Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Açıkçası şu ana kadar okuduğum yazılar beni pek de ikna etmedi. Evet darb kelimesinin otuza yakın anlamı olabilir, eee o zaman bu ayette otuz tane mana mı var? Her kelimenin tek bir kök anlamı vardır ve darb kelimesinin kök anlamı vurmaktır. Kelimenin uzaklaşma anlamının ise yine vurmakla mecazlı da olsa bir ilgisi vardır. "Ayağını yere vurmak" yani uzaklaşmak. Yani istediğiniz kadar anlamı eğip bükmeye çalışın bu kelime vurmak anlamındadır. Ancak bu konuda daha fazla araştırma yapmak gerekiyor. Zira arapça dil bilimcisi değilim.
6. Eşlerine zina isnadında bulunup da kendilerinden başka şahitleri
olmayanlara gelince, onların her birinin şahitliği, kendisinin doğru
söyleyenlerden olduğuna dair dört defa Allah adına yemin ederek
şahitlik etmesi, beşinci defa da, eğer yalan söyleyenlerden ise
Allah'ın lanetinin kendi üzerine olmasını dilemesidir.
Onlar insanlar içinden çıkarılmış hayırlı bir topluluktu, Onlar Allahtan hakkıyla korkan insanlardı, Allahın laneti yalancının üzerine olsunu sen tamam et gerisini Allaha bırak,o cezasını bulacaktır,şu dünyada bir nefsi, Allaha havale etmekten daha ağır bir ceza var mıdır bilmem.. bu ayetlere bakınca inanç nedir inanmak nedir daha bir pekiştiriyor insan. Bir Allah tasavvuru var zihinlerde,sıfatları bile gözardı edilmiş yamuk yumuk,tutar tarafı neredeyse yok gibi tasavvurlar..haliyle bu hal üzere olan insan, elbet dayak atmayı, Allahın lanetini üstlenmekten veya üstletmekten büyük görecektir..zaten yapacağını yaptın haklıysan bu lanetleşme bilen için şahittende binler kere dayak atmaktanda ağır sonuçlar getirir,benden şimdilik bu kadar.
Sayın Bembeyaz, şuana kadar konu ile ilgili forumda okuduğum yorumlar içerisinde sizinki de bulunuyor ve tekrarlıyorum hiçbiri beni ikna etmedi. Çünkü Darb kelimesinin neden 37 anlamından biri olan uzaklaştırmak manasını ayete yüklediğinizi somut bir delille açıklamamışsınız. Bu kişisel kanaatinizi Hz.Muhammed'in sözlerine ve sünnetine de dayandırmışsınız. Hani onun vefatından yaklaşık 250 sene sonra yazılan söz ve davranışlarına. Fakat ben Kuran'daki bir konunun yine Kuran ile açıklanmasından yanayım. Bu niyetimi ilk yazımda belli ettiğime inanıyorum. Ayrıca yazımı tekkar okursanız sizinki gibi kesin bir hükme de varmadığımı göreceksiniz.
Katılma Tarihi: 31 temmuz 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 736
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
hadisler 250 sene sonra değil, onun yaşadığı dönemde yazılmaya başlandı.. özel izin verdikleri yazıyorlardı zaten.. ,hadis tarih kitaplarına bakınız ki hemen böyle kesin hükme varmayasınız...
öte yandan; bir insanın görüşünü bir başka kişiye dayandırması eksiklik midir?
görüşün yanlış olduğunu mu gösterir.??
her görüşe mutlaka bir ayet getirmek zorunlu bir şart mıdır??..
bu da başka bir ön yargı mıdır???
ben de Kuran'daki bir konunun yine Kuran ile açıklanmasından yanayım..
ama bu konuda da sahih sünnet de benim delillerim arasındadır....
zira kuranın kendisine indirildiği kişinin sözleri benim için ciddi bir kaynaktır..... (uydurma olanlarını zaten kabul etmem.. buna da kararı uzman olan verir zaten... hadisin uzmanı olanlar...)
esenlikler...
__________________ Rabbim! ilmimi ve anlayisimi artir!
Katılma Tarihi: 31 temmuz 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 736
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Hz.Muhammed ve sahabe dönemi ve ilk yazılı hadis belgeleri
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) devrinde hadîslerin en sağlam tesbit yolu şüphesiz yazı idi. Ancak hadîslerin yazı ile tesbitine Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ne derece yer verdi veya vermedi bir kaç cümle ile ifâde edilecek bir konu değildir. Mevzuyu aydınlatacak bir kısım teferruata inmek gerekecek. Zira bazı rivâyetler Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in hadîs yazmayı yasakladığını ifâde ederken, diğer bazı rivâyetler de, tam aksine yasaklamadığını ve hatta teşvîk ettiğini ifâde etmektedir. Ayrıca, bir kısım sahâbelerin hadîsleri yazdığına dair ve hatta yazdığını Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a kontrol ettirdiğine dair rivâyetler var.
Hadîs Yazan Sahabeler:
1-Abdullah İbnu Amr İbni'l-As'ın Sahîfe-i Sâdıka'sı: Abdullah İbnu Amr İbni'l-As hadîs yazan sahâbelerin başında gelir. Yazdığı mecmûaya "Sahîfe-i Sâdıka" demiştir
2-Ebu Hüreyre'nin Sahife-i Sahîha'sı: Bazı rivâyetler Ebu Hüreyre (radıyallahu anh)'nin, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'tan işittiği hadîslerini yazdığını ifâde etmektedir. Bu sahifenin ismi Sahife-i Sahîha'dır.
3-Hz. Ali'nin Sahîfesi:Sahâbeler tarafından hadîslerin yazılmış olduğuna en muknî delillerden biri budur. Başta Buharî ve Müslim'in sahîhleri olmak üzere en muteber kitaplarda gelen muhtelif rivâyetler Hz. Ali (radıyallahu anh)'nin kılıcının kabzasına asmış olarak beraberinde taşıdığı yazılı bir tomardan bahseder.
4- Câbir İbnu Abdillah Sahîfesi:Zehebî, bu sahîfenin menâsik-i hacc üzerine olduğunu zikreder.
5-Enes İbnu Malik'in Sahifesi:Bağdâdî'nin Takyîdu'l-İlm'de kaydettiği bir rivâyete göre, Enes (radıyallahu anh) Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'tan bütün işittiklerini yazmış ve sonra da Resûlullah 'a arzetmiştir.
6- Abdullah İbnu Abbâs'ın Sahîfeleri:İbnu Abbâs (radıyallahu anh) Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın vefatında yaşça küçük idi. Ancak ilim ve bilhassa hadîs hususunda büyük bir aşk sahibi idi. Beraberinde yazı levhaları olduğu halde ilim meclislerinde dolaşır hadisleri yazardı. İbnu Abbâs, hadîs alabileceği zatları da birer birer ziyaret edip, sorar ve onlardan da yazardı. Vefat ettiği zaman bir deve yükü kitap bıraktığı tevâtüren rivâyet edilmiştir. Onun bu kitapları elden ele dolaşmıştır.
Bunlardan başka Sa'd İbnu Ubâde el-Ensârî, Abdullah İbnu Ömer, Abdurrahman İbnu Ebî Evfa, Mugire İbnu Şu'be, Abdullah İbnu Mes'ud (radıyallahu anhüm ecmain) gibi daha bir kısım sahâbenin hadîsleri yazdıklarına dair rivâyetler mevcuttur..
Katılma Tarihi: 31 temmuz 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 736
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
selamlar,
Dinimizin iki ana kaynağı vardır. Biri Allah'ın kitabı Kur'an-ı Kerim, diğeri Rasûlullah Efendimiz'in sözleri ve yaşayışı demek olan hadis-i şerifler. Biz Kur'an'ın tek bir harfi bile değişmeden, hadislerin ise, beşer tarihinde bir benzeri daha görülmeyen orijinal ve güvenli bir şekilde günümüze geldiğini biliyoruz. Fakat çoğu yahudi ve hıristiyan olan İslâm düşmanları, öteden beri, dinin bu iki kaynağı hakkında müslümanları şüpheye düşürmek istemişlerdir.
Daha çok İslâmi ilimler üzerinde araştırmalar yapan Batılılar, ki biz onlara şarkiyatçı anlamında müsteşrik diyoruz, Kur'an-ı Kerim'i Allah kelamı olarak kabul etmezler. Bunu kabul etseler, zaten mesele kalmaz. Onlara göre Kur'an-ı Kerim, Peygamber Efendimiz'in Allah'dan getirdiğini iddia ettiği kendi sözleridir.
Ya Hadis-i Şerifler?
Onların dediğine göre hadisler, karşılaştıkları bazı problemleri çözmek için İslâm alimlerinin zaman zaman uydurup Hz. Peygamber'e nisbet ettikleri sözlerdir. Müsteşriklerin bir çoğunun kanaati böyledir. Daha insaflı görünen bazıları, hadisleri kabul etmekle beraber, Sahih-i Buhari ve Sahih-i Müslim gibi en güvenilir hadis kitaplarımızdaki hadislerin çoğunun sonradan uydurulduğunu ileri sürerler.
Müsteşriklerin bizim memleketimizdeki temsilcileri, diğer bir ifadeyle bizim müsteşrikler, son günlerde memleketimizde, hadisler hakkında ileri geri konuşmaya ve zihin bulandırmaya başladılar. Konu doğrudan doğruya Rasül-i Ekrem Efendimizi ilgilendirdiği için bu meseleyi birkaç sohbet konuşu yapmayı uygun gördük. Zira yüksek tahsil yapmış bazı müslüman kardeşlerimiz bile, hadisleri gözden düşürmeyi hedef alan muhtelif makalelelerin veya kitapların tesirinde kaldıklarım, bu sebeple zihinlerinin allak bullak olduğunu, hadislerin sağlamlığı ve Hz. Peygamber'e nisbeti konusunda gönüllerinde ciddi şüpheler uyandığını söylüyorlar. Temiz ve iyi niyetli insanlarımızın düşürüldüğü bu hal, bizim de gönlümüzü yaralıyor.
Dini tahsil yapmış olsun veya olmasın, herbir müslümanın, bu Peygamber mirası hadis-i şerifler hakkındaki ithamları ve bu ithamlara verilen cevapları öğrenmesi, her devirde olduğu gibi günümüzde de yayılmak istenen manevi mikroplara karşı aşılanması, bu mikropların tesirinde kalmış olan kardeşlerine, hiç değilse ilk yardım kabilinden el uzatması gerekir.
Batılı araştırıcıların bizdeki hınk deyicileri, zaman zaman ortaya sis bombası fırlatıyorlar. Diyorlar ki;
- Kur'an-ı Kerim günümüze kadar sağlam bir şekilde gelmiştir. Fakat hadisler öyle değildir. Onlara güvenilemez.- Niçin güvenilemez?
- Çünkü Kur'an-ı Kerim Hz. Peygamber'in zamanında yazıldığı halde, hadisler yazılmamıştır. Üstelik Hz. Peygamber hadislerin yazılmasını yasaklamıştır. Hal böyle olunca, hadis diye ortaya sürülen binlerce söze nasıl inanabiliriz?
İddia sahiplerinin asıl maksadı, sadece Kur'an'la yetinmek, hadisleri devre dışı bırakmaktır. Zaten bunu açıkça söylemekten de çekinmiyorlar.
Niçin böyle yapıyorlar, derseniz, bunun kısaca cevabı şudur:
Kur'an-ı Kerim'in ilk müfessirleri olan Peygamber aleyhisselam, ayetlerin nasıl anlaşılması gerektiğini açıklamış, bozuk fikirli kimselerin Kelam-ı Kadim'i keyiflerine göre yorumlamasına meydan bırakmamıştır. Onun bu yorumları hem hadis kitaplarımızda hem de rivayete dayanan tefsir kitaplarımızda yerini almıştır. Bu hadisler, Kur'an-ı Kerim'i keyiflerine göre yorumlamak isteyenlerin boğazına ham armut gibi oturduğu ve nefeslerini kestiği için bu Peygamber mirasını elden çıkarmak istiyorlar.
Peygamber aleyhisselamdan daha ileri bir İslâm kahramanı görünümündeki bu kimseler, Kur'an üzerinde sere serpe konuşacakları, bangır bangır bağıracakları ve hiçbir engele takılmadan üzerinde ter ter tepinecekleri bir meydan istiyorlar. Bu ayetten kastedilen mana şudur, şu ayetten kastedilen mana budur, diye ahkam kesmek istiyorlar. Kur'an'ı anlamada önlerinde hadis gibi bir engel kalmayınca, tabii ki onları bağlamak için, Deniz Yolları vapurlarının halatları bile yetmeyecektir.
Sapı bizden olan bu baltalar, ondört asırlık hadis çınarını büsbütün devirebilmek veya en azından önemli dallarını budayabilmek için, öncelikle Asr-ı saadette hadislerin yazılmadığı şüphesini uyandırmak istiyorlar. Peygamber zamanında yazılmayan bu sözlere dayanarak Allah'ın kitabını doğru olarak nasıl anlayabiliriz? diyorlar. Burada onlara bir soru yöneltelim:
- İslâmiyetin ilk yıllarında Resul-i Ekrem Efendimizin hadislerin yazılmasını yasakladığını söylüyorsunuz. Bu söz doğrudur. Ama bu bilgiyi Kur'an-ı Kerim'den değil de yine hadislerden öğreniyorsunuz. Hadislerin günümüze sağlam olarak gelmediğini iddia ettiğinize göre, Peygamber devrinde hadis yazmanın yasaklandığına dair bu hadisin sağlam olarak geldiğini nereden biliyorsunuz! Hadislere karşı olduğunuza göre, onların verdiği hiçbir bilgiye güvenmemeniz gerekmez miydi?! Demek ki siz işinize gelen hadisi kabul ediyor, işinize gelmeyeni kabul etmiyorsunuz!
Hadislerin Yazılması
Şimdi asıl konumuza başlayabiliriz. Peşinen şunu belirtelim ki, hadisler bize, dünya tarihinde bir benzeri daha görülmeyen eşsiz bir metodla gelmiştir. Hadis Usulü dediğimiz ilme şöyle bir bakıldığında, bu metodun mükemmelliği bütün açıklığı ile görülür.
Peygamber Efendimizin hadisleri, onun zamanından itibaren başlıca iki şekilde korunmuştur: Yazarak veya ezberleyerek. Bir üçüncü şekil daha var ki, hadislerin en güvenli şekilde geldiğinde hiç şüphe bırakmaz. O da hem yazarak hem de ezberleyerek rivayet etme usulüdür.
Önce Asr-ı saadette hadislerin yazılıp yazılmadığı konusuna bakalım.
Resül-i Zîşan Efendimizin zamanında yazı malzemesi pek azdı. Bugünkü gibi çeşitli kağıtlar yoktu. O devirde en iyi yazı malzemesi deriydi. Fakat deri kolay bulunan birşey değildi. Vahiy katibi dediğimiz sahabîler, Kur'an ayetlerini bazan deriye, bazan bir yaprağa, bazan bir yassı kemik üzerine yazıyorlardı. Bazı sahabîlerin hem ayetleri hem de hadisleri aynı malzemenin üzerine yazabileceklerini hesap eden Efendimiz, bu durumda ayetle hadisin birbirine karı-şabileceğini düşündü ve hadislerin yazılmasını yasakladı. Zira önemli olan Kur'an-ı Kerim'in korunmasıydı. Daha önceleri ilahî kitaplar iyi korunmadığı için sonraki devirlere sağlam bir şekilde gelememişti.
Peygamber aleyhisselam'ın hadislerin yazılmasını yasaklamasının asıl sebebi bu olmalıdır. Hatıra ikinci bir sebep daha gelmektedir. O da şudur: İslâmiyetin geldiği sıralarda Araplar arasında yazı bilenlerin sayısı azdı. Fakat Resûlullah Efendimiz, açtığı okullarda yazı öğrenimini hızlandırdı. Belki yazıyı yeni öğrenen sahabilerin hadisleri yanlış yazdıklarım tesbit etti. Kendi sözlerinin yanlış anlaşılmasının doğuracağı kargaşayı dikkate alarak hadislerin yazılmasını yasakladı.
Fakat ashab-ı kiramın içinde hem yazıyı çok iyi bilen hem de son derece zeki, güvenilir ve dikkatli bazı gençler vardı. Bunlar Peygamber Efendimizden, hadisleri yazmak için izin istediler. Resûlullah Efendimiz onları çok iyi tanıdığı, hata yapmayacaklarını bildiği için, istedikleri izni verdi. Bir süre sadece, özel izin alanlar hadis yazdı. Yazı yazmayı bilenler, hadis yazma yasağı konmadan öncede duyduklarını yazmışlardı.
Hadis yazma yasağının konmasına sebep olan mahzurların bir müddet sonra kalktığını ve isteyenin hadisleri yazmasına izin verildiğini görüyoruz. Hafızası güçlü olmadığı için hadisleri öğrenemediğinden yakınan bir sahabiye, Peygamber Efendimizin, hadisleri yazarak hafızasına yardımcı olmasını tavsiye etmesi (Tirmizi,ilim 12) artık herkese bu konuda genel bir izin çıktığını göstermektedir.
Ebû Şah diye tanınan İran asıllı bir sahabînin, Efendimizin bir konuşmasına hayran kaldığını, bu konuşmayı yazıp kendisine vermesini istirham ettiğini, Peygamber aleyhisselam'ın da, o konuşmayı yazıp Ebû Şah'a vermelerim ashabına emrettiğini biliyoruz (Buharî, Diyat 8). Büyük muhaddis İbni Hacer el-Askalanî, bu olayın Mekke Fethinden önce cereyan ettiğini söylemektedir. Ahmed ibni Hanbel Hazretlerinin muhaddis oğlu Abdullah da, hadislerin yazılabileceğini belirten en iyi vesikanın bu hadis olduğunu ifade etmektedir.
En çok hadis yazan genç sahabilerin basında, daha çok oruç tutmak, daha çok namaz kılmak ve Kur'an-ı Kerim'i üç günde bir hatim edebilmek için Peygamber Efendimizle adeta pazarlık eden Abdullah ibni Amr İbni As gelir. Beş binden fazla hadis rivayet ettiğini bildiğimiz Ebû Hureyre hazretleri, Abdullah İbni Amr'ın kendinden daha fazla hadis bildiğini ve bunları rivayet ettiğini haber vermektedir. Onun kendisinden daha fazla hadis bilmesinin sebebini söylerken de, çünkü o yazardı, ben yazmazdım, demektedir. Abdullah'ın es-Sahîfetü's-sadıka diye bilinen kitabında bin tane hadis bulunduğu bilinmektedir. Yukarıda arzettiğim hususlar gibi, bu sahife de, Resûlullah Efendimiz zamanında hadislerin yazıldığım gösteren en sağlam vesikalardan biridir. es-Sahîfetü's-sadıka'daki rivayetlerin tamamı, Ahmed İbni Hanbel'in Müsned'i vasıtasıyla günümüze gelmiştir.
Peygamber Efendimizin bu abid ve zahid sahabisi ona şöyle sormuştu:
- Ya Resülallah! Sizden işittiklerimin hepsini yazayım mı?
Resûlullah Efendimiz:
- "Evet, yaz!" buyurmuştu.
Abdullah bir hususu daha öğrenmek istiyordu:
- Sükunet halinde olduğu gibi, öfkelendiğiniz zaman da yazabilir miyim? diye sordu. Aldığı cevap şöyleydi:
- "Yaz! Ben hiç bir zaman hakikat dışında birşey söylemem" (Ebû Davud, İlim 3). Belki de Abdullah İbn Amr'ın hadis yazma macerası böyle başladı ve devam etti.
Bazı sahabilerin Hz. Peygamber hayattayken hadis yazdıklarını, bunları çocuklarına en değerli miras olarak bıraktıklarını ve sahife diye anılan bu eserlerde pek çok hadis bulunduğunu biliyoruz. Sa'd İbn Ubade'nin, Semüre İbni Cündeb'in, Cabir İbni Abdullah'ın, İbni Abbas'ın, Hz. Ali'nin sahifeleri bu yazılı vesikalardan bir kaçıdır. Ebû Hureyre'nin, talebesi Hemmam İbni Münebbih'e yazdırdığı 138 hadis ihtiva eden ve günümüze gelmiş bulunan es-sa-hifetü's-sahiha da bu pek değerli mirasımızdan biridir.
Prof. Dr. M. Yaşar Kandemir
__________________ Rabbim! ilmimi ve anlayisimi artir!
Çok lanet ediyor ve kocalarınıza karşı nankörlük ediyorsunuz. Aklı başında bir erkeğin aklını sizin kadar çelebilen aklı ve dini eksik başka bir varlık görmedim.
Müslim, İman, 34/132 İbn Mace, Fiten 19/4003
Kadınları erkeğin kölesi yapan zihniyet bununla yetinmeyip kadınların çoğunu cehennemlik, dinen eksik ilan edip Kuran’ın açık izahlarıyla da çelişir.
Kadınlar arasında iyi kadın, yüz tane karga arasında alaca bir karga gibidir.
Sahihi Buhari
Ey kadınlar topluluğu! Sadaka veriniz ve çok istiğfar ediniz. Çünkü ben Cehennem halkının çoğunun sizler olduğunu gördüm.
Müslim, İman, 34/132 İbn Mace, Fiten 19/4003
KADINA CENNET VİZESİ KOCADAN
Bu hadisler gibi kadınların çoğunun cehennemlik olduğunu iddia eden hadislerin yanında, kadının cennete gidişi için kocasının kendisinden memnuniyeti şart olarak gösterilir.
Bir kadın kocası kendisinden razı olduğu halde ölürse Cennete girer.
Riyazus Salihin
Kadınların hayırlısı, erkeklerin yaramazlıklarına, kötü huylarına sabredendir, bu sabır onların cennete girmesine sebeptir.
Kadınlara Dini Bilgiler sayfa:88
Müslim de, Buhari de, Tırmızi de, Muvatta da, Şii kaynaklar da, Emevi ve Abbasi döneminde uydurulmuş, bazı kişilerin kadına kendi bakış açılarını dinselleştirmeye çalışmalarının ürünü olan, bu tip uydurmalarla doludurlar. Oysa Kuran’ın hiçbir yerinde biraz önce örneklediğimiz tipteki hadisler gibi kadınların çoğunun kötü, cehennemlik, dinen eksik olduğu geçmez. Kuran, üstünlüğü erkek veya kadın olmaya değil, Allah’a yakın olmaya, Allah’ın dininde titizliğe bağlar.
Hadis savunmasına bir kaç hadis ile cevap vermek istedim. Allah'a emanet olun.
Katılma Tarihi: 05 ocak 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 611
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Sn.Modaratör Hasan Öktem yukarıda Yaşar Kandemir'e ait olan alıntı yazı açıkça Allah resulleri arasında ayırımcılık içermekte ve belli bir kesimi hedef göstermektedir.Derhal silinmesini ve alıntıyı asan kişinin uyarılmasını, dikkate almadığı takdirde de üyeliğinin silinmesini önemle rica ederim.
"Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler kafirlerdir."5/44
__________________ Nahl.6:Bir güzellik de vardır onlarda sizin için: Sabah saldığınız sırada, akşam topladığınız sırada. Ve lekum fîhâ cemâlun hîne turîhûne ve hîne tesrehûn
Katılma Tarihi: 31 temmuz 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 736
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
ne o...!!!!
bu telaş niye...???
karşı fikirleri de görüşleri de bilmek gerekmez mi???
neden heyecanlandınız böyle????
sakin olunuz...
hadislerin hz. peygamber döneminden beri yazılmaya başlandığının ilmi delillerle (konunun uzmanı prof tarafından) açıklanması neden birilerine rahatsızlık verdi?????
genelde müsteşrikler bu görüşten rahatsız olurlar da....
anlayamadım.. hayret..
ne var.. neler oluyor....
oysa forumumuzda müsteşriklerin (misyonerlerin) de yazı yazıyor veya asıyor olmasından ben hiç rahatsız değilim... biliyorum bazı misyonerleri... ama rahatım... siz de sakin olunuz...
zira ben demokrat bir adamım ve hoş görülüyüm. ve savunduğum fikirlerin doğruluğuna bütün kalbimle inanıyorum.... o yüzden rahatım...
siz de öyle olmayı deneyin....
"söyletmen urun" mantığından derhal vazgeçiniz...
bilmem anlatabildim mi????
esenlikler.........
__________________ Rabbim! ilmimi ve anlayisimi artir!
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma