Yazanlarda |
|
atakan2007 Uzman Uye
Katılma Tarihi: 16 mart 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 171
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
nazar boncuğu
İnsanı kötü gözlerden koruduğuna inanılan mavi renk ağırlıklı olmak üzere renkli boncuk.
Nazar boncuğu inancı İslamiyet öncesi Türk geleneklerinden kalmadır.
Genelde nazar boncukları göz şeklinde olur. Göze aynı zamanda boncuk da denmektedir. Bu bağlamda bakıldığında kişinin dünyaya açılan penceresi gözdür ve göz her türlü, iyi ve kötü, düşüncelerin ilk çıkış noktası olarak kabul edilir. Bu yüzden bakışlardan, kötü gözlerden korunmak amacıyla emici özelliği olduğuna inanılan mavi renkli taşlar eskiden beri kullanıla gelmiştir. Ve son halni günümüzdeki çeşit çeşit nazar boncukları olarak almıştır. Şu an, gerek inanç gerek gelenek, gerekse de süs eşyası olarak pek çok kişi nazar boncuğunu günlük yaşantısında çok sık kullandığı yerlerde bulundurmaktadır.
|
Yukarı dön |
|
|
atakan2007 Uzman Uye
Katılma Tarihi: 16 mart 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 171
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Nazar Değmesi
Bizde "nazar değmesi" adı verilen inanç, diğer lisanlarda "şeytan göz" veya "şeytan bakışı" olarak adlandırılır. Bebeğine yeni elbiseler giydiren bir anne, çarşıya gidip alışveriş yapar. Bu arada bir başka kadın gelir ve bebeği sever. Eve gittiklerinde bebek ishal olur. İşte anneye göre bebeğine o kadının nazarı değmiştir. Dikkat ederseniz burada bebeği seven kadının art niyeti yoktur. Zaten nazarı değen kişinin genellikle kötülüğü değil, kıskançlığı ve çekemezliğidir söz konusu olan. Noel Baba ve benzeri batıl inançlar çocuklukta kuvvetli olup yaş ilerledikçe azalırken, nazar değme inancı bunun tam tersidir. Nazar inancının ardındaki güç, bakışın ruhla bütünleşmesidir. Bakış konuşmaya göre daha etkilidir. İnsana tam odaklanır ve daha duygusaldır. Birçoğumuz arkamız dönük olduğumuz halde kalabalık içinden birinin bize baktığım hissetmişizdir. Nazar değmesi ile ilgili olarak en çok kabul gören görüş, gözdeki yansımadır. Eğer karşınızdaki birinin gözlerine dikkatle bakarsanız, gözlerinde kendi görüntünüzün yansıdığını görürsünüz. Eski insanlar sudan, aynadan yansıyan görüntülerinin kendi ruhları olduğuna inanıyorlardı. Karşılarındaki insanın gözleri içinde kendi küçük görüntülerini görünce tehlikede olduklarını, ruhlarının karşısındakinin gözleri içinde hapsolduğu-nu sanıyorlardı.
Bu korkunun dünya çapında genel bir inanca dönüşmesinin, şimdi Irak'ın bulunduğu topraklarda yaşamış eski Sümerlerden kaynaklandığı sanılıyor. Sümerlerin inançlarına göre bazı insanlar bakarak suları kurutabilir ve bu nedenle ölüme sebep olabilirlerdi. Sonradan bu inanç bir bakışla yaşayan şeyleri de kurulabilme yönünde gelişti. Örneğin, nazar değen çocukların ishal olup vücutlarının sıvı kaybetmesi, annelerin ve süt veren hayvanların sütlerinin kuruması, meyve ağaçlarının kuruması ve erkeklerin iktidarsız kalmaları vb. Görüldüğü gibi, bunların hepsinde de sıvı kaybı ve kuruma vardır.
Bu inanç doğuda Hindistan'a, batıda Portekiz ve İngiltere'ye, kuzeyde İskandinavya'ya kadar yayıldı. Böylesi bir inanca sahip olmayan Amerika, Asya, Afrika ve Avustralya'ya ise kaşifler, denizciler ve göçmenler tarafından taşındı. Ama günümüzde hala Çin, Kore, Güneydoğu Asya, Avustralya ve Amerika yerlilerinde, Afrika'da sahranın güneyinde Böyle bir batıl inanç yoktur.
Doğu Akdeniz ve Ege kıyılarında bu inanca, mavi gözlü insanların daha fazla nazarlarının değdiği inancı da ilave edilmiştir. Bu yörelerde mavi gözlü insanların azlığı bunun sebebi sanılıyor. Bu nedenle buralarda nazarı geri itmek veya ayna gibi yansıtmak için mavi göz şeklinde, camdan yapılan nazarlıklar başta bebekler olmak üzere nazarın değebileceği düşünülen her yere takılmaktadır.
|
Yukarı dön |
|
|
muhiddin Uzman Uye
Katılma Tarihi: 15 temmuz 2006 Yer: ABD Gönderilenler: 266
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Sevgili Kardesim
Daha onceki yazimda kisaca soyle demistim "su molekullerini belirli frekansta acaba benzinli araclarda kullanabilecegimiz yakit haline getirebilirmiyiz getiremezmiyiz konusunu anlatin."
Sizde bana bir bidon suya aman benzimin canim benzinim yazip iki gun bekletin deponuzu doldurun seklinde bir cevap yazip gondermistiniz.
Simdi size bir bidon suya canim benzinim yazmadanda belirli frekanslar uygulanarak nasil yanici hale getirildigini gosteren bir filmin youtube taki linkini gonderiyorum.
Izleyin ve ibret alin aklinizin almadigi konlarda da biz bunu algiliyamadik anlayamadik lutfen algilamamiza yardimci olurmusunuz gibi sozleri soylemekten de cekinmeyin.
Iste linkimiz doya doya tekrar tekrar seyredin ve belirli frekanslarin suyu nasil etkiledigini gorun.
http://www.youtube.com/watch?v=UDgashCwH6Q
FREKANSIN VERILIP KESILDIGI ANLARDA SUYUN NASIL YANIP SONDUGUNE DIKKAT EDIN.
Saglicakla kalin ufkunuz acik olsun
__________________ muhiddin
|
Yukarı dön |
|
|
cin13 Uzman Uye
Katılma Tarihi: 23 ocak 2007 Gönderilenler: 385
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selamlar.
Sevgili
Muhiddin,
Suya mucizevi
bazı özellikler katma konusunda müthiş azminiz devam ediyor. Daha önce de
buna benzer örnekleri göstermiş ve bazı cevaplar yazmıştım. Umarım okumusunuzdur.Eğer okuduysanız bu ısrarınızın nedeni nedir?
Bize,
muhiddin Yazdı:
Izleyin ve ibret alin aklinizin almadigi konlarda da biz bunu
algiliyamadik anlayamadik lutfen algilamamiza yardimci olurmusunuz gibi sozleri
soylemekten de cekinmeyin. |
|
|
diyerek yol gösterdiğiniz, "tuzlu
sudan yakıt üretme" konusunu tavsiye etmiş olduğunuz gibi "doya
doya" izledim.
Yeterince
algılayamadıysam sizden algılamama yardımcı olmanızı rica ediyorum.
Fizik ile haşır
neşir olmuş biri olarak durumu açıklamaya çalışayım. Gerçi siz belli ki ufku çok açık bir kişisiniz ve böyle
"mucizevi olayları" bulmada çok başarılısınız. Bizimki nacizane
bilimsel yorum.
Yapılan işlem,
radyo dalgaları ile hidrojen ve oksijen moleküllerinin ayrıştırılması. Bu
işlemi yüzyıllardır elektrik kullanarak yapıyoruz. Buna da elektroliz diyoruz.
Radyo dalgalarının taşıdığı enerjinin su moleküllerinin kimyasal bağlarını
koparması, belki de hidrojen atomlarının polarizasyonunu sağlamasıdır. Kesin
olan, tuzu suyun elektrolizi sırasında kullanılan radyo dalgalarının üretimi
için gerekli olan enerjinin, suyun yanması sonucu çıkan enerjiden fazla
olmasıdır.
Zaten aksi
termodinamiğin 1.kuralına aykırıdır. Bu durumda suyu yakıta dönüştürmek için
kullandığımız enerji, yakıttan elde ettiğimiz enerjiden fazla ise bu işlem ne
işe yarar?
Kaldı ki, bu
deney suyun hangi üstün niteliğine işaret etmektedir? Bu haberin ilginç
bulunmasının nedeni su gibi bol ve ucuz bir maddeden yakıt elde edilebilmesi
umududur. Yoksa, suyun bilmediğimiz üstün,farklı bir yönü olması değil.
Böylece,
konunun nazar ile zerre ilgisi olmadığı anlaşılır. Muhiddin kardeşten de nacizane ricam, arkadaşlarımıza tepeden bakmak yerine, konular hakkında bir miktar araştırma yaptıktan sonra yazmanız. Saygılar.Sevgiler.
__________________ Dinin bakış açısına göre,tüm bu fantastik harikulade evren,tüm bu karmakarışık şeyler, ancak, Tanrı’nın, insanların iyi ve kötü için çabasını gözlediği bir sahnedir.. Bu sahne,bu oyun için çok büyük!
|
Yukarı dön |
|
|
dördüncü_melek Uzman Uye
Katılma Tarihi: 28 aralik 2006 Yer: Turkiye Gönderilenler: 132
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
cin13'ü iyi okumak,takip etmek lazım.O'nda ilim var.Aynı zamanda ilim karşısında objektiflik(diğer bir deyimle ilim ahlakı) ...Sayın cin13'ün hep yazmaya devam etmesi temennisiyle
__________________ Ve elçi dedi ki: 'Rabbim gerçekten benim kavmim, bu Kur'an'ı terkedilmiş (bir kitap) olarak bıraktı'' (furkan-30)
|
Yukarı dön |
|
|
muhiddin Uzman Uye
Katılma Tarihi: 15 temmuz 2006 Yer: ABD Gönderilenler: 266
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Arkadaslar
Su yaradilis itibari ile zaten bunyesinde bir
mucizeyi ihtiva etmektedir, Hidrojenin ve oksijenin bu mucizevi birlikteligi
hayatin kaynagini olusturmustur.
Siz sayin cin13 siz de bunu zaten biliyorsunuz
ama neden bilmezlikten geldiginizi hala anlayamadim.
Simdi size teklifim elektroliz ettiginiz
suyu hatta madem iyi biliyosunuz bir tetikleyici ile yakmaya calisin hatta
bunuda yaparken evde mutfakta lpg tupunuzun yaninda falan yapin ve bu
yanmayida kontol altinda tutarak tehlikeyi onlemeye calisin.
Simdi siz madem hidrojen yanmasini
biliyorsunuz hidrojeni bu sekilde yakmaya calisin, yarin en yakin devlet
hastanesinden e mail atarsiniz herhalde.
Gonderdigim goruntuleri doya doya izlediginizi
soyluyorsunuz oradaki yanmanin hidrojen degil tuzun yapisindaki bir madde ile
ilgili yanma oldugunu anlamaniz gerekirdi.Kullanilan su tuzlu su ve deniz suyu
ki o da tuzlu.Sizin dediginiz gibi(hidrojen yanmasi) olsa tatli suda
da(tuza gerek olmadan) boyle bir yanma gerceklesmesi
gerekirki izlediginiz goruntulerdeki gibi bir yanma olmayacaktir.
anlamis olsaydiniz zaten hidrojen yaniyor
demezdiniz.
Neyse aslinda sizde yeterince anlayamadiginizi
acik yureklilikle soylemissiniz cesaretiniz icin sizi kutlarim buda gozunuzdeki
gunes gozlugunun yavas yavas renginin koyu renkten acik renge
dogru saydamlastigini gosteriyor.
Ayrica benim anlayisimda mucize diye bir
kavram yoktur.
Sizin mucize diye adlandirdiginiz bir takim
olaylar aslinda aklinizin anlamakta gucluk cektigi olaylardir bunu herhalde
bilimle ugrasan bir insan olarak kabul
etmelisiniz.
Soyle demissiniz cevabinizda" Fizik ile
haşır neşir olmuş biri olarak durumu açıklamaya çalışayım. Radyo dalgalarının
taşıdığı enerjinin su moleküllerinin kimyasal bağlarını koparması, belki de
hidrojen atomlarının polarizasyonunu sağlamasıdır. Kesin olan, tuzlu suyun
elektrolizi sırasında kullanılan radyo dalgalarının üretimi için gerekli olan
enerjinin, suyun yanması sonucu çıkan enerjiden fazla olmasıdır."
Simdi bir bilim adami olarak yukarida
kullanmis oldugunuz 'belki de' terimi sizce bilimsel oldugunuz konusu ile
ne kadar bagdasiyor? Belki kelimesini ben bile kendimle bagdastiramiyorum.
Termodinamigin birinci kuralini kim koydu? Bu
kurallar su anda sizlerin algilamasi ile sinirlandirilmis olan kurallardir.
Peki algiliyamadiklarinizi nasil kurallandiracaksiniz.(algiladikca)
Nazar konusunu zaten ben yeterince acikladim
hala anlamamakta israr ediyorsaniz bunu siringa ile damarlariniza da zerk etsem
zaten yine anlayamazsiniz.
Evet suyun bircok ustun nitelikleri
vardir ve gun be gun ortaya cikacaktir.
Ayrica size burada kendi garajimizda
olusturdugumuz arastirma labaratuarindan cekecegimiz bazi resimleri
gonderecegim nekadar bilimsel oldugunu siz soyleyin.
Kimseye tepeden bakmadim Allahin yarattigi
aciz bir kulum.
Allah kimseye de tepeden baktirmasin.
Ancak dogru olarak bildiklerimi soylemek
maalesef karekterim haline gelmis
Saygılar.Sevgiler.
__________________ muhiddin
|
Yukarı dön |
|
|
özden Katilimci Uye
Katılma Tarihi: 11 mayis 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 97
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
cin 13 e katılıyorum, suyun oksijen-hidrojene radyo dalgası ile ayrıştırılması ile nazar iddiasının ilgisini kuramadım?
__________________ Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşcesine..
|
Yukarı dön |
|
|
toprak-su Newbie
Katılma Tarihi: 31 mayis 2007 Gönderilenler: 23
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Nazar Hak Olabilir mi?
İktibas Dergisi, Mehmed Durmuş, Sayı: 215, Kasım 1996. |
Kur'an'ın son iki suresine muavvizât/muavvizeteyn de denmektedir. Bu iki sure bazı şerli unsurlardan Rabb'e sığınmak telkin edildiği için bu ismi almışlardır. Besmeleden önce okuduğumuz "eûzü" duası da, yerilmiş şeytandan Allah'a sığındığımız için bu ismi almıştır.
Felak ve Nâs surelerinde bazı yaratıkların, karanlığın, düğümlere üfleyenlerin, hasetçinin, vesveseci hannas'ın şerrinden Allah'a sığınılması önerilir; fakat "nazar edenden", "göz edenden" ya da "nazar değmesinden" şeklinde herhangi bir ifadeye yer verilmez. Böyle olmasına rağmen, geleneksel din anlayışında göz değmesi gerçektir ve çoğunlukla Felak suresinin son ayetine istinat ettirilir.
"Göz değmesi" ya da "nazar değmesi" mecazi olarak, kötü niyetli bir adamın, uğursuzluk getirmesi sonucu bir felakete uğramak, hasta olmak, bir belaya maruz kalmak anlamında kullanılmaktadır. Anadolu'nun hemen her yerinde görülen bu inanışın dinî bir dayanağı olmadığı gibi, aklî ölçülerle izahı da mümkün görünmemektedir. Eski Türk dinî inançlarından bir miras olduğunu zannettiğimiz bu inanış ne yazık ki halk yığınlarını çok büyük çapta etkilemektedir.
Türkiye'de insanlar bazı yeşil gözlü "şerir" insanların nazarının değdiğine, felaket getirdiklerine kesinkes inanmakta, bu düşünceyle hem kendilerini rahatsız etmekte, hem de zann altında tuttukları insanlarla ilişkileri olumsuz yönde etkilenmektedir.
Biz, genelde, nazar değmesinin Kur'anî dayanağı olarak kabul edilen Felak suresinin 5. ayeti üzerinde durmak istiyoruz.
Bu ayette "haset eden kişinin haset ettiği zaman" şerrinden Felak'ın Rabbi'ne sığınmamız önerilir. Ayetler dikkatlice okunursa burada, "haset eden"den bahsedilmekte ve "haset ettiği zaman" şerrinden sığınmak tavsiye edilmektedir. Altını çizdiğimiz bu hususlar akıldan çıkarılmamalıdır.
Haset etmek, hir nimetin, sahibinden gitmesini, sahibinin onu kaybetmesini temenni etmektedir (1). Hâsid de bu temennide bulunan kişidir. Bunu biraz açarsak şunları söyleyebiliriz.
İlk izlerini Adem'in iki oğlundan Kabil'de gördüğümüz kıskançlık insanın fıtratında mevcuttur. Kur'an'ın bazı ayetlerinde de bir toplumun kıskançlığından bahsedilmiştir. (2/109; 5/54 v b.) Peygamberimiz Hz. Muhammed'i ve O'na gelen vahyi kıskanan Mekkelilerden de söz edilmektedir. Mekke'li kafirlerin Hz. Peygamber'den Kur'an'ı işitince duydukları kinden ve kıskançlıktan adeta kahroldukları, O'nu, devirecekmiş gibi baktıkları anlatılmaktadır (68/5l). Yani kinleri ve hasetleri adeta gözlerinden okunmaktaydı müşriklerin...
İnsan, bir zaaf eseri olarak, hemcinsinin elindeki bir nimeti kıskanmakta, bu nimeti kaybetmesini, ızdıraplara garkolmasını canü gönülden arzu etmektedir. Kardeşinin elindeki değerlerden dolayı adeta kendini heder etmekte, kahrolmaktadır. Kafasını kemiren şeytanî duygular, hemcinsindeki o değerlerin yok olup gitmesine kelimenin tam anlamıyla kilitlenmiştir.
Kıskanılan değerler para, mal-mülk, servet gibi maddi zenginlikler olabileceği gibi; bilgi, makam, güzellik, huzurlu bir yaşam gibi gayri maddî değerler de olabilir.
Kıskançlık bizatihi çirkindir. Başkalarını örnek edinmek, onlar gibi olabilmeyi, hatta geçmeyi istemenin kıskançlıktan bir farkı vardır, fakat Elmalılı M. Hamdi Yazır'ın dikkat çektiği gibi (2), kıskançlık kişinin kalbinde kuvvede (potansiyel halde) kaldıkça insanlar için tehlike arzetmez. Aksine bu durumda, hasetçinin kendisini kahreder, yer bitirir. "Keskin sirke küpüne zarar" hükmü gereğince kıskanç da kendi bâtınını çürütür.
Zaten eğer ki sırf birileri diğerini kıskanmakla, kıskanılanlara (haset edilen) zarar verilebilseydi, yeryüzünde hiçbir insanın can ve mal güvenliği olmaması gerekirdi.
Herkes islediği kişiyi anında zîr ü zeber ederdi, ki bu, insanın kudretine verilmiş bir imkan değildir.
Eğer ki birilerinin hasedi, kıskançlığı diğerini bozguna uğratabilseydi Hz, Muhammed'in nübüvvellen sonra yirmi üç yıl değil, yirmi üç gün bile hayatta kalmaması gerekirdi. Nitekim O'nun kıskanıldığına Kur'an'ın işaretini yukarda vermiştik.
Şu halde, haset edenin şerri "haset ettiği zaman" ortaya çıkmaktadır. Yani hasetçi hasedini dışa vurup, hasedinin gereği fiiliyatta bulunduğu zaman ancak tehlikeli olmaktadır. Haset eden kişi, örneğin, kıskandığı insana sözle sataşabilir, saldırıda bulunabilir. Birtakım entrikalar içine girebilir, iftiralar, dedikodular, fitneler çıkartabilir. Özellikle iftira ve dedikodu fitnesi en şiddetli fiilî saldırıdan daha beterdir. Dil yarasının kılıç yarasından Deier olduğunu özellikle yaşayanlar çok iyi bilirler.
Kıskanç insanlar çok zaman "eşeğini dövmeyen palanını döver" cinsinden, kıskandığı kimsenin ekinini yakar, ağacını söker, hayvanını zehirler. Artık şimdilerde, tahrip gücü yüksek bir bomba kıskanç kimse için en kestirme bir çözüm yolu oluşturmaktadır... Öyleyse, haset edenin şerrinden Allah'a sığınmamız için çok neden bulunmaktadır.
Nazar değmesiyle haset arasında kıskançlık bağlamında bir alaka sözkonusudur. Yani nazarı değdiğine inanılan kişiler de kıskanç kabul edilen insanlardır. Komşusunu çekemeyen insanın bakışlarının (nazarının) sırf bakış olarak kaldığı sürece, muhatabı için bir tehlikesinden bahsetmek olanaklı değildir.
Bu, "nazar eden"in kendi sorunudur! Bununla beraber, şu hususa dikkat etmek gerekir:
İnsanlar nazar değmesi diye bir hadiseye inanmışlarda, peşin peşin kendilerini etki (teshir) altına sokmuşlardır demektir. Bu durum insan psikolojisi ile çok yakından ilgilidir (3).
Nazar değmesine kendilerini şartlandıran insanlar, başlarına gelen en küçük bir olayı bile nazara atfetmekte sakınca görmemektedirler. Halbuki insan, hayatı boyunca hiçbir sıkıntı ile karşılaşmayan bir varlık değildir.
Yani insanlara nazar değmemekte, sadece yorum yapılmaktadır. Nazar spesifik bir kanaati yansıtmakladır.
Hiçbir hasetçinin kıskanç bakışları (nazarı) insana uğursuzluk getiremez. Eğer böyle hir imkan olsaydı nazarı en fazla ideolojik alanda kullanmak fonksiyonel olurdu. Silahsız sopasız, düşmanınızı nazarla yere sermek oldukça keyif verici olurdu herhalde... İktidar kavgasında muhalefet liderleri de sanırım nazardan çokça yararlanabilirlerdi
Bunun da ötesinde, örneğin, zenginin malı züğürdün çenesini yorar da nazarı ona bir zarar veremez! (Böyle bir şeyi arzu ettiğimiz sanılmasın. Zira sırf zenginliğinden dolayı insanları kıskanmak müslümanın ahlakı olmamalıdır.)
Ve nazar ne hikmetse genelde orta halli ailelerde ve bilhassa yeni doğan çocuklara değer!
Cenabı Allah Ali İmran suresinin 110-120. ayetlerinde kıskanç/kindar insanların şahsiyetlerinden bir kesit sunmaktadır. Bizim dışımızdaki inkarcıların bize olan kin ve kıskançlıklarından dolayı parmaklarını ısırdıklarını bu ayetler bildirmektedir. Ama sabreder ve Allah'dan korkarsak bunların hilesinin bize hiçbir zarar veremeyeceği -çok şükür ki- müjdelenmektedir!
İslamî kardeşliğin olmadığı dünyada insan insanın kurdudur. Fakat insan hayatı, bir diğer insanın gözlerinden çıkacak "nazar manyetik dalgalarıyla"(?)tehlikeye düşecek kadar da pamuk ipliğiyle bağlı olamaz, olmamalıdır.
Nazarı gözden yayılan manyetik ışınlarla v.b. izah etmenin tamamen zorlama ile kotarılan bir yorum olduğuna inanıyoruz. Bu yorumlar spekülasyonlarla doludur. Şu var ki, kem gözlü ve şom ağızlı insanların hitap biçimleri, kullandıkları kelimeler, yüz hatları v.s. karşısındaki kişiyi olumsuz yönde etkileyebilir. Bu bağlamda insanın arkadaşından duyduğu bir tek kelime bile o gün hayatını zehir etmeye yetebilir. Bunlar ise nazarla alakalı şeyler değildir.
Nazardan korunmak için başvurulan çareler ise bazan çok komik, bazan da üzücüdür. At kafasından kurbağa iskeletine, merkep gübresinden mavi boncuğa kadar bir dizi enstrüman, tevhide inanan bir halkın, medet umduğu aracılar olmamalıydı! Bu araç gereçler folklorik bir kıymet ifade ederlerse de, dini bakımdan hiçbir şey ifade etmezler. Hatta sahibini, inanç durumuna göre şirke bile düşürebilirler.
Halbuki, Allah dilemedikçe hiçbir kimse hiçbir kimseye zarar veremez. Bu konuda 10/1O7. 48/11 ve 72/21 gibi ayetlerin dikkatlice okunması yararlı olur kanısındayız.
Sonuç olarak, insanları Allah'ın dışında, anlamsız korkularla zaptu rapt altına almak onlara yapılacak en büyük zulümdür, diye düşünüyoruz. Müslüman, Allah'ın izin vermediği bir biçimde, yani öyle bir imkan tanımadığı halde, nazar gibi mevhum korkularla endişeye kapılmamalıdır. Mitolojik kalıntılarla kendimizi kuruntulamamız doğru olmaz. Bununla beraber, insanlardan gelebilecek her türlü sözlü ve fiili saldırılara karşı da Allah'dan sabır ve dua ile yardım istemeliyiz.
NOTLAR:
1- Müfessir Hazin, Mecmuatut Tefasir, 6/600; E, Hamdi Yazır, 9/357. 2- Elmalılı, 9/357. 3- Bu konuda AKAŞA yayınlarının, J.E.Addington'dan çevirdiği Yüzde Yüz Düşünce Gücü adlı kitapdaki ilginç izahlardan yararlanılabilir.
|
|
Yukarı dön |
|
|
selim490 Yeni Uye
Katılma Tarihi: 07 ocak 2009 Yer: Turkiye Gönderilenler: 4
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
aman arkadaşlar ne yaptınız
ekmeğinimizden oynayoruysunuz tamam
eleştirin aydınlatında bu işten yolunu bulan kardeşlerimizi unutmayın
kıymetli kardeşler unutmanki herkes bi şekilde para kazanıyo
çoluğa çocuğa yazık yapmayın
__________________ hakaret eden hakkı anlayamaz
|
Yukarı dön |
|
|
anafikir Uzman Uye
Katılma Tarihi: 26 aralik 2006 Gönderilenler: 112
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
NAZAR DİYE BİR ŞEY VAR MI?
Nazar ya da göz değmesi konusunda halk arasında ve din bilginleri arasında yaygın inanç, onun sanki iman esaslarından biri olmasıdır.
Daha doğrusu onlara göre imanın altı şartı vardır. Yedincisi nazara, sekizincisi büyüye, dokuzuncusu muskaya, onuncusu hocaefendiye, onbirincisi türbeye, onikincisi mezheplere, onüçüncüsü tarikatlara, ondördüncüsü cevşene, onbeşincisi... Bunlara inanmazsanız, sizler sapkın kabul ediliyorsunuz. Tüm bunlara hadisleri kanıt getiriyorlar. Bir taraftan da inanç esaslarına ancak mütevatir(kitlesel rivayet biçimi) haber kanıt olabileceğini söylüyorlar. Ne var ki bu konularda kendi ölçülerine göre bile bir tane mütevatir haber yoktur.
BAKIŞLARDAKİ YIKICILIK NE KADAR GERÇEKÇİ VE İNANDIRICIDIR?
Nazar: Nazar değmesi, yerleşik tanımıyla, bazı kişilerin; çevrelerindeki insanlara, canlılara, hatta bazı kişilere ait eşyalara zarar verici, bakışlarındaki yıkıcı, çarpıcı ve öldürücü gücü ifade etmektedir.
Nazar inancı sonucu sosyal, siyasal ve ekonomik sektörler doğmuştur: Okuyup üfleyen, hatta tüküren üfürükçüler, nefesi güçlü hocaefendiler, nazarlıklar, mavi boncuklar, kumaş parçaları, kurşun dökmeler, muskalar, tılsımlar, hamaylılar, cevşenler, nazar boncukları ve daha onlarca fetiş(doğaüstü gücü olduğuna inanılan canlı veya cansız varlık: tapıncak veya put) inançlar... Bu inancın yayılması için derin bir uğraş içinde olanlar, bu ve benzeri yollarla halkı kendilerine muhtaç etmesini bilmişlerdir.
Nazar ya da göz değmesiyle birçok insan maddi, manevi veya bedensel zarar gördüğüne inanmaktadır. Hatta nazara inanmayanları inançsızlıkla suçlamaktadırlar. Yukarıda da ifade edilmiş olduğu gibi, onlara göre imanın altı şartı vardır; sanki yedinci şartı nazara inanmak(!), sekizinci şartı büyüye inanmak(!), dokuzuncu şartı efendilerine inanmaktır(!) Eğer inanmazsanız, size kuşkuyla bakmakta, hatta kolaylıkla dindışı görebilmektedirler. Nazar değmesi yoluyla; kimisinin ev eşyalarının kırıldığı, kimisinin elektrik ve elektronik aletlerinin bozulduğu, kimisinin yüzünde çıbanların veya sivilcelerin çıktığı, kimisinin yatağından uzun süre kalkamadığı, kimisinin onulmaz hastalıklara yakalandığı ve doktor doktor dolaştığı, kimisinin işinde veya okulunda başarısız olduğu, kimisinin dostça ilişkilerinin bozulduğu, kimisinin de depresyona girdiği söylenmektedir. Acaba bu, gerçek neden midir? Olayı nazara bağlarsak, bu sorunları gerçek anlamda çözebilir miyiz? Nazara bağlamak çok mu mantıklı? Hayatımızda gördüğümüz zararların yüzde kaçının, yüzdeyüz nazara bağlı olduğuna somut bir biçimde tanık olduk? Yoksa bir iki kendi kuruntumuz, yüzlerce de başkalarının kuruntularıyla mı olaya gerçeklik kazandırıyoruz?
Nazara bilimsel kılıf arama gibi bir hezeyan kulaktan kulağa oldukça yayılmıştır. Dünyadaki din mensuplarının birçoğu, kendi uydurma inançlarına hep bilimsel bir dayanak arayarak, inandıklarını meşrulaştırma yoluna gitmiştir. Oysa bir konunun bilimsel olup olmadığını anlamanın açık bir yolu vardır. Eğer bir çalışma uluslar arası düzeyde kabul görmüş bir bilim dergisinde makale olarak yayımlanmışsa, bu konu bilimsellik kazanmıştır demektir. Bu dergilerin sayısı çok fazla değildir. Bu dergilerin, bilimsel çalışmayı yayımlama kriterleri vardır. Bu kriterlere uyuyorsa, o takdirde yayımlanabilir; yoksa siz 50 yıllık profesör olsanız, 500 kitap yazmış olsanız dahi, bu ölçütlere uymuyorsa yayımlanmaz. Bu dergilerde yayımlanmış bazı konuların bilimsel olup olmadığı yeni baştan tartışılabilir. Ama burada yayımlanmamış bir konunun bilimsel olarak ispatlandığı iddia edilemez. Bu bilimsel dergilere iki örnek vermek istiyorum: Science(Bilim) www.science.com ve Nature(Doğa) www.nature.com. Nazarın veya başka konuların bilimsel olarak kanıtlandığını iddia eden bir kafa, bu konunun hangi bilim dergisinin hangi sayısında olduğunu belgelerse, bunun bilimsel olduğunu düşünebiliriz.
Nazarın dindeki kanıtına Kur’an ve hadis kitapları gösterilmektedir. Şu bilinmelidir ki Kur’an ‘da açık-net biçimde nazarı ifade eden bir ayet yoktur. Ancak ayetlerin anlamını zorlayarak mantıkdışı birçok konu için her türlü sonucu çıkarmak olasıdır. Bu, Kur’an ‘ın istismara açık olmasından değil, tüm erdem ve adalet kitaplarının kapsamlı ve ince ayarlı oluşundan dolayı istismarcıların kendilerine pay çıkarabilmesidir. Nazarın açık kanıtını hadis kitaplarında bulabiliriz. Hadis kitapları; esenlik dileğinde bulunduğumuz Peygamber ‘in ölümünden yaklaşık ikiyüz yıl sonra yazılmış, içerisinde doğru sözlerin yanısıra, uydurma sözlerin de karıştığı onlarca ciltlerden oluşan Peygamber ‘e yakıştırılan sözleri içeren kitaplardır. Bir hadis(Peygamber ‘e yakıştırılan söz), Kur’an ‘a aykırı ise, o söz Peygamber ‘e ait değil, başka birine ait uydurma bir sözdür. Meşhur altı hadis kitabında 4041-4042-4043 ve 7004 no’lu hadisler, nazar konusundaki hadisleri aktarmıştır. Bu hadislerde, nazarın hak olduğunu, nazarı değen kimseye abdest aldırılıp, hatta bacaklarını da yıkatıp, abdest suyunu nazardan etkilenen kişinin üzerine sırtından dökmek gerektiğini anlatır. Bu sözün kesin doğru olduğuna inanıyorsanız, bu tedavi yöntemini tartışamazsınız.
Anlamsal zorlamalarla Kur’an ‘dan nazara kanıt olarak getirilen, nazar duası veya nazar ayeti, 68Kalem/51-52 ‘dir.
68/51-“İnkar edenler, Kur’an ‘ı dinlediklerinde, bakışlarıyla seni neredeyse devireceklerdi. (Peygamber hakkında)O, bir delirmiştir, diyorlardı.”
68/52-“Oysa o(Kur’an), tüm insanlık için bir öğüttür.”
Bu ayetlere dikkat edilirse, eğer nazar varsa, diyelim ki var;
a)Allah ‘a inananların değil, inkar edenlerin nazarları değmektedir(!)
b)Yine nazar varsa, inkar edenlerin nazarları her zaman değil, Kur’an ‘ı dinledikleri zaman değmektedir(!)
c)Nazarları değince de, Peygamber ‘e zarar vermek istemişler, ama zarar verememişlerdir(!) Çünkü ayette neredeyse diyor, demek ki zarar verememişler.
d)Aynı ayette, Peygamber ‘i delirmişlikle suçladıklarına göre, bu durumun, kıskançlıklarından değil, öfke, kin ve nefretlerinden kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
Ayette asıl konu Peygamber değil, Kur’an karşıtlarının Kur’an ‘a tahammülsüzlükleri olduğunu öğrenmekteyiz. Dinde kendisine önemli bir rol yükleyen katı bir inanır, Kur’an ‘dan kendi inancına ters bir bilgi geldiğinde, bunun savunucusunu bakışlarıyla delmek, devirmek ve yıkmak istemez mi?
Nazara diğer bir kanıt olarak Kur’an ‘dan Felak ve Nas sûreleri getirilir. Bu iki sûrede de nazara doğrudan bir vurgu yapılmaz.
Felak sûresinde; kötülüklerden Allah ‘a sığınmadan söz edilirken, kıskancın yapabileceği kötülüklerden de Allah ‘a sığınılır. İnsanların birbirine yaptığı yüzlerce kötülük varken, nazarın akla gelmesi dinin mantıkdışına itilmek istenmesinden kaynaklanmaktadır.
Gerici dini anlayışlarda; mantığı, doğal dürtüleri ve kadını, ya bastırmak veya dışlamak egemendir. Kıskançlığa en somut örnek, eşlerin veya sevgililerin birbirlerini kıskanmasıdır. Bu kıskançlıkta eşler, acaba gözleriyle mi, yoksa sözleriyle ve davranışlarıyla mı birbirlerini rahatsız ederler?
Bu arada, eğer nazar varsa, Müslüman olmayanlar, Felak ve Nas sûresi gibi duaları bilmediklerine göre, nazarla ilgili sorunlarını nasıl çözecekler? Yoksa sadece Müslümanlara mı nazar değmektedir? Müslüman olmayanları nazar etkilemez mi(!)?
YAŞADIĞIMIZ SORUNLARI DIŞ ETKENLERE BAĞLAMAK NE KADAR GERÇEKÇİDİR?
Kur’an ‘da nazara inanmak bir tarafa, nazar inancını reddeden ayetler oldukça net ve açıktır. 42Şura/30-“Başınıza gelen her türlü musibet(bela, kötülük, olumsuzluk), sizin kendi ellerinizin işlediklerinden kaynaklanmaktadır. Allah, çoğunu da affetmektedir.”
İkinci ayet, 4Nisa/78-79 ‘da buna kanıttır. 4/79-“Sana gelen her iyilik, bil ki Allah ‘tan ‘dır. Sana gelen her kötülük de, kendindendir…” Bu ayetlere göre, insanı derinden etkileyen her türlü olay, BÜYÜ, UĞURSUZLUK, ŞANSSIZLIK, KADER, BURÇ, MUSKA VEYA NAZAR kaynaklı değildir. Kendi yaptıklarımızdan dolayıdır.
Allah ‘ın bilgisi ve kontrolü dışında hiçbir şey gerçekleşmez-6En’am/59 Bu gerçeği göz ardı edip, olayı bu kavrama bağladığımızda ya da bu kavramın gücüne inandığımızda, Allah devredışı kalmış olmuyor mu? Allah ‘ı edilgen, etkisiz ve yetersiz görmüyor muyuz? Allah ‘tan başkasına insanüstü veya doğaüstü güç yakıştırmak, Allah ‘a ortak arayışı olmaz mı?
İnsanların bakışlarıyla birbirlerini rahatsız etmeleri veya endişeye düşürmeleri dışında bilimsel olarak ispatlanmış elimizde herhangi bir bilimsel bulgu yoktur. Her dinde mensuplarından birçoğunun bilimsel kılıf uydurmaya kalkışmaları, bir çok konuda olduğu gibi bu konuda da geçerlidir.
Oldukça kuraldışı(istisna) olarak görülen, özel eğitimden geçmiş bazı kişilerin gösterileri, zâten bu kapsamda değerlendirilmemektedir. Özel eğitimle, hokkabazlıkla ve illüzyonla yapılan gösteriler, konumuzun dışındadır.
Bir kasabanın, bir ilçenin veya bir ilin tüm insanlarını incelemeye alalım: Bakışlarıyla, bir binayı, bir ağacı, bir insanı deviren kaç kişi bulabiliriz? Bakışlarıyla televizyonu yerinden indiren, arabayı durduran, insanın kolunu-bacağını kıran, gözünü çıkaran, bir elbiseyi yırtan, üzerimize taş fırlatan, altımızdan koltuğu çeken kaç kişi vardır? Bu ve benzeri inançlar, halkı uyutan ve uyuşturan, kendisinden ve kendi gölgesinden bile korkutan inançlardır. Böylesi inancın yaygarasını koparanlar; nazar ve büyü teraneleriyle, evinde eşya bozulunca faturayı komşuya, çocuk başarısız olunca faturayı bir başkasına çıkararak halkı farkına varmadan birbirine düşürmektedirler. Çünkü onlara göre, nazarın kim de olacağı belli olmaz, kimin kime zarar vereceği de belli olmaz. Onlar; nazar, büyü vb. inançlarla insanların başarısızlıklarını, sıkıntılarını, hastalıklarını ve zararlarını gizemli bir şekilde başkalarına yıkmakta, sorumluluğu başkalarına yüklemekte ve insanları birbirlerine düşman etmektedirler.
Nazar; toplumda dedikoduyu, arkadan çekiştirmeyi(gıybeti) ve ikiyüzlü ilişkileri besleyen, insanları birbirine düşman eden, sevgi ve dostluk ilişkilerini ortadan kaldıran, insanları kendi gölgesinden bile korkutan bir anlayışı körüklemiştir. Yaşadığı çoğu sorunu nazara bağlayanların insan ilişkileri son derece yapaydır. Sevgi iddiaları, çürüktür. Saygı gösterileri yapmacıktır. Nazara bağladıkları olaylar, ya kulaktan dolmadır veya kandırmacadır, ya da malzeme olarak kullanacağı binde bir olay, inatçılığı yüzünden önüne çıkarılmış ve sapmasına bir neden bulmuştur. Zaten her türlü uydurma inanç için de kullanacağı bir malzeme ve bahane yok mudur(!)?
ŞANS, NAZAR, UĞUR, TESADÜF, RASTLANTI
Kur’an ‘da nazar, büyü ve uğur gibi gizli ve gizemli güçlere bağlı bir inanç yoktur. Her şeyin Allah ‘ın kontrolünde olduğuna, Allah dilemedikçe kimsenin sıkıntı ve zarar veremeyeceğine-6/17,71 7/191-198 10/18, 106-107 21/66 22/12-13 33/17 39/38 46/4-5 48/11 ve başımıza gelen sıkıntıların kendi işlediklerimizin sonucu olduğuna-4/78-79 42/30 dair bu ayetler incelenebilir.
Nazar(bakışlardaki yıkıcılık) inancının tutarsızlığı(Şans/ büyü/ uğur/ tesadüf-rastlantı / yazgıcılık)
1. Allah, bizi hak etmediğimiz bir nedenden dolayı, sırf birisi baktı(nazar etti) diye cezalandırmaz. Cezalandırması, O’nun adalet anlayışına ters düşer-11/101 16/118 43/76
2. İnsanın başına gelenler, kişinin kendi yapıp ettiklerindendir-42/30 4/79
3. Birisine(bir çocuğa) veya bir eşyaya sevgiyle baktık diye onun başına gelenlerden biz sorumlu tutulamayız-52/21 74/38
4. Birisine(bir çocuğa) veya bir eşyaya sevgiyle bakmak kınanmamıştır-3/14
5. Allah isteyip uygun görmedikçe kimsenin sıkıntı ve zarar veremez-6/17,71 7/191-198 10/18, 106-107 21/66 22/12-13 33/17 39/38 46/4-5 48/11
6. Kötülüğü ve zararı başkasından bilmek Kur’an ‘ın öğretisine aykırıdır-4/78-79
7. Kur’an ‘da nazara(bakışlardaki yıkıcılık) olur veren bir ifade ve nesnel(somut) olarak kanıtlanmış bilimsel bir bulgu yoktur. 68/51 ‘de, Tanrıkarşıtlarının vahiyelçisi Muhammed ‘e olan öfkelerini ve onu doğru yoldan kaydırma isteklerini anlatmaktadır. Nitekim benzer ifadeler başka ayetlerde de vardır-17/73-76
8. Nazara(bakışlardaki yıkıcılığa) inanmak; sorumsuzluklarımızı, başarısızlıklarımızı, eksikliklerimizi, hatalarımızı, kusurlarımızı başkalarına yüklemektir.
9. Nazara(bakışlardaki yıkıcılığa) inanmak; toplum içinde insanları birbirine düşürmek, dedikodu ve bölücülük yapmak, dertlerimiz, sorunlarımız, sıkıntılarımızın kaynağını yanlış yerde aramak ve böylece sorunları katlanarak sürmesine neden olmaktır.
10. Milyonda bir olasılığın gerçekleşmesi, bizim kaderimizde yazılı olması, tesadüf, rastlantı veya şansla değil, dürüstlüğümüz, emek ve çabamızladır. ÖSS sınavı gibi.
http://www.erdemyolu.com/category/nazar-goz-degmesi
__________________ Dürüst olarak mücadele
|
Yukarı dön |
|
|
|
|