atilla bozkurt Yeni Uye
Katılma Tarihi: 03 nisan 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 8
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
ÖZGÜRLÜK HAYATIN KENDİSİDİR
Yakup Aslan
Bir kısım alışkanlıklar, gelenekler veya ifadeler, çoğu zaman hayatımızda ayak bağımız, engelimiz, zindanımız, muhasaramız olabiliyor. Zorlayıcı bir güç olarak, kainatın şartlarına uymak zorunda olan insan, tarihi birikim, ideolojiler ve bunlardan daha da önemlisi izole edilmiş bir ben merkezli düşüncenin esiri haline getirilmek istenmektedir. Doğumdan ölüme kadar olan süreç içerisinde dünya, insanlık, özelde birey bu kısıtlamalarımızdan açık veya dolaylı olarak etkilenmektedir. Bireyden topluma yansıyan bu kısıtlamalar, zorlukların, sınırlamaların, marjinalleşmelerin yine çoğuldan bireye doğru indirgenmesini sağlamaktadır. Bireyden, topluma doğru bu alışkanlıklarımızdan kaynaklanan kopma ve soyutlanmaların boyutu genişledikçe sıkıntılar artmaktadır. Hayatın devam etme gayesi olan hedef ve amaç, bu sınırlamalar neticesinde daralıyor ve netice olarak da donuyor, çıkmazlar üretiyor. Gelenek ve alışkanlıklarla birlikte, almış olduğumuz kültür karşısında gerçeklerin, realitenin anlamsızlaştığını, tıkanıp, çaresizleştiğimizi gördüğümüzde yeni yorumlar, anlamlar, kavramlar veya çıkış yolları bulmaya çalışırız. Alışkanlıklarla, geleneklerimiz sorun olmaya başladığında geliştirmeye, olgunlaştırmaya çalıştığımız anlam, kavram ve yorumların bizi bir çatışmanın içerisine sürüklediğini görürüz. Zira bu yenilikçilik, geçmişle yüzleşmek, karşılaşmak ve kimi zaman da çatışmak durumunda kalmaktadır. Bununla yaşamı, içinden çıkılmayan bir labirente dönüştürüyoruz. Buna rağmen, yenilenme, ufkumuzu açma gayretleriyle hayatın gerçeklerine daha sağlıklı bakabildiğimizi de fark ederiz. Bireye indirgenen bu gelişme, topluma doğru genişleme gösterdiğinde hayatın yeni bir anlam kazandığını anlarız. Yenilenmeyi, değişmeyi ve ufkun açılmasını sağlamak bireyden topluma doğru genişledikçe, engellerin, çatışmaların şekli de değişecektir. Zihin gelenek, alışkanlık ve kalıplaşmış kavramlardan soyutlandığı zaman, insan aklının henüz yanına yaklaşmadığı, dokunmaya korktuğu gerçeklerin varlığını görür. Aydınlanma, ilerleme, yenilenme ve değişim için, böyle bir arınmanın gerekli olduğu artık bilinen bir gerçektir.
Bireyden topluma doğru genişleyecek böyle bir açılım sağlandığı zaman, adalet ve özgürlük yeni bir anlam kazanacaktır. İnsanların tamamının sürekli gündeminde olan, insanları peşinden sürükleyen, özgürlük kavramının da böyle bir açılım ve yenilenmeyle yeni bir anlam kazanacağını düşünüyorum. Dünya, bir kompleks, ukde, tıkanma sendromu şeklinde biçimlenen, yer yer ideolojilere göre şekillenen özgürlük kavramını tanımının peşinde sürükleniyor. Zihnin bakış açısı yenilendiği zaman, bu kavram yeniden ele alınmalı ve yerli yerine oturtulması için gayret gösterilmelidir. Özgürlüklerin hayaliyle yaşamış olan birey ve toplumlar için, böyle bir çaba hayati önem taşımaktadır. Dünyada geçmiş birçok ayaklanma, isyan, mücadele ve devrimin özgürlük arayışlarından soyutlanmış olduğunu söyleyemeyiz. Birey veya toplum tıkandığı, yetersiz kaldığı, çıkmazlarla karşılaştığı, çelişki sendromunu yaşadığı zaman, özgürlük arayışı içerisinde olmuştur. Özgürlükle ilgili edebiyatın, felsefenin, düşüncenin ve birikimin bu arayışların neticesinde geliştiğini de biliyoruz. Tıkanma ve boşluk büyüyünce, hedef, amaç da genişleme gösteriyor. Dolayısıyla, özgürlük bu amaca varmak için gereklidir. Özgürlüğün tarifi, dünyada her geçen gün yeniden yapılıyor. Yapılan her tanımın, bütün insanların talep ve düşüncelerine uygun olacağı söylenemez, ancak tarifin tartışmaya açılabilmesi bile tek başına özgürlükle ilişkilidir. Şimdiye kadar yapılan tariflerin, genellikle gelenek, alışkanlıklarımız, hakim otorite veya modernizm kaynaklı olduğundan, soruna çözüm de sağlayamamıştır. İnsan düşüncesinin, kabiliyetinin, varlık gayesinin belirgin bir kalıp içerisinde kalması zorunluluğu getirmediği taktirde, bireyin bile tek başına çıkmazlara, tıkanmalara, çarpışmalara çözüm üretebileceği görülecektir. Otorite odaklarının aynılaştırma çabalarının olmayacağı bir özgürlük, farklılıkların hayatı zenginleştirici gayretler içerisinde olduğu bir özgürlüğe dönüşebilir. Dünyadaki farklılıkların, bir düzenleme içerisinde hayatı kolaylaştırmaya yardımcı olduğu düşünüldüğünde, insanlar arasındaki farklılığın da aynı gayeye hizmet edebileceği görülür. Böyle bir bilinç, daha düzeyli ve yeniliğe açık bir toplumu şekillendirir. Kendi ideolojisine endekslenmiş insan zekasını referans kabul eden iktidarlar, daha baştan birey düşüncesini kısıtlama ve izole etme yolunu tercih etmektedir.
Tarihte kalmış birçok yenilikçi devletin, bireye değer vererek, onun içgüdülerinden kaynaklanan özgürlükleri belli bir sistem içerisinde gelişime açarak, insan olmanın gayesi önündeki engelleri aralayarak tarihe isimlerini yazdırabildiler. Bugün de, geleneklerin, alışkanlıkların, kalıplaşmış çıkmazları aşabilirsek, özgürlükleri belli bir sisteme oturtarak hayata kolaylık sağlamak imkanımız yok değil. Bireyin, özgürlüğü önündeki engelleri tanıması ve kendisine bina ettiği kalıtımlaşmış zindanından kurtulmasıyla işe başlanabilir. Birey, toplum ve eşya ile ilişkisini yaratılışın gayesine uyumlu hale getirebilirse, özgürlük arayışlarını da geçmiş kalıpların dışına taşırabilir. Kalıtımlaşmış alışkanlıkların zindanından kurtulduğu an, zihni izole eden, hareket manevrasını daraltan, yanlış olduğundan kuşku duyulmayan, bütün kavramlar, olgular, değerler sorguya alınmalıdır. Bireyin kendisini sorguya alması, çıkmazların, kilitlenmelerin, marjinalleşmelerin, toplumdan kopmaların, düşünce ve yaşam üzerindeki baskıların, kişisel zindanların boyutu belirlenecek ve çözüm yolları üretilecektir. Kuşkusuz, özgür insan olmanın yolundaki engelleri aşmak kolay olmayacaktır. Çözüm üretmek değil, bunu göze almak bile zordur. İktidarlara, güçlere rağmen böyle bir yolda çaba harcamak güç olacaktır. Özellikle güç, teröre dönüştüğünde bütün gayretler heder olabilir. Çabaların boşa çıkmaması için, güzel ve doğru olan güç olmalıdır. O zaman, zihnin önündeki perdelerin açıldığı, özgürlük üzerindeki baskıların kalktığı, endişelerin, kaygıların sadece insan merkezli olduğu görülecektir. Tercih ve yenilenme talebi bireysel olacağından, sonuçlarını göğüslemek insana acı vermeyecektir. Kaygıların, endişelerin, çekilen zahmetlerin anlam bulması da sağlanmış olacaktır. Belli bir sisteme bağımlı olmayanlar, dayatmaların, engellemelerin, çıkmazların, alışkanlıkların ve sınırlandırmaların kendisinden kaynaklanmadığını, içinde tutulmaya çalışılan bu zindanın başkaları tarafından şekillendirildiğini bilirler. Bütün bunların kendi iradesinden kaynaklanmadığını bildiği an, bireyi ve toplumu kuşatan, onların istek ve taleplerini karşılayan özgürlük alternatiflerini ortaya koyabileceklerdir. Marjinal ve hisarlara hapsedilmiş özgürlük anlayışları, bireyden topluma akmadığı müddetçe gelenek ve çıkmazlardan kurtulmuş olamayız.
Selam ile.
__________________ düşünmez misiniz?
|