Yazanlarda |
|
barış Uzman Uye
Katılma Tarihi: 13 eylul 2006 Yer: Turkiye Gönderilenler: 339
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
MAKALELER/KURAN ABDESTSİZ DE OKUNUR BÖLÜMÜNDEN ALINTI;
VAKIA SURESİ
Ayetlerin meali:
75-Hayır… Parça parça inmiş Kur’an ayetlerinin yerlerine kasem ederim ki (kanıt gösteririm ki),
76- -Ki hakikaten bu, eğer bilirseniz, büyük bir kasemdir/kanıt gösterisidir.-
77-Muhakkak o, elbette çok şerefli bir Kur’an’dır;
78- İyice korunmuş bir kitapta,
79-Ona tertemiz temizlenmişlerden başkası dokunmaz,
80-Alemlerin Rabb’inden indirilmedir/hulul ettirilmedir.
Bu beş ayet tek bir kasem cümlesidir. O nedenle hepsini tek bir cümle olarak ifade etmek ayetlerin sağlıklı anlaşılmasını sağlayacaktır. Şimdi tek bir cümle halinde sunuyoruz:
“Hayır… Parça parça inmiş Kur’an ayetlerinin yerlerine kasem ederim ki (kanıt gösteririm ki), -Ki hakikaten bu, eğer bilirseniz, büyük bir kasemdir/kanıt gösterisidir- Muhakkak o, iyice korunmuş bir kitapta olan, tertemiz temizlenmişlerden başkasının dokunmadığı, alemlerin Rabb’inden indirilme/hulul ettirilme çok şerefli bir Kur’an’dır.”
Şimdi de ayetleri tek tek inceleyelim:
75-Hayır… Parça parça inmiş Kur’an ayetlerinin yerlerine kasem ederim ki (kanıt gösteririm ki),
76- Ki hakikaten bu, eğer bilirseniz, büyük bir kasemdir/kanıt gösterisidir.
Ayette geçen “النّجوم Nücum/yıldızlar” sözcüğü ile ilgili geniş açıklamayı Necm suresinin tefsirinde vermiş idik. Kısaca buradaki “yıldızlar” ifadesi gökteki yıldızları değil “parça parça inmiş Kur’an ayetlerini” ifade ediyor. Ve Kur’an’n Allah tarafından indirildiğine, korunacağına/tahrif edilemeyeceğine yine onlar kanıt gösteriliyor. Hem de bilenler için büyük bir kanıt olmak üzere.
77-Muhakkak o, elbette çok şerefli bir Kur’an’dır;
Kur’an’a Rabbimizin Kerim/şerefli sıfatını verdiğini görüyoruz. Bunu bir çok yerde göreceğiz. Ayrıca Kur’an’a Rabb’imiz tarafından Aziz, Hakim, Mübin, Mecid gibi sıfatlar da verilmiştir.
78- İyice korunmuş bir kitapta,
Kur’an iyice korunmuş bir kitaptadır. Ki o kaybolmayacaktır, bozulmayacaktır. Bu Rabbimizin Kur’an’ı tabir caizse sigorta ettiğinin açıklanışıdır. Kur’an’ın korunduğunu, korunacağı başka yerlerde de açıklanmıştır. Örneğin: Hıcr suresi ayet 9: “Hiç şüphe yok ki o zikri biz indirdik biz. Mutlaka biz onu koruyacağız da.”, ayrıca Abese suresinde 11-16. ayetler: “Hayır… Hayır… Hiç de öyle değil! O, saygın güvenilir sefirlerin ellerinde, yüceltilmiş, tertemiz temizlenmiş değerli sayfalar içinde bir düşündürücüdür; dileyen onu düşünüp öğüt alır.”
Ayetteki, “كتاب kitab” sözcüğüne sıfat olan “مكنون Meknun” sözcüğü Kur’an’da dört yerde yer alır. Birisi konumuz olan ayettir. Diğerleri de, yine birisi Vakıa suresinin 23. ayeti, Tur suresinin 24. ve Saffat suresinin 49. ayetidir. Tur ile Vakıa suresindeki “meknun” sözcüğü “لؤلؤ inci” sözcüğüne ile sıfat tamlaması yapılmış “لؤلؤ مكنون saklanan, korunan inci” denilmiştir. Saffat suresinde ise ahirette müminlere verilecek eşlere sıfat olmuştur: “كانّهنّ بيض مكنون sanki onlar korunmuş yumurta/yumurta akı gibidirler” denilmiştir.
Bu ayetteki korunmuşluk Kur’an’ın Levh-ı Mahfuz’da saklanışı değildir. Dünyada koruma altına alınışıdır. Kur’an’ın korunması çelik kasalara saklanması, toprak altına gömülmesi suretiyle değildir. Bunun şeklini maddeler halinde veriyoruz:
Birincisi: Kur’an diğer kitaplardan farklıdır; Kur’an lafız, nazım ve içeriği itibariyle mu’cizedir. (Müddessir suresinde açıklanan 19 kodlamasını hatırlayınız) Kesinlikle sentez ve müdahale kabul etmez. O nedenle beşeri her türlü; eksiltme, artırma ve değiştirme gibi tüm müdahaleler avam tabiriyle sırıtırıverir. Hemen kendini gösteriverir. Onun mucize bir kitap oluşu şehri koruyan bir sur, bir kale mesabesinde olup onu her türlü beşeri müdaheleden korumaktadır.
NECM SURESİNİN MEALİNDEN ALINTI,
“Parça parça inen” diye çevirdiğimiz sözcüğün orijinali “النّجم necm”dir. “Necm” sözcüğü, sesteş bir sözcük olup, ilk olarak; “ilkbaharda topraktan yeni çıkan filiz” veya “hayvanlarda yeni çıkan boynuz” anlamlarında kullanılmıştır. Sonra zaman içinde; ot, çayır-çimen gibi gövdesiz bitkilere, yıldızların doğuşuna, yıldızların tümüne, özel isim olarak Süreyya yıldızına ve toplum içinde sivrilmiş önderlere de “necm” denmiştir. Kur`an`da da değişik anlamlarda kullanılan “necm” sözcüğü, Rahman suresinin 6. ( والنّجم والشّجر يسجدان otlar ve ağaç ikisi de secde eder) ayetinde “otlar”ı, Tarık suresinin 3. ( النّجم الثّاقب en Necm-üs Sakıb) ayetinde, Nahl suresinin 16. (وبالنّجم هم يهتدون Vebinnecmi hüm yehtedün) ayetinde ve Saffat suresinin 88. ( فنظر نظرة فى النّجوم Fenazara nazraten finnücum) ayetinde “yıldızlar”ı ifade etmektedir.
Kur`an`da, karanlığı yarıp kendini gösteren ve başkalarının yol bulmasını sağlayan yıldıza “necm” dendiği gibi, her biri bir yıldız gibi ışık saçan, insanları aydınlatan ve insanların yollarını bulmalarını sağlayan Kur`an ayetlerine de “necm” denmiştir. Bunun örneği, konumuz olan Necm suresinin 1. ayetinden başka, Vakıa suresinin 75. ayetidir:
Vakıa; 75: Hayır. Yıldızların yerlerine yemin ederim ki (parça parça inmiş
ayetlerin yerlerini, zamanlarını, inişini, kanıt gösteririm ki),
SELAM,
YAPTIĞIM ALINTILAR UMARIM ANLAŞILIR OLMUŞTUR.BİLGİSAYAR BİLGİM FAZLA OLMADIĞINDAN EPEYCE UĞRAŞTIM.
İŞTEKURAN SİTESİNİ İNCELERKEN, YUKARIDA ALINTILADIĞIM YERLER DİKKATİMİ ÇEKTİ. VAKIA VE NECM SURELERİNDE GEÇEN YILDIZ KELİMESİ, AYET OLARAK MEALLENDİRİLMİŞ VE SANIRIM BU ŞEKLİYLE FORUM KONUMUZLA İLGİLİ BİR HAL ALMIŞ.
ARAPÇA BİLMİYORUM VE YAZILANLAR HAKKINDA BU SEBEPLE FİKİR YÜRÜTEMİYORUM. ALINTIDAKİ BİLGİLER DOĞRU DERSEK, KURANDA, PARÇA PARÇA İNMİŞ AYETLERİN YERLERİNE YEMİN EDİLİYOR DEMEKTİR.(DOĞRUSUNU ALLAH BİLİR.)
TARTIŞMAYA KATKI SAĞLAMASI İÇİN BELİRTMEK İSTEDİM.
sAYGIYLA.
|
Yukarı dön |
|
|
Alperen Admin Group
Katılma Tarihi: 09 nisan 2005 Gönderilenler: 2974
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Mircan Yazdı:
Kur'anın indirildiği
dönemdeki arapça, dil bilgisi, gramer şimdiki arapların sahip olduğuyla
aynımıdır?
|
|
|
Selam
Mircan
Dost1’in senin bu soruna yanıt
teşkil eden aşağıdaki yazısı dikkate değer. Nebati/Nabati alfabesinden Arap
Alfabesine geçiş ve sonrasında harekelendirme çalışmaları…
Önce 15 harften 28 harfe geçilmiş.
Sonra da harekelendirme yapılmış.
Kur’andaki sureler iniş sırasına
göre tertiplenmemiş. Surelerin içindeki ayetler de öyle. Hatta bazı ayetlerin
içinde konuyla alakasız gibi duran cümleler mevcut. (Maide 3’de olduğu gibi)
Elimizdeki tertibin hangi
kriterlere göre yapıldığını keşke bilebilseydik. Keşke ayetlerin iniş sırasına göre dizilişi -birilerinin iddia ettiği gibi- matematiksel bir yönteme dayanabilseydi. Böylece bugün o formülle doğru(!) tertibe erişebilirdik.
dost1 Yazdı:
Peygamber Efendimizin yaşadığı dönemde 28 çeşit ses kalıbına sahip
olan Arapçanın 22 harflik bir alfabesi bulunuyordu. Bu 22 harf de 15 harf
şekline indirilebiliyordu. Bunlar:
be,ha,dad,ra,sin,sad,tı,ayn,vav,lem,mim,he,ye harfleriydi.
Ayrıca kısa sesli harfler yazı ile ifade edilmiyor, aktif, pasif
vb. fiil çekimleri görünüşte birbirinden ayrılmıyor, bunların okunuşlarını
bulup keşfetmek büyük bir sorun oluyordu.
Peygamber Efendimiz bu alfabe ile yazı tarzının geliştirilmesiyle
ilgili olarak bizzat çalışmış, benzer harf işaretlerinin ayrılmalarını sağlamak
üzere rakş (noktalama), tenvin ihtiyacını karşılamak üzere harekeleme
usulünü bulmuştur.Peygamberimizin bu faaliyetleri Kur’an’ın resmi Mısır
nüshalarında görülmektedir. (San’at’ul-Kitabe fi Ahd’ir Resul v’es Sahabe,
Fikrun wa Fann bilimsel derginin 3.sayısı sayfa 21-27.)
Peygamber Efendimize gelen vahiyler bu harflerle yazılıyordu. 22
Harflik alfabe daha sonraları 28 çeşit ses kalıbını da ifade edilecek şekilde
geliştirildi.
Halife Osman zamanında tertip edilerek yazılan Kur’an 28 harften
oluşan alfabe iledir.
|
|
|
__________________ Yunus 105. Şu da emredildi: "Yüzünü dine bir hanîf olarak çevir. Sakın müşriklerden olma!"
|
Yukarı dön |
|
|
Alperen Admin Group
Katılma Tarihi: 09 nisan 2005 Gönderilenler: 2974
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
dost1 Yazdı:
Daha
önceki iletilerimde de belirtiğim gibi Osman Mushafı olarak mülahaza
edilen Mushaflardan bir nüshası İstanbul Topkapı Müzesinin Kutsal
Emanetler bölümünde sergileniyor. İnternetten ulaşıp görebilirsin. Eğer
görebilme mutluluğunu yaşadıysanız, o Mushafta hiç hareke gördünüz mü?
Gidip de görebilme bahtiyarlığını yakalayamamışsanız lütfen gidiniz ve görünüz.
Bir
önceki iletimde Arap Alfabesinden sözetmiş ve 22 harf olduğunu, bunun
da yazımda 15 harfe kadar düşürülebildiğini söylemiştim. Mekke
döneminde inen ayetler bu harflerle yazıldı. Kur'ân'a noktalar, ta'şîr işaretleri sonradan konmuştur ki bunlar Osman dönemindeki Mushafta yoktu. Delili nedir derseniz;
Peygamber
Efendimizin Topkapı Sarayındaki Kutsal Emanetler Bölümündeki sergilenen
nameleri. Yine yukarıda sözünü ettiğim Osman Mushafı.
Ayrıca,hicretin 7. yılında “Elçiler Gönderilme Senesi”nde kaleme alınmış ve Peygamber Efendimizin mührünü de taşıyan Necaşiye, ,Mukavkıs’a, Heraklius’a, Kisra’ya,Munzir’e, Ceyfer ve Abd’a yazdığı mektupların aslı.(Tarayıcım olsa idi çekilmiş resimlerini gönderecektim.)
|
|
|
http://www.muhammedmustafa.net/resimler/emanetler/0024.jpg
http://www.muhammedmustafa.net/resimler/emanetler/0025.jpg
Bazı Arap sitelerinde noktasız ve harekesiz Kur'an metinleri vardı ama bulamadım malesef.
Konunun dikkat çekici bir tarafı da bu noktalama işini Halife Abdülmelik Mervan'ın direktifiyle ilk olarak yapanın Haccac Bin Yusuf olduğu bilgisi.
Ayrıca formumuzda şöyle bir bilgi de mevcut:
KUR’AN METNİNİN
NOKTALANMASI VE HAREKELENMESİ
- Yazı Mekke’ye ilk defa Hz.Peygamber’in yaşça
kendisinden biraz büyük muasırları zamanında gelmiştir. O zamanlarda nokta
kullanılmıyordu. Hz. Osman zamanında yazdırılan imam mushafta noktalar
kullanılmamıştı. Bu da kelimenin Peygamberimizden rivayet edilen kıraat
vecihleri ile okunmasına imkan veriyordu. Noktalamanın İslam’dan önce
bilinip bilinmediği ihtilaflıdır. Bazıları bilindiği halde Hz.Osman’ın
kıraatlere imkan vermesi düşüncesiyle kasden noktalama kullandırmadığını
söyler.
- Mushafın noktalanması ilk önce hicri 65
yıllarında Abdulmelik İbn Mervan zamanında büyük bir ihtiyaçtan dolayı
başlamıştır. Önceleri noktalar harfin yazıldığı mürekkepten farklı bir
renkte konuyordu. “Üstün” yerine harfin üstüne bir nokta, “esre” yerine
harfin altına bir nokta, “ötre” yerine harfin önüne bir nokta, “sükun”
yerine 2 nokta konuluyordu.
- Daha sonra Abdulmelik (V 86/705) devrinde
şekilce birbirine benzeyen harfleri ayırt edebilmek için noktalama
ihtiyacı duyuldu. Bu iş için de nokta kullanılınca harekeleme gayesiyle
konulan noktalama ile karıştı. Önceleri noktalama için ayrı, harekeleme
için de ayrı mürekkepler kullanıldı. Bir müddet sonra ise harekeleme
işinde şimdi bilip kullandığımız işaretler teşekkül etti.
- Bu şekilde harekeleme ve noktalama yapmak,
surelere başlık koymak, ayet başlarını gösteren işaretler bırakmak,
cüzlere ayırmak vs. Başlangıçta alimlerce kerih görüldüğü halde, sonradan
mubah hatta müstehab görülen hususlardandır.
http://63.231.71.139/forum_posts.asp?TID=434&PN=3
__________________ Yunus 105. Şu da emredildi: "Yüzünü dine bir hanîf olarak çevir. Sakın müşriklerden olma!"
|
Yukarı dön |
|
|
ebuzer Uzman Uye
Katılma Tarihi: 18 mart 2006 Yer: Fiji Gönderilenler: 244
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selam Dostlar
Hepinizden Allah razı olsun.Konu müzakere edilirken şahsım namına çok bilgileniyorum.
Kanaatimce , anahtar ayet,"..zikri biz indirdik biz.onu koruyacak olan biziz" ayeti Kerimesinde "ZİKR" TAM OLARAK ne anlama geliyor? eğer direk Kuran kasd ediliyor ise bu ayet ve sure tertipini demi kapsıyor? Eğer kapsıyor ise bir birinden alakasız gibi duran ayetler neyi ifade ediyor? tabiki gramatik açıdan cümlelerin ,zarf edat gibi kelimelerin kullanılışı atıfları gibi teknik detayları nasıl açıklayacağız? yoksa zikirden kasıt kuranın anlamı mıdır(ana mesaj)?
Ayetlerin dağınık halde (yani Allahu Tealanın buna müsaadesi ) ACABA BİR İMTİHAN VESİLESİMİDİR?
----
Diğer yandan fereç hüdür beyin konuya ilişkin bir yazısı kendi sitesinde var.Linkini aşağıya veriyorum.
http://63.231.71.139/tekrehber/html/ana_sayfa.htm
__________________ HAKİKATİ NERDE BULURSAN AL..
|
Yukarı dön |
|
|
dost1 Admin Group
Katılma Tarihi: 28 haziran 2006 Yer: Turkiye Gönderilenler: 538
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selamün Aleyküm! Değerli Dostlarım!
Beşinci sayfada yazdığım yarım kalan yazımın devamıdır.
Kelime, kendisine karışan harflerin oluşturduğu, tek bir anlam ifade eden sözcüktür.
Harf ise insandan çıkan seslerin işaretidir. Arapça'da bazen, mecazî olarak harf, kelime yerine, kelime de harf yerine kullanılır. Mushafta bulunan kelimeler: Atâ ibn Yesâr'ın tesbitine göre “yetmiş yedi bin dörtyüz otuz dokuz (77439)dur.”
Mushaftaki harf sayıları ( gizli harflerin de sayılıp sayılmamasına göre farklılık arzeder.):
Haccâc ibn Yûsuf tesbit ettirdiğine göre “Üçyüz kırk bin yediyüz kırk”(340740) ,
Atâ ibn Yesâr'ın tesbitine göre “üçyüz yirmi üç bin on beş harf” (323115),
Mücâhid'e göre ise harf sayısı “üçyüz yirmi bir bin yüz seksen “(321180)dır.
Sûre: Rütbe, şeref, yüksek bina veya binanın bölümü, katı gibi anlamlara gelir.İbranî, yahut Süryânî kökenli olduğu söylenen sûre kelimesi, Kur'ân'ı Kerîm'de vahyedilen Kur'ân parçası anlamında kullanılmıştır.
Not: İlk iletimde sözünü ettiğim sureler bunlardır.
Ancak tefsîr biliminde sûre, Kur'ân'ı Kerim'in bağımsız bölümlerinin adıdır.
Sûre Sayısı: Güvenilir bilginlerin oybirliğiyle Kur'ânı Kerîm, yüzondört sûreden oluşmaktadır. Enfâl ile Berâ'eyi bir sûre kabul edenler, bu sayıyı yüz onüçe indirmişlerdir.
Sûreler, adlarını, içerdikleri bir kelimeden veya anlattıkları en önemli bir konudan alırlar. Bazı sûrelerin birden fazla adı olduğu gibi iki veya ikiden çok sûreye, ortak bir isim de verilmiştir. Meselâ Bakara ve Âli îmrân Sûrelerinin ortak adı ez-Zehrâvân Felak ve Nâs Sûrelerinin el-Muavvizetân''dır. İhlâs Sûresi ile birlikte üç sûreye el-Muavvizât denmiştir.
Sûreler, indikleri yere göre de tasnif edilmişlerdir. Hicretten önce inen sûrelere Mekkî, Hicretten sonra inen sûrelere Medenî denmiştir. Übeyy ibn Ka'b'e göre Mekkî sûrelerin sayısı 87, Medenî sûrelerin sayısı 27 dir. İbn Hişâm'a göre Mekkî sûreler 82, Medenî sûreler 20 tanedir.12 sûrenin yeri ihtilaflıdır. Nöldeke'nin tasnifine göre Mekke'de inen süreler 90, Medine'de inenler 24'tür. Kral Fuâd'ın emriyle Mısır'da 1343 yılında bilimsel bir kurul tarafından bastırılan Mushafa göre Mekkî sûreler 86, Medenî sûreler 28'dir. Az olmakla beraber bazı Mekkî sûreler içine Medenî âyetler konduğu gibi, Medenî sûreler içine de Mekkî âyetler konmuştur.
Mekkî ve Medenî sûreler arasında bazı farklar vardır. Bunların en önemlisi, ifâdenin içeriğinde ve belâğetindedir. Mekkî sûrelerde âyetler genellikle kısa ve özlüdür. Mekke'de İslâm'ın inanç esasları konulmakta, putperestlikle savaşılmaktadır. Onun için Mekkî âyetlerde Allah'ın birliğini, âhiretin varlığını ispatlayan kanıtlar, tevhîde inanan ve inanmayanların sonuçlarrını anlatan hikâyeler geniş yer tutar. Vicdana hitabeden Mekkî sûrelerde Allah ve âhiret korkusu büyük ağırlık kazanır. Fasıla uyumu, bunların ruh üzerindeki etkisini daha da artırır. İslâm devletinin temellerinin atıldığı Medine döneminde ise konular biraz daha ayrıntılı anlatılır. Kamu düzeni, müslümanların birbirleriyle ve öteki toplumlarla barış ve savaş ilişkileri hakkında yasalar getirilir; bu devirde müslümanlara karşı tutumları olumsuzlaşan yahûdîlerin davranışlarına işaret edilir. Müslümanlar zulme karşı koymaya, cihâda yöneltilir ve müslümanların yaptıkları bazı önemli savaşlardaki olaylara kısaca yer verilir.
Hakka, Kâri'ah, Vâkı'ah, Şems, Tekvîr, İnfıtâr, İnşikak, Zelzele, Zâriyât, Mürselât, Nâzi'ât sûreleri, Mekkîlerin; Bakara, Âli İmrân, Nisa ve Mâide sûreleri Medenîlerin tipik örnekleridir.
Kur'ân'ı Kerîm, başlangıçta noktasız ve harekesiz olan Arap yazısı ile yazılmıştı. Henüz gelişmemiş olan bu yazı, bir kelimenin çeşitli biçimlerde okunmasına müsaid idi. Be,te,peltek se nun, ya harfleri aynı harf şekliyle yazılırdı.Bu durum bizzat peygamber Efendimizce ıslah edilmiş bu harflerde rakş (noktalama) yapılmıştır.
Viyana ve Berlin müzelerinde o döneme ait resmi mektuplarda bu durum gözlenmektedir.
Örneğin: (kaf,be,lem)harfleri ile bitişik olarak yazılan kelime, katele (öldürdü) , kutile(öldürüldü) kabile(kabul etti), kubile(kabul edildi), şeklinde; (la,tek af,be,lem,vav,elif ) harfleri ile yazılan baştaki la ile sondaki elif ayrı diğerleri bitişik yazılan kelime; lâtakbelû(kabul etmeyiniz), lâ taktulû(öldürmeyiniz) .şekillerinde de okunabiliyor. İşte bu yazı şekli Kur'ân kelimelerinin birçok biçimde okunmasına ve dolayısiyle kıraat (okuma) ayrılıklarına, tartışmalara neden oluyordu.
Bunu önlemek için yapılan çalışmalar iki görüş üzerine toplanır.
Birinci görüşe göre: Hicri ilk asrın ikinci yarısında Abdu'l-Melik ibn Mervân'ın emriyle, Irak valisi Haccâc ibn Yûsuf, bizzat kendi Kur'ân'ı noktalamaya koyulduğu gibi Hasan-ı Basrî ve Yahya ibn Ya'mur'u da bu işle görevlendirmiştir.. Böylece “vasıf” olarak resmî yazıma uygun olan bütün kıraatleri içinde toplayan bir Kitab te'lîf edilmiştir. Tâ Mücâhid, kıraatler hakkındaki Kitabını yazıncaya dek halk, uzun süre Haccâc'ın yazdığı bu Kitaba göre amel etti.
İkinci görüşe göre ki, bu Zebîdî'nin,Tabakâtında, Müberrid'e dayandırdığı bir sözden çıkmıştır. Kur'ân'ı ilk noktalayan zât, Ebû'l-Esved ed-Duelî'dir. İbnî Şîrîn de Yahya ibn Ya'mur tarafından noktalanmış bulunan bir mushafı olduğunu söylemiştir.
Kur'ân metnine karışmamak için bu işaretler, kırmızı vs. renk mürekkeplerle yazılırdı.
İlgilenenler için Aşağıda kaynakları verilerek açıklama yapılmıştır.
Bu çalışmalarda Kur'ân'a ta'şîr işaretleri konmuştur. Ta'şir, onlama demektir. Her on âyeti göstermek için konan işaretlere â'şâr denir.
Bağdad Üniversitesi okutmanlarından Ganim Kaddûrî, Kur'ân-ı Kerîm'in yazımı konusunda kaleme aldığı "Resmu'l-Mushaf adlı değerli eserinde mushaflara nokta ve harekelerin konmasını ayrıntılarıyla izah etmektedir. Yazarın açıkladığı üzere Kur'ân-ı Kerîm'e, önce kelime sonlarındaki i'râb harekelerini gösteren yuvarlak noktalar konmuş, bu işi ilk yapan da Hz. Alî'nin talebesi olan, Basra valiliği de yapmış bulunan ve hicrî 69 yılında vefat eden Ebû'l-Esved Zâlim ibn Amr ibn Süfyân olmuştur. Muhammed ibn Selâm el-Cumahî(l39-23l)nin ifadesiyle: "Basralılar, Arap dilinin gelişmesinde öncülük etmişler, nahiv, lügat ve garip kelimeler üzerinde özenle durmuşlardır. Arap dil kurallarını koyan, gramer yolunu ilk açan, Basralı Ebû'l-Esved ed-Duelî'dir."
(Tabakatu Fuhûli'ş-Şu'arâ', Dâru'l-Ma'ârif, Kahire 1982; Resmu'I-Mushaf, s. 490-491.)
İmâm-ı Mâlik 'in, dedesinden kalma ve Hz. Osman nüshasından yazılmış Mushafında, âyetlerin noktalanmış olduğu belirtiliyor. Hafni Nâsıf (Ö.1918) i'câmın (harf noktalamasının), İslâmdan önce var olduğunu, fakat zamanla kullanılmayıp unutulduğunu söylüyor. ( Târîhu'l-Edebi ve Hâyâti'l-lugati'l-Arabiyyeti, Kâhire,1958, s. 70; Resmu'l-Mushaf,s. 475)
Demek ki vaktiyle benzer harfleri birbirinden ayırdedecek bazı noktalar vardı ama bu, mevzii kalmış, yaygınlaşmamış ve zamanla da unutulmuştur. Bundan dolayı da Mushaflar yazılırken, yaygın olan noktasız yazı kullanılmıştır..
Hamza el-Isfahânî şöyle diyor: "Noktalamanın sebebi şu idi: Halk, Osman'ın yazdırıp şehirlere dağıttığı beş Mushafı, Osman zamanından Abdu'l-Melik zamanına kadar kırk küsur yıl okudu. Bu arada halkın dilinde tashîf (yanlış okuma) çoğaldı. Be , te, se , harflerinin bitişik ve ayrı, ye , nûn harflerinin bitişik yazılmasında hatalı okumağa yol açan büyük benzerlikler vardı. Irak'ta tashîf (hatalı okuma) yayılınca Haccâc derhal feryadedip yazıcılarına, benzer harfleri birbirinden ayırdedecek işaretler koymalarını emretti. Bir kısmını harflerin üstüne, bir kısmını altına olmak üzere teker ve çifter noktalar koydular. Noktaların konulmasından sonra uzun zaman geçti. Halk noktasız ne defter, ne de Kitab yazmaz oldu. Nokta kullanılmakla beraber yine tashîf oluyordu. Bunun üzerine i'câmı (harflerin kendilerini noktalamayı) icâdettiler. Yazdıklarını, nokta (hareke) ve i'câm (harfi noktalayarak) yazmaya başladılar. Nokta ve i'câm bakımından tam hakkı verilmeyen kelimede tashîf oluyordu." ( Hamza el-lsfahânî (280-360).Kitâbu't-Tenbîh alâ hudûsi't-tashîf, Dımaşk, 1968, tahkik Muhammed Es'ad, s. 27-28; Resmu'l-Mushaf, 540)
Önce Ebûl-Esved, mevzii kalıp unutulan bu noktaları eski metinlerde görmüş veya yan yana yaşadığı Kildânî ve Süryânîlerin noktalamalarından yararlanarak i'râb işaretleri olan noktaları koymuştur. Bu noktalar, sadece kelimenin sonlarındaki i'râb şeklini gösteriyordu. Kendisinin üç talebesi: Nasr ibn Âsim, Yahya ibrt Ya'mur (ölümleri: 90) ve Abdurrâhman ibn Hürmüz (ö.l 17), ondan aldıkları noktalamayı belki de bütün harflere uygulamışlar, buna i'câmı da eklemişlerdir. Bunların koydukları yuvarlak nokta şeklindeki harekeleri, harfin üstünde küçük elif, altında yine küçük elif, yanında küçük vâv şekline dönüştürüp vakıf, vasıl, med ve diğer işaretleri koyan da İmam Halîl ibn Ahmed olmuştur. İlk gramerciler fethaya küçük elif, kesreye küçük yâ, dammeye küçük vâv derlerdi.[90]( İbn Cinnî, Sirru Sınâ'ati'l-'arab, Mısır, 1954, 1/19; Resmu'l-Mushaf: s. 507.)
Kur'ân'a i'râb noktalarını ilk koyan Ebû'I Esved ed-Duelî, harf noktalamalarını (i'câmı) yapanlar, onun öğrencileri olan Yahya ibn Ya'mur, Nasr ibn Âsim el-Leysî ve Abdurrahmân ibn Hürmüz; bu işi daha da geliştirerek i'râb noktalarını harekelere çeviren, ayrıca vakıf, vasıl, med vs. işaretleri koyan da İmâm Halîl ibn Ahmed olmuştur. (Yüce Kur’an’ın Çağdaş Tefsiri,cilt1 s.22 Süleyman Ateş .)
Rabbim cümlemizin ilmini artırsın.İnşaAllah.
Kusursuz olan Allah'tır.
Şüphesiz en doğrusunu Allah bilir.
Allah'a emanet olunuz.
|
Yukarı dön |
|
|
dost1 Admin Group
Katılma Tarihi: 28 haziran 2006 Yer: Turkiye Gönderilenler: 538
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selamün Aleyküm! Değerli Alperen Kardeşim!
Öncelikle namelerin fotoğraflarının bulunduğu linkleri verdiğin için sağol. Allah Razı olsun.
İletinden sonraki astığım iletideki bilgiler çok özet bilgilerdir.
İlgileneceğini sandığım için söylüyorum.
Hicri 662 yılı kaydını taşıyan, Mısırda bulunup şu an Viyana'da muhafaza edilen ve Halife Ömer zamanında kaleme alındığı saptanan papirus üzerine yazılı resmi mektupta hı,zal,ze, şın, nun harfleri birbirinden ayrılabilecek şekilde rakşedilmiş.(Adolf Grohman, From the World of Arabic Papyri, Kahire,s.82,113-114)
Yine aynı dönemden kalma olan ve Berlin'de bulunan iki resmi belgede de rakş görülmektedir.(Muhammed Hamidullah, Resulüllah ve sahabe zamanında yazı sanatı makalesi) A.Grohmann,"The Problem of Dating Early Qur'ans, Der İslam (Berlin),1958.xxxııı/3,s.220 levha:ıı)
Kusursuz olan Allah'tır.
Şüphesiz en doğrusunu Allah bilir.
Allah'a emenet olunuz.
|
Yukarı dön |
|
|
safbilgi Yasaklı
Katılma Tarihi: 25 agustos 2006 Yer: Turkiye Gönderilenler: 841
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selam Dostlar
En başta sitede bende dahil çoğumuzun sahip olmadığı engin Arapça gramer bilgisi ve yıllar suren tecrübelerini aktardığından dolayı daha öncede sitede çok buluşu ve katkısı olmuş Dost1' e tesekkur ediyorum ve Alperen'e harekesiz mushaflar için gerekli resim ve yazıları verdiği için.Diğer tum dostlarada seviyeli ve güzel müzakereleri için.
Konu duygusal bir konu değil,ilmi bir konudur.Yasar Nuri Öztürk hepinizin bilmesi gerektiği gibi mevcut bilgilerine göre Kuran mealinde resmi mushaf sırasının yanında bölü çizgisi ile iniş sıralamasıda vererek öncülük etmiştir.
Siteden alıntı:
KUR’AN METNİNİN MUSHAF HALİNE GETİRİLMESİ
Peygamber Efendimiz hayatta olduğu sürece vahiy devam ettiğinden, Kur’an metni, iki kap arasında mushaf haline getirilemezdi. Böyle yapılmış olsaydı sık sık değişiklik yapmak, araya girecek birkaç ayeti yerleştirmek için, ikide bir çok sayıda yazılmış metni imha etmek mecburiyeti hasıl olacaktı. Diğer taraftan Kur’an metni birçok hafız tarafından ezberlenip devamlı surette okunuyor ve ashabın bir kısmının nezdinde yazılı nüshalar da bulunuyordu. Üstelik Hz. Peygamber gibi bir teminat mercii vardı. Bu yüzden metnin muhafazası konusunda endişeye sebep yoktu.
Sûreler, indikleri yere göre de tasnif edilmişlerdir. Hicretten önce inen sûrelere Mekkî, Hicretten sonra inen sûrelere Medenî denmiştir. Übeyy ibn Ka'b'e göre Mekkî sûrelerin sayısı 87, Medenî sûrelerin sayısı 27 dir. İbn Hişâm'a göre Mekkî sûreler 82, Medenî sûreler 20 tanedir.12 sûrenin yeri ihtilaflıdır. Nöldeke'nin tasnifine göre Mekke'de inen süreler 90, Medine'de inenler 24'tür. Kral Fuâd'ın emriyle Mısır'da 1343 yılında bilimsel bir kurul tarafından bastırılan Mushafa göre Mekkî sûreler 86, Medenî sûreler 28'dir. Az olmakla beraber bazı Mekkî sûreler içine Medenî âyetler konduğu gibi, Medenî sûreler içine de Mekkî âyetler konmuştur.
Durum şöyle izah edılebilir ki, Levhi Mahfuzda ayetlerin orjinalleri yanı kelıme kelıme korunduğu ifade ediliyor.Levhi Mahfuzda,onlar korunmuş levhalardır diyor ama levhaların sıraları konusuna sanki girmiyor.Zaten sure isimleri,sıralandırma,mushaf sayısı olarak çeşitlilik ve beşeriyat var gunumuzde ve bızde bu mushaf ve harekelendırmelerden bir çeşidini almışız dost1 ın yazıları ve Alperenin verdiği harekesiz farklı alfabetik mushaf ve peygamberimize ait muhurlu mektup resimleri ve bilgiler açık,daha öncedende bılınen ve İslam camiasında konuşulan bir konuydu.
A'raf Suresi |
145 |
Biz Musa için levhalarla herşeyi yazdık: Öğüt olarak, herşeyin ayrıntısı olarak. "Kuvvetle tut bunları ve emret toplumuna da onları en güzel şekliyle tutsunlar. Fasıklar yurdunu göstereceğim size." |
|
|
A'raf Suresi |
150 |
Musa, kızgın ve üzgün bir halde kavmine döndüğünde şöyle dedi: "Benden sonra arkamdan ne kötü şeyler yaptınız! Rabbinizin emrini bekleyemediniz mi? levhaları yere attı, kardeşinin başını tuttu, kendisine doğru çekiyordu. Kardeşi dedi ki: "Ey annem oğlu! Bu topluluk beni horlayıp hırpaladı. Nerdeyse canımı alıyorlardı. Bir de sen düşmanları bana güldürme. Beni şu zalim toplulukla bir tutma." |
|
|
A'raf Suresi |
154 |
Öfke, Musa'yı rahat bırakınca, levhaları aldı. Onlardaki yazıda, yalnız Rableri karşısında ürperenler için bir rahmet ve bir kılavuz vardı. |
|
|
Kamer Suresi |
13 |
Ve taşıdık onu levhalar ve çivilerden oluşturulan şey üstünde. |
|
|
Müddesir Suresi |
29 |
İnsan için tablolar/levhalar/ekranlar sunandır o. |
|
|
Büruc Suresi |
22 |
Korunmuş bir levhada/levh-i Mahfûz'dadır. |
|
|
Bu durum Kurana inancı sarsmaz çünkü ayetler levhalar olarak korunuyor sadece levhaların sıraları ilimde derinleşmeyi gerektiriyor.Hatta tam tersi bu durumdan faydalanabiliriz.Kuranın yuzde 90 ınını anlıyoruz ve bır anlam butunluğü var şu an kabul edılen mushafta ve Yasar Nuri Öztürk'ün verdiği iniş sırasında.Eğer sadece anlayamadığımız yerlere uygularsak bu konu tam tersi Kuranın tamamına yakınını anlamaya yarar.
15:91 Onlar ki Kur'an'ı parça parça/bölük bölük yaptılar.
15:92 Rabbine yemin olsun ki, onları toplu halde sorgu suale çekeceğiz/hepsinden mutlaka hesap soracağız;
15:93 Yapıp ettiklerinden...
Yukardaki ayet Elmallılı Hamdi tarafından ve Yasar Nuri Öztürk tarafındanda Kuran 'ı parça parça bölmek olarak çevirilmiş,burda kıyamet gununde Kuran surelerın iniş sırası karışıklığına yolaçanlara atıf olabilir nitekim kıyamet gununde geçmiş zaman kipi kullanılabilir.
|
Yukarı dön |
|
|
Hasan Akcay Uzman Uye
Katılma Tarihi: 11 ekim 2005 Gönderilenler: 767
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Ferec HÜDÜR’e göre Kuran Hz Peygamber zamanında mushaf yani kitap halinde idi. Ama buna itiraz edilebilir. Nitekim malik bin nebi dostumuz itiraz ediyor. Diyor ki:
Bence bu, makbul bir görüş değil. Yani kur'an peygamber zamanında yazılıydı ama kitap değildi.
Andolsun Tûr’a (52/1) - Satır satır yazılmış Kitab’a (52/2) - Yayılmış ince deri üzerine (52/3)
Yukardaki ayetlerin yazıldığına delildir; kitap haline getirildiğine değil.
Hayır, o ayetler bir mesajdırlar. (80/11) - İsteyen onları idrak eder. (80/12) - Onlar, değerli sayfalardadır. (80/13) - Yüksek ve temiz sayfalarda. (80/14)
Bu ayetler ise, lefhi mahvuza işaret etmektedir diye düşünüyorum.
Şu bir gerçekki peygamber yukardaki ayetler ışığında da değelendirince gelen vahyi yazdırıyordu, ama kur'an kitap halinde değildi, bu biraz mantıktan uzak bir görüş, muhammed peygamber hayatta olduğu müddetçe ona vahy gelecekti, ve bir kitabın olabilmesi içinde son noktanın konulması lazım, ki müşriklerin şu iddiasını biliyoruz:
İnkâr edenler dediler ki: "Kur'an ona tek bir defada, toplu olarak indirilmeli değil miydi?" Biz onunla kalbini sağlamlaştırıp-pekiştirmek için böylece (ayet ayet indirdik) ve onu 'belli bir okuma düzeniyle (tertil üzere) düzene koyup' okuduk. (FURKAN SURESİ / 32)
yani, kuran geliyor, peygamber yazdırıyor, kur'an'ın kitap haline gelmesi ise, ancak peygamberin ölümünden sonra olabilirdi, bir kitap yok ortada sayfalar var. Bunda bir sorun olur mu peki, hiç bir sorun olmaz, Allah koruyacağını vaad ettiği zikri sebeplerini oluşturarak da pek ala koruyabilir.
Kuran eğer malik bin nebi'nin dediğin gibi Hz Peygamber zamanında sayfalar halinde idiyse her ayet hangi surenin neresindedir, bilinir; sorun değildir ve sorun edilmememesi gerekir.
Ama asıl sorun, vahyin, harekeleme bahanesiyle yoruma tabi tutulmuş yani beşerî müdahaleye uğramış olmasıdır. Sevgili dost1’in şu açıklamasına bakın:
Örneğin:
(kaf,be,lem) harfleri ile bitişik olarak yazılan kelime,
katele (öldürdü) ,
kutile (öldürüldü)
kabile (kabul etti),
kubile (kabul edildi) şeklinde;
(la, te-kaf-be-lem-vav, elif ) harfleri ile yazılan baştaki la ile sondaki elif ayrı diğerleri bitişik yazılan kelime;
lâ takbelû (kabul etmeyiniz),
lâ taktulû (öldürmeyiniz)
şekillerinde de okunabiliyor. İşte bu yazı şekli Kur'ân kelimelerinin birçok biçimde okunmasına ve dolayısiyle kıraat (okuma) ayrılıklarına, tartışmalara neden oluyordu.
Tartışmalara neden oluyordu; mazeret bu. Eğer Kuran’ın ilk katipler tarafından yazılmış olan bir nüshası saklanıp korunsaydı bu mazeret haklı görülebilirdi. Ama sorumsuzca yok edilmiş. O yüzden kıraat ihtilaflarını sona erdirmek ihtiyacı öne sürülerek harekeleme adı altında vahye yapılmış olan beşerî müdahalenin geçerli bir mazereti yok gibi. Harekeleme olup bittisi bu haliyle, ne yazık ki, bir fesat gibi duruyor. Vahyi yorumlamak suretiyle beşerî müdahaleye uğratma fesadı.
Fesadın iyiniyet ve cesaretle müzakere edilip giderilmesi gerekmez mi?
Sevgi ile, Hasan Akçay
|
Yukarı dön |
|
|
hasanoktem Admin Group
Katılma Tarihi: 10 eylul 2006 Gönderilenler: 2837
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
dost1 yazdı:
Hicr suresinin 9. ayetini tahlil edelim.İnşaAllah.
Okuyanlarca da daha iyi anlaşılsın diye ayetin öncesi ve sonrasını da yazacağım.
6-) Ve kalu ya eyyühelleziy nüzzile aleyhiz Zikru inneke lemecnun; Dediler ki: “Ey kendisine Zikr indirilen kimse!.. Muhakkak ki sen mecnunsun (delisin, cinnlenmişsin)”.
7-) Lev ma te'tiyna bilmelaiketi in künte mines sadikıyn; “Eğer doğru söyleyenlerden isen, bize melaike getirmeli değil misin?”.
8-) Ma nünezzilül melaikete illâ bil Hakkı ve ma kânu izen munzariyn; Biz melaike’yi ancak bil-Hakk indiririz... O vakit te onlara zaten mühlet verilmez/göz açtırılmaz.
9-) İnna nahnu nezzelnez Zikra ve inna lehu leHafizun; Doğrusu O Zikri biz indirdik, Biz! Ve muhakkak O’nun hafızları biziz!.
10-) Ve lekad erselna min kablike fiy şiyeıl evveliyn; Andolsun senden önceki ilk şia’lar içinde de (Rasu’ler) irsal ettik.
11-) Ve ma ye'tiyhim min Rasûlin illâ kânu bihi yestehziun; Onlara bir Rasûl gelir gelmez, mutlaka onunla alay ederlerdi.
12-) Kezâlike neslükühu fiy kulubilmücrimiyn; İşte böylece onu mücrimlerin kalbine sokarız.
13-) La yu'minune bihi ve kad halet sünnetül evveliyn; Ona (Zikr’e) iman etmezler... Evvelkilerin sünneti de gelip geçmiştir
14-) Ve lev fetahna aleyhim baben mines Semai fezallu fiyhi ya'rucun; Üzerlerine Sema’dan bir kapı feth etsek de, onun içinde uruc ediyor olsalardı,
15-) Lekalu innema sükkirat ebsaruna bel nahnu kavmün meshurun; Elbette şöyle derlerdi: “Gözlerimiz bağlandı/sarhoş oldu, hatta biz büyülenmiş bir kavimiz”.
9.ayetteki lehu kelimesindeki zamir ya Zikr olabilir ya da Peygamber Efendimiz olabilir.
Lehu kelimesindeki zamir Zikr olursa ayetin anlamı, "Biz bu zikri, muhafaza edeceğiz"
Lehu kelimesindeki zamir Peygamber Efendimiz olursa ayetin anlamı, “Biz, Muhammed'i koruyacağız" olur. Ayetin öncesine bakıldığı zaman Allah’ın, inzâl'dan, vahiy'den bahsettiği görülmektedir ve indirilen şey de, kendisine vahiy indirilen kimseye delâlet ettiğine göre, bu zamirin Peygamber Efendimize gitmesi daha güzel ve yerinde olur. Çünkü O, bilinendir. Nitekim,Kadir suresinin 1.ayetinde” İnna enzelnahu fiy leyletilKadr”, ''Muhakkak biz onu, Kadir gecesinde inzal ettik" ifâdesi de böyledir.
Buradaki huve zamiri, daha Önce bahsedilmemiş olmasına rağmen, Kur'ân'a gider. Onun,bilinen ve meşhur olması sebebiyle, ondan zamirle bahsetmek güzel olmuştur.Hicr suresinin “İnna nahnu nezzelnez Zikra ve inna lehu leHafizun;” ayetindeki lehu kelimesindeki zamirin Peygamber Efendimize gittiğini düşünüyorum. Bence en uygun olanı budur.Şüphesiz en iyisini bilen Allah’tır.
değerli kardeşim dost1,
daha önce konuşmuş olduğumuz konuları, sizinde dilediğiniz gibi, okuyucuyu usandıracak tarzda, tekrar tekrar konuşmamızın (ikimizi kastediyorum)pek fazla bir anlamı olmıyacağı konusunda, size katılıyorum.benim halen arkasında olduğum ve halende aynen düşündüğüm, bu iletimimden önceki görüş ve düşüncelerim, bu forumun geçmiş sahifelerinde ( 2.-3.-4.-7.-16.-sayfalar) mevcuttur.aynı şeyleri tekrarlamanın bir faydası yok.evvelki iletinizde görüşlerinize delil olarak sunduğunuz istanbul topkapı sarayında bulunan harekesiz Mushaf, bu konuda kesinlikle bir delil teşkil edemez.üzerinde Osman mushafı diye bir tabela veya etiketi bulunan O mushaf ile ilgili, çok şey söylenebilir ve bir çok ihtimaldende bahsedilebilir.daha önceki iletilerimdede bahsettiğim Ayetlerde de açıkça buyurulan ,Ayetlerin harekeleriyle birlikte gönderildiğidir.aksi düşünülemez bile.eğer Ayete,anlamını verecek olan harekeyi,Yüce Allah, biz kullarının insafına bırakırsa,O indirmiş bulunduğu Ayetin ne ehemmiyeti kalır.ve harekeleriyle birlikte indirmiş bulunduğu bu Kur'an'ı her yönden ve her bakımdan,harekeleriyle birlikte muhafazaya almıştır.(75 Kıyame:16-19Ayetlerine bakınız lütfen.evvelki iletimlerimde de var)yani topkapı sarayındaki mushaf ,bu konularda bize delil teşkil edemez değerli kardeşim.bize delili , yalnız ve ancak elimizdeki Kur'an'ın iki kapağı arasından getirebilirsiniz ancak.
değerli kardeşim,diyorsunuzki, sende bize Kur'an dan delil getiremiyorsun işte,
kardeşim, size Kur'an daki Ayetlerden , Kur'an'ın Yüce Allah tarafından korunduğu, hıfzedildiği, çelişkisiz/tutarlı olduğu, içinde ivecen/eğrilik bulunmadığı, her türlü tenakuzdan uzak bulunduğu, öğreticisinin Yüce Allah olduğunu vb.müteaddid Ayetler getirdim ve dahada getirebilirim.ve bu Ayetlerden sizde haberdarsınız.ancak, hicr9 da olduğu gibi, Yüce Allah'ın , Kur'an'ı korumam/hıfzım altına almışım dediği yerde bile, burada kastedilen Kur'an değil Peygamberdir diyorsanız ve öyle düşünüyorsanız ben neyapabilirim ki?buda sizin inancınız.benim sınırlı arapça bilgimde bana sizin söylediğinizin aksine '' lehu '' zamirinin Kur'an'ı açık ve net bir biçimde işaret ettiğini görüyorum: yani bu Ayetteki : lehu zamiri Kur'an'ı gösteriyor açıkça.bu Ayette ,Peygamberi göstermiyor.
'' inne nahnu nezzelnezzikra ve inne lehu lehafızun '' '' O zikri (Kur'an'ı biz indirdik biz ; ve onun koruyucusu da elbette biziz! '' şüphesiz her şeyi en iyi bilen Yüce Allah'tır.bu Ayette hıfzedileceği/ korunacağı, Yüce Allah tarafından taahhüd edilen Kur'an'dır.
ve ,Yüce Allah'ta ,anlayıp öğüt alalım diye , bu Kur'an'ı kolaylaştırmıştır.(19 Meryem97, 87 Ala 8, 54 Kamer 17-22-32-40)
bence en uygun olanı budur.ve bu konu ile ilgili olarak şunları da söylemek istiyorumki:
bana bu iletiyi yeni bir tartışma konusu biçiminde gönderen asıl saik/sebeb şudur:
yukarıdaki sözkonusu yazınızdan aldığım alıntıyı (hicr9 ) ihtiva eden son iletinizi, okuduktan sonra, elimdeki ve bu kısa süre içerisinde şahsi olanaklarımla ulaşabildiğim , mevcut Kur'an tefsirlerinin/meallerinin hiç birinde, hicr9 sizin anlamlandırdığınız gibi anlamlandırılmamış. söylediğinizin aksine hepside bu Ayet'te korunan/mahfuz olanın açıkça Kur'an olduğu belirtilmektedir.ben de sınırlı arapça bilgimle, hicr9 da hıfzedildiği buyurulan ın ne olduğu konusunda, bunun bu Ayette Kur'an olduğu sonucunu çıkarttığımı yukarıda belirttim.ve öylede olduğuna kesinlikle inanıyorum.
hicr9'un mihver/odak Ayetlerden biri olması ve konumuza ışıktutan (mealinde anlaşamadığımız) anahtar Ayetlerden olduğunu düşündüğümden, aramızdaki , bu ihtilafa olumlu katkı yapacağını düşündüğümden, hicr9 Ayeti ile ilgili , başka insanların/ müfessirlerin/meal sahiplerinin görüşlerinede müracaat edelim diye düşündüm.inanıyorumki, konumuza olumlu katkı sağlanacaktır:
inşaAllah hicr9 'un meali konusunda aramızdaki ihtilafa/ farklılığa güzel katkılarda bulunur.
1- ilk olarak Yaşar Nuri Öztürk'ün Meali' nden başlayalım:
hicr 8:
biz o melekleri ancak ve ancak hak üzere, hak bir yolla indiririz.ve o zaman inkarcılara göz açtırılmaz.
hicr 9:
hiç kuşkusuz, o zikiri /Kur'an'ı biz indirdik biz;her hal ve şartta onu muhakkak koruyacak olanda biziz.
hicr 10:
yemin olsunki,senden öncekilerin o ilk kümeleri içinede nebiler gönderdik biz!
hicr11:
onlara bir Tanrı elçisi gelir gelmez, onunla mutlak alay ederlerdi.
değerli kardeşim,, Yaşar Nuri Öztürk'ün mealinden anlaşılan :
hicr9 da Yüce Allah'ın koruyacağım dediği, '' Kur'an'dır''
2- Süleyman Ateş Meali :
hicr8 : ( iyi bilsinlerki ) biz, Melekleri ancak hak ile( hikmet gereğince) indiririz.o zaman da kendilerine asla göz açtırılmaz.( derhal işleri bitirilir, mahvolup giderler)
hicr9 : O zikri (Kur'an'ı) biz indirdik biz ; ve onun koruyucusu da elbette biziz.)
hicr10 :Andolsun, senden önce evvelki (millet) lerin kolları içine de elçiler gönderdik.
hicr 11 :onlara hiçbir elçi gelmezdi ki, onunla alay etmesinler.
değerli kardeşim, Süleyman Ateş'in de Mealinden anlaşılan : hicr9 da Yüce Allah'ın koruyacağım diye taahhüd ettiği : Kur'an'dır.
3- Muhammed Esed Meali :
hicr8 :(oysa) biz Melekleri ancak hakk(in iktizası) olarak indiririz ; ve o zamanda artık ilahi mesajı reddetmeleri yüzünden cezayı hak ednler) asla geri bırakılmazlar.
hicr9 :kimsenin kuşkusu olmasınki, bu uyarıcı / hatırlatıcı mesajı, Ayet Ayet biz indirdik; yine kimsenin kuşkusu olmasın ki,( BÜTÜN TAHRİFLERDEN ) ONU YİNE BİZ KORUYACAĞIZ.
hicr10 :GERÇEK ŞU Kİ,(Ey Peygamber) senden önce de gelip geçmiş ayrı ayrı topluluklara(elçiler) gönderdik.
hicr11: onlara hiçbir elçi gelmedi ki, onunla alay etmesinler.
değerli kardeşim, Muhammed Esed Mealinden de anlaşılan :hicr9 da Yüce Allah'ın koruyacağım diye taahhüd ettiği Kur'an'dır.
4- Elmalılı Hamdi Yazır Meali :
hicr8 :biz o Melekleri ancak hak ile indiririz.ve o vakit onlara (kafirlere) göz açtırılmaz.
hicr9 :şüphe yok ki o Kur'an'ı biz indirdik. ve onu biz elbette muhafaza edeceğiz.
hicr10 :andolsun senden evvel, önceki ümmetlere de Peygamberler gönderdik.
hicr11 :onlara hiçbir Peygamber gelmiyordu ki , onunla alay etmesinler.
değerli kardeşim, Elmalılı Hamdi Yazır Mealinden de anlaşılan :hicr9 da Yüce Allah'ın koruyacağım diye taahhüd ettiği Kur'an'dır.
değerli kardeşim dost1,
Yüce Allah izin verirse, konumuza olumlu katkı ve açılım sağlayacak olan , Meal ve Tefsirleri vermeye devam edeceğim inşaAllah.
Allah'a emanet ol.
saygı ve sevgilerimle.
NOT: bu forumda diğer iletilerimin bulunduğu sahifeler: 2.-3.-4.-7.-16.-23.- 25.- 27.- 28.-30.-32.-
Fereç Hüdür'ün iletileri : 26.- 33.- 37.- 38.-
|
Yukarı dön |
|
|
safbilgi Yasaklı
Katılma Tarihi: 25 agustos 2006 Yer: Turkiye Gönderilenler: 841
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
HASAN AKÇAY YAZDI:
Ferec HÜDÜR’e göre Kuran Hz Peygamber zamanında mushaf yani kitap halinde idi. Ama buna itiraz edilebilir. Nitekim malik bin nebi dostumuz itiraz ediyor. Diyor ki:
Bence bu, makbul bir görüş değil. Yani kur'an peygamber zamanında yazılıydı ama kitap değildi.
Andolsun Tûr’a (52/1) - Satır satır yazılmış Kitab’a (52/2) - Yayılmış ince deri üzerine (52/3)
Yukardaki ayetlerin yazıldığına delildir; kitap haline getirildiğine değil.
Hayır, o ayetler bir mesajdırlar. (80/11) - İsteyen onları idrak eder. (80/12) - Onlar, değerli sayfalardadır. (80/13) - Yüksek ve temiz sayfalarda. (80/14)
Bu ayetler ise, lefhi mahvuza işaret etmektedir diye düşünüyorum.
Şu bir gerçekki peygamber yukardaki ayetler ışığında da değelendirince gelen vahyi yazdırıyordu, ama kur'an kitap halinde değildi, bu biraz mantıktan uzak bir görüş, muhammed peygamber hayatta olduğu müddetçe ona vahy gelecekti, ve bir kitabın olabilmesi içinde son noktanın konulması lazım, ki müşriklerin şu iddiasını biliyoruz:
İnkâr edenler dediler ki: "Kur'an ona tek bir defada, toplu olarak indirilmeli değil miydi?" Biz onunla kalbini sağlamlaştırıp-pekiştirmek için böylece (ayet ayet indirdik) ve onu 'belli bir okuma düzeniyle (tertil üzere) düzene koyup' okuduk. (FURKAN SURESİ / 32)
yani, kuran geliyor, peygamber yazdırıyor, kur'an'ın kitap haline gelmesi ise, ancak peygamberin ölümünden sonra olabilirdi, bir kitap yok ortada sayfalar var. Bunda bir sorun olur mu peki, hiç bir sorun olmaz, Allah koruyacağını vaad ettiği zikri sebeplerini oluşturarak da pek ala koruyabilir.
Kuran eğer malik bin nebi'nin dediğin gibi Hz Peygamber zamanında sayfalar halinde idiyse her ayet hangi surenin neresindedir, bilinir; sorun değildir ve sorun edilmememesi gerekir.
Ama asıl sorun, vahyin, harekeleme bahanesiyle yoruma tabi tutulmuş yani beşerî müdahaleye uğramış olmasıdır. Sevgili dost1’in şu açıklamasına bakın:
Örneğin:
(kaf,be,lem) harfleri ile bitişik olarak yazılan kelime,
katele (öldürdü) ,
kutile (öldürüldü)
kabile (kabul etti),
kubile (kabul edildi) şeklinde;
(la, te-kaf-be-lem-vav, elif ) harfleri ile yazılan baştaki la ile sondaki elif ayrı diğerleri bitişik yazılan kelime;
lâ takbelû (kabul etmeyiniz),
lâ taktulû (öldürmeyiniz)
şekillerinde de okunabiliyor. İşte bu yazı şekli Kur'ân kelimelerinin birçok biçimde okunmasına ve dolayısiyle kıraat (okuma) ayrılıklarına, tartışmalara neden oluyordu.
Tartışmalara neden oluyordu; mazeret bu. Eğer Kuran’ın ilk katipler tarafından yazılmış olan bir nüshası saklanıp korunsaydı bu mazeret haklı görülebilirdi. Ama sorumsuzca yok edilmiş. O yüzden kıraat ihtilaflarını sona erdirmek ihtiyacı öne sürülerek harekeleme adı altında vahye yapılmış olan beşerî müdahalenin geçerli bir mazereti yok gibi. Harekeleme olup bittisi bu haliyle, ne yazık ki, bir fesat gibi duruyor. Vahyi yorumlamak suretiyle beşerî müdahaleye uğratma fesadı.
Fesadın iyiniyet ve cesaretle müzakere edilip giderilmesi gerekmez mi?
Sevgi ile, Hasan Akçay
AÇIKLAYICI VE MANTIKLI BİR YORUM
|
Yukarı dön |
|
|
|
|