Yeni Şafak-Dücane Cündioğlu
'Çalışmak' ve/veya "düzenli çalışmak", insanın doğasına aykırıdır.
Doğasına, yani doğal güdülerine.
Çünkü insan, özü gereği tembel bir varlıktır. Çalışmayı, hele hele düzenli çalışmayı sevmez.
İnsan çalışmaya itilirse çalışır.
İtilirse. İtildikçe. Alışırsa. Alıştıkça.
Düzenli çalışma zorunluluğu, insana dışarıdan
dayatılmıştır. Çalışmanın ve çalışmaya alışmanın nedenleri, gerçekte,
insanın içinde değil, dışındadır. Dışında, yani toplumda. Toplumsal
akılda. Yöneten akılda. Yöneten ve düzenleyen akılda.*
İnsan, düzenli çalışmayı eğitim aracılığıyla öğrenir; ve ancak uzun bir eğitimden sonra düzenli çalışmaya alışır.
Düzenli çalışmak, diş fırçalamak gibidir.
Faydalıdır. Lâkin küçük yaşlardan itibaren alışkanlık edinmedikçe,
insanın, yetişkinlikte, düzenli olarak dişlerini fırçalamayı
becerebilmesi imkansızdır.
Modern zamanın ve zamanlamanın düzeni doğal
değildir. Vehmîdir; yani vehmen tanzim edilmiştir. Bugünkü anlamıyla:
"rasyonel olarak"... ve en faydalı, en kârlı olacak şekilde.
Bu fayda veya kâr da doğal değildir. Vehmîdir. Rasyonel anlamda faydalı, rasyonel anlamda kârlı.
Bu yüzden, kapitalist ahlâk, hiç tartışmasız, en rasyonel ahlâktır.*
***
İş ahlâkı, çalışma ahlâkı dedikleri de nedir?
Çalışmanın rasyonalitesine uygunluk. Rasyonel ve mekanik olana.
Mekanizma şöyle:.
Saat 09:00'da işbaşı. Öğlen saat 12:00-13.00 arası yemek molası. Akşam saat 18.00'de paydos.
— Niçin?
— Rasyonel olanı bu da onun için!
Rasyonel olanı.
Doğal olanı değil. Organik olanı hiç değil.
***
Toplumsal ihtiyaçlar, toplumsal yaşam gereği zarurî ihtiyaçlar haline getirilmiştir.
Yeme, içme, bürünme, barınma hem doğal, hem zorunludur. Aksi takdirde biyolojik yaşam sona erer.
Cinsel ilişki doğaldır, gereklidir ama zorunlu değildir. Mahrumiyet hâlinde biyolojik yaşam sürer. Bireyin yaşamı.
Cinsellik, türün yaşamı için zorunludur.
Senin için değil, sizin için.
Zorunlu olmayan evliliktir. Çünkü evlilik
doğal değil, toplumsal bir kurumdur. Ne bireyin, ne de türün yaşamı
için gereklidir. Evlilik, sadece toplumun yaşam için gereklidir.
Toplumsal insan için. Medenî/şehirli insan için. Bu gerekirlilik,
toplumsaldır. (Burada 'zorunlu' (vücub) ve 'gerekli' (lüzum)
kavramlarının birer sözcük olarak değil, birer terim olarak
kullanıldığına dikkat edilmeli!)
***
Werner Sombart, geçen asrın başında şöyle bir soru sormuştu:
— "Sağlıklı bir şekilde düşünebilen, aklı
başında, çoğu kez üstün yetenek sahibi insanlar bir görev duygusu ya da
düzeltilmesi gereken kötü bir durum nedeniyle değil de yalnızca kendi
arzuları ve istekleriyle nasıl oluyor da yaşamlarını iş dünyasına
hasrediyorlar ve kalben ve ruhen kendilerini yalnızca bu işlere
adayabiliyorlar?"
Nietzsche'den ödünç aldığı bir tesbitle, Sombart'ın cevabını şöyle özetleyebiliriz: "Kendinden hoşnut olmama duygusu."
Yani sömürge insanlarına ve göçmenlere özgü bir yalnızlık ve terkedilmişlik duygusu.
Hadi gelin, üşenmeyelim ve açıklamanın kenarlarında sallanan şu parantezleri biraz daha kenara çekelim:
— "Yaşamını tamamen işlerine adayan bir adam,
sonunda ruhsal açıdan giderek duygusuzlaşmaya mahkumdur. Dolayısıyla bu
kişinin çevresindeki her şeyin içi kurumaya, sararıp solmaya
başlamakta, bütün değerler yok olmaya yüz tutmakta ve bu kişi
çevresinde koloni insanınkine benzer bir çevre yaratmaktadır. Bu
girişimci için vatan yabancı bir toprak, bir tür sürgün yerine
dönüşmektedir. Açıklanması olanaksız bir gizem perdesi gerisinde, doğa,
sanat, edebiyat, dostlar ortadan kaybolmakta, girişimci bütün bunlarla
uğraşacak 'zaman'[ı bir türlü] bulamamaktadır." ( 'Burjuva', s. 352,
Doğu-Batı Yayınları, Mart 2008)
Bulamaz ve olamaz. Girişimcinin yazgısı, girişimi sırasında ejeküle olmaktır çünkü!
***
İş adamı.
Nedir iş adamı? İşi olan adam mı? Hayır!
Kendini işine vermiş adam. İşi sadece iş olan adam. İşten ibaret adam.
İçi dışı iş olan adam. Ölçülebilir, sayılabilir, hesaplanabilir adam!
Yaşamını tamamen işine adayan adam. İşadamı kendini işe adar. Din adamı
dine, bilimadamı da bilime...
Ey talib, hakikat dediğin gibiyse, yani iddia
ettiğin gibi hakikat talibiysen, hakikatin talibiysen, söyle bakalım,
sen neyin adamısın!
Adanışın ne için, eğer adanmışsan!
NOT: Yazılarımda 'ahlâk' sözcüğünü
—tıpkı 'akıl' sözcüğü gibi— bile bile ve ister istemez yaygınlaşmış
yanlış hâliyle kullanıyorum. Kendi terminolojimle: iş âdabı, çalışma
âdabı. 'Akıl' sözcüğünü ise, çaresiz ve geçici olarak 'vehm'in yerine
atıyorum. Çünkü bugün 'vehim'den anlaşılan: kuruntu ve vesvese. Vehm'in
klasik anlamı, "matematiksel akıl"dır. Hesaplayan, ölçen, sayan,
kısacası matematiksel nesnelerle iş gören akıl. Meselâ 'galibiyet' ve
'mağlubiyet' kavramları, gerçekte aklî değil, vehmîdir.
— Yazı gelirse kazanırsın, tura gelirse kaybedersin!
Yani?
Aklı yetenler, bu 'yani'nin talep ettiği kazanmanın ve kaybetmenin psikolojik kökenini açıklayabilirler mi? Sanmıyorum.