Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
'Tık' deyip geçmeyin
Bir bilgisayar vuruşu, bir 'tık' ile başınıza neler açabileceğinizi bir bilseniz...
Bilgisayar başındasınız; bir siz bir de
karşınızdaki ruhsuz makine... Takip ettiğiniz internet sitelerinin, ya
da bulunduğunuz muhitte panolara asılmış hedef gösterici duyuruların
etkisi altındasınız... Açtınız gazetenin internet sayfasını ve hakkında
bilendiğiniz yazarın kışkırtanları haklı çıkartan bir yazısını
okudunuz...
Şöyle de olabilir: Biriyle ilgili akıl almaz
bir iddiayı e-posta olarak almışsınız, internet sapıklarının
oluşturduğu sahte görüntüler bilgisayar ekranınızda; ifrit olmuşsunuz...
Sakın ola, internetin sağladığı kolaylığa
aldanıp yazara derhal bir küfür-postası göndermeyin; size gönderilmiş
asılsız olma ihtimalli iddiayı başkalarına iletmeyin... Başınıza büyük
işler açabilirsiniz çünkü...
Hatta arkadaşınıza, eşinize, dostunuza,
sevdiğinize, patronunuza göndereceğiniz e-posta konusunda bile
olağanüstü dikkatli olun; önce diyeceklerinizi iyice ölçüp biçin,
mesajınızı ondan sonra 'tık' ile karşı tarafa yollayın. Tavsiyem,
mesajlara verilen cevaplar için de geçerli.
Dün bir gazetede karşıma çıkan haber
düşündürdü bu konuyu: Bir devlet büyüğüyle ilgili aslı-astarı olmayan
bir iddia seçim öncesinde internette dolaşıp duruyordu; memurun biri
kendini tutamayıp iddiayı içeren e-postayı adres listesindeki herkese
gönderivermiş... Yağlı-kaymaklı konumunu kaybetmiş o memur bugün; kötü
bir yere tayinini çıkarmışlar... Eminim, "Aaa, benim gönderdiğimi nasıl
öğrendiler?" merakındadır bugün...
Oysa bilgisayarla yapılan her işlem takip
edilebilir. Sizin çok kolay adres alınan bir siteden elde ettiğiniz
kullanıcı adı, sandığınız kadar anonim değildir; uzmanı için birkaç
dakikalık bir izlemeyle iziniz bulunur. Mesajınızı bir 'internet
kafe'den göndermiş olsanız da fark etmez; iki gün sonra ücra köşenizde
ensenizde bitiverirler.
Sağa-sola tehdit mesajları gönderdiniz ve
hiçbir şey olmadı mı? Siz öyle sanmaya devam edin. Ciddiye alınmayı hak
eden bir tehditse gönderdiğiniz, muhatabınızın bağlı olduğu şirketin
özel güvenlik birimi veya Emniyet hakkınızda mutlaka bir dosya
açmıştır. İnternet sapıklarını takip için oluşturduğu son sistem
elektronik cihazlara sahip bir birimi var Emniyet'in... Bir başka
ülkede bulunmanız da sizi kurtarmaz; bilgisayar çağında 'Promis' ve
benzeri programlarla istihbarat alış-verişi anlığa dönüştü. Hele dinî
içerikli ifadeler kullanıyor veya kullandığınız elektronik adres daha
önce takibe alınmış bir siteyle irtibatlıysa, ciddi sayılabilecek bir
tehdidiniz sonucu o ülkedeki oturum hakkınızı bile kaybedebilirsiniz.
Bir 'tık' demeyin, tıklamadan önce iyice düşünün...
New York Review of Books dergisinde konuyla ilgili bir yazı
okudum. E-posta adab-ı muaşeretine dair 'Send' adlı bir kitabın
tanıtımıydı yazı. Ofis-içi masum e-posta yazışmalarının bile insanların
başına ne dertler açtığının örnekleriyle doluymuş kitap. "Nasıl olsa
muhatabımdan başkası okumaz" diye gönderilen mesajlar hiç umulmayan
sonuçlar doğurabiliyor.
"İnsanlar mektup yazarken daha kibar ve
nazikler, e-posta çıktı durum değişti; koruyucu kalkan kalktı, herkes
en rahat halindeyken yazıyor mesajını ve basit bir 'tık' darbesiyle de
gönderiyor; ondan sonra ayıkla pirincin taşını..." diyormuş yazarlar.
Çin'de faaliyet gösteren bir Amerikan
şirketinin en üst düzey yöneticisi akşam geç saatte odasına döndüğünde
kapının kilitli olduğunu görmüş. Odasını kilitlediğini tahmin ettiği
sekretere kısa bir mesaj göndermekten kendini alamamış: "Anahtarımı
üzerimde taşıyacağımı mı düşündün de odamı kilitledin; bundan sonra
bütün amirlerinin binayı terk ettiğinden emin olmadan mesaini
bitiremezsin."
Kibarca olmayan mesajın altında kalmamış
sekreter ve ofise kısa süre önce hırsız girdiğini hatırlatıp "Amirim de
olsanız bana nezaketsiz davranamazsınız; hem anahtarınızı
getirmiyorsunuz, hem de kendi hatanız yüzünden başkasını suçluyorsunuz"
mesajını –yalnız amirine değil- bütün şirket çalışanlarına göndermiş.
Konu Çin basınının da ilgisini çekince, yönetici istifa etmek zorunda
kalmış.
'Send' kitabının yazarları bozuk kafayla acele
kusulan hisleri yansıtan e-postalardan hemen pişmanlık duyulduğunu
tespit etmişler. Bir defa 'tık' demişseniz yapabileceğiniz pek az şey
olduğu kanısındalar. "Sakın, üzdüğünüz bir tanıdığa, yine e-postayla
özür göndermeyin" uyarısında bulunuyorlar. "En iyisi yüzyüze gelerek,
hiç değilse telefon ederek özür dilemek" öğüdünü veriyor yazarlar...
Siz siz olun, içinizdeki canavarı engelleyin; bir 'tık' başınıza büyük işler açabilir çünkü... t.kivanc@yenisafak.com.tr
__________________ "Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayırmasın.."
|