Yazanlarda |
|
Alperen Admin Group
Katılma Tarihi: 09 nisan 2005 Gönderilenler: 2974
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
ALINTI: Allah'ın bize gönderdiği Hz. Muhammed (sav) bir tek Muhammed idi. Fakat, geleneğimiz en az üç Muhammed ortaya çıkardı:
"Üç Muhammed de kim?" diye soracak olanlara sıralayalım:
1. Olağanüstüleştirilip melekleştirilerek hayattan dışlanan Muhammed (a)
2. Aşağılanarak, Allah'la insan arasında postacı seviyesinde -özürle- bir 'ara kablosu' gibi algılanan Muhammed (a).
3. Bunların dışında ve karşısında yer alan Kur'an'ın tanıttığı ve kendisinde ahlaka dönüştüğü, sözcüğün en mükemmel çağrışımlarıyla 'insan' ve 'elçi' Muhammed (a).
Bu kategoriden ayrı olarak bir de İslami disiplinlerin Hz. Peygamber'i tek boyutlu algılayışları var:
1. Muhaddislerin hiç susmamacasına hep konuşan, hayatı söz söylemekten müteşekkil olan peygamber anlayışı.
2. Sufilerin, biraz münzevi, biraz seçkinci, bir parça sermest, ama hep 'esrara' gark olmuş ve illa ki 'olağanüstü' peygamber tasavvuru.
3. Fakihlerin, sürekli kural koyan, en insani durumlardan dahi hukuki kurallar çıkaran, hayata salt hayatı kodlamak için gelmiş izlenimi veren ya da her haline 'kodifikasyon malzemesi' olarak bakılan peygamber tasavvuru.. (Mustafa İSLAMOĞLU)
http://63.231.71.139/forum_posts.asp?TID=232&PN=1&TP N=1
|
Yukarı dön |
|
|
Alperen Admin Group
Katılma Tarihi: 09 nisan 2005 Gönderilenler: 2974
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Merhaba Arkadaşlar
Satır Aralarını Okumaya Devam.
En’am 77. Ay'ı doğarken görünce, "Budur benim Rabbim!," dedi. Batınca da, "Rabbim bana doğru yolu göstermezse dalalette olanlardan olurum," dedi.
Felemma rael kamera baziğan kale haza rabbı felemma efele kale leil lem yehdinı rabbı le ekunenne minel kavmid dallın
Duha 7. Seni dalalette bulup da kılavuzluğunu üstlenmedik mi?
Ve vecedeke dallen feheda.
Bu iki ayetteki ortak kelimeler şunlar: Hidayet ve Dalalet. Bunlar birbirinin zıddı olan iki kelime.
İlk ayette özne Hz. İbrahim. İkincisinde ise Hz. Muhammed. (Hepsine Selam Olsun)
Hz. İbrahim’i de Hz. Muhammed’i de Allah DALALETTEN kurtarıyor ve HİDAYETE eriştiriyor.
Allah ikisinin de elinden tutuyor ve böylece onları DOĞRU YOLA=HANİFLİĞE iletiyor. (En’am Suresi 79 ve 90’de Doğru Yol Haniflik olarak tariflenmiştir)
Hz. İbrahim’i ısrarla öne çıkarmaya çalışan buna mukabil Hz. Muhammed’i bu noktadan hareketle küçümseyen bir grup zavallı insanın ilgisine ve bilgisine sunulur.
Peygamberlerimizin tümünü seviyor ve sayıyoruz. Birinden hareketle diğerini hafife almıyoruz. Hepsine selam olsun.
Not:
1.Gerçek KÖR kimdir? Hz. Muhammed’e bu hakareti yapabilen hanifçi takım mı? Yoksa Allah’ın hidayete ve doğru yola=hanifliğe eriştirdiği bununla birlikte alemlere rahmet olarak gönderdiği ve ahlakını Kur’anda övdüğü sevgili peygamberimiz mi?
2. Dalalette olmak ile Dalalete sapmak arasında ak ile kara arasındaki kadar fark vardır. Şura 52’yi bir de bu açıdan değerlendirin lütfen.
|
Yukarı dön |
|
|
sorun Newbie
Katılma Tarihi: 29 mart 2007 Gönderilenler: 4
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Alperen Yazdı:
Hz. Muhammed müstesna bir Resuldür.
Amacım elçilerimizi yarıştırmak değil. Kimini kimine tercih etmek yada üstün tutmak da değil. Hepsi birbirinden güzel, güzide, seçkin, mümtaz, muazzez insanlardır. Hepsi bizim peygamberimizdir.
Kur’anda bize anlatılan örnek tavırları hepimiz için örneklik teşkil eder. Amacım, Hz. İbrahim’i ısrarla öne çıkaran buna mukabil Hz. Muhammed’i küçümseyen zavallı bir zümrenin bu iddialarının saçmalığını bir nebze de olsa göstermektir.
Resullerimizin hepsi güzel insanlardır ama Allah kimini kimine üstün kılmıştır. Bazılarıyla konuşmuş bazılarını da derecelerle yüceltmiştir.
Bakara 253. İşte resuller! Biz onların bazısını bazısına üstün kılmışızdır. Allah, onlardan bazısıyla konuşmuştur. Bazılarını da derecelerle yüceltmiştir. Meryem oğlu İsa'ya açık ayetler verdik ve onu Ruhulkudüs'le güçlendirdik. Allah dileseydi, onların ardından gelenler, açık-seçik mesajlar kendilerine ulaştıktan sonra birbirlerini öldürmezlerdi. Ancak tartışmaya girdiler de içlerinden bazısı iman etti, bazısı küfre saptı. Allah dileseydi birbirlerini öldürmezlerdi. Ne var ki, Allah dilediğini yapıyor.
Allah ile bazı Resullerinin arasını ayırmak, birini ötekine tercih etmek, kimine inanıp kimini inkar etmek yasaklanmıştır.
Bakara 285. Resul, Rabbinden kendisine indirilene inanmıştır; müminler de. Hepsi; Allah'a, onun meleklerine, kitaplarına, resullerine inanmışlardır. Allah'ın resullerinden hiçbirini ötekinden ayırmayız. Şöyle demişlerdi: "Dinledik, boyun eğdik. Affet bizi, ey Rabbimiz. Dönüş yalnız sanadır."
Nisa 150. Onlar ki Allah'ı ve O'nun resullerini inkär ederler, Allah'la O'nun resulleri arasını açmak isterler de "bir kısmına inanırız, bir kısmını inkâr ederiz" derler; böylece imanla inkâr arasında bir yol tutmak isterler.
Nisa 152. Allah'a ve O'nun resullerine iman edip onlardan birini ötekilerden ayırmayanlara gelince, Allah böylelerinin ödüllerini yakında kendilerine verecektir. Allah, Gafûr'dur, Rahîm'dir.
Buraya kadarki kısımdan anlıyoruz ki; Peygamberlerin kimini kimine tercih etmek bu anlamda ayrım yapmak yasaktır ve kimi peygamber kiminden üstün, faziletli kılınmıştır.
Şimdi Hz. Muhammed’le alakalı ayetlere bakalım.
Kalem (3-7) Senin için kesintisiz bir ödül var. Ve gerçekten sen, çok büyük bir ahlak üzerindesin. Yakında göreceksin, onlar da görecekler, Hanginizmiş fitneye tutulan, deliren! Senin Rabbin, evet O'dur kendi yolundan kimin saptığını en iyi bilen. Ve O'dur kimin doğruya ve güzele kılavuzlandığını en iyi bilen.
Hz. Muhammed ÇOK BÜYÜK BİR AHLAK ÜZERE olduğu vurgulanarak KESİNTİSİZ ÖDÜL sahibi olarak ilan edilen TEK resuldür.
Enbiya 107. Ve biz seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik.
Hz. Muhammed ALEMLERE RAHMET olarak gönderilen TEK resuldür. Diğer peygamberler bir aileye, bir kavme, bir millete gönderilirken Hz. Muhammed ALEMLERE RAHMET olarak gönderiliyor.
Ahzap 21. Yemin olsun, Allah resulünde sizin için, Allah'ı ve âhiret gününü arzu edenlerle Allah'ı çok ananlara güzel bir örnek vardır.
Ahzap 56. Şu bir gerçek ki, Allah ve melekleri, o Peygamber'e salat ederler/destek verirler/onun şanını yüceltirler. Ey inananlar! Siz de ona destek olun/onun şanını yüceltin ve ona içtenlikle selam verin.
Ahzap 57. Allah'ı ve resulünü incitenleri Allah dünyada da âhirette de lanetlemiştir. Onlar için, alçaltıcı bir azap da hazırlanmıştır.
Hz. Muhammed ALLAH’IN VE MELEKLERİNİN SALAT+SELAM ETTİĞİ tek Resuldür. Sadece bu husus bile Hz. Muhammed’i küçümseyen zavallılara verilecek tokat gibi bir yanıttır.
Hz. Muhammed bazı peygamberler gibi –kesin inananlardan olması adına- mucize istememiştir.
Bakara 259. Ya şu kişi gibisini görmedin mi? Çatıları çökmüş, duvarları-damları yere inmiş bir kente uğramıştı da şöyle demişti: "Allah şurayı ölümünden sonra nasıl hayata kavuşturacak?" Bunun üzerine Allah, o kişiyi yüz yıllık bir süre için öldürmüş, sonra diriltmişti. "Ne kadar bekledin?" demişti. "Bir gün veya günün bir kısmı kadar bekledim." dedi. "Hayır, dedi, aksine sen, yüz yıl kaldın. Yiyeceğine, içeceğine bak! Henüz bozulmamış. Eşeğine bak! Seni insanlara bir ibret yapalım diyedir bu. Kemiklere bak, nasıl yerli yerince düzenliyoruz onları ve sonra et giydiriyoruz onlara." İş kendisi için açıklık kazanınca şöyle dedi o: "Allah'ın her şeye kadir olduğunu biliyorum."
Peygamberimiz buradaki Resul gibi ölülerin nasıl diriltileceğini görmek ve böylece şüphelerini izale etmek istememiştir.
Bakara 260. Hani İbrahim de şöyle yakarmıştı: "Rabbim, göster bana, nasıl diriltiyorsun ölüleri?" "İnanmadın mı?" diye sordu. "İnandım, dedi, ancak kalbimin tatmin olması için ..." Allah dedi ki: "Kuşlardan dört tane al, onları kendine ısındırıp alıştır. Sonra her dağın üstüne onlardan bir parça koy. Sonra da onları çağır. Koşarak sana geleceklerdir. Bil ki Allah Azîz'dir, Hakîm'dir.
Hz. İbrahim kalbinin yatışması adına Allah’ın ölüleri nasıl dirilteceğini görmek istemiştir. Ama Hz. Muhammed buna ihtiyaç bile duymamıştır.
Araf 143. Musa, bizimle sözleştiği yere gelip Rabbi de kendisiyle konuşunca şöyle konuştu: "Rabbim, göster bana kendini, göreyim seni." Dedi: "Asla göremezsin beni. Ama şu dağa bak. Eğer o yerinde durabilirse, sen de beni görebileceksin." Rabbi dağa tecelli edince onu parça parça etti. Ve Musa baygın vaziyette yere yığıldı. Kendine gelince şöyle yakardı: "Tespih ederim o yüce varlığını, tövbe edip sana yöneldim. İman edenlerin ilkiyim ben."
Hz. Musa belki de kalbinin yatışması adına Allah’ı görmek istemiştir. Ama Hz. Muhammed buna ihtiyaç bile duymamıştır.
İsra 1. Bütün varlıkların tespihi o kudretdir ki, ayetlerimizden bazılarını kendisine gösterelim/kendisini ayetlerimizden bir parça olarak gösterelim diye kulunu, gecenin birinde Mescit-i Haram'dan, çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa'ya/o en uzak secdegâha yürütmüştür. Hiç kuşkusuz, O'dur Semî' ve Basîr.
Allah’ın bazı ayetlerini göstermek için İSRA (gece yürüyüşü) yaptırdığı TEK Resul Hz. Muhammed’dir.
Necm 5-18. Ona (bu Kur'an'ı) üstün (oldukça çetin) bir güç sahibi (Cebrail) öğretmiştir.(Ki O,) Görünümüyle çarpıcı bir güzelliğe sahiptir. Hemen doğruldu. O, en yüksek bir ufuktaydı. Sonra yaklaştı, derken sarkıverdi. Nitekim (ikisi arasındaki uzaklık) iki yay kadar (oldu) veya daha yakınlaştı. Böylece O'nun kuluna vahyettiğini vahyetti. Onun gördüğünü gönül yalanlamadı. Yine de siz gördüğü (şey) üzerinde onunla tartışacak mısınız? Andolsun, onu bir de diğer inişte görmüştü. Sidretü'l-Münteha'nın yanında. Ki Cennetü'l-Me'va onun yanındadır. Sidreyi örten örtmekte iken, Göz kayıp-şaşmadı ve (sınırı) aşmadı. Andolsun, o, Rabbinin en büyük ayetlerinden olanı gördü.
Yolculuk yaptırılarak Rabbimizin en büyük ayetlerine şahit kılınan, bu şerefe nail olan TEK Resul Hz. Muhammed’dir.
Sana özgü bir davranış olarak, gecenin bir kısmında, o Kur'an'la meşgul olmak üzere uyanık ol/uykudan uyan. Böylece Rabbinin seni övgüye layık bir konuma (Makamı Mahmuda) ulaştırması umulur. (İsra Suresi 79)
Niceliğini ve nasıllığını kimsenin bilemediği ÖVGÜYE LAYIK konumu elde edebilecek TEK Resul Hz. Muhammed’dir. Başka hiçbir Resul için böyle özel bir konumdan bahsedilmezken sadece Hz. Muhammed’e bu makam vaad edilmiştir. Bu makamı Allah övgüye layık görmüştür. Bu durum o makamı çok çok önemli kılmaktadır.
Hz. Muhammed’i küçümseyenler, ona laf sokmaya çalışanlar cahildirler. Cahil adamdan başkası bunu yapmaz. Bunu cahilliklerinden yapmıyorlarsa mutlaka bir kasıtları vardır. Hanifçilerin bu konudaki kasıtları nedir acaba? Bence Peygamberliğe oynamaktır.
Hz. Muhammed’i yüzünü ekşittiği için Haniflikten ihraç eden, bu hususu Peygamberliğine sürülmüş bir kara leke sayan zavallılara Allah Basiret, feraset ve iz’an, vicdan versin. Resullerimiz de insan olduklarından dolayı bazen zaafları olmuştur. Bu normaldir. Örneğin Hz. Musa sihirbazlarla olan karşılaşmasında Allah’ın kendi tarafında olduğunu bildiği halde korkmuştur. Bu doğaldır zira onlar da beşerdir. Bazı peygamberler toplumlarını bırakıp kaçmıştır bazıları da toplumlarının negatif tavırlarına illallah demiştir ve beddua etmiştir. Bunlar da onların insan oldukları gerçeği göz önünde bulundurulduğunda normal karşılanacak bir durumdur.
Not:
1- Bu konuda Mustafa İslamoğlu’nun Üç Muhammed isimli kitabını okumanızı öneririm. Kitapta indirgemeci ve yüceltmeci yaklaşım sorgulanmakta ve İnsan Muhammed gerçeği vurgulanmaktadır. http://www.mustafaislamoglu.com/
2- Konu hakkında ilk fikri veren AKİK dostumuza teşekkürler.
|
|
|
Parmaklarından kevser gibi suyun aktığı,elinde taaşlaarın atlayaraak zikir ettiği.miraaca mucizesini yaşayan,gözü çıkan sahabenin gözünnü Allahın izniyle yerine taakan v.s. bir cihan şumül bir peygamberin mucize sahibi olmadığını söylemek sonderece saçma..belki onun en büyük mucizesive hala gözler önünde olan Kur'an dır ,bunu da mı farkedemiyorsunuz..doğruyu ararken sapıtmak diye ben buna derim ..öbür tarafta Ondan şefaat beklersiniz ama,hangi yüzle çıkacaksınız karşısına bakalım .. kesinlikle aldanıyorsunuz..siz kendinizi Kur'an tefsircisi mi sayıyorsunuz..? Neye güvenerek bu kadar cüretlisiniz,anlamış değilim..
Herkese iyi günler dilerim ..Allah kimseyi doğru yoldan şaşırtmasın ,bir de doğruyu bulduktan sonra..! Amin.
|
Yukarı dön |
|
|
ABCDF Ozel Grup
Katılma Tarihi: 11 agustos 2006 Yer: Turkiye Gönderilenler: 412
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
(FURKÂN suresi 30. ayet) Ve elçi dedi ki: "Rabbim gerçekten benim kavmim, bu Kur'an'ı terkedilmiş (bir kitap) olarak bıraktılar."
(EN'ÂM suresi 106. ayet) Rabbinden sana vahyedilene uy. O'ndan başka ilah yoktur. Ve müşriklerden yüz çevir. (AHZÂB suresi 2. ayet) Sana Rabbinden vahyedilene uy. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberdârdır. (ZUHRUF suresi 43. ayet) Şu halde, sana vahyedilene sımsıkı-tutun; çünkü sen dosdoğru bir yol üzerindesin.
(YÛSUF suresi 3. ayet) Biz bu Kur'an'ı sana vahyetmemizle, en güzel kıssaları gerçek bir haber (kıssa) olarak sana aktarıyoruz, oysa sen, daha önce, bundan haberi olmayanlardandın.
(FURKÂN suresi 33. ayet) Onların sana getirdikleri hiç bir örnek yoktur ki, biz (ona karşı) sana hakkı ve en güzel açıklama tarzını (ahsene tefsira) getirmiş olmayalım.
(EN'ÂM suresi 51. ayet) Rablerine (götürülüp) toplanacaklarından korkanları onunla (Kur'an'la) uyarıp-korkut; onlar için ondan başka ne velileri vardır ne şefaatçileri. Umulur ki korkup-sakınırlar.
(ANKEBÛT suresi 51. ayet) Kendilerine okunmakta olan Kitabı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu? Şüphesiz, bunda iman eden bir kavim için gerçekten bir rahmet ve bir öğüt (zikir) vardır.
(NİSA suresi 153. ayet) Kitap Ehli, senden kendilerine gökten bir kitap indirmeni istiyor. Musa'dan bundan daha büyüğünü istemişlerdi. Demişlerdi ki: "Bize Allah'ı açıkça göster." Böylece zulümlerinden dolayı onlara yıldırım çarpmıştı. Ardından kendilerine apaçık belgeler geldikten sonra, buzağıyı (ilah) edinmişlerdi. Yine bundan dolayı onları affettik ve Musa'ya apaçık olan ispatlayıcı bir delil verdik.
__________________ Artık kim tağutu tanımayıp Allah'a inanırsa, o, sapasağlam bir kulpa yapışmıştır; bunun kopması yoktur.
|
Yukarı dön |
|
|
Alperen Admin Group
Katılma Tarihi: 09 nisan 2005 Gönderilenler: 2974
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selam Dostlar
Bu başlıklaki yazılarımda savunduğum bazı görüşlerimin abartılı ve yanlış olduğunu kabul ediyorum. Eleştirilecek birçok yönü var.
Muhabbetle, Alperen
__________________ Yunus 105. Şu da emredildi: "Yüzünü dine bir hanîf olarak çevir. Sakın müşriklerden olma!"
|
Yukarı dön |
|
|
Guests Guest Group
Katılma Tarihi: 01 ekim 2003 Gönderilenler: -259
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
selam arkadaşlar aşşağıdaki yazı,M.Yaşar Soyalan'ın Vahy Savunması Adlı kitabından Elçilerle Farklı konuşma meselesi bölümünden, özetlenerek iktibas edilen bir yazıdır., faydası olması ümidi ile,
" Geleneksel kültürümüzde, bunUN bir yanısıması olarak tefsirlerimizde, Allah'ın seçtiği rasullerle farklı farklı şekillerde konuştuğu, yani vahiy gönderdiği; örneğin Hz.Musa ile Tur Dağı örneğinde olduğu gibi açıkca konuştuğu ifade edilgelmiştir.Bu düşüncelerine delil olarak az sonra ifade edeceğimiz ayetleri delil olarak göstermişlerdir.Kendi düşüncemizi ortaya koymadan önce ilgili ayetlere bakalım.Ancak önce peygamberlere farklı şekilde vahy verilmesi konusu ile peygamberlerin birbirleri karşısında var olduğu iddia edilen hiyerarşi/alt-üst durumunu ilişkilendirerek birlikte ele almamız gerekir.Çünkü, geleneksel kültür içinde bu konular iç içe girmiş durumda dile getirilmektedir." Peygamberler arasında ast-üst ilişki varvar ve bu nedenle,Allah rasulleri ile bu alt-üst ilişkisine göre konuşmaktadır.Bizim peygamberimiz Hz.Muhammed ise bu alt-üst ilişkisinin en tepe noktasında bulunuğu için Allah onunla bütün vahy şekilleri ile konuşmuştur." denilmektedir.
Öncelikle bu hiyerarşiyani ast üst ilişsine veya bazı peygamberlerin derecelerinin daha fazla olduğu konusuna değinelim.Bir defa kelimeler kendi anlam dünyalarına uygun olarak ifade edilmemektedir.Bu hem "derecat " kelimesi, hem de "faddala " kelimesi için söz konusudur. "Derecat" kelimesi günlük, türkçe'de kullanılan "derece", "kademe" anlamında kullanılmamaktadır.. Oysa ilgili kelime,Kur'an'sa ancak çok dolaylı bir şekilde böyle bir anlmaı çağrıştırsa da, bir bütünlük içerisinde ele aldığımızda"konum" "durum" anlamlarında kullanıldığını, genelde nötr bir anlama sahipken cümle içindeki durumu veya birlikte kullanıldığı kelimelere göre onlarla uyumlu olarak yeni anlamlar kazanır.
" Sizi yeryüzünün halifeleri yapan, verdiği şeylerde, sizi denmek için, kiminizi kiminizin derecat ile fevkine çıkarır.O'dur.Şüphesiz Rabbin, cezası çabuk olandır ve O, bağışlayan, esirgiyendir." ( 6/165)
Bu ayette, yeryüzünde halife kılınan kullar arsında bir ats üst ilişkisinden değil, yani bazılarının diğerlerinen daha değerli ve kıymetli olduğu anlamında değil; farklı konumlarda, farklı durumlarda bulunduklarından, bu durumlarına göre, yani, bu insanların rızk karşısındaki konumlarına göre imtihan olacakları ifade edilmektedir.
" Andolsun ki biz, insanoğlunu şan ve şeref sahibi kldık.Karada ve denizde taşıtlar yükledik ve temiz yiyeceklerden onları rızıklandırdık. Onları yarattıklarımızın bir çoğundan donanımlı kıldık ( faddalnahum ala kesirin mimmen halakna tafdilen). (17/70)
Aynı konu derecat kelimesi kullanılmadan farklı ifadelerle de dile getiriliyor; insanoğlunun diğer yaratılanlar karşısındakfarklılıklarından ve ona fazladan verilen donanımların hakkını vermesi, isteniyor.
" Bak! Bir kısmını diğerinden nasıl ayırmışız/farklı kılmışız ve elbette ahiret hem konumu (derecat) olarak daha büyük, hem de tafdılce ( içinde barındırıdıkları açısından) de daha /büyüktür." ( 17/21)
Bu ayette derecat kelimesi, ahiretin konumunu, durumunu anlatan bir ifade olarak kullanılıyor.Burada bir efdaliyattan, bir üstünlükten çok, cennet ve cehennemi de ifade edecek şekilde mevcut durumu anlatılıyor.Bir dünya ve ahiret karşılaştırılması yapılarak, dünyanın ahiret karşısındaki konumu ortaya konuyor.Ahiretin hem konum açısından hem de içinde barındırdıkları açısından, dünyadan çok çok büyük oolduğu ekber kelimesi ile ifade ediliyor........................(43/32’yi okuyunuz ve 16/71 ile tefsir ediniz.farklı rızıklandırılmanın sebebininzenginlerin fakirlere vermeleri geretktiğini, bunun da sadece bir faklılık olduğunu üstünlük olmadığını görürsünüz.)
Deracat kelimesinde olduğu gibi, benzer bir anlam kayması da faddala kelimesi için söz konusudur. Faddala kelimesi öz olarak farkı, farklılaşmayı, farklı olmayı ifade ederken; günümüz Türkçe'sinde kutsalı çağrıştırmak anlamında, üstün, üstün olmak anlamlarında kullanılmaktadır.Böylece bu kelimenin bütün kullanımlara bu şekilde tercüme edilerek, zengin olan dahaüstün /daha kutsal, fazla bilgi depolamış olan daha üstün/daha kutsal, yönetici konumunda olan daha üstün / daha kutsal, fizikiolarak daha güçlü olan daha üstün / daha kutsal olarak anlaşılagelmiştir.Ayetlere önce bu anlam verilmiş, sonra şu demek isteniyor diye farklı şekilde yorumlanmaya çalışılmıştır.Çünkü, Allah'ın adalet, rahmet, rahman sıfatlarıyla bu anlayışın çeliştiği görülmüş.Ancak,bu yorumlar sadece Peygamber ile ilgili kullanımlarda söz konusu olmamıştır.Peygamberler arasında ast-üst ilişkisi olduğu gibi üstetekiler allatkilerden daha faziletli, dah kutsal olarak kabul edilmiştir. Oysa az önce ifade ettiğimiz ve az sonra örneklerde göreceğimiz gibi, bu kelime bir efdalliyet, bir kutasllığı değil; Bir farklılığı, bir fazlalığı,(ayrıcalığı değil) ifade etmektedir .
Resuller arasında derece farkını ifade ettiği iddia edilen kullanımlara geldiğimizde,burada da resuller arasındaki üstünlük veya büyüklük-küçüklük değil; başka bir değişle hangisinin daha kutsal, daha faziletli olduğu değil; durumları, konumları ve farklılıkları,ilahi metin anlamında vahiy alıp almadıkları konusundaki farklılıkları ifade edilmektedir.
Bilindiği gibi Kuran’da çok sayıda resul/nebi ismi geçmekde ve Allah hepsinin de kendisi tarafından seçildiğini, nimetlendirildiğini ifade etmektedir.Üstelik bu resullerin hepsi Kuran’da hem nebi hem resul olarak tanımlanmaktadır. Dolayısıyla, geleneksel kültürde “kendisine kitap verilen peygamberlere Resul, kitap verilmeyenlere Nebi denir”, iddiasının Kur’an’i hiçbir kaynağı yoktur. İşte bu resul/Nebilerden bir kısmına açıkça İlahi kelam anlamında vahiy verildiğinden söz edilirken, bazıları konusunda sessiz kalınmaktadır. Örneğin ; hem Harun Peygamber, hem de Yahya Peygamber, resul ve Nebi olarak ifade edilirken; kendilerine ilahi kelam anlamında bir metin verildiğinden söz edilmez. Örneğin Harun’a bir bu anlamda bir metin verilmediği çok net bir şekilde ortadadır. O, Musa ile aynı ortamda, Musa’nın yardımcısı olarak, resul ve Nebiliğini sürdürmektedir bize göre aynı durum birçok İsrail peygamberi içinde söz konusudur. İşte Peygamberler arasında ki bu konum ve durum farklılığı kanaatimizce deracet kelimesi ile ifade edilmektedir. Örneğin enam suresinin 63. ayetinde bu kelime açıkça bu anlama gelmektedir. Yani Hz. İbrahim’in vahiy almasına ve hidayet edilmesine işaret edilmektedir.
“Bu, kavmine karşı bizim İbrahim’e vermiş olduğumuz hüccetimizdir. Biz dilediğimizin konumunu (deracat) yükseltiriz. Şüphesiz ki Rabbin Hakimdir, Alimdir”. (6/83)
aynı şekilde, iddia edildiği gibi bakara: 253. ayette Peygamberler arasında bir üst ast ilişkisini değil, farklı konumdaki birçok peygamberin, Yahudilere, belge ve beyanatla gelmelerine rağmen; onların kendilerine getirilenleri önemsemeyip, kendi aralarında kavga etmeye devam ettikleri ve bunu kötü sonucuna katlandıkları anlatılmaktadır. “İşte bunlar, Allah’ın ayetleridir. Onları sana hakkıyla okuyoruz. Şüphesiz ki sen o gönderilen Resullerdensin. İşte bu peygamberlerden kimini diğerlerinden farklı kıldık. Onlarda Allah’ın kendilerine hitap ettiği (kelleme) konumunu (deracat) yükselttikleri vardır.
(Bu anlamda) Meryem oğlu İsa’ya belgeler (Beyyinat ) verdik, yani O’nu Ruhu’l-Kudüs’le destekledik. Allah dileseydi, belgeler kendilerine geldikten sonra, peygamberlerin ardından birbirlerini öldürmezlerdi. Fakat ayrılığa düştüler, kimi inandı, kimi inkar etti. Allah dileseydi birbirlerini öldürmezlerdi, lakin Allah istediğini yapar”. (2/252-253)
“Rabbin, göklerde ve yerde olan herkesi en iyi bilir. Andolsun ki, peygamberlerin bir kısmını bir kısmından farklı kıldık ve ( bu anlamda) Davud’a da Zebur'u verdik. ( 17/55)
“Gerçekten Allah, Adem’i, Nuh’u ve İbrahim ailesiyle İmran hanedanını alemler üzerine seçti ( Istafa)” (3/33).
“Andolsun ki, Davud’a tarafımızdan bir nimet ( fazl) verdik: <> dedik ve O’na demiri yumuşattık.” (34/10)
“Andolsun ki, Davud’a ve Süleyman’a ilim verdik. İkisi de : <> dediler.”27/15)
Bu ayette Davud ve Süleyman peygamberlere verilen “ilim”, onların diğer insanlardan farklılıklarını açıklar. Bu ilimde Kuran’ın bir çok ayetinde ifade edildiği gibi, ilahi vahiy anlamında kullanılmaktadır.
Faddalna kelimesi, Türkçe meallerde genellikle “üstün kıldık” şeklinde tercüme ediliyor. Oysa bu ibare üç yerde peygamberler ile ilgili olarak kullanılıyor 17/21’de ise, insanlarla ilgili olarak; “bak! Bir kısmını diğerinden nasıl ayırmışız/farklı kılmışız ve elbette ahret hem konumu (deracat) olarak daha büyük, hem de tafdılce (içinde barındırdıkları açısından) de daha büyüktür. (17/21) şeklinde geçmektedir.
Kelimenin faddale şeklinde ki kullanımlarında ise “sahip olunan, mal, mülk, imkan gibi farklı şey” anlamında kullanılıyor. Nisa süresinin 32. ayeti buna güzel bir örnektir. Erkeklerin üstünlüğüne delil olarak aktarılan Nisa süresinin 34. ayetinde de aynı kullanımın bulunduğunu ifade edelim.
“Bir de Allah’ın bazınıza diğerinden fazla verdiği şeyleri ( ma faddale Allahu bihi ba’dukum ala ba’din) istemeyin erkeklere çalışmalarından bir pay kadınlara da çalışmalarından bir pay vardır.çalışında Allah’tan Lütfünü isteyin. Her zaman Allah her şeyi iyi biliyor”4/32). Ayrıca bkz. (16/71,4/95 ve 34)
Allahu teala bir çok ayette İsrail oğullarının faddal kılındığını ifade etmiştir. Bu ayetlerde Türkçe meallerde genellikle “İsrail oğullarını üstün kıldık” diye tercüme edilmiş.İsrail oğullarının bu gün de üstün olduklarını içlerine sindirmeyenlerin veya “ madem ki İsrail oğulları üstündü, o zaman yeni peygamberler, dolayısıyla Hz.Muhammed’in peygamberliğinin ve Kuran’ın gelmesinin ne anlamı var ?” sorusuna muhatap olmamak için, metinde olmadığı halde” bir zamanlar” ifadesi eklenmiştir. Gördüğünüz gibi bir yanlış ifade insanoğluna kaç tane yanlış yaptırıyor. Şimdi ilgili ayetlerden örneklere bakalım.
“ Ey İsrail oğulları ! size ihsan ettiğim nimetim ve sizi alemlerden farklı kıldığımı hatırlayın.” (2/47)
“ Andolsun ki, biz vaktiyle israil oğullarına kitap,hüküm ve peygamberlik vermiştik. Kendilerini temiz rızklardan rızıklandırmıştık ve alemlerin üstüne geçirmiştik.” (45/16)
bu ayetlerde ve benzeri ayetlerde, Allah İsrail oğullarına vahy veya başka nimetlerde vererek, onları firavun zulmünden kurtardığını ifade etmekte, dolayısıyla onlara bu nimetleri hatırlatmaktadır. İsrail oğullarının farklı kılınması onlara verilen bu nimetler sayesindedir.Bu nimetlerin verilmesi bir ayrıcalı, bir kayırma değildir.Bir yerde bir ayrıcalık varsa bir kayırma ve özel muamele söz konusu olur.Bu ayetlere Sadece Musa ve kavmine ait olacak, bu nimetlerden başka topululuklar yararlanamayacak; bu olacak şey değildir.Nitekim Musa peygamber, aynı ayetleri/vahy firavun ve toplumuna da götürmüştür.Onlar ta işin başında bu ayetleri yalanlamışlardı.Ayrıca Allah’ın nimet/ vahy göndermediği toplum mu var ki, bir diğerinden üstün olsun.Bu bir üslup meselesi ve ifade biçimidir.Aynen, fil ve kureyş surelerinde olduğu gibi. Yani, verilen nimetlerin hatırlatılmasıdır.Bu anlamda Allah, her topluma kendisini hatırlatacak nimetler sunmuştur.Bu nimetler onlara yapılan ayrıcalığı değil, Allah’ın tüm insanlar için geçerli olan genel sünnetini ifade etmektedir.Bu anlamda bir üstünlükten değil ancak bir farklılıktan, farklı donanımlardan söz edilebilir.
İşte resullerin bazısının bazısından üstün/farklı olması durumu da budur.Doğal olarak, “ peki resuller arasında hangi farklar var veya buradaki farklılıktan kast edilen nedir?” diye sorulabilir.Daha önce de değindiğimiz gibi bu fark ; vahy alan peygamberle vahy almayan peygamber arasındaki farktır.Allah’ın ilahi hitapta bulunması.Bunu da o zaman kültürel mirası ve algılaması çerçevesinde yapıyor.Bakara/253 de zaten ifade edildiği gibi, İsa'ya Beyyinat verilip Ruhul Kudüs ile desteklenip, Musa’ya hitap ettiği gibi bazı peygamberlerini diğerlerinden farklı kılmıştır. ( 252. ayette atfen) ey Muhammed ! Sende gönderilen bu resullerdensin.Bu anlamda sana da, Davud'a Zebur verildiği gibi ( 17/55’e atfen) vahy edildi ve bu Kur’an verildi bir bütünlük içerisinde ayetin devamında niçin Muhammed'e vahy verildiğinin cevabı da var: Cevap; o toplumların gelen Beyyinat önemsemeyip birbirlerini öldürmeye devam etmeleridir.
Bu peygamberlerin genel bir listesi, alemlerden farklı oldukları ifade edilerek, en’am suresinin 82-87 ayetleri arasında verilmektedir.
“ Bu, kavmine karşı bizim İbrahim vermiş olduğumuz hüccetimizdir.Biz dilediğimizi derecelerle yükseltiriz.Şüphesiz rabbin hikmet sahibidir, her şeyi bilendir. Bundan başka O’na İshak ve Yakubu da ihsan ettik ver her birini hidayete erdirdik Nuh’u da daha önce hidayete erdirmiştik, O’nun soyundan Davudu, Süleyman’ı, Eyyub’u, Yusuf’u,Musa’yı, Harunu da…. İşte iyi işler yapanları böyle mükafatlandırırız.Zekerriya’yı, Yahya’yı, İsa’yı ve İlyası da…hepsi iyilerdendir.İsmail’i Elyasa’yı Yunus’u ve Lut’u da…. ( faddalna alelamemin) alemlere faddal/farklı kıldı.Babalarından, çocuklarından ve kardeşlerinden bazılarını da nokta.Onlar’ı etçik ve doğru yola ilettik” ( 6/83-87) ayetinde neredeyse, Kuran’da adı geçen bütün peygamberler sayılarak alemlere faddal oldukları ifade edilmiştir.Ayrıca Nisa Suresi 162- 167. ayetleri de aynı şeyleri ifade etmektedir……………….
• De ki: "Biz Allah'a, bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve torunlarına indirilene, Musa'ya, İsa'ya ve peygamberlere Rablerinden verilenlere iman ettik. Onlardan hiç biri arasında ayrılık gözetmeyiz. Ve biz O'na teslim olmuşlarız." (84) Ali-İmran)
• Dediler ki: "Yahudi veya Hristiyan olun ki hidayete eresiniz." De ki: "Hayır, (doğru yol) Hanif (muvahhid) olan İbrahim'in dini(dir); O müşriklerden değildi." (135)
• Deyin ki: "Biz Allah'a; bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve torunlarına indirilene, Musa ve İsa'ya verilen ile peygamberlere Rabbinden verilene iman ettik. Onlardan hiç birini diğerinden ayırdetmeyiz ve biz O'na teslim olmuşlarız." (136) Bakara,
Kur’an ayrıca Allah’ın seçti bu peygamberler arasında ayrım yapmaya, onlardan birini veya bir kaçını tercih etmeye karşı çıkmakta, konumları ne olursa olsun hepsine iman edilmesi gerektiğini ifade etmekte, ayrımcılığa karşı çıkmaktadır.
Allah'a ve Resûlü'ne inananlar ve onlardan hiç biri arasında ayrım yapmayanlar, işte onlara ecirleri verilecektir. Allah, bağışlayandır, esirgeyendir. (152)Nisa)
• Elçi, kendisine Rabbinden indirilene iman etti, mü'minler de. Tümü, Allah'a, meleklerine, Kitaplarına ve elçilerine inandı. "O'nun elçileri arasında hiç birini (diğerinden) ayırdetmeyiz. İşittik ve itaat ettik. Rabbimiz bağışlamanı (dileriz). Varış ancak Sana'dır" dediler. (285) Bakara)
Madem Allah peygamberleri arasında ayrım yapmıyor, hepsine aynı şekilde iman edilmesine, saygı duyulmasını, hepsinin “ benim peygamberim” olarak algılanmasını istiyor. O halde bu peygamberlerin hepsine aynı şekilde hitap etti; bu rasulleri hitap şeklinde de bir birinden ayırmadı.”
Yazar bundan sonra vahy’in inişini anlatıyor, buraya kadar meseleyi açıklamak için yeterlidir sanıyorum, faddala ve deracat” kelimelerinin, üstünlük, değil farklılık” olarak algılanması derece ast üst değil, konum ve durum olarak algılanması gerektiğini anlatı yazar kısacası.Allah müminlerin hepsine aynı imanının istiyor, kendi katında da aynıdır tek farkları farklılıkları, imtihan araçları, kimi hükümranlıkla, kimi mustazaflık ile imtihan edilmiş, bu ayrıcalık değil farklılıktır, ama şunu da unutmayalım ki, elçiler de imtihan sürecinden geçmiştir ve Rabbım onların ecirlerini verecektir, yazıyı yazma da katkısı bulunan kardeşlere teşekkürler Allah’a emanet
Selam ile
|
Yukarı dön |
|
|
|
|