur bulasınız diye sizin için türünüzden
eşler yaratması ve aranıza sevgi ve merhamet koyması
O�nun ayetlerindendir.
Düşünen bir toplum için bunda işaretler vardır.�
------------------------------------------------------------ ------------------------------------------------------------ ---------------------------------------

Kadına dayak (Nisa 34)
Nisa 34. Er ricalü kavvamune alen nisai bi ma faddalellahü ba'dahüm ala ba'dıv ve bi ma enfeku min emvalihim fes salihatü kanitatün hafizatül lil ğaybi bi ma hafızallah vellatı tehafune nüşüzehünne fe ızuhünne vehcüruhünne fil medaciı vadribuhünn fe in eta'neküm fe la tebğu aleyhinne14 sebıla innellahe kane aliyyen kebıra.

Nisa 34. Allah'in kimini kimine ustun kilmasindan oturu ve erkeklerin, mallarindan sarfetmelerinden dolayi erkekler kadinlar uzerine hakimdirler. İyi kadinlar, gonulden boyun eğenler ve Allah'in korunmasini emrettigini, kocasinin bulunmadigi zaman da koruyanlardir. Serkeşlik etmelerinden endiselendiginiz kadinlara ogut verin, yataklarinda onları yalniz birakin, nihayet dövün Size itaat ediyorlarsa aleyhlerine yol aramayin. Dogrusu Allah Yuce'dir, Buyuk'tur.Türkçe tercümesi:(Diyanet)
Prof.Dr.Süleyman Ateş
Nisa 34. Allah, insanları birbirinden üstün kıldığı ve mallarından harca(yıp kadınların geçimini sağla)dıkları için erkekler, kadınlar üzerinde yöneticidirler. Bundan dolayı iyi kadınlar itaatkar olup, Allah'ın kendilerini korumasına karşılık (Allah'in kendilerine verdiği başarı ile) gizliyi korurlar (kocalarına asla ihanet etmezler). Hırçınlık etmelerinden korktuğunuz kadınlara öğüt verin, yataklarda onlara sokulmayın, dövün. Eğer size itaat ederlerse onların aleyhine başka rol aramayın. Allah yücedir, büyüktür.
Türkçe tercümesi:(Yaşar Nuri Öztürk, Kuran-ı Kerim Meali (Türkçe Çeviri), Hürriyet Ofset, 1994 baskısı)

Erkekler, kadınları gözetip kollayıcıdırlar. Şundan ki Allah, insanların bazılarını bazılarından üstün kılmıştır ve erkekler mallarından bol bol harcamışlardır. İyi ve temiz kadınlar saygılıdırlar. Allah'ın kendilerini koruduğu gibi, gizliliği gereken şeyi korurlar. Sadakatsizlik ve iffetsizlikleinden korktuğunuz kadınlara önce öğüt verin, sonra onları yataklarında yalnız bırakın ve nihayet onları evden çıkarın/bulundukları yerden başka yere gönderin/onları dövün. Bunun üzerine size saygılı davranırlarsa artık onlar aleyhine başka söz aramayın. Allah çok yücedir, sınırsızca büyüktür.

Türkçe tercümesi:(Yaşar Nuri Öztürk, Kuran-ı Kerim Meali (Türkçe Çeviri), 64.Baskı, Yeni Boyut, Istanbul 1999 baskısı)

Nisa 34. Erkekler; kadınları gözetip kollayıcıdırlar. Şundan ki, Allah, insanların bazılarını bazılarından üstün kılmıştır ve erkekler mallarından bol bol harcamışlardır. İyi ve temiz kadınlar saygılıdırlar; Allah'ın kendilerini koruduğu gibi, gizliliği gereken şeyi korurlar. Sadakatsızlık ve iffetsizliklerinden korktuğunuz kadınlara öğüt verin, sonra onları yataklarında yalnız bırakın ve nihayet onları evden çıkarın/bulundukları yerden başka yere gönderin! Bunun üzerine size saygılı davranırlarsa artık onlar aleyhine başka bir yol aramayın. Allah çok yücedir, sınırsızca büyüktür.

Elmalılı Hamdi Yazır

Nisa 34- Erkekler, kadın üzerine idareci ve hakimdirler. Çünkü Allah birini (cihad, imamet, miras gibi işlerde) diğerinden üstün yaratmıştır. Bir de erkekler mallarından (aile fertlerine) harcamaktadırlar. İyi kadınlar, itaatkar olanlar ve Allah'ın korunmasını emrettiği şeyleri kocalarının bulunmadığı zamanlarda da koruyanlardır. Fenalık ve geçimsizliklerinden korktuğunuz kadınlara gelince: Önce kendilerine öğüt verin, yataklarından ayrılın. Bunlar da fayda vermezse dövün. Eğer size itaat ederlerse kendilerini incitmeye başka bir bahane aramayın. Çünkü Allah çok yücedir, çok büyüktür.

--------------
Evet öncelikle bu yukarıdaki meallerin iyice bir okunmasını istiyorum sizden. Görüleceği gibi Diyanet, Prof. Süleyman Ateş, Y.Nuri ve Elmalılı gibi önemli isimlerin çevirilerinde (ki aslında bütün Kuran meallerinde bu böyledir) ayette "eşini dövme" tam olarak vurgulanmıştır. (Her ne kadar Y.Nuri Öztürk sonradan dönsede bu çeviriden ama o da başka bir meseledir çünkü bu hocamızın Kuran'ı çağa uydurmak gibi bir sorunu var, tabii Edip Yüksel de öyle)

Şimdi hemen hemen bütün meallerde durum bu iken burada nasıl olurda bazı arkadaşlar konuya itiraz edierler mesnetsiz bir şekilde anlamak mümkün değildir. Yani bu arkadaşlar kendilerini Elmalılı'dan, S.Ateş'den, Diyanetten vb. daha fazla mı "alim" zannederler ?

Şimdi bu "idribuhunne" fiilinin kökü olan "DaRaba" kelimesi Kuran'da aşağıdaki anlamlarda kullanılıyor.
Seyyahat etmek, dışarı çıkmak (Bakara 273, Ali İmran 156 vb..)
Yol açmak (Taha 77)
Uzaklaştırma (Zuhruf 5)
Yüze ve sırta vurmak (Enfal 50, Muhammed 24)
Elle vurmak (Saffat 93)
Bir aletle vurmak (Bakara 60, Araf 160, Şuara 63, Sad 44)
Boyun ve parmaklara vurup uçurmak (Enfal 12)
Dövmek, (Nisa/34, Enfal 50, Muhammed 27, Nur 2)
Ortaya koymak (43/58, (47/27)
Misal vermek (İbrahim 24,25, Nahl 75,76, Rum 28 vb.)
Mühürlemek, damgalamak (Bakara 61, Kehf 11)

Bir de Nisa 34 ile ilgili ilave olarak "nüşuz" kelimesini (ki bu ayeti anlama konusunda kritik bir kelime) Elmalılı ile anlayalım :
NÜŞÛZ: Aslında lugatte yükseklik ve tümseklik mânâsından alınarak kadının kocasına kafa tutup baş kaldıracak bir durum almasıdır ki, sözde kendisini yüksek sayıp itaatını ortadan kaldırmış olur. Bunu açıklamak için büyük müfessirlerden şu açıklamalar yapılmıştır: Kadının nüşûzu kocasına isyan etmesi (İbnü Abbas), koku sürünmemesi, kocasını birleşmekten men etmesi, önceleri kocasına yaptığı muameleyi değiştirmesi (Ata), kocasından hoşlanmaması (Ebu Mensur), kocasının şer'î mesken olarak belirlediği konutta beraber oturmaktan kaçınıp onun istemediği bir yerde oturmasıdır (denilir) ki, bu mânâlar az çok birbirlerine yakındırlar.
Böyle bir durum karşısında önce bunlara vaaz ve nasihat ediniz. İkinci olarak onların yataklarından ayrılın. Üçüncü olarak onları hafifçe ve kusur bırakmayacak bir şekilde biraz dövünüz."

İlginç olan şudur ki; günümüz İslam reformistleri (Y.Nuri Öztürk, Edip Yüksel vb.) bu "nüşuz" fiilini kadının kocasına karşı sadakatsizliği, başka erkeğe göz koyma, kin duyma vb. daha ağır bir durum olarak yorumlama konusunda çok ısrarlı olmaları. Yani "sadaakatsizlik" ve "iffetsizlik" olarak çevrilmesi onlar için pek uygun düşüyor çünkü bu durumda kocasına sadakatsizlik yapmasından endişe edilen kadına (ki burasını anlamak mümkün değil, nasıl olur bu anlamış değilim, anlayan varsa beri gelsin çünkü önce öğüt verin sonra yatakta yalnız bırakma sonrada evden uzaklaştırma şeklinde ki bir sıralama durumu sadece bir 'endişe' ile ilgili olabilir mi ? Yani adam karısından endişeleniyor, daha doğrusu kendisini boynuzlamasından korkuyor ve bu yüzden ona öğüt veriyor, sonra yatakta yalnız bırakıyor sonrada evden uzaklaştırıyor ??? Hani öğüt vermesini anlarımda sonraki ikisi bir ceza niteliğinde yani fiili bir durum olması lazım ama burada sadece bir boynuzlanma korkusu var) "uzaklaştırma" cezası vermek daha akla yatkın gibi duruyor. Böylelikle idrebuhunne "evden çıkartma", "uzaklaştırma" anlamında kullanılarak anlamı yumuşatılmak isteniyor.

Yani "idribuhunne"nin anlamının yumuşatılması için "nüşuz"un anlamı sertleştiriliyor da diyebiliriz.

Şimdi biliyorsunuz ki Nur 2 de zina suçunun cezası kesin olarak belirlenmiştir :

Nur 2- Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüz sopa vurun; Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsanız, Allah dini(ni tatbik) hususunda sizi sakın acıma duygusu kaplamasın! Müminlerden bir grup da onlara uygulanan cezaya şahit olsun.

Yani Nisa 34'de kastedilen ceza fiili bir "iffetsizlik/sadaakatsizlik" üzerine bina edilmiş bir ceza değildir çünkü öyle olsa yüz sopa cezası alırdı kadın. Lakin bizim reformist dincilerimiz nedense bu "nüşuz" kelimesine yukarıda Elmalılı'nın açıklamalrında bahsedilmeyen "Sadakatsizlik ve iffetsizlikleinden korktuğunuz kadınlara" anlamını yükleyerek ilginç bir durum hasıl etmişler.

Şöyle ki :
Eğer ortada ki suç fiili bir sadaakatsizlik değilse (ki bunun cezasını Nur 2 düzenlemiştir) bu saadakatsizlik korkusudur veya sadaakatsizlik üzerine binaa edilmiş şüpheler vardır kocanın aklında.
Yani koca karısının sadaakatsizliğinden endişe/şüphe etmekte buna binaen sıralamalı yaptırım uygulamaktadır .

Nedir bunlar ?
1. Önce öğüt veriyor
2. Yatağından ayrılıyor
3. En sonrada (evden) uzaklaştırıyor

Şimdi soruyorum bu Nisa 34 deki "DaRaBa"fiilini "uzaklaştırma" olarak tercüme eden reformistlere : Fiili bir durum olmadan yaptırım uygulanamayacağına göre ve sadaakatsizlik gibi ağır bir fiili suçun cezası Nur 2 deki yüz değnek ise ve burada 'sadaakatsizlik' anlamında fiili bir durum olmadığı açıkça belli iken) o halde nasıl olurda böyle somut yaptırımlar sadece endişe/şüphe/ihtimal üzerine uygulanıyor?

Koca karısının kendisini aldattığından şüpheleniyor ve önce ona öğüt veriyor ve "beni aldatma olur mu ?"diyor, sonra da endişeli durum yani kadının kocasını aldatma ihtimali bütün ağırlığı ile devam ediyor ve bu "ihtimal" karşısında koca yatağını ayırıyor ama o da olmuyor sadece bir ihtimal veya şüphe üzerine kadını (evden) uzaklaştırıyor...

İklincisi "daraba" fiili Kuran'da aşağıda verdiğim örnek ayetlerde görüleceği gibi çoğunlukla (darp etme, vurma, dövme) anlamlarında kullanılıyor.

Yüze ve sırta vurmak (Enfal 50, Muhammed 24)
Elle vurmak (Saffat 93)
Bir aletle vurmak (Bakara 60, Araf 160, Şuara 63, Sad 44)
Boyun ve parmaklara vurup uçurmak (Enfal 12)
Dövmek, (Enfal 50, Muhammed 27, Nur 2)

Tabii her fiili gibi onunda bir çok anlamı var ama hangi anlamda kullanıldığı tamamıyla cümlelerin bağlamı ile ilgilidir. Yoksa şu ayette "misal vermek" anlamında kullanılmıştır o halde burada da "misal vermek"tir diyemezsiniz veya şu ayette "uzaklaştırma" anlamında kullanılmıştır burada da "uzaklaştırma" anlamındadır diyemezsiniz. Böyle bir mantık olsa olsa şark kurnazlığı sınıfına girer.

Mesela Türkçe'den örnek verelim "vurmak" fiili ile ilgili :

--Sabaha karşı yola vurduk...
--Sabah uyandığımda güneş yüzüme vuruyordu...
--O kadar yorulmuştu ki bitkinlik yüzüne vurmuştu...
--Karısına acımasızca vuruyordu...
--Kapıya vurmadan girmeyiniz. vb.

Şimidi bir akl-ı evel çıkıpta kardeşim "Karısına acımasızca vuruyordu" cümlesinde ki "vurmak" fiili "güneş yüzüne vuruyordu" cümlesinde ki "vurmak" fiili gibi kullanılıyordu diyemez veya " Vurmak' fiili Türkçe'de çok farklı anlamlarda kullanılmıştır o yüzden diğer cümlelerdeki anlamına da bakalım" diyemez ve derse ona akıllı bir adam demezler çünkü bu tip farklı anlamlarda kullanılan kelimelerin orada, o cümle içinde bu farklı anlamlardan hangisi için kullanıldığına diğer cümlelerde ki anlamına bakılarak karar verilemez, yapılması gereken cümlenin bağlamına, gelişine bakmaktır veya o kelimenin cümle içinde hangi diğer kelime üzerinde vurgu yaptığına bakmaktır, böyle şark kurnazlıkları dil biliminde sökmez ve kimseyi kandıramazsın olsa olsa kendini küçük düşürürsün bu tip kurnazlıklar ile...

Mesela "misal vermek" anlamındaki "daraba" fiili "darabellahü meselen" bağlamında kullanulmıştır, yani "Allah'ın misal vermesi" (burada meselen = misal bu kelimede Türkçe'ye Arapça'dan geçmiştir ve "darabe" burada "vermek" anlamındadır) ve şu ayetlerde bu geçer :

İbrahim suresi (14/24) :Elem tera keyfe darabellahü meselen kelimeten tayyibeten ke şeceratin tayyibetin aslüha sabitüv ve fer'uha fis sema

Türkçesi -- Allah'ın sana nasıl misal verdiğine bir baksana; güzel bir söz, kökü sağlam, sabit, dalları gökte güzel bir ağaç gibidir.

Nahl suresi (16/75) : Darabellahü meselen abdem memlukel la yakdiru ala şey'iv ve mer razaknahü minna zirkan hasenen fe hüve yünfiku minhü sirrav ve cehra hel yestevun elhamdü lillah bel ekseruhüm la ya'lemun

Türkçesi-- Allah hiçbir şeye gücü yetmeyen bir köle ile, kendisini tarafımızdan güzel bir rızıkla rızıklandırıp, ondan gizli ve açık harcayan (hür) kimseyi misal verir; bunlar eşit olur mu ? Allah'a hamd olsun. Ne var ki insanların çoğu bilmezler.

Nahl suresi (16/76): Ve darabellahü meseler racüleyni ehadühüma ebkemü la yakdiru ala şey'iv ve hüve kellün ala mevlahü eynema yüveccihhü la ye'ti bi hayr hel yestevı hüve ve mey ye'müru bil adli ve hüve ala sıratım müstekıym.

Türkçesi---Allah yine iki adamı misal veriyor: Biri dilsizdir, hiçbir şeye gücü yetmez, efendisine ağırlık veren bir yüktür; nereye yöneltip gönderse, hiçte hayır ile gelmez; bununla adaletle emreden ve dosdoğru yol üzerinde bulunan kimse hiç eşit olur mu ?

Nahl suresi (16/112)- Ve darabellahü meselen karyeten kanet aminetem mutmeinnetey ye'tıha rizkuha rağadem min külli mekanin fe keferat bi en'umillahi fe ezakahallahü libasel cuı vel havfi bima kanu yasneun

Türkçesi-- Allah size güven içinde gönülleri huzur ile yatışmış bir kasaba halkını misal veriyor: Rızıkları her yandan bol ve rahatça geliyordu. buna rağmen onlar allah'ın nimetlerine karşı nankörlük ettiler; Allah da o yaptıklarına karşılık onlara açlık ve korku elbisesini tattırdı.

Bunun dışında misal vermek anlamında kullanıldığı ayetler Kehf suresi 32 ve 45 dir.

Yani buralarda bu fiil "misal vermek" olarak kullanılmıştır.

Ama şu ayetlerde "vurmak/dövmek" anlamındadır.

Enfal 50- Ve lev tera iz yeteveffellezıne keferul melaiketü yadribune vücuhehüm ve edbarahüm ve zuku azabel harıyk

--Melekler, o kâfirlerin yüzlerine ve sırtlarına vura vura ve "Tadın bakalım cehennem azabını!" diye diye canlarını alırken hallerini bir görmeliydin.

Saffat 93. Ferağa aleyhim darbem bil yemın

--İyice yanlarına sokulup sağ eliyle bir darbe indirdi.]

Enfal 12. İz yuhıy rabbüke ilel melaiketi ennı meaküm fe sebbitüllezıne amenu seülkıy fı kulubillezıne keferur ru'be fadribu fevkal a'nakı vadribu minhüm külle benan

İşte o vakit, ey Muhammed! Rabbin meleklere şöyle vahyediyordu: Ben sizinle beraberim, yani yardımım ve inayetim, imdadım ve muvaffakiyetim sizinle beraberdir. Şu halde, ey meleklerim, iman edenleri tespit ediniz, ayaklarını kaydırmayıp, dimdik ayakta kalmalarını sağlayınız. Yakında Ben kâfir olanların kalblerine korku salacağım, o zaman hemen boyunlarının üstüne vurunuz, ve onların parmaklarına kadar her taraflarına vurunuz.

Bakara 60. Ve izisteska musa li kavmihı fe kulnadrib bi asakel hacer fenfecerat minhüsneta aşrate ayna kad alime küllü ünasim meşrabehüm külu veşrabu mir rizkıllahi ve la ta'sev fil erdı müfsidın.

- Hani bir zamanlar Musa, kavmi için su istemişti, biz de "asanla taşa vur!" demiştik, bunun üzerine o taştan on iki pınar fışkırmıştı. Her kısım insan kendi su alacağı yeri bildi. Allah'ın rızkından yiyin ve için de bozgunculuk ve saldırganlık yaparak yeryüzünü fesada vermeyin.

Bakara 73. Fe kulnadribuhü bi ba'dıha kezalike yuhyillahül mevta ve yürıküm ayatihı lealleküm ta'kılun.

-- İşte bundan dolayı, o sığırın bir parçası ile o ölüye vurun, dedik. Allah ölüleri işte böyle diriltir ve size âyetlerini gösterir, belki aklınızı başınıza toplarsınız.

"Uzaklaştırma/uzak tutma" anlamında da bir ayette kullanılmıştır

Zühruf 5. E fe nadribü ankümüz zikra safhan en küntüm kavmem müsrifın.

--Siz haddi aşan bir toplumsunuz diye, o Kuran uyarısını sizden uzak mı tutalım ?

Görüldüğü gibi bir fiilin hangi anlamda kullanıldığını diğer ayetlerdeki anlamı belirlemez. O fiilin ayet içindeki cümle bağlamı ve vurgu yaptığı diğer kelimelerden anlaşılabilinir bizim gibi o dile yabancı olanlar için ama ana dili Arapça olanlar için böyle bir çözümleme yapmak bile gerekli değildir, adam okur ve anlar o kadar aynı bizim "güneş yüzüne vurdu" cümlesindeki "vurmak" fiilini rahatlıkla ve hiç bir yoruma ihtiyaç duymadan anlamamız gibi. Yani bunlar bütün tefsircilerin bugüne kadar üzerinde bir tartışmaya girmedikleri ayetlerdir aslında ve bugünde bunun farklı anlamda yani (uzaklaştırma) anlamında kullanıldığını söyleyen bir tek Prof.Y.Nuri Öztürk ve Edip Yüksel vardır bunların haricinde kimse, hiç bir İslam "alimi" özellikle de S.Arabistan,Mısır, Katar vb ülkelerin alimleri bunu savunmaz.

İşte Arap mealicilerin ingilizce çevirilerinden bir kaç örnek:

Muhammed Asad :
And as for those woolen whose ill-will" you have reason to fear, admonish them [first]; then leave them alone in bed; then beat them ;4s and if thereupon

Mahmud Y. Zayid :
And as for those woolen whose ill-will" you have reason to fear, admonish them [first]; then leave them alone in bed; then beat them ;4s and if thereupon

Ahmet Raza Khan
"...the women from whom you fear disobedience, (at first) advise them and (then) do not cohabit with them, and (lastly) beat them; then if they obey you, do not seek to do injustice to them; indeed Allah is Supreme, Great."

Görüleceği gibi yalnızca bizimkiler değil dünyanın dört bir yanında Müslüman meal yazarları da "onları dövün" diyerek çevirmişlerdir bu ayeti.

Ama tabii siz "reformistler" daha iyi bilirsiniz ona ne şüphe?

Ayetin nüzul (iniş) sebebi ile ilgili olarak Prof. S. Ateş'den anlatalım konuyu:

"Ayetin iniş sebebine gelince : İbn Mürdeveyh'in Hz. Ali'den nakline, Taberi ve İbn Ebi Hatim'in de mürsel olarak zikrettiklerine göre ensardan birisi, karısına şiddeli bir tokat vurmuş, kadının babası kızını Allah'ın resulüne getirmiş:

-Ya Resulullah, bunu kocası , ensardan falan adamdır. Kızımı dövdü, vurduğu tokatın izi, hala kızın yüzünde duruyor, demiş

Allah'ın Resulü de kadına, kısas yapmasını (kendisininde kocasına bir tokat vurmasını) emretmiş, sonra da :

-Hele biraz sabret bakalım, demiş.

İşte o zaman: "Erkekler, kadınlar üzerinde yöneticidirler..." ayeti inmiş. Bunun üzerine Hz.Peygamber (s.a.v.) :"Biz bir şey istedik, Allah başka bir şey istedi. Allah'ın istediği daha hayırlıdır. " deyip kısas emrini kaldırmıştır.

(İslama İtirazlar ve Kuran'ı Kerim'den Cevaplar S.458)

Anlaşılan o dur ki; başlangıçta kocasından dayak yiyen kadının yanında yer alan Muhammed sonra kadının kocasını dinlemiş ve kocasından kadının oldukça fazla "şirretlik" yaptığını öğrenince ayeti de hem o koca lehine hem de bütün kocalar lehine olacak şekilde indirmiştir.

Bu ayetin başka bir özelliğide erkeğin kadın üzerindeki otoritesini ve yöneticiliğini açık bir şekilde ifade etmiş olmasıdır.

Bu da bu iki kelime ile vurgulanmıştır.

KAVVAM ve İNFAK.

Kavvam; işleri selahiyetle yöneten, maiyetindekileri idare eden, yüklendiği görevi yerine getiren demektir.

İnfak ise; mal ve parayı belli konularda, meşru sınırlar içinde harcamak, ticari konularda revaç bulacak bir yöntem uygulamak demekti.

Bir de unutmadan söyleyeyim : İfk olayında Aişe'ye zina suçu atfedilmiş ve Muhammed de olay açıklığa kavuşuncaya kadar onu babası Ebu Bekir'in evine göndermiştir ama bu ayetin iniş sebebi bu olay değildir. Bu olay sadece eğer "zina endişesi" var ise aynı bu Aişe olayında olduğu gibi "uzaklaştırma" olmalıdır, şeklinde bir yorum çıkartığı bu ayetinde bu şekilde geliştiğinin yani "zina endişesine" karşı kocanın alması gereken tedbirlerden bahsettiği vurgulanmaktadır reformistlerimiz tarafından.

Halbuki bu ayette "zina" ile ilgili veya "zina şüphesi" ile ilgili bir hüküm mevcut değildir. Söz konusu kelime yani "nüşûz" kadının kocasına isyan etmesi (İbnü Abbas), koku sürünmemesi, kocasını birleşmekten men etmesi, önceleri kocasına yaptığı muameleyi değiştirmesi (Ata), kocasından hoşlanmaması (Ebu Mensur), kocasının şer'î mesken olarak belirlediği konutta beraber oturmaktan kaçınıp onun istemediği bir yerde oturması vb. zina veya zina şüphesi dışındaki anlamlarda kullanılır. Burda söz konusu olan genel anlamda kocaya itaatsizliktir. Ayrıca S.Ateş'ten yukarıda alıntıladığımız "nüzûl (iniş) sebebi de bunu doğrulamaktadır zaten.
ALINTI-------------

Yukarı dön Göster arciden's Profil Diğer Mesajlarını Ara: arciden
 
Guests
Guest Group
Guest Group


Katılma Tarihi: 01 ekim 2003
Gönderilenler: -259
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Guests

Askerlerin mevcut yönetime el koymasıda "darbe" olarak nitelendirilir.Bu mevcut sistemin yeniden yapılandırılmasıdır aynı zamanda..İşte drb'de aynen budur.Oluşan ailevi sıkıntıları gidermek üzere evde bi şekilde darbe yapmaktır.Bu bazen kadının evdeki yönetime el koyması şeklinde olacağı gibi bazende erkeğin el koyması şeklinde gerçekleşir.Karşılıklı restleşmeler ve sertleşmelerde darbe olarak nitelenebilir.Aynı zamanda Kuranın önerisi olan "yataklarında yalnız bırakmak"ta bir darbe yöntemidir.Özellikle fiziksel zayıflığı olan kadının dövülmesine indirgenmesi kavramın katledilmesi anlamına gelir.Ki bu acizliktir.Kısaca buradaki drb aileyi kurtarma adına değişik çareler üretmektir.Selamlar..
Yukarı dön Göster Guests's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Guests
 
hasakcay
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 22 ocak 2008
Gönderilenler: 1236
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı hasakcay

Merhaba.

Haktansapmaz (Abdurrahman Özlük)'ün "hasanakcay.net"te Nisâ 34'le ilgili bir açıklaması oldu ama iletisini "Amacım sizinle konuyu tartışmak olmayıp, ayeti nasıl anladığımı sizinle paylaşmaktı" diye sona erdiriyor.

Oysa ayetin algılanmasını kökten değiştiren ciddi bir yaklaşımı var. Bence müzakere etmeye değer. Abdurrahman hocanın açıklamasını okumak isterseniz:

http://www.hasanakcay.net/index.php?topic=30.0

Sevgi ile,

Hasan Akçay



__________________
hasanakcay.net
allahindini.net
Yukarı dön Göster hasakcay's Profil Diğer Mesajlarını Ara: hasakcay
 
Muhsin
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 14 subat 2007
Gönderilenler: 401
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Muhsin


Selam...neden hep kadinlara yönelik???Yorumlar icermekdeyiz
itaatsiz erkeler yokmu ya.-))
Dermanbeg;katkilariniz icin tsk ederim.

Selametle
Yukarı dön Göster Muhsin's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Muhsin
 
Guests
Guest Group
Guest Group


Katılma Tarihi: 01 ekim 2003
Gönderilenler: -259
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Guests

hayrullah41 Yazdı:
selam,

hasan abinin yazısından alıntı:

Üçüncü kelimemiz DaRaBe. Anlamı, uzak tutmak, uzaklaştırmak (43:5): Haddi aşanlarsınız diye boş verip Kuran’ı sizden uzaklaştıralım mı? E fe naDRiBu ankumu’z zikre safhan en kuntum kavmen musrifûn?
 
Buna göre Nisâ 34’ün doğru çevirisi şu olabilir:
 
Allah bazı kimselere bazılarından daha çok verir. İşte erkekler mallarından harcayıp kadınlara DESTEK OLURLAR. İyi kadınlar ise söz dinler ve Allah’ın koruduğunu gizlide korurlar. Bir erkekle yüz göz olmasından kaygı duyduğunuz eşinizi uyarın; yatakta yalnız bırakın... ve uzaklaştırın. Dediğinize gelirse onun aleyhine bir yol aramayın. Allah yücedir, büyüktür

hasan abi nisa 34 te kullanılan "drb" fiili için Zuhruf 5. ayeti örnek göstermiş.

kuranı ezbere bilmediğinden, bizim yaptığımız gibi drb kelimesi geçen bütün ayetleri Kurandan taramış olması gerekir.

Ancak bula bula sadece zuhruf 5. ayeti örnek getirmiş. Çünkü UZAKLAŞTIRMA ile ilgli bir ANLAM arıyor. OBJEKTİF bir araştırmadan uzak. Kadına baskı uygulanmaz ya???

Halbuki, şu ayeti inceleyelim :

Ankebut 43.:
1.ve: ve
2.tilke: işte bu
3.el emsâlu: misaller, örnekler
4.nadribu-hâ: onu (örnek) veriyoruz
5.li en nâsi: insanlar için, insanlara
6.ve: ve
7.mâ ya'kılu-hâ: onu akıl edemez
8.illâ: hariç, den başka
9.el âlimûne: alimler

Burada da ÖRNEKLER uzaklaştırılıyor mu hasan abi? Bu ayeti neden gizliyorsunuz? veya ilk notta yazdığım ayetleri NE YAPACAĞIZ?

Gelin vazgeçin KENDİ YAŞAM BİÇİMİNİ kurana uydurmaya çalışmaktan, KURANA göre yaşam biçiminizi belirleyin...

Ayrıca Zuhruf 5. ayette uzaklaştırmak olarak çevrilen başka bir kelime daha varken : SAFHAN .

Rahman yar ve yardımcımız olsun...

selam ile,


Selam hasan abi,

yukarıdaki notta size açıktan bir soru sordum, ilgili yazınız doğrultusunda.

Sizin yaptığınız ise, abdurrahman hocanın da yazıma bir yorumu var, ayete çok farklı bir anlam kazandırıyor demekten başka bir şey olmamış.

Bu soruya vereceğiniz cevap, samimiyetinizin göstergesi olacaktır.

hata yapmış mısınız? yoksa benim sorumda bir mantık hatası mı var?

selam ile

Yukarı dön Göster Guests's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Guests
 
hasakcay
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 22 ocak 2008
Gönderilenler: 1236
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı hasakcay

Merhaba.

Sizin yaptığınız ise, abdurrahman hocanın da yazıma bir yorumu var, ayete çok farklı bir anlam kazandırıyor demekten başka bir şey olmamış.

Bunun sizinle ilgisi yok çünkü o iletimi size cevaben yazmadım.

Gelin vazgeçin KENDİ YAŞAM BİÇİMİNİ kurana uydurmaya çalışmaktan, KURANA göre yaşam biçiminizi belirleyin...

Yine burnu havada ahir zaman ihtarcısı havaları... Ve niyetim yalnızca Allah'a malum olduğu halde "niyet"imi bilip mahkum etmeler.

Benim kendi yaşam biçimimi Kuran'a uydurmak gibi bir "niyet"im yok. Bu niyet okumalar beni rahatsız ediyor. Elimden gelen tek şey cevap vermemek.

Sevgi ile,

Hasan Akçay



__________________
hasanakcay.net
allahindini.net
Yukarı dön Göster hasakcay's Profil Diğer Mesajlarını Ara: hasakcay
 
Guests
Guest Group
Guest Group


Katılma Tarihi: 01 ekim 2003
Gönderilenler: -259
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Guests

Selam hasan abi,

size hala abi diyor olmam bile saygının bir göstergesidir.

ki sizin başka bir başlık altında şahsım adına yaptığınız hakarete rağmen. Çünkü ben Kuran'a göre kendimi geliştirmekte kararlıyım ve sözü güzel bir şekilde söylemeye devam edeceğim.

Ancak söyledğim her söz size GÜZEL gelmez, çünkü herkes doğru yolda değil.

çok net bir şekilde tezinize dayanak gösterdiğiniz zuhruf5. ayetteki kullanımının aynısı ankebut 43 . ayette kullanılmış. ve anlamı tamamen zıt, yani uzaklaştımak gibi bir anlam imkansız.
Buna neden CEVAP VERMİYOR da kaçıyorsunuz?

Bunun niyet okuma ile ne ilgisi var?

Çok açık soruya cevap vermekten kaçtınız, ama bir sonraki kışkırtma mesajıma hemen atladınız???

Bu çelişki nedir? Gerçeklerden kaçılmaz...

selam ile,
Yukarı dön Göster Guests's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Guests
 
mistikbalim
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 17 agustos 2009
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 401
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı mistikbalim

hayrullah41 Yazdı:

Selam,

Nisa34. ayetteki darbetün kelimesi dövün olarak manalandırılmıştır.

Ancak enfal 12. ayette bu kullanım olduğu gibi aynen kullanılmış ve meleklerin kafirleri dövmesi olarak manalandırılmış.

halbuki darp kelimesi türkçemizde de darphane deki kullanım şekli ile esas manalandırılmasını bulmuştur. darphanelerde para DÖVÜLMEZ, para basılır.

Yani bir pres yardımı ile ezilir, baskıya maruz bırakılır ve şekil değiştirir. işte nisa 34. ayette mümin erkeklere yapılan tavsiye, kadınlar öğüt almaz, yatakta ayrı bırakılma ile akıllanmaz ise, erkek kadına baskı uygulayacak. sert konuşacak, yüz vermeyecek, prikolojik baskı uygulayack.

ama DÖVMEK yok. çünkü dövmek bir saldırıdır ve iletişimde CEPHE oluşturur, iyileştirmeden çok ayrıştırır, bozar.

darp kelimesinin diğer ayetlerdeki kullanıma bakarsak :

bakara 60. : su çıkması için musa a.s.' a asan ile kayaya vur denmiş. halbuki kayayı it, kaldır oradan, uzaklaştır. belliki, yüzeye çok yakın su kaynağının üzerinde kaya var. o kaya bastırılıp itilince, su açığa çıkıyor.

bakara 61. : musa a.s. den olur olmaz isteklerde bulunan ve ellerindeki daha güzel nimetlere şükür etmek yerine, aç gözlülükte bulunan kavmine ceza olarak fakirlik, acizlik vurulmuyor, DAMGALANIYOR, BASTIRILIYOR, İŞARETLENİYOR.

bakara 73. : sığırın bir parçası ile vurun şeklinde yapılan anlamlandırmada hep kafalarda bir sihirbazlık gösterisi canlanır. halbuki bu kelimeye bastırın, baskı yapın anlamı yüklendiğinde, bir kalp masajı ve yaraya yapılan bir pansuman özelliği ile ölmüş sanılan ama belki sadece bayılmış, kendinden geçmiş veya tam olarak can vermemiş bir beden sıcak etin de etkisi ile tekrar gözlerini açıp, katilin ismini söylüyor. polisiye, gerilim filmlerinde çok olan bir sahne. gözünüzde canlandırın.

bakara 273. : sadakaların verileceği kimseler tarif edilirke, yeryüzünde dolaşamayan olarak çevrilmiş buradaki drb kelimesi. halbuki allah'ın ayetlerini yaşamaya çalıştığı ve düzene karşı çıktığı için BASKIYA maruz kalmış kimselere olarak daha doğru bir anlam ortaya çıkıyor.

ali imran 112. : yine burada bakara 61. ayetteki manalandırma ile taşlar daha bir yerine oturuyor.

ali imran 156. : iza darabü kelimesi sefere çıktıkları zaman olarak manalandırılmış. halbuki sefer için başka bir kelime varken. burada yine bakara 273. deki manalandırma ile baskıya, ötekileştirmeye maruz kaldıklarında anlamı daha bir yerine oturuyor.

görüş ve katkılarınızı beklerim,

allah yar ve yardımcımız olsun,

bizleri hak yolda sabit kılsın inşaAllah...

selam ile,

 


emeklilere devletten bir darbe daha
;)
bu krizde evlenenlere ikinci bir darbe daha geliyor
;)
bu kriz esnafa büyük darbe vurdu...


__________________
bekir
dediğin gibi Allah'ım
aynen; yar, rab...
Yukarı dön Göster mistikbalim's Profil Diğer Mesajlarını Ara: mistikbalim Ziyaret mistikbalim's Ana Sayfa
 
arciden
Groupie
Groupie


Katılma Tarihi: 26 haziran 2009
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 66
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı arciden

sevgili hanif dost kardeşlerim,

4.sayfanın sonunda bu konu hakkında uzunca ve detaylı bir araştırma  gönderdim,özellikle HAYRULLAH kardeş bu konuyu açtığı için incelemesini tavsiye ettim ancak hiç kimse galiba bu yazıyı görmedi, bakmadı,yada okumadı,hayret doğrusu


2 / BAKARA - 121 Kendilerine verdiğimiz Kitabı gereği gibi okuyanlar, işte ona iman edenler bunlardır. Kim de onu inkâr ederse, artık onlar hüsrana uğrayanların ta kendileridir.
Yukarı dön Göster arciden's Profil Diğer Mesajlarını Ara: arciden
 

<< Önceki Sayfa Sonraki >>
  Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazıcı Sürümü Yazıcı Sürümü

Forum Atla
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma

Powered by Web Wiz Forums version 7.92
Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
hanif islam

Real-Time Stats and Visitor Reports Sitemizin Gunluk, Haftalik, aylik Ziyaretci  Detaylari Real-Time Stats and Visitor Reports

     Sayfam.de  

blog stats