Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Katılma Tarihi: 03 haziran 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 292
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
ayette iki davacı ile hz.davut arasında geçen olaydan bahseder. ilgili ayet;
[size=4pt]Biz Davud'un mülkünü güçlendirdik, ona hikmet ve hakla batılı ayıran söz (hüküm verme) yeteneği verdik. (sad 20)
Sana davacıların haberi geldi mi? Hani onlar duvarı aşarak mabede girmişlerdi. (sad 21)
Hani Dâvûd'un yanına girmişlerdi de Dâvûd onlardan korkmuştu. Onlar, "Korkma! Biz, iki davacı grubuz. Birimiz diğerine haksızlık etmiştir. Aramızda adaletle hükmet. Zulmetme ve bizi hak yola ilet" dediler. (sad 22)
İçlerinden biri şöyle dedi: "Bu benim kardeşimdir. Onun doksan dokuz koyunu var. Benim ise bir tek koyunum var. Böyle iken "Onu da bana ver" dedi ve tartışmada beni bastırdı." (sad 23)
Davud dedi ki: "Andolsun, senin koyununu kendi koyunlarına katmak istemek suretiyle sana zulmetmiştir. Esasen ortakların pek çoğu birbirine haksızlık eder. Ancak iman edip salih ameller işleyenler başka. Onlar da pek azdır." Dâvûd bizim kendisini imtihan ettiğimizi anladı. [size=5pt]Derken Rabbinden bağışlama diledi, eğilerek secdeye kapandı ve Allah'a yöneldi. (sad 24)
Biz de bunu ona bağışladık. Şüphesiz katımızda onun için bir yakınlık ve dönüp geleceği güzel bir yer vardır. (sad 25)
evet ayetlerde anlaşılacağı gibi iki davacının hikayesini anlatıyor. derken davut tövbe ediyor.
diğer kardeşini dinlememesi acil karar vermesi adaletli olmadığı için tövbe ediyor.
selam ile.
__________________ ne kadar hatırlanmak istiyorsan o kadar hatırla.
Netice itibarıyla haklı ve haksızı ayırt etme noktasında objektif olup, iki tarafı dinledikten sonra karar vermemiz gerekmektedir.
Muhabbetle...
Öğrenci 98 güzel şeyler yazıyorsunda sen bu yaptığın yorumu sosyal hayatın içerisinde uyguluyormusun?
Gerçekten objektifmisin?
__________________ gelin bir ateş yakalım.
sahip olabilmek için aydınlıklara
git deyebilmek için karanlığa
gelin bir ateş yakalım.
yüreğimizdeki yangını vuralım dışarıya
Ben aynı kanaatta değilim sizinle. Davud'un öbürünü dinlemeden, davayı kavramadan hüküm verdiği düşüncesi bana çok uçuk geliyor. Davud buna göre hikmetten tamamen yoksun biridir demek oluyor. Diyelim ki, öbür hasmı dinlemeden "bunu yapmakla sana zulum etmiştir" dediyse, Bu senin dediğin doğruysa... demektir. Kaldı ki, öbür hasmın bu hükme bir itirazından da bir bahis olmadığına göre, Davud'un onu da dinlemediği yargısına nereden vardınız?
Davud'un köşkünün duvarına tırmananların ikiden çok olduğu (çoğol fiiller ve çoğul zamir), kimseye görünmeden Davud'un yanına kadar sokulmuş olmaları, Davud'un onlardan korkması, Davut'tan "aramızda hak ile hükm et, haddi aşma, bize doğru yola ilet!" demeleri, devamında davalı ile davacı olmak üzere bunların sayılarının ikiye düşmesi (diğerleri seyirci miydi?) gibi hususlar düşündürücü değil mi?
Davud'u dediği hakkında hüküm verirken, Davud'u tek tarafı dinlemekle suçlu bulmanız, Davud hakkında bu kararı verirken aynı suçu siz işlemiş olmuyor musunuz? Acaba haberi, ayetleri, iyi tahlil ettiniz, doğru anladınız da mı bu hükmü verdiniz?
Verdiğiniz /vardığınız hükmün detaylı gerekçelerini ortaya koymanız gerekmez miydi? Buyurun sayın islamcı ve sayın Öğrenci 98, önce beyan ettiğiniz hükmün şimdi de gerekçelerini açıklayınız lütfen!
Evvela konuya ilişkin pasajı hatırlamaya çalışarak;
" Geldi mi sana, o çekişme hikayesinin haberi? Hani o hasımlar, duvarı aşarak mihraba ulaşmışlardı."
"Davud’un yanına girmişlerdi de onlardan korkmuştu. “Korkma, dediler, biz iki davacıyız. Birimiz ötekinin hakkını çiğnedi. Şimdi sen, aramızda hak ile hükmet, adaletsizlik etme. Bizi yolun denge noktasına ilet.” "
" “Şu benim kardeşimdir. Kendisinin doksandokuz koyunu var. Benimse birtek koyunum var. Buna rağmen, onu da bana ver dedi ve tartışmada bana galip geldi.” "
" Davud dedi ki: “Vallahi, senin birtek koyununu kendi koyunlarına katmak istemekle sana zulmetmiş. Zaten ortaklardan birçoğu, birbiri aleyhine haksızlık ve zulme sapar. İman edip hayra ve barışa yönelik işler yapanlar böyle değildir. Ama onlar da pek azdır.” Davud, kendisini imtihan ettiğimizi düşündü; hemen Rabbinden af diledi, rüku ederek yerlere eğildi ve Allah’a yöneldi."
" Biz de ondan o günahı affettik. Katımızda onun için bir yakınlık ve güzel bir gelecek var."
" Ey Davud, seni yeryüzünde halife yaptık. Artık insanlar arasında hakla hükmet; geçici hevese uyma ki, seni Allah yolundan saptırmasın. Allah’ın yolundan sapanlar için, hesap gününü unutmuş olmaları yüzünden şiddetli bir azap vardır." 38/21-26 (y nuri öztürk)
Anlatılan kıssadan idrake yansıyan o ki, Davut(a.s)'un korkuya binaen acele ederek tek tarafı dinleyipte karar vermesi.Hem sonra Davut (a.s) hangi sebebten dolayı 24. ayette "...hemen Rabbine istiğfar edip ruku ederek yönelmiştir..." ardından gelen 26. ayette ise "...insanlar arasında hakla hükmet, geçici hevese uyma..." ifadesi böyle anlamama sebeptir.
Ayrıca bu pasajın anlatısı, Davut(a.s)'un beyin fırtınasıına ilişkin tekamülü olabilir diye değerlendiriyorum.
Ashabı Kehf'in iddiasına gelince beni tanıyor ki böyle soru soruyor, cevabı ise bana değil beni tanıyanlara sorabilir...
Muhabbetle...
__________________ Benliğin galebe çaldığı hiçbir yerde, vahiyden, adaletten ve merhametten bahsedilemez.
Bana göre haberin merkezinde Davut /Davud’un iktidarı vardır. Davanın taraflarından biri halk diğeri de devlet/ davut’tur bu temsili haberde.
Haberin öncesine dönelim: Söylediklerine dayan ve güç kuvvet /iktidar sahibi kulumuz Davud’u hatırla ki O çok itaatkardı (17). Biz O’na dağları ram etmiş, O’nunla beraber devamlı tesbih ediyorlar/ Allah’ın yasasına uyuyorlar(18). Kuşlar da (uçan her şey), hepsi O’na yönelip itaat ediyorlar(19). Ve biz O’nun iktidarını güçlü kıldık (ve şedednâ mülkehû). Ve O’na hikmet (sağduyu, feraset, bilgelik..) ve kesin karar /iş bitiricilik, problemi kökünden çözme (faslul’hitâbı) verdik(20).
Yani Davut çok güçlü, ülkenin dağına kuşuna hakim, havada uçan kuştan da haberdar, her şeye hükmü geçen bir iktidara sahip, ehildir, işi biliyor.
Davut meseleyi anladı ve zaaflarının giderilmesi için Allah’a sığındı, Allah da onun zaaflarını giderdi(24-25). “Ey Davut, biz seni ülkede yetkili kıldık, halk arasında adaletle hükmet, hevaya (insanın arzusuna) uymaktan sakın! Aksi takdirde seni Allah’ın Yolu’ndan saptırır. Unutma ki, Allah Yolu’ndan sapanlara hesap zamanı (adaleti) terk etmelerinden dolayı korkunç bir azap vardır(26).
23. ayetin sonundaki “ve azzenî fil xitâb” ın 20. ayetin sonundaki “..ve faslel xitâb” ile bağlantılı olduğunu düşünüyorum. Davud’a faslulxitab verilmişti…
Hakim sandalyesinde oturan mahkum…
Evet, Davut meselenin ehemmiyetini anladı, işinin ne kadar çetin olduğunun, sorumluluğunun ne denli büyük olduğunun farkına vardı. Zayıfı, güçsüzü koruyacak, elindeki keçisine devlet göz dikmeyecek, güçlünün, zorbanın elinden almasına da izin vermeyecek. Devlet / Davut / Ömer Dicle kenarında kurda halkın keçisini yedirtmeyecek, kendisi yemeyecek, zengine, güçlüye de kaptırmayacak, zayıfın, güçsüzün gücü olacak. Devlet /Davut kurt olmayacak. Davut devletin kurtlaşmasına izin vermeyecek. Davut kendisine verilmiş devletten hesaba çekilecek. Davut bunu anladı.
surenin konu bütünlüğünden anladığım o ki, çeşitli sebeblerden dolayı insan hata yapar ve allah hata yapan kulun hata yaptığını anlar anlamaz tam bir teslimiyetle rabbine yönelerek tevbe etmesini ister..
böyle davrananları affedeceğini ,bu dünyada çeşitli vesilelerle yardımcısı olacağını vede ebedi cennetine sokacağını vaad eder..
yani hata yap ama farkına varınca gereği gibi tevbe et....
diğer tarafta ise hata yapan ve hatasında ısrar edenleri(tevbe etmeksizin)örnekle şeytanın kıssası anlatılıyor ve onun gibi davrananları sonunda ebedi içinde kalacakları cehennemi boylayacaklarını ve onlara bu dünyada biraz mühlet verileceğini bahsediyor...diye düşünüyorum sure bütünlüğünde..
yoksa allah ın bize açıkca anlatmadığı bir konuyu ''acaba allah bu kıssa ile ne demek istedi'' diye anlamaya çalışmak adına işi zorlamaya gerek yok vede gereksiz bir çaba diye düşünüyorum ....
Akarapir ve Feridun45 beylerin, mesajın kendilerine yansıyan tarafını genel bir bakış açısıyla değerlendirmelerinden dolayı teşekkür ederim.
Sayın Haktansapmaz;
Kıssanın vermek istediği mesaj noktasında, "Davut(a.s)'un tekamülüne/rüşdüne ilişkin geçirdiği evrim" kanaatinde birleşiyoruz düşüncesindeyim.
Kıssanın başlangıcında yer alan 38/20 ayeti, aslında tekamülünden/rüşdünden sonraki durumunu belirtiyor.
"Mülk ve yönetimini güçlendirmiştik. Kendisine hikmet ve hakla batılı ayıran söz etme yeteneği vermiştik." 38/20 (y nuri öztürk)
Akabinde tabiri caizse filmi başa tekrar sararak, o noktaya varmadan önceki evreleri kıssa ile detaylandırıyor Rabbimiz.
Kıssanın anlatısı noktasında ise siz, müteşabihatın içindeki istiare (mecazi benzetme) kalıbıyla değerlendiriyorsunuz, bense müteşabihatın içindeki temsil (temsili benzetme) kalıbıyla değerlendiriyorum.
Netice itibarıyla, Davut(a.s)'un rüşdüne ulaşması noktasındaki zihinsel fonksiyonlarının nasıl çalıştığını ve Allah'lı bir hayatı nasıl tercih ettiğini anlıyoruz.
Muhabbetle...
__________________ Benliğin galebe çaldığı hiçbir yerde, vahiyden, adaletten ve merhametten bahsedilemez.
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma