Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Bugünlerde herkesin dilinde Deniz Feneri, Kanal 7 ya da Zekeriya Karaman, Zahid Akman isimleri var.
Biraz geçmişi bilenler; Erbakan’ın kayıp trilyonlarını, Süleyman
Mercümek’i ya da Yimpaş, Kombassan, İhlas, Jet-Pa, Endüstri Holding’i
hatırlar. Peki siz, Mehmet Satoğlu, Tahsin Armutçuoğlu, Gürgen Mazhar
Bayatlı, Beşir Darçın isimlerini duydunuz mu? Bunlar kimdi? Kimlerin
gizli kasasıydı? Neden yargılandılar? Sonra nasıl ortadan kayboldular?
Gelin biraz gerilere gidelim.
"BİR lokma bir hırka" ile yetinenler bugüne nasıl geldi?
Tarikat, siyaset, ticaret üçlemesiyle ilk kez Nakşibendi Gümüşhanevi Dergáhı karşılaştı. Şeyh Ahmed Ziyaüddin, 1838 Osmanlı-İngiliz Ticaret Anlaşması’yla Anadolu’ya gelen yabancı sermayeye karşı, ulusal pazarı korumak için "yardım sandıkları" kurdu. Toplanan zekátlar, yoksullaşan esnaflara aktarılarak milli sermaye korunacaktı.
Şeyh Ahmed Ziyaüddin tüccar bir ailenin çocuğuydu. Bu nedenle bu hareketi kişisel olabilir miydi? Hayır.
Çünkü: Yıllar sonra, 1954’te benzer uygulamayı yine aynı tarikat hayata geçirdi.
Demokrat Parti’nin ülkeyi ithal mallara boğması üzerine, Nakşibendi Gümüşhanevi Dergáhı’nın şeyhi Mehmed Zahid Kotku’nun girişimiyle "Gümüş Motor" kuruldu. Amaç "milli sanayi"
yaratmaktı. Üzerinde cami resmi olan hisseler çıkarılıp satıldı. Ancak,
bu milli atılım pek uzun ömürlü olamadı; Gümüş Motor battı. İş
mahkemeye yansıdı. Genel Müdürü Necmettin Erbakan’ın, dönemin parasıyla 69 bin lirayı kardeşi Kemalettin Erbakan’a
gönderdiği murakıp raporlarında ortaya çıktı. Yıllık imalatı, Devlet
Planlama Teşkilatı’na 10 bin olarak bildirmişlerdi; gerçek rakam 70
idi! Vs. vs.
MNP’nin şirketleri
Nakşibendi Gümüşhanevi
Dergáhı zamanla ticaretin yanına siyaseti de koydu. Yani artık bireysel
girişimcilikle değil, iktidara gelerek milli sanayi hamlesi
gerçekleştirilecekti.
26 Ocak 1970’te Milli Nizam Partisi’ni kurdular.
Yargıtay Başsavcılığı, partinin kapatılması için Anayasa Mahkemesi’ne dava açtı.
21 Mayıs 1971’de parti kapatıldı. Mal varlığına el koydu.
İşte
bugün konuştuğumuz kritik mesele bu son cümlede saklıdır: Bu tarihten
sonra milli görüş hareketinin kurduğu tüm şirketler, partiler-dernekler
üzerine değil, kişiler üzerine kuruldu.
Örneğin, 18 Haziran 1971’de "İPA AŞ" kuruldu. Kurucularından Tahsin Armutçuoğlu ve Mehmet Satoğlu, Milli Nizam Partisi kurucusuydu.
T.Armutçuoğlu ve M.Satoğlu bir başka şirket daha kurdular: "Nidaş."
Bu şirketin ortakları arasında Hasan Aksay, Fehmi Cumalıoğlu gibi yine Milli Nizam Partisi kurucuları vardı.
Aksay ve Cumalıoğlu bu kez Oğuzhan Asiltürk, A. Tevfik Paksu ile "Yeni Neşriyat AŞ"yi kurdular. 17 Ağustos 1972’de faaliyete geçen bu şirket, Milli Gazete’yi çıkardı.
Milli Nizam Partisi "şirketlerine" baktığınızda hemen hepsinde iki isim öne çıkıyor:
Avukat Tahsin Armutçuoğlu ile Harita Mühendisi Mehmet Satoğlu.
Mehmet Satoğlu, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün dayısıdır.
Uzatmayayım, kişiler üzerinde gözüken şirketler aslında partinindi.
MSP’nin şirketleri
MNP kapatılınca Milli Görüş, 11 Ekim 1972’de Milli Selamet Partisi’ni kurdu.
Bu partinin "şirketlerine" baktığınızda bir isim ön plana çıkıyor:
Gürgen Mazhar Bayatlı.
8 Şubat 1977’de kurulan "Milsan"; 3 Mart 1978’de kurulan "Mila AŞ"; 27 Ağustos 1980’de kurulan "Mades Holding" ve yine aynı gün kurulan "Heka Dış Ticaret AŞ"nin kurucuları arasında hep Gürgen Mazhar Bayatlı vardı.
Peki, bu şirketler ne yapıyordu?
Mila
AŞ’nin yeri, MSP genel merkezinin bulunduğu Hoşdere Caddesi’ndeki
Alican Apartmanı’ydı. 5 milyon sermayeyle kurulan bu şirket,
kuruluşundan dört ay sonra Demetevler’de 10 milyon liraya apartman aldı
ve adını "Milli Görüş Sarayı" koydu. Burada parti toplantıları yapılıyordu zaten.
Şirketlerin
sermayeleri hızla arttı: Örneğin, Milsan 2 milyon lira sermaye ile
kuruldu. Beş buçuk ay sonra 15 Temmuz’da sermayesini 13 milyona
çıkardı. 30 Nisan 1979’da ise rakam 22 milyona çıktı. 22 Nisan 1981’de
ise 50 milyona yükseldi.
Milsan’a bu paralar nereden geliyordu?
Milsan’ın,
Vakıflar Bankası Fatih Şubesi’ndeki 1016 No’lu hesabına, 18 Şubat 1977
tarihinde Yapı Kredi Bankası Ankara Aşağı Ayrancı Şubesi’nden 630802
No’lu çekle 1 milyon 900 bin lira yatırıldı. Aşağı Ayrancı’daki bu
hesap kime aitti; Necmettin Erbakan’a!
Káğıt üzerinde MSP’nin mali işlerinden sorumlu kişi; Genel Başkan Yardımcısı Abdurrahim Bezci gözüküyordu. "Gözüküyordu" diyorum, çünkü Bezci İzmit’te yaşıyordu ve Ankara’ya pek gelmiyordu.
İşin özünde partinin parasal işlerini yürüten kişi Gürgen Mazhar Bayatlı idi. Ziraat Bankası Çankaya, Vakıflar Bankası Kızılay, Yapı Kredi Bankası Çankaya şubelerinde hesapları vardı.
12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra Mazhar Gürgen Bayatlı tutuklandı, hapis yattı ve "Şirketleri aldığım borçlarla kurdum" deyince, salıverildi.
Sonraki yıllarda ismi Erbakan hareketi içinde bir daha hiç ön plana çıkmadı.
Bugün Niğde’de yaşıyor.
6 Nisan 2007’de TBMM Üstün Hizmet Ödülü’nü dönemin TBMM Başkanı Bülent Arınç’ın elinden aldı! O törende Deniz Feneri de ödül aldı!
RP’nin şirketleri
1980’lerde yeni parti kuruldu: Refah Partisi.
Ve bu partiyle birlikte yeni bir isim ortaya çıktı:
Beşir Darçın.
Beşir Darçın aslında Ankara Ulus’ta terziydi. Bakın sonra nasıl trilyoner oldu?
En büyük parayı hac organizasyonundan kazandı.
Bilirsiniz,
1988’de Suudi Arabistan, Mekke’ye kontenjan koydu; Türkiye’nin nüfusu
72 milyon ise o yıl sadece 72 bin kişi gidebilecekti.
Hacı adayları kendi kafalarına göre gitmeyecekti; bir organizasyona dahil olacaklardı.
En
büyük organizasyonu, Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı yapıyordu. Ancak
hepsinin altından kalkması zordu, yarısını özel şirketlere verdi.
Bu özel şirketlerden biri de RP genel merkezinin bulunduğu binada faaliyet yürüten "ETAŞ AŞ" idi. Sahibi Beşir Darçın idi.
Beşir Darçın 1990 yılında da, "Van Der Zee" adlı şirketi satın aldı. Alır almaz da Suudi Arabistan, Beşir Darçın’a
beş bin kişilik ek/özel kontenjan verdi! Kontenjan tabii Refah
Partisi’ne verilmişti. Düşünebiliyor musunuz, Suudi Arabistan, Türkiye
Cumhuriyeti’ne değil RP’ye kontenjan veriyordu. Niye sizce?
Evet, Beşir Darçın hac organizasyonundan çok para kazandı.
Diyanet’ten sonra en büyük hac organizasyonunu "Van Der Zee" yapıyordu. Bürosu nerede miydi? Tabii RP genel merkez binasında. Zaten binanın sahibi de Beşir Darçın’dı!
"Gizli Kasa" Beşir Darçın’ın, "ETAŞ" gibi, "Sürtaş" adlı şirketi de aynı binadaydı.
Hatırlatayım; RP’nin genel muhasibi yine MSP’de olduğu gibi Abdurrahim Bezci’ydi. Ve Bezci hálá İzmit’te yaşıyordu. Zaten kulakları artık pek duymuyor, gözleri de iyi görmüyordu. Yani göstermelikti!
Beşir Darçın sadece hacılardan para kazanmadı. Tefecilik yaptı: Nakit paraya sıkışan Konyalı işadamı Süleyman Çınar, Beşir Darçın’dan 1 milyar borç aldı, 30 gün sonra bunu 1 milyar 104 milyon olarak ödeyecekti. Süleyman Çınar borçlarını ödeyemedi ve Beşir Darçın ailenin gayrimenkullerine ve Toroslar Un Fabrikası’na el koydu.
Bitmedi:
Beşir Darçın, Kurban Bayramı öncesi Milli Gazete’ye ilan verdi: "Bankada
açtığımız hesaba 1 milyon lira yatırın; bizler sizin adınıza kurbanı
kesip Bosna-Hersek’e, Azerbaycan’a, Abhazya’ya gönderelim!"
Araştırıldı; ortada para çok ama kesilen kurban yoktu!
Beşir Darçın gözaltına alındı. Ancak birkaç gün sonra suçsuz olduğu anlaşılıverdi!
Beşir Darçın son olarak Milli Gazete’nin yan kuruluşu MİLDA’nın ortağı olarak özelleştirmeden SEKA Giresun káğıt fabrikasını satın aldı.
2000’li yıllarda Beşir Darçın adı pek duyulmadı.
Bugünün gizli kasaları "sakallı"lar; "aslan" gibi delikanlılar...
Sonuçta:
"Ne zaman ticaret, siyaset, dergáhların kapısından içeri girdi; ’bir lokma bir hırka’ tarihe karıştı" diyebilir miyiz? Bilemiyorum. Bildiğim, paranın dini, imanı yoktur.
RP’nin kapatılma davası delili:
TARİH: 21 Mayıs 1997
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş, Refah Partisi’nin "laiklik karşıtı eylemlerin odağı haline geldiği" gerekçesiyle kapatılması için Anayasa Mahkemesi’ne dava açtı.
İddianameden ilgili bölümü aktarayım:
"Refah Partisi Genel Başkanı Necmettin Erbakan, Kanal 7’ye para toplamak için yaptığı konuşmada, ’Televizyonu
olmayan bir davanın yürümesi mümkün değildir. Bir topluluğun toplum
olması mümkün değildir. Kaldı ki bugün yapılmış olan cihada, yani
Hakk’ın hákim olması için yapılan mücadelede, televizyonu isterseniz
topçu kuvvetli olarak tarif edin, isterseniz hava kuvveti olarak tarif
edin, onun gidip bir tepeyi bombalamasından önce, piyadenin o tepeyi
işgal etmesi, zaptetmesi mümkün değildir.
Onun için bugün
yapılmış olan cihadı televizyonsuz yapmanın imkánı yoktur. İşte bu
kadar hayati bir konu için acıyıncaya kadar vereceğiz. Bugün bu inançla
Kanal 7 için para vereceğiz’ demiştir."
Necmettin Erbakan, Anayasa Mahkemesi’ndeki savunmasında bu konuşmasının "montaj" olduğunu iddia etti.
"Şimdi, ne yapılmış; Kanal 7 reklam almak için işadamlarını toplamış. Bizden de rica etmiş ki, ’Bakın biz sizin haberlerinize yer veriyoruz, bize yardımcı olun. Bizim reklamdan başka hiçbir gelirimiz yok’ demiş. 300500 işadamı toplanmış, Onlara tavsiye götürmüş, hepsi tamamen bir sohbet havası içinde..."
Erbakan, iddianamede yer alan, "Bugün cihadı televizyonsuz yapmanın imkánı yoktur" sözünü Afgan mücahitleri için söylediğini belirtti.
"Bakın,
Afgan mücahitleri bu kadar yıl uğraştılar bir devlet kurmak için,
kendileri o sırada gelip gittikçe her yerde temaslar ederken, devlet
kurmayı çok kolay zannediyorlardı. Onları ikaz için demiştim ki, bir
devlet her şeyi ile kurulur; siz harpten çıkıyorsunuz, önce kendinizi
tanıtmak için bir televizyona önem vermeniz lazım. Televizyonsuz
hareket edemezsiniz. Onun için devlet kurmak kolay iş değildir."
Anayasa Mahkemesi Başkanı Yekta Güngör Özden,"Kanal 7 yöneticileri ve sahipleri arasında partinizde milletvekili, yönetici hiç kimse var mı" diye sordu.
Erbakan, "Eskiden
vardı. Kanal birçok insanın iştirakiyle kurulmuştur, ama onlar
milletvekili, yönetici olduktan sonra o görevlerinden ayrıldılar" dedi.
Refah Partisi, 16 Ocak 1998 tarihinde kapatıldı.
Erbakan’ın girişimiyle 1993’te kurulan Kanal 7 daha sonra siyasal tercihini Başbakan Erdoğan’dan yana yaptı. Ve "cihat için" televizyonun önemini bilenler, televizyon kanalı-gazete sayısını her geçen gün artırdı.
Bunun için artık sadece zekátla yetinmiyorlar, kamu bankalarını bile kullanıyorlar.
Horbo’nun babası Çolak Memo!
BİRİNCİ Dünya Savaşı’nda Suriye cephesinde kolundan vuruldu; namı oradan geliyordu.
Savaştan sonra dağa çıktı; eşkıya oldu. Zaman zaman Malatya’ya iniyordu erzak almak için.
Dört tığ gibi adamıyla gittiği şehir yolunda, hilal kaşlı, kara gözlü, buğday tenli bir kıza vuruldu: Emine.
Soruşturdu; kız mıydı gelin mi? Emirler Köyü’nün ağası Vahap Ağa’nın küçük kızıydı; daha henüz 15 yaşındaydı.
Köye heyet gönderdi; "Allah’ın emri..."
Vahap Ağa sözlerini kesti: "Benim eşkıyaya verecek kızım yok."
Çolak Memo, 13 kadınla evlendi. Dördüncüsünü boşar, bir daha alırdı.
Cumhuriyet’ten sonra eşkıyalığa ve mecburiyetten çokeşliliğe son verdi Çolak Memo.
Emine, kocası Çolak Memo’dan hep korktu.
Bir gün evde kumalar Meryem, Bedriye ve Emine otururken, polisler bir hırsızlık soruşturması için eve geldi. Çolak Memo sorulara cevap verirken, diğer odada üç karısının konuşup gülmelerine sinirlendi. Gidip, Emine’yi balkondan attı.
Çolak Memo bu olay nedeniyle üç yıl hapis yattı.
1933’te cezaevinden çıkınca Emine’nin gönlünü aldı ve onu hamile bıraktı.
Emine, Çolak Memo’dan dört çocuk sahibi oldu.
Kocası ölünce Malatya mensucat fabrikasında çalışmaya başladı.
Büyük oğluna çok güveniyordu; çok çalışkandı, sınıfları hep dereceyle bitiriyordu.
Onu küçüklüğünden beri "Horbo... Horbo" diye seviyordu.
"Horbo" dayısının kızıyla nişanlıydı.
Bir gün fabrikaya polisler geldi; Emine’yi alıp karakola götürdüler.
Oğlunun ünlü gazeteci Ahmet Emin Yalman’a suikast yaptığını öğrendi.
"Horbo" cezaevine giderken o da ameliyat masasına yattı; beyninde ur vardı.
Yıllarca oğlunun cezaevinden çıkmasını bekledi. Her gece ağladı.
Oğlu cezaevinden çıktıktan bir süre sonra hayata gözlerini yumdu.
Çolak Memo ile Emine’nin oğlu "Horbo" kimdir bilir misiniz:
Hüseyin Üzmez!
Bursa’da 14 yaşındaki B.Ç.’ye cinsel istismarda bulunduğu iddiasıyla tutuklu bulunan Vakit Gazetesi yazarı Hüseyin Üzmez.
Nev-i şahsına münhasır biriydi; hayatında iki sorudan nefret etti; ne zaman doğdun, Ahmet Emin Yalman’ı niye vurdun?
Önceki gün Bursa 4’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’ne giderken, kameramanlara el salladığı görüntüsünü izledim TV’lerde. İçim burkuldu.
Aklıma babası Çolak Memo geldi.
Bir de, "Malatya Suikastı"nı anlattığı kitabında yazdıkları: "İtalyan Lombrozo, ’Bazı insanlar doğuştan suçludur’ diyor. Ben buna inanmıyorum. Allah kulunun hasmı değildir. Doğuştan suçlu yoktur." (S. 67)
TV’de Hüseyin Üzmez’i elleri kelepçeli el sallarken izlediğimde düşündüm; Çolak Memo’nun hiç mi suçu yok?
__________________ "Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayırmasın.."
Bir de, "Malatya Suikastı"nı anlattığı kitabında yazdıkları: "İtalyan Lombrozo, ’Bazı insanlar doğuştan suçludur’ diyor. Ben buna inanmıyorum. Allah kulunun hasmı değildir. Doğuştan suçlu yoktur." (S. 67)
Belki şaşıracaksınız ama ben de buna inanmak istemişim öteden beri. Nedenini sormayın; Yakınımda müşahede ettiğim kişi ve olaylar...
Katılma Tarihi: 14 ekim 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 33
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
selamlar kardeşlerim adalet kardeşime ikikere selam olsun
Ne söyliyim kardeş yazık çok yazık.gerçekten yazık.yazıklar olsun.şimdi şahsıma adaleti sağlamak için milyonlarca ordum olsun isterdim.bunlardan islamın intikamını almak için.
__________________ Bakara 151:Nitekim kendi içinizden size âyetlerimizi okuyan,sizi kötülüklerden arındıran, size Kitab'ı ve hikmeti anlatan bilmediklerinizi size öğreten bir Resûl gönderdik.Hamd olsun sana ey rabbimiz.
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma