Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
arciden kardeş, Kur'anın getirdiği hükümlerin, anlattığı ibretlik hikayelerin, kısacası içeriğinin dikkate alınmadığını kimse iddia etmiyor. Tam tersine burada hep Kur'anın içeriği (tüm ayetleri) hakkında görüşler yazılıyor. Ancak, fikren eren kardeşimizin belirttiği ayette de Kur'anın korunmuşluğundan bahsediliyor. Bu korunmuşluğun Kur'anın içeriği ile birlikte başka kilit sistemleri ile de gerçekleştirildiğini tahmin ediyorum.
TEVBE (Berâe) En son nazil olan sure; Bu sure Medine döneminde inmiştir. Kur'an alimi Elmalılı M.Hamdi YAZIR'ın Hak Dini Kur'an dili adlı eserinin 4.Cilt 260. Shf. sinden 435'e kadar olan açıklamadan özet alma gayretidir.
Bu surenin Nuzulü Hicrein 9.senesinde başlamıştır. Rivayette Hicretin 8. yılında Mekke Fethedilmiş,Attab b. Üseyd vali idi, Ertesi 9. Senede Resulü Ekrem Tebük seferinden döndüğünde Hz.Ebubekir'i Hac emiri olarak görevlendirdi. Hac kafilesinin Medineden hareketinden sonra Berâe suresi nazil oldu. Surenin nuzülüyle ortaya yeni bir durum çıktı; Duruma göre Nazil olan surenin Hacca gelenlere okunması için Hz.Ali'yi Kendi devesi Abda'ya bindirerek Hacca gönderdi. Hz.Ali Ebu Bekire yetişir. Ali yi karşsında gören Ebu Bekir Emirmisin memurmusun sorusuyla Aliyi katşılar. Ali ; memurrum deyince birlikte devam ederler yollarına, Terviye günü, Hacıların Arafat'a çıkışlarının 8.günüdür. İşte O gün Ebu Bekir, Hutbe okuyup haccın menasikini anlatır. Hz.Ali'de Kurban günü Akabe cemresi yanında; Ey İnsanlar ben size Allah Resulünün elçısiyim! dedi. Onlar'da Hangi konuda? diye sordular. Hz. Ali Berâe suresinden 40. ayet okudu. Ve, Şu 4 hususu size bildirmekle emrolundum. Dedi ve saydı;
1-) Bu seneden sonra beytullaha hiç bir müşrik yaklaşmaacak. 2-) Hiç kimse Beytullah'ı çıplak avaf etmeyecek. 3-) Mümin kimseden başkası Cennet'e girmeyecek. 4-) He ahit sahibine ahdi tamamlanacak.
130 ayet, 2479 kelime, 10087 harf'ten teşekkül etmiş bu sure zengin bir isim listesiylede ifadelenmiştir. Berâe, Tevbe, el-Mukaşkişke, el-Müba'sire, el-Müşerride, el-Muhziye, el-Kadime, el-Musiyre, el-Hafire, el-Münekkile, e-Müdemdime, Sûretü'l-Azab gibi isimlerle anılmaktadır. Bu surede Müşriklerden yüz çevirme ve Müminlere Tevbe ihsanı vardır. Nifak illetinden berî kılar. Münafıkların sırlarını açığa çıkarır, Onları mahcup ve perişan eder. Yüreklerine korku salar ve cezalandırır. Tehdit eder öfke yağdırır. Hz.Ebubekir es-sıddık; Buna Tevbe suresi ismini verirsiniz! Gerçekten'de vallahi dokunmadık kimseyi bırakmadı. Demiştir. Bir'de bu sureyi diğer surelerden ayırd eden bir özelliği, Başında Besmele olmayışıdır. Bunda iki hikmet gösterilmiştir. Birincisi kendinden önceki sure Enfâl ile arasında 7 senelik bir süre olmasına rağmen Enfâl suresi ile çok yakın mana ilişkisi bulunmaktadır. Her ikisi'de savaş hukuku ve meseleleri hakkında hükümler bulunmakta bu yakınlık benzerlik dolayısıyla Ashab arasında bile Tevbe suresini Enfâl suresinin devamı zan ve kabul edenler olmuştur. Fakat hem ayetlerin çokluğu Tevbe suresini temsil eden isimlerin çokluğu. Bunun ayrı ve müstail bir sure oduğunu gösterir. Çok daha önemli sebep ise Hz.Peygamber hiç bir zaman Bu sure için enfalin devamı dememiştir. Şu halde aralarında buna benzer çok kuvvetli ilişkiler bulunan başka surelerin mevcudiyeti Düşünüldüğünde Besmelenin terkini gerektirmeyeceği görülür.
İkinci Hikmet: Hz.Ali'nin görüşleridir. Hz.Aliye Bu sureye Besmelenin niçin konulmadığı sorulduğunda; Besmele bir "eman" dır. Bu sure ise kılıçla ve ahdi bozanlara karşı nazil oldu. Demiş Süfyan b.Uyeyne bu manayı anlatırken Size selam verenlere sen müslüman değilsin demeyiniz. (NİSA-94) ayetinin manasıyla teyid ederek anlatmış, Yani selam vermenin bile "eman" anlamına geldiği düşünülürse Rahman ve Rahim sıfatlarıyla; Allah'ın rahmetiyle desteklenmiş birbir ifadeyle yapılan ültimatom, ihtarın, Besmele çekilerek girişilen bir işin "eman" anlamına geleceği açıkken nası br tenakuz ve çelişki olacağı görülür. Yani Bu sure içinde Allah'ın muhattab aldıklarıyla ilişki kesmesi vurgulanıyor. Bu sebeple Besmelenin bu sure başına yazılması ve okunmasına cevaz ve tasavvurda olunmaz. Kısaca Bir ültümatom niteliğindeki surenin başına Allah besmeleyi uygun görmemiş yakıştırmamıştır.
Katılma Tarihi: 26 haziran 2009 Yer: Turkiye Gönderilenler: 66
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
sayın hanifsufi kardeş yine tekrar ediyorum CENABI ALLAH İÇERİĞİNİ KORUMUŞTUR,O HALDE NEDEN BU İNSANLAR YERLERİNİDE DEĞİŞTİRECEK BİR GÜÇ BULMUŞLARDIR,NASIL BİR CEVAP VEREBİLİRSİNİZ??? kurana eklenen besmeleler sonradan yapılan eklentilerdir, ayrıca surelerin yerleri değiştirilmiştir, ilk inen sureler KURAN'IN SONLARİNDA,SON İNEN SURELER İSE BAŞLARDADIR. EDEBİ BİR DERLEME DEĞİLDİR. TOPKAPI SARAYINDA BULUNAN KURAN ,NURİOSMANİYE KÜTÜPHANESİNDE BULUNAN KURAN İLK YAZILAN KURANLARDIR.
İLK YAZILAN KURAN'LAR BESMELE İLE BAŞLAMAZ,
EĞER ÖYLE OLSA İDİ TEVBE SURESİ NEDEN BESMELE İLE BAŞLAMAMIŞTIR,CENABI ALLAH MÜSLÜMANLARIN İHTİLAFA DÜŞMELERİNE MEYİL VERMEZ,AKSİNE KURAN'I KERİM BÜTÜN İHTİLAFLARI ÇÖZEN MUHTEŞEM BİR KİTAPTIR.
Diyanet İşleri eski başkanlarından Dr. Tayyar Altıkulaç Topkapı Sarayı'ndaki mushafları sûre sûre, kelime kelime ve hatta harf harf incelemiş, o günden bu yana Kur`an`ı Kerim`de hiç bir değişiklik olmadığını da somut olarak görme ve tesbit etme fırsatı bulmuş. Yaklaşık 10 yıllık bir süreçte Topkapı Sarayı, Türk ve İslâm Eserleri Müzesi ve Kahire mushaflarını harf harf inceleyen, birbirleri ile karşılaştıran ve neşredilmek üzere hazırlayan Altıkulaç, Londra ve St. Petersburg`daki mushaflar üzerinde de çalışma imkânı bulmuş. Tüm bu araştırmaların sonucunda Altıkulaç bu mushafların hiçbirinin Hz. Osman`ın kopyalattırdığı mushaflardan biri olmadığını sonucuna ulaşmış. Ancak Altıkulaç`ın tespitlerine göre Topkapı Mushafı Hz. Osman`ın Medine`de alıkoyduğu Mushaf`tan, Türk ve İslâm Eserleri Mushafı Hz. Osman`ın Basra`ya gönderdiği Mushaf`tan, Taşkent Mushafı Hz. Osman`ın Kûfe`ye gönderdiği mushaftan, Londra Mushafı Hz. Osman`ın Şam`a gönderdiği mushaftan yazılmış. Altıkulaç "Hz. Osman`ın mushafları şu anda hâlâ muhafaza ediliyor mu bilemiyorum. Tek hayalim ve dileğim, bu 6 orijinal Hz. Osman mushafından birine ulaşabilmek." diyor.
Bu yazı bir haberden alıntıdır. Dr. Tayyar Altıkulaç, aralarında Topkapı'daki Kur'an mushaflarının da olduğu Kur'an mushaflarını harf harf incelemiş ve aralarında bir fark olmadığını kanıtlamıştır. Ayrıca değinmek istediğim başka bir konu ise Kur'an'ın neden indiği sıra ile yazılmadığı. Bazı müslümanlara göre Kur'an indiği sıra ile yazılsa onu anlamamız daha da kolaylaşacak. Fakat Kur'an sureleri bütün bütün inmedi. Daha açık konuşmak gerekirse örneğin kimi surelerin içerisindeki ayetler başka surelerin ayetlerinin peşinden geldi. Dolayısıyla Ku'an'ı indiği sıraya göre derleme fikri daha en başta imkansızlaşmakta. Sözlerimi biraz daha açmam gerekirse, örneğin Bakara Suresi'nin 281. ayeti surenin genelinin aksine İslam'ın 1. ve 2. yıllarında değil veda Haccı zamanında inmiştir. Kur'an'ı iniş sırasına göre derlemeye kalksaydık 281. ayeti bu sureden çıkartıp ne zaman hangi surenin hangi ayetinden hemen sonra indiğini tespit edip oraya koyardık. Veyahut ilk Mekke surelerinden olan Kalem suresinin Medine'de inen 17. ve 33. ayetlerini bu sureden çıkarıp medine'de bu ayetlerden önce hangi surenin hangi ayeti geliyorsa onun altına koyardık. Kur'an tabiki tarihsel özellikleri içinde barındıran bir kitaptır. Ama bir tarih kitabı değildir. Ayetleri kronolojik bir sırayla derlemeye çalışmak Kur'an'ı daha anlaşılır kılmaz. Kur'an'ın neresini açıp okumaya başlarsanız başlayın ayetler anlaşılır. Ayrıca Kur'an'ın derlemesi keyfi değildir. Hz. Peygamber'in kontrolünde yazılmış ve belirli bir düzen verilmiştir. Eğer böyle bir keyfilik olsaydı bu derlemeler esnasında her kafadan bir ses çıkardı ve bu da günümüze kadar gelen rivayetler içerisinde yerini alırdı. Recm ayetinin bir keçi tarafından yendiğini bu yüzden şuan Kur'an'da bu ayetin olmadığını anlatan Kur'an'ın ruhuna ters rivayetlerin bile günümüze ulaştırıldığını düşünürsek Kur'an'ın derlenmesi konusunda en ufak bir tartışma rivayetler içerisinde yerini alırdı. Bu gibi rivayetlerin çıkmamasını şu şekilde yorumlamamız gerekir: bu derleme işi bizzat Allah'ın resulü tarafından yapılmıştır. Onun tarafından yapılmamış olsaydı herhes kendince bir derleme yapacak bu durumda bir takım tartışmalar ortaya çıkacaktır. Son olarak şuna değinmek istiyorum:" TEVBE SURESİ NEDEN BESMELE İLE BAŞLAMAMIŞTIR,CENABI ALLAH MÜSLÜMANLARIN İHTİLAFA DÜŞMELERİNE MEYİL VERMEZ,AKSİNE KURAN'I KERİM BÜTÜN İHTİLAFLARI ÇÖZEN MUHTEŞEM BİR KİTAPTIR." demiş arciden arkadaşım. Bir ayetin sure içerisindeki konumu ve içeriğinin hikmeti bazen hemen anlaşılamayabilir ve anlamı zaman içerisinde keşfedilir. Tevbe suresinin başında besmele'nin olmayışını da şu an anlayamıyor olabiliriz. Ama forumda besmele'nin bu surenin başında neden olmadığını anlatan yorumlar özellikle de Hz. Ali ile ilgili kıssalar beni ikna etti.
Müminlerdendir o erler ki Allah'a verdikleri ahde sadakat gösterdiler. Kimi adağını ödedi (canını verdi), kimi de beklemektedir. Onlar, ahidlerini hiç değiştirmediler.
Katılma Tarihi: 26 haziran 2009 Yer: Turkiye Gönderilenler: 66
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
sayın fikret eren kardeşim,benim için KURAN'IN İÇERİĞİ HAKKINDA HİÇBİR İHTİLAFIM YOK,ÇÜNKÜ BEN KONULARINA GÖRE KURAN FİHRİSTİ BULUNDURAN,KONULARINA GÖRE TÜM AYETLERİ BURADAN BULUP İNCEDEN İNCEYE ELEYEN BİR İNSANIM.
TÜRKÇE'DE NASIL GİRİŞ,GELİŞME VE SONUÇLANDIRMA TÜM EDEBİ ESERLERDE BULUNDUĞUNA GÖRE KURAN'IN İÇERİĞİDE AYNI TARZ BİR KİTAPTIR,
ÖRNEK VERECEK OLURSAK EĞER ZİNA HÜKÜMLERİNDEKİ SIRALAMA HÜKÜMERİNE GÖRE ŞÖYLE SIRALANMIŞTIR,İLK İNEN HÜKÜMLER;
4.SURE NİSA15.
Kadınlarınızdan zina edenlerin aleyhlerine dört şahit getirin. Eğer şahitlik ederlerse, ölüm onları alıp götürünceye veya Allah onlara bir yol açıncaya kadar evlerde hapsedin.
16.
Sizlerden zina edenlerin ikisine de eziyet edin. Eğer tevbe edip kendilerini düzeltirlerse, onları cezalandırmaktan vazgeçin. Çünkü Allah, tevbeleri kabul eden, daima merhamet edendir.
SON HÜKÜMLER İSE FARZ OLAN NUR SURESİ 1.AYETTE VE DEVAMINDA ZİNA HÜKÜMLERİ BEYAN EDİLMİŞTİR
NUR SURESİ24/1. Bu indirdiğimiz, farz kıldığımız ve içinde açık açık ayetler indirdiğimiz bir süredir; ola ki iyice belleyip tutarsınız.
24/2- Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüzer değnek vurun. Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız, Allah’ın dini(nin koymuş olduğu hükmü uygulama) konusunda onlara acıyacağınız tutmasın. Mü’minlerden bir topluluk da onların cezalandırılmasına şahit olsun.
SONRASINDA İSE YİNE NİSA SURESİNDE; NİSA 25. İçinizden kim hür olan mümin kadınları nikahla alacak mali güce sahip değilse, ona da sahip bulunduğunuz mümin cariyelerinizden var. Allah, kadrinizi imanınız ile çok iyi bilir. Siz müminler hep birbirinizden sayılırsınız, o halde fuhuşta bulunmayan gizli dost edinmeyen, namuslu yaşamakta olan cariyeleri sahiplerinin izniyle nikahlayınız, mehirlerini de güzelce kendilerine veriniz. Eğer evlendikten sonra bir fuhuş irtikap ederlerse o vakit bunlara, hür kadınlar üzerine terettüp edecek cezanın yarısı lazım gelir. Bu durum sizden günaha girmek korkusunda olanlar içindir. Sabretmeniz ise sizin için daha hayırlıdır. Bununla beraber Allah günahları bağışlayandır, merhamet edendir.
BAKARA SURESİ 106.AYET:Biz herhangi bir âyetin hükmünü yürürlükten kaldırır veya onu unutturur (ya da ertelersek), yerine daha hayırlısını veya mislini getiririz. Allah’ın gücünün her şeye hakkıyla yettiğini bilmez misin?
NAHL SURESİ 101.AYET:Bir ayetin yerini başka bir ayetle değiştirdiğimizde, ki Allah ne indirdiğini gayet iyi bilir onlar, 'Sen sadece uyduruyorsun' derler. Hayır, öyle değildir, ama onların çoğu bunu bilmezler.
AYETTE BELİRTİLDİĞİ ÜZERE CARİYELER EVLENDİKTEN SONRA ZİNA YAPARLARSA HÜR KADİNLARA UYGULANAN CEZANIN (100 DEĞNEK) YARISI YANİ 50 DEĞNEK CEZA VERİLİR
YANİ KURAN'IN İÇERİĞİNE GÖRE SIRALAMA KESİNLİKLE BÖYLE OLMASI GEREKİRDİ,İŞTE BUNDAN DOLAYIDIRKİ İLK ELİNE KURAN'I ALAN NİSA SURESİ 15.AYETİ GÖRSE İDİ VE AÇSA İDİ SON HÜKMÜN BU OLDUĞUNU ZANNEDECEKTİ,HALBUKİ HÜR BİR İNSAN İSE FARZ OLAN NUR SURESİNİN 2.AYETİ HÜR İNSANLAR İÇİN,CARİYE İSE NİSA SURESİNİN 25.AYETİNİN KENDİLERİNİ MUHATAP ALDIĞINA KESİN OLARAK İNANACAKLARDI
BİLMEM AMACIMIN NE OLDUĞUNU ANLAYABİLDİNİZMİ?
AYRICA BU AYETLERE BAKARAK KURAN'DA VE İSLAM DİNİNDE KESİNLİKLE RECM CEZASI YOKTUR
EĞERKİ RECM CEZASI OLSA İDİ TAŞLA ÖLDÜRME CEZASININ YARISI NE OLURDU ACABA????????????NİSA SURESİ 25.AYETE BAKARAK NET OLARAK OLMADIĞINI ANLAYABİLİRSİNİZ.
Arciden arkadaşım, Nisa suresi'nin 15. ayetindeki fâhişeh terimine bazı müfessirler (ki burada "hayasızca davranış" olarak çevrilmesi uygundur) zinâ anlamını yüklemişler ve sonuçta bu ayetin, zina suçunu işleyen her iki suçlu tarafın yüz kırbaçla cezalandırılması esasını getiren 24/2 tarafından “neshedildiği”ni ileri sürmüşlerdir. Ancak Kur’an'ın herhangi bir ayetinin başka bir ayet ile “neshedilmiş” olduğunu kabul etmenin imkansızlığı bir tarafa, fâhişeh ifadesi, gayrimeşru cinsel ilişki anlamını taşımaz. Daha çok, söz veya davranış olarak aşırı, çirkin, müstehcen, yakışıksız yahut iğrenç şeyleri ifade eder ve hiçbir şekilde cinsel suçlarla sınırlandırılamaz. Nisa suresi'nin 15. ve 16. ayetleri bu bağlamda ve 24/2 ile birlikte okunduğunda bu ifade açıkça, zinâ ile sınırlanamayacak olan hayasızca davranmayı gösterir ve bu nedenle, 100 değnek vurma ile cezalandırılan isbatlanmış zinânın aksine samimî bir pişmanlık ile telafi edilebilir. Görüldüğü gibi bazı ayetlerdeki ortak konuların hükümlerinin birbirinden farklı olduğu ve bunların anlaşılması için kronolojik sıralamayla Kur'an'ın derlenmesi gerektiği görüşü yanlıştır. Çünkü ortada birbirini nesh ettiği düşünülen ayetler aslında bambaşka konuları işaret etmektedir.
Bakara suresi'nin 106. ayeti: Burada nesh, "daha iyisini veya benzerini getirme" şartına bağlanıyor. Daha iyisi veya benzeri getirilince zaten o ayetin iptali söz konusu olmaz, aksine sağlamlaştırılması söz konusu olur. Dolayısıyla buradaki nesh Kur'an ayetlerinin neshi değildir. O halde burada neyin neshi anlatılıyor? Ayeti siyak ve sibakıyla ele alır, nüzul ortamını da göz önünde bulundurursak buradaki neshin de daha önceki ayette olduğu gibi geçmiş şeriatlerin iptali anlamında olduğunu kolaylıkla anlarız. Şöyle ki ayet, yine Yahudiler'in durumlarının anlatıldığı bir ortamda geçiyor. Kendi şeriatlerinin geçerliliğinin kaldırılmasına, Peygamberin kendi soylarından gelmemesini bir türlü hazmedemeyen Yahudiler, çeşitli şekilde itham ve itirazlarda bulunuyorlardı. Allah yaptığını bozar mı? indirdiğini iptal eder mi? Öğretilerinin unutulması mümkün mü? şeklinde karşı çıkıyorlardı. Kıblenin değiştirilmesi olayını da ağızlarına dolamışlar: "Muhammed ashabına bir şey emrediyor, yarın ondan vaz geçiyor" diyorlardı. Rabbimiz bu ayetle onların şeriatlerinin son bulduğunu, onun yerine gönderdiği Hz. Muhammed'in şeriatine uymaları gerektiğini emir buyurmuştur, İslam'dan önceki şeriatin sembolü olan Kudüs'ün kıbleliğinin değiştirilmesi de bunun bir işaretidir. Ayrıca bir önceki ayette "Ehl-i Kitaptan kafirler ve putperestler de Rabbinizden size bir hayır indirilmesini istemezler. Halbuki Allah rahmetini dilediğine verir. Allah büyük lütuf sahibidir." (2/105) buyuruluyor. Er-Razi buradaki "rahmet" kelimesinden vahiy olduğunu söylüyor. Bu yorumu Kur'an'ın Casiye Suresi 20. ayeti de destekler: "Bu, insanlar için basiret nurları, kesin olarak inanan bir toplum için hidayet ve rahmettir." (Casiye /20). Yani Yahudiler kendi soylarından olmayan birine rahmet'in indirilmesini kıskanıyorlar, Allah ise rahmetini dilediğine tahsis edeceğini haber veriyor. Zaten ayetin siyak ve sibakı da bunları tamamlayıcı bir seyir çiziyor. Kısacası bu ayette de Kur'an bünyesindeki nesh değil, geçmiş şeriatlerin neshi ve unutturulması anlatılmaktadır.
Son olarak "Biz bir ayeti başka bir ayetin yerine getirdiğimizde -ki Allah neyi indirdiğini gayet iyi bilmektedir- Sen yalnızca uyduruyorsun dediler. Hayır, onların çoğu bilmezler" (16/101)ayetini inceleyelim:
Kur'an'da neshin olduğunu düşünen bazı müslümanların bu ayeti delil getirmeleri doğru değildir. Nitekim bu ayetler, İslam'dan önce gönderilen şeriatların neshinden ve İslam'ın onların yerine gelmesinden bahsetmektedir. Ayetin indiği sıralarda Yahudi ve Hıristiyanlar kendi dönemlerinin ve büyük oranda tahrif edilmiş bulunan dinlerinin son bulmasını kabullenemedikleri için Hz. Peygamber'e karşı çıkıyorlar ve çeşitli ithamlarda bulunuyorlardı. Yine bütün bunlarla ilgili olarak da Hz. Muhammed (s)'in işte böyle bir ortamda Allah (c) «Biz bir ayeti başka bir ayetin yerine getirdiğimizde...» buyurarak onların şeriatlerinin yerine artık Hz. Muhammed'in şeriatinin geldiğini ve O'nun geçerli olduğunu bildirmiştir. Burada dikkat edilmesi gereken bir husus da "ayet" kelimesinin kullanılmasıdır. Ayet kelimesi Kur'an'da tekil kullanıldığında delalet, hüccet, mucize, işaret ve şeriat anlamı kastedilir. Yukarıdaki ayette de bu kelime geçmiş şeriatler anlamında kullanılmıştır. Nitekim İbn Abbas'ın talebesi Mücahid buradaki ayetin şeriat anlamında olduğunu söyler. Buradan da ayetteki değiştirmenin önceki şeriatlere işaret ettiğini rahatlıkla anlayabiliriz. Kısacası, söz konusu ayet Kur'an'daki ayetlerin birbirini iptal etmesi anlamında Nesh'e delil olamaz. Kur'an her ayetiyle bir bütündür ve hiç bir ayet birbirinin hükmünü gidermez.
Arkadaşlar foruma yazdığım yazıları kontrol edettim de bazen fazla sert bir üslup kullandığımı gördüm. Yazılarımda üslubumla ilgili gerekli düzeltmeleri yaptım.
Değerli arciden dost, bu siteye genelde yazan değil; okuyan olarak katılıyorum. Hattâ birkaç gün siteye giremediğim de oluyor. Bu yüzden foruma soru-cevap tarzında katılmam çok zor. Bunu belirttikten sonra konuya dönelim. Daha önceki mesajımı tekrar okursanız içeriğinin korunmadığına dair herhangi bir yorumumun olmadığını görürsünüz.
Diğer konu da, Kur'an sûrelerinin iniş sırası diye birşeyler söyleniyor. Herkes bilir ki aslında Kur’an sûre sûre inmemiştir; âyet âyet inmiştir. Ama yine de sûrelerin iniş sırası diye bir söylem var ortalıkta. Bundan dolayı da ilk sûre son sûre gibi ya da şu sûre bu sûreden önce veya sonra inmiştir gibi anlatımlara da katılmam mümkün değil zaten.
Mesajınızın sonunda “Tevbe Suresini de Cenabı Allah indirmiştir” demişsiniz. Ne o, yoksa inkâr eden mi çıktı?
arciden dost ve diğer dostlar. Birkaç hafta buralarda olamayacağım. O yüzden hemen cevap beklemeyin :) Neyse Allah’a emanet olun dostlar. Es Selâm…
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma
HABERLER
Etkin Konular
Kullanıcı Listesi
Yardım
Kayıt
Giriş
Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Kur'an Çalışmaları
Konu: Tevbe Suresinin başında neden besmele yok
