Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Adem kelime olarak sâmî dillerine
mensup bir kelimedir. İbranca “âdâmâh” sözü “ekili alan” demektir ve
kök olarak “âdem” “kızarmak” mastarından gelmektedir. Verimli toprağın
renginin kızıl olmasına yapılan bir analojiyle “kızıl toprak”
anlamındadır. Nitekim Arapça’da da “toprak ve yeryüzü” anlamına
gelmektedir. İsim olarak, semavî dinlere mensup topluluklar tarafından
ilk insan ve ilk peygamber olduğuna inanılan ve künyesi “ebu’l-beşer”
(insanlığın atası) olan bir şahsiyetin adıdır ki buna da Hz. Adem
denmektedir.
Hz. Adem hakkında yanlış inançlar ve efsaneler
oldukça çoktur. Özellikle: Allah’ın yeryüzüne toprak almak için,
sırasıyla Cebrail, Mikail ve İsrafil adındaki büyük melekleri
gönderdiği ve onların istenen toprağı getiremeyip sonra Ölüm meleğini
gönderdiği onun her çeşit topraktan birer avuç getirdiği ve Allah’ın bu
toprakları çamur yaparak 80 yıl şekilsiz bıraktığı, güneşte kuruttuğu
ve sonra şekil vererek 120 yıl daha ruhsuz bırakarak bilâhere ruh
verdiği ve böylece canlanıp ilk insanın meydana geldiği ve adının Adem
olduğu, eşi Havva’nın onun kaburga kemiğinden yaratıldığı, Cennet’te
zina ettikleri, yılan hikayesi, başka bir gezegenden yeryüzüne
düştükleri, Adem’in Serendib adasına, Havva’nın Hicaz’a düştüğü vs.
hususundaki söylentilerin İslâmî hiçbir mesnedi yoktur. Bu hususta bu
rivayetleri haklı çıkaracak ne bir ayet ve ne de sahih bir hadis
mevcuttur. Bu rivayet ve efsanelerin kaynağını Yahudi, Süryani ve diğer
hristiyan menşe’li kaynaklar oluşturmaktadır. Muharref Tevrat’ın
“Hilkat” bahsinin Yahudi ve Süryaniler tarafından yapılmış yorumlar
zamanla İslâm toplumuna girmiş ve yapılan tefsir ve kısas-ı enbiya ile
ilgili kitaplarda yer alan “isrâiliyat” denen menkabeleri vücûda
getirmiştir.
Yaratma mı, halife tayini mi?
Kur’ân’da
insanın yaratılışı ile Hz. Adem’in “Allah’ın halîfesi” olması meselesi
ayrı ayrı konuları içermektedir. Kur’ân “Biz insanı çamurdan yarattık”
(Hicr, XV/26) ayetiyle hem Hz. Adem’in hem de bugünkü insanın maddi
varlığının orjininin toprak olduğunu belirtmektedir. Bu açıdan
bakıldığında “Adem” kelimesi ile “İnsan” kelimesi Kur’ân’da sinonim bir
görünüm arz etmektedir, bu husus daha ziyade “Allah’ın halîfesi”
kavramında gerçekleşmektedir. Bu itibarla Kur’ân Adem’in bütün
insanlığın ilk biyolojik babası olduğu konusu üzerinde hiç durmaz.
Adem’in halifeliği konusu, onun şahsında bütün insanlığın halifeliği ve
diğer yaratıklara mümtaz kılınması konusudur.
وإذ قال ربك
للملا 1574;كة إني جاعل في الأرض خليفة قالوا أتجعل فيها من يفسد فيها ويسفك
الد 1605;اء ونحن نسبح بحمدك ونقدس لك قال إني أعلم ما لا تعلمون
(Bakara, II/30)
“Hani
Rabb’in meleklere: “Ben yeryüzünde bir halife tayin etmekteyim”
dediğinde onlar da: “Orada fesat çıkarmakta ve kan dökmekte olanı mı
tayin ediyorsun? Halbuki biz Seni hamdinle tesbih ediyor ve seni takdis
ediyoruz” dediklerinde Allah da “Ben sizin bilmediklerinizi bilirim”
dedi.”
إذ قال ربك للملائكة إنى خالق بشرا من طين
(Sa’d, 38/71)
“Hani Rabbin meleklere: “Ben çamurdan bir beşer yaratmaktayım. ” dedi.”
Bu
durumun farkında olmayan hemen hemen her müfessir veya mütercim
(Bakara, II/30)’da Hz. Adem’in insanın biyolojik babası olduğundan
bahsedildiğini düşünerek kontekse aykırı şöyle tercüme etmektedirler:
“Hatırla
o vakte kim Rabbin meleklere “Ben yeryüzünde bir halîfe yaratacağım”
demişti. Melekler de “Orada kan dökecek fesat çıkaracak birini mi
yaratacaksın? Halbuki biz seni hamdinle tesbih ediyor ve seni takdis
ediyoruz’” dediler. Allah ta “Ben sizin bilmediklerinizi bilirim” dedi.”
Öncelikle
bu ayette yaratma söz konusu değildir. Zira fiil olarak “ce’ale
halifeten” “bir halîfe tayin etmek” demektir. Yaratma çoktan bitmiş
beşeriyet yeryüzünde faaliyet icra ediyor, artık halifelik tayininden
bahsedilmektedir. Halbuki Hz. Adem’i insanlığın biyolojik babası
sayanlar, bu ön yargı ile ayete yaratma manası vermektedirler. Aynı
nedenle bu olayı, Cenab-ı Hakk’ın gelecekte yapacağı bir iş olarak
anlamışlardır. Halbuki “câilun fi’l-ardı halifeten” “halîfeyi tayin
etmekte olan” ya da “tayin eden” demektir.
Yeryüzünde bu
ayetin insanın yaratılışı ile ilgili olduğunu zannedenler, meleklerin
sözlerine de yukarıda görüldüğü gibi istikbal manası vermişlerdir.
Kaldı ki bu ayette yedi adet muzari fiil (şimdiki ve geniş zaman kipi)
ile yine şimdiki zaman anlamında bir adet ism-i fail olan kelime
vardır. İşte tarihi meal ve tefsir yanılgısını devam ettirenler bu
fiillerin üçü ile ism-i faili hiçbir sebebi olmaksızın gelecek zaman
kipiyle tercüme edip diğerlerine şimdiki zaman manası vermişlerdir.
Böylece aynı ayet içinde geçen bu fiillerin arasındaki zaman ahengini
bozuyorlar ve güya Allah’ı zaman konusunda bir tenakuzda bırakıyorlar.
Halbuki mana, hal sigasıyla (muzari=şimdiki zaman kipi) “orada fesat
çıkarmakta ve kan dökmekte olanı mı halîfe tayin ediyorsun?”dur. Çünkü
insanın yaratılması daha önce gerçekleşmiş ve melekler insanların bu
fiilleri yapmakta olduklarını söylemektedirler.
Hz. Adem ilk insan mı?
Bu
konudaki yanılgıların bir sebebi de Kur’an’da “Beni Adem” tamlamasının
sıkça kullanılmasıdır. Buradan hareketle Adem’in insanlığın ilk babası
olduğu sonucuna varılmıştır. Halbuki Kur’ân’da yine aynı tabirle “Beni
İsrâil” ifadesi de yer alır. Buna rağmen o kavim tamamen neseb
itibariyle İsrail (=Hz. Yakup)’un oğulları değildirler. Aynı şekilde
“Beni Adem” tabirine de neseb bağı anlamı verilmesi doğru değildir.
Zira Arapça’da “Beni” tabiri onu takip eden onun sünnetinde olan için
kullanılır. Keza Kur’an’da müslümanlara hitaben Hz. İbrahim için
“Babanız İbrahim” (Ebîkum İbrahim) tabiri kullanılmaktadır. (Hac,
22/78) Buradan Hz. İbrahim’in bütün müslümanların biyolojik babası
olduğu anlamı çıkarılmamaktadır. Baba tabiri de önder, lider vs.
anlamındadır.
Hz. Adem’in biyolojik anlamda ilk insan olduğu
ön yargısına sebep olan diğer bir yanlış ise, Hz. Adem’in ve eşi
Havva’nın (Havva’nın adı Kur’an’da geçmez) yaratılışı ile ilgili olduğu
iddia edilen ayetlerin yorumları hakkındadır. Adem’in ilk insan
olduğunu iddia edenler, şu ayete yanlış bir anlam vermektedirler.
يا أيها الناس اتقوا ربكم الذي خلقكم من نفس واحدة وخلق منها زوجها وبث منهما رجالا كثيرا ونساء
(Nisa, 4/1)
“Ey
insanlar sizi bir tek nefisten ve ondan da eşini yaratan ve her
ikisinden de çok sayıda erkek ve kadınlar çıkaran Rabbinize gerekli
saygıyı gösteriniz.”
Bu ayette insanların tek bir nefisten
yaratıldığı söz konusudur. Fakat müfessirlerin çoğu, hatta hepsi
“nefs-i vâhide”den Adem, “zevceha” tabirinden de Havva’nın kast
olunduğunu söylerler. Halbuki ayette buna delâlet eden hiçbir sarahat
yoktur. Çünkü “nefs-i vâhide” Adem’in müradifi değildir. Adem özel isim
olarak “marife” nefs vahide ise “nekire”dir. Adem müzekker (erkek), bu
tabir ise müennestir (dişi). Öte yandan (A’raf, 7/l89-190) ayetlerinde
aynı ifadelerle “nefs-i vâhide”den bahsedilmektedir. Nefs-i vâhideden
yaratılan ve eşi de ondan var edilenin Allah’tan salih bir evlat
istedikleri, Allah’ın kendilerine istediklerini vermesine rağmen o
ikisinin Allah’a bir çok şirk koştuğu ifade edilmektedir. Şu halde
“nefs-i vâhide”yi “Hz. Adem” olarak yorumlamak mümkün değildir. Nefs-i
vâhide, insanı meydana getiren prensip, su veya nutfe (sperm)
anlamındadır. (bkz. İ. Yakıt, Kur’an’da İnsanın Yaratılışı ve Evrimi,
S. D . Ü . İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı: 5, s. 9 vd). Zira Kur’an,
bu ayetlerde Adem’in yaratılışından bahsetmemektedir.
إن مثل عيسى عند الله كمثل آدم خلقه من تراب ثم قال له كن فيكون
(Ali İmran, 3/59)
“Muhakkak ki İsa meselesi Allah katında Adem meselesi gibidir. Onu da topraktan yarattı. Sonra da “ol” dedi, o da olur.”
Kur’an’ın
Hz. Adem’in yaratılışından bahsettiğini sananlar ayete “Allah Adem’i
topraktan yarattı” manasını vermişlerdir. Onlara göre bu ayette Hz.
Adem’in ilk insan oluşuna delil vardır. Halbuki ayet cümle semantiği
açısından ele alındığında böyle olmadığı görülecektir. Söz konusu
ayette ehl-i kitabın Hz. İsa’ya uluhiyyet atfetmesi ele alınmıştır.
Onlar sadece babasız olması hasebiyle İsa’ya uluhiyet atfediyorlardı.
Allah da onlara mademki sizin indinizde sadece babasız olan İsa’ya
uluhiyet atfediyorsunuz da yine size göre hem anasız hem babasız olan
Adem’e niye uluhiyet atfetmiyorsunuz? diyerek topraktan gelen bir
varlığa uluhiyet atfedilemeyeceğini beyan etmektedir.
Ayette
geçen “indallah” tabiri de çok önemlidir. Bu ifade yukarıdaki meselenin
bir, “indelbeşer” yani insanlar tarafından yorumlandığını bir de,
“indallah” yani Allah katında gerçek yorumunun bulunduğunu ve
insanlarınkinden farklı olduğunu gösterir. Bu kayıtla beraber ayette
vurgulanmak istenen şey, her insanın orijini olan toprağın Hz. Adem ve
Hz. İsa’nın da orijini olduğudur. Böylece “halakahu” ibaresindeki “hu”
zamiri Hz. İsa’ya racidir. Yani “Onu (İsa’yı) da topraktan yarattı”.
Topraktan yaratılan hiç bir kimseye de uluhiyyet isnadı mümkün
değildir. Ayrıca ayet Hz. Adem’in anasız-babasız yaratılması ile de
ilgili değildir. Nitekim şu iki ayet de Hz. Adem’in ilk insan
olmadığına işaret eder.
كان الناس أمة واحدة فبعث الله النبيين مبشرين ومنذرين
(Bakara, 2/213)
“İnsanlar tek bir topluluktu. Daha sonra Allah onlara müjdeleyici ve uyarıcı peygamberler gönderdi. ”
Ayette
insanların kök birliğine sahip tek bir topluluk olduğu, sonra da
kendilerine peygamberler gönderildiği ifade ediliyor. Hz. Adem ilk
peygamber olduğuna göre ondan önce insan cinsinin bulunması zorunlu
hale gelmektedir.
إن الله اصطفى آدم ونوحا وآل إبراهيم وآل عمران على العالمينR 07;
(Al-i İmran, 3/33)
“Allah Adem’i, Nuh’u, İbrahim ve İmran sülalelerini âlemler üzerine seçmiştir”.
Görüldüğü
üzere ayet, Adem’in “seçildiğini” ifade ediyor. Adem benzerlerinden
oluşan bir topluluk içerisinde bulunmalı ki seçilme imkanı mevcut
olsun. Yani ayete göre, İbrahim sülalesi ile İmran sülalesi diğer
sülalelerin arasından seçilmiştir. Nuh da diğer nuhların yani kendi
benzerlerinin arasından seçilmiştir. O halde Adem de diğer ademlerin
(yani kendi benzerlerinin) içinden seçilmiş olmalıdır. Bu da onun ilk
insan olmadığını, aksine, bir toplulukla beraber yaşarken seçildiğini
ve peygamber olarak gönderildiğini gösterir.
Görüldüğü gibi
(Bakara, 2/30)’da anlatılan “halifelik” meselesi, insanın yani beşer
cinsinin yaratılışından tamamen farklıdır. Bu ayetlerde, insanlığa
hilâfet makamı verilmiştir. Adem bunun temsilcisidir. Yani Adem’in
şahsında halifelik temsil edilmektedir. Anlaşılması gereken bunun ne
olduğudur. Adem kıssası, Kur’ân’da birkaç yerde anlatılırken, bu kıssa
içinde yer alan Adem ise, halifeliği temsil eden bir karakterle
sunulmaktadır. Ancak, Kur’ân bu hususta bize çok açık ve geniş
malumatlar vermemektedir.
Öncelikle ayetlerden, meleklerin
bu makamı elde etme isteğinde oldukları anlaşılmaktadır. Onlar, “Biz
seni hamdinle tesbih ediyor ve seni takdis ediyoruz” sözleriyle
hilafete daha lâyık olduklarını imâ ediyorlar. İnsanın fesat çıkarıcı
ve kan dökücü olmasıyla, kendilerinin tesbih ve takdis edici olmalarını
kıyaslayarak hilâfete talip olmaktadırlar. Fakat Allah, “Ben sizin
bilmediklerinizi bilirim” diyerek halifeliğin tesbih ve takdis ile
olmadığını ifade etmektedir. Diğer yandan Cenab-ı Hakk’ın Adem’e
“Esma’’yı talim edip, melekleri bununla imtihan etmesi ve onların da
“Esma”yı bilememeleri ise hilâfetin, takdis tesbih ve ibadet ile
olmayıp ilim ile olduğunu göstermektedir. Kur’ân halifelik hakkında
kesin bir şey söylemese de bu hususta birçok yorum yapılmıştır. Bize
göre halifelik hükümranlık anlamında olup, o da “Esma”yı talim
hakikatinde gizlidir.
Esmanın Öğretilmesi
Adem’e
öğretilen isimler konusuna müfessirler oldukça zengin yorumlar
getirmektedirler. Onlardan bir kısmına göre, “Esma”dan maksat
“müsemmiyat”tır. Yani bütün varlıkların adlarıdır. Mevlâna Celaleddin’e
göre Esma’dan kasıt: Zahirde cisimler, bâtında isimlerdir. Diğer bir
görüşe göre, Allah’ın insana istisnasız bütün ilimleri yapma
kapasitesini vermesi ve bu kabiliyetiyle insanın onu her yerde
kullanabilmesi ve her varlığa adını verebilmesidir. “Esma”yı talimin
yer aldığı ayette bazı hususlar dikkati çekmektedir.
Adem’e
“Esma”yı öğreten, bizzat Allah’tır. “Allame Ademe’l-esmâe” “Adem’e
isimleri öğretti”. Bu iş için öğretti fiili kullanılmıştır ki; “tef’îl”
kalıbı bir işin tedricen ve zaman içerisinde yapıldığını gösterir.
Esma’ya “kulleha” bedelinin getirilmesi, ona isimlerin tümünün
öğretildiğine delâlet ediyor.
Bir diğer durum ise, Allah’ın
meleklere “Bunların isimlerini bana haber verin” derken “hâulâi” işaret
zamirini kullanmasıdır ki; bu zamir, haber verilmesi istenen şeyin
orada göz önünde olduğu intibaını veriyor.
Ayrıca “aradahum”
ifadesindeki “hum” zamiri müzekker kullanılmış olup ayette geçen açık
bir mercii de yoktur. Bu karinelerden arzedilen şeylerin, müsemmiyat
olduğu ve bunları gören meleklerin, onların isimlerini bilemedikleri
anlaşılmaktadır. Onların “Senin bize öğrettiklerinden başka bizde bir
ilim yoktur” demelerinden, bunun bilgiye ait ve Allah tarafından
bildirilmesiyle bilinen şeylerden olduğu ortaya çıkıyor ki; biz,
Esma’yı öğrenmenin Adem için bir vahiy olabileceğini düşünüyoruz.
Burada
akıl ve vahiy bilgisinin bir bileşkesini görmekteyiz. Şöyle ki;
varlıkların isimlerini bildirmek, ancak onları tanımak ile mümkündür.
Tanımak ise onları tanımlamaktır. Tanımın oluşması için önce zihinde
tasavvur oluşmalıdır. Dolayısıyla duyu ve akıl vasıtasıyla zihinde
oluşan tasavvurlar, varlıkların zihinsel formlarıdır. Buradan hareketle
hangi formun hangi varlığa ait olduğu ve ne olduğu bilinmelidir.
Dolayısıyla akıl, bu varlık hakkında hükmünü verecek ve tanımını
yapacaktır. Böylece varlığı belirleme, onu tanıma ve onu diğerlerinden
ayırıcı olan isminin verilmesiyle mümkündür. Bu özellik kesin bilginin
veya ilmin temelidir. Zaten meleklerin cevabından onlarda bu hususun
eksikliği görülmektedir. Onlar, varlığı tasavvur etseler de tanım
yapamıyorlar. Yani ilim üretme yeteneğine sahip değiller. Aklî ve vahyî
kaynaklı bu husus sadece insana verilmiş olup, insan bu iki kaynakla
ilmin ve teknolojinin yolunu açmış ve tabiata ve içindekilere hükmetme
yetkisini kazanmaya yani halifeliğe layık olmuştur.
Secde
Meleklerin
Adem’e secde etmeleri konusunda kaynaklar, asıl secdenin Allah’a
yapıldığı Adem’in ise sadece bir kıble olduğu görüşündedirler. Ancak
secde, itaat anlamına da geldiğinden bütün varlıkların insanoğlunun
emrine verildiği anlamını da bulabiliriz.
Kur’ân’da, bu konu
yedi yerde geçmektedir. Bu ayetleri özellikleri itibarıyla iki grupta
mütaala edebiliriz. İlk grup ayetlerde (Hicr, 15/30 ve Sa’d. 38/73)
“Beşer’’ lafzı kullanılmıştır. İkinci grupta ise, (Bakara, 2/34; A’raf,
7/11; İsra, 17/61; Kehf, 18/50; Taha, 20/116) kendisine secde edilmesi
gereken kişinin, ismi sarih şekilde “Adem” olarak zikredilmiştir. Bu
iki ayet grubu arasındaki bir diğer fark, ilk grupta beşere akli
melekeler anlamında ruh üfürme tabiri geçerken, ikinci grup ayetlerin
sonrasında cennetle ilgili mevzulardan, (yasak ağaç, Adem ve eşinin
Şeytan tarafından aldatılması, v. s .) bahsedilmektedir.
Birinci gruba Hicr Suresi’nin 15/28-31. ayetlerini örnek olarak verebiliriz.
وإذ
قال ربك للملائكة إني خالق بشرا من صلصال من حمأ مسنون فاذا سويته ونفخت
فيه من روحى فقعوا له ساجدين فسجد الملائكة كلهم اجمعون إلا إبليس أبى
أن يكون مع الساجدين
“Rabbin meleklere “Ben yeryüzünde
balçıktan bir insan türü (beşer) yaratmaktayım, ona insan şekli verip,
ruhumdan üfürdüğümde ona secdeye kapanın” demişti. İblis hariç
meleklerin hepsi secde ettiler, o, secde edenlerle beraber olmaktan
çekindi.”
İkinci ayet grubuna örnek olarak da Tâhâ Suresi’nin 20/116 ayetini zikredebiliriz.
وإذ قلنا للملائكة اسجدوا لآدم فسجدوا إلا إبليس أبى
“Meleklere Adem’e secde edin demiştik, iblis hariç hepsi secde ettiler. O çekindi.”
İşte
bu temel farklılıklar Kur’an’da iki secde emrinin olduğunu
göstermektedir. Söz konusu secdelerden biri tekvini, diğeri ise
teklifidir. (Kevnî ve şer’î) Şeytan her iki secdeye de aynı
gerekçelerle itaat etmemiş ve yüz çevirmiştir.
Yukarıda
ifade edildiği üzere meleklerin itaat edip şeytanın ise isyan ettiği bu
secde olayı iki defa vuku bulmuştur. Mevzuyu bu şekilde ele almak
fenomenolojik olarak namazdaki iki secdenin hikmetini de
açıklayacaktır. Aynı şekilde Kur’ân’da yer alan tilavet secdelerinin de
bir kısmı tekvini, bir kısmı da teklifidir.
Sa’d Suresi’nde
geçen “ruhun üfürülmesi” olayı insan türüne aklî melekeler
verilmesidir. Yani ruhî bir meleke olan insan aklı önünde varlıkların
ve meleklerin secdesidir. Bu birinci secdedir. İkinci secde çok sonra
Hz. Adem’in şahsında gerçekleşen halifelik olayındadır. Yani Adem’e
öğretilen isimlerin bir diğer tabirle insana öğretilen ilmin önünde
yapılan secdedir. Kısaca ilahi kaynaklı olan insan aklı ve ilminin
önünde meleklerin secdesi iki kere vuku bulmuştur. Buradan Tanrı’nın
Kur’an’da evrensel anlamda iki secde emrinin olduğu anlaşılmaktadır.
Bundan dolayı da evrensel bir ibadet olan namazın her rekatinde iki
defa secde edilmektedir.
Şeytan’ın her iki secdeye isyanında
şu hususlar dikkati çekmektedir. (İsra, 17/61)de قال أأسجد لمن خلقت
طينا “Çamurdan yarattığına mı secde edeceğim?” sorusu ile sanki
Allah’ın bu emrinin yanlış olduğunu ima etmektedir. İkinci yanlışı ise:
قال ما منعك ألا تسجد إذ أمرتك قال أنا خير منه خلقتني من نار وخلقته من طين
(A’raf, 7/12)
“Ben
ondan daha hayırlıyım. Beni ateşten onu çamurdan yarattın.” Sözüyle
insanın orijini ile kendi orijinini mukayese etmesidir: Her ne kadar
Kur’ân bu olayı anlatırken “ateşin topraktan daha üstün olduğu”
öncülünü zikretmese de, Şeytan söz konusu iddiada bulunarak kendisinin
Adem’den daha üstün olduğu sonucuna varmakta ve bunu da secde
etmeyişinin gerekçesi saymaktadır.
Şeytanın, secdeden yüz çevirmesi Kur’an’da fısk ve küfür ile nitelendirilmiştir.
Şeytanın
fıskı (Kehf, 18/50) tekebbüründen dolayı, küfrü (Bakara, 2/34) ise
Allah’ın emrini yersiz bularak O’na cevr isnad etmesinden dolayıdır.
Yani şeytan “çekinmesi, kibirlenmesi ve secde etmemesi” sebebiyle kâfir
olmuş değildir. Onun küfrü, Allah’ın emrini beğenmeyerek, ona zulüm
isnat etmiş olmasındandır. Bir diğer ifadeyle Allah, ona göre, emri
ters veriyordu. Asıl secde kendisine yapılmalıydı. Zaten “Ben ondan
daha hayırlıyım” ifadesinin altında yatan fikir de bu idi.
Öte
yandan meleklerin tabiatı konusunda da fikir yürütülmüştür. Bazı
hadislere göre hava, rüzgar gibi birtakım tabiat kuvvetleri melek
kategorisinde ele alınmıştır. Hal böyle olunca Adem’e secde eden
melekler veya bir diğer tabirle insana secde eden meleklerin tabiatı ve
fonksiyonları temyiz edilmeyerek “bütün melekler” dendiğine göre,
buradan bütün varlıkların insanın emrine ve hizmetine verildiğini
anlamak mümkündür.
Cennet
Adem’in vahiy aldığı ve
imtihan edildiği cennet hakkında tefsirlerde bir çok mülahazalar bulmak
mümkündür. Bir kısmında söz konusu cennetin ahirette müminlerin
gireceği cennet, hatta bunun “cennetül-adn” ve “cennetül-huld” olduğu
gözlenmekte iken, bir kısmı da bunun yeryüzünde bir mekan olabileceği
fikrine yer vermektedir.
Cennet, Kur’ân’da 147 defa geçen
bir kelime olup bunun 117 si Ahiretteki cennet için kullanılmıştır.
Geri kalan kısmı ise yeryüzünde bir bahçe anlamına gelmektedir. Gerek
bu anolojiyi yapanlar gerekse ölümden sonra müttakilere vadedilen
cennetle Adem’in cennetini mukayese edenler onun yeryüzünde, hatta
Adem’in yaşadığı yerin adı olduğunu savunmuşlardır. Nitekim söz konusu
cennetin dünyada olduğunu savunanlar şu maddelerle ifadeye çalışıyorlar:
1-Adem’in halife tayin edilmesi yeryüzünde olmuştur.
2-Allah’ın Adem’ i yaratıp sonra semaya çektiğine dair bir haber yoktur.
3-Ahiretteki cennete Şeytan’ın girmesi veya orada olması düşünülemez.
4-Ahiretteki cennette yasak söz konusu değildir.
5-Ahiretteki cennette herhangi bir yükümlülük yoktur, teklifi bir yer değildir.
6-Ahiretteki cennette emre itaatsizlik söz konusu değildir.
7-Ahiretteki cennette zaten ebedilik vardır. Ayrıca ölümsüzlük aranmaz.
8-Ahiretteki cennette, yalan, vesvese, aldatma ve isyan yoktur.
9-Ahiretteki cennete girenlerin herhangi bir şekilde oradan çıkmaları söz konusu değildir.
Adem’e
ve eşine verilen “Ey Adem sen ve eşin Cennette oturun” (Bakara, 2/35)
emri zaten Adem ve eşinin orada olduğunu gösterir. Yani dışarıdan oraya
girmedikleri, orada oldukları ve oturmaya devam etmeleri gerektiği
anlamına gelir.
Bütün bu hallerde belirtilen sebeplerden
dolayı Adem’in cennetinin Ahirette gidilecek cennet olmadığı ve onun
yeryüzünde bir bahçe olduğu anlaşılmaktadır.
Adem’in
cennetinde de her türlü nimetin var olduğu hatta çeşitli sıkıntılardan
ve problemlerden emin olduğunu şu ayetlerden anlıyoruz:
إن لك أن لا تجوع فيها ولا تعرى وأنك لا تظمأ فيها ولا تضحى
(Tâhâ, 20/118, 119)
“Muhakkak ki senin için orada acıkmak, çıplak kalmak, susamak ve güneşten yanmak diye bir şey yoktur.”
Ayrıca
Adem, bulunduğu cennette ölümsüz olmayı da arıyordu. Nitekim şu ayette
görüleceği gibi şeytan Adem’in bu düşüncesinin gerçekleşmesine yardımcı
olmak bahanesiyle telkinde bulunuyor:
فوسوس إليه الشيطان قال يا آدم هل أدلك على شجرة الخلد
وملك لا يبلى
(Taha, 20/120)
“Şeytan ona vesvese verdi. “Ey Adem, sana ölümsüzlük ağacını ve çökmeyen saltanatı, göstereyim mi? dedi.”
Ayrıca görülüyor ki Şeytan da içeride istediği gibi dolaşıp, rahat bir şekilde faaliyetlerini sürdürmektedir.
فوسوس
لهم 1575; الشيطان ليبدي لهما ما ووري عنهما من سوآتهما وقال ما نهاكما ربكما
عن هذه الشجرة إلا أن تكونا ملكين أو تكونا من الخالدين وقاسمهما إني لكما
لمن الناصحين فدلاهما بغرور فلما ذاقا الشجرة بدت لهما سوآتهما وطفقا
يخص 1601;ان عليهما من ورق الجنة وناداهما ربهما ألم أنهكما عن تلكما الشجرة
وأ 1602;ل لكما إن الشيطان لكما عدو مبين
(A‘raf, 7/20-22)
“Şeytan
kendilerine gizli olan çirkinliklerini ortaya çıkarmak için ikisine de
vesvese verdi ve “Rabbiniz size bu ağacı, ancak melek olmayasınız veya
ebediyyen kalanlardan olmayasınız diye yasakladı.” dedi ve “Elbette ben
sizin hayrınızı isteyenlerdenim” diye her ikisine de yemin etti. Şeytan
o ikisini hataya düşürdü ne zaman ağacı tattılar, ikisinin de
çirkinlikleri ortaya çıktı. Bunun üzerine her ikisi de cennet
yaprağıyla üzerlerini kapatmaya başladı. Rableri kendilerine; “Ben
sizin ikinize de şu ağacı yasaklamamış mıydım ve Şeytan her ikinizin de
apaçık bir düşmanıdır dememiş miydim.” diye seslendi.
Bütün
bu ifadeler Adem’in cennetinin ölümden sonraki cennetle doğrudan bir
alakası olmadığı arzda bir yer olacağı fikrini kuvvetlendirmektedir.
Ayrıca
Adem’in cennette ölümsüzlük araması, ölümü daha önce tanıdığı anlamına
gelir ki; bu da Adem’in ilk insan olmadığı konusunda bize bir fikir
verir. Zira Adem ilk insan olsaydı, ölümü görmeden ölüm ve ölümsüzlük
hakkında bir bilgiye sahip olmadan nasıl ölümsüzlük teklifinin peşine
düşerdi
Adem’in cennetinin yeryüzünde olduğunu savunanların
başında İbn Abbas, Vehb b. Mühebbih, Süfyan b. Uyeyne, Ebu Hanife ve
arkadaşları, İbn Kuteybe, Ebu Müslim el-İsfehani gibi meşhurlar...
ilahiyatçı profesör İsmail Yakıt'ın ''Kuran'ı anlamak'' isimli eserinden alıntı...
__________________ O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Katılma Tarihi: 31 temmuz 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 736
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
prof dr. ismail yakıt üniversiteden hocam olur...
kendisini buradan selamlıyorum..
Allah ilmini artırsın.. dikkate değer görüşler.. dayanağı sağlam görüşler...
uzman görüşü ne de olsa.?? :) :) helal olsun....
sağol asım kardeşim...
(haktansapmaza cevap vermiyorum.. çünkü o bir müslümana hakaret etti. zira kendi zannına dayandı.. kafasından yargıladı. hüküm ortaya koydu... mahkum etti.. sonra da hakaret etmeye kendince hak kazandı.. yazık doğrusu..
casiye, 24.
"".....Onlar sadece zanna göre hüküm veriyorlar"
kalem, 36.
"Size ne oluyor? Ne biçim hüküm veriyorsunuz")
selam ve dua ile...
muhabbetle...
__________________ Rabbim! ilmimi ve anlayisimi artir!
selam bembeyaz hocam size birşey soracağım cevaplarsanız sevinirim. "Farzedelimki büyük bir yıkım oldu ve yer üzerinde siz ve eşinizden başkası kalmadı." Bu durum aynı ademin durumu gibi olurmu (sizin görüşünüze göre) ozaman nasıl çoğalacaksınız? saygılar.....
yoksa siz adem ile eşinden diğer bütün insanların yaratıldığını söyleyen nisa, 1. ayete de mi inanmıyorsunuz???? Diye çok güzel yazmışınız.
Hani diyordunuz ya 'Adem'in eşinin isminim önemi yok ayrıntıya takılmayın diyordunuz'
Sizin bu mantığınıza göre; Adem ile Hüsniye, Adem ile Hülya, Adem ile Döndü, Adem ile Havva diye niye demiyorsunuzda, ayeti, DOĞRUSUNU AÇIKLIYARAK ADEM İLE EŞİ diye açıklıyorsunuz?
sayın hocam ben şurada takılı kaldım yüce ALLAH bir defaya mahsus kardeş evliliğine izinmi vermiş nasıl olacak bu iş?? Halbuki bende şöyle düşünüyorum ademi/adamı yaratan sadece bir tanemi yaratmış niye onlarca yüzlerce binlerce adam yaratmamış? haşa sünnetullah değişmişmi (birdefalığına adem ailesi için, sizin görüşünüze göre) bu benim kafama yatmıyor. saygılarımla.
Katılma Tarihi: 31 temmuz 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 736
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
nisa, 1.
"EY İNSANLAR! Sizi bir tek can(lı)dan (aynı özden, aynı cevherden) yaratan, ondan (aynı özden, aynı cevherden aynı nefisten, aynı canlıdan) eşini var eden ve her ikisinden (adem ile eşinden) pek çok kadın ve erkek meydana getiren Rabbinize karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun. Kendisi adına birbirinizden [haklarınızı] talep ettiğiniz Allah'a karşı sorumluluk bilinci duyun ve bu akrabalık bağlarını gözetin. Şüphesiz Allah, üzerinizde daimî bir gözetleyicidir."
evet oldu mu???
ha kel bembeyaz.... ha bembeyaz kel.. ne fark eder???
ha eşi.. ha hatunu.. ha karısı... ha hanımı.... ha zevcesi... ha aşkı... ha havvası.... ha avradı... ha canının bir tanesi....
evet şekli bırakalım öze inelim....
muhabbetle....
__________________ Rabbim! ilmimi ve anlayisimi artir!
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma