Yazanlarda |
|
iblissavar Uzman Uye
Katılma Tarihi: 06 subat 2007 Gönderilenler: 363
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Ertuğrul Özkök-Hürriyet
Şimal Ekspresi’nde iç savaş
"ALLAH var mıdır?"Kendimi sık sık o trenin içinde bulurum.
Sanki orası Sibirya’da bir yerdedir.
Karla kaplı ormanlar arasında, ince uzun bir koridorda ilerleyen bir buharlı tren görürüm.
Beyaz dumanlar bırakarak ormanın içinde süzülür gider.
Orada hayatın fon müziği, derin bir sessizliktir.
Ben bütün iç yolculuklarıma işte o Şimal Ekspresi’yle çıkarım.
Her şeyi orada hayal eder, o trende yaşarım.
En
büyük yalnızlıklarımı, en güzel mutluluklarımı ve en büyük korkularımı,
hep o yalnızlık treninin kuşetli kompartımanlarında, sadece kendimle
paylaşırım.
"Allah var mıdır?"
Bu soruyu işte böyle yolculuklarımdan birinde sordum.
Hem kendi kendime, hem de gökyüzüne sordum:
"Allah gerçekten var mıdır?"
* * *
Aşağıda anlatacağım şeyler, geride bıraktığım yıllara sığdırdığım münzevi bir keşişliğin hikáyesidir.
Çok yalnız anlarda sorulan çok basit soruların fevkalade şahsi ve mahrem cevaplarıdır.
Bir balık larvası kadar şeffaf ruhum, bunu da içinde tutamadı.
Sizinle paylaşmak istedi.
Bu yazı, onun küçük ve acemi bir kompozisyonudur.
Giriş ve gelişme bölümü bulunan, sonuç kısmı ise meçhule bırakılan küçük bir iç savaşın hikáyesidir.
Biraz korku filmi gibi, biraz umut dolu...
* * *
Scott Atran isimli bir çocuk, henüz 10 yaşındayken odasının duvarına siyah ve turuncu kalemlerle şunu yazdı:
"Tanrı vardır."
Arkasından ekledi:
"Eğer olmasaydı başımız fena halde dertteydi."
İyi ama Tanrı varsa, Tanrıtanımaz ateistler ne oluyor?
İnanç nedir?
* * *
Scott Atran büyüdü. 55 yaşına geldiği zaman artık Allah’a inanmıyordu.
Ama kafası hálá sorularla doluydu.
İnsanlar niye kapıdan girerken önce sağ ayaklarını atarlar?
Tırnaklarını neden gece kesmezler, neden ters dönmüş ayakkabıları hemen düz çevirirler?
Neden?
Atran şimdi hem Paris’te, hem de ABD’de antropoloji dersleri veriyor.
Uğraştığı konu inanç.
Ve Tanrıtanımaz öğrencilerine çok ilginç bir deney yapıyor.
Üç grup öğrenci alıyor. Bunların hepsi ateist.
Hepsinin önüne ağaçtan yapılmış bir Afrika kutusu koyuyor.
"Bu kutu büyülüdür. Eğer Allah’a inanmıyorsanız, bu kutunun içine koyduğunuz bir şey yok olacak" diyor.
Bakın ne oluyor?
* * *
Birinci grup öğrenciye, "Kaleminizi bu kutuya koyun" diyor.
Ateist öğrencilerin hepsi, hiç tereddüt etmeden kalemlerini kutuya koyuyor.
İkinci grup öğrenciye ise "Şoför ehliyetinizi koyun" diyor.
Bir bölümü tereddüt ediyor, ama büyük çoğunluğu koyuyor.
Üçüncü grup öğrenciye ise "Elinizi kutunun içine koyun" diyor.
Tanrıtanımaz öğrencilerin çok küçük bir bölümü elini kutunun içine koyuyor.
Siz bundan ne sonuç çıkarıyorsunuz?
Kaybedeceğiniz şeyin değeri arttıkça, yok olduğunu sandığınız inanç, ruhunuza baskı yapmaya başlıyor.
Elinizi kaybetmek, kaleminizi kaybetmekten daha ağır bir şey olduğu için, inançsızlık tereddüde dönüşüyor.
10 yaşında duvarlara "Allah vardır" diye yazan Scott Atran, şu sonuca ulaşıyor:
"Herkesin bir inancı vardır."
Tanrıtanımazların bile...
Hele hele geride bıraktığınız yıllar artıyor, önünüzdekiler azalıyorsa...
Yani en kıymetli şeyinizi kaybetmeye doğru adım adım gidiyorsanız.
Yani hayatınızı...
(*)
Bu örneği New York Times Magazine’in 4 Mart 2007 tarihli sayısında
okudum. Gazete, "Neden inanırız" diye çok güzel bir dosya yapmış.
İnşallah birileri çevirir ve yayınlar.
__________________ ŞEYTANDAN VE ONUN EVLİYASINDAN KAÇINMANIN EN İYİ YOLU,ŞEYTANA KÜLAHINI TERS GİYDİRMEKTİR!
|
Yukarı dön |
|
|
Alperen Admin Group
Katılma Tarihi: 09 nisan 2005 Gönderilenler: 2974
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
TANRI-EVREN İLİŞKİSİ
AÇISINDAN DETERMİNİZM, İNDETERMİNİZM VE KUANTUM TEORİSİ
__________________ Yunus 105. Şu da emredildi: "Yüzünü dine bir hanîf olarak çevir. Sakın müşriklerden olma!"
|
Yukarı dön |
|
|
AZADEH Uzman Uye
Katılma Tarihi: 22 subat 2007 Gönderilenler: 102
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
"Herkesin bir inancı vardır."
çok itici ve Alemlerin Rabbi'nin kendini tanımladığı özelliklerine yakışmayan bir cümle. "İnanç" değil sadece İnanç, inanmak latlarda uzzalarda şeyhlerde putlarda her yerde var. milyarlarca hintlinin acınacak inekleri var.. tarikat liderlerini kutsayan, peygamberi dahi yardım istenecek konuma sokan, türbelerde mezarlarda bile yardım dileyen milyonlar var ve Kur'an da insanoğluna bir çok yerde tanımlama var : "İnsan, Rabbini gereğince bilemedi, Onun büyüklüğünü kavrayamadı"
İşte bu cümleler İnsanoğlunun en temel gerçeği ve dersidir.
"İnsan, Rabbini gereğince bilemedi, O'nun Yüceliğini-büyüklüğünü kavrayamadı"
|
Yukarı dön |
|
|
barış Uzman Uye
Katılma Tarihi: 13 eylul 2006 Yer: Turkiye Gönderilenler: 339
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Dersten Çıkan Ders
Bir arkadaşım ODTÜ
felsefe bölümünde okurken bir dönem bilim felsefesi dersini almaya
başlıyor. Dersin hocası da konusunda Türkiye çapında bir kişi. Ancak
inançsız. Ve daha ilk dersinde " arkadaşlar" diyor, "Allah`ın varlığı
bir varsayımdan ibarettir, aslında böyle bir şey yok, ama müslümanlar
işlerine geldiği için bir Allah`a inanmış, sonra da bütün düşüncelerini
bu varsayım üzerine bina etmişler. Aslında bu, temelde sadece bir
kabulden ibarettir. "
Bunun üzerine arkadaşım itiraz ediyor ve "hocam" diyor, "sizin
dediğiniz gibi değil. Biz müslümanlar akıl ve mantıkla iman ediyoruz.
Ve Allah`ın varlığını, birliğini aklen, mantıken ispata hazırız. "
Hoca "hele bir ispat et bakalım, nasıl yapacaksın?" diyor. Ve arkadaşım anlatmaya başlıyor:
-Bir harf katipsiz olmaz, bir iğne ustasız olmaz, bir köy muhtarsız olmaz, değil mi?
-Evet ?
-Öyle ise, bir harf bile katipsiz olmuyor da, nasıl olur şu muhteşem
kainat kitabının bir yazarı olmaz? Bir iğne bile ustasız olmuyor da
nasıl olur şu kainat fabrikasının mükemmel bir ustası olmaz? Bir köy
bile muhtarsız olmuyor da nasıl olur şu koca kainat şehrinin bir yüce
idarecisi olmaz?
O yaratıcıyı tanımanın yolu da çok basit. Mesela bir mektup, dikkatli
bir okuyucu için, onu yazanı tarif eder. Mektubu yazanı görmesek de
kişiliğini, isteklerini, ruh halini, ilgi alanlarını, mesleğini,
mevkiini mektubundan anlayabiliriz. Tabii usulünü biliyorsak. Aynen
öyle de; bu kainat, Allah`ın bizlere kendisini tanıttırmak için yazdığı
mektuplarla doludur. Her bir ağaç, bulut, çiçek, hayvan, yani
gördüğümüz her şey bize yaratıcısını tarif ediyor. Okumasını bilirsek
tabii.
Hoca beklemediği bu izah karşısında şaşırıyor. Sonra da "Ama bu
yaptığınız bilimsel bir izah değil. " diyor. Arkadaşım ise bir karşı
soru ile konuyu açmaya devam ediyor.
-Hocam siz atomun varlığına inanıyor musunuz?
-Herhalde, niye sordun ki?
-Peki deliliniz nedir? Atomu gördünüz mü, veya gören var mı?
-Tabii ki atomu gören yok, zaten biz atomun varlığını direkt değil,
indirekt yoldan biliyoruz. Mesela Rutherford ve Geiger altın plakaya
çarpan alfa taneciklerinin izlerine bakarak atomun yapısını
anlamışlardır. Yani atomu oluşturan parçacıkların iz ve etkilerinden
hareketle atomun varlığını ve yapısını anlıyoruz. Bu tarz ispata da
çıkarım (inference) yolu diyoruz.
Hocanın bu açıklaması üzerine arkadaşım gülerek "açıklamalarınız için
teşekkür ederim hocam. Demek ki az önce Allah`ın varlığını ispat için
anlattığım delil de, atomu ispat için kullanılan delil gibi, çıkarım
(inference) yolu ile ispat oluyormuş ve bilimsel bir ispatmış" diyor.
Hoca şaşırıyor "yani bunlar aynı şey mi?"
-Tabii ki aynı hocam. Neresi farklı ise söyleyin. Siz altın plakadaki
etki ve izlerden atom ispat ve tarif edilebilir dediniz; ben de
kainattaki varlıklardan, onlarda görünen özellik ve faaliyetlerden
Allah`ı ispat ve tarif edebiliriz dedim.
-Yani aynı şey mi bunlar? diye tekrar soruyor hoca.
Bu esnada herhalde tartışmanın gidişinden memnun olmayan bazı talebeler
söze girip, "hocam bırakalım bunları, nereden geldik bu bahse?"
diyorlar ve konu kapanıyor.
Bundan sonraki derslerde de hoca ile arkadaşım arasında dini konularda
tartışmalar devam ediyor. Hoca hangi dini inancı tenkit etse mantıklı
cevaplar alıp susuyor.
Sonunda ikinci yarı yıl başladığında hoca iyice düşünüp taşınmış, kafa
yormuş ve artık bu işi kendince halledeceği bir yol bulacağına inanmış
olsa gerek ki, ilk derste konuyu yine dine getirip kendinden emin bir
şekilde arkadaşıma hitaben diyor:
-Bugün bu meseleyi bitireceğiz ve artık gündeme getirmeyeceğiz.
-Tabii hocam, bitirelim.
-Yalnız bu meseleyi bilimsel çerçevede görüşebilmemiz için bazı
kriterlere uymamız lazım. Şöyle ki: Bilimsel bir teori, geçerli olduğu
sınırı, şartları, çerçeveyi çizmek zorundadır. Eğer bir teori için,
"her şart altında doğrudur, gelişmeler ne yönde olursa olsun,
araştırmalar nasıl çıkarsa çıksın bu teori doğrudur" denilirse, o teori
bilimsel olmaz, olsa olsa inanç veya ideoloji düzeyinde kalır.
Yani, bir teori ortaya atıldığında "eğer şu olay şöyle gelişirse, şu
incelemenin sonucu şöyle çıkarsa, şu şöyle ise bu teori doğrudur, aksi
takdirde bu teori yanlıştır" denilebilmesi lazımdır, o teoriye bilimsel
diyebilmek için. Oysa siz müslümanlar Allah`ın varlığını ispatlarken
bir şart getirmiyor, alternatif bir kapı bırakmıyorsunuz. "Her hal-ü
karda, her durumda Allah vardır" diyorsunuz. Bu da bilimsel bir ispat
olmuyor tabii.
Eğer Allah`ın varlığını gerçekten bilimsel bir şekilde ispat etmek
istiyorsanız, diyebilmelisiniz ki; "şu şu şartlarda Allah vardır, bu bu
şartlarda da Allah yoktur". Eğer böyle şarta bağlı bir ispat
getirebilirseniz o zaman o şartları tartışırız ve yaptığınız ispat da
bilimsel olabilir.
Ve hoca arkadaşımı mağlup ettiği düşüncesi ile sözünü bitirip, muzaffer
bir eda ile cevap bekliyor. Anlaşılıyor ki hoca bilim felsefesi üzerine
bütün bilgilerini irdeleyip uzun düşünceler sonrası böyle kritik bir
soru hazırlamış. Kritik bir soru, zira hiç bir müslümanın "şu şartlarda
Allah vardır, bu şartlarda Allah yoktur" diyemeyeceğini düşünüyor.
Hakikaten de zor bir soru, ama arkadaşım kısa bir düşünme sonrası
tefsirlerde okuduğu bir örneği hatırlıyor ve cevap veriyor:
-Peki hocam istediğiniz şartı yerine getireyim. Şöyle ki: Biz diyoruz
ki: Kainatta atomlardan yıldızlara dek uzanan, hükmeden mükemmel bir
düzen var. Bu düzenin gerçekleşmesi için,
1- Ya diyeceksiniz ki; her bir varlık, atomlardan ta yıldızlara kadar,
bu mükemmel düzeni biliyorlar ve bilerek, görerek, şuurla hareket
ediyorlar; ki bu durumda Allah yoktur diyebilirsiniz,
2- Ya da diyeceksiniz ki bu atomlar, gezegenler, unsurlar vs. akılsız
şuursuzdur; öyleyse tüm bu kainatı, zerrelerden yıldızlara dek idare
eden ilim, hikmet ve kudret sahibi bir yaratıcı vardır.
Birinci şıkkı kabul edeceğinizi zannetmiyorum; zira taşa-toprağa,
bitkiye-hayvana, atoma-yıldıza akıl, fikir, şuur vermenin "animizm"
diye adlandırıldığını, ilk çağlarda ortaya atılmış batıl bir inanış
olduğunu siz söylemiştiniz. Demek ki ikinci şıkkı kabul edeceksiniz.
Hoca şaşırıyor, "anlamadım?"
-Bir örnekle açıklayayım hocam. Mesela güneşli bir öğlen vakti denizin
yüzünde, su birikintilerinde, aynalarda, camlarda, parlak şeylerde
oluşan akisleri, pırıltıları, ışık yansımalarını;
1- Ya diyeceksiniz ki; bunların hepsi kendinden ışık saçıyor,
2- Ya da diyeceksiniz ki; bunların kendisinde ışık yoktur, bu pırıltılar yansımadır, gökteki güneşin ışığının akisleridir.
Aynen onun gibi, yeryüzünde, tüm kainatta gördüğümüz ve ilim, hikmet,
kudret, irade gibi sıfatları gerektiren eserler, olaylar; ya bütün
kainatın her bir zerresinde akıl, mantık, güç, irade bulunması ile
mümkün olabilir, ya da sonsuz bir ilim, hikmet, kudret, irade sahibi
bir yaratıcının faaliyetlerinin yansımaları, akisleri, neticeleridir.
Hoca derin bir düşünme sonrası apar topar sınıftan çıkıyor...
Yazar : ÜMMÜHAN
Bu yazı Diğer konular kategorisindedir.
Bu yazi 56 kere okunmuştur.
__________________ Asra andolsun ki,iman eden, sâlihât işleyen, hakkı ve sabrı tavsiyeleşenlerin haricindeki tüm insanlar kesinlikle tam bir hüsran içindedir.
|
Yukarı dön |
|
|
|
|