Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Selam sana sevgili Kütüphaneci kardeşim, bende Ali Aksoy kardeş gibi öncelikle sizi, Kuran dışı rivayetleri tamamen (!) terk ettiğinizden ve bunu çekinmeden alenen ilan etme cesaretini gösterdiğinizden dolayı kutluyor ve bundan böyle Kuran üzere daha çok ittifaklar sağlayacağımıza olan inancımı ifade etmek istiyorum.
Sualinize gelince; ben öteden beri Kuran'da namazın olmadığını hep savundum durdum.
Bakara 239 u da dikkate alırsanız, korunması istenen bir günde kılınan namazlar mı, sürekli (her gün) kılanan namazlar mı? (kutuphaneci)
Arapça bilen katılımcılar "salavat"tan kastın en az üç salât olduğunu söylediler ama sizin bu sorunuzu nedense es geçtiler. Ben kendi anladığımı söyliyeyim:
EN AZ ÜÇ SALÂT ifadesindeki ÜÇ rakamı iki gerçeği dile getirir:
(1)Bakara 238'de sözü edilen salâtların sayısı ÜÇ rakamıyla sınırlı değil. DÖRT, BEŞ, ALTI... BİNLERCE olabilir.
(2)Muhafaza edilmesi gereken salâtlar bir günde kılınması farz olan iki salâttan ibaret değil. Nafile namazlar da çocuk oyuncağı olmayıp ciddiye alınmayı hak ettiğine göre onlar da muhafaza edilecek; artı, cuma namazı da muhafaza edilecek.
Ve hepsi hepsi hepsi ifadenin sibakında dile getirildiği üzere salâten VASATA olarak yani bilinçle eda edilecek.
Katılma Tarihi: 25 mart 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 156
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
İlgi
gösterip yorumlarıyla katılan dostlara teşekkür ederim.
Ancak,
Bu başlıkta
esas gayemiz farz olan salat vakitleridir.
Bazı
dostlar salatı bilinen anlamda kabul etmediklerini yazmışlar.
Bu mevzu için şöyle düşünüyorum:
Kuran nasıl
ki nakille bize kadar ulaştı, Kuranın emrettiği salatın da nakille ulaşması
gerektir.
Allah’ın Kuranı koruyacağını vaat
etmesi Kuranın emrettiği salatın bilinmesini de gerekli kılar. Aksi halde Kuran ın korunmasının
manası kalmaz. Yani korunan sadece
Musafta yazılı kelimeler değil aynı zamanda emredilenin uygulanabilirliğidir.
Örneğin,
giyinmek emredildiğine göre kıyamete kadar giyilecek elbise bulunabilecektir.
Yıkanmak
emredildiğine göre temiz su bulunabilecektir. Hac emredildiğine göre Kabe
yerinde kalacaktır.
Cuma
gününün hangi gün olduğunu nasıl kabul ettiysek, kurban boğazlama işini nasıl
bilebiliyorsak vs. vs.
Bu konuda
verilebilecek örnek çoktur. Aslında bu bir bakış açısıdır. Olaya tersinden bakan, Kuranı Mars ta yeni eline geçmiş biri gibi
anlamaya çalışır. Bu yanlıştır. Kuran Marsta veya Ay da inmedi. Dünyada
indi. Dolayısıyla dünyadaki beşeri yaşam şartları içinde değerlendirilmesi
gerekir.
Salat vakitleri de bu mantıkla
kolayca bilinebilecek ve tespiti mümkün olmalıdır. Çölde seyahat edenler
bulutlu veya yağışlı bir havada öğleyi ikindiyi ayırt edemezler. Ama sabahın
veya gecenin başlangıcını bilmek için aydınlık durumuna bakmak yeterlidir.
Her şeyi
hakkıyla bilen Allah’a sığınırım.
Selametle…
__________________ Artık sadece kainat kitabını okuyorum. Daima Rabbime teşekkür ederek.
aleykum selam kuranyeter kardeşim. salat konusunda sanırım aynı görüşlere sahibiz. bu konuda site sahiplerinin fikirlerini de almak isterdim. zira onlar kuran da geçen salatı üç vakit olarak ve de taraf kelimesini gündüzün bölümleri olarak açıklamışlar. bu fikir önce beni de yanıltı. fakat elhamdülillah Kuran ı iyice inceleyince salatı fecr in güneş doğana kadar sürdüğünü anladım. saltı işa zaten açıkça güneş battıktan gecenin karanlığı bastırana kadar süren zaman. tarfeyinnehar gündüzün uçları. bu iki vaktin dışındaki vakitler (öğle,ikindi,yatsı) Allah a yakınlaşmak, hamd ve tesbih maksadıyla ikame edilecek.
imzama dikkat çekmişsin:) sana ve tüm Hanifdostlara teşekkür ederim. bu forumdaki farklı görüşlerden bir çoğuna katılmasam da benim Kuran a ve hadis kültürüne bakışımı çok değiştirdiniz. yakın zamana kadar hadislere takılıp dinimi sağlıklı bir zemine oturtamıyordum. bir çok meselede acabalar ve sorular havada kalıyordu. artık Kuran ı ve islam kültürünü sağlıklı olarak anlamaya başladığıma inanıyorum. İnşallah Arapça yı iyice öğrenebilirsem daha iyi olcak. peki şimdi yanılgıda olmadığını nasıl bilebilirsin? diye sorarsanız; öncelikle Allah tan ilmimi ve takvamı arttırmasını diliyorum. ve şunu belirteyim ki, daha önce açık kalan veya eksik kalan, sonuca kavuşturamadığım bir çok mesele çözülmeye ve aydınlanmaya başaldı. zira artık rivayetler hakikatleri gölgeleyemiyor. selametle...
selam kütüpaneci
salat konusunda aynı fikirdeyiz hadis deryasından çıkıp salat konusunda böyle bir tespitiniz tek kelime ile muhteşem bu konudaki görüşünüze katılmayanlar olacaktır.
ama kalbi olarak böyle bir tespit yapmandan dolayı çok mutluyum araştırmacı ve doğruyu bulma yolundaki çalışmalarını sahibimiz olan ALLAH karşılıksız bırakmayacaktır.
görüşler faklılık gösterebilir ama doğru bir tanedir ve en çok o doğruyu bulmak isteyen o doğruyu bulacaktır.
Değerli kutuphaneci kardeşim, bıraksak herkes özgürce düşünse ve yaşasa... nasıl olur? Örneğin bazı hususlarda benim sizden ayrılmamı hoş görür müsünüz?
Allah’ın Kuranı koruyacağını vaat etmesi...
Kuran'ı değil, "Zikr"i koruyacağını vaadediyor.O zikr’i (ez-zikr) Biz indirdik; koruyan da Biziz (15:9). Ayrıca bkz 25:29, 36:11, 38:8, 43:5.
Senden önce de kendilerine vahyettiğimiz erkekler oldu. Bilmiyorsanız o zikr’in (el-zikr) muhataplarına sorun (16:43, 21:7). O zikr Muhammed’den önce vahyedilmiş.
O zikr’den (ez-zikr) sonraki zubur’a da (ez-zebur) "Yeryüzüne Benim kullarım varis olacak!" diye yazdık (21:105). O zikr Kuran olamaz çünkü kendisinden sonra ez-zebur indirilmiş; oysa Kuran’dan sonra vahiy yok.Ayrıca bkz25:29.
(Semud halkı SALİH peygamber için dediler ki:) "O zikr (ez-zikr) içimizden ona mı verildi? Hayır! Yalancının, şımarığın biri o!" (54:25).
Bu durumda sormak gerekiyor. "Zikr"in nesi Allah'ın koruması altında; lisanı, harfleri, kelimeleri mi ya da anlamları mı?
Kuranın emrettiği salatın da nakille ulaşması gerektir.
Hayır! Namazın nasıl kılınacağı ve, sizin de yazılarınızda çok güzel açıkladığınız üzere, farz olarak kaç vakit kılınacağı Kuran'da açık açık belirtilmiş. Allah farz namazlarının bize nakille ulaşmasına bizi muhtaç bırakmamış. Övgü O'na.
kurban boğazlama işini nasıl bilebiliyorsak...
Kuran'da KURBAN kelimesi hayvan boğazlamak değil yakınlaşmak anlamında kullanılıyor. Örneğin Adem'in iki oğlundan birisi ötekini niye öldürecek kadar düşman bellemiş? Öyle öne sürüldüğü gibi Allah onun kurbanını geri çevirdiği halde kardeşininkini kabul etmiş te o yüzden... asla değil. Allah onun Kendisine yaklaşma niyetini samimyetsiz bulmuş ama kardeşininkine olumlu karşılık vermiş te ondan. Mâide 27'den benim anladığım bu. Kuran'da kurban kesmek yok.
Kuran'ı değil, "Zikr"i koruyacağını vaadediyor.O zikr�i (ez-zikr) Biz indirdik; koruyan da Biziz (15:9). Ayrıca bkz 25:29, 36:11, 38:8, 43:5.
Senden önce de kendilerine vahyettiğimiz erkekler oldu. Bilmiyorsanız o zikr�in (el-zikr) muhataplarına sorun (16:43, 21:7). O zikr Muhammed�den önce vahyedilmiş.
O zikr�den (ez-zikr) sonraki zubur�a da (ez-zebur) "Yeryüzüne Benim kullarım varis olacak!" diye yazdık (21:105). O zikr Kuran olamaz çünkü kendisinden sonra ez-zebur indirilmiş; oysa Kuran�dan sonra vahiy yok.Ayrıca bkz25:29.
(Semud halkı SALİH peygamber için dediler ki:) "O zikr (ez-zikr) içimizden ona mı verildi? Hayır! Yalancının, şımarığın biri o!" (54:25).
Bu durumda sormak gerekiyor. "Zikr"in nesi Allah'ın koruması altında; lisanı, harfleri, kelimeleri mi ya da anlamları mı?
Yukarıdaki tespitlerinize katılıyorum ve yakın zamanda düşündüğüm bir kaç hususa da açıklık getirdi bu yorumunuz.
Mesela "kelime" sözcüğünün sadece "söz / sözcük" anlamında değil "vaat" anlamında da kullanıldığını,
"O'nun kelimelerini değiştirebilecek yoktur" cümlesindeki "kelime" nin "vaat" olabileceğini, bu sebeple anlamının, "O'nun vaatlerini değiştirebilecek / vukuunu engelleyebilecek yoktur" şeklinde değerlendirilebileceğini geçenlerde M.Esed mealinde okumuştum.
Düşünülecek, araştırılacak bir mesele...
Muhabbetlerimle...
__________________ "(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
Kuran nasıl
ki nakille bize kadar ulaştı, Kuranın emrettiği salatın da nakille ulaşması
gerektir.
Allah�ın Kuranı koruyacağını vaat
etmesi Kuranın emrettiği salatın bilinmesini de gerekli kılar. Aksi halde Kuran ın korunmasının
manası kalmaz. Yani korunan sadece
Musafta yazılı kelimeler değil aynı zamanda emredilenin uygulanabilirliğidir.
...
Selam Kütüphaneci kardeşim;
Bizim (bir kısım arkadaşlarımızla) düşüncemize göre Kuran'ın emrettiği salat her bir ayetinde en ince ayrıntısına kadar açıklanmıştır.
Tevatür yahut başkaca değerde herhangi bir nakle ihtiyacı yoktur.
Kuran'da olmayan bir şeyin nasıl nakledilmiş olduğu hususlarındaki mülahazalar bizim değil, bu yöndeki iddia sahiplerinin işidir.
Öte yandan Kuran'da değinilen nice ayrıntıya rağmen salatın ikamesinin "şekli" hususundaki "sükut" dikkat çekicidir.
Anlaşılan mesela Ashab-ı Kehf'in kıssasının "detayları", yahut Musa kıssasının tekrar tekrar işlenen "detayları" salatın ikamesine ilişkin ayrıntılardan mühim görülmüştür.
Tabi bu da iddia sahiplerinin meselesidir. Bizim görüşümüzde böyle bir çelişki bulunmamaktadır.
Bu meselede tutarlı olmak adına mesela; "Salatın uygulamasının "nesi" korunduğu" hususu da değerlendirilmelidir.
Eğer salatın "şekle" dair uygulamasını derli toplu anlatan hiç bir hadisin bulunmadığı, salatın şeklinin birden fazla söylentinin islam alimlerince değerlendirilmesi sonucunda çıkan "kanaate" göre takdir ve tayin edilmiş olduğu ve bu sebeple mezhepler arasında daha iftitah tekbirinden başlayan ihtilafların bulunduğu dikkate alınırsa varlığı iddia edilen "koruma" havada kalacaktır.
Ve mesela Hıristiyanların "vaftiz" uygulamasının da böyle bir koruma eseri olup olmadığı gibi tuhaf sorularla muhatap olunacaktır.
Fakat tüm bu görüşlere karşıt olarak Mustafa İslamoğlu'nun da bir sorusu var. O da diyor ki; siz hiç üc secdeli namaz duydunuz mu?
Bu da ciddi bir soru. Eğer namaz tümden uydurma ise neden bilinen tüm namazlar ikişer secdelidir ? Çünkü eğer namaz tümden bir uydurma idi ise, böyle bir şey de uydurulabilirdi.
Belkide bu sorunun cevabını insanların "otorite"ye uyma eğilimlerinde ve geleneklerde aramak gerekir. Ya da bize ulaşamadığı bilinen ama içeriği bilinemeyen, mevcudun yaklaşık olarak 99 katı büyüklüğündeki "seçilmemiş" söylentilerde...
Kütüphaneci kardeşim;
Eğer namazın şeklini korunan uygulamada arıyor iseniz vaktini neden Kuran'da arıyorsunuz ? O da uygulama ile korunmuş olamaz mı ?
Muhabbetlerimle...
__________________ "(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
Benim katıldığım görüş; "EZ-ZİKR", Ümmülkitab; Kitabın anası/ Allah'ın mutlak ilmi. " EZ-ZEBUR" ise Allah'ın bütün nebilere indirdiği kitapların (vahilerin) toplamı.
Bir diğer görüş ise, "EZ-ZİKR", Tevrat, Ez-Zebur da Davud'a verilen kitap oluyor.
Halbuki Davud'a verilen "zebur" un çoğulu "zubur" olup, "bir zebur" da Davud'a indirilmiş oluyor. Ez-Zebur, marife bir isim olup indirilmiş vahilerin (kitapların) hepsini kapsar.Yani özel bir kitabı değil de cins isim olarak bütün kitapları içeriyor. Dolayısıyla "Ez-Zikr" den sonra "Ez-Zebur'da yazması, "Allah'ın İlm-i Ezeli'sinden sonra nebilerle gönderdiği kitaplarda yazması"dır.
Doğrusunu en iyi Allah bilir.
Ali Aksoy Kardeşin tespiti de gayet isabetlidir. " LA TEBDİLE Lİ KELİMATILLAHİ" nin anlamı, "Allah'ın kararlarını/va'dlerini/verdiği sözlerini değiştirecek hiç bir güç yoktur" demektir.
"O'nun kelimelerini değiştirebilecek yoktur" cümlesindeki "kelime" nin "vaat" olabileceğini, bu sebeple anlamının, "O'nun vaatlerini değiştirebilecek / vukuunu engelleyebilecek yoktur" şeklinde değerlendirilebileceğini geçenlerde M.Esed mealinde okumuştum. (aliaksoy)
Haklısınız. İlgili ayetlerden anlaşıldığına göre, Allah’ın KELİMELERİ O’nun verdiği söz demek. Asla değişmeyen, sürekli geçerli olan o vaattir:
Allah'ın dostlarına korku yok, üzüntü yok (62). Mümindir onlar; sakınırlar (63). Dünyada ve ahirette ne mutlu onlara! Allah’ın kelimeleri değişmez – lâ tebdîle li kelimetillah (64)
Elçi kullarımız hakkında Bizden şu söz çıkmıştır: Onlara yardım edilecek (37:171-172). Senden önce de yalanlanan elçilerimiz oldu. Yalanlanıp incitilmeye dayandılar, yardımımız erişene kadar. Allah’ın kelimeleri değiştirilemez… (6:34).
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma