HANiFDOSTLAR.NET

 

Kuran Müslümanı
 

(Şahıs odaklı din anlayışından Allah odaklı din anlayışına...)

Ana Sayfa Hanif Mumin  Iste Kuran Kurandaki Din  Kur'an Yolu  Meal Dinle Sohbet Odasi Hanifler E- Kitaplik Kütüb-i Sitte ?  ingilizce Site Kuran islami Aliaksoy Org  Hasanakcay Net Tebyin-ül Kur'an Önerdiğimiz Siteler Bize Ulasin

 

- Konulara Göre Fihrist

- Saçma Hadisler

- Hadislerin-Sünnetin İncelemesi

- Haniflikle İlgili Sorular Cevaplar

- Misakın Elçisi Kim?

- Kuranda Namaz/Salat

- Onaylayan Nebi

- Kuranda Namaz/Salat

- Enbiya 104

- Kuranda Yeminler

- Adem Hakkında Sorular

- Ganimetleri Resulün Eline Nasıl Vereceğiz?

- Allahın ındinde YIL ve DOLUNAYLAR

- Abese ve Tevella

- Hadisçilerce Tahrif Edilen Ayetler

- Mübarek Yer, Mübarek Vakit

- Arkadaş Peygamber

- Kuranın İndirilişinden Günümüze Gelişi

- Bir Türban Sorusu

- Kuran ve Bize Öğretilenlerin Farkı

- Namazın Kılınışı

- Hadislere Göre Namaz

- Kuranda Salat Namaz mıdır?

- Kuran Yetmez Diyen Uydurukçular

- Bizler Hanif Dostlarız

- Sahih Hadis mi İstersiniz?

- Hakkı Yılmaz'ın Tebyin Çalışması

- Kur'anı Anlamada Metodoloji

- Tarikatçıların Çarpıttığı Birkaç Ayet

- Nasıl Kur'an Okuyalım?

- Kur'anı Kerim Nedir?

- Kur'anda Oruç

- Allah'sız Bir Din ve Allah'sız Bir Kur'an İnancı

- Kuransız Bir İslam Anlayışı ve Müşrikleşme

- Meal Çalışmasına Davet

- Allah Şahit Olarak Kafi Değil mi?

- Doğru Hadisleri Ne Yapacağız?

- Kur'andaki Muhammed ve Peygamberlerin Misyonu

- Mahrem, Avret, Ziynet

- Nur Suresi Çeviri-Yorum

- Cilbab

- Resule İtaat Ne Demektir?

- Hadis Kalburcuları ve Kalburları

- Kur'anı Kerim'in İndiriliş Gayesi

- Kur'anda Amellere Karşı Cahili Yaklaşım

- İslamdışı İnanışlara Kur'andan Örnekler

- Biri Şu Haram Üretim Tesislerini Kapatsın

- Tasavvufta İslam Var mı?

- İslamda Delil Sorunu

- Kurban Kesmek

- İlahi Hitabın Serüveni

- Ecel Nedir?

- Şirk, İşrak, Müşrik, Müşareke, Müşterik

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Peygamberlere Karşı Rabbani Yaklaşımlar

- Salat-ı Tefriciye yada Zikri Çarpıtmaya Bir Örnek

- Mucize Nedir?

- Ayrılıkların Nedenleri

- Sıfır Hata veya Kur'an

- Haniflik Nedir?

- Rabıta İle Şeyhlere Tapanlar

- Hadis Zindanının Mezhepçi Mahkumları

- İslam Dininin Öğrenilmesinde Kaynak Sorunu

- Fasık ve Münafıkların Genel Tanımlaması

- Hadisler, Hıristiyanlık ve Selman Rüştü

- Kur'anı kerim'in İndiriliş Gayesi

- Müstekbirlere Karşı Cahili Yaklaşım

- Halis-Hanif İslam

- Kur'anda Şefaat

- Fuhuş Tellalı Tefsirciler

- Hayızlıyken Neden Namaz Kılınmasın?

- Cebrail, Vahiy, Melek

- Dindarlıkta Müşrikleşme Temayülü

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Yaratılış, Adem, Havva

- Kur'an Yerel mi, Evrensel mi?

- Reform Dinde mi, Dindarlıkta mı?

- Ne Mutlu Tağutu Olmayanlara

- Peygambere Saygı(?)

- Hadislere Kanıt Diye Gösterilen Ayetler

- Allah Nazara Karışmadı mı?

- Kur'anı Kerimle Amel Etmek Mümkün mü?

- Kur'anda İnkar Edenlerin Vasıfları

- Müminlerin Vasıfları

- Allah'ın Vasıfları

- Kur'anın Vasıfları

- Dine Karşı Cahili Yaklaşımlar

- Kur'an Merkezli Din

- İrin Küpü Patladı; Mevlana

- Hurafe ve Bidatlar

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Hz. İsa'nın Ölümü

- Allah'ın Mesajının Adı: Kelamullah

- Allah'ın Resule Uyarıları

- Kur'ana Göre Tenkit ve Eleştiri Nasıl Olmalı?

- Kur'anda Sevgi

- Sofuların Devlet Desteğiyle Desteklenmesi

- Hans Von Aiberg Aldatmacası

- Kabir Azabı Safsatası

- Kur'an Kıssalarının Önemi; Masal Değiller

- Kur'anda Toplumsal Sünnetler

- Tefsirde İsrailiyyat

- Kardeş Evliliği Olmadan Çoğalma

- Hans Von Aiberg Tutuklandı

- Kur'anda Tevbe Kavramı

- Yaşar Nuri Öztürk'ün Yorumuyla Namaz

- Karadelikler; Bir Büyük Yemin

- Mezhepçilerin Ümmi Açmazı

- Kabe Nedir? Mekkede midir, Kudüste mi?

- Kur'anda Ruh Kavramı

- Kur'anda Nefs Kavramı

- Amin Kavramı ve Putperestlik

- Diyanet İşleri Başkanlığının Sitemize Cevabına Cevaplar

- Resul ve Nebi -1

- Resul ve Nebi -2

- Sapık Bir Fırka: Hansçılar

- Cihad mı, Çapulculuk mu?

- Kur'an Deyip Namazı Yok Sayanlar

- Cennete Sadece Müslümanlar mı Girecek?

- Kur'anda El Kesme Cezası var mı?

- Nazar veya Göz Değmesi Var mı?

- Şehadet Getir, Münafık(?) Ol

- Kur'anda Eleştiri Metodu

- Hacc Mekkede mi, Bekkede mi?

- İslami Tebliğde Kur'an Metodu

- Saptırılan Kavram: Mekruh

- Kur'anda Cuma Namazı var mı?

- Of Be Kader, Allah mı Suçlu Yoksa Biz mi?

- Kader Açısından Cebir ve İhtiyar

- Baban Peygamber Olsa Ne Yazar

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Vahdet-i Vücud, Şirkin Alası

- Tasavvufi Bilginin Kaynağı Vahiy mi?

- İslam'da Resullük Son Bulmuştur

- Teveffi Kelimesi ve Arap Dili

- Tasavvuf Üzerine Düşünceler

- Nefis Mertebelerinin İç Yüzü

- Allah Rızası Anonim Şirketi; Tarikatlar

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -1

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -2

- Nakşi Şeyhi Allah'ın Avukatı mı?

- Kur'anda "ve+la" Öbeği

- Putlar ve Tapanlar

- Son Peygamberimizin Okuma Yazması

- Mesih ve çarpıtılan Bir Ayet

- Hac İzlenimleri

- "Üzerinde 19 var" da Son Nokta

- Secde Emri

- Kur'andaki Hac

- Aracıların Gaybı Bildiği İnancı

- Tarikatçı - Müşrik Karşılaştırması

- Gazali'nin Kadına Bakışı

- Kur'anda Kadına Verilen Önem

- Başörtüsü Allah'ın Emri Değil

- Başörtüsü Takmak Kur'anda Var mı?

- Kur'anda Kadın Dövmek Var mı?

- Cariye, Köle; Utanmaz Mealciler

- Kadına Yönelik Şiddet

- Sünnet Edilen Kızın Öyküsü

- Erkekçe ve Kadınca Meal Konusu, Nebe 33. Ayet

- Harem - Selamlık Kimin Emri?

- Zina, Evlilik ve Örtünme Adabı

- Cariyeleri Aç, Hür Kadınları Kapat (!)

- Çok Eşliliği Yasaklayan Ayetler

- Kur'ana Göre Evlilik Hukuku

- 2 Kadın = 1 Erkek, Uydurma mı?

- Danimarkalı mı Sapık, Buhari mi?

- Ebu Hanife, Cariyenin Avreti

- Nisa 25, Hür Kadın ve Fahişe İfadesi

- Maymunların Hadisi ve Recm Vahşeti

- Hz. Muhammed'in Tebliği

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Angarya Haline Getirilen İbadet

- Buhari'nin Hadislerini Buhari Yazmamıştır

- Hadis ve Sünnet Gerçeği

- Uydurma Hadisler, İslamın Kara Boyası

- Hadisler Dinin kaynağı Olamaz

- Uydurmaların Sınırı Yok; Şeytan Geyiği

- Beşeri Hükümler Neden Kutsal Oluyor?

- Hadis - Kur'an Çelişkisi

- Kur'anda/Dinde Olanlar ve Olmayanlar

- Cehennem'den Çıkış Yok

- Kur'anda Tağut

- Ebu Hureyre Gerçekte Kimdir?

- Hadis - Mantık Çelişkileri

- Kurban ve Kurban Bayramı Nereden Geliyor?

- Hadislere Göre Kur'an Eksiktir

- Bildiri: İslam Anlayışında Reform

- Arapça mı, Arap Saçı mı?

- Koca mı Üstün, Allah mı?

- Esbab-ı Nüzül Komedi Hadisleri

- İşte Geleneğin Dini

- Ulul Emir İle Kim Kastediliyor?

- Kul Hakkı

- Yezidi Bir Gelenek: Aşure Tatlısı

- Hz. İbrahim'den Asrımıza Dersler

- Taklitçiliğin Boyutları

- Seb-ul Mesani Nedir?

- Kelle Sayılarak Gerçek Bulmak

- Kıyamet - Mahşer Günü ve Sonrası

- Kur'anda Namaz Vakitleri

- Kur'anda Cuma Konusu

- Salih Olmak Yetmez

- Hudeybiye Anlaşması Uydurma mı?

- Kitap Yüklü Eşekler

- Kur'andaki Hac

- Hz. Nuh'un Oğlu Kimdi? İftira mı?

- Ruhun Ağırlığına Başka Bakış

- Hz. İbrahim Yalancı Değildi

- İncil'de Kadına Bakış

- Şirkin Büyüğü Küçüğü Olur mu?

- Kur'andaki Abdest ve Hijyen

- Din de Bir Araçtır

- Kur'an Okumanın Zararları

- Kur'anda Dua Ayetleri

- Kur'anda Tarih Kavramı ve Bilinci

- Şekilsel Secde Kur'anda Yok mu?

- Salat ve salatı İkame

- Kur'andaki Emr Kavramı Üzerine

- Dindar İnsanlar Şirk Koşar

- Alak Suresinin İlk Beş Ayeti

- Men Arefe'nin Çözümü

- Kur'andaki Av Yasağı

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Din Büyüklerini Tanrılaştırma

- Allah'a ve Muhammed'e Değil

- Kur'andaki Örnek Tevekkül

- Şekilsel Rüku Kur'anda Yok mu?

- Hz. İbrahim Kuşları Kesti mi?

- Ehli Sünnet Dininin Anayasası

- İnsan Allah'ın Halifesi mi?

- Kur'an Üzerinde Düşünmek

- Şirkin Kuyusuna Düşenlere Uyarılar

- Kur'an Ölülere Okunmak İçin mi İndirildi?

- Ayda Okunan Kur'an Masalı

- Hz. İbrahim, Safa ve Merve Masal mı?

- "Haç"er-ul Esved (!)

- Mevlana Sahte Bir Peygamber Değil mi?

- Tasavvufun Tanrısı İki Zıttır

- Kur'andaki Tasavvuf: Teveccüh

- Önce Batıl ve Hurafe İle Savaşalım

- Resuller Haram Kılamaz mı?

- Elçi Muhammed ile İnsan Muhammed'in Farkı

- Tarikatlarda Aracılar Rezaleti

- Nur Suresi 31. Ayet Nasıl Çarpıtılıyor?

- Sırat Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin mi?

- Kur'anda Zalimler

- Bütün Mehdileri Çöpe Atıyoruz

- Kur'ana Göre Ramazan Ayı ve Haram Aylar

- Tasavvufçuların İlahı; Varlık ve Yokluk

- Tasavvufçuların Küçük Putları

- Sünnet Etmek yaratılışı Değiştirmedir

- Son Peygamberimizin Mektupları

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Mescid-i Aksa Nerede?

- Büyük Kandırmaca: Hadis

- Kur'an Neden Arapça Olarak İndirilmiştir?

- Kimin dini? Kimin Kitabı? Kimin Meali?

- Evliya Kelimesinin geçtiği Ayetler

- Şimdiye Kadar Yaşanan İslam

- Ayın Yarılması Diye Bir Mucize Yoktur

- Kabe Dikili Taş Değil mi?


Up | Down | Top | Bottom
 
Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.

Yunus Suresi 105

Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.

Enam Suresi 79

İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.

Ali İmran Suresi 67

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.

Nahl Suresi 123

De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.

Ali İmran Suresi 95

Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Hacc Suresi 31


Up | Down | Top | Bottom

HABERLER

 

 








 

 

  Hanif Islam

 

Kur'an Çalışmaları
 Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Kur'an Çalışmaları
Konu Konu: PEYGAMBERİ AŞIRI YÜCELTME VE İNDİRGEME Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazanlarda
Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
MSER1
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 17 kasim 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 199
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı MSER1

 Sünneti toptan reddedeceğim derken nasıl gülünç durumlara düşüldüğüne güzel bir örnek de Perviz'in Kur'an lugatındaki kimi terim ve kavramları, sünnetten delil getirmemek adına şahitsiz bırakmasıdır: Kur'an'da gece karanlığı ve tan yerinin ağarmasından kinaye olarak kullanılan ''el-haytu'l-ebyad'' (beyaz ip) ve ''el-haytu'l-esved'' (siyah ip) ibarelerine yukarıdaki kinai manaları vermiştir. Fakat bu ibarelerin bu anlama geldiğinin tek şahidi ''hadis'' tir ve Perviz hadisten şahid getirmektense hiçbir delil getirmemeyi uygun bulmuştur. (Birışık s.356)

Oysaki Perviz, Kur'an'ın maksadının en iyi Peygamber tarafından kavranılabileceğini, Peygamber'i bir tarafa bırakarak Kur'an'ı anlamaya çalışmanın sağlıklı sonuçlar vermeyeceğini iyi bilmektedir: ''Kur'an'ın Resulullah'tan başka birisi tarafından daha iyi anlaşılabileceğini söylemek hiçbir surette mümkün değildir. Böyle olunca da bizim Kur'an'ı anlamak için bir başka yere başvurmamıza hiç gerek yoktur.''

O halde sorun nedir, sorusunu da Perviz doğruya yakın bir biçimde cevaplar.'' Fakat buradaki problem Resulullah'ın Kur'an'ı nasıl anladığıyla ilgili bilgilerin bize kadar asli şekliyle ulaşmamış olmasıdır. Mesela Buhari'nin tefsir kitabında Bakara 31 ve Maide 87'nın tefsiriyle ilgili iki rivayet o ayetlerin anlamından ne kadar uzaktır. Bunlar ve bunun gibi diğer pek çok örnek Resulullah'ın tefsirinin bize kadar asli suretinde ulaşmadığını açıkça göstermektedir.'' (Mefhumu'l-Kur'an'dan nakl.Birışık s.359)

Problem yine aynı: Genelleyerek indirgeme. Oysa, adil ve mutedil olan Buhari'nin ''sahihtir'' dediğini mutlak ve tartışmasız kabul etmek değil, Buhari'nin yaptığını yapıp daha da zenginleştirilmiş ve geliştirilmiş usuller ve ölçüler koyarak, rivayetleri tek tek o ölçülere vurmaktır. Perviz, Mefhumu'l-Kur'an'ında şu çağrıyı yapar: ''Kim benim bu kitabımda Arap diline ve Kur'an'ın öğretilerine ters bir şey görürse bana bildirsin. Ama kim de '' Biz bunları bizden önce yaşayıp giden atalarımızdan hiç duymadık'' (23.24) derse bu kabul edilemeyeceğinden, beni mazur görsün.'' (Age s.360) Perviz'in Metalibu'l-Kur'an adlı eserinden, Kur'an'ın icazının kaybolacağı endişesiyle ''Kur'an'ın tercümesinin yapılamayacağı'' düşüncesinde olduğunu öğreniyoruz. (Age s.359)

Perviz, indirgemeci mantığını hadisleri reddederken de kullanır. Gerekçesi, Kur'an'ın Allah tarafından korunmuş olduğu halde, hadislerin korunmamış olmasıdır. İlk hadis derlemesi olan Hammam b.Münebbih'in (öl.131) ''sahifesi'' konusunda olumsuz bir şey söylemez. ''Hicri 58 yılında önce Medine'de hadis kitabı derleyen Hemmam sadece 138 hadis toplayabilirken nasıl oluyor da ondan iki yüzyıl sonra gelenler yüzbinlerce hadis alıp bunların 3-5 binlik bir kısmıyla hadis külliyatları oluşturuyorlar?'' dye sorar. Sözü şuraya getirmek ister: ''Aslında Saadet Asrı'nda, hadise pek önem verilmiyordu ve kimse bunun üzerinde düşünmüyordu. Çok hadis rivayet edenlerden olan Ebu Hüreyre'ye talebelik yapmış bir zat bile ancak 138 hadislik bir mecmua oluşturabliyor. Eğer Ebu Hüreyre öyle çok hadis rivayet eden biri olsydı, bu hadislerin talebesi Hemmam tarafından yazıya geçirilmesi ve hacimli bir külliyat oluşturulması gerekirdi. Demek ki, sonraki dönemlerde insanlar hadis uydurmuş ve bunları Ebu Hüreyre'ye isnad etmişlerdir.'' (Metalibu'l-Furkan 4/350-353'ten nkl.Birışık s.366-367)

Bu sorunun cevabunı, Muhaddislerin Peygamber Tasavvuru bölümünde ele almaya çalışacağız. Fakat bundan öte, Perviz'in asıl sorunu, seçici değil, genellemeci-indirgemeci davranmasıdır. Onun, Kur'an'ı açıklarken sünnet ve hadise dayananları ''Tağutun hükmüne başvurmak istiyorlar'' (4.60) ayetinin muhatabı olarak görmesi de, aynı tavrın bir göstergesidir.(Age s.368)

DEVAM EDECEK İNŞALLAH



__________________
Yanlız sana ibadet eder ve yanlız senden yardım bekleriz.
Yukarı dön Göster MSER1's Profil Diğer Mesajlarını Ara: MSER1
 
MSER1
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 17 kasim 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 199
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı MSER1

 'Kur'an'i namaz'' ya da dinin direği nasıl yıkılır?

Sünnet, en kısa anlamıyla yöntemdir demiştik. Hz. Peygamber'in sünneti ise, Hz. Peygamber'in dini uygulama yöntemidir. O herhangi biri değil, vahyin ilk muhatabıdır ve tabir caizse icrasıdır. Bilindiği gibi vahiy, salt Entelektüel bir mesaj değil, hayatı fıtrat temelleri üzerinde yeniden inşa etmek için insana gönderilmiş bir yol haritasdır. Bu anlamda vahiy, hayata müdahildir ve bu müdahalesini ete kemiğe büründüren ilk insan, o vahyi alan kişidir. Burada söz konusu olan Kur'an vahyi olduğu için, Kur'an vahyinin ilk muhatabı da Hz. Peygamberdir.

Sünnetler içerisinde en tartışmasız olanları '' ameli sünnet'' lerdir. Çünkü bu sünnetler, kaynağından hedefine ulaşırken yolda kaza geçirme ihtimali çok yüksek olan hadisler gibi değildir. Ameli sünnetler ağızdan ağıza nakledilmezler, hayattan hayata nakledilirler. Bunların en başında namaz ibadetinin yöntem, vakit, rekat ve şekilleri gelir.

Çünkü namaz, bazı ''sünnetler'' (!) gibi Resulullahı'n hayatta bir kez bir gerekçeyle yapıp bir daha hatırlamadığı ender bir davranış değil, her gün, hem de beş kez yaptığı bir ibadettir. Namaz, Resulullah'ın bazı amelleri gibi tek başına, herkesin gözünden ırakta gerçekleşmiş bir uygulama değil, herkesin gözü önünde ve herkesle birlikte yaptığı bir uygulamadır.

Sünneti toptan dışlamanın insanı getirip bıraktığı açmazı, hiçbir şey namaz ibadetinden daha güzel açıklayamaz. Sünneti ve hadisi tamamen dışlayan Hint Kur'aniyyun hereketinin namaz konusunda içine girdiği krizi örnekleriyle aktarmadan, bir gerçegi hatırlatmak şarttır: Dinin amacı, kendisine inanan insanları bir ve beraber kılmasıdır. Din, inananlarından duygu, düşünce ve eylem birliği oluşturmuyorsa, o din en hayati özelliklerinden birini yitirmiş demektir.

Konusu namaz olan bir ayetinde '' Allah'a, siz daha önce bilmez haldeyken O'nun size talim ettirdiği gibi ibedet edin'' (2.239) diyen Kur'an, gercekte ne demiş olabilir?

''Ta'lim'' sözcüğünün Arap dilindeki karşılığına ne konulursa konulsun, onların hepsinin ''bilfiil'' olması şarttır. Yani bilfiil eğitti, bilfiil öğretti, bilfiil bildirdi, bilfiil işaret etti...'' Şu durumda, Allah namazı mesajının muhatabı olan insanlara, üstelik önceden bilmezken bilfiil öğrettiğini (talim) buyuruyorsa, bunu nasıl yapmış olabilir?

Elbette bu sorunun zorunlu ve tek cevabı Elçisi aracılığıyla, başka değil. Eğer Allah'ın, inanan kullarını elçisi aracılığıyla fiili olarak eğiteceği kabul edilmezse, yani Peygamber sadece taşıyıcı olarak görülür de örnek icracı olarak görülmezse ne olur? İşte şu aşağıda sıralayacağımız ilginç örnekler, bu sorunun yaşanmış dramatik birer cevabı niteliğindedir.

Hind Kur'aniyyun hareketinin vakit ve rekat sayısından selamına kadar aralarında en çok tartıştıkları konu namazdır. Hind Kur'aniyyununu namaz kılma yöntemleri açısından dört grupta toplayabiliriz: a. Abdullah Çekralevi grubu, b. Ahmeduddin grubu, c. Refiuddin grubu, d. Mücmilin grubu. Çünkü her grubun namaz sayısı kendine özgü olduğu gibi, namaz kılış ve Kur'an okuyuş yöntemleri de cemaate özeldir.

a. Abdullah Çekralevi grubunun namazı:

Bu grubun namaz kılış yöntemi tek değildir. Üç ayrı zamanda üç farklı yöntemde namaz kılmışlardır: a. Çekralevi yöntemi, b. Onun ardından Haşmet Ali yöntemi, c. Haşmet Ali'den sonra, günümüze kadar cemaatin takip ettiği namaz yöntemi.


DEVAM EDECEK İNŞALLAH



__________________
Yanlız sana ibadet eder ve yanlız senden yardım bekleriz.
Yukarı dön Göster MSER1's Profil Diğer Mesajlarını Ara: MSER1
 
MSER1
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 17 kasim 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 199
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı MSER1

 Çekralevi, sünneti topyekün inkara yöneldiğinde ilk kez krizini, bütün ayrıntılarıyla birlikte namazı Kur'an'da tesbit etme konusunda yaşadı. Hud 114'ten yola çıkarak gece ve gündüz beş vakit namazı tesbit etti: '' Gündüzün iki ucunda'' ibaresini sabah,öğle ve ikindi, ''gecenin zülfünde'' ibaresini ise akşam ve yatsı olarak yorumladı. Yine Çekralevi, iki, üç ve dört rekatlı namazları, konuyla hiç alakası olmayan bir ayetten, adeta zorla anlam idhal ederek çıkardı. Söz konusu ayetin anlamı şu: ''Her türlü övgü, göklerin ve yerin yaratıcısı olan ve melekleri iki, üç veya dört kanatlı elçiler yapan Allah'a aittir.'' (35.1) Fakat geliniz, bu ayetin anlamını bir de Çekralevi'nin tefsirinden okuyalım.

'' Ey göklerin ve yerin sakinleri! Beş vakit namazınızda, aziz ve celil olan Allah rızası için '' Elhamdülillah''ı (fatiha) okuyun! O, size meleklerden elçiler gönderendir. O elçiler ki, altı rüknü olan namazı size doğru sevkediyorlar. Her bir rüknün hakkı, vakti gelince iki kere, üç ve son olarak da dört olarak eda edilmektir.'' '' Altı rükün'' den kastı, kıyam, rüku, rükudan doğrulmak, secde, iki secde arasında oturmak ve son oturuştur.

Namazın kılınış şekline gelince: Kıbleye döner, namazın tüm tekbirlerinde ellerini kulağına kaldırır. Ona göre bunun anlamı, kulun günahkar ve kusurlu olduğunu itirafıdır. Sağ el sol elin üzerine, ikisi birlikte kalp üzerine konulur. Bunun delili şu ayettir: (28.32) Tefsiri şöyledir, ''Aziz ve celil olan Allah huzurunda huşu ve alçakgönüllülükle elini kalp üzerine koy''.

Namazda nelerin okunacağı: Bu konuda Fatiha ve Kur'an'dan bir miktar okuma dışında, her şey tamamen sünnetle intikal eden namazdan farklıdır. Tekbirler Hacc 62. ayetten iktibastır: ''Ve ennallahe huve'l-aliyyu'l-kebir'' (Ve kuşkusuz Allah; işte O'dur her şeyden yüce ve büyük olan) Selam ise En'am 54'ten: '' Selamun aleykum ketebe Rabbukum ala nefsihi'r-rahme'' (Ne mutlu size; Rabbiniz kendisi için rahmeti ilke edindi). Anlaşıldığı gibi namazda Kur'an dışında hiçbir şeyin okunmasına cevaz vermemektedir.(el-Kur'aniyyun s.366-369) Onun ünlü ilkesini hatırlayalım: Dinde Kur'an dışında bir referansa başvurmak küfürdür.

Çekralevi cemaati, onun ardılı Haşmet Ali'nin Salatu'l-Kur'an (Kur'an Namazı) adlı kitapçığının yayımlandığı 1916 yılına kadar bu minval üzre namaz kılmayı sürdürürler. Bu kitap, Çekralevi'nin Burhanu'l-Furkan adlı eserinin neredeyse bir özeti gibidir. Hafız İnayetullah Vezirabadi Ahsenu'l-Beyan adlı bir eser kaleme alarak, Çekralevi cemaatini kendi yöntemleriyle susturacak deliller sıralar. O, bu eserinde Kur'an'a göre namaz vaktinin üçü geçemeyeceğini ispat eder: Sabah, güneşin batışı ve yatsı. Ayrıca yine Kur'an'a göre, orta bir sesle Kur'an okumaları, sonra yere secde ve secdeden kalkar kalkmaz da namazdan çıkmaları gerektiğini ispat eder. Bunun üzerine Çekralevi'nin öğrencilerinden Muhammed Ramazan, 1922 yılında Salatu'l-Kur'an Kema Alleme'r-Rahman adlı bir eser kaleme alır. Bu kitapta ''Kur'an ve Zikr Ehli''nin (Kur'aniyyun) namazlarını nasıl kılacaklarını maddeler halinde şöyle sıralar.

1. Farz olan üç vakit namazdır, ikindi ve akşam namazları kişinin kendi arzusuna kalmıştır. 2. Her namaz iki rekattan ibarettir. Bunun üzerinde artırılan sayı, insanlar tarafından yüklenilen (arzuya kalmış) bir görevdir, insanların ihtiyacından dolayı değildir. 3. Başlama tekbiri ''İnnallahe kane aliyyen kebira''dır.(4.34) 4. Rükudan kalkmak Kur'an'ın talimatına aykırıdır. Rükuda iken, hiç doğrulmadan hemen secdeye kapanmak gerekir. 5. Her rekkatta bir secde vardır, başka değil. 6. Secde zikirleri bittiğinde namaz tamamlanmış olur.(Age s.370-372)

DEVAM EDECEK İNŞALLAH



__________________
Yanlız sana ibadet eder ve yanlız senden yardım bekleriz.
Yukarı dön Göster MSER1's Profil Diğer Mesajlarını Ara: MSER1
 
MSER1
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 17 kasim 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 199
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı MSER1

 Ahmeduddin'in Namazı:

El-Kur'anniyyun, Ahmedudin'in namaz biçimine ilişkin kesin bir metne rastlanmadığını üzülerek belirtiyor. Ama, onun Beynanun Li'n-Nas adlı tefsirinin 1.cildinde, Üstadın iki vakit farz namazdan söz edip, sözü orada kestiğini naklediyor. Ahmeduddin'in tefsirinin özeti olan Kur'an Sey Kur'an Tak adlı eserde bu konuda şunlar sarfediliyor: '' Bu konunun tefsiri babında 24 ayeti biraraya getirmiştir. Bunlardan beş ayet üç vakit namazı ima ederler. Bunların tümü de tek kişiyi muhatap alırlar. Bunlardan 12 ayet çoğul olarak gelir. Bunlar sadece iki vaktin farziyetine delalet ederler, başka değil. Üstad, söz konusu beş ayetlik hitabın, risaletin sahibi Muhammed aleyhissalatu vesselama özgü olduğunu ifade ederler. Ne ki, işte bu üçüncü namaz, ona nafile kılınmıştır. Bu namazı ümmetin bireylerinin de eda etmesi, arzulanan bir şeydir. Fakat farz değildir.'' (Age .373)

Ahmeduddin'in farz olan vaktin iki olduğu kakkındaki düşüncesini, tefsirinde yazdıkları da açıkça desteklemektedir. Ne ki o, bu iki vaktin kaç rekat kılınaçağı konusunu kesin bir sayıya bağlamamıştır. Tefsirinde şöyle der: ''Kim dört tekat kılarsa o isabet etmiştir, biri de kalkıp içtenlikle tek rekat kılarsa o da isabet etmiştir...'' En sonunda sözü şöyle bağlar: ''Siz diğer insanlarla birlikte kılın!'' Ahmeduddin namazda kıbleye yönelmeyi şart görmüyor, aksine doğuya ya da batıya, her yana yönelmeyi caiz görüyordu. Çünkü ona göre namaz, Allah'la konuşmaktır, Allah'la mükalemeye yön gerekmez.'' (Age s.374)

İlahibahş'ın verdiği bilgiye göre, Ahmeduddin'in çağdaş takipçileri ve Ümmet-ı Müslime cemaati, şimdilerde beş vakit farz namazı kılıyorlardı. Onların günümüzde kıldıkları namaz Hanefilerin namazını andırıyordu. Dahası Belağu'l-Kur'an grubu, ciddi bir biçimde Hanifiliğe eğilim göstermeye başlamışlardı.(Age.375)

Seyyit Refiuddin grubunun namazı:

Bu grup, beş vakit kılanlarla üç vakit kılanlar arasında bir yer işgal ediyor. Ehl-i Beyt mensubu olduğu iddiasındaki Refiuddin diyor ki: ''Kuldan istenen namaz sayısı dörttür: Gece namazı, sabah namazı, öğle namazı ve akşam namazı.'' Daha da ilginç olan, onların gece namazı ve sabah namazında güneşin doğduğu tarafa yönelmeyi, öğle ve akşam namazlarında ise güneşin battığı tarafa yönelmeyi daha adil bulmalarıdır. Bu konudaki delilleri ise Kur'an'dan :''Doğu da Batı da Allah'a aittir.''(2.115)

İkindi namazını kabul etmemelerine gösterdikleri delil ise şu ayet. ''Ve her bir şeyi eşli yarattık ki, düşünüp öğüt alasınız diye''(51.49) Refiuddin'e göre sabah namazının eşi yatsı namazı, öğle namazının eşi ise akşam namazıdır. İkindinin eşi olmadığı için, bu namaz reddedilmiştir.

O, namaza başlama tekbiri olarak ''Bismillahirrahmanirrahim'' i, bitirme selamı olarak da Çekralevi'de olduğu gibi ''Selamun aleykum ketebe Rabbukum ala nefsihi'r-rahme''(6.54) Ellerin kulağa kaldırılmasını doğru bulmuyor, yine namazda ellerin bağlanmasını gereksiz görüyordu. O da, namazda Kur'an dışında bir şey okumayı caiz görmüyor ve namazda ayetlerden oluşturulmuş özel bir seçkinin okunması gerektiğini söylüyordu.(Age s.375-376)

Bu grubun şimdilerde hiçbir bağlantısının olmadığını da ekleyelim.
DEVAM EDECEK İNŞALLAH



__________________
Yanlız sana ibadet eder ve yanlız senden yardım bekleriz.
Yukarı dön Göster MSER1's Profil Diğer Mesajlarını Ara: MSER1
 
MSER1
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 17 kasim 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 199
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı MSER1

 Mücmilin grubunun namazı:

Bu grup, Kur'anniyyun hareketinin birçok önde gelen ismini içerisinde barındıran bir gruptur. Muhibbulhak ve Perviz bunlardandır.Muhibbulhak'ın, namaz konusunda müslümanlardan bağımsız bir yol tutturmadığını görüyoruz. O açıklıkla diyor ki: ''Beş vakit namaz, tüm İslam mezhepleri nezdinde tevatüren sabit bir ibadettir. Müslümanlar bu ibadeti 14 asırdan beri eda ede gelmişlerdir.'' Fakat o, namazın kılınma şekli ve rekatları konusunda herhengi bir görüş beyan etmiyor.

Fakat bu grubun ikinci ismi Perviz daha farklı düşünüyor: ''Salat, Kur'an'da çok anlamlı bir kavram olarak kullanılır. Onunla Allah'ın koyduğu fıtrat yasalarına uymak ve yükümlülükleri hassasiyetle yerine getirmek kastedilir....Elbette bunun elle tutulur sonucu ise, bilinen anlamıyla namazdır.''

Perviz, ''Kur'an'da Hz.Peygamber'in önceleri Kudüs'e doğru namaz kılıp da sonradan Mekke'ye döndüğü konusu sabit değildir'' der. Dahası, ona göre Kur'an, namaz için Kabe'ye yönelinmesi konusunda açık bir emir taşımamakta, bununla beraber ümmetin Mekke'ye yönelişini isteyen Kur'an, bunu müslümanların birliğini sağlama amacıyla emretmektedir. İlahibahş, kendisini tanıyanların, Perviz'in herkes gibi namaz kıldığını ve İmam Ebu Hanife'nin mezhebine bağlı olduğunu söylediklerini nakleder.

Perviz'in namaz konusunda Orijinal sayılabilecek bir diğer düşüncesi de, Kur'an'a bağlı bir devletin (el-hukumetu'l-Kur'aniyye), namazın Kur'an tarafından tesbit edilmemiş ayrıntıları konusunda değişiklik ve düzenleme yapılabileceğini söylemesidir.(Age s.377-378)

Namaz konusunda yukarıda aktardığımız bu kaos, sünneti tümüyle dışlayan tüm gruplar arasında zekat ve diğer dini farzlar konusunda da yaşanmıştır. Biz sadece örnek olsun için namaz konusunu almakla yetindik. İndirgemeciliğin, dinin temel fonksiyonlarından biri olan ibadet birliğini nasıl yok ettiği, bu yaşanmış örneklerde açıkça görülmektedir. Kur'an'a tabi olma gerekçesiyle yola çıkan insanların, namaz gibi temel bir ibadette, daha iki kuşak ömrü içerisinde içine saplandıkları ihtilaf batağı ve bu bataklığın alanında otorite olan ilim adamlarını nasıl yuttuğu, ibret verici bir sahnedir.

Onlar, samimiyetle ''Kur'an, sadece Kur'an!'' sloganıyla yola çıktılar. Fakat az gidip uz gidip dere tepe düz gittikten sonra bir de arkalarına baktılar ki, ''Kur'ancı'' oluvermişler.Kur'ancı nitelemesini kasten kullandım, çünkü yukarıda sünneti dışlayıp onun yerine namazla ilgili Kur'an'dan delil diye getirdikleri kimi ayetlerin bağlamına baktığımızda, gülmekle ağlamak arası bir hal alıyoruz. Refiuddin'in namazın dört vakit oluşuna delil olarak gösterdiği Zariyat 49.ayetin, konuyla uzak yakın ne ilgisi var? Aynı şey diğer deliller için de geçerlidir.

Bunun adına, ''Kur'an'dan yola çıkarak namazı belirlemek'' denilemez. Olsa olsa, Peygamber'i namazdan kovduktan sonra oluşan boşluğu doldurmak için Kur'an'dan ayet tedarik etmek'' denir.

DEVAM EDECEK İNŞALLAH



__________________
Yanlız sana ibadet eder ve yanlız senden yardım bekleriz.
Yukarı dön Göster MSER1's Profil Diğer Mesajlarını Ara: MSER1
 
MSER1
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 17 kasim 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 199
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı MSER1

 Üç Disiplin Ve Üç Ayrı Peygamber Tasavvuru:

Hadisçilerin peygamber tasavvuru;

Muhaddislerin ''hiç durup dinlenmeden konuşan peygamber tasavvuru'' na geçmeden önce ''Kaç sünnet ve hadis var?'' sorusunun, verilmesi nerdeyse imkansız cevabı üzerinde duralım.Hz. Peygamber'e nispet edilen sünnet ve hadis sayısı konusunda bu alanın ilk ve en ünlü otoriterlerine dayanarak hazırlanmış eserlerin inçelenmesi sonucu 1.000.000 ile 4.000 arasında, rakamların dilinden anlayan herkesin farkedeçeği büyük bir uçurum vardır.

Hadislerin sayısı, matematik ya da aritmetik olarak değil, geometrik bir biçimde artmıştır. Hz. Peygambere ait yüzlü rakamlarla ifade edilen dini amaçlı söz ve davranışlar, hicri ikinci yüzyılda 100.000 rakamına, Buhari'nin Sahih'ini derlediği üçüncü asırda ise neredeyse 1.000.000 rakamına ulaşmıştır. Çünkü Buhari, tekrarlar çıktıktan sonra 2602 adet hadisi içeren (tekrarlarla 7.397) Sahi'ini 600.000 hadis arasından seçerek derlediğini kendisi beyan etmiştir.(Zehebi, Siyeru A'lam 12/402) İmam Malik, 1720 hadis içeren Muvatta'ını, yukarıdaki rivayet doğruysa 1.000.000 hadis arasından derlemiştir. Yahya b.Main kendi elleriyle 1.000.000 hadis yazdığını söyler. (Age s.11785) Bu rakamın içine sahabe ve tabiin söz ve davranışları da dahildir. Ebu Davud, Hz. Peygambere isnad edilen ve içerisinde eylem barındıran 4800 hadislik Sünen'ini 500.000 hadis arasından seçtiğini söyler. (Age s.13/209) Tabiki, bu rakamlara, sahabe ve tabiinin söz, eylem ve ictihadları, tüm farklı rivayet zincirleriyle birlikte dahildir. Dahası bu rakamlar, kinaye olarak kasten abartılı bir biçimde telaffuz edilmiş de olabilir.

Hadislerin sayısı, hadisçilere göre şu iki nedemden dolayı kabarmıştır.

Hadisin tanımı : Bazı hadisçiler sadece Hz. Peygamberin söz, davranış ve takririni ''hadis'' olarak tanımlarken, bazıları buna sahabenin, hatta tabiininkileri de katmıştır.

Rivayetlerin isnad zinciri: Bir tek anlamın taşındığı her rivayet zinciri, ayrı bir ''hadis'' kabul edilmiştir. Aynı anlam, beş, on, yirmi, hatta elli ayrı zincir tarafından nakledilmiştir.

İşte hadiscilerin peygamber tasavvuru adını verdiğimiz tavır budur: Hep konuşan bir peygamber. Görevi sanki süreki konuşmak olan, hemen her meselede bir şey söyleyen, hakkında konuşmadığı konu hemen hemen hiç olmayan, durduk yerde münasabet gözetmeden söz söyleyen bir peybamber tasavvuru.

Peygambere isnat edilen ''hadis'' sayısının binlerden milyonlara çıkışını ancak bu nedenle açıklayabiliriz. Yukarıdaki iki nedenin de arkasında yer alan daha derin neden, hadiscilerin hep konuşan peygamber tasavvurundan başka bir şey değildir.

Resulullah'tan gelen birçok hadisin ''bağlamsız'' olarak nakledilmesine bu tasavvur zemin hazırlamıştır. Bağlamsız bir söz, zamansız ve mekansız bir sözdür. Zamansız ve mekansız bir sözün meramını ve maksadını çarpıtmak, zamanlı ve mekanlı bir sözün meramını ve maksadını çarpıtmaktan çok daha kolaydır.

Bu tasavvurla nakledilen hadisler, adeta ayakları ve özgül ağırlığı olmayan uçucu bir nesne gibi havada durmakta, nerede, ne zaman, neden, niçin, nasıl ve hatta kime sorularına cevap vermemektedir. Oysaki bu sorular, bir söylemi ya da metni anlamının olmazsa olmazlarındandır.

Bizce, bunun en büyük nedenini, hadis geleneğinin peygamber tasavvurunda aramak gerekir.

DEVAM EDECEK İNŞALLAH



__________________
Yanlız sana ibadet eder ve yanlız senden yardım bekleriz.
Yukarı dön Göster MSER1's Profil Diğer Mesajlarını Ara: MSER1
 
MSER1
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 17 kasim 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 199
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı MSER1

 

Fıkıhçıların Peygamber Tasavvuru

Bir vaiz, hayli dramatik bir edayla Hz.Ali'nin Hariciler tarafından şehid edilmsini anlatmakta: '' Muhterem cemaat, Hz.Ali kerremallahu veche efendimiz her gün olduğu gibi sabah namazını kıldırmak için mescide geldi. Namaza tam durmuştu ki, İbn Mülcem arkasından zehirli hançerini kürek kemiklerinin arasına sapladı. Fakat Hz.Ali bu halde dahi namazını tamamladı. Ama muhterem cemaat, Hanifi mezhebine göre Hz.Ali'nin abdesti bozulmuştur.''

Resulullah'ın sünnet ve hadislerine. Fıkıh geleneğimizde genel yaklaşımı temsil eden taklitçi bir damarın bakış açısı, işte bu vaizin bakış açısına benzer bir durum arzetmektedir.

Buna ''normatif'' bakış açısı da diyebiliriz. Yani, Hz. Peygamber'in her tavır ve davranışına, bağlamına, illetine, maksadına bakmaksızın ''Bundan ne çıkarabilirim?'', ''Hangi hükmü elde edebilirim?'' diye bakmak.

Bu bakış açısı; indirgemeci bir yaklaşım olduğu için, bu konunun başlığı altınada ele alınmıştır. Çünkü büyük oranda bu yaklaşım, Hz. Peygamber'in sünnet mirasını, bir ''hukuk normu malzemesine'' indirgemektedir. Sanki bu yaklaşım sahiplerinin gözünde Hz. Peygamber, bir hukuk definesidir. Fıkıhçı (fakih değil) fıkhetmeyi fıkıh okumaya, hikmeti meseleci (kazuistik) bir bakış açısıyla mümkün olduğunca fazla hüküm tedarik etmeye indirgemiştir. O kendisini, bu defineyi kazarak ''hükmünü aradığı probleme'' en elverişli olduğuna inandığı malzemeyi çıkarmakla göerevli hissetmektedir. Tıpkı kendi maksadını Kur'an'a söyletmek için ''Kur'an'a anlam idhal eden'' Kur'an'cı gibi, çoğu zaman fıkıhçı da, sünnet ve hadise ''hüküm idhal etmek'' durumunda kalmaktadır. Çünkü o, metni aradığı hükme destek yaparken, eylem ya da sözün bağlamına, nedenine ve maksadına bakmaz. Hatta aradığı hükme elverişli bulduğu ''delili'', bütün bunlardan soyutlar. İşte fıkıhçıların peygamber tasavvurundan kastımız budur.

''Tefakkuhsuz'' bir fıkhın Resulullah tarafından nasıl ''cinayet işlmekle'' özdeşleştirildiğini, şu örnekten daha güzel ne açıklayabilir:

Cabir'den: '' Bir sefere çıkmıştık. Aramızda bulunan bir zatın başına bir taş değdi ve kafası yarıldı. O zat cünüp oldu. Bunun üzerine Resulullah'ın ashabına sordu: Siz benim durumumda birinin teyemmüm etmesine ruhsat verebilir misiniz? Şöyle cevap verdiler: ''Hayır, sana bu konuda ruhsat veremeyiz, çünkü sen suya ulaşabiliyorsun.'' Bu cevap üzerine adam gusül abdesti aldı ve hemen ardından vefat etti. Biz Peygamber'e döndüğümüzde bu olay kendisine aktarıldı. Bunun üzerine Resulullah şöyle dedi: ''Yıkılıp ölesiciler; onu öldürdüler! Hadi bilmiyorlardı diyelim, o zaman soramazlar mıydı?'' (Ebu Davud, Tahare 1.197, 1/93; İbn Mace, Tahare 1.92, 1/189; İbn Hanbel 1/330. Bir başka rivayette, yukarıdaki ibareye şöyle bir ilave vardır: Keşke bedenini yıkayıp, yara aldığı başını yıkamadan bıraksaydı Hakim,Müstedrek 1/287)

DEVAM EDECEK İNŞALLAH




__________________
Yanlız sana ibadet eder ve yanlız senden yardım bekleriz.
Yukarı dön Göster MSER1's Profil Diğer Mesajlarını Ara: MSER1
 
MSER1
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 17 kasim 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 199
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı MSER1

 Mistik Peygamber tasavuru

Buna, 'Resulullah'ın buharlaşması' da diyebiliriz.

Çünkü mistik peygamber tasavurunda, Hz.Peygamberin insani varlığı garip bir biçimde ortadan kaldırılmaktadır. İnsani varlğı ortadan kaldırılan bir peygamberin örnek alınması, izlenmesi ise imkansız bir durumdur. İşte, bu tasavurun indirgemeci tabiatı da burada ortaya çıkmaktadır.

Hz. Peygamberin insani varlığını buharlaştıran bu tasavur, bu işi yaparken kendisine özgü bir dil geliştirir. Bu dilde Hz.Peygamber gider, onun yerini Nur-ı Muhamedi ya da Hakikat-ı Muhamediye adı verilen soyut kimlik alır. Gerçek Muhamed Aleyhiselam, tarihin, zamanın, aklın konusuyken, bu ikincisi tarihsiz, zamansız, mekansızdır. Bu haliyle sezginin konusudur. Bu tasavur, yaşamış bir şahsiyet olan Hz.Peygamber'i bir ''ışığa'' dönüştürerek, somut dünyadan soyut dünyaya ışınlar.

Aslında Nur-ı Muhamedi anlayışı, bir boyutuyla insanlığın eski irfan mirasının bir uzantısı, bir boyutuyla da Şia'nın İmamet Teorisini desteklemek için kulandığı siyasal bir teoridir.

Eski irfan mirası, ilk yaratılışı ''nur/ışık'' mitolojisiyle açıklar. Varlık, nurun emri ile, karanlığın nurdan ayrılmasıyla vücut bulmuştur. Bu mitolojik tasavura göre ''nur'', alemin yaratılışını üstlenecek olan ilk oğlunu doğurur.Bu oğula ''Yaratıcı Tanrı'' adı verilir. Onun üzerinde ''aşkın-mutlak Tanrı'' vardır. Bu oğul, ikinci oğlu olan ''semavi insanı'' doğurur. Semavi insan günah işleyecek, ardından da made ile birleşecek, eski metinlerin ifadesiyle '' evlenecek'' tir. Daha sonra diğer tüm varlıkların ortaya çıkışı (zuhur/sudur) gerçekleşir. Bu mitolojiye göre kurtuluş, nefsin bir hiyerarşi dahilinde madeden arındırılması ile mümkündür. Bu hiyerarşi sayesinde varlıklar aslına, alem de var olmadan önceki haline döner. Artık o, her şeyi kaplayan ve kendisinden başka bir şeyin olmadığı nurdur. (M.Abid Cabiri Arap-İslam Kültürünün akıl yapısı s.341-342)

Eski Ahid'in yaratılış kısasıyla karşılaştırıldığında birtakım benzerliklerin hemen göze çarptığı bu yaratılış teorisi, eski İran, Babil, Yunan mitolojilerinde benzer bir biçimde yer alır. Ama asıl bu mitolojik tasavur Corpus Hermeticum adı altında bir külliyyat halinde toplanıp yayımlanan Hermetik metinlerde, Hermes'in Rüyası bölümünde görülür. Bu rüyadan işte bir pasaj:

''Sonra her şeyin babası, hayat ve nur olan akıl, kendisine benzeyen bir insan yaratır. Meydana getirdiği oğlunun kendisine benzeyen güzeliğine hayran kalır.Gerçekte Alah, oğlunda kendi suretini sevmiştir. Bütün yaratıklarını onun hizmetine verir.'' (Cabiri,age.s.345)


Şimdi, müslüman mistiklerin Nur-ı Muhamedi tasavuruna dönebiliriz.

DEVAM EDECEK İNŞALAH Bu arada siteye yeni üye olan Havin arkadaşımıza hoş geldin diyerek, üyeliğinin hayırlı olmsaını temeni ediyorum.



__________________
Yanlız sana ibadet eder ve yanlız senden yardım bekleriz.
Yukarı dön Göster MSER1's Profil Diğer Mesajlarını Ara: MSER1
 
muradi
Yeni Uye
Yeni Uye


Katılma Tarihi: 16 ekim 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 9
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı muradi

ALLAH'ın dışındaki bir varlığa hazreti demek onu kutsamak olur ki bu açık şirktir.Yani şirke girmek için başka bir şeye gerek de yoktur.Bu,peygamberi hafife almak değil ona atfedilen şirkin inkarıdır.Kutsallık atfedilen insanların başına getirilen hazret sıfatı müşriklerin geleneğidir.Çünki o kişiyi kutsuyor onu tanrılaştırıyor.O yüzden ona bu sıfatı veriyor.Zannediyor ki ona ismini söylersem ona hakaret etmiş olurum.Dikkat edin "zan ediyor" diyorum .Peygambere "iletici" denildiğinde de ona hakaret ediliyor zannediliyor.ALLAH'ın verdiği ileticilik görevi şeref olarak bir insana zaten yeter.Bir de sizin vereceğiniz payeye ihtiyacı yoktur.En büyük gaflet ,bu söylediklerimin insanlarca paye biçilenlere bir hakaret olarak algılanmasıdır..Selam ile.. 
Yukarı dön Göster muradi's Profil Diğer Mesajlarını Ara: muradi
 
MSER1
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 17 kasim 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 199
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı MSER1

 Bu tasavvurun en derli toplu yer aldığı kaynak Abdülkerim el-Cili'nin el-İnsanu'l-Kamil'idir. Biz de sözü mümkün olduğunca kısa kesmeye çalışarak oradan aktaralım:

''Allah, Muhammed'i Kemal'inden yarattığı, Celal ve Cemal'inin mazharı kıldığında, Muhammed'deki her haikati kendi isim ve sıfatlarının hakikatinden yaratmıştır. Muhammed'in nefsini de kendi nefsinden yaratmıştır. Bir şeyin nefsi, kendisidir... Allah Muhammedin nefsini yaratınca, Ademi onun nefsinin bir kopyası olarak yarattı.''(el-Cili,2/36)

Bu kısa altında Hırıstıyanlığın İsa'nın uluhiyeti inancına benzeyen bir inançla karşı karşıyayız. ''Allah,Muhammed'in nefsini kendi nefsinden yaratmıştır'' ile ''bir şeyin nefsi kendisidir'' cümlesi birleştirilirse, ne anlam ifade eder? Gerçekten de, tipik bir Hırıstıyanlaşma örneği oluşturmaktadır bu metin.

''Kitaplarımda nerede İnsan-ı Kamil geçerse, bil ki onunla Muhammed'i kasdetmişimdir.'' (Age,2/44)

Bil ki insan-ı kamil, zatı ile varlık hakikatlerinin tümüne karşılıktır. Letafeti ile ulvi hakikatlerin tümüne karşılıktır.Onun ilk zuhuru halka ait hakikatlerin karşılığıdır. O ulvi zat, kalbi ile arşın karşılığıdır. Bu anlmada ''müminin kalbi Allah'ın arşıdır'' buyurmuştur.Benliği Kürsi'nin, nefsi Levh-i Mahfuz'un, tabiatı varlığın temel öğlerinin, kabiliyeti ilk maddenin, vücut yapısı havanın, görüşü atlas feleğinin, idraki yıldızlar feleğinin, ümmeti yedinci göğün karşılığıdır. Ruhaniyeti kuşun, safrası ateşin, sevgisi toprağın karşılığıdır. Tükürük, sümük, ter kulak suyu, göz yaşı, idrar, kan,ter ve deri altı sıvılarıyla yedi denizin karşılğıdır. İlk sayılan altı öğe, sondaki yedincinin türevleri sayılır. Bunların her birinin kendine göre tatlı, acı, ekşi, karışık, tuzlu, küf kokusu, güzel koku gibi özellikleri vardır...(Age,2/46)

Hermetik mitolojiyle el-Celi'nin ''insan-ı kamil''i karşılaştırıldığında, aradaki farkın mahiyet değil, isimlendirme farkı olduğu görüleçektir.el-Cili'nin dilinde ''insan-ı kamil'' formuna dönüşen Nur-ı Muhammedi tasavvuru ve bu tasavvura ait hemen tüm yorumların kaynağı, hadis olarak nakledilen şu söz oluşturur:

''Sen olmasaydın, olmasaydın sen; bu alemi kesinlikle yaratmazdım ben!'' (Levlake levlak lema halaktü'l eflak)

Mistik peygamber tasavvuru, hemen tüm versiyonlarıyla ''hadis-i kutsi'' diye nakledilen bu haber üzerine oturtulmuştur. Oysaki bu sözün, Hz.Peygamberle uzak yakın hiçbir alakası yoktur. Mistik bir kaynağı açtığınızda ''hadis-i kutsi'' olarak nakledilen bu söze hicri 12.yüzyılda (18.miladi asır) yaşamış Acluni'nin (öl.1162 h.) Keşfü'l-Hafa adlı kitabının referans verildiğini görebilirsiniz. Keşfu'l-Hafa'yı açıp bakarsanız ''Sagani Uydurmadır dedi'' notunu görürsünüz.Anlarsınız ki, bu söz, Hz.Peygamber'den hem de asırlarca sonra uydurulmuş ve hadis-i kutsi denilerek hem Allah hemde Hz.Peygamber adına yalan söylenmiştir.

Eğer, ''Olsun, bu söz kötü bir söz değil ki'' deniliyorsa, aslında Resulullah hakkında uydurulan hadislerin yüzde doksan dokuzu da kötü bir şey demiyorlar. Bu mantıkla. Hadis uydurarak dini ifsad edenlere rahmet okumamak işten değildir.

DEVAM EDECEK İNŞALLAH



__________________
Yanlız sana ibadet eder ve yanlız senden yardım bekleriz.
Yukarı dön Göster MSER1's Profil Diğer Mesajlarını Ara: MSER1
 

<< Önceki Sayfa Sonraki >>
  Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazıcı Sürümü Yazıcı Sürümü

Forum Atla
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma

Powered by Web Wiz Forums version 7.92
Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
hanif islam

Real-Time Stats and Visitor Reports Sitemizin Gunluk, Haftalik, aylik Ziyaretci  Detaylari Real-Time Stats and Visitor Reports

     Sayfam.de  

blog stats