Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Katılma Tarihi: 25 mart 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 156
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Üzülerek okuyorum ki, bazı arkadaşlar tarihte Hariciler in düştüğü hatalara düşmekte ve ayeti kerimeleri mücmel mi, müteşabih mi olduğunu öğrenmeden zahiri manasına göre kendilerince hüküm çıkarmaktalar. Bunun böyle olması şu sebepten kaynaklanıyor;
''Senden önce de ancak kendilerine vahiy indirdiğimiz erkekleri peygamber olarak
gönderdik. Eğer bilmiyorsanız bilgi sahibi olanlara sorunuz.'' (Nahl-43)
Ayetten
alınması gereken en önemli ders, başta dinî meseleler olmak üzere bir konuda yeterli bilgiye sahip
olmayanların o hususta ehil olanlara, yani konunun uzmanlarına sormaları gerektiği; bir konuda
doğru ve yeterli bilgi edinmeden görüş ileri sürmenin veya iş yapmanın yanlış olduğudur. Aklın gereği de budur. En basit konularda bir bilene soralım, konun uzmanına danışalım derken insanın dünya ve ahiretini kurtarabilecek bir konuda yani Kuranı kerim den hüküm çıkarma konusunda kendi yetersiz bilgi ve tecrübeleriyle amel etmek Yüce Allah'ın buyurduğu ''...bilgi sahibi olanlara sorunuz.'' emrine muhalefet etmek olur.
''0 peygamberleri apaçık
delillerle ve kutsal kitaplarla gönderdik. İnsanlara indirdiklerimizi onlara açıklaman için ve (üzerinde) düşünsünler diye
sana da uyarıcı kitabı indirdik.'' Nahl-44
Bu ayeti kerimede indirilen vahyin Peygamber tarafından insanlara açıklanması ve insanlarında bunun üzerinde düşünüp kafa yorması gerektiğine işaret vardır. Eğer her ayet okunduğu gibi anlaşılabilseydi, üzerinde düşünülmeye ve açıklama yapmaya gerek olmazdı.
Hz. Peygamber'e Kur'an ın indirildiği bildirilmekle kalmayıp, ona "insanlara indirilenleri
yani Allah'ın hükümlerini onlara açıklama" görevi de yüklenmiştir, Buna göre Hz,
Peygamber sadece bir nakilci değil aynı zamanda Allah’ın hükümlerini sözlü veya fiilî
olarak açıklama, yorumlama, inananlara uygulamada örnek olma işlevine de
sahiptir. Bu işlevin tamamına birden sünnet denmektedir; sünnet de ilâhî
irşadla gerçekleştiği için bir tür vahiy değeri taşımaktadır.Ayetten açıkça anlaşıldığı gibi
Peygamber'in aslî görevi Kur'an'ı açıklamak tır: şu halde onun Kur'an'a aykırı bir hüküm ve anlayış ortaya koyduğu
kesinlikle düşünülemez. Bu nedenle
hadis usulünün önemli bir konusu olan metin tenkidi ilkelerine göre kaynaklarda
hadis diye aktarılan, fakat Kur'an'la uzlaştırılması hiçbir şekilde mümkün olmayan bir söz sahih bir hadis
olarak kabul edilmez.
Not: Ben bu kısımda ve sonraki mesajlarda yüksek İslam kültürü ve tarihine hizmet etmiş alimlerden alıntı yapacağım.
__________________ Artık sadece kainat kitabını okuyorum. Daima Rabbime teşekkür ederek.
Katılma Tarihi: 25 mart 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 156
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Şüphesiz
Peygamber kendiliğinden bir şey yapmayıp, Allah tarafından verilen emrin
tebliğ edicisi ve Kur'ân'ın açıklayıcısıdır.
«Ey
Peygamber, Rabbinden sana indirileni tebliğ et...» (Maide: 67)
«...(Habibim)
biz sana o Kur'ân'ı indirdik. Ta ki insanlara, kendilerine ne indirildiğini
açıkça anlatasın ve ta ki onlar da iyice fikirlerini kullansınlar.» (Nahil: 44)
Bu
nedenle bazen Kur'ân'ın kasdettiği manayı sözle, bazen fiille ve bazen söz ve
fiille açıklardı. Meselâ; namaz kılardı ve :
«Beni
namaz kılarken gördüğünüz gibi (siz de) namaz kılınız»
Hacc
ve umreyi yapardı ve:
«Nüsüklerinizi (hacc
ve umre yapılışını) benden alınız» der.
Şu
halde sünnet, Kur'ân'ın şerhi durumundadır. Kapalısını açar, kayıtsızını
kayıtlar, müşkilini (Peygamberden başkasınca çözümü güç olanı) de yorumlardı.
Kur'ân'ın
açık veya kapalı olarak delâlet ettiği hususlardan başka ve onlardan ayrı
düşecek hiç bir şey sünnette yoktur.
Kur'ân,
sünnette bulunan hükümlere çeşitli yönlerden delâlet (işaret, kılavuzluk) eder.
Bu yönlerden birkaçını sıralayalım :
__________________ Artık sadece kainat kitabını okuyorum. Daima Rabbime teşekkür ederek.
Katılma Tarihi: 25 mart 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 156
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
1) Kur'ân'ın sünnetle sabit olan bütün hükümlere umumî
delâleti:
«...Peygamber
size ne verdi ise onu alın, size ne yasak etti ise ondan da sakının...» (Haşr: 7)
«Öyle
değil, Rabbine andolsun ki, onlar aralarında kimi oraya, kimi buraya çektikleri
(kavga ettikleri) şeylerde seni hakem yapıp sonra da verdiğin hükümden
yürekleri hiç bir sıkıntı duymadan tam bir teslimiyyetle teslim olmadıkça iman
etmiş olmazlar.» (Nisa: 65)
«(Habibim)
De ki: «Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sîzi sevsin ve
suçlarınızı örtsün. Çünkü Allah çok yarlığayıcı, çok esirgeyicidir.» (ÂI-i
İmran: 31)
«De
ki: «Allah'a ve o Peygambere itaat edin». Eğer yüz çevirirlerse şüphesiz ki
Allah da o kâfirleri sevmez.» (ÂI-i İmrân: 32)
Yukarıda
yazılı âyetler Resûlüllah'a uymayı gerekli kıldığına göre, sünnetle sabit olan
bütün hükümlere uyma emri mahiyetindedir.
2)
Alimlerce meşhur olan yön:
Namaz,
zekât ve bunlara benzer birçok meselelere ait hükümler Kur'ân'da gayet mücmel
(kısaca) zikredilmiştir. Bu meselelerin şartlan, rükünleri, manileri,
sebepleri, keyfiyetleri ve saire hususları Kur'ân'ın beyanı durumunda olan hadîslerle
sabittir. Böylece, sünnetde beyan edilen hususlara Kur'ân mücmelen (özetle)
delâlet etmiş olur.
3) Kur'ân'da, apaçık helâl kılınan şeyler ile
apaçık haram kılman şeyler dışında kalan ve hangi tarafın hükmüne tabi
tutulması gerekliliği içtihada konu edilen şeylere ait delâlet şekli;
Buna
ait örnekler:
a) Kur'ân, islâm cemaatının tab'an iğrenç görmediği ve
temiz telakki ettiği hayvanların etini helâl kılarak bunlar için –Tayyıbat
-terimini kullanmış, onların tab'an iğrenç ve pis telakki ettiğinin etini ise
haram kılarak bunlar için –Habais- tabirini kullanmıştır.
Bu
durumda islâm cemaatının iğrendiği ve iğrenmediği bilinen hayvan çeşitleri
dışında kalan hatta islâm cemaatmca bilinmeyen birçok hayvanlara ait şer'i
hükmün ne olacağı bilinmiyordu. Bunlar, helâl veya haram guruba dahil
olabilirdi. Bu nedenle Peygamber azı dişleriyle kapıp avlayan, parçalayan ve
kendisini müdafaa eden hayvanların, tırnaklarıyla kapıp avlayan kuşların ve
ehli merkebin etlerinin haramlığını açıklamakla, bunları Kur'ân'da habais tâbir
edilen hayvanlar grubuna dahil etmiştir.
Burada
da Kur'ân, sünnetle haramlığı açıkça sabit olan mezkûr hayvanların haramlılığına
habais kelimesiyle delâlet etmiş olur.
b) Kur'ân, avcılık için eğitilen (tazı, .şahin gibi)
hayvanın yakaladığı ve avcı için tutup dokunmadığı avı helâl kılmıştır.
Eğitilmemiş hayvanın yakalayarak dokunduğu (bir parçasını yediği) avın
haramlığı anlaşılmış oluyor.
Bu
iki mesele dışında kalan üçüncü bir durum var.
Şöyle ki,
eğitilmiş hayvanın yakalayarak bir parçasını yediği avın hükmünün ne olduğu
açıkça anlaşılmıyor. Hayvanın eğitilmiş olması avın helâlliğini gerektirir.
Avdan
bir parça yemiş olması da avın haramlığını iktiza eder. Sünnet, bu durumdaki
avın haramlığını beyan etmiştir.
«Eğer
(eğitilmiş hayvan, yakaladığı avdan bir şey) yerse, sen (o avdan) yeme. Çünkü
onu kendisi için yakaladığından endişelenirim.»
Burada
da sünnet bu durumdaki avın haramlığını beyan etmekle bunun Kur'ân'la haram
kılınan avlara dahil edilmiş olduğunu ifade ettiğine göre Kur'ân, bu nevi avın
hükmüne de delâlet etmiş olur.
__________________ Artık sadece kainat kitabını okuyorum. Daima Rabbime teşekkür ederek.
Katılma Tarihi: 17 mart 2008 Yer: Netherlands Gönderilenler: 421
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Peki Peygamberimiz neden bu aciklayici bilgileri toplatmamistir yazdirmamistir... ??? Neden 4 veya daha fazla mezhepler ortaya cikmistir. Neden binlerce hadis icinden secmek zorunda kalmistir Buhari.. ??
Peygamberimiz pekhala Kurani aciklayici, ibadetleri aciklayici, olur/olmazlari yazdirip bir kitap haline getirtebilirdi.. Hadislerde dahi Peygamberin benden kurandan baska birsey yazmayin dedigini gozonunde tutarsak, Peygamberimizin ya bizlerin bu bilgilerden mahrum kalip celiskiye mezheplere bolunmemizi istemistir, yada bizlerin yalnizca Kuran'a bagli kalmamizi dilemistir..
Katılma Tarihi: 25 mart 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 156
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
4.Usûl ve fürû' arasında cereyan eden kıyasa dayalı
delâlet şekli
Kur'ân'da
bazı şeyler hakkında bulunan hükümlere «Usûl» denir. O şeylerin benzerlerine
de «Fürû'» denir.
Kur'ân'da
bulunan bu nevi şer'î hükümler temel hükümler mahiyetinde olduğundan, sünnette
rastlanan aynı nevi şer'î hükümlere ve bunlara ilişkin meselelere (fürû'a)
delâlet etmiş olur. Dolayısıyla sünnet bir nevi açıklama olur. Peygamberin
sünnet ile yaptığı bu açıklamanın, vahye ve kıyasa dayalı olduğunu söylememiz
neticeyi değiştirmez. Bu çeşit delâlet şekline ait örnekler:
a) Kur'ân,
bir kadın ile kızını veya iki kız kardeşi bir nikâh altında bulundurmayı
yasaklamıştır. Bunun yasaklanmasına ait Nisa' sûresinin 23. âyetini takib eden
24. âyetinde:
bunların
dışında kalanlar ile evlenmenin helâl kılındığı belirtilmektedir.
Bu
âyetlerin nüzulünden sonra Resûlullah, kıyas yoluyla bir kadının, halası veya
teyzesi ile aynı anda bir nikâh altında bulundurulmayacağını ifade etmekte ve
bunun yasaklanma hikmetini, başka bir deyimle illetini şu cümle ile beyan
etmektedir :
«Çünkü,
bunu yaptığınız zaman, akrabanız arasında bulunan bağları koparmış olursunuz.»
b) Kur'ân,
insan öldürmenin diyet cezasını tayin etmiş ise de, bir organı kesme veya
yararsız hale getirmenin diyet cezasını tayin etmemiştir. Bu cezanın akıl
yoluyla tesbiti güç olduğu için organların diyet cezalarını ana hatları ile
sünnet beyan etmiştir. Bu da bir nevi kıyaslama durumudur.
Bu
kısa izah ile İlâhî teşrî'de kitap ve sünnetin mevkiini anlatmaya çalıştık.
__________________ Artık sadece kainat kitabını okuyorum. Daima Rabbime teşekkür ederek.
Katılma Tarihi: 25 mart 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 156
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Xweser-Mirov Yazdı:
Peki Peygamberimiz neden bu aciklayici bilgileri toplatmamistir yazdirmamistir... ??? Neden 4 veya daha fazla mezhepler ortaya cikmistir. Neden binlerce hadis icinden secmek zorunda kalmistir Buhari.. ??
Peygamberimiz pekhala Kurani aciklayici, ibadetleri aciklayici, olur/olmazlari yazdirip bir kitap haline getirtebilirdi.. Hadislerde dahi Peygamberin benden kurandan baska birsey yazmayin dedigini gozonunde tutarsak, Peygamberimizin ya bizlerin bu bilgilerden mahrum kalip celiskiye mezheplere bolunmemizi istemistir, yada bizlerin yalnizca Kuran'a bagli kalmamizi dilemistir..
Sahabe,
toplu halde ve ayrı ayrı Peygamberden sünneti alırlardı. Namaz, zekât, hac gibi
bazı mühim konuları açıklayan amelî sünnetin çoğu, birçok sahabe (Cemmî gafir)
tarafından Resûlüllah'dan rivayet edilmiştir. Bunun yanında Resûlullah'dan bir
veya iki kişinin işittiği sünnetler de vardır. Sahabenin çoğunun okur-yazar
olmayışı dolayisı ile umumiyetle Peygamberden İşittikleri sünneti ezberlerdi.
Abdullah b. Amr b. As gibi okur-yazar olan bazı sahabeler de rivayet ettikleri
sünneti yazarlardı. Ahmed b. Hatibe!, Müsned'inde Abdullah b. Amr'ın şunu
söylediğini rivayet eder: «Ben Resûlüllah'dan işittiğim her şeyi, hıfzetmek
için yazardım. Kureyşliler, bana Sen Peygamberden işittiğin herşeyi yazıyorsun,
halbuki o, normal ve öfkeli durumlarda konuşan bir beşerdir.» diyerek beni bu
işten vazgeçirdiler. Bilâhare durumu Resûlüllah'a arz ettiğimde buyurdular ki:
«Yaz.
Zira nefsim kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki, hakdan başka benden bir
şey sadır olmaz.»
__________________ Artık sadece kainat kitabını okuyorum. Daima Rabbime teşekkür ederek.
Üzülerek okuyorum ki, bazı arkadaşlar tarihte Hariciler in düştüğü hatalara düşmekte ve ayeti kerimeleri mücmel mi, müteşabih mi olduğunu öğrenmeden zahiri manasına göre kendilerince hüküm çıkarmaktalar.
Selam Kütüphaneci kardeşim;
Hangi ayetin mücmel, hangi ayetin müteşabih olduğunu sen nereden biliyorsun ?
Falanca alimlerden... Onlar nereden biliyor ?
Filanca alimlerden... Onlar nereden biliyor ?
a) Kendileri ilim sahibidir
Nereden bileceğiz ?
b) Elhi Keşiftirler
Hayırlı keşifler.
c) Hz. Peygamber'e atfedilen esbab-ı nüzul hadislerden yahut diğer rivayetlerden.
Soru: Peygamberimizin Kuran hakkında yaptığı bütün açıklamalar bize ulaşmış mıdır?
kutupaneci Yazdı:
Bunun böyle olması şu sebepten kaynaklanıyor;
''Senden önce de ancak kendilerine vahiy indirdiğimiz erkekleri peygamber olarak
gönderdik. Eğer bilmiyorsanız bilgi sahibi olanlara sorunuz.'' (Nahl-43)
Ayetten
alınması gereken en önemli ders, başta dinî meseleler olmak üzere bir konuda yeterli bilgiye sahip
olmayanların o hususta ehil olanlara, yani konunun uzmanlarına sormaları gerektiği; bir konuda
doğru ve yeterli bilgi edinmeden görüş ileri sürmenin veya iş yapmanın yanlış olduğudur. Aklın gereği de budur. En basit konularda bir bilene soralım, konun uzmanına danışalım derken insanın dünya ve ahiretini kurtarabilecek bir konuda yani Kuranı kerim den hüküm çıkarma konusunda kendi yetersiz bilgi ve tecrübeleriyle amel etmek Yüce Allah'ın buyurduğu ''...bilgi sahibi olanlara sorunuz.'' emrine muhalefet etmek olur.
Hicr Suresinin 91 ve 92. ayetlerini okumanı öneririrm. Sana çok faydası olacağına inanıyorum.
kutupaneci Yazdı:
''0 peygamberleri apaçık
delillerle ve kutsal kitaplarla gönderdik. İnsanlara indirdiklerimizi onlara açıklaman için ve (üzerinde) düşünsünler diye
sana da uyarıcı kitabı indirdik.'' Nahl-44
Ayette, iyiden iyiye düşünecek olanlar kimler ? Alimler mi ?
Yok eğer bu iş "bilenlerin" işi ise insanlar neden düşünsünler ki ? Alimler onların yerine düşünür, neticeyi anlatır, olay biter.
Yoksa Peygamberin muhatabı olan müşriklerin hepsi İslam alimi miydi ?
kutupaneci Yazdı:
Bu ayeti kerimede indirilen vahyin Peygamber tarafından insanlara açıklanması ve insanlarında bunun üzerinde düşünüp kafa yorması gerektiğine işaret vardır. Eğer her ayet okunduğu gibi anlaşılabilseydi, üzerinde düşünülmeye ve açıklama yapmaya gerek olmazdı.
Düşünecek olanlar kimler ? Neden düşünüyorlar ? Hangi yetki ile düşünüyorlar ? Yoksa düşünüp öğüt / ders / hüküm mü çıkaracaklar ?
Halbuki size göre bu meziyet belli bir kesime mahsustur. O halde, neden bütün insanlar bu ayetin muhatabıdır ?
kutupaneci Yazdı:
Hz. Peygamber'e Kur'an ın indirildiği bildirilmekle kalmayıp, ona "insanlara indirilenleri
yani Allah'ın hükümlerini onlara açıklama" görevi de yüklenmiştir, Buna göre Hz,
Peygamber sadece bir nakilci değil aynı zamanda Allah’ın hükümlerini sözlü veya fiilî
olarak açıklama, yorumlama, inananlara uygulamada örnek olma işlevine de
sahiptir. Bu işlevin tamamına birden sünnet denmektedir; sünnet de ilâhî
irşadla gerçekleştiği için bir tür vahiy değeri taşımaktadır.Ayetten açıkça anlaşıldığı gibi
Peygamber'in aslî görevi Kur'an'ı açıklamak tır: şu halde onun Kur'an'a aykırı bir hüküm ve anlayış ortaya koyduğu
kesinlikle düşünülemez. Bu nedenle
hadis usulünün önemli bir konusu olan metin tenkidi ilkelerine göre kaynaklarda
hadis diye aktarılan, fakat Kur'an'la uzlaştırılması hiçbir şekilde mümkün olmayan bir söz sahih bir hadis
olarak kabul edilmez.
Eğer sizin dediğiniz gibi ise ve bu açıklamaların ve eylemlerin tamamı bize ulaşmamış ise yandık desenize !
Üstelik, Resul de bunları koruma altına almayarak ne büyük cürüm işlemiş olur öyle değil mi ?
kutupaneci Yazdı:
Not: Ben bu kısımda ve sonraki mesajlarda yüksek İslam kültürü ve tarihine hizmet etmiş alimlerden alıntı yapacağım.
Diyelim ki bunlardan biri yanıldı. Allah'a ne diyeceksin ?
- Rabbim, ona katmerli azap ver !
- Yooook ! Hepinize katmerli.
Neden, çünkü israf ettiniz.
- Neyi ?
- Size verdiği aklı.
- İyi de ya kendim hata edersem ?
- Nasıl ve hangi niyetle hata ettiğin önemli. Eğer, Kuran'ı samimi olarak anlamaya gayret etmiş te hata etmişsen, Allah seni gücünün üstünde bir şeyle mesul tutar mı?
Aklını kullanmazsan ne olacağını da öğretmiş mi Allah ?
Artık hangi nimetlerini yalan sayabilirsiniz ?
__________________ "(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
Sahabe,
toplu halde ve ayrı ayrı Peygamberden sünneti alırlardı.
Namaz, zekât, hac gibi
bazı mühim konuları açıklayan amelî sünnetin çoğu, birçok sahabe (Cemmî gafir)
tarafından Resûlüllah'dan rivayet edilmiştir.
Bunun yanında Resûlullah'dan bir
veya iki kişinin işittiği sünnetler de vardır.
Yani bir kısmının bildiğini diğer bir
kısmı bilmezdi. Kısaca, bu bilginin tamamına vakıf olmayanlar esasen
"eksik" bilgiye sahipti diyebiliriz.
Siz, sahabenin içtihadını delil kabul
edersiniz. Şu halde, bir sahabenin -sizin anlayışınıza göre- alim
olabilmesi için, resulün tüm beyan ve eylemlerine vakıf olması icab
eder. Hakikat şu ki, Resulün tüm eylem ve sözlerine vakıf tek bir
Allah'ın kulunu getiremezsiniz.
kutupaneci Yazdı:
Sahabenin çoğunun okur-yazar
olmayışı dolayisı ile umumiyetle Peygamberden İşittikleri sünneti ezberlerdi.
Abdullah b. Amr b. As gibi okur-yazar olan bazı sahabeler de rivayet ettikleri
sünneti yazarlardı.
Nerde bu hadisler ? Sonra ne oldu bunlara ? (Sizin kendi kabullerinize dayanarak soruyorum. Yoksa ben o sırada orada olmadığım için gerçekte beni hiç ilgilendirmiyor)
kutupaneci Yazdı:
Ahmed b. Hatibe!, Müsned'inde Abdullah b. Amr'ın şunu
söylediğini rivayet eder: «Ben Resûlüllah'dan işittiğim her şeyi, hıfzetmek
için yazardım. Kureyşliler, bana Sen Peygamberden işittiğin herşeyi yazıyorsun,
halbuki o, normal ve öfkeli durumlarda konuşan bir beşerdir.» diyerek beni bu
işten vazgeçirdiler. Bilâhare durumu Resûlüllah'a arz ettiğimde buyurdular ki:
«Yaz.
Zira nefsim kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki, hakdan başka benden bir
şey sadır olmaz.»
Bu "herşey" yazılı olduğu için mi bir çok hadisleriniz, diğer bir çok hadisleriniz ile çelişiyor.
Şimdi siz dersiniz ki; "Efendim gerek mezhepler arasındaki ayrılık ve çelişik durumlar, gerek hadislerdeki çelişik durumlar aslında rahmet eseridir"
Biz de diyoruz ki; "Esasen en büyük Rahmet Allah'ındır. Şu halde biz neden O Rahman'ın kitabında da böyle rahmet eseri çelişkiler bulamıyoruz ?
Muhabbetlerimle...
__________________ "(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
"Kuran da herşey var mı?" demek Allah'ın kurmuş olduğu markette eksiklik olduğuna inanarak onun marketinin yanına bu eksikliği giderecek birilerine yeni marketler açtırmaktır.Allah'ın yardımının "İslam Dünyasına" ulaşmamasının temel nedeni işte bu güvensizliğe dayanan şirk anlayışıdır.Cehennemliklere"Hadi o birşey sandıklarınız size cennet versin"denmeside bundandır.Umarım geç olmadan uyanırsınıztopluca!
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma