Yazanlarda |
|
aliaksoy Uzman Uye
Katılma Tarihi: 05 subat 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 989
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selam Bembeyaz;
Yani demek istiyorsun ki, Peygamberin tüm davranışları denetim altında idi, Allah'ın rızasına, emrine aykırı bir hareketi olduğu zaman ikaz ediliyordu.
Yani, Allah'ın tarif ettiği abdeste ilaveler getirdiği zaman Allah müdahale etmedi.
Ama öbür taraftan resule "Sana indirilen vahye uy" dedi. Diğer bir ayette de resule "Ben yalnız bana vahyolunana uyarım. Eğer Rabbime isyan edersem korkunç günün azabından korkarım" demesini emretti.
Sevgili Bembeyaz,
Benim biraz kafam karıştı. Allah mı doğru söylüyor, yüzünü bile görmediğimiz kişilerin rivayetleri mi ?
Yani hangi şahitlik daha muteberdir ?
Sadece vahye uymak nasıl oluyor ?
Allah'ın indirdiği ile yetinmeyip, ilave hükümler getirmek nasıl oluyor da tasdik ediliyor ?
Bizi biraz daha aydınlatmalısın.
Ya değilse, Kuran çelişkili bir duruma düşecek.
Ama sen diyorsan ki Resul, Kuran dışı vahiy ile bu ayetleri nesh etmiştir, bak o ayrı bir konu.
Buyrun sevgili Bembeyaz bekliyorum.
Muhabbetlerimle...
__________________ "(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
|
Yukarı dön |
|
|
bembeyaz Uzman Uye
Katılma Tarihi: 31 temmuz 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 736
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
selamlar,
kur an da nesh olduğu kanaatinde değilim ben... kur an daki ilkeler çağa, zamana ve şartlara göre değişir.. gün gelir o devirde, o ayetlere uymak durumunda kalırsınız...
mesela dünyanın öte ucunda bir ülkede içkinin su gibi içildiği bir diyara 2087 yılında islam ulaştırıldı hanif dostlar tarafından diyelim....
şimdi bu adamlara "hemen bırakın içkiyi" deseniz olmaz... tedricilik esastır.. o kur anda bahsedilen dört ayet sırasıyla uygulanmalıdır... yoksa adamlar müslüman olduklarına pişman olabilirler...:) :)
o nedenle nesh yoktur diye düşünürüm.. tabi doğrusunu Allah bilir...
diğer taraftan sorunuza gelecek olursak; Allah doğru söylüyor... ama anlama problemi nerede buna bakmak lazım... tabi ki vahye uyacak hz. muhammed... başkalarının arzularına değil...
sonra da onu açıklayacak... ona yani; kuran a aykırı olmadan...
bunu anlayamayanların suçu biraz da kendilerinde aramaları uygun olur...
itaat; hem Allah'a, hem de peygamberedir unutmayalım..
muhabbetle... :)
__________________ Rabbim! ilmimi ve anlayisimi artir!
www.ahmeteminseyhan.blogcu.com/
selam ve dua ile...
|
Yukarı dön |
|
|
iman Uzman Uye
Katılma Tarihi: 16 haziran 2006 Gönderilenler: 751
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selam
Muhliskul yazdı
-----------------------------
Merhaba,
Allah yeter, kuran yeter, bunlar guzel sloganlar ama izahlarida getirilse
cok iyi olur. Yuzeysel yaklasim ve kolaycilik icin Kuran'in degerli ifadeleri
isabetsiz bir sekilde kullanilmaktadir. Kendilerini Allah'in yoluna adayan
samimi kimselerle, yattiklari yerden ucuz ahkam kesinler din gununde
ayni tutulmayacaklardir.
Bembeyaz arkadas hakli olarak Kuran'in bir ihtisas alani oldugunu
soylerken , ona verilen Allah yeter cevabi ne kadar izah edici acaba.
Mademki Kuran akillara hitap ediyor, bunun akli delililerini getirmek
gerekmezmi?
Karni zil calana yemek yedirmek yerine rizik Allah'tandir der giderseniz
ne kadar isabetli olur. Harici mantigiyla Kuran'a yaklasmaktan vazgecelim.
Allah'a emanet.
----------------------------
Allah yeter, kuran yeter slogan değildir.
Demek mushafta okunanlar uygulanmıyor.
Halbuki mushaf uygulanacak nasihatlar içeriyor.
Örneğin
sabah onda mesai başlıyor diye öğle yemeğini ikindiye alan adamın
yanlışını öğle namazıyla karşılarım. bu benim yaşam hakkım ben bu
coğrafyada saat kaçta işe başlarsam başlayım öğle saatinde paydos
yaparım. ikindi saatinde ara koyarım. akşamdan sonra çalışmam.
öğle yemeği vermiyoruz diyen adama açlığımdan değil ama, ibadetim
biçim ve şiddetinde zorlama getirdiği için sen bana oruçmu emrediyorsun
diye sorarım.
yemeğini yemem pretosto için nafile oruç tutarım. başka iş ararım.
herkesin işini yapmam. her ihtiyacı olanın işini yaparım.
zararına iş yapmam. parası yoksa almam.
kiralık dükkanda konsinye mal bulundurmam,
sermayemin mislinden fazla ciro yapacak alışveriş yapmam.
tanımadığım evine girip çıkmayacağım adamı çalıştırmam.
ihtiyacım olduğunda arayamayacağım adamın yanında çalışmam.
Çok sıkıntıda olduğum bir anda yada başka birisinin sıkıntısında
bırakın tasarrufuma emanet olarak bırakılan parayı
kimsenin malını tanımam,
açlıktan başı dönen adam için mülk,
soğuktan donacak için mesken mesuniyeti tanımam.
haksızlığa uğradığını düşündüğüm bir adam için işi güci bırakırım.
Aklımın erdiği her işi için aklımın erdiği kadarıyla hakime gitmekten önce
elimden gelen her türlü çözüm önerisini götürürüm.
Her türlü alışverişimde Allah için malın değerinden bir kaç kuruş fazlasını
vermeye satarken bir kaç kuruş aşağısına razı olurum.
Her hangi bir ihtiyacımı görmeye giderken bakkaldan ekmek. gazeteciden
dergi bile olsa aldıklarımın bedeli harici sirf Allah ın bana kazasız belasız
bu fısatı lütfetmesi için herhangi birine bir sadaka veririm. (yol sorana
tarif etmek, Allah rızası için tanımadığn birine gülümsemek, birine
nasılsın diye sormak, çocuğa şekerleme uzatmak)
Hayatım boyunca, pavyonların, meyhanelerin, kerhanelerin olduğu
sokaklara girmemeye çalıştım. beni kahvede çay içerken kimse görmedi.
çağrıldığım bütün toplantılara gittim.
Başkalarına belki ama Kendime hiç yalan söylemedim.
(çok maval duyarsınız bu konuda ama en kavi şirktir)
vb... vb... vb....
Siz mushaf yazmıyacaksınızki.
Siz mushafı hayatınıza uygulayacaksınız.
bunun için sadece sormanız yeterli.
Allah her halukarda karşınıza çıkartıyor ayetini.
Korunanda bu belki.
kullanmadığınız şeyler için niye sorgulama yapacaksınızki
kullanmadığınız mushafı niye sorgulayacaksınız.
tahrif edilmiş olsa ne olur, anlasanız ne olur.
kullanacaksanız
sorduğunuz profosör olsa ne olur,
aynı ayetin tecellisini yaşamış birisi olsa ne olur.
İşte mushafta yazanlar bunlar. Adını ne koyarsanız koyun. namaz diyin,
salat diyin, oruç deyin, savm deyin, Hac deyin. sadaka deyin, iyilik
deyin....
Allah size rızkın sadece kendinden olduğunu gösterdimi mesela.
ben yaşadım.
cebinizde nakit onbeş yirmi bin lirayla
açlıktan hastaneye kaldırıldınızmı,
hafta içi hergün onlarca kişinin girip çıktığı dükkanınızda.
Şimdi bana mushafta birisi yiyeceğin Allahtan diye yazıyor dese ne olur,
hayır rızk yemek değildir dese ne olur.
ben mushafı böyle anlıyorum.
her gün karşıma hiç aklıma gelmeyen onlarca ayrı anlam çıkıyor.
bazen öyle haz alıyorumki sırf o hazzı kaybederim diye
günlerce bir sonraki satıra gitmek istemiyorum.
Bazen bir anlık çözümlemelerimi
saatlerce iz takip ederek tekrar bulmaya çalışıyorum.
saati unuttuğum o vakitler cennette yaşıyorum
benim barış olmalı barış benim, islamda erimeliyim
ben müslümanlığı böyle anlıyorum.
mushafı hayatına uygulamak sevdasında olanlara
gıbtayla selam ediyor
saygılar sunuyorum.
|
Yukarı dön |
|
|
Xweser-Mirov Yasaklı
Katılma Tarihi: 17 mart 2008 Yer: Netherlands Gönderilenler: 421
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Yine kis, yine sonbahar, yine kan, yine savas, yine ortadogu.. dortlugunde ki gibi..
Peygambere itaat onu gonderene itaattir.. Peygamber zamaninda yasayan, bir ateist, once Peygambere itaat edecek, sonra onun getirdigi teblig ettigi kitaba.. teblig edilen kitap ise, Allah'in kelami olduguna gore, yazilan emirlere itaat ettiginde de Allah'a itaat etmis olacak..
Neden, hadis kitaplarinda dahi, Peygamberin, benden Kuran disinda birsey yazmayin.. emrine rastilyoruz.. !! Peygamberimiz dusunemedi mi ki, kendisinden sonra, islam dusmanlarinin kendisi adina hadis altinda yalanlar uretip dini yozlastirabileceklerini.. Bence dusundu.. ve onun icin yazdirmadi, yasakladi.. 4 halife de oyle..
Yine Kuran, yine Kuran, yine Kuran ve Akil diyerek,
Allah'a emanet..
__________________ Hayat sen ne güzelsin
|
Yukarı dön |
|
|
hasanoktem Admin Group
Katılma Tarihi: 10 eylul 2006 Gönderilenler: 2837
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
KUR'AN DIŞI VAHYİN İMKANSIZLIĞI
Mehmet Yaşar SOYALAN
7- Resulün, Kur'an'ı beyanından söz eden Ayetlerin Kur'an dışı vahye delil olduğu iddiası :
( daha az yazmış olmak için yazarın kitabında geçen Ayet Meallerinİ Süleyman Ateş'in Mealinden alıntılamış bulunuyorum.hasan öktem)
14 İbrahim 4 :
4 Biz, her elçiyi kendi kavminin diliyle gönderdik ki olara açıklasın( liyubeyyine ). Allâh dilediğini şaşırtır, dilediğini yola iletir. O, azizdir, hüküm ve hikmet sâhibidir.
16 Nahl 44 :
44 Açık kanıtları ve Kitapları. Sana da o Zikr'i indirdik ki, kendilerine indirileni insanlara açıklayasın ( litubeyyine ). tâ ki düşünüp öğüt alsınlar.
şeklindeki Ayetler, Hz.Muhammed'e Kur'an'dan başka vahiylerin verildiğinin delili olarak ileri sürülmüştür. durum böyle olunca, kendisine açıklama yetkisi verildiğinden, Kur'an dışında açıkladığı, konuştuğu şeylerin de Kur'an gibi vahy olduğu, dolayısıyla insanları bağladığı ifade edilmiştir.
aslında bu ve benzeri Ayetleri geleneksel kültür içerisinde kalan ve Kur'an dışı vahyi de kabul eden birçok fakih ve müfessir farklı yorumlamışlar. bazıları, Necm Suresindeki ilgili Ayetlerde olduğu gibi, bu Ayetlerin Kur'an dışı vahiyle bir ilgilerinin olmadığını ifade etmişlerdir.
bununla birlikte birçok kişi de bu Ayetlerin, Kur'an dışı vahiy iddiasına delil teşkil ettiğini söylemişlerdir. düşüncelerini BEYAN kelimesi üzerinden açıklamaya çalışmışlardır. beyan, liyubeyyine, litubeyyine gibi kelimelerin gizli şeyi açıklamak anlamına geldiğini ; bu nedenle '' Peygamber'e ayrıca bir de açıklama yetkisi verildiğini '' ; o sadece Kur'an Ayetlerini ulaştırmakla kalmayıp, KENDİSİNE VERİLEN BU AÇIKLAMA SAYESİNDE '' BAŞKACA BİRÇOK ŞEY DE AÇIKLAMIŞTIR '' diye ifade edilerek, bu açıklamaların da '' KUR'AN DIŞI VAHİY '' olduğu söylenmiştir. '' çünkü bu açıklamalar '' O'NA ALLAH TARAFINDAN KUR'AN DIŞI VAHİY OLARAK İNDİRİLMİŞTİR. '' denmiştir. ilgili Ayetleri de bu bakış açılarıyla yorumlamışlardır.
örneğin Mevdudi şöyle demektedir :
'' şimdi yukarıdaki Ayeti ( 16 / 44) gördükten sonra, Hz.Muhammed (a.s)'in Kur'an'ı Kerim'in açıklayıcısı, öğreticisi olmadığını söyleyebilir miyiz? eğer söyleyemezsek, Hz.Peygamber'in açıklayıcı, öğretici ve eğitici kimliğini Allah'tan başka kimsenin tayin etmediğini de kabul etmeliyiz. zaten Cenab_ı Allah da onu ifade etmektedir. yukarıdaki Ayet, Allah'ın zikr'ininbir insan tarafından iletilmesine karşı çıkan ve Peygamberliğini inkar edenlere nasıl susturucu mahiyette ise, Peygamber'i açıklamasını ve yorumunu kabul etmeyerek SADECE ALLAH'IN KELEMINI KABUL ETMEK İSTEYENLERİDE cevapsız bırakacak niteliktedir.onlar ise Peygamber'in sadece Zikr'i getirdiğine , fakat onun açıklamasını ve yorumunu yapmadığına inansınlar ; ister sadece Zikr'i kabul edip Peygamber'in açıklamasını reddetsinler ; isterlerse de kendileri için sadece Zikr'in kafi olduğuna ve açıklamaya gerek olmadığına, hatta güvenilecek durumda olmadığına inanasınalr, bu dört inancın hepsi de Kur'an'ı Kerim ile çatışır durumdadır ve kendileri mutlak bir bir yanlış içindedirler. ... Yukarıda bahsettiğimiz dördüncü inanç da aynı şekilde tehlikeli ve zararlıdır. böyle bir şeye inananlar aslında, hem Kur'an'ı Kerim hem hadis-i şeriflere güvensizliklerini belirtirler ve her ikisini de reddetmiş olurlar.bu tehlikeli düşündce yeni vahiy ve Peygamberler içinde kapıyı aralamış olur. yukarıdaki Ayette gördüğümüz gibi, bizzat Allah'u Teala Kur'an'ı Kerim'in indiriliş amacının, ANCAK PEYGAMBER'İN İZAHATI VE TELAKKİLERİYLE TAMAMLANABİLECEĞİNİ belitmiştir. ayrıca Peygamber'in dünyaya indiriliş sebebinin de zikr veya Allah kelamı'nı açıklaması olduğunu vurgulamıştır. '' ( Mevdudi, Peygamberler ve Tevhid mücadelesi)
BU ALINTI, KİŞİNİN SAHİP OLDUĞU BAKIŞ AÇISININ BİR METNİ NASIL YENİDEN İNŞA ETTİĞİNİN İLGİNÇ BİR ÖRNEĞİDİR. konunun suçlama ve tekfir boyutu hiç önemli değildir ; çünkü sonuçta hidayeti onlar değil Allah vermektedir. ancak bir metnin nasıl, aslından uzak bir şekilde bu kadar farklı yorumlanabildiği üzerinde durup düşünmek gerekir. sanırız ilgili Ayetlerin nasıl anlaşılması ile ilgili düşüncelerimizi ortaya koyarsak, yukarıdaki alıntıdaki anlayışa da CEVAP VERMİŞ OLURUZ.
aslında hem ilahi kelam ile ilgili Ayetlerin genel tahlilinden, hem de beyan, liyubeyyine, litubeyyine kelimelerinin Kur'an'daki ve dildeki kullanımlarından; Kur'an vahyinin gizli / gizemli / açıklamaya muhtaç yetkisinin Allah Rasulüne verildiğini iddia etmek veya ilgili Ayetlerden böyle bir çıkarımda bulunmak, İMKANSIZI BAŞARMAK anlamına gelir.
her şeyden önce Kur'an kendisini, MÜBİN (apaçık), '' açıklanmış, açıklanmaya ihtiyacı olmayan '' indiği dönemde her muhatabın onu kolaylıkla anlayabileceği bir konuşma / söz olarak gönderildiğini ifade etmektedir. şimdi SÖZÜ KUR'AN'A BIRAKALIM :
24 Nur 54 :
54 De ki: "Allah'a itâ'at edin, Elçiye itâ'at edin." Eğer dönerseniz, ona gereken, kendisine yükletilen(duyurma görevini yapmak), size gereken de size yükletilen(itâ'at görevini yapmak)dır. Eğer ona itâ'at ederseniz, doğru yolu bulursunuz. Elçiye düşen, sadece açık ( MÜBİN ) bir şekilde duyurmaktır.
22 Hacc 72 :
72 Kendilerine apaçık ( AYATİNA BEYYİNAT )âyetlerimiz okunduğu zaman kâfirlerin yüzlerinde hoşnutsuzluk belirdiğini anlarsın. Neredeyse kendilerine âyetlerimizi okuyanların üzerine saldıracaklar. De ki: "Size bundan (bu öfkeli durumunuzdan) daha kötü bir şey haber vereyim mi? Varacağınız ateş! Allâh onu kâfirlere va'detmiştir. Ne kötü sonuçtur (o)!
3 Al-i İmran 86 :
86 İman ettikten, Resul'ün hak olduğunu gördükten ve kendilerine açık deliller geldikten ( VE CAEHÜMÜL BEYYİNAT ) )sonra, inkâr eden bir topluma Allâh nasıl yol gösterir? Allâh, zâlim toplumu doğru yola iletmez.
7 A'raf 105 :
105 "Allah'a karşı gerçekten başkasını söylememek, benim üzerime borçtur. Size Rabbinizden açık bir delil ( BEYYİNETİN ) getirdim, artık İsrâil oğullarını benimle gönder!"
24 Nur 34 :
34 Andolsun ki size, açıklayıcı âyetler ( AYATİN MÜBEYYİNATİN )ve sizden önce gelip geçenlerden bir temsil ve korunanlar için bir öğüt indirdik.
16 Nahl 39 :
39 (Diriltecektir ki) Hakkında ihtilâf ettikleri gerçeği onlara açıklasın ve inkâr edenler de yalancı olduklarını bilsinler.
3 Al-i İmran 187 :
187 Allâh, kendilerine Kitap verilenlerden: "Onu mutlaka insanlara açıklayacaksınız, ( LETÜBEYYİNENNEHÜ ) gizlemeyeceksiniz!" diye söz almıştı. Fakat onlar, verdikleri sözü sırtlarının ardına attılar ve karşılığında birkaç para aldılar. Ne kötü şey satın alıyorlar.
2 Bakara 219 :
219 Sana şaraptan ve kumardan soruyorlar. De ki; "O ikisinde büyük günâh ve insanlara bazı yararlar vardır. Fakat onların günâhı yararından büyüktür." Ve sana Allâh yolunda ne vereceklerini soruyorlar. De ki; "Af (yani ihtiyaçlarınızdan fazlasını veya helâl ve güzel olan şeyleri verin!)" Allâh size âyetleri böyle açıklıyor ki düşünesiniz:
2 Bakara 159 :
159 İndirdiğimiz açık delilleri ( BEYYİNAT ) ve hidâyeti biz Kitapta insanlara açıkça belirttikten ( BEYYANNAHU ) sonra gizleyenler (var ya), işte onlara hem Allâh la'net eder, hem bütün la'net edebilenler la'net eder.
3 Al-i İmran 138 :
138 Bu, insanlara bir açıklama ( BEYAN ), korunanlara yol gösterme ve öğüttür.
16 Nahl 89 :
89 Her ümmet içinde, kendi aralarından, aleyhlerine bir şâhid getireceğimiz gün, seni de bunların aleyhine şâhid getirmiş olacağız. Sana bu Kitabı, her şeyi açıklayan ( TİBYANEN ) ve müslümanlara yol gösterici, rahmet ve müjde olarak indirdik.
yukarıdaki Ayetlerde de açıkça görüldüğü gibi, BEYAN VE BEYYİNE kelimeleri her şeyden önce olmayan ve gizli veya kapalı bir şekilde bulunan bir şeyi açıklamak anlamında değil ; mevcudu, yani var olanı duyurmak, olanı açıklamak / ulaştırmak / aktarmak anlamında kullanılmaktadır. günümüzde hükümet sözcüsünün bakanlar kurulu kararlarıyla ilgili basına açıklama yapması gibi. hükümet sözcüsü, basına yaptığı açıklamada, toplantıda alınan kararları aktarmakta ve toplumu bilgilendirmektedir. sözcü, olmayan veya bakanların bilgisi dışında olan şeyi değil, kurulun kendisinden duyurulmasını istediği şeyi duyurmakta ; yetkisini aşan konularda konuşmamaktadır. konuşsa bile, '' bu benim kişisel görüşümdür, bakanlar kurulunu bağlamaz. '' demektedir.
işte bu Ayetlerde ifade edilen LİBEYYİNE VE LİTUBEYYİNE kelimeleri tam da bu anlamdadır. Allah'ın kendisine verdiği VAHYİ TOPLUMA AKTARMAKTADIR. ve Müslüman bir birey olarak, gelen Vahiyler kendisini de bağladığı için kendi hayatında uygulamaktadır. zaman zaman, her insanın yaptığı gibi yeni nazil olan Ayetleri, daha önce gelen Ayetleri, enfusi ve afaki Ayetlerihatta sosyal olayları da göz önünde bulundurarak yorumlamakta, insanların ders ve ibret almalarını istemektedir. ancak Ayetlerdeki '' AÇIKLAMA '' ile bu yorumların herhangi bir İLGİSİ YOKTUR. o farklı bir şeydir. bir önder, bir öğretmen ve bir Rasül ve Müslümanların ilki olarak yaptığı bir yorumdur.Allah'ın Rasülünün yorumu olması açısında elbette çok önemlidir. ancak bu yorumlar, birer vahiy değil, sonuçta Rasül de olsa bir beşerin sözleridir. ikisi arasında çok fark vardır.bu Ayetlerde kastedilen, Rasülün sözlerinin vahiy olduğu DEĞİLDİR, hatta böyle bir şeyle Ayetlerin uzaktan yakından uzaktan yakından ilgisi yoktur, Ayetler çok daha farklı birşey anlatmaktadır. burada konu Kur'an Vahyidir, onun duyurulmasıdır. üstelik de ilgili Ayetlerdeki muhataplar Allah'ın Ayetlerini inkar eden inkarcılardır. onlara, bu vahyin TASTAMAM ALLAH'TAN GELDİĞİ ANLATILMAYA ÇALIŞILMAKTADIR.
ayrıca iddia edildiği gibi '' bu Ayetlerdeki açıklama, Ayetlerde olmayan veya gizli kalan bir şeyin değil, başka bir deyişle METNİN / AÇIKLAMANIN AÇIKLAMASI DEĞİLDİR. zaten metnin kendisi bir açıklamadır. ki, bu Ayetler; ( 2/ 159-160; 3/ 187; 16/ 64; 75 /19; 5/ 15; 16/ 39 ; 2/ 187 ; 5/ 19 ) Ayetleriyle birlikte değerlendirildiğinde , burada kastedilenin Kur'an olduğu ve Allah Rasulüne Kur'an dışı vahy verilip verilmediğiyle bir ilgisinin olmadığı görülür.
tekrar etmemiz gerekir ki,
bu Ayetlerde ifade edilen AÇIKLAMA ile, Hz.Muhammed'in, bir Nebi-Rasul, bir yönetici, bir komutan, bir öğretmen ve bir örnek şahsiyet olarak yapıp ettikleriyle veya mevcut yetkileriyle herhangi bir ilgisi yoktur. onun, bir Nebi-Rasul, bir yönetici ve komutan olarak elbette sahip olduğu yetkiler vardır. HER ŞEYDEN ÖNCE GELEN AYETLERİ UYGULAMA MAKAMINDAYDI. her uygulamanın aynı zamanda bir yorum olduğunu da unutmamamız gerekir.
burada problem olarak ortaya konulan LİYUBEYYİNE ve LİTUBEYYİNE kelimelerini incelediğimizde de konu açıklığa kavuşuyor. BEYYENE fiili, ortaya koymak, açığa vurmak, ortaya çıkarmak, duyurmak, haberdar etmek demektir. Kur'an'da hep, örtme ( hafeye ) ve gizleme ( keteme )' nin zıddı olarak kullanılmıştır. örneğin 2/ 159'da ve 3/ 187'de ketemenin ( gizlemenin ) zıddı olarak hakikatı ortaya koymak, hakikatı duyurmak anlamında, 5/ 15'de ( tahfune)üstünü örtmenin, gizlemenin karşıtı olarak kullanılmıştır.
2 Bakara 159 :
159 İndirdiğimiz açık delilleri ( BEYYİNATİ ) ve hidâyeti ( HÜDA ) biz Kitapta insanlara açıkça belirttikten ( BEYYANNAHU Lİ'N-NAS ) sonra gizleyenler( YEKTUMUNA ) (var ya), işte onlara hem Allâh la'net eder, hem bütün la'net edebilenler la'net eder.
3 Al-i İmran 187 :
187 Allâh, kendilerine Kitap verilenlerden: "Onu mutlaka insanlara açıklayacaksınız ( LİTUBEYYİNENNEHU Lİ'NNASİ), gizlemeyeceksiniz! ( VELA TEKTUMUNA)" diye söz almıştı. Fakat onlar, verdikleri sözü sırtlarının ardına attılar ve karşılığında birkaç para aldılar. Ne kötü şey satın alıyorlar.
aynı şekilde, aynı kökün TEBEYYENE kullanımı da Kur'an'da belli olmak, ortaya çıkmak, farkına varmak anlamlarında kullanılmakta ; TEFSİR ETME VE YORUMLAMA İLE BİR İLGİSİ BULUNMAMAKTADIR. yani BEYYENE ve TEBEYYENE gibi kelimeler, Kur'an'daki hiçbir kullanımda TAMAMLAMAK, TEFSİR ETMEK, YORUMLAMAK, EKSİK KALANI İZAH ETMEK anlamında kullanılmamıştır. tefsir ve yorum yaygın olan, toplum arasında eskiden beri bulunan bir şey ile ilgili olur. Kur'an ise yeni bir olaydır. 34/14, 2/187 Ayetlerine bir göz atıldığında konu daha bir açıklığa kavuşmuş olacaktır.
ayrıca bkz : 2/109, 8/6, 49/6, 4/94
34 Sebe 14 :
14 (Süleymân'ın) Ölümüne hükmettiğimiz zaman, onun öldüğünü, ancak değneğini yiyen bir ağaç kurdu gösterdi. (Kurdun yemesiyle değnek çürüyüp de ona dayalı duran Süleymân) Yıkılınca (onun öldüğü anlaşıldı ve) anlaşıldı ki ( TEBEYYENETİ ) eğer cinler gaybı bilselerdi, o küçük düşürücü azâb içinde kalmazlardı.
2 Bakara 187 :
187 Oruç gecesi, kadınlarınıza yaklaşmak, size helâl kılındı. Onlar sizin elbisenizdir, siz de onların elbisesisiniz. Allâh, sizin kendinize yazık etmekte olduğunuzu bildi de tevbenizi kabul edip sizi affetti. Artık şimdi onlara yaklaşın ve Allâh'ın sizin için yaz(ıp takdir etmiş ol)duğunu arayın; şafağın beyaz ipliği siyah iplikten ayırdelinceye ( YETEBEYYENNE ) kadar yeyin, için; sonra tâ gece oluncaya dek orucu tamamlayın; mescidlerde ibâdete çekilmiş iken kadınlara yaklaşmayın. Bunlar, Allâh'ın (yasak) sınırlarıdır, bunlara yaklaşmayın. Allâh, insanlara âyetlerini böyle açıklar ki korunup sakınsınlar(26).
'' ayrıca Allah, Kur'an'ın kendisinin bir AÇIKLAMA ( BEYAN ) olduğunu (3/138) ifade ediyor. aynı şekilde 55/4'te, Rahman, Kur'an'ı öğretti. insanı yarattı. ona(insana)beyanı öğretti.''diyerek, HER İNSANA ANLAMA VE AÇIKLAMA YETENEĞİ VERİLDİĞİ, BU ANLAMDA ANLAMA VE YORUMLAMA, AKLETME KABİLİYETİNİN PEYGAMBERLER DAHİL BÜTÜN İNSANLARA VERİLDİĞİNİ BELİRTİYOR.
TEBEYYENE VE TEBEYYENNE' nin Kur'andaki hiç bir kullanımı tamamlamak, tefsir etmek, yorumlamak, eksik kalanı izah etmek anlamında kullanılmamıştır. tefsir ve yorum bilinen şey ile ilgili olur. Kur'an ise yeni bir olaydır.
ayrıca Kur'an'ın 11/1 ; 6/154 ; 7/145 ; 6/119 ; 17/12 ; 10/5 Ayetlerini okuduğumuzda, Allah'ın kendi kelamını ayrıntılı bir şekilde açıkladığını, onda bir eksik bırakmadığını söylemektedir.
bu anlamda da Allah'ın Rasülüne, Kur'an'da eksik veya kapalı kalan konuları açıklama yetkisinin verilmesinin mümkün olmadığını ; çünkü Kur'an'da gizli, eksik ve kapalı bir konunun bulunmadığını açıkça ortaya koymaktadır.
11Hud 1 : ( S.Ateş ) :
1 Elif lâm râ. (Bu,) bir Kitaptır ki, hikmet sâhibi, herşeyden haberi olan (Allâh) tarafından âyetleri sağlamlaştırılmış ve güzelce açıklanmıştır.
6 En'am 119 :
119 Üzerine Allâh'ın adı anılmış olanlardan niçin yemeyesiniz? Çaresiz yemek zorunda kaldıklarınız dışında, size harâm kıldığı şeyleri (Allâh) size açıklamıştır. Doğrusu birçokları, bilmeden keyiflerine uyarak halkı şaşırtıyorlar. Muhakkak ki Rabbin, (evet) O, sınırı aşanları çok iyi bilir.
10 Yunus 5 :
5 Güneşi ziya, ay'ı nur yapan; yılların sayısını ve (vakitlerin) hesabı(nı) bilmeniz için aya (dolaşma) konaklar(ı) düzenleyen O'dur. Allâh, bunları (boş yere değil), gerçek ile (hikmeti uyarınca) yaratmıştır. Bilen bir kavim için âyetleri açıklamaktadır.
17 İsra 12 :
S. Ateş |
Biz gece ve gündüzü, (kudretimizi gösteren) iki âyet yaptık. Gece âyetini sildik, gündüz âyetini aydınlatıcı yaptık ki hem Rabbinizin lutfunu arayasınız ve hem de yılların sayısını ve hesabı bilesiniz. Biz her şeyi açık açık anlattık. |
Allah'ın Rasülü'nün, bazı konularda veya Kur'an'la ilgili olarak bazı insanlara bazı açıklamalarda bulunmasının, Kur'an'ın eksik veya kapalı olması ile bir ilgisi yoktur. o kişinin, toplumun genelinin sahip olduğu bilgi ve ferasete sahip olmadığı için veya toplumun yabancısı olduğu için ; konu Rasül'ün O'na, herkesin bildiği şeyi açıklamasından ibarettir.Yani Rasül o kişiye hiç kimsenin bilmediği, insanların ilk defa duyduğu bir şeyi açıklamamaktadır
__________________ Andolsun, size öyle bir kitap indirdik ki sizin bütün şeref ve şanınız ondadır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız? ENBİYA 10
|
Yukarı dön |
|
|
aliaksoy Uzman Uye
Katılma Tarihi: 05 subat 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 989
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selam Bembeyaz;
Yukarıda Hasan Öktem kardeşim, Kuran'dan delilleri ile "vahyin açıklanmasının" ne demek olduğunu izah etti.
Size sorum hala geçerli.
Resulün mesela abdeste ilişkin ayeti açıklaması, "Ey insanlar her ne kadar Allah böyle buyurdu ise de, sonra bana Kuran dışı vahiyle bunu değiştirmemi yahut arttırmamı emretti, işin tam doğrusu şudur" demek değildir.
Vahyin değiştirilmesi talebi müşriklerin talebidir.
Allah gaybı, geçmişi, geleceği bilir. Allah güzeli emreder. Allah unutmaz. Peygamberin Allah'ın emir yahut öğüdünden sonra "daha güzelini" getirdiğini iddia etmek olacak iş değildir.
Üstelik Allah'ın kelimeleri de tükenmez. Sesi, soluğu kesilmez. O, bir şeyi vahyetmeyi dilese O'na engel olabilecek hiç bir kuvvet yoktur. Ve Kuran bir şaka yahut oyun da değildir ki yaz boz tahtasına çevrilsin ! Peki şu halde, Kuran'a ilave vecibeler / şartlar getiren haberlerin durumu nedir ?
Muhabbetlerimle...
__________________ "(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
|
Yukarı dön |
|
|
aliaksoy Uzman Uye
Katılma Tarihi: 05 subat 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 989
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selam kardeşlerim;
Bir an için bu soruya şöyle bir cevap verilebilir:
"Allah olmazsa olmaz olan asgari şartları getirmiştir. Peygamber ise, bunu bir kaç adım daha ileri götürerek tedbirli / istekli / titiz davranmış ve haberlerde bildirilen şeyleri uygulamıştır"
Şu halde şöyle bir soru sorulur: Bunlar peygamberin kendisine mi mahsustur yoksa umum buna uymaya mecbur mudur ?
Türlü cevaplar verilebilir:
1) Kendisine mahsustur.
a) Bunun cevabı şöyle verilir: Kuran'da Peygamberin kendisine mahsus olarak neleri yapacağı ayrıca bildirilmişken böyle düşünmek nasıl mümkün olur ? (Tabiki din sahası için konuşuyoruz)
b) Bu izah sahipleri, işin başında "Resule uyun" emrini "O'ndan sahih
olarak gelen haberlere uyun" olarak dayatmışlardı. Şimdi, Resule uymak bu türlü haberlere uymak ise, bunlar nasıl olur da Peygamberin kendisine mahsus olur ? Çünkü "Resule uyun" emri umumadır. Yok, kendisine mahsus ise siz üzerine vazife olmayan şeyleri terkeden ve yalnız Kuran'la yetinen kişileri hangi hakla kınarsınız ?
2) Umuma şamildir.
Umuma şamil olan şey artık asgari şart / olmazsa olmaz olmuştur. Şimdi, mesela abdestte asgari koşul olan şey, Allah'ın bildirdiği midir, haberlerinizle dayattığınız mıdır ?
3) Ne peygamberin kendine mahsustur ne de umuma şamildir. Dileyen yapar dilemeyen yapmaz.
a) Bu izah sahipleri, işin başında "Resule uyun" emrini "O'ndan sahih olarak gelen haberlere uyun" olarak dayatmışlardı. Şimdi, Resule uymak zorunlu mudur, ihtiyari midir ?
b) Eğer bu hususlara uymak ihtiyari ise, biz sadece Kuran'a uyacağız diyenleri hangi hakla kınarsınız ?
Görüldüğü üzere Kuran'a ilaveler getiren haberlerin Kuran nezdinde hiç bir açıklaması yoktur.
Muhabbetlerimle...
__________________ "(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
|
Yukarı dön |
|
|
Mircan Uzman Uye
Katılma Tarihi: 25 agustos 2005 Yer: Turkiye Gönderilenler: 1277
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selam,
Biribirimizi yanlış anlamama açısından;
- Hadisleri dinin kaynağı mı yoksa yararlanabilecek sözler olarak mı görüyorsunuz?
- Sahih olarak adlandırılan hadislerin Allah tarafından korunduğunumu düşünüyorsunuz?
- Muhammed din konusunda hevasından konuşmayacağına göre günümüze ulaşan rivayetler "vahy" midir?
- Kur'anda belirtilmeyen ancak günümüze kadar ulaşmış ve hadislerde belirtilen uygulamalara bakışınız kesinlikle ilahi olduğu yönünde midir?
- Hadislerin sahih olup olmadıkları konusunda özel bir çalışmanız varmı yoksa bugün sahih ilan ettiğini yarın uydurma olarak duyuran "Diyanet"imi takip ediyorsunuz.
Bu soruların cevabını verirmisin sevgili bembeyaz.
Sevgilerimle,
|
Yukarı dön |
|
|
kutupaneci Uzman Uye
Katılma Tarihi: 25 mart 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 156
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
De ki: "Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun
ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah çok bağışlayan, çok
esirgeyendir." (Ali İmran: 31)
De ki: "Allah'a ve Resul'e itaat edin."
Eğer yüz çevirirlerse bilsinler ki Allah kafirleri sevmez. (Ali İmran: 32)
"Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış
bir kadın ve erkeğe, o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur."
(Ahzab: 36)
"Peygamber size ne verdiyse onu alın, size ne
yasakladıysa ondan da sakının" (Haşr: 59/7).
1- Yukarıdaki gibi ayetlerde Kuran a ve Hz.Peygamberin emir buyurduğuna itaat emredilmektedir. Eğer sadece Kuran esas alınsaydı Peygambere uymak emredilmezdi. 2- Karşıt görüşteki arkadaşlar Kuran ı esas alarak ve akli delillerle sünneti reddediyorlar. Ve bunu Kuran ı tefsir ederek yapıyorlar. Hal böyleyken İslam tarihinde mezheplerin ortaya çıkışının ne kadar da doğal olduğu aşikardır. Zira Kuran ı her şeyiyle aynı şekilde yorumlayan veya tefsir eden iki kişi dahi bulamazsınız. 3- Sahabe zamanında da yorumlar çok farklıydı ve iki kişi anlaşmazlığa düştüğünde Hz. Peygamberin uygulaması esas alınarak sorun çözüme kavuşturulurdu. Ta ki Hz. Peygamberin uygulaması terk edilinceye kadar. Savaşlar ve kan döküldü ta ki mezhepler çıkınca her kes kendi bildiği yola gitti. 4- Hz. Peygambere vahiy dışında da bilgiler ulaşıyordu. Hz. Cebrail Peygamberimize yardımcı olacak bir takım uygulamalarla geliyordu. O nun Peygambere gönderilmesi dahi sadece vahiy ile dinin ikame edilmediğinin delilidir.
__________________ Artık sadece kainat kitabını okuyorum. Daima Rabbime teşekkür ederek.
|
Yukarı dön |
|
|
aliaksoy Uzman Uye
Katılma Tarihi: 05 subat 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 989
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selam kardeşlerim;
Bizden öncekilerin inanışlarının tüm şu tartışıp durduğumuz şeylere rağmen bir bütünlük / tutarlılık arz ediyormuş gibi görünmesinin altında iki neden yatmaktadır.
Yani bu öyle bir binadır ki, iki temel dayanağı vardır. Bunları kaldırdığınız zaman o bina çöker.
Nedir bunlar ?
1) Nesih inancı
2) Kuran dışı vahiy inancı
Bizden öncekiler yukarıda belirttiğim iki inancı benimseyerek, Kuran ile rivayetler arasındaki çelişki ve kopukluğu giderdiler.
Birini bir diğerinin yerine ikame ettiler. Kuran ile hadis çeliştiğinde dediler ki, hadisler Kuran'ın açıklamasıdır. Peygamberimiz Kuran dışı vahiy yoluyla bildiği şeyleri açıkladı. Konu şu veya bu şekilde "vahiy" olduğu için akıllar sustu.
Yine Kuran ile hadis çeliştiğinde az da olsa, hadisin Kuran'ı nesh ettiğini söyleyenler olmuştur.
Fakat çoğunluk, önce Kuran'ın bir hükmünü diğer bir hükmüne nesh ettirmiş, sonra ortaya çıkan yepyeni Kuran hadise uyar hale getirilmiştir.
Hadislerle hadisler çeliştiğinde ise, hadisleri hadislere nesh ettirmişlerdir.
Kuran'daki ayetler nesih bombardımanına tabi tutulunca hangi hükmünün baki, hangi hükmünün mansuh olduğu hususunda anlaşmazlık çıkmış, böylece, Kuran "anlaşılamaz" bir kitap olarak raflara kaldırılmıştır.
Hadisler hakkında getirilebilecek itirazların çoğu da Kuran dışı vahiy yaklaşımıyla akıllar susturularak giderilmiştir.
Sonuç olarak bu iki temel arızalı inanış olmadan ne bizden öncekilerin ne şimdikilerin bu handikaptan kurtulma şansları yoktur.
İşte Kuran'a yöneliş akımında bu iki temel arıza farkedilip, delillerle çürütülünce gelenek dininin binası çatırdamaya başlamıştır.
Bu nedenle peşinen söyleyeyim ki, şimdi bizim karşımıza çıkıp rivayetleri dayatan kardeşlerimiz bu iki temel düşünceyi kabul etmedikleri müddetçe işin içinden çıkamayacaklardır.
Bir taraftan Kuran dışı vahyi ve neshi inkar edip, öte taraftan rivayet dinini savunan görüşler uzun soluklu olamayacaklardır.
Muhabbetlerimle...
__________________ "(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
|
Yukarı dön |
|
|
|
|