Yazanlarda |
|
hasanoktem Admin Group
Katılma Tarihi: 10 eylul 2006 Gönderilenler: 2837
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Teravih Namazı İle İlgili Basın Açıklaması
Tarih: 12.08.2011 Son günlerde basılı ve görsel medya organlarında Teravih namazı etrafında başlayan tartışmaların ardından halkımızın tepkisini yoğunlukla Başkanlığımıza iletmesi üzerine aşağıdaki açıklamanın yapılmasına lüzum görülmüştür.
1. Her şeyden önce Ramazanın manevî ikliminin herkesi kuşattığı, ibadet ve hayır duygularının coştuğu, milyonların kadın, erkek, çocuk, yaşlı, genç demeden cami ve mescitlere koştuğu, bütün ülke vatandaşlarının açlık tehlikesiyle karşı karşıya kalan milyonlarca Afrikalı kardeşlerinin imdadına yetişmek için seferber olduğu bir zaman diliminde bu manevî atmosferle hiç bağdaşmayan inanmış gönülleri kuşku ve tereddüde sevk eden tartışmaların milletimizin ilim, irfan ve hikmet dünyasına hiçbir şey katmadığı, her türlü izahtan varestedir.
2. Ramazan gecelerini ihya sadedinde vatan sathının bir mabede dönüşmesine vesile olan Teravih namazını İslâm’ın ciddiyetine ve vakarına yakışmayacak polemiklere malzeme hâline getirmenin herhangi bir dinî hassasiyetle, herhangi bir ilmî ve fikrî mülâhaza ile yahut herhangi bir toplumsal maslahat ile izahı mümkün değildir.
3. Herhangi bir hususun İslâm’da olup olmadığını sadece metinlere indirgeyerek belirlemeye çalışmak, tarih boyunca varlığını arızî bir durum olarak sürdüren bir usul problemidir. İslâm on beş asırlık bir inanç, tarih, kültür ve medeniyete sahiptir. Nelerin İslâm’da olup olmadığına karar verirken bu tarih, kültür ve medeniyet de mutlaka hesaba katılmak zorundadır. İslâm’ın temel bilgi kaynakları, Müslümanların tarihi tecrübesi ve yine Müslümanların geliştirdikleri bilgi metodolojisi her zaman kılavuz olmalıdır.
4. Resûl-i Ekrem (sav)’den bugüne kadar şaz denilebilecek birtakım zorlama yorum ve uygulamalar dışında İslâm tarihinin tüm zamanlarında, bütün müminler tarafından büyük bir coşku ile tüm coğrafyalarda müekked bir sünnet olarak eda edilen Teravih namazının varlığını tartışırken, Kur’an’ın nüzul sürecine katılan Hz. Peygamber’le birlikte vahyi pratik bir hayata dönüştüren sahabe neslinin icma ve ittifakını yok sayarak tarihi rivayetlerin satır aralarında boşluklar aramak ve bunu mübarek Ramazan ikliminde bir polemik konusu haline getirmek ilmî ciddiyetle kabil-i telif değildir.
5. Aynı şekilde fıkıh, kelâm, hadis, tefsir gibi İslâmî ilimlerin metodolojilerini kurarak din-i mübin-i İslâm’a ilim zemininde süreklilik kazandıran İslâm bilginlerinin Hanefisiyle, Şafiisiyle, Malikisiyle, Hanbelisiyle bütün mezheplerin ittifakını yok sayarak, onların her biri pek çok ayet ve hadise dayanan sahih örf, maruf sünnet, istihsan, mesâlih-i mürsele, amel-i ehl-i Medine gibi prensiplere hiçbir değer atfetmeyerek indî mülâhazalarla ibadet alanında değerlendirmelerde bulunmak ciddî bir usul yahut usulsüzlük sorunudur.
6. Aziz milletimiz bilmelidir ki “İslâm’da teravih namazı diye bir namaz vardır.” Bu namaz, Ramazan gecelerinde kılınan bir namazdır. Bu namazı Hz. Peygamber (sav) bizzat kendisi kılmıştır. Onun kıldığını gören sahabîler de Medine Mescidinde bu namazı kılmışlardır. Hatta o kadar çok ilgi göstermişlerdir ki Sevgili Peygamberimiz bu namazın onlara farz kılınmasından yahut onlar tarafından farz telâkki edilmesinden kaygı duyduğu için bilahare bu namazı mescitte değil evinde kılmayı tercih etmiştir. Ramazan orucunu samimiyetle tutan gece ibadetini de içtenlikle yerine getirenlerin bağışlanacağı müjdesini vermiştir. Müslümanların Übey b. Kâ’b’ın arkasında bu namazı kıldıklarını öğrenince de memnuniyetini dile getirmiştir.
7. Hz. Peygamber (sav)’in bu namazı yasakladığı iddiası ise akla ziyandır. Sadece üç dört gün ashabıyla birlikte mescitte kıldıktan sonra kendisi evinde kılmayı tercih etmiştir. Ve ilk Müslümanlar Hz. Peygamber (sav)’in vefatının ardından Hz. Ebubekir devrinde ve Hz. Ömer devrinin ilk iki senesinde Ramazanlarda bu namazı ya evlerinde yahut Medine mescidinde tek başlarına veya kıraatini beğendikleri bir kimsenin arkasında ayrı ayrı cemaatler halinde kılmaya devam etmişlerdir. Bu devamlılık da göstermektedir ki teravih namazının yasaklanması diye bir şey asla söz konusu değildir.
8. Teravih namazının Hz. Peygamber (sav) zamanında “teravih” ismiyle anılmaması, hadislerde “kıyâmu’l-leyl” olarak geçen bu namaza daha sonraları her dört rekâtta bir oturulup istirahat edildiğinden “terviha/teravih” denilmesi, “teravih” isminin sonradan verilmiş olması böyle bir namazın olmadığı anlamına gelmez.
9. Teravih namazı İslâm tarihi boyunca bütün İslâm diyarlarında hep kılına gelmiştir. Bunun bir tek istisnası vardır. O da bugün bu namaza itiraz edenlerin tarihteki tek benzerleri olan ve konuya mezhepsel, ideolojik bir taassupla yaklaşan Fatımî Sultanlarıdır. Bazı Fatımî Sultanları teravih namazına şiddetle itiraz etmiş, bununla kalmamış ve özellikle Mısır’da camilerde bu namazın kılınmasını onlarca yıl yasaklamışlardır. Hatta tarihçilerin kaydettiklerine göre yasaklamakla da kalmamışlar, teravih namazını kılmakta ısrar edenleri şiddetle cezalandırmışlardır.
10. Sonuç olarak Hz. Peygamber (sav)’in ibadet hayatındaki eşsiz rehberliğini, nebevî uygulamaları yaşayarak aktaran sahabenin ittifakını, fıkıh mezheplerini ve on beş asırlık İslâm âlimlerinin icmaını ve daha da önemlisi asırlardır Ramazanı hayat veren bir medeniyete dönüştürmeyi başarmış Müslümanların ve aziz milletimizin on beş asırlık uygulama ve birikimini, kültür ve geleneğini dikkate almadan yapılan bu yersiz açıklama ve iddialar asla maşeri vicdanlarda yer bulmayacaktır. Başkanlığımız milletimizin dinî hassasiyetini rencide edecek her türlü teşebbüsü yakından izlemekte, dinî konularda en yüksek karar organı olan Din İşleri Yüksek Kurulumuz da halkımızı aydınlatmaya devam etmektedir. Milletimiz teravih namazının İslâm’ın ibadet tarihinin ayrılmaz unsurlarından olduğu konusunda en küçük bir şüpheye düşmemelidir.
Kamuoyuna saygı ile duyurulur.
DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI
__________________ Andolsun, size öyle bir kitap indirdik ki sizin bütün şeref ve şanınız ondadır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız? ENBİYA 10
|
Yukarı dön |
|
|
hasanoktem Admin Group
Katılma Tarihi: 10 eylul 2006 Gönderilenler: 2837
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
DİNİN KAYNAĞINI (MI) TARTIŞIYORUZ?
Tarih: 13 Ağustos 2011
DİNİN KAYNAĞINI (MI) TARTIŞIYORUZ?
BASIN BİLDİRİSİ
DİNİN KAYNAĞINI (MI) TARTIŞIYORUZ?
13.08.2011
Diyanet İşleri Başkanlığının, teravih tartışmaları ile ilgili olarak 12.08.2011 günü yaptığı açıklama vesilesiyle şu hususların tarafımızdan kamuoyuna arzı uygun bulunmuştur.
Bildiri, Ramazan’da teravih tartışmalarının ötesine taşmış, bazı ilahiyat fakültelerinde, sinsice yürürlüğe konan “İslam’ı Katolikleştirme” çabalarının Diyanet’i de etkilediğini göstermiştir. Bildirideki şu hususlar bunun işaretleridir:
1- “İslam sadece Kitap ve Sünnete indirgenemez”
Bildiriye göre;
“Herhangi bir hususun İslâm’da olup olmadığını sadece metinlere indirgeyerek belirlemeye çalışmak, tarih boyunca varlığını arızî bir durum olarak sürdüren bir usul problemidir.”
Teravih tartışmaları Kur’ân ve Sünnet çerçevesinden yürütülmektedir. Bir şeyin İslam’da olup olmadığının bu metinlere göre belirleneceğinde ittifak vardır. Ancak bildirinin bu bölümü, Katoliklerin etkisi altında ortaya çıkan tarihselci söylemi yansıtmaktadır. Çünkü “Reformdan bu yana Hıristiyan inancı için yalnızca kutsal metinlerin temel oluşturabileceğini savunan Protestanlara karşı Katolik kilisesi, kutsal metinlerin vahiy geleneğinde özel bir yeri bulunduğunu kabul etmekle birlikte geleneğin de aynı ölçüde bir vahiy kaynağı olduğunu vurgular.[1]”
Diyanetin bildirisinde de gelenek şu şekilde vurgulanmıştır:
“İslâm on beş asırlık bir inanç, tarih, kültür ve medeniyete sahiptir. Nelerin İslâm’da olup olmadığına karar verirken bu tarih, kültür ve medeniyet de mutlaka hesaba katılmak zorundadır. İslâm’ın temel bilgi kaynakları, Müslümanların tarihi tecrübesi ve yine Müslümanların geliştirdikleri bilgi metodolojisi her zaman kılavuz olmalıdır.”
2- En yüksek karar organı iddiası
Bildiride bu iddia şöyle yer almıştır:
“Başkanlığımız milletimizin dinî hassasiyetini rencide edecek her türlü teşebbüsü yakından izlemekte, dinî konularda en yüksek karar organı olan Din İşleri Yüksek Kurulumuz halkımızı aydınlatmaya devam etmektedir.”
İslam’da dini konularda bir karar organı yoktur. Hele en yüksek karar organı hiç olmamıştır.
Katoliklerde episkoposlar Kilise’nin en yetkili kişileridir.[2] Kilisenin çobanları olan episkoposları dinleyen Mesih’i dinlemiş, onları reddeden Mesih’i ve Mesih’in gönderdiği kişiyi reddetmiş olur[3].
Bu sebeple bildiri, tamamen tarihi geleneğin etkisi altında, duygusal ögelerle bezenmiş ve o bilgilerin doğruluğu irdelenmemiştir. Hâlbuki Allah Teâlâ geleneğin sorgulanmasını istemekte ve şöyle buyurmaktadır:
“Onlara Allahın indirdiğine ve Elçisine gelin dense; ”Atalarımızda gördüğümüz bize yeter” derler. Ya ataları bir şeyi bilememiş ve doğruyu bulamamışlarsa?” (Mâide 5/104)
Doğruluğunu, isteyen herkesin test edebileceği, imsak vakti ile ilgili çalışmalara kulakların tıkanmasının sebebi de bu anlayış olmalıdır.
Bildirinin yukarıdaki niyetle hazırlandığı iddiasında değiliz. Ancak bir müddetten beri bazı İlahiyat Fakültelerini sarmış olan tarihselcilik anlayışının etkisiyle yazıldığı da bir gerçektir.
3- Ayrıca bildiride yer alan şu ifade de gerçeği yansıtmamaktadır.
“Teravih tartışmalarının dini hassasiyetle, ilmi mülahazayla ve bir toplumsal maslahat ile izahı mümkün değildir”
Çünkü toplumda teravih farz namazların önüne geçmiş ve camiye, yalnız teravih ve kandil geceleri için gelen bir nesil oluşmuştur. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin teravih olarak algılanan namazı, itikâf ta bulunduğu günlerin gecelerinde mescitte kıldığı teheccüd namazıdır. O, bu namazı senenin her gecesinde kılardı. Ramazan’da itikâf esnasında Mescidin içinde hasırla çevrili bir bölümde bir gün bu namazı kılarken onu görenler de aynı namazı kılmış[4], Peygamberimiz bunu fark edince oturmuş, daha sonra bulunduğu yerden çıkarak onlara şöyle demiştir: “Ne yaptığınızı görüp anladım; ey insanlar, bu namazı evlerinizde kılın. Çünkü farz namaz dışında kişinin en faziletli namazı evinde kıldığı namazdır[5]”
Bizim gayretimiz, insanların farz namazlarla diğerlerini karıştırmalarını engellemek ve farzlara gereken önemin verilmesini sağlamaktır. Bize en sahih yollarla gelen bu ve benzeri rivayetler için bildiride “Resûl-i Ekrem (sav)’den bugüne kadar şaz denilebilecek birtakım zorlama yorum ve uygulamalar” denmesi şaşırtıcıdır.
Aslında zorlama denebilecek şaz yorum, bildiride yer alan şu ifadelerdir:
“İslâm’da teravih namazı diye bir namaz vardır. Bu namaz, Ramazan gecelerinde kılınan bir namazdır. Bu namazı Hz. Peygamber (sav) bizzat kendisi kılmıştır. Onun kıldığını gören sahabîler de Medine Mescidinde bu namazı kılmışlardır.”
Çünkü Peygamberimiz zamanında teravih adında bir namaz olmadığı bildiride de yer almaktadır.
Tamamen duygusal bir yaklaşımla “bugün bu namaza itiraz edenlerin tarihteki tek benzerleri olan ve konuya mezhepsel, ideolojik bir taassupla yaklaşan Fatımî Sultanlarıdır” ifadesi de şaşırtıcıdır. Çünkü Diyanet İşleri Başkanlığı, bu sultanların ortaya çıkardığı kandil kutlamalarını[6] dinin bir gereği gibi özenle sürdürmektedir.
Bütün bunların sonucunda bizde hasıl olan kanaat şudur: “Dini bir konuda ilim gücü yerine devlet gücüne dayanarak insanların üstünde baskı kurmaya çalışan bir kurum ve kuruluş olmamalıdır. Çünkü böyle kurumlar, yanlışların tartışılmasını engellemekte ve doğru gibi algılanmasına yol açmaktadır.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.
Prof. Dr. Abdulaziz BAYINDIR
İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi,
Süleymaniye Vakfı Din ve Fıtrat Araştırmaları Başkanı
[1] Ömer Faruk Harman, Katoliklik, DİA, c. 25, s. 58.
[2] Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri, İstanbul 2000, paragraf 857. (Papa 14. Lui’nin (Episkopos II. Jean Paul) emriyle 1986’da Kardinal Joseph Ratzinger (Bugünkü Papa) başkanlığında kurulan 12 kişilik bir heyetin altı yıllık çalışmasıyla meydana getirilmiş ve Vatikan Kilisesi tarafından kabul edilmiş öğretileri içerir. Dominik PAMİR Türkçe’ye çevirmiş, Türkiye Episkoposlar Konferansı adına neşredilmiştir.)
[3] Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri, par. 862.
[4] Hasır kısa olduğu için ayağa kalkıp namaza durunca etraftan gözüküyordu. (Buharî, Ezan 80) Hasırı gündüzün yayıyor, gece bir kulübe gibi yapıyordu. (Buharî, Ezan 81)
[5] Buharî, Ezan 81.
[6] Ahmet Özel, “Mevlid”, DİA, c. 29, s. 475.
Diyanetin basın açıklamasına ulaşmak için tıklayınız.
__________________ Andolsun, size öyle bir kitap indirdik ki sizin bütün şeref ve şanınız ondadır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız? ENBİYA 10
|
Yukarı dön |
|
|
Guests Guest Group
Katılma Tarihi: 01 ekim 2003 Gönderilenler: -259
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Kimi prof. ünvanlı kimseler tarafından teravih namazları hakkında koparılan gürültü tamamen haksız, yersiz, ve de mesnetsizdir. Namaz kulluk görevse, Allah bunu emr etmişse, namaz namazdır. Ayrıca bunun farzı, vacibi, sünneti, nafilesi, teravihi olmaz. Adına ne derlerlse desinler, namaz namazdır. Bitattır deyip karşı çıkmak, tartışmak cehalet olur. Allah kılın demiş mi? Kılın ama yalınız şu vakitlerde, ancak şu kadar kılın, başka da kılmayın, emrettiğimin üzerine ne bir zam ne de bir indirim yapmayın sakın, demiş mi? Demediyse, insanların hangi adla olursa olsun ve nerede kılarlarsa kılsınlar bu namazdır ve de ibadettir. İnsanlar kul olmaları hasebiyle istediği kadar, yapabildikleri kadar iyilik, kulluk yaparlar ve bundan dolayı da kınanmazlar. Namaz da öyle. Madem hayırdır, madem emredilmiş, oda sadaka ve infak gibi azı az çoğu çok, daha fazlası da daha fazla kazançtır, daha ziyade sevaptır. Hayır kazanmak amaçlı olarak müminler, istedikleri zamanlarda, istedikleri mekanlarda, istedikleri kadar hayır yapmaya, namaz kılmaya, oruç tutmaya sadaka vermeye vs haklarıdır. Fazlasına, ziyade hayır kazanmaya karşı çıkmak, fazla hayra çarşı çıkmaktır. Hem Peygamberin farzdan başka namazları gece gündüz kıldığını siz söyleyeceksiniz hem de insanların O'nu taklid ederek/O'nun gibi yaparak fazladan kıldıkları teravih namazına bitat diyeceksiniz. Bu bitatsa, Peygamberin fazladan kıldıkları ki daha eşed bitat olur. Zira Allah'a rağmen bitat uydurmuştur. "Bitattır" deyip karşı çıkmak cehaletten doğan bir hak gaspidir. Bunu yapanlar Dr. Prof. etiketlilerse bunun adı da Dr'li, Prof'lu yani katmerli kap kara cehalet olur. Ya, Allah aşkına teravih namazına karşı çıkanlar hangi Kuran nassına dayadırıyorlar bu kara cahil görüşlerini? Bunu belgelerle ortaya koysunlar! Hem "namaz ibadettir, en büyük ibadettir, en önemli ibadettir" diyecekler hem de fazlasına karşı çıkacaklar. Bu sağlıklı bir akıl karı mıdır? Prof Bayındır'ın var mı meali bilmiyorum. Prof Yaşar Nuri Öztürk yazdığı mealinde tam 88 kez "namaz/dua" demiş. Kimi yerde de salata, namazdan bağımsız olarak bir kaç kez dua, rahmet, bir kez de salat demiş. Bunları da eklersek sayı 98 ediyor. Buna karşın "halk günde 99 kez 99 rekat namaz kılsa/dua etse değer, yeridir demeleri gerekirdi! Hocalar, Kuran'da 81 kez geçen "salat"ı, anlamadan 88, 89, 90, 95 kez "namaz" diye çevirmişler. Dua, destek, rahmet vs dedikleri de hariç. Konuştukça daha bir batıyorlar.
Bir kaç gün önceydi, Çalak'ın Tv programında idi Yaşar Nuri. Atıp tutuyordu.. Durdurana aşk olsun! Adam reyting peşinde, çoktandır tv lerde boyunu gösterememişti. Fırsat bu fısat, fırsatı yakalamışken gündem olmalıydı, yarın ve daha nice yarınlar ve daha nice ramazanlar gündemde olmalıydı! Konuşmaları arasında " Allah oruç geceleri, kadınlarınızla cinsel ilişkide bulunmanızı size helal kıldı, halbuki sizden öncekilere haram kılmıştı" meyanında bir cümle kullandı. Bu torpil geçme, adam kayırma işini Allah'a da öğretiyorlar bu allame hocalarımız! Allah ne diye size torpil geçsin ki!...
Bu mantıkla:
"Hurrimet aleykum ummehâtukum ve benâtukum ve exavâtukum... : Size anneleriniz, kızlarınız, kızkardeşleriniz... haram kılındı." Bu ayeti, Yaşar Nuri hoca mantığıyla okursak; demek "Allah sizden öncekilere onların annelerini, kızlarını, kızkardeşlerini ... helal kılmlmıştı ama size haram kıldı!" Eh! Ne diyelim din Profu bunlar!
|
Yukarı dön |
|
|
Muhsin Uzman Uye
Katılma Tarihi: 14 subat 2007 Gönderilenler: 401
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
2- En yüksek karar organı iddiası
Bildiride bu iddia şöyle yer almıştır:
“Başkanlığımız milletimizin dinî hassasiyetini rencide edecek her
türlü teşebbüsü yakından izlemekte, dinî konularda en yüksek karar
organı olan Din İşleri Yüksek Kurulumuz halkımızı aydınlatmaya devam
etmektedir.”
halkımızı aydınlatmaya(UYUTMAYA) devam
etmektedir.
gecde olsa yavas yavas UYANIYORUZ!!!
|
Yukarı dön |
|
|
Guests Guest Group
Katılma Tarihi: 01 ekim 2003 Gönderilenler: -259
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Merhaba,
Bu atalar dininin ülkemizdeki sözde iktidar sahibi diyanet benim sorgulama sürecine girişimde yardımcı olmuştu.
İsra110. ayeti ve uygulamadaki çelişkiyi sormuştum...
peygamberimiz bugün camilerde kılındığı gibi kılardı, 1400 yıldır da böyle kılınır dediler, çıktılar işin içinden tanrı gözlü tahmin ustalari...
halbuki ayet açık, ....namazda sesini ne kıs, ne de çok yükselt, ikisi arası bir yol tut....
ama uygulama tam bir çorba....
dolayısı ile teravihe gelene kadar isra 110 var...
ama yaşar hoca da biliyor ki, reyting için teravih daha cazip, yoksa ayeti yaşamak kimin umurunda!!!!
selamlar,
|
Yukarı dön |
|
|
Muhsin Uzman Uye
Katılma Tarihi: 14 subat 2007 Gönderilenler: 401
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
slm, acaba Nuh,Isa,Musa vs, Peygamberler nasil kilmis? Bunlar(Dinayet)42/13-15 bir baklasar yada 43/44 yada 3/78e daha aklima cok ayetler geliyor ama yazmaya gerek duymuyorum. Peygamberimizin sadece Vahye uydugu ve bunun disina cikmadigini kuran´dan ögrendik, cikarsa ne olacaginida. Demek ögrenmekde güclük cekenler daha niceleri var. selam
Not: "Koltuklar"(pardon Tahtlar daha mi dogru olur) sallanmaya basladimi desem:-))
|
Yukarı dön |
|
|
Guests Guest Group
Katılma Tarihi: 01 ekim 2003 Gönderilenler: -259
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Bu kurum veya kişiler öncelikle, dinin direği dedikleri, Müslümanların kabirde sorguya çekilecekleri konuların en önemlisi dedikleri, yere göğe sığdıramadıkları, yüzyıllardan beri kılınan ve adına namaz dedikleri ibadetin (!?) nasıl yapılacağını, “Allahu Ekber’den, Esselamu aleykum ve rahmetullah”a kadar, hatta tesbihleriyle beraber, sözlerinin ve şekilsel hareketlerinin sırasıyla olmak üzere, namazın nasıl kılınacağını Kuran’dan bir göstersinler.
|
Yukarı dön |
|
|
ma11 Katilimci Uye
Katılma Tarihi: 20 agustos 2011 Yer: ABD Gönderilenler: 15
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selamun aleyküm,
Teravih konusunda Abdülaziz Bayındır ve Yaşar Nuri
Öztürk'ün tespitlerine katılıyorum, ama onlar kadar sert
konuşup bunu kaldıralım demiyorum. Neden ise bunun halk
arasında sevilen bir vacip olması. Ama bunun vacip olduğu
bilincine herkesin varması lazım, en önemlisi bu.
Kuran'da namaz konusuna gelince, aşağıda bu konudaki
kendi yorumum yazıyorum. Hayırlı ramazanlar.
**********************
Kuran'da salat , rüku ve sucud hep ayrı olarak ifade
edilmiştir ki, tabiatıyla bunlar
ayrı ibadetlerdir. Hepsi bir yere toplanıp bize farsça
bir "namaz" adı altinda din kültürü dersinde
öğretilmiştir ne hikmetse. Vakitlere bağlı olan sadece
"salat" ibadetidir.
Salat meselesi bana göre basit. Salat kelimesi arapça'da
"övme, yüceltme" manasina geliyor
sözlük ve meallere göre. Ingilizce'de de benzer bir
kelime var "salute". Demek ki bu ibadetin
manası Allah'ı sabah akşam yüceltmektir. Ki, melekler
bunu yapmaktan bıkıp usanmaz ( Enbiya 20).
O zaman bence, salat sırasında rastgele seçilmiş ayetler
yerine Allah'ı yücelten
ayetler okunmalıdır. Allah İsra suresinde salat tarifini
şöyle veriyor (Ali Bulaç meali):
"
110. De ki: 'Allah, diye çağırın, 'Rahman' diye çağırın,
ne ile çağırırsanız; sonunda en güzel
isimler O'nundur.' Namazında sesini çok yükseltme, çok da
kısma, bu ikisi
arasında (orta) bir yol benimse.
111. Ve de ki: 'Övgü (hamd), çocuk edinmeyen, mülkte
ortağı olmayan ve düşkünlükten
dolayı yardımcıya da (ihtiyacı) bulunmayan Allah'adır.'
Ve O'nu tekbir edebildikçe tekbir et.
"
Ayrıca Kuran'ı Kerim'de salat kelimesi hemen her zaman
"akimüs salat" diye geçmektedir ki,
bu da salatın nasil ayaga kalkip yapılması gerektiğini
söyler.
Akim, "kiyam" kelimesinden gelip "dikelmek, kalkmak,
ayakta tutmak" manaları içerir.
İşte Kuran'dan salat ibadetinin kuralları:
1-Abdesti al (Maide 6)
2-Ayağa kalk (akimüssalat diye geçen ayetler)
3-Kıbleye yönel (Bakara 144)
4- Orta bir ses kullan (Isra 110)
5- "Hamd çoçuk edinmeyen ve mülkte ortağı olmayan ve
düşkünlükten dolayı
yardımcıya da (ihtiyacı) bulunmayan Allah'a dır" arapça
olarak söyle (Isra 111)
6- Allah'ı bol bol tekbir et (Isra 111)
Kural olarak bu kadar suistimal edilen, ve sünnetsiz
olmaz denen bir ibadet tarzının (Ki bu ibadet İbrahim
peygamberimize de öğretilmiştir)
açık açık detayıyla Kuran'da var olması, "biz bu kitapta
hiçbir şeyi eksik bırakmadık"
şeklindeki ayetlere çok güzel örnektir.
Bunun da üstüne çıkarsak, zaten salat, zekat v.s. bir
yana, en büyük ibadet Allah'ın
zikridir (Ankebut 45). Kuran'ın bir diger vasfı ise
zikir, yani "hatırlatma"dır.
Allah zikri koruyacağını bildirir (Hicr 9).
__________________ Allah dosdoğru yoluna iletsin
|
Yukarı dön |
|
|
|
|