Yazanlarda |
|
fazıl Yasaklı
Katılma Tarihi: 06 subat 2011 Yer: Turkiye Gönderilenler: 335
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
asım Yazdı:
bize her fırsatta aklımızı çalıştırmamızı
öğütleyen kuranda akla vicdana aykırı bir şey görürsek ne
yapacağız peki...
|
|
|
Daha açık ifadeyle reddedeceksin hocam... Ama reddetmeyi
de tartmalı. Yani önyargıyla vs yaklaşırsan, orada yazan
a yı b anlayacaksın, anlarsın... Mesela, kölelikten
bahseder, onları her fırsatta özgür kılmaktan bahseder
ama 'ben köleliği kaldırdım' demez.. İşte bu akıla
vicdana aykırıdır. 'Adet görmemiş kadınlarınız'
ifadesinden, kız çocuklarıyla da evlenildiği
anlaşılmakta... vicdani mi? Akıla uygun mu? Elbette uygun
değil, bir kere çocuğun cinsel yetileri, görüntüsü
oluşmamış, idrakı gelişmemiş. Buna yasak gelmemiş olması
düşündürücü. Aslında ben gerçeğin akıl, vicdanda olduğuna
inandığım için, vahiyleri ille Allahtan gelmiş olduğu
savını pek önemli görmüyorum, ama faydalanmak adına
diyelim.. Bazı noktalar var ki bu kuranın allahtan değil
de muhammedden geldiğine inanasım geliyor. vesselam..
|
Yukarı dön |
|
|
asım Uzman Uye
Katılma Tarihi: 14 agustos 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 1700
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
peki akıl dedik vlcdan dedik..
Bunları aldık kabul ettik ve bunlara uymayan ne varsa reddettik...
Buraya kadar bende geldim...
ama sorgu burada bitmemeli...
Akıl ve vicdan da sorgulanmalı...
Bu gün akla vicdana uygun gelmeyen şey bir bakıyorsun başka bi gün uygun geliyor...
Bizlmde yanılma ihtimalimiz var...
__________________ O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
|
Yukarı dön |
|
|
fazıl Yasaklı
Katılma Tarihi: 06 subat 2011 Yer: Turkiye Gönderilenler: 335
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
asım Yazdı:
peki akıl dedik vlcdan dedik..
Bunları aldık kabul ettik ve bunlara uymayan ne varsa
reddettik...
Buraya kadar bende geldim...
ama sorgu burada bitmemeli...
Akıl ve vicdan da sorgulanmalı...
Bu gün akla vicdana uygun gelmeyen şey bir bakıyorsun
başka bi gün uygun geliyor...
Bizlmde yanılma ihtimalimiz var...
|
|
|
Asım hocam muhteşemsin. Gerçekten...
Yaygın kötülüğü işleyenlerden çoğunluğu genel olarak,
ikiye ayrılır, şöyle ki, oruç tutar, namaz kılar, bunlar
elit müslüman-ayak takımı müslümanlardır. Ayak takımı
müslüman kendi içinde sırasıyla kamu müslümanı, amele
müslümanı olarak yine ikiye ayrılırken, elit
müslümanlarsa, ağa müslüman(ı)-büro müslümanı olarak
ikiye ayrılır.
Birde bunların tümüyle dışında olanlar vardır, bunlar has
müslümanlardır, herhangi bir ayrımları yoktur, tevazu
sahibi insanlardır. Ben şahsen böylesi adamlardan birkaç
kişiyi yakınen tanırım.
Şimdi has adamları bir kenara koyalım diğerlerine
bakalım. Hocam bunların bir çoğunda yavşaklık had
safhadadır, bunların konuşma tarzları fısıltıdır,
bakışları ise felfecir arayıştadır. Böylesi birinin kapı
komşun olmasını istemezsin, aynı zamanda dostluğunu da
ummaz, uzak kaçarsın... Bunların 'ben vicdanını...'
deyip, bırakıyorum. Aslında kimse için böylesi sözler
sarfetmedim lakin ne yazık ki böylesini de yakından
tanıyorum... Köpekteki vicdanın, v sini taşımıyorlar. Her
neyse... Aslında vicdana ihtiyaç duymamalı insan, çünkü
onun görevi, en çok bilmezlerde ağırdır. Has adamlarınsa
o vicdan tokmağı çoktan kırıktır. Vesselam...
|
Yukarı dön |
|
|
fazıl Yasaklı
Katılma Tarihi: 06 subat 2011 Yer: Turkiye Gönderilenler: 335
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Sen! Hey sen!
-Ben? Kim ben mi?
Evet, sen... Kalk ayağa..
-Peki, tamam..
Sana ayağa kalk demiştim.
-Kalktım zaten..
Bu kadar kısa boylu olacağını söylememişlerdi..
Gel benimle...
-Bir çift iri gözün peşinden mi gideceğim?
Bir çift gözün değil, benim peşimden geleceksin.
Evet ben zenciyim, ve hatta epey koyu tenli bir zenci...
Takım elbisem koyu siyah olmasaydı...
Hem senin gece lamban yok mu?
-Yok, var.. yani gece ışıkta uyuyamam da..
Her neyse, gel!
Giy bunları...
-Ben ceketi 20 liraya zor almıştım,
-Şimdi takım elbise geldi.. Markası ne bunun?
Bilmiyorum... Sen sadece giy o kadar..
-Dostum sen kimsin, bu olanlar da ne demek?
Sus, konuşma... Sen seçildin!
-Seçildin mi? Neye seçildim, buda ne demek..
Sen sadece dediklerimi yap ve konuşma..
iki elimde birer hap var, biri mavi...
Diğeri açık mavi...
Maviyi seçersen gerçeğin farkına varacaksın...
Ama açık maviyi seçersen...
-Evet, açık maviyi seçersem...?
Açık maviyi seçersen, açık mavi gerçeğin farkına
varacaksın...
-Hangi gerçeğin..?
Sana seç dedim! Soru sorma...
Sağ taraftaki mavi...
Seç bakalım...
-Neden seçiyormuşum? Hem bunların uyku ilacı olmadığı ne
malum?
-Amacın ne? Tecavüz etmek mi?
Tecavüz mü?
Dostum, sence ben bir eşcinsel bir sapık gibi mi
duruyorum?
-Belli olmaz..
Belli olmaz derken?
.......................
Şimdi şu hapları iç ve beni daha fazla zorlama...
-Peki... Kızmana gerek yok..
Sağ taraftan seeeeççç... Off..
-Ama sağın hangi tarafı?
-Sana göre olan sağ mı, yoksa bana göre olan sağ mı?
Bana göre olan sağ..
-Peki...
-Hapları karıştırmış olmayasın, ikisi de aynı renk
gözüküyor..
Işıktan olmalı, şöyle az ışığa gel..
Evet, şimdi görebiliyor musun?
-Göremiyorum...
O zaman gözlüğünü çıkar...
Şimdi görebiliyor musun?
-Evet, görebiliyorum, birinin üzerinde viagra yazıyor...
Kahretsin, bir saniye...
Hangi cebe koydum bu lanet hapı..
Hah, buldum.. Sırıtmayı kes ve şimdi seçimini yap!..
-Yapamam..
Neden?
-Çünkü ikisi de bana kırmızı görünüyor...
Nasıl yani, dur bi bakiyim...
Hımm, hayır bunlar mavi.. Kırmızı da nereden çıktı?
-Ben, renk körüyüm, mavi rengi algılayamam...
?????????????????
Neyse, farketmez, gördüğün renklerden seç..
-Bunların ikisi bana aynı renk görünüyor, ya sen hapları
karıştırdıysan?
Karıştırmadım, biri mavi, diğeri açık mavi..
Evet, sadece bir ton açığı ama farketmez...
Şimdi seç..
-Evet, sağ taraftakini alıyorum..
Bir saniye sol elimden aldın,
Sağ taraf için sağ elimden alman gerekiyordu..
-Tamam o zaman, şimdi bunu bırakıyorum..
Bırak..
-Evet, şimdi sol elimle alırsam, sağı almış oluyorum
değil mi?
Evet, sağı almış oluyorsun..
-Peki alıyorum..
-Suyun var mı?
Ne için?
-Yutmak için elbette, daha ne için olacak?
Su, hımm? su!.. Su yok, öyle iç...
-Susuz içemem, bende hap yutma fobisi var..
Peki hapla ilgili başka fobin var mı?
-Yok!..
-Ne yapıyorsun, hapı mı eziyorsun yoksa?
Evet... Hap yalama fobin yoktur inşallah..
-Bu arada tırnakların da epey uzamış, farkındasın değil
mi?
Yani?
-Dostum, bu pis ellerle gece yarısı birilerine hap
yalatmak da neyin nesi?
-Ha? Normal mi bu yani?
Yutamam dedin...
-Ufff, keşke yutsaydım...
-Şimdi oldu mu? Gönlün oldu mu?
Olup olmadığını birazdan anlarız..
Bir değişiklik hissediyor musun?
-Evet, ağzımda keskin bir tuz tadı var..
Tuz mu?
Tuzdan başka birşey?
-ı ıh, hissetmiyorum..
Doz mu az geldi acaba?
-Bir saniye, bir saniye..
-Birşeyler hissetmeye başladım..
Ne hissediyorsun?
-Sadece, birşeylerin değiştiğini hissediyorum,
-Ama neyin değiştiğini hala hissetmiş değilim...
..............................................
Evet, seni bekliyorum...
-Ben de bekliyorum dostum sabırlı ol..
-Bu arada bu verdiğin hap, bir ilaç mı?
Ne alakası var?
-Yani.. Hani insanlar eczaneden, sinek, böcek, fare ilacı
alırlar ya..
Eee?
-Onların hasta sinek, böcek ve fareleri olmadığına göre,
neden ilaç diyorlar?
-Yani böyle şeylere dikkat ederim ben dostum..
-İnsanların birçok dikkat etmediği şeylere dikkat...
.......................................................
Bu ay ki seçimi kim yaptıysa hay ben ona...
-Efenim? Birşey mi dedin?
Yok, birşey demedim.. Sadece bekliyorum o kadar..
-İ..
İii?
-Evet, i.. yani uzatmadan, ama keskin tonla değil, ani ve
yumuşak bir bitirişle iyi demek istemiştim..
Yani?
-Yani, alnımı kırıştıracak şekilde gözlerimi yukarı
dikip, aynı anda iki omzumu anlığına yukarı aşağı bir
kere kaldırıp indirirken başımı hafifçe sağa eğip
umursuzca söylediğim bir kelime, i.. yani iyi..
-Hepsi bu..
.....................................................
İyi..
-Evet, iyi...
.....................................................
Seni zehirlemek istediğimi mi ima ettin yoksa?
-Bilmem.. Neden olmasın ki...
-Yani kimsenin fareleri tedavi etmek gibi bir amacı
yokken..
-Zehire ilaç demelerinin anlamı ne? Ha?
.......................................................
Farkındasın değil mi hasta olduğunun...
-En azından kareleri saymıyorum...
-Evet çoğu zaman flashbacklerle mücadele ediyorum..
-Yine evet, bu doğru... flashback hangi tarihte
yaşanmışsa..
-Ve hangi acı yaşanmışsa..
-Evet, ilk gün ki gibi hissediyor ve yaşıyorum.. Bu
doğru..
.....................................................
Ee? Daha bir değişiklik olmadı mı?
-Evet oldu sanırım...
-Sanki biraz kaşıntı tuttu gibi..
Nasıl bir kaşıntı?
-Ne bileyim.. Yaz günü atletsiz yünlü bir kazak
giymişcesine bir kaşıntı..
Sadece bu mu?
-Sanki yüzümde biraz kızaklıklar çıktı gibi..
Yüzünde mi?
-Evet..
Nasıl yani?
-Önce sırasıyla tek gözümü kapatıp burnunum yanına, ta ki
zirvede olan bıyık tellerimi görene kadar baktım..
-Sonra diğer gözümle de aynısı yaptım... Evet, biraz
kızarmış görünüyorum..
-Aslında senin gözlük camından denedim ama görüntü çok
gölgeliydi, olmadı..
.........................................................
...
Anlıyorum...
??????
Neden kıkırdıyorsun?
-Anladım dedin ya..
Evet?
-Ona güldüm... İlk kez biri beni anladı..
????????????? Anlıyorum...
-Neden öyle şüpheci bakıyorsun?
-Hey! Nereye gidiyorsun?
-Hey! Hani ben seçilmiştim...
-Hey! Sana sesleniyorum.. Kaçma.. Dur!..
http://www.sinegoz.com/kore/bay-kimin-avare-gunleri-
kimssi-pyoryugi-2009/
|
Yukarı dön |
|
|
fazıl Yasaklı
Katılma Tarihi: 06 subat 2011 Yer: Turkiye Gönderilenler: 335
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Büyük tarihin tozlu sayfalarında kalmış, defalarca
okunmuş ve nihayet son okur tarafından okunan bir kitap
ve kahramanları olmalıyız biz. Öyle ya, şu an için nefes
alıyorsam, haliyle okunuyoruz demektir. Bir nevi son hdd
taraması. Kültürü oldukça geniş, yaşını başını almış ama
okumaktan asla bıkmamış bir ihtiyarın rafındayız ya da
bir bilgisayarın donanımlarından biri olan bir hddnin
içinde son çalışmamızı yapıyoruz.
Hdd... Ancak bildiğim üzere tahayyül edebiliyorum, lakin
bu tahayyülün son sınırına da gelsem, bildiklerimle
sınırlı, örnekli kalacak. Örneksiz çalışamıyoruz. Örneğin
soyutu, somutu fark etmiyor, örnek örnektir o kadar.
Tarihe bakıyorum: 21 Ağustos 2012, saat:21:11
Bundan önce neredeydik, bu yaşam gerekli miydi...
Uzayın ortasında, yani bir köşesinde, karanlığa boğulmuş
bir halde, süper uzaklıklar, akıl almaz büyüklükler
arasında, biz... Bu nasıl bir plan?
''BEN SİZİ YARATTIM Kİ BANA İBADET EDESİNİZ.''
Peki sen kimsin?
''BEN HERŞEYİN YARATICISIYIM.''
İyi... Buyur buradan yak, yok beğenmedin o zaman git
tüpten yak.. Lafa bak: yaratınızım, ilahım..
Yok yav...
Hem ne güzel yoktuk... Şimdi, işin yoksa yok higgs bozonu
yok bilmem ne... Herakleitos bile nihayetinde kafayı
gitti yedi... Herşeyin aslında bir ateş, enerji olduğuna
kadar geldi, fazlasına dayanamadı...
Gökten şu geliyor, gökten bu geliyor... Falan tarihte
doğmuşum, idrak çağları yaklaştı, şu nedir, bu nedir...
Haydi onu geçtik, şimdi sizi uyarıyorum, kitap
gönderiyorum, hazır olun... Hazırız, buyur.. Burda
gönderilmişi var... Kime? Bize mi? Yok, araba... Onun
lisanıyla gönderdik ki anlayalar.. Eee? e si şu: bunlar
kendi dinlerini (ki içinde haram aylar falan da var, yani
hazır bol bonuslu tarafından bize) dayattılar.. Ben
gözümü dünyaya açıyorum, hazır dayatılmışı da var...
Gökyüzüne saatlerce bakıyorum, bir halt anlamak mümkün
değil... Öyle bön bön.. Sonra camiden eullahu eaqbearr
diye biri sesleniyor... O tarafa dönüp bir bakıyorum
noluyor diye... Bizim bazı aklı evvelerle, gayet iyi
niyetli iyilik severler o tarafa yöneliyor... Karaköyde
yine bacakarasından vergi, cizye alınıyor... Sonra oradan
bir ulak, o paranın bir kısmını, demin o içeri giren
kalabalığın başındaki görevliye (muhafıza) veriyor...
kamet okunuyor, haydi hep beraber secdeye..
Zamanın neresindeyiz? Tanrının katında nasıl bir yaşam
var... Tanrının neden evvelinin olmadığını, örneksiz
tahayyül edemeyizle bağlayıp, bu düşüncemi öyle
dizginliyorum...
Hem kafamı tekrar kaldırdığımda, sanayileşmeyle beraber,
bunalımın, yoksulluğun daha da arttığına şahit oluyorum
ve bu hengamede bazı sesler geliyor kulağıma:
emperyalizm, kapitalizm, geberizm, izm, izm... Şu
karıncaların tutuştuğu ateşe bak.. Dev bir kuşun
düşürdüğü kırıntıyı kapmanın derdinde herkes.. Ha bu
kırıntı derken, kimi ahrette konfora, kimi dünyada
konfora adıyor kendini... Geçen, Edip Yüksel Muhammet
dedi, Sülüman küplere bindi, 'vay sen nasıl hazret
demezsin'.. Aman aman, o ihtiyardan bu performans
beklenmezdi sanırım... E, tabi birde leylalar var ya..
Ben, yani ben, düşünen kelle, işte o ben.. ben herşeyi
aştım, ve hatta neredeyse tanrının geçtiği ipten bile
zıplayıp onun üzerinden aştım ve böylece tanrı dengesini
kaybetti de yere çakıldı.. İşte bunu diyen zat sayın
kıymetlimiz
baş köşede hazreti agnostik, efenim bu bayan ise deistik,
şu yarım sakallı ağabeyimiz ise teistik, burası ise çok
spesifik... Bir nevi sorumlu olmama hali, öyleyse
deliler, süper evliya...
Buda ayrı bir trend. Deliliğin diğer türevi... Sırasıyla
monsenyör agnostik, monsensör deistik, bu sadece mon
teistik.. ha bir de zır deliler var ki onların da
bunlardan pek farkları yok, alayı tam leyla.. dikkatle
söylüyoruz, ateistik... Oh ne ala, ne ala.. Bir adamın
ateist olabilmesi için ya geri zekalı olması lazım ya da
spastik geri zekalı olması lazım o ayrı mesele.. Tabi,
şimdi bu bir nevi trend ya, daha havalı.. Adam
sayıklıyor, Allah yok... Allahtan kasıt? Arabın mı,
akılsızın mı kimin? Yok, tümden yok.. Al sana halis çin
malı beyine sahip bir kişi.. Ee, beyin çin malı olursa
olacağı bu... Yaratıcı yokmuş!.. Ne güzel de kaçış yolu
uydurumuşlar, ama geçen ben alayına selamün aleyküm ulan
müslümanlar dediğimde, nasılda titremişlerdi... dedim ki,
'ulan, isteseniz de istemeseniz de içinizde vicdan denen
yeti var... hadi gidip adam kesin.. yapamayız çünkü
yazık.. o zaman sizden yardım isteyen çaresize
imkanlıyken kör bakın.. olmaz, yazık.. o zaman denizde
boğulan çoçuğu duymazlıktan gelin.. olmaz, kurtarmak
gerek.. az kaldı ki günah diyeceklerdi.. YAV SİZ BAŞTAN
DEYİN Kİ: KARDEŞİM, BİZ AKIL MANTIK VİCDAN ALMAYACAK DİNE
DİN DEMEYİZ.. ha bunu deyin.. ki diyenlere de rastladım..
İmanlı biri dediydi, 'derine dalma kafayı sıyırırsın'..
İyi de
kardeşim, siz nasıl düşünmeyi düşünmüyorsunuz, nasıl
aklınıza gelmiyor da düşüne düşüne nihayetinde bir
hindinin kazanımına ulaşamıyoruz veya this is a mürted..
Tekrarla evladım: This is a mürted. What is this mürted?
The mürted evladım, şu demek: mürted is şeytan...
Al işte.. şimdi de buradan yak.. Bunu sana kim diyor? En
başta kendi zihnin.. diğerlerinin demesine gerek yok
ki... ne güzel salak gibi yaşıyorduk, sana mı düştü
amerikayı yeniden keşfetmek... bak, eskiler ne demiş:
burda keşfedilmişi var...
Birde bu dayatılan bol bonus lafına takılıyorum, içimdeki
şeytanın ürünleri bunlar... haram aylar, 100 sopa,
elçisiz de olsa hac vb. veya vesairesi... Ne güzel! Burda
hazır yapılmışı, pardon inmişi var.. Şimdi siz bu hazırı
alın, korkmayın bozulmaz, buzdolabına koyun, ısıtın,
ısıtın yeyin... Bıkkınlık gelmesin haaa.. yoksa
çarpılırsınız da düşünen adamlara dönüverirsiniz.. Oh
thank you sayın arap... ne demek, maeşallah, maeşallah..
Edip demişken, ilahiyatçılar da napsın... Hazır yapılmışı
varken, ve hazır üzerinde düşünülmüşü varken... Dikkatr
ediyorum da en azından bu forumlarda yaklaşık 5 yıl evvel
fark edilen meselelere daha yeni yeni vakıf olmaya
başladılar, en azından şimdilerde milletin ağzında ve
paltalkta bir salattır gidiyor... Edipte bundan çok
umutlu, geçen diyordu yine: yeni ve düşünen, doğruyu
arayan bir kafa yapısı geliyor, geldi diye.. ve o da
youtubedeki kanalında salatı açıklamaya çalışmış lakin
hala önyargı, bilinçaltına işlemiş olanlardan dolayı
konuyu idrak edememiş ve aslında kendisi de bunun
farkında... Ben yaşar nuri de dahil bunların çoğuna
zamanında mail atıp, bak hocam mealde böyle diyon ama
yanlış bak burda anlatılan bu tekrar kontrol et diye çoğu
kez uyardığımı biliyorum, kiminden etki geldi kiminden
tepki, kiminden de hiçbir halt gelmedi... Bir aralar
zübeyir hocaya da yazdıydım, bişiler demişti ama şimdi
görüyorum ki o da salattan falan bahsediyor... En azından
ilahiyatçılar uyarması gerekirken, tembelliklerinin
farkına vardılar sanırım.. çünkü durumu tersine çevirme
çabası içinde bir kısmı... Uyanmayanlar, halihazırda
zaten uyanık geçiniyorlar o ayrı mesele...
Ne güzel yoktuk be... derken Allahtan ölüm var var
diyorum, ya bide o olmasaydı, tümden tımarhaneyi
boylardık(m) vesselam.. Ne yapsam acep, gidip günah
keçisine birkaç küfür sallasam, sonra kahrolsun şu
emperyalizm, falan mı desem :) ( sanki güç müslümanlarda
olunca onları rahat bıracakacaklar)...
|
Yukarı dön |
|
|
fazıl Yasaklı
Katılma Tarihi: 06 subat 2011 Yer: Turkiye Gönderilenler: 335
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Monolog halinde devam ediyorum... Ne güzel!..
Bu delilik meselesine açıklık getireyim. Delilik dememin
sebebi belki merhametten olsa gerek, yoksa bunun
sorumluluk getirdiğinin elbette farkındayım.
Agnostik, deist, teist, ateist... Bunların açılımlarını
biliyorsunuz. Ayrıca en önemlileri unuttum, kitap
ehilleri ki, buna müslümanlar da dahil. Bilinemezlik,
tanrının varlığı veya yokluğu hakkında kesin bir bilgi
yoktur, diğerine göre tanrı vardır ama kitap
göndermemiştir, öbürüne göre tanrı vardır, elçi-kitap
göndermiştir ama zamanına hitapla sınırlıdır, müslümana
gelince tanrı vardır, elçi-kitap göndermiştir ve gelen
elçi-kitap kıyamete kadar evrenseldir.
Bunlardan hiçbiri akıl ve mantığın tarafında yer
tutamıyor. Tanrının varlığının delilleri her noktadan
yüksek sesle bağırmaktadır bu nedenle agnostiklere red.
Tanrı elçi göndermemiştir deniyor :) yav hayatlarınızın
bilmem hangi dönemlerinde neler yaşadığınızı gözden
geçirseniz veya gözden geçirenlere samimi olarak kulak
verseniz. Kim sıkıştığında yardım görmedi ki...? Kişiden
kişiye algı değişiyor, haliyle şahitliğin de dereceleri
olmalı. Yani hayat, birilerinin çizdiği kalıplara
sıkışmış falan değildir. Fizikçi ışığın davranışlarını
inceler (inceler mi onu da pek bilmem ya, varsayım
diyelim) ve onun sınırlarını çizer. Mesela der ki, ışık
saniyede 300.000 km den hızlı gidemez veya ışık, herhangi
bir çarpma alanı olmadan görülemez. Bu onların hayat
algılarının etrafına ördükleri bilgilere sığınarak
söyledikleri kendi gerçekleridir ama ben şahsen, ışığın
herhangi bir çarpma alanı olmadan göründüğüne en azından
4-5 sefer tanık oldum, bunun yanında o ışığın tahminen
saatte 1 km gibi bir hızla hareket ettiğini de gördüm.
Şimdi hangisi doğru? İkiside sünnetullah dairesinden
dışarıda değiller elbet. Bunun dışında yapılan isteklere
verilen cevapların da farkındayım lakin burada da önemli
olan, insandan Allaha değil, insandan Allah odaklıya
olmasıdır. Yani, Allah'ım beni zengin yap yerine,
hakkımda hayırlısını ver demek gibi... Bu hem deistlere
hem ateistlereydi.
Teiste gelince, neyse gelmeyeyim, ne ona ne de
diğerlerine.
Hatırlayan olduysa oruç için son düşüncemi şöyle
belirtmiştim: mevcut gözlemler neticesinde orucun bu
haliyle bireyde-toplumda bir değişime neden olmadığı,
aksine yumruklaşmaları artırdığı buna ek ve en önemli
olarak, aç-susuz kalmanın mantığını anlayamadığımı, bu
nedenle orucu kabul etmediğimi söylemiştim. Hala da öyle
düşünüyorum... Miğde salgıya devam ediyor, beden hala su
diye yanıyor, normal olanı onları susturmak olmalıydı.
Konunun ne bağıntısı var denirse bağıntı şurada,
düşünmek... Düşündükçe mürted olur insan derken aslında
düşünmeyenlerin katmerli mürted olduklarını biliyorum.
İnsan denen varlığın ayakta kalabilmesinin tek nedeni
düşünme eylemidir, o olmadan insan bir hiç bile değildir
bu nedenle bu konuda kendimi affediyorum. Şu ve bu
adlarla kendilerini, zamanın trendine göre tanımlayanlara
gelince, küpün tek tarafını evren sanıp ondan gayri başka
boyut-gerçek olamayacağını ilan edenlere iyi niyetle deli
demekten başka yol görünmüyor. Hayatın sunduklarından bir
pay kapan birey, yakaladığı algının, gerçeğin tümüydü
zannıyla hataya düşüyor. O düşüyor, bu düşüyor ve haliyle
ortaya izmli istli birşeyler çıkıyor. Bunların,
müslümanlıkta dahil, hiçbiri, gerçeğin bir yüzeyinden
bile değiller. Ha sen çok mu oralısın denebilir, ben beni
bırakın derim, ben bana sorgucu olarak fazlasıyla
yeterim, netekim.. vesselam...
|
Yukarı dön |
|
|
fazıl Yasaklı
Katılma Tarihi: 06 subat 2011 Yer: Turkiye Gönderilenler: 335
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Yağmur hafiften yağıyor ve vahyediyor: bereket getirdim
lakin her yer beton... Siz beton yaptınız diye biz
yağmayacak değiliz.
Yağmur hafiften yağıyor ve yağmur vahyediyor: Şemsiyeni
aç Fazıl, ıslanma...
Yağmur şiddetlice yağıyor: Ağaç altına sığınmayın,
üzerinize yıldırım düşebilir. Uzman vahyediyor.
Sigara içme hastalanırsın: doktor vahyediyor.
Yükseğe çıktığında dikkatli ol: yerçekimi vahyediyor...
Suyu israf etme, faturan kabarık olur: su sayacı
vahyediyor...
kendine iyi davran: vicdan vahyediyor...
lokman varken gülme, olur ki boğulursun: annen
vahyediyor...
Ey aklını, mantığını, vicdanını kullanan kullarım:
dikkat! gerçek tanrı vahyediyor...
|
Yukarı dön |
|
|
Fers Uzman Uye
Katılma Tarihi: 29 nisan 2011 Yer: Turkiye Gönderilenler: 188
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
uciibu da veted daai izaa deaani...bakara/186
bu vahy, bekleyip duranlara günün birinde gerçekliğini gösterecek mi...
"bana gösterdi brader" diyenlerle, "hani nerede ula" diyenlerin ayrımı sorguya dahil midir yaa eyyuhelleziine aamenuu...
|
Yukarı dön |
|
|
fazıl Yasaklı
Katılma Tarihi: 06 subat 2011 Yer: Turkiye Gönderilenler: 335
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Cin çık, cin cık, cin cık... Yallah cinler yallah.
Keramettin ağabeyin kerametinden olsa gerek, gece vakti
köyün ıslısında yol alırken, az öteden, biraz beriden,
yani ıssızından gelen sesleri duyarmış. Köseliğinden olsa
gerek tüyleri diken diken olmadığı gibi, güneşin alnında
yana kavrula, artık renk verdiği de vaki olmamış.
Velhasılı rengi artıktan değil, has halis oluşundanmış.
Suda gezse izini belli etmez, kasaba olan borcun
vadesinide felsefi konuşmalarla uzatırmış. Lakin o ne
zaman, cinnet tepesinin yanından geçse, cin çık, cin çık
nidalarını duyarmış.
Yine birgün oradan geçerken, merakına güven eklenince,
sinmiş ve sesleri tekrar dinlemiş. Bir vakit sonra sesler
kesildiğinde gidip bakmaya karar vermiş.
Mağaradan içeri adım atar atmaz sandalyelere oturtulmuş
beş aksakallı ihtiyarla karşılaşmış. İhtiyarlara tam
soracakken, birilerinin geldiğini duyarak odanın
altındaki halıya saklanmış.
Onlardan ben agnostiğim diyen adam, karşısındaki
ihtiyara: ''sen yoksun, ya da sen varsın... İşte zurnanın
infilak ettiği nokta. Bak, gözümü kapatıyorum, sen
yoksun. Bak açıyorum sen varsın.'' Görünüşe göre ihtiyar
gayet sakince dinliyormuş ama bir ara ağzındaki bandın
açılması için agnostiğe ısrarla işaret etmiş. Agnostik,
ısrarlara dayanamayıp ihtiyarın bandını çıkardığında:
ihtiyar, agnostiğin annesinin, karısının ve hatta
bacısının da anıldığı, zahiren konusuz ama batinen konulu
bir cevap sallamış. Bunu duyan agnostik, öfkeden deiste
dönmüş.* Ve şöyle demiş: bu ihtiyarla başım belada.
Deist,
agnostiğe oldboy'daki portre gibi sırıtarak şöyle demiş:
üstadım, sen de benim gibi yapacaksın, onun ağzını
bantlayıp kuşla, böcekle, doğayla konuşacaksın. Velev ki
ağzını açtın, o zaman o susana kadar yüksek sesle
helelele diye tekrar ederken başını sağa sola
sallayacaksın, ve ek olarak kaşlarını olabildiğince
yukarı kaldırıp, gözlerini kapatacaksın.
'Bu manyaklık' diye kükremiş agnostik. 'Ben sadece ağzını
bantlar ve sırasıyla gözlerimi açar kaparım, o kadar.
Çünkü o bana göre hem var olabilir, hem yok olabilir, bu
nedenle ona bir tepki vermem veya vermemem söz konusu
değildir. Ne kadar zavallısın ey deist, şu ihtiyarın
çığlıklarını duyduğunda nasıl da inatçı biri
kesiliyorsun. Oysa ben öyle miyim? Eğer ben senin gibi
onun varlığına kesin olarak kansaydım, onunla sabah akşam
sohbet ederdim. İşte sen bu halinle tam bir eşeksin.
Deist,agnostiğin dediklerini düşünmüş ve 'sen, gerçek
namına bir hiçsin, ve ayrıca görüyorum ki, adının
ekzantirik bir çağrışım yaptığına çok güveniyorsun oysa
sen, bana göre tümüyle yoksun. Bu nedenle seni kaale
almıyorum, hıh!..
Keramettin, ula ben nerden düştüm bunların arasına diye
sayıklarken, teistin histerik çığlıklarıyla irkilmiş.
Teist şöyle diyormuş ağzı bağlı ihtiyarına: evet, sen
varsın buna inanıyorum ve evet sen elçi, kitap da
gönderdin ama ben, senin yerine konuşmak derdindeyim.
Yani söylediklerin çokta tın.
Keramettin sondaki adama dikkatle bakmış: en sondaki kişi
bizim müslümanmış. O, ihtiyarının bazen ağzını açıp,
kulaklarını kaparken, bazen, gözlerini kapatıp, ağzını
açıyormuş. Gözlerini bağladığında ihtiyara el hareketi
çekerken, kulaklarını bağladığında küfrü basıyormuş.
O sıra beşincileri, sinir tepesinde içeri girerek 'bıktım
bu kibirliden' diye yaygarayı basmış.
Keramettin gördüklerine daha fazla dayanamayıp halının
altından fırladığı gibi soluğu köyde almış ve muhtara
giderek, köydeki arsa arazi hayvan ağaç mahsul ne varsa
satıp gitmek istediğini, yardımcı olmasını istemiş.
Muhtar onun cinlendiğini düşünerek köy ahalisini toplamış
ve onlardan bir çare istemiş. Hepsi bu konuda
bilgiliymiş. Kimileri, 'onu önce yıkayalım, sonra bir
deliğe tıkayalım' demişler, hakiki kimileriyse, 'başına
huni geçirelim, böylece bizim köyün de delisi olsun'
demişler... Bazıları çarmıha germekten söz edince, muhtar
onlara çok kızmış. Kalabalığın söylevlerini dinlemeyen
muhtar onu dişçiye götürmüş. Dişçi düşünüş taşınmış ve
''Keramettin'dir ne yapsa yeridir, sebze haline bırakın''
demiş... vesselam...
Not: anlayana 10, az anlayana 6, anlamayana davul zurna.
Bu arada agnostik, deist, teist, ateist vb bilimum
arkadaşlar varsa alına bilir, kusura bakabilirler...
Dipnot: Agnostik, öfkeden deiste dönmüştü. Agnostiğin
öfkeden deiste dönmesi, ona bakması, onu görmesi, onun
tarafına dönmesi değildir. Agnostik, öfkeden deiste döndü
demek, işine gelmediğinde, agnostizmden, deizme geçiş
yapabilmesidir. Deistin, oldboy portresi gibi ona
bakmasının nedeni işte budur.
** İhtiyarlar kimdi?
İhtiyarların hepsi, onların kafalarındaki tanrı
imgesidir.
*** 5. kişi, tanrıyı kibirli gören, sözde tanrısızdır. :)
**** ıslı-ıssız
Zıtlıktan dem vuranların, bir kavramın tek yönünü ısrarla
kullanmış olmalarına karşı bir uyarıdır.
***** yazıda belki kara değil, en azından sarıdan az
daha koyu mizah kullanılmıştır.
****** kusura bakabilirler
agnostizm, deizm, teizm, ateizme sundurma, köşe, meydan
okumadır...
******* helelele
tarif edildiği üzere icra edilir. Beni rahat bırakmayan
çocuğa, siyasetten bahsederken ilk 2. dakikada verdiği
tepkinin aynısıdır ve bu suretle maktul,
uzaklaştırılır... İlk 2. dakika da tarifi gerçekten
ilginç...
******** odanın altındaki halı
Bunu ben de ilk başta anlamadım...
Netekim...
|
Yukarı dön |
|
|
fazıl Yasaklı
Katılma Tarihi: 06 subat 2011 Yer: Turkiye Gönderilenler: 335
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Deizm veya yaradancılık, tüm dinleri reddeden ancak
Yaradan'nın varlığına inanan inanç biçimidir. Dinler
reddedildiği için peygamberler, kutsal kitaplar, sevap,
günah, ibadet, ahiret, cennet, cehennem, melek, cin ve
şeytan gibi kavramların hiçbirinin Deizm inancında yeri
yoktur. Yalnızca evreni ve doğa kanunlarını koyan, bunun
ardından evrene ve insanlığa hiç bir müdahalesi olmayan
Yaradan'a inanılır. Bu tek inancın kaynağı, dolaysız
yoldan algılarımızla doğaya ve insanın yapısına duyulan
hayranlık ve bunları bir yaratan (Tanrı) olması
gerektiğine olan inançtır.
Ebu cehil şöyle inanırdı: lat, menat, uzza ve
diğerleri... Hepsi aziz kimseler, ve ununu çoktan eleyip
eleğini asmış olan bir tanrısı vardı. Bu tanrı herşeyi
yarattıktan sonra köşesine çekilip izlemeye koyuldu...
İyiler tanrıya gider ya... İşte lat-uzza-menat ve
diğerleri de tanrıya gitmiş olmalıydı. Bu nedenle onları
anmak, saygı duymak, tanrıya saygı duymanın ta
kendisiydi. Elçi Muhammedi her gördüğünde, onu dininin
kafiri ilan etti. İşte bu inanış biçimi, postun epey paha
ettiği yıllara dayanırken biz, ebu cehil için, postmodern
deist ifadesini kullana biliriz... Evet, ebu cehil ve
diğerleri postmodern deistlerdir. Keza, elçinin 'Allah
yok' diyenlerle bir mücahede yaptığı vaki değil... Yani
bana göre deizm, saçmalıktan başka bir şey değil...
|
Yukarı dön |
|
|
|
|