Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Katılma Tarihi: 05 mart 2011 Yer: Turkiye Gönderilenler: 133
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
herkezin kabiliyeti oranında eğitim almaya hakkı olduğu bir düzen. herkeze eşit eğitim demek kabiliyetli için zulüm olabilir.
insanların kendi kabiliyetlerine uygun eğitim almaya da hakkı vardır. kabiliyetli bir kişinin kendi kabiliyeti dışında
çalıştırılması da zulümdür. çalışanla çalışmayanı ayırmamak da zulümdür. bir mevki için zeki, kabiliyetli bir kişi dururken
kabiliyetsiz aptal birini tercih etmekte zulümdür.
insanlar eşit değildir. kimi kiminden bazı özellikler yönünden üstündür. hiçbir kimsenin her yönden üstün olması mümkün değildir.
kadın erkek eşitmidir. değildir. kimi yönden erkek üstündür, kimi yönden kadın üstündür. kadın erkeğin örtüsüdür, erkek kadının
örtüsüdür. bunlar birbirini tamamlayan farklı parçalardır. kadın erkek farklıdır. bu farklılık birinin birine üstün olmasını
gerektirmez. bazı genellemelerin mutlaklık yapılmaması gerekir. çünkü kişisel farklarda unutulmamalıdır. bir kadın, ağırlıklı
olarak erkeklerin yaptığı işi de yapabilir.
herşey birbirini tamamlar. tamamlayan parçaların eşitliğinden bahsetmektense adaletten, uyumdan bahsetmek daha uygun olabilir.
mutlak eşitlik demektense adalet demeyi tercih ederim. bazen eşitlik zulmün ta kendisi olabilir.
__________________ Yarım doğru yalanın ta kendisidir.
''Hülasa; Nahl 71 üzerinden eşitlik farz mıdır? Şeklinde bir sorunun cevabını aramak beyhudedir. Çünkü aşkın olanıninsanlık
için var ettiği bu dünyada ki adaletli, hakkaniyete dayalı bir
yaşantının modelini bir dönemde belirlediği kriterlere dayalı bir
sistemle yaşanılır kıldığını söylemek O’na büyük bir haksızlıktır. Çünkü
aşkın olanın kelamı süreklidir sürekli kelam edenin sözünü bir dönemde
söyleyip bitirmiş olması sürekli kelamın ve sürekli yaratmanın önün
kesmek demektir, Oysa ki Aşkın olanın yaratması ve kelamı
süreklidir.Muhammed’in Mekkesi ve sosyo kültürel yapısının ihtiyaç
duyduğu kurallar o günün ihtiyaçlarını karşılar niteliktedir.
Muhammed’in baktığı pencereden gözlemlediği toplumsal marazlara, sosyal
ve ekonomik problemlere çözüm üretme niteliğindedir Nahl71. Kuralları,
kriterleri belirlemede insan söz sahibidir. Bugünün yaşam standartları,
sosyo ekonomik yapı, istihdam alanlarının varlığı, üretim-istihdam
konuları günün ihtiyaçlarına göre şekillenmektedir. Ve insanoğlu da
çağın sosyo-ekonomik argümanlarını günün ihtiyaçlarına uygun bir biçimde
kullanarak üretim ve verimliliği, iş imkanını istihdamı sağlamaktadır.
Özetle eşitlik farz mıdır sorusu insanın yapıp edebilirliği ile, mevcut
argümanları toplumsal faydayı gözeterek kullanabilirliğiyle
cevaplanabilir.''-KaraMizah-
Anlayışım kıtlaşmış. Birisinin bunu bana izah etmesi gerekiyor.
Acaba..''Dün dünde kaldı cancağazım; bu gün bana yeni birşeyler söyle.'' diye Allah'a mesaj mı gönderiliyor. Yoksa Allah! aramızdan çık. mı deniliyor.
Selamlar, Galip demir: "Burada mânâ değişikliğine uğratılarak ayet üzerindeki eylem, levt ile, ne yapılmak istenmiştir: Sömürüye devam mı? Allah yerine geçip dinde kural koyarak Allah'a 'af edersiniz yanlış yapmışım' dedirtmek mi? Ayetleri inkâr mı? Nimeti inkar mı? .................... vs........ vs.re mi?" yazmışsınız. Bu niyet sorgulayıcı sorularınıza kendiniz cevap vereceksiniz. Ne yapmak istediğimden çok nasıl yorumladığıma bakarak karşı bir yorum yapmanız yeterliydi. Ama niyet etfedecekseniz buna benim verilecek bir cevabım olamaz. canınız sağolsun. teşekkür ederim. Kıymetli Asım, Fazıl, Kara mizah; Ali Şeriati ve imsak Demir arkadaşlarım. katkılarınız için çok teşekkür ediyorum. Yazdıklarınıza katılıyorum.
Korkarım açıklamaya çalıştığım EŞİTLİK kavramı gözden kaçırılıyor ya da ben meramımı yeteri kadar açık ve net anlatamadım. Bir daha:
İslamın EŞİTLİK kavramı evrensel hukuktaki EŞİTLİK kavramıdır. Yani yasalar herkese eşit uygulanır. Örneğin zengine de yoksula da.
Siz zengin ile yoksul arasındaki malî farkı giderebiliyorsanız giderin. Allah razı olsun. Ama malî eşitlik olmazsa olmaz, demeyin.
Tıpkı evlenme alanında ailesinden BAĞIMSIZ kadınla bakımı üstlenildiği için ailesine BAĞLI garibe gibi (4:25). Elinizden geliyorsa o ikisinin arasındaki farkı yok edin; Allah razı olsun. Ama o ikisi konum bakımından eşit olmazsa olmaaaz, demeyin. İslamın EŞİTLİK kavramı için konum eşitliği şart değil.
Yani siz başaramadınız ve aradaki farkı gideremediniz diye onların yasalar karşısındaki eşitliği ortadan kalkmaz. Ailesinden BAĞIMSIZ kadına da ailesine BAĞLI garibeye de yasalar eşit uygulanır. Örneğin hırsızlık ettilerse ikisine de aynı ceza verilir.
Kadın başkadır, erkek başka; tamam. Örneğin kadın narindir; erkek kaba güce sahip. Elinizden geliyorsa, spor gibi yöntemler kullanarak, aradaki farkı giderin. Ama kadın erkek eşitliği için bu şarttır demeyin. Allah'ın dininde kadın erkek ayrımı yok (Nisâ124):
"İster kadın olsunlar ister erkek, iman edip güzel işler yapanlar cennete girerler. Kimseye haksızlık edilmez."
Bakın, Allah ahrette kendi yasalarının da kadın erkek herkese EŞİT uygulanacağını, kimseye haksızlık edilmeyeceğini söylüyor. Hâlâ "Kadın zayıftır, erkek güçlü; kadın, erkeğe eşit olamaz!" demenin lüzumu var mı?
Kaba kuvvet, sahibini üstün kılsaydı örneğin öküzler insanlardan üstün olurdu.
Kısacası, Allah'ın ındinde EŞİTLİK yasalar karşısındaki eşitliktir. Allah’ın hükmüdür; biz asıl onu sağlamalıyız. Örneğin bir takım hin oğlu hinlere dokunulmalık zırhı giydirmemeliyiz.
"Aman sen de, yasalar karşısında eşitliği sağlayamıyoruz işte. Napalım, o da olmayıversin!" dememeliyiz.
Katılma Tarihi: 13 ocak 2010 Yer: Turkiye Gönderilenler: 288
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
selamlar.
nahl 71 ayetini hep çarpıttılar. hayladağa kapitalizim borazanları onun. hakkında. mal edinmek için. çeşitli bahaneler. sunuyor.
öyleki tevrat öğretileri ile. dolu islam dini. neyin ne olup ne olmadığını anlayamıyor.allah nah 71 de. bir fakir ve bir zengin kulunun. defterdarlığını yapmmıyor. yada. kulum. sana az diğerine çok verdim. sakın kıskanma. bu nasıl allah. da sonra çıkmış eşitleyicilikden bağsediyor. sen baştan eşitliği bozdun. hayır olay burada çözülüyor. bu ayette meal hatası var.
bu ayet bu şekilde. meallendirilirse. kapitenin ekmeğine yağ sürmek ten başka hiç bir işe. yaramaz. yazarın biri olayı kapitelizim görüşüne benimsetmesi de. olayın aslında. kapite nin rabbinin elemesinden geçtiğini ayan beyan açıklar. durumda.
aynı çarpıtmayı. derleyenler. ademin iki oğlu kıssasına. sinsice. yerleşerek. habil ile kabil insan karakterlerini. islama empoze. ettiler. oysa. ademin iki oğlu. kuran okuyanlar. ve eski yeni ağiti okuyanlar. ademin iki oğlu. aralarında. allaha bir kurban sunmalarıda. kendilerinin.sen değil ben allahın doğru dini içindeyim demesi. ve kıskanan. din taraftarlarının. diğer din taraftarlarını. dünyayı dar etmesi.
nahl 71 ayeti. ancak salihin devesi. nakakta aallah çözer. naka dişi deve demek. bir yazıldığında. allahın dişi devesi demek. haşa allah deve çobanımı. elbette. değil. nakakat 5 yaşındaki dişi deveye denir. yavrulamış sütü bol yük taşıyan . tam bir velinimet haline gelmiş. arabın olmazsa olmazıdır. o zaman. allahın dişi devesi. petrolün doğal gazın. kömürün bol . yer madenlerinin. kolayca. elde edildiği. insana verilmiş. bilim ve teknoloji becerisidir. ve deveyi öldürdüler. çaprazlama ayağını kestiler. petrol ile zenginleşenler. sınırları çizilmiş. petrol ülkeleri. kömür ile. doğal gaz ile sınırları çizilmiş. zengileşenler. ham maddeyi işleme kabiliyetine erişmiş. bilim ve teknolojide. ileri seviyelere ulaşmış. insanlar. az bir dünyalık için. deveyi öldürdüler. ve öldürmeye devam ediyorlar.
işte nahl 71 ayet bu. allah ey nas kiminize. kömür kiminize. doğal gaz. kiminize. ham maddeyi işlemek için. ilim. bilim. verdim. kayasından (allahın yer arzından) allahın devesi çıkanlar. bunları. olmayanlara vererek eşit hale getirsinler. ve en acısı verselerdi ya. gözü kör. kapite borazancılarına. bu söz.
selametle.
__________________ ben yanlız kendimi kurana adadım.
Din,''deyne (ödenmesi gereken borç) kavramından ismini almıştır.Herkesin bir borç ödeme anlayışı vardır ve ''dinler'' bu açıdan insanlık tarihi kadar eski ve çeşitlidir.Kimi sadece hak iddiasındadır, borçtan hiç bahsetmez ve borç ödemeye yanaşmaz.Veya haklarını iddia ve isteminin çok altında bir borç algısı vardır. Kökten batıl, uyduruk dinlerle, semai bir kökeni olmasına rağmen sonradan içleri boşaltılarak Rabb'e ve insanlara karşı borcunu tamamen ve titizlikle ödemeyi ihmal ederek bâtıllaşan dini yorum, anlayış ve uygulamalar vardır.Allah doğruyu doğru olarak bildirmiştir; ama hakikat vahyin içinde durmasına rağmen, nefsine uyan ve içindeki mülk şehvetini atamayan bir bölük, hak dinin taklidini icat ederek insanları helâk eden dini anlayışları ortaya koymuşlardır. Semai demek, iştmek suretiyle hakikate ulaşmanın kastedildiği dindir. İşittiren Allah, vasıta Resul ve Nebi'ler, nebiler vasıtası ile işitenler ise insanlardır.Bunun dışında kalan yöntemlerle edinilen din, hak olmayan pagan dinleridir. Böyle dinlere Allah din demez, kuruntu-heves der. Semai dinin özünü iyi kavrayıp, vahyin amacıyla örtüşen ve borcun kaytarılmadan ödenmesine ise, hak ve doğru din üzere borç ödeme denir.Bunun diğer ismi de İslamdır. Doğru din üzerinde olabilmek için, öncelikle vahiy ilmini benimsemek gerkir.İkincisi, bunu doğru algılamak gerekir.Üçüncüsü dosdoğru olmayı içine sindirip doğru uygulamak gerekir.Dördüncüsü ise, Allah'ın bizzat hakkı olanı titizlikle ve tamamen vermek (uluhiyette kıst), yine insana haklarını titizlikle ve tamamen vermek (insanlar arası ilişkilerde kıst) gerekir. Hak din İslam ve diğer semai dinlerin orijinal yolu, metodu ve yöntemi anti-liberalisttir. Bu nedenle 'liberal' ifadesini irdeliyelim: LİBERAL :1-Kişi özgürlükleri,düşünce özgürlüğü ve siyasal özgürlük yanlısı kimse 2-Ekonomik liberalizmden yana olan bir kimse.
Zannedilmesin ki 'hak din' ve onun mensupları bireyleşmeye karşı çıkarlar. Hayır, ''bireycilik-bireysellik'' ile ''bireyleşme'' tamamen ayrı şeylerdir. ''Bireyleşme'' kavramının oluşumundaki esas içerisinde 'liberalizm' yoktur. Kavramın özünde yatan en önemli şey, köleler gibi düşünmemektir.Bunu Kur'an ilmiyle ifade edersek, köleci eğitimden geçmemek ve siyasi, sosyal, ekonomik ve dini alanda ''Benim çobanımsın, beni güt'' dememektir (Bakara-104). Fikri ve vicdanı hür olmaktır ki buna 'birey olma, bireyleşme, kişilik sahibi olma' denilir. Ama bireyin bireyleşmesi önündeki her engelin kaldırılarak, siyasi, ekonomik ve sosyal hürriyetlerini de bir bütün halinde sağlanmasının yolunun açılmasını özgürlük olarak kabul etmek gerekir.Bunun için de her bireyin fiilen özgür olmasının önünde engel olarak gücü elinde tutan birey,grup ve sınıfların olmaması gerekir.Çünkü nasıl fazlaca bireyleşen ve toplumun mülkte tahakkümünü tek başına elinde tutan Kral bunu bireycilik adına meşru gösteremezse, fazlaca hürleşen ve toplumun diğer fertlerinin sahasını istilâ eden ve onların ekonomik özgürlüklerini kısıtlayıp,sınırlayan bir burjuva, derebeyi vs. de bireyselleşme adına mazur görülemez.Öyle ise yukarıda tanımını verdiğimiz 'ekonomik liberalizm'in (ikinci) anlamına şiddetle itiraz vardır.Semai dinler de burada itiraz ederler.Çünkü bireyleşme özgürlüğü, ferdiyetçilik yolunda genişletilmiş, diğer bireyler aleyhine ekonomik krallar ortaya konmuştur. Nasıl yetkisi halkın sahasına taşan zirvedeki bireyin bireyselleşmesine karşı isek, nasıl kralın makamını muhafaza ederken hürriyet ve demokrasiden bahsetmek mümkün değilse, ekonominin fazlaca bireyselleştirilerek 'ekonominin kralları' durumuna geçmiş özel girişimciler ortada iken herkesin özgür olduğunu söylemek saçmalamaktır.Semai dinlerin özgürlük tanımlarıyla, sofist (ağzı kalabalık) paganların özgürlük tanımları arasında dağlar kadar fark vardır. Pagan kültürler ''özgürlük'' derler ama dikkat edin ''herkese'' demezler ve kim güçlü ise o yaşasın der.Ve kim güçlü ise onlar özgürdür.Ama hak ve içi boşaltılarak 'sosyo ekonomi politiği paganlarınki ile özdeşleşmemiş ''Semai din'' böyle demez; herkese özgürlük der ve bunun yolunu da gösterir. Bunun gerçekleşme yolu ise, elinde sermaye ve üretim araçları bulunanların,herkesin özgürlüğü için en büyük engel olduğunu söyler. Bunun çözümünü de gösterir. İstisnasız herkesin hür olabilmesi için fazlaca hürleşip topluma fark atan ve onları mahrum bırakıp mağdur eden siyasi, sosyal ve ekonomik güç odaklarının toplumun genel seviyesine çekilmesini emreder.(Nahl-71.) Bunu yapmayanlara nimete nankörlük edenler demektedir. Bu da Leyl Suresi'nde bize gösterilen yoldur. Bu ise itidal-ihtiyaca yeter miktar üzere yaşayan birey ve güçlü kamunun varlığıdır ve semai din buna kolaylık demektedir.Kolaylık olarak tanımlanan ise kollektivizmdir. Demek ki paganların liberalizm dedikleri kurum asla hürriyetçi değildir.Güçlüyü daha güçlü kılarak ve bunu mazur ve meşru göstererek, toplumun kahir ekseriyetinin köleleşmesine bireycilik der. Ama doğru ilkeyi Hak Din koymuştur.Hakiki bireyleşmeye varacak doğru yol toplumculuktan geçer.Çünkü istisnasız herkesin siyasi, sosyal, ekonomik güç odakları ortadan kaldırılarak özgürleşmesi sağlanmıştır.Hak Din bireyin özgürleşmesinin karşısında değil aksine herkesin özgürleşmesi için güç odaklarının toplumculukla ortadan kaldırılmasıyla özgürlüğü herkesin tatmasının mümkün olacağını ortaya koymakla ilimsel ve akli bir yol ortaya koymuştur. Hak din gerçek bireyleşmeyi gerçekleştirecek yolu kendi mantığı içinde açıklamıştır.Din kollektivizmi demek, dini küçültmez.Bilakis onun rahmet ve adalet kapısı olduğunu gösterir.Sovyet Rusya'da uygulanan Marks-Engels felsefesiyle de taban tabana zıttır.İslamda katılımcılık ve ıslah vardır;diğeri ise diktatörlüktür.Kaldı ki kollektivizmi insanlığa tanıtan semai din vahiyleridir. Bir müslüman olarak kendi kurumuna sahip çıkmak niye kötü olsun ki. Bunu bilmeyen ukala cahiller ''islamın zekatı var o sosyalizme muhtaç değil'' diye akıldışı bir şeyler mırıldanıp dururlar. Madem ki sosyalizmi red ediyorsun, İslamda Kur'an'ın her yerinde göreceğin ''infak'' diye bir müessese var, onu yerine getir ve toplumda kendi seviyenden aşağıda bir kişi dahi bırakma.Çünkü bunu yapmazsan vatandaşlarını en az kendin kadar sevme şartını yerine getirmediğin için de iman etmemiş sayılırsın. İnfak, kazananların, kazanamayanların veya az kazanıp itidal seviyesinin altında bulunanların,barınma, giyinme, beslenme, eğitim vs. gibi bütün masraflarını üzerlerine almaları ve kendileriyle aynı seviyede bir hayat düzeyi sunmalarının emredilmesi demektir. Ahırete insan haklarından (kul hakkından) tamamen temizlenmiş olarak gitmenin en kolay yolu '' işlerin birleştirilmesi ve mülkte iştirak'' sistemidir. Bu sistemi kurmakla Hak Din içine pagan bir kurum alınmıyor. Zaten bu sistemin ilk uygulamaları Manastırlarda, Havralarda,Medine'de, fetihten sonra Mekke'de uygulanmıştır.Görülüyor ki derebeylerinin, aristokratların, ve liberal-kapitalistlerin gizledikleri, sakladıkları, müslümanlara has bir kurumdur. Bu sistemin liberaller ve kapitalistler tarafından bozulmasından korkan Kapadokya halkı yer altı şehri bile kurmuşlardır,mağaralara sığınmışlar,dağ başlarına Sumela gibi manastırlar kurmuşlardır. (Bu yazı ADALET ve RAHMET sitesinden derlenmiştir)
onun kazandığını az çalışanlara verip eşitlenmesini istemek zulmun ta kendisidir...
allah zulmu emretmez...
yoksula çaresize aça vermek başka herkesi eşitlemeye çalışmak başka bir şey...
çaresize vermek iyilik herkesi eşitlemeye çalışmak kötülüktür....
__________________ O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Dinin, 'deyne' kökünden üretilmiş bir ifade dolayısı ile dindar kişinin de borcuna sadık kişi olduğu, ve bu mükellefiyetinin de İslama girme ve 'rüşt' ile başladığı mâlumdur. Müslüman bir kişi malvarlığındaki 'haram'ları yani itidal seviyesi üzerindeki varlığını NAHL-71'e göre tasfiye eder.Ve her iman etmiş kişi de bu yönde Bakara-267-279. ayetlere tâbidir.Bu kurallara, yasalara, ayetlere uymaz ise Allah ve Peygamber'in savaş açtığını Bakara-279. ayet net şekilde açıklar.
Kur'an 'beleş geçinenlerle' muhtaçları da birbirinden ayırmıştır.Bu yönde yol gösterici Bakara-273. ayettir.
İnsana farz olan maişettir-iffettir; bu da kavam yani kendisinin ve i'yalinin ihtiyaç miktarıdır (Bakara-219/2).Bunun üzerindeki mülk Allah'ındır, menşeine dolayısı ile topluma-kamuya iadesi gerekir. Bu fazlalık zimmete geçirilirse kişi Maide-38'e tabi olur.
Arkadaşların kafalarının bu konularda karışık olması normaldir. Çünkü televizyonlarda,kitaplarında, panellerde boy gösteren ''allameler'' İslam'ın sosyo ekonomisini açıklamıyor, milleti oyalıyorlar, veya açıklayamıyorlar, tehlikeli bir konu.
__________________ O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma