Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
İslam inancına göre Kuran, kıyamete kadar dünyada yaşayacak olan bütün insanlar ve medeniyetler için gelmiş ve evrensel (alemşümûl) hakikatler getirmiştir.
Oysa inanmayan biri için, Kuran’da işlenen meselelerin, verilen örneklerin, sunulan değer yargılarının evrensel hiçbir yanı yok. Kuran’ın tamamına yakını, örneğin günümüzde yaşayan bir Eskimo, Tibetli, Tokyolu, İsviçreli vs. için hiçbir güncel, anlamlı mesaj/hüküm/hikmet içermiyor (içerme ihtimali olan bölümler ise, zaten her toplumca malûm genel-geçer ‘hikmet’lerden ibaret). Çok sayıda ayet, değil evrensellik iddiasında bulunan bir hitapta, açık açık sadece somut bir zaman ve mekân dilimindeki bir topluma seslenen metinlerde dahi kesinlikle olmaması gereken bir şekilde günübirlik, tekil olayları işliyor, üstelik bu ayetlerden bu tekil olayları aşan herhangi bir genel anlam ve hüküm çıkartmak da mümkün değil (bkz. “Evrensel” Kuran’dan günübirlik ayetler). Diğer yandan birçok ayetin içerdiği genel hüküm, ancak 1400 yıl öncesi Arap Yarımadasında hakim olan hukuk ve örf anlayışları bağlamında anlamlı durmakta ve evrensel nitelikten büsbütün yoksun.
Ama tüm bunlardan bağımsız olarak bir de şu soruyu sormamız uygun olur: “Acaba Kuran’ın kendisi bu evrensellik iddiasını ne kadar ciddiye almıştır?”
Yani bu metinde ele alınan soru “Kuran evrensel mi, içerdiği hüküm ve öğütler açısından evrensel niteliği var mı?” sorusu değil. “Kuran’ın kendisi (çelişkisiz bir şekilde) evrensellik iddiasında bulunmuş mu?” sorusu ele alınmaya çalışılmakta. Bir an olsun, doğduğumuzdan beri bizlere telkin edilenlerden şöyle bir arınıp düşünmeye çalışalım. Aşağıdaki ayetler, evrensellik iddiasıyla uyuşur mu hiç?
Yusuf/2 Biz onu, anlayasınız diye, Arapça bir Kuran olarak indirdik.
Zuhruf/2-3 Apaçık Kitab’a andolsun ki, iyice anlayasınız diye biz, onu Arapça bir Kur’an yaptık.
Fussilet/44 Biz bu Kuran’ı yabancı bir dil ile ortaya koysaydık: “Ayetleri uzun açıklanmalı değil miydi? Araba yabancı bir dille söylenir mi?” derlerdi.
Zümer/28 Biz onu, Allah’a karşı gelmekten sakınsınlar diye hiçbir eğriliği bulunmayan Arapça bir Kur’an olarak indirdik.
Taha/113 İşte böylece biz onu Arapça bir Kur’an olarak indirdik ve Allah’a karşı gelmekten sakınsınlar, yahut onlara bir uyarı versin diye onda tehditleri teker teker sıraladık.
Meryem/97 Biz Kuran’ı Allah’a karşı gelmekten sakınanları müjdelemen ve inatçı milleti uyarman için senin dilinde indirerek kolaylaştırdık.
Fussilet/3 (Bu,) bilen bir kavim için, ayetleri Arapça okunarak açıklanmış bir kitaptır.
Bütün milletlere, medeniyetlere gelen bir kitap niçin sadece tek bir milletin dilinden gelsin, ve -hadi bunu geçtik, ama asıl önemlisi- niçin üstelik bir de “anlayasınız diyesizin dilinizden getirdik” densin? Acaba o dönemlerde İslam’ın bu denli yayılacağı ve hatta 1400 yıl sonra bile Arap olmayan toplumlar tarafından benimseniyor olacağı hayâl dahi ediliyor muydu? Yoksa Kuran’da geçenler tamamen o zaman ve mekânın şartlarına göre uyarlanmış insan sözleri mi?
İbrahim/4 (Allah’ın emirlerini) onlara iyice açıklasın diye her peygamberi yalnız kendi kavminin diliyle gönderdik.
Nahl/36 And olsun ki, her ümmete: “Allah’a kulluk edin, azdırıcılardan kaçının” diyen peygamber göndermişizdir.
Yûnus/47 Her ümmetin bir peygamberi vardır. Onların peygamberi geldiği (tebliğini yaptığı) zaman, aralarında adaletle hükmedilir ve onlara asla zulmedilmez.
Fâtır/24 Şüphesiz biz, seni müjdeleyici ve uyarıcı olarak hak ile gönderdik. Hiçbir ümmet yoktur ki, aralarında bir uyarıcı gelip geçmiş olmasın.
Şu’arâ/208 Biz, hiçbir memleketi uyarıcıları olmadıkça helâk etmedik.
Yasin/5-6 Kur’an, ataları uyarılmamış, bu yüzden de gaflet içinde olan bir kavmi uyarman için mutlak güç sahibi, çok merhametli Allah tarafından indirilmiştir.
Secde/3 Yoksa “Onu Muhammed uydurdu” mu diyorlar? Hayır o, kendilerine senden önce hiçbir uyarıcı gelmemiş olan bir kavmi uyarman için, doğru yolu bulsunlar diye Rabbin tarafından indirilmiş gerçektir.
Zuhruf/44 Şüphesiz bu Kur’an, sana ve kavmine bir öğüt ve bir şereftir, ondan hesaba çekileceksiniz.
En’âm 156-157 “Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa (yahudilere ve hıristiyanlara) indirildi. Biz onların okumalarından habersiz idik” demeyesiniz, yahut, “Eğer bize kitap indirilseydi, biz onlardan daha çok doğru yolda olurduk” demeyesiniz, diye bu Kur’an’ı indirdik. İşte size Rabbinizden açıkça bir delil, bir hidayet ve bir rahmet geldi. Artık Allah’ın âyetlerini yalanlayan ve (insanları) onlardan çeviren kimseden daha zalim kimdir!? İnsanları âyetlerimizden alıkoymaya kalkışanları, yapmakta oldukları engellemeden dolayı azabın en kötüsü ile cezalandıracağız.
Ama dahası da var:
Şura/7 Böylece biz sana Arapça bir Kur’an vahyettik ki, şehirlerin anası olan Mekke’de ve çevresinde bulunanları uyarasın. Hakkında asla şüphe olmayan toplanma günüyle onları uyarasın. Bir grup cennette, bir grup ise cehennemdedir.
Enam/92 Bu indirdiğimiz, kendinden öncekileri doğrulayan, Mekkelileri ve etrafındakileri uyaran mübarek Kitap’dır. Ahirete inananlar buna inanırlar, namazlarına da devam ederler.
(Bu iki ayetin orijinalinde “şehirlerin anası” anlamına gelen “ümmül kurâ” ifadesinden Mekke şehrinin kastedildiği konusunda müfessirler hemfikirdir) (*)
“Kuran, tüm insanlığa seslenmektedir. Ama doğal ve zorunlu olarak bu hitabın orijinali somut bir lisanda olması gerekirdi. Allah da -bizlerin bilebileceği ve/veya bilemeyeceği sebeplerle- Arapçayı seçmiştir. Bu durum, Kuran’ın evrensellik iddiasına gölge düşürmez. Nitekim örneğin bazı evrensellik iddiasında bulunan insan ürünü metinler de (örn. bilimsel veya ideolojik eserler, yahut evrensel insan hakları metinleri) tüm insanlığa hitap ettiğini söylemesine rağmen, orijinal/ilk metin mecburen somut bir lisanda kaleme alınmaktadır.“
Böyle bir itirazın çürüklüğü birçok açıdan gösterilebilir: Birincisi, herşeye gücü yeten bir Yaratıcı gayet kolayca her millete kendi dilinden hitap edebilmeliydi. Kaldı ki, zaten Kuran da işte bunu yaptığını söylüyor (bkz. yukarda 3. Her kavme (o kavmin dilini konuşan) bir peygamber gönderilmesi). Muhammed’den önce gelen bütün elçiler sadece somut bir toplum için ve doğal olarak o toplumun diliyle gönderilmiş. Ama sadece Muhammed yine somut bir toplumun diliyle, fakat bütün insanlığa ve kıyamete kadar yaşayacak olan bütün milletlere, medeniyetlere gönderilmiş (!).
Tanrı’nın her defasında bir toplum/millet/kavim içinden sadece bir bireyi seçmesi, sadece onunla iletişime geçmesi ve bu tek bir elçinin halkına vahiyi tebliğ etmesini istemesi, zaten son derece tuhaf bir durum. Ama asıl önemlisi: Bunu kabul etsek bile, Tanrı’nın, belli bir noktadan sonra “Bu son elçiydi. Başka yok.” demesi ve ondan sonra yaşayacak olan bütün insanlıktan bu tek elçiye uymasını beklemesi, binbir türlü farklı dil, kültür ve medeniyete sahip toplumlara belli bir tarihte Arapça diliyle vahyettiği kelama uymasını emretmesi hiç mi hiç akıl kârı değil.
Tamam, Allah insanları uyarmak için her bir millette o dili konuşan bir elçi gönderiyor olsun (İbrahim/4‘de yazdığı gibi). Ve bu elçinin de tabiyatı gereği o milletin dilinden konuşması gayet normal ve akla yatkın olsun. İyi de: Bundan çıksa çıksa yine sadece Muhammed ve Kuran’ın Arap milleti için gönderildiği çıkar! O hâlde ilave açıklamalara ihtiyaç var:
“Önceki diğer bütün peygamberler belli bir kavme gönderilmişti, fakat son Peygamber Hz. Muhammed ve Kuran bütün insanlığa gönderilmiştir. Ama son Peygamber de, Allah’ın seçmiş olduğu davet yöntemi gereği bir insandır ve doğal olarak bir millete, kavme aittir, o milletin, kavmin dilini konuşur. Dolayısı ile Kuran’ın da o dilde nazil olması son derece doğaldır. Ama yine de Kuran bütün insanlığa hitap eder, evrenseldir, tek bir millet için değil, bütün insanlık için gelmiştir.“
Tamam, bunu da kabul edelim. Diyelim ki, Tanrı bin yıllar boyunca her topluma o toplumun içinden bir elçi göndermiş ve bir noktadan sonra “bu sondu” demiş ve kıyamete kadar gelecek olan bütün farklı milletlere bu son elçiye uymayı emretmiş olsun. Yani diyelim ki, Kuran (müslümanların iddia ettiği gibi), aslen bütün insanlığa hitabediyor olsun, ama ilk muhatabları Araplar olduğu için ve Muhammed de Arap olduğu için doğal olarak Arapça gelmiş olsun.
Peki ama böyle bir Kitap’ta neden üstüne basıla basıla, sürekli “siz anlayasınız diye, sizin dilinizden gönderdik” densin ki?
Kuran’ın hiçbir yerinde “Biz Kuran’ı, seçtiğimiz Resul’ün diliyle vahyettik. Ama O yine de bütün kavimlere hitap eder. Arapça bilmeyenler öğrensin veya kendi dilinde meal ve tefsir yapanlara uysun” gibi bir açıklama geçmiyor.
Aksine “Biz onu, siz iyice anlayasınız diye, Arapça bir Kuran olarak indirdik.” deniliyor.
Yani sorun, sadece Kuran’ın Arapça “vahyedilmiş” olması değil. Sorun üstüne üstelik bir de “siz anlayasınız diye sizin dilinizde vahyettik” denmesi, peygambere “senin kavmin için gönderdik” denmesi.
Yukardaki 2., 3. ve 4. altbaşlıklarda yer alan bütün ayetleri tekrar okuyalım. Ayetlerin dili gayet açık!
Kuran “Biz bu Kuran’ı senin kavminiçin indirdik” diyor. “Mekke ve çevresini uyarman için” diye ekliyor…
İslam’ın doğru mu, yanlış mı (ilahî kaynaklı mı, insan uydurması mı) olduğu bir kenara, doğru (ilahî kaynaklı) olsa bile, zaten yukardaki bütün bu ayetlere göre kendisinin evrensel olma iddiası yok ki!
Ama tabii ki, her konuda olduğu gibi, bu hususta da, eğer İslam’ın evrensel ve ilahî din olduğunu baştan kabul etmiş olarak, zorla bütün ayetleri bu şekilde yorumlamaya çalışırsak, bir şekilde bunu yapar/yaptığımızı sanarız. Örneğin “Mekke ve çevresindekileri” tabirini, “çevre”den kasıt bütün insanlıktır, şeklinde yorumlarız, ki zaten tefsirciler de bunu yapıyor, hatta bazı mealciler bunu parantez içinde mealin kendisine ekliyor. Bu arada tabii ki kelime-cümle-anlam ilişkisine de tecavüz etmiş oluruz, ama olsun, ne de olsa istediğimiz sonuç çıkmıştır.
“Biz sana Arapça bir Kur’an vahyettik ki, şehirlerin anası olan Mekke’de ve çevresinde bulunanları uyarasın”
Bu cümlede “çevre”den kastedilen bütün insanlık ise, neden başında “Arapça vahyettik ki” var? “Arapça vahyettik ki, bütün insanlığı uyarasın”. Mantıklı mı?
Veya: “Anlayasınız diye Arapça yaptık ki, bütün insanlık ve Arapça bilmeyenler de anlasın.” Çok tuhaf değil mi?
Yahut: “Biz bu Kuran’ı yabancı bir dil ile ortaya koysaydık: ‘Araba yabancı bir dille söylenir mi?’ derlerdi. Bu yüzden Arapça ile ortaya koyduk ki, hiç bir millet (Arapça bilmeyenler de) böyle birşey diyemesin.” Akla sığıyor mu?
Müslümanların, Kuran ve İslam’ın evrensel olduğunu iddia ettikleri de zaten kimse tarafından inkâr edilmiyor. Ayrıca İslam’ın zamanla Arap olmayan toplumlara da yayıldığı da inkâr edilemez bir fiili gerçek. Ama bu da bu metnin konusu değil.
Metnin konusu: Kuran’da yer alan birçok ayet, İslam’ın bariz bir şekilde Arap toplumuna ve sadece Arap toplumuna hitap eder bir şekilde kurgulanmış olduğunu göstermekte.
Aksi halde, örneğin “Biz birincil muhatab/başlangıç noktası olarak Arap kavmini seçtik. Fakat kitabımız tüm cihana hitap eder. Bu başlangıç noktasından hareketle İslam tüm milletleri, bütün dilleri, medeniyetleri aynı oranda davet eder. Arapça bilmeyenler ya öğrensin ya da kendi dilinde açıklama yapan alimlere uysun.” gibi izahlar olmalıydı.
Oysa bu gibi izahat şöyle dursun, tam tersine, Kuran’ın sadece Arap toplumu için düşünülerek söylenmiş bir hitap olduğunu doğrulayacak çok sayıda ifade var.
“inatçı milleti uyarman için senin dilinde indirerek kolaylaştırdık.” “Biz onu, anlayasınız diye, Arapça bir Kuran olarak indirdik.” “iyice anlayasınız diye biz, onu Arapça bir Kur’an yaptık” “ataları uyarılmamış, bu yüzden de gaflet içinde olan bir kavmi uyarman için” “kendilerine senden önce hiçbir uyarıcı gelmemiş olan bir kavmi uyarman için,” “Arapça bir Kur’an vahyettik ki, şehirlerin anası olan Mekke’de ve çevresinde bulunanları uyarasın” “Mekkelileri ve etrafındakileri uyaran mübarek Kitap’dır.”
Yukardaki ayetler son derece bariz bir şekilde, Kuran’ın sadece Arap toplumuna hitap ettiğini göstermekte. Peki Kuran’ın bütün insanlara seslendiği fikrini destekleyici ayetler de yok mu?
Olmaz mı?
Sebe/28 Biz, seni ancak bütün insanlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Enbiya/107 (Ey Muhammed!) Seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.
Araf/158 De ki: “Ey insanlar! Doğrusu ben, göklerin ve yerin hükümranı, O’ndan başka tanrı bulunmayan, dirilten ve öldüren Allah’ın, hepiniz için gönderdiği peygamberiyim. Allah’a ve okuyup yazması olmayan, haber getiren peygamberine -ki o da Allah’a ve sözlerine inanmıştır- inanın; ona uyun ki doğru yolu bulasınız.”
Bu gibi ifadelerden, evrensellik iddiası çıkartmak zaten başlıbaşına zorlama gibi duruyor. “Ladies and Gentlemen” diye başlayan bir konuşmacının, (sırf bu genel ifadeyi kullandı diye zorunlu olarak) tüm dünyanın bayan ve erkeklerine hitap etmek istediğini söylemek gülünç olur. “Ey insanlar”, “ey ahali” vs. gibi ifadeler lafzen genel olsa da, somut olarak o an orada bulunuyor olanlara seslenir. “Alemlere rahmet” gibi ifadeler de, Muhammed’in kendisini yüceltmesi olarak okunmalı. Tarihde birçok kral, imparator vs. kendisi için bu gibi ifadeler kullanmıştır. Bu gibi ifadelerden “Kuran kendi iddiasına göre bütün milletlere, dillere, medeniyetlere eşit derecede hitap etmektedir” gibi bir sonuç çıkartmak epey zorlama olur.
Ama diyelim ki bu zorlama sonucu da kabul ettik. Bu neye işaret eder? Yukarda sayılan bunca apaçık ayetin hepsinin birden buharlaşıp yok olduğuna mı, yoksa Kuran’da birçok çelişkili ifade olduğuna, o anki somut durum ve şartlar neyi gerektirdiyse, ona göre ifadeler bulunmuş insan sözlerinden ibaret olduğuna mı?
Prof.Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağırıcı, Prof. Dr. İ. Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sadrettin Gümüş “Mekke’nin “Ümmülkurâ” diye anılması bölgenin din ve ticaret merkezi, bilhassa hac mahalli olması, ayrıca Arabistan’ın en eski mabedi sayılan Kabe’nin orada bulunmasından dolayıdır.” (Kur’an Yolu – Türkçe Meâl ve Tefsir, Enam/92)
Elmalılı Hamdi Yazır “Bütün şehirlerin anası, merkezi demek olan (Ümmü’l-kurâ) Mekke’nin bir ismidir ki cihanın merkezi, bütün yaratılmışların kıblesi demek gibidir.” (Hak Dini Kur’an Dili, Enam/92)
Seyyid Kutub “Mekke’ye şehirlerin anası anlamında `Ummul Kura’ denmektedir. Çünkü Mekke, ortaksız tek Allah’a kulluk yapmaları amacıyla insanlar için. kurulmuş ilk evi içinde barındırmaktadır.” (Fizilal´il Kur´an, Enam/92)
Fahruddin Er-Râzi “Mekke’ye Ümmü’i-Kurâ (Başkent) Denilmesinin Sebebi Birinci Bahis: Alimler, bu âyette bir mahzufun bulunduğu ve takdirinin “bir de başkent olan (Mekke)nin halkını uyarman için…” şeklinde olduğu hususunda ittifak etmişlerdir. Yine, “başkent”in (Ümmü’l-Kura’nın) Mekke olduğu hususunda ittifak, ama Mekke’nin bu şekilde isimlendirilmesinin sebebi hakkında ihtilaf etmişlerdir. İbn Abbas, “Mekke, bütün yeryüzü, onun altından ve etrafından itibaren genişletilip bu hale getirildiği için Ümmü’l-Kurâ (şehirlerin anası) diye isimlendirilmiştir” demiştir. Ebu Bekr el-Esamm ise şöyle demiştir: “Mekke, bütün dünyanın kıblesi olduğu için böyle isimlendirilmiştir. Binâenaleyh o, sanki bir asıl (ana, kök), diğer belde ve şehirler de, ona bağlı olan yerler gibidir. Yine, dünyadaki mü’minlerin temel ibadetlerinden birisi de hacc olup, hacc da ancak bu beldede yapılabilir. İşte bu sebepten dolayı, bütün insanlar, çocukların annelerinin etrafında toplanması gibi, onun etrafında toplanır. Yine dünyanın bütün müslümanlan, hacc sebebiyle orada toplandıkları zaman, o beldede, başka beldelerde bulunmayan birçok ticaret ve istifadeler hasıl olur. Şüphe yok ki, kazanç ve ticaret, geçim yollarının asıllarından, temellerindendir… İşte bu sebepten dolayı Mekke, şehirlerin anası diye isimlendirilmiştir. Yine denildiğine göre Mekke, “Kabe, ibadet maksadıyla, insanlar için yapılmış olan ilk yapı olduğu için” Ümmü’l-Kurâ diye isimlendirilmiştir. Bir de, “Mekke, yeryüzünde meskun olan ilk belde olduğundan böyle adlandırılmıştır” denilmiştir.” (Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, Akçağ Yayınları: 10/25, Enam/92)
tüm evrenlerde ve zamanlarda geçeli olan prensiplerin belli bir zaman ve mekandaki insanlara hatırlatılmasıdır kuran...
iyilik ile yaşama kötülük ile savaşma evrensel prensibinin tarihteki bir örneğinin bize ulaşan notlarını içerir...
tamamen tarihseldir...
ama içinde bazı evrensel öğütler barındırır...
insanlığın istifadesine sunulmuştur...
yazılmış olan her kitap her eser gibi...
__________________ O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Katılma Tarihi: 02 haziran 2010 Gönderilenler: 137
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
İnsan bir yazıyı kaleme alırken öncelikle varsa bir bilgi/veri eksikliği onu giderir, sonra yazar ki komik duruma düşmesin. Adamın Rasul, Nebi, Ümmet, Rahmet, Ümmi, ‘Arabiyy, v.s. gibi kelimelerin ne anlama geldiğine dair hiçbir ilmi ve fikri yok. Mealleri kopyalayıp yapıştırmakla olmuyor bu işler. Zaten baştan tarafını belli etmiş. Oysa böyle konuların, hem tarafsız bir bakışla, hem de detaylı çalışmalarla ele alınması gerekiyor. Ne diyelim, klavyesi olan yazıyor.
İnsan bir yazıyı kaleme alırken öncelikle varsa bir bilgi/veri eksikliği onu giderir, sonra yazar ki komik duruma düşmesin. Adamın Rasul, Nebi, Ümmet, Rahmet, Ümmi, �Arabiyy, v.s. gibi kelimelerin ne anlama geldiğine dair hiçbir ilmi ve fikri yok. Mealleri kopyalayıp yapıştırmakla olmuyor bu işler. Zaten baştan tarafını belli etmiş. Oysa böyle konuların, hem tarafsız bir bakışla, hem de detaylı çalışmalarla ele alınması gerekiyor. Ne diyelim, klavyesi olan yazıyor.
Dilerse GERÇEK ÖZGÜR PLATFORM olarak kendisi ile burada tartışabiliriz. yazar islamın sunni yorumundan başkasını kabul etmiyor ve şiddetle bizi Ayetleri çarpıtmakla itham ediyor. Bir Ateistin inkar ettiği Kuranın Sunni yorumundan başkasına tahammül edememesi bir İroni değilse nedir?
Katılma Tarihi: 13 ocak 2010 Yer: Turkiye Gönderilenler: 288
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
selamlar.
arkadaş kuranın insanlık için olduğunu bilmiyor.. bazı ayetlerle çürüterek bir arap dini haline sokuyor.
tarihde fransız ihtilalinin sonuçları sadece fransada mı? kaldı.. dünya bundan nasibini almadımı. oysa sadece fransayı alakadar eden bir konu değilmiydi.
veya Alexsander Graham Bell telefonu icat ettide sadece amerikadamı kaldı.
düşünce akınlarından karl marx kominizim düşüncesi. sadece ingilterede mi? kaldı yanlız ingilizlerimi alakadar etti.
bu yukarıdakiler nasıl dünyaya bir köyden bir kasabadan yayıldı ise. veya bazıları mucidinin kendi günlük kullanımı iken nasıl dünyayı sardı ise.
yada bazı düşünce akımları o zamanın şartlarındaki ototriteye karşı savunmak için söylenim sonradan dünyanın benimsediği bir düşünce akımı olduysa ....
şimdi çıkıp bu arabın kuranı beni bağlamaz diyenler. önce elinin altındaki bilgisayardan başlayıp. telefonunu.. televizyonun.. beni bağlamaz onların o anki kişisel ihtiyaçları deyip çöpe atsın.
__________________ ben yanlız kendimi kurana adadım.
Bir sayi var,karsilikli goruyoruz .sen diyorsun 6,ben diyorum 9 veya sen diyorsun yarisi su dolu bardak, ben diyorum yarisi bos bardak.olaya farkli yerlerdelen bakiyoruz.Aslinda Gercek Rehbere bakilsa isteneni gorucez.Bu seferde gorusler farkli olacak/oluyor..Ayriliga dustugumuz seylerden,aramizda Allah hukmunu verecek.
2/113.Yahûdiler: "Hıristiyanlar, bir temel üzerinde değiller," dediler. Hıristiyanlar da: "Yahûdiler bir temel üzerinde değiller," dediler. Oysa hepsi de Kitabı okuyorlar. Bilmeyenler de tıpkı onların dedikleri gibi demişlerdi. Artık Allâh, ayrılığa düştükleri şey hakkında, kıyâmet günü aralarında hüküm verecektir.
Kur�anı her hususta kendi aklımız ve mealler ile biz anlayabiliriz hususunda düşülen en büyük hata,Sünnet-nüzul siyak ve sibak Sahabe ve alimlerin görüş ve düşüncelerini arka plana atıp kendi görüşünü sunmak, Kur�an�ı anlamada birçok yanlışlığa düşülmesine sebebiyet vermekte ve günümüz haricileri olan HANİFLER birçok hususta 1400 yıllık süreç içerisinde müsteşriklerin dahi kabul ettiği birçok hususu reddetme cesaretleri hiçbir zaman istedikleri emellerinin İslam ümmeti arasında kabul görmeyecektir. Çünkü İslam alimleri teslimiyet ve akli selim bir tavır ile bakmakta idiler.
İslam alimlerinin hemen hepsi. Sünneti Kur�an tefsirinde ikinci kaynak olarak kabul etmektedirler. Bu hususta hiçbir alim başka bir fikir sunmamıştır. Kur�an Allah Resulü Muhammed (s.a.a) efendimize vahyedileni sadece tebliğ etme ile yeterli kılmayıp, aynı zaman ona Kur�anı açıklama görevide vermiştir.
O peygamberleri açık deliller ile ve kitaplar ile göndermiştik. Sana da, insanlara indirilen ilahi mesajı açıklayasın da ola ki, düşünürler diye Kur'an'ı indirdik. (Nahl-44)
Ama Biz, sana, (ey peygamber,) yazılı bir metin göndermiş olsaydık ve ona kendi elleriyle dokunmuş olsalardı bile hakikati inkara şartlanmış olanlar, kesinlikle, "Bu aldatmacadan başka bir şey değil!" derlerdi.(En�am-7)
Kur�an� inkara şartlanmış olanların istediği gibi gökten kağıt parçaları halinde vahyedilmiş olsa idi Allah resulü bu ayetleri açıklamasa idi, insanlar o zaman Kur�an emir ve yasaklarının ne şekilde uygulanacağını bilemez ve layıkıyla yerine getiremez birçok yanlış anlayış ortaya çıkardı.
Kur�an birçok ayeti kerimede Allah resulünün insanlara kitap ve hikmetin öğreticisi olduğunu, ayeti kerimeleri okuduktan sonra muhataplarına Kitabı ve Hikmeti öğrettiğini bildirmektedir. Ayeti kerimelere dikkat ettiğimizde Allah Resulünün ayetleri sadece tebliğ etmekle kalmayıp aynı zamanda açıkladığı sonucu açıktır. Ayeti kerimelerde ��İnsanlara İlahi mesajı açıklayasın�� hitabı bizzat Tebliğ ile birlikte açıklayıcısının da Allah Resulü olduğunu ve Peygamberlik görevi ile birlikte açıklama görevini de yürüttüğü tüm İslam camiasınca sabittir.
Kur'anı Peygamberi Ulul Emri birbirinden bağımsız kılan anlayış eseri olan günümüz HARİCİLERİ (Hanifler)
İslam dininin tüm dinamiklerine el atmak üzere birleşmişçesine, benim Kurandan anladığım benim Kurandan anladığım, sözlerini dillerine dolayarak herkes dilsiz, sağır, kör görmüyor da sadece bu beyefendiler anlıyor ve öğretiyorlar. Benim size acizane tavsiyemBu benim kurandan anladığım diyene kadar, günümüze kadar İslam alimlerinin ittifakı ile bende onların görüşünün doğruluğunu kabul ederek Kuranı anlamaya ve yaşamaya çalışıyorum diyerek. NASUH bir Tevbe ile Rabbe Tevbe etmeniz Allah bizleri kendine kul eylesin.
Gencecik beyinleri aşureye çeviren bu sanal Google alimleri Kur'anı açıklamaya o kadar yüreğiniz yetiyor ise buyrun size vereceğim şu maddeler ile açında görelim. Yeter artık çekin ellerinizi Müslümanların dininden kendinize uygun din anlayışınız size kalsın Bize Kuran Sünnet Hadis İcma Kıyas İstihzan Alimlerin ittifakı yeterde artar bile sizden bir şey istemiyoruz.
İstisna Yoluyla Açıklama. Bir Şeyin Sebebini Zikretmekle Açıklama. Genel İfadelerin Tahsis Edilmesi Genel Anlamlı Kelimeden Kast olunan Şeyin Belirlenmesi Genel Anlamlı Bir Kelimenin Şümulüne Giren Hususların Açıklanması Müphem Hususların Açıklanması İsm-i Mevsullerle Kast olunan Şeylerin Açıklanması İsm-i İşaretlerin Gösterdikleri Şeylerin Açıklanması Zamirlerin Açıklanması Bir şeyin Veya Bir Şahsın Gerçek Adının Zikredilmesi Zaman ve Mekanla İlgili Belirsizliğin Giderilmesi Garib Kelimelerin Açıklanması İfadelerdeki İhtimallerin Bir'e İndirgenmesi Kısa Ve Veciz İfadelerin Geniş Açıklanması İfadelerin Mecazi Oluşlarının Tayin Edilmesi İzahı Güç Hususların Açıklanması
Kur'an-Kur'an diyip Kur'andan anlamayan zihniyetlere sadece ufak bir örnekleme verdim buyrun bu maddeler eşliğinde Kur'anı bize anlatında bizde sizi görelim Allah şahittir Ahirette ilk yakasına yapışacağım kesim, bu dini oyuncak haline getiren Hanifler olacaktır. Sizi Allah'a havale ediyorum. Biz Sizin dininizden değiliz Biz Allah'ın berrak dini olan İslam�a tabiyiz.
Öncelikle HANİFLERİN söylemlerini vereyim daha sonra Kararı siz verin Bunlar kim diye?
İslam Alimleri Kimki ben bilirim
Peygamber Postacı aramızda işi yok
Tasavvuf neki hepsi şirke girmiş
Kıble aman Allah'ım oda ne her yön serbest yatarak namaz kılma dahil
Peygamber Ümmi değil bilakis OXFORD üniversitesini iki defa bitirmiş
Peygamberin Helal Haram koyma yetkisi olamaz biz daha iyi biliriz
Kadir ve Miraç Geceleri insan aklının dışında akıl ile kabul edilemez
Hadisler onlarda ne hepsi yalan ve uydurmalardan ibaret
Sünnet Kuran ile alakası yok peygamberin kendi heva ve heveslerinin ürünü
Tevhidi en iyi biz biliriz
Kuran'ı bizden iyi anlayan yok onlar çöl bedevisi Sahabeler ne bilir biz Peygambersiz bu işi yürütürüz
Oruç 29 gün çekilirmi ya 10 gün daha mantıklı işimiz gücümüz var
Kur'anı anlama metotları diye bir şey yok Mealler bize yeter nüzul siyak sibak bunlar bizi ilgilendirmez
Mucize diye bir şey yok onlar hayal aleminden ibaret halüsinasyon eseri
Namaz oda ne jimnastik hareketleri el çırpmadan ibaret şekilsel bir izahatı yoktur
Mahrem sınırları çağdışı uygulamalar açılıp saçılma dururken oda ne
Melek diye bir şey yok
Kader ne ya (hâşâ) Allah suçlu biz suçlu değiliz o zaman
Haremlik Selamlık ayıp ya hepimiz kardeşiz böyle bir şey olmamalı erkek bayan tek başlarına kardeşçe oturabilir
Ebu Hanife İmam Caferi Sadık İmam Şafi İmam Ahmet İmam Malik bunlarda kim Edip Yüksel Yaşar Nuri, Halife Reşat Zekeriya Beyaz bunlar bizlere yeter nede olsa .............adamlar bulmuşuz
Kuran 19 üzere yaratılmıştır Tevbe suresindeki ayet fazla çıkarın bunu 19 uymuyor
Yellenme abdesti bozmaz kim demişse dine ekleme yapmıştır
İbadet Angarya zaman kaybına sebep kısaltmak ve vakitleri daraltmak lazım
Kabe dikili bir taş ona karşı saygı gösterme ŞİRKTİR
Bütün kabirleri yerle bir edin kabir diye bir şey yok Maazallah dua ederseniz çarpılırsınız
Başörtüsü Allah�ın emri değildir
Kur�an�da Salat Namaz mıdır?
İnsanların Peygambere sevgisine ŞİRK
Alimlere saygı ve sevgiye ŞİRK
Kur�an�ı anlamada başvurulması gereken yollara barikatlar ve engeller ile saf dışı etme
Âmin demeyi Putperestlik görme
İslam alimlerini (haşa) kendilerini Peygamber gördüklerini kitaplarını Kuran gördükleri
Siyak-Sibak Nüzul esas alınmadan sarf ve nahivden habersiz Tefsirciler
Maddeler halinde vermiş olduğum sözleri bir düşünün! Bunları kimler diyor HANİF'LER adı altında kime hizmet ettikleri belli olmayan günümüz müsteşrikleri söylüyor.
Öncelikle hoşgeldiniz. Yazınızı baştan sona okudum; Hanif Akıma olan tepkinizi dile getirmişsiniz,herşey tartışılabilir. Günümüzde Bilgiye ulaşmak artık çok kolay. Hepimiz bir uyanışın arifesindeyiz.
Hepimizin önyargıları var.Onlarsız olmuyor... Bende sizin hakkınızda zanna kapıldım,lakin kısa bir araştırma ile geçmişde yazdığınız bir yazıya ulaştım; Onuda baştan sona okudum ve sizin 4*4 lük bir Hanif olduğunuz fikrine ulaştım. Müsadenizle o yazınızı buraya alıntılamak sureti ile paylaşıma sunmak istiyorum;
Eğer sonradan düşüncelerim değişti yada o yazıyı ben yazmadım derseniz,o da kabulum... Ancak henüz knou açma hakkınız olmadığı için buraya yazmış olabilirsiniz. Dilerseniz cevabi yazınız ile birlikte yeni bir başlıkta tartışabiliriz. forum yöneticilerinden ricam,konunu bu ileti ile birlikte yeni bir başlığa taşınması. Böylece Sn. Mevlut Honul'a dileyen arkadaşlar yeni bir başlıkta cevap verebilir,fikrini söyleyebilir.
Aşağıda ki metnin size ait olduğunu teyit ediyormusunuz=?
EĞER CEVABINIZ EVET ise SİZ dE BİR HANİFSİNİZ. Tekzip hakkınız saklıdır.
Mevlut Honul Yazdı:
De ki: "Ben, dini yalnızca O'na halis kılarak Allah'a ibadet etmekle emrolundum."
(Zümer 11)
Öncelikle ibadet kavramının ne olduğunu ele alalım:
İbadet kişilerin İnançları doğrultusunda, inandıkları değer yargıları
uğrunda yaptıkları, İtaat ettikleri her şeyi kapsamaktadır. Lakin
günümüzde özünde bütün bir hayatı kapsayan, İbadet kavramı daraltılmış
ve sınırlandırılmış belli başlı şeyler için kullanılmaya başlanmıştır.
Namaz, Oruç, Hac, Zekat vs kavramlar etrafında şekillendirilmeye
başlanmıştır. Bu anlayış ile İbadet kavramı belli kesimlerin inancı
haline dönüştürülmüştür, Bizler Mümin’ler olarak İbadet kavramının
gerçek değerini anlamadıkça, İslam’ın bir bütün olarak yaşanmasını
beklememiz hayalden ibaret olur. İbadet’i Allah’ın kulları olarak her
şeyimizi borçlu olduğumuz Allah’a has kılmadıkça ve gerçek manada
yönelmedikçe yanlış yoldayız demektir.
Bu yönelişimizde yaşamımıza ait ne varsa, Allah’ın emir ve yasaklarına
riayet etmeyi ilke edindiğimiz vakit, Müslüman’lar olarak yaptığımız her
şey İbadet kavramı içine girer. Bu temel ilkeler doğrultusunda Allah’ın
razı olacağı her şey ibadet’tir. İslami emir ve yasakları hayat
biçimine dönüştürmeyen, İslam’ın yeryüzüne hakimiyeti doğrultusunda
hareket etmeyen, yaşam tarzını gelenekler atalar vs inancı üzere inşa
edenlerin İbadet’lerinin hiçbir değeri olamaz.
Yaptığımız şeylerin İbadet hükmünde sayılabilmesi için, Ana hedefimiz
Yeryüzünden fitnenin kalkması ve Dinin yalnızca Allah’a ait olması
hedefini taşımalıdır. Yani gayesiz yapılan bir işin karşılığını ne kadar
bekleyebiliriz. Yaptığımız işlerin iyi veya kötü olması bu sonucu
değiştirmez. İbadetlerimiz de en hassas noktalardan biri olan RİYA’DAN
uzak durmak vazifemizdir, Çünkü RİYA ibadeti öldürmekle beraber, Şirke
sapmaya dahi yol açar, İbadetlerimizde Şirk’ten ve Riya’dan uzak
durabilmeliyiz.
Müslüman'lar sırf Dindar görünmek için İbadeti Atadan, babadan,
geleneklerden efendilerinden aldıkları bir anlayış ile yapmaları boş bir
uğraştan başka bir şey değildir. Günümüz İslam dünyasında belli başlı
yapılan şeyleri İbadet olarak görmek, Allah’ın bizden istemiş olduğu
Kulluk tanımını anlayamamışlığı ortaya çıkarır. Bu aynı zaman da
ibadettin de çemberini daraltıp belli başlı bazı hareketlere indirgemek
olur ki bu büyük bir kavram katliamıdır. Kulluğu anlayabilmek için her
anlayışımızda olduğu gibi İbadette de Tevhidi inancımızı korumak ile
mükellefiz. İbadeti Yalnız ve Yalnız Allah’a has kılmak için Allah’ın
dışında hiç bir şeye boyun eğmememiz gerekir.
Allah c.c bizden istemiş olduğu kulluk hususunda şöyle buyurmaktadır.
(Rabbimiz!) yalnız sana kulluk etiğimiz için. Yalnız senden yardım isteriz! (Fatiha /4 )
Siz Ey iman edenler! Sadece (Allah’ın huzurunda)eğilin! Onun sizin için
koyduğu yasaya tabi olun ve yalnızca Rabbinize kulluk edin! Birde
hayırlı işler yapın ki ebedi kurtuluşa nail olasınız!
(Hac Suresi/ 77)
Şüphesiz, sana bu Kitabı hak ile elbette biz indirdik; öyleyse sadece
zatına hasredilmiş saf ve samimi bir borçluluk bilinci ile Allah’ kulluk
et!
(Zümer Suresi, 2)
Söz konusu edilen itaat sadece ve sadece Allah’a has kılınmış bir ibadet
olgusudur ve bu ibadet olgusunun çerçevesi tüm hayatı kuşatmıştır.
Ancak Günümüzde İbadet kavramı belli başlı davranışlarımızın
karşılığında kullanılmaya ve algılanmaya başlanması ile Allah’ın emir ve
yasaklarını Heva ve hevesleri uğrunda kullananlar başgöstermiştir.
Zahir’de Allah’a yöneldiklerini gösterseler de gerçekte Atalar dininin
temsilcisi oldukları aşikardır. İbadeti sadece sakal, tespih, takke,
cüppe, tövbe alıp verme rabıta, tevessül, sözde Salihler ile beraber
olma gibi vb şekilselciliğe hasredilen bir ibadet anlayışı ile ibadet
kavramını katleden zihniyetler kuranı asıl amacından saptırıp
kendilerince oluşturdukları atalar yolu din anlayışları ile sadece
kendilerini değil masumane yaklaşımlar ile dini öğrenmek isteyen
insanların da islamın özünden uzaklaşmalarına sebep olmaktadırlar.
Bu geleneksel atalar yolu yaklaşımı sadece ibadeti ifsat etmekle
kalmayıp. ekonomik, Kültürel, Sosyal, Hukuksal, Toplumsal, Evrensel vb
İslamın emrettiği ne varsa kendi yaşamlarında dejenere ederek ortaya
koydukları şekilci yaklaşımları ile dini yaşanmaz hale getirerek dini
ibadethanelere hapseden ruhban din sınıfı oluşturmuşlardır.
İbadetin kime yapıldığı hususunda soracağımız soru karşısında.
Müslüman’ların şüphesiz olarak söyleyeceği Allah’a yapmaktayız, eylemsel
olarak hayat biçimlerine baktığımızda Allah ile birlikte birçok şeye
İbadet edildiği görülmektedir. Şunu da belirteyim bilinçli olarak hiç
bir Müslüman Allah dışında birine İbadet etmeyi kabul etmez.
Mesela (onlar hahamlarını ve papazlarını rabler edindiler ) ayeti inince
buna adiy bin hatem itiraz eder ve der ki. Ey Allah’ın resulü biz
onlara tapmıyorduk. Efendimiz ise ey adiy siz onların her dediklerine
şüphesiz itaat etmiyor muydunuz? oda evet ya resulallah dedi efendimiz
ise işte tapınmak budur diyerek. her halukar da sorgusuz ve sualsiz
itaatin tapmak olduğunu ifade etmişlerdir.
Cehaletleri sebebiyle İbadet kavramını iyice anlayamamış kişilikler, Şu
hususu kavrayabildiklerinde İtaatin Allah’a ibadet olduğunu
benimsediklerin de doğru yolu bulmuş olurlar. Allah’ın emir ve
yasaklarını Her şeyin üstünde gören Müminler Hükümleri tereddütsüz bir
İman ile uydukları vakit İbadeti Allah’a has kılmış olurlar.
Tevhidi bir inancı özümsemiş olan Müminlerin inançlarında Hüküm ve
İtaatin Yalnızca Allah’a yapılması gerektiği hususunda yapılması
gerekenleri kur’anın bak dediği yerden bakarak öğrenmek zorundadırlar,
Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır. Kim Allah'a ve elçisine itaat ederse,
Allah onları içerisinde yerleşip kalacakları tabanından ırmaklar
çağlayan cennetlere koyar; işte muhteşem kazançta budur.(Nisa Suresi,
13)
MEVLÜT HÖNÜL
MALAZGİRT
03/10/2009
__________________ Haşr -10
"Rabbimiz, bizi ve bizden önce inanmış olan kardeşlerimizi bağışla; kalbimizi inananlara karşı kin beslemekten koru.
Rabbimiz, sen şefkatlisin, Rahimsin,"
Değerli kardeşim yazı bana ait İbadet hususunda kime itaat ediyor isek ibadetimizin ona olduğunu Kuran beyanı ve Allah resulünün tebliği ile açıkça belirttim Hanif veya başka bir şey olmam hususunda Ben yalnızca Müslümanlardanım demekten daha güzel bir söz yoktur.
İstediğiniz her konuda tartışmaya açığım yalnız ayrı bir başlık açalım benim bu sizin değindiğiniz mevzularda 65 e yakın Kendi çalışmam mevcut isterseniz burda isterseniz www.medineweb.net sitesinde tartışabiliriz yeterki Rabbimizin emri gereği Vasat (orta) yol üzere olalım. Allah elbette bizleri Kurandan sorumlu tutacak.Bu hususta sorun yok ama Akli selim ile bakılan Kurandan yoksa Sefih olarak bakılacak kurandan değil buyrun cevabınızı bekliyorum Allah'a emanet olun....
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma