Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selam
arkadaşlar Snobyx'in yazısını görünce kafamda
halen soru işareti taşıyan ve bu konuyla derin ilişkisi olduğunu düşündüğüm
benzer bir konuyu sizlerle paylaşmak istedim. Kur�ana bakıp Cebrailin kim veya
ne olduğu ile ilgili her nekadar az da olsa bir fikir edinebilme şansımız
varken tek bir yerde geçen Mikail ile ilgili neticeye varmak çok güç görünüyor.
Bir zamanlar ben de Mikail�in kim veya ne olduğunu bulmaya çalışıyordum. Onu
ararken karşıma başka bir şey çıktı. Şimdi Mikaili değil bu şeyi çözmeye
çalışıyorum. Mikailin kim-ne olduğunu bulduğumdan değil? Bana, bunu çözersek
Mikaili de Cebraili de çözebilecekmişiz gibi geliyor.
Bu bahsettiğim şeye geçmeden önce
konu edilen Bakara 192. ve 193. ayetlerin anlamı benim bilgime göre şöyle
olmalı:
2:192.
ve kuşkusuz
onu indirdi âlemlerin rabbi
ve innehu letenzîlu rabbi-l�âlemîne
2:193.
indi onla güvenilir ruh
nezele
bihi-rrûhu-l�emînu
Benim
gördüğüme göre yazarlar �indi� ve �indirdi arasındaki farkı pek önemsemiyorlar
gibi. Daha öncede benzerlerine çok şahit oldum. İşte �ferc� kelimesini
anlamlandırırken cinsel organ yerine ırz, namus yazmalar; Arapça�daki dünya
kelimesini Türkçe�deki dünya ile eşleştirmeler; işine gelmediğinde �ve�
kelimesini İsra:2. ayetin başıdaki gibi es geçmeler; kimi yerlerde resul
kelimesini de nebi kelimesini de peygamber olarak çevirmeler...v.s...v.s... uzayıp
gidiyor.
Şimdi benim
sizlerle paylaşmak ve de fikirlerinizi almak istediğim ve bu konuya paralel
olduğunu hatta bu konu ile ilgili olduğunu düşündüğüm şeye geçmek istiyorum.
Önce kaynaklarını da vererek üç ayrı alıntı yapacağım.
www.allah.gen.tr
sitesinden alıntıdır:
Bazı Kuran ayetlerinde neden biz
ifadesinin kullanıldığı tam olarak anlaşılamadığından bu konu bir takım
soruları beraberinde getirmektedir. Bu konu şu şekilde ele alınabilir. Kur'anda
Allah kendisi için birinci çoğul şahıs olarak "Biz" ifadesini de, birinci tekil
şahıs olarak �Ben� ifadesini de kullanır. Bu Arapçanın dil özelliğinden
kaynaklanır. Arapçada ve başka bazı dillerde de azamet, yücelik ifadesi olarak
bazen bir kişi kendisi için birinci çoğul şahıs olarak �Biz� ifadesini
kullanır. Nitekim gerek Türkçemizde, gerek başka dillerde karşımızda tekil
şahıs varken yücelik, saygı ifadesi olarak ikinci tekil şahıs olan �Sen� yerine
�Siz� demekteyiz. Türkçede tekil olarak yaptıklarımız için de bazen birinci
çoğul olarak �Biz� ifadesini kullanırız, fakat bu karşımızdaki tekil şahıs için
çoğul olan �Siz� ifadesini kullanmamız kadar yaygın değildir.
Kısacası, Allah tevazu yapmaz, tevazu
insanlara yaraşır, Allah için değildir. Allah azametini, yüceliğini,
saygınlığını belirtmek için bu ifadeyi kullanır. Kuran Arapça inmiş bir
kitaptır, bu yüzden Kuran�da Arapça dil özellikleri, Arapça deyimler bulunur.
Allah�ın tekliği tüm Kuran�ın en temel mesajıdır ve Kuran�ın yüzlerce ayetiyle
apaçıktır.
Bir noktayı daha belirtmekte fayda
vardır. Kur'anda Allah kendisinden birinci şahıs olarak bahsederken hem tekil "Ben" ifadesini, hem azamet, yücelik, saygınlık belirtisi olarak çoğul olan "Biz" ifadesini kullanır. Fakat Allahtan ikinci şahıs olarak bahsedildiğinde
hep ikinci tekil "Sen" ifadesi geçer, hiçbir zaman ikinci çoğul olarak "Siz"
ifadesi geçmez veya Allahtan üçüncü şahıs olarak bahsedildiğinde hep üçüncü
tekil "O" ifadesi geçer, hiçbir zaman üçüncü çoğul "Onlar" ifadesi kullanılmaz.
Oysa Kur'anda binlerce defa Allahtan ikinci veya üçüncü şahıs olarak
bahsedilmiştir, bunların biri bile ikinci çoğul veya üçüncü çoğul şahıs
değildir. Bu da başta dediğimiz gibi; bu ifadenin Arapçanın dil özelliğinden
olduğunu gösterir.
http://www.istekuran.com
sitesinden alıntıdır�
soru:
merhabalar hakkı bey
size bir sorum vardı acaba kuranı kerimde neden
sıkça biz kelimesi
geçmektedir yani çoğul olarak kunlanılmakta
yanılmıyorsam
örneğin:Biz göğü büyük bir kudretle bina ettik ve
şüphesiz.Biz onu genişleticiyiz(zariyat
suresi 47)
Muhterem kardeşimiz!
Dinimiz ile ilgili duyarlılığınız için sizleri tebrik
ederim. Böyle özel ve güzel bir konuyu açıklamamıza vesile olduğunuz için de
çok teşekkür ederim.
Sormuş olduğunuz konu çokça sorulan bir meseledir. Bir
çok müslümanın ise meseleden bu ayrıntıdan maalesef haberi yoktur.
Kurana baktığımız zaman yüce rabbimizin bir çok ayette
kendisiyle ilgili olarak �inna, nahnü/ Biz (birinci şahıs, çoğul)� kullandığını
görürüz.
Dikkat edersek bu ifadelerin hepsinin sıfatlarının
tecellisine yönelik vasıtalı tasarruflarında kullanıldığını görürüz. Bunu sizin
verdiğiniz örneğin dışında binlerce örnekle açıklamak mümkün olmasına rağmen
herkesçe çok bilinen üç-beş ayeti örnek verelim.
Kevser suresi; 1: "Şüphesiz Biz sana kevseri
verdik."
İnşirah suresi: " Biz, senin için, senin göğsünü açmadık
mı?"
Kadr suresi;1: "Muhakkak ki Biz onu kadir
gecesinde indirdik."
Ya Sin suresine göz attığımızda ise, sıfatlarının
tecellisi olan vasıtalı tasarruflarının açıklandığı 8, 9, 12, 14, 28, 31, 33,
34, 37, 39, 41, 42, 43, 44, 65, 66, 67, 68, 69, 71, 72, 76, 77, 78. ayetlerde
�Biz� ifadesini, zatına yönelik açıklamaların yapıldığı 60, 61. ayetlerde �Ben�
ifadesini görürüz.
Zatına ve üluhiyyetine ait ifadelerde ise �ene, inni/ Ben
(birinci şahıs tekil� ifadesini kullandığını görüyoruz.
Mesela:
Bakara suresi ayet 30, 186; A�raf suresi ayet 173;
Ta Ha suresi ayet 12-14; Secde suresi ayet 13, Enbiya suresi ayet 25, 92
Ankebut suresi ayet 56.
Rabbimiz, ikinci şahıs ve üçüncü şahıs olarak ise mutlaka
tekil olarak "o, onu, ona" veya "sen, sana, seni" olarak ifade buyurulmuştur.
Bu durumlarda kesinlikle "Siz ve Onlar" ifadesi kullanılamaz. Fatiha da da "Yalnız Sana ibadet ederiz ve yalnız Senden yardım isteriz" şekliyle
ifade buyrulmuştur.
Tüm dünya milletlerinin dillerinde otorite sahipleri güç
kudretlerini anlatırken "Biz" ifadesine başvururlar. Fermanlarında,
söylevlerinde hep "Biz" ifadesini kullanırlar. Bu Kur'an inmeden de böyle idi
şimdi de aynen devam edip gitmektedir.
Kısaca Rabbimizin "Biz" ifadesi Kendisinin azamet ve
kibriyasını; büyüklüğünü, ululuğunu vurgulamak içindir. kesinlikle çoğul
anlamında değildir. Çoğulluğu nefyeden yüzlerce ayet vardır. Ayrıca taadüdü
kudema akla da münafidir.
Buna rağmen maalesef Allahın tasarruflarında üçler,
yediler, kırklar, kutuplar, gavslar gibi ortaklar kabullenen bahtsızlar da
mevcuttur.
Meseleye vakıf olan ilim sahipleri Rabbimizin "Biz"
ifadelerini "Biz Azimüşşan" olarak ifade etmek suretiyle isabetli bir anlayış ve
hizmet ortaya koyuyorlardı.
http://www.mucizeler.com/ sitesinden �Kuran Hiç Tükenmeyen Mucize�
kitabı sf. 30�dan alıntıdır
KURAN�DA BİZ İFADESİNİN KULLANILMASININ SEBEBİ
Bu bölümde incelediğimiz ayetteki "Biz" ifadesinin neden kullanıldığını açıklamakta fayda görüyoruz. Arapça�nın
bu konudaki dil özelliği bilinmediği için sorularla karşılaşıyoruz.
Kuran�da Allah kendisi
için birinci çoğul şahıs olarak "Biz" ifadesini de, birinci tekil şahıs
olarak "Ben" ifadesini de kullanır. Bu Arapça�nın dil özelliğinden kaynaklanır. Arapça�da
ve başka bazı dillerde de azamet, yücelik ifadesi olarak bazen bir kişi kendisi için birinci çoğul
şahıs olarak "Biz" ifadesini kullanır. Nitekim gerek
Türkçe�mizde, gerek başka dillerde karşımızda tekil şahıs varken yücelik, saygı ifadesi olarak ikinci tekil şahıs olan "Sen" yerine
"Siz" demekteyiz. Türkçe�de tekil olarak yaptıklarımız için de bazen birinci çoğul olarak "Biz"
ifadesini kullanırız, fakat bu karşımızdaki tekil şahıs için çoğul olan "Siz" ifadesini kullanmamız kadar yaygın değildir.
Kuran Arapça inmiş bir kitaptır, bu yüzden Kuran�da Arapça dil özellikleri, Arapça deyimler bulunur. Allah�ın tekliği tüm Kuran�ın en temel mesajıdır
ve Kuran�ın yüzlerce ayetiyle
apaçıktır.
Bir noktayı daha belirtmek istiyoruz: Kuran�da Allah kendisinden birinci şahıs olarak
bahsederken hem tekil "Ben" ifadesini, hem Arapça�nın dil özelliklerinden dolayı çoğul olan "Biz" ifadesini kullanır. Fakat Allah�tan ikinci şahıs olarak bahsedildiğinde hep ikinci tekil
"Sen" ifadesi geçer, hiçbir zaman ikinci çoğul olarak "Siz" ifadesi geçmez veya
Allah�tan üçüncü
şahıs olarak bahsedildiğinde hep üçüncü tekil "O" ifadesi geçer, hiçbir zaman üçüncü
çoğul "Onlar" ifadesi kullanılmaz. Oysa Kuran�da binlerce defa Allah�tan ikinci veya üçüncü
şahıs olarak bahsedilmiştir, bunların biri bile ikinci çoğul veya üçüncü çoğul şahıs değildir. Ayrıca Kuran�da Allah�tan gerek �Allah�, gerek �Rab�, gerek �Rahman�, gerek diğer isimleriyle binlerce defa bahsedilir ve tüm bu isimler tekil formda kullanılır. Bu da başta dediğimiz gibi; �Biz� ifadesinin Arapça�nın dil özelliğinden olduğunu gösterir.
Arkadaşlar
bu açıklamalar beni tatmin etmiyor. Türkçe bilmiyor olsam tamam olabilir
diyeceğim ama ne zamandan beri makamı ne kadar yüksek olursa olsun birisi
kendisinden bahsederken "ben" demek yerine "biz" diyor? Ne alakası var?
Türkçe'de kendimizden değil -dikkat edin- karşımızdakinden bahsederken onun
büyüklüğü veya saygınlığı için sen yerine siz zamirini kullanabiliriz.
Türkçe'de "Nasıl sınız?" Şeklindeki bir soruya "Sağolun iyiyim! Ya siz nasılsınız?" yerine "Sağolun iyiyiz." şeklinde cevap
verilmez. Bu şekilde cevap ancak sorunun
hedefinde birden fazla kişi olduğunda verilebilir. Örneğin "Siz ve aileniz
nasılsınız?" veya "Sen ve ailen nasılsınız?" şeklinde bir soru sorulduğunda "İyiyiz." şeklinde cevap verilebilir. Makamı veya yaşı ne olursa olsun hiç
kimse saygı sebebi ile kendisine "siz" diye hitap edildiğinde karşılık olarak "biz" diye cevap vermez. "Nasılsınız sayın başbakanım?" sorusu başbakan
tarafından sizce nasıl cevaplanmalı? "İyiyiz;
teşekkürederiz." mi yoksa "İyiyim
teşekkürederim" mi? Kısacası yazarların belirttikleri gibi Türkçe�de az da olsa
böyle bir kullanım yoktur.
Gelelim
Arapça'ya daha doğrusu kur'an Arapça'sına: "Kuran'da
Allah kendisi için birinci çoğul şahıs olarak 'Biz' ifadesini de, birinci tekil
şahıs olarak 'Ben' ifadesini de kullanır." deniyor. Oysaki mesele bununla
bitmiyor. O zaman ben de şu soruyu soruyorum:
Allah, Kur'anda kendisi için neden 3.
bir şahıstan bahsediyormuş gibi "Allah" ve hatta 3. tekil şahıs zamiri olan "O"
ifadesini kullanıyor?
Bu da mı
Arapça'nın özelliği? Hemen söyleyeyim: Benim elimde Arapça dil bilgisi öğrenmek
için kullandığım bir kitap (40 Derste Kur'an Arapçası-Temel Arapça
Dilbilgisi-M. İlhan İmamaoğlu-Beka Yayınevi) var. Ne bu kitapta ne de başka
kaynaklarda yukarıdaki yazarların izahını haklı kılacak böyle bir şey görmedim.
Eğer kur'andaki
bu sözler direk Allaha aitse (sizlerin dediği gibi vahiy=ruh şeklinde
alırsanız zaten böyle olur - yahut gelenekçilerin öteden beri söyleye geldiği
gibi Cebarail = vahiy meleği ve birebir Allahın sözlerini tabiri caizse
telgıraf, telefon hatlarının aktardığı gibi taşıyor dersek gene böyle olur) bu
takdirde mesela şu pasajı değerlendirelim: MÜDDESSİR SURESİ
(4/74. sure)
Rahman ve Rahim Allahın adıyla. . .
1. Ey örtüsüne bürünen!
2. Kalk da uyar!
3. Rabbinin yüceliğini duyur.
Konuşan yani
kur'andaki sözlerin sahibi olarak Allahı kabul ettiğimize göre 3. ayette "rabbinin yüceliğini" demek yerine "benim yüceliğimi" demesi gerekmez miydi?
Sizinde bildiğiniz gibi buna benzer o kadar çok bölüm var ki işte örnek olması
için bir tane daha:
ALA SURESİ
(8/87. sure)
6. Seni okutacağız da artık
unutmayacaksın.
7. Allah'ın dilediği müstesna. O,
açıklananı da gizleneni de bilir.
Eğer 87:6.
ayette çoğul konuşan Allah ise 87:7. ayette "benim dilediğim müstesna. Ben,
açıklananı da gizleneni de bilirim" demesi gerekmez miydi? Neden kendisinden 3.
şahıs olarak bahsetsin?
Evet arkadaşlar
kur'anın birçok yerinde "...bu kitabın sana Allahtan indirilişidir...", "...bu kitap
Allah katındandır ..."; "...Allahın ilmiyledir..." deniyor ama bu sözlerin Allahın
olduğu yada konuşanın o olduğu anlamına mı geliyor? (ki bu ayetlerde bile 3.
tekil şahıslık var!)
Şimdi tam bu
noktada birbirinin aynı olan şu iki ayete bakalım:
TEKVÎR SURESİ 19. AYET - HAKKA SURESİ 40. AYET
Aşağıda bu
ayetlerin bildik meal yazarlarınca verilen anlamlarını veriyorum:
Abdülbaki Gölpınarlı
Şüphe yok ki Kur'an, büyük bir elçinin sözüdür.
Ali Bulaç Meali
Şüphesiz o (Kur'an), üstün onur sahibi bir
elçinin gerçekten (Allah'tan getirdiği) sözüdür;
Diyanet İşleri Meali
Bu Kuran, arşın sahibi katında değerli, güçlü,
sözü dinlenen ve güvenilen şerefli bir elçinin getirdiği sözdür.
Diyanet Vakfı Meali
O (Kur'an), şüphesiz değerli,bir elçinin
(Cebrail'in) getirdiği sözdür.
Edip Yüksel Meali
Bu, onurlu bir elçinin sözüdür.
Elmalılı Hamdi Yazır
Kuşkusuz o Kur'an, değerli bir elçinin sözüdür.
Ömer Nasuhi Bilmen
Şüphe yok ki O, muhakkak bir kerîm elçinin
(getirdiği) kelâmdır.
Muhammed Esed
bakın, bu [ilahî kelâm], gerçekten soylu bir
elçinin [vahyedilmiş] sözüdür, 5
Suat Yıldırım
19 � Kur'ân, değerli bir Elçinin,
Cebrail�in getirip okuduğu sözdür!
Süleyman Ateş Meali
(Andolsun bunlara) Ki o, değerli bir elçinin
(Cebrail'in) sözüdür.
Şaban Piriş Meali
Şüphesiz o, şerefli bir elçinin sözüdür.
Ümit Şimşek Meali
19. O çok şerefli bir elçinin getirdiği sözdür.
Yaşar Nuri Öztürk
19 Ki o, çok değerli bir elçinin sözüdür.
Gene bazı yazarlar ön şartlı
olarak çevirilerine olmayan kelimeleri eklemişler. Ayetin Arapça aslında "Cebrailin",
"getirdiği", "getirip okuduğu","vahyedilmiş" şeklinde hiçbir kelime yoktur. Ayetin bana göre
çevirisi aşağıdaki gibidir; yanılıyorsam beni düzeltin arkadaşlar.
kuşkusuz o kerîm bir resûlün sözüdür
إِنَّهُ لَقَوْلُ رَسُولٍ كَرِيمٍ
innehu lekavlu resulin kerîmin
Yaşar Nuri Öztürk'ün
mealinden bu iki ayetin devamlarına da bakalım?
TEKVİR
SURESİ
19. Ki o, çok değerli bir elçinin sözüdür.
20. Çok güçlüdür o elçi. Arş sahibinin
katında saygındır.
21. İtaat edilir orada kendisine, emindir.
22. Ve arkadaşınız bir cin çarpmış değildir.
23. Yemin olsun ki o, onu apaçık ufukta gördü.
24. O, gayb konusunda cimri değildir.
25. Ve o, kovulmuş şeytanın sözü değildir.
HAKKA SURESİ
40.
Ki o, çok soylu bir elçinin sözüdür. 42. Bir kahinin sözü de değildir o. Ne
kadar da az araştırıp düşünüyorsunuz?
43. Alemlerin Rabbinden bir indiriştir o.
44. Eğer bazı lafları bizim sözlerimiz diye ortaya sürseydi,
45. Yemin olsun ondan sağ elini koparırdık.
46. Sonra ondan can damarını mutlaka keserdik.
47. Sizin hiçbiriniz ona siper de olamazdınız.
Bahsedilen resul/elçinin bazı gelenekçilerin
söylediği yada yazdığı gibi Muhammed olması mümkün mü?
NECM SURESİ
2. Ki arkadaşınız ne saptı
ne de azdı.
3. O; kuruntudan, keyfinden konuşmuyor.
4. İndirilmiş bir vahiyden başkası değildir o.
5. Kuvvetleri çok müthiş olan belletip öğretti onu ona.
6. Akıl, güzellik ve güç sahibidir.
Doğrulup dikildi.
7. En yüksek ufuktadır o.
8. Sonra iyice yaklaştı ve sarktı,
9. İki yayın beraberliği gibi, belki ondan da yakındı.
10. Böyle vahyetti kuluna vahyettiğini.
Kuvvetleri çok müthiş olan
kim? Tabiat kuvvetleri mi? Yoksa akıl sahibi bir tabiat kuvveti mi?
CİN SURESİ
25. De ki:"Bilmiyorum,
size vaat edilen şey yakın mıdır, yoksa Rabbim onun için uzun bir süre mi
koyacaktır ?"
26. Gaybı bilendir O. Gaybı konusunda
hiç kimseyi yardımcı yapmıyor.
27. Seçtiği bir elçi müstesna. Çünkü O, resulünün önünden ve arkasından
gözetleyiciler yürütür.
CİN 27. ayette
bahsedilen resul/elçi kim? KEHF SURESİ
50. Hani, biz, meleklere, Ademe secde edin demiştik
de İblis dışında hepsi secde etmişti. İblis,
cinlerdendi. Kendi Rabbinin emrine ters düştü. Şimdi siz, beni bırakıp da onu
ve onun soyunu dostlar mı ediniyorsunuz? Hem de onlar sizin düşmanınızken. Zalimler için ne kötü bir değiştirmedir bu!
Bu ayette "...şimdi siz,
beni..." şeklinde konuşan eğer Allah ise "...kendi Rabbinin emrine..." diyerek
Allahtan 3. şahıs olarak bahsetmek yerine neden "...benim emrime ters düştü..."
demiyor?
51. Ben onları ne göklerle yerin yaratılmasına, hatta ne de kendilerinin
yaratılmasına tanık tuttum. Ben, sapıp gitmişleri yardımcı edinecek
değilim.
Burada da konuşanın Allah olmaması
gerekir! Çünkü sadece sapıp gitmişleri değil Allahın herhangibir şeyi veya
kimseyi yardımcı edinmekten uzak olması gerekmez mi?
52. Bir gün Allah şöyle diyecektir: "O, bir şey zannettiğiniz ortaklarımı
çağırın!" Hemen çağırdılar ama onlar kendilerine cevap vermedi. Biz onların aralarına tehlikeli bir
uçurum/yıkıcı bir düşmanlık koyduk.
Eğer bu ayetlerde konuşan
Allah ise kendisinden 52. ayette neden Allah diyerek 3. şahıs olarak bahsediyor.
Neden "bir gün ben şöyle diyeceğim..." demiyor.
Eğer alıntıladığım yazıların sahibi olan kişiler bu yazıyı okurlarsa özellikle
onlardan cevap bekliyorum. Allahın rahmeti hepimizin üzerine olsun. Kur�anı
anlamadaki ilmimizi artırsın; hata yapmaktan korusun.
|