Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
sevgili hanif,döndük dolaştık bünyemizdeki bütün hastalıkların sebebini batıya yıktık kurtulduk öyle mi ..neden sahip olduğu "kudret" bünyemizi bu zulüm saldırılarından koruyamadı hiç düşündün mü? yani elinde ilahi mesaj olmayan bu "gafiller!" nasıl olduda elimizdekine rağmen bize galebe çaldılar??
demek sana göre ben işi eğlenceye çeviriyorum!? sen hala purodinci pencerenden bakıyorsun evrene sorunun bu..!
sevgili hanif,döndük dolaştık bünyemizdeki bütün hastalıkların sebebini batıya yıktık kurtulduk öyle mi ..neden sahip olduğu "kudret" bünyemizi bu zulüm saldırılarından koruyamadı hiç düşündün mü? yani elinde ilahi mesaj olmayan bu "gafiller!" nasıl olduda elimizdekine rağmen bize galebe çaldılar??
demek sana göre ben işi eğlenceye çeviriyorum!? sen hala purodinci pencerenden bakıyorsun evrene sorunun bu..!
selam sana..
Sevgili dermanbeg anlaşılan o ki siz size sorulanları kaale almıyor size verilen cevapları görmezden gelip yeni yeni sorular oluşturarak sorun yaratmayı gütmektesiniz. Size soru sorduğumu hatırlıyor ve verdiğiniz cevapların kök hareket bilgisini ihtiva eden cevaplar istemiştim. İletiniz orda ve yuvarlak gayri ciddi cevaplar.Herhangi bir bilgiye dayanmadan keyfi olarak sizin tarafınızdan verilmiş. Çok aşikar belli olan bir şey daha var Kur an ı bilmiyor, kitap hakkındada bir fikir sahibi değilsiniz.Çünkü bu ifadeniz ''neden sahip olduğu "kudret" bünyemizi bu zulüm saldırılarından koruyamadı hiç düşündün mü?'' Bunun açık göstergesidir. Allah kullarını korur bu doğrudur. Kesin emin olmak istiyorsanız, Salt Allah a kul olanlara bakarak bunu görebilirsiniz. Bunu değişik şekillerdede gerçekleştirir tıpkı kehf suresinde Musa a.s ila kitaptan kendisinde bilgi olan kul kıssasında olduğu gibi kullarına yine onların gıyabında onlara yardımcı olur.Siz hayatı salt konfordan sizin keyfi hareket edebileceğiniz heva ve hevesinizi tatmin edecek argümanlarla ölçmektesiniz. Madem öyle o zaman tıpkı ayette ifade edildiği üzere sizin hoşunuza gitmeyen ölümü başınızdan savmanız gerekmektedir. Hayde yapın yapabiliyorsanız. Siz Allah ın kudretinimi sorgulamaktasınız? Haydin bakalım çalışıp çabalayında bir sonuç alabilecekmisiniz. ''sevgili hanif,döndük dolaştık bünyemizdeki bütün hastalıkların sebebini batıya yıktık kurtulduk öyle mi'' Ben öyle bir ifade yi kullandığımı direkt yada dolaylı olarak ima ettiğimi hatırlamamakla beraber sizin tavrınızın bilgi öğrenmek olmadığı 3.sınıf bir düşünce ile mücadele etmekte olduğunuzu görmekteyim. Dikkatinizi çekerim sizin yazılarınız hala bu forumda durmakta. Deist olduğunuzu iddia ediyor iseniz sizin kur an la bir ilişiğinizin olmaması gerekmektedir.Kaldı ki Kur an ı nasıl okuduğunuz nasıl anlamlandırdığınız gün gibi aşikar iken O ndan istifade ediyor olduğunuzu söylemeniz gayri ciddi olmakla beraber gerçek konuşmadığınızın apaçık belgesidir.Kur an da daha öncede kitap la ilgili vermiş olduğum bilgileri okuyup okumadığınızı bilmiyor ve umursamıyorum.İşin edebi ve adabına vurgu olarak muhatabın söylediklerinin tümü okunur ve ordan harketle muhakeme yapılır fikir yürütülür. Sizin böyle davranmadığınız da apaçık meydanda.Buna rağmen salt adil olmak şahitliğimizin gereğini yerine getirmek için hala size söz söylemekle bir mükellefiyet yüklemekteyiz. Sizin tüm artniyetinize rağmen.İster niyetiniz kasıtlı ister kasıtsız olsun. Tekrar ediyorum dayandığınız elinizde herhangi bir bilgi mesnet varsa buyrun yazışalım.Diğer taraftan Kur an la ilgili söylemiş olduğunuz söylem gerek sizin gerkese mustacantanın daha önceden söylemiş olduğu söylemler gerekse teslimanın bu başlık adı altında yazdığı Kur an da çelişki var mı vb ifadeler gerçeği yansıtmadığı gibi keyfi yorumlarla maskelenmiş insanları yanıltıcı halinde sunulmuş bilgilerdir. Siz hakkında doğru bir fikir sahibi olmadığınız,yaklaşımınızın temelinde gerek kendi bozuk yorumlarınız gerekse kitabı eleştirmek için Kur an dışında bilgilerden hurafelerden esinleniyor olmanızın anlamı sadece cahil olduğunuzdur. Kur an hakkında konuşuyor ve O nu eleştiriyorsanız Ayette geçtiği üzere O nun misli bir kitap getirmeniz gerekiyor.Getirmiyorsanız ve getiremiyorsanız ki getiremiyeceksiniz lütfen edebinizi takının.
__________________ Tek bir doğru duruş noktası vardır bölünemeyen.
Otomatik kapılar, kuyulardan motorsuz su çeken aygıtlar, demir, kalay ve kurşun gibi metallerin hassas belirlenmiş yoğunlukları, zamanın göreceliği, pnömatik aletler, otomatik kontrol sistemleri… Bunların hiçbiri, içinde bulunduğumuz yüzyılın keşifleri değildir; bunlar, 6-7 yüzyıl öncesine ait buluşlardır.
Bilim ve teknoloji, yaşadığımız yüzyılda dünya tarihini etkileyecek önemli gelişimlere ve değişimlere vesile oldu. Tüm ülkelerde, yaşam koşullarını köklü ve süratli bir şekilde etkileyen teknoloji, artan dünya nüfusunun pek çok sorununa çözüm getirdi.
Dünyanın bugünkü medeniyet seviyesinde büyük payı olan bilim ve teknolojinin tarihi gelişimi de son derece hızlı oldu.
Peki, bilim ve teknolojinin önderliğini üstlendiği uygarlık ve kültür alanındaki bu değişimin tarihsel başlangıcı hangi dönemlerde başlamıştır?
Yukarıda saydığımız keşiflerin tamamı, dokuzuncu yüzyıldan on dördüncü yüzyıla kadar uzanan dünya tarihinde, dönemin en ileri uygarlığı olan “İslam Uygarlığı”nın ürünüdür. Tüm yaşamlarını, dolayısı ile bilime dair tüm çalışmalarının temelini Kuran ayetlerine dayandıran Müslümanlar, kendilerine atfedildiği gibi bilimi reddetmeyip sahip çıkmışlardır. Akıla ve bilgiye dayanan uygarlıkları, dünyanın bugün sahip olduğu pek çok değere de kaynaklık etmiştir.
Kuran'da, evrenin yaratılışı ve kainatın düzeni ile ilgili ayetlerin bildirilmesi, bilgi sahibi olmaya büyük önem verilmesi, doğada Allah'ın varlığının delillerinin görülmesi, evrendeki her nesne ve varlığın birbirine olan uyum ve bağlılığı; söz konusu dönemde bilimin ilerlemesine yol göstermiştir.
Teknik ilimler, tıp, astronomi, cebir ve kimya gibi birçok alanda önemli neticeler elde eden Müslüman bilim adamları, medeniyet ve kültür sahasında kısa zamanda kendilerini tüm dünyaya kanıtlamışlardır. Buluşlarıyla uygarlığın ilk adımlarının atılmasına vesile olan Müslümanlar, ilerlemenin yolunu açmışlardır. İslam tarihinde, bilim dallarını tek tek incelediğimizde, hepsinin kaynağının Kuran-ı Kerim olduğunu, maddi-manevi her şeyin Allah'ın yarattığı sistemin bir parçası olduğunu defalarca ispat ettiğini görmekteyiz.
Müslüman bilim adamları öncelikle, Batı’da Roma ve Doğu’da başta Çin olmak üzere, diğer devletlerde geliştirilen bilim ve teknolojiyi rehber almışlar ve önemli kaynakları tercüme etmişlerdir. Bu bilgi birikiminin içinden imanî ve teknik anlamda yanlış ve tutarsız olan noktaları çıkartarak, kendilerine fayda sağlayacak duruma getirmişlerdir. İlk adım niteliğindeki çalışmalarının ardından, elde ettikleri bilgileri değerlendirip yorumlayarak bilim ve teknolojiye katkıda bulunmaya başlamışlardır.
İSLAM, BİLİM ve TEKNOLOJİYE NASIL YÖN VERDİ?
Otomatik kapılar, kuyulardan motorsuz su çeken aygıtlar, demir, kalay ve kurşun gibi metallerin hassas belirlenmiş yoğunlukları, zamanın göreceliği, otomatik kontrol sistemleri… Bunların hiçbiri, içinde bulunduğumuz yüzyılın keşifleri değildir; bunlar, 6-7 yüzyıl öncesine ait buluşlardır.
Bilim ve teknoloji, yaşadığımız yüzyılda dünya tarihini etkileyecek önemli gelişimlere ve değişimlere vesile oldu. Tüm ülkelerde, yaşam koşullarını köklü ve süratli bir şekilde etkileyen teknoloji, artan dünya nüfusunun pek çok sorununa çözüm getirdi.
Dünyanın bugünkü medeniyet seviyesinde büyük payı olan bilim ve teknolojinin tarihi gelişimi de son derece hızlı oldu.
Peki, bilim ve teknolojinin önderliğini üstlendiği uygarlık ve kültür alanındaki bu değişimin tarihsel başlangıcı hangi dönemlerde başlamıştır?
Yukarıda saydığımız keşiflerin tamamı, dokuzuncu yüzyıldan on dördüncü yüzyıla kadar uzanan dünya tarihinde, dönemin en ileri uygarlığı olan “İslam Uygarlığı”nın ürünüdür. Tüm yaşamlarını, dolayısı ile bilime dair tüm çalışmalarının temelini Kuran ayetlerine dayandıran Müslümanlar o dönemde bile bilime sahip çıkmışlardır. Akıla ve bilgiye dayanan uygarlıkları, dünyanın bugün sahip olduğu pek çok değere de kaynaklık etmiştir.
Kuran'da, evrenin yaratılışı ve kainatın düzeni ile ilgili ayetlerin bildirilmesi, bilgi sahibi olmaya büyük önem verilmesi, doğada Allah'ın varlığının delillerinin görülmesi, evrendeki her nesne ve varlığın birbirine olan uyum ve bağlılığı; söz konusu dönemde bilimin ilerlemesine yol göstermiştir.
Teknik ilimler, tıp, astronomi, cebir ve kimya gibi birçok alanda önemli neticeler elde eden Müslüman bilim adamları, medeniyet ve kültür sahasında kısa zamanda kendilerini tüm dünyaya kanıtlamışlardır. Buluşlarıyla uygarlığın ilk adımlarının atılmasına vesile olan Müslümanlar, ilerlemenin yolunu açmışlardır. İslam tarihinde, bilim dallarını tek tek incelediğimizde, hepsinin kaynağının Kuran-ı Kerim olduğunu, bilimin maddi-manevi herşeyin Allah'ın yarattığı sistemin bir parçası olduğunu defalarca ispat ettiğini görmekteyiz.
Müslüman bilim adamları öncelikle, Batı’da Roma ve Doğu’da başta Çin olmak üzere, diğer devletlerde geliştirilen bilim ve teknolojiyi rehber almışlar ve önemli kaynakları tercüme etmişlerdir. Bu bilgi birikiminin içinden imanî ve teknik anlamda yanlış ve tutarsız olan noktaları çıkartarak, kendilerine fayda sağlayacak duruma getirmişlerdir. İlk adım niteliğindeki çalışmalarının ardından, elde ettikleri bilgileri değerlendirip yorumlayarak bilim ve teknolojiye katkıda bulunmaya başlamışlardır.
Beşinci yüzyılın ikinci yarısında doğup gelişen İslamiyet, deneye ve gözleme dayalı bilimin gelişmesinde önemli bir rol oynamıştır.
Emevi halifelerinden Muaviye, bir milyon civarında kitabı barındıran "Darü'l-Hikme"yi (İlim Kültür Yuvası) kurar. Halife el-Hakim de, 400 bin ciltlik bir kütüphane kurarak bilim adamlarını Kurtuba'da toplar. 8. Yüzyıl’ın sonlarına doğru Halife Harun-el-Raşid, Aristoteles'in tüm kitaplarını, Galen ve Hipokrat gibi büyük bilim adamlarının birçok eserini Arapçaya çevirtir. Halife el Memun, Bizans'a ve Hindistan'a elçiler göndererek çevirmeye değer kitap aratır ve Bizanslıları yendiği savaşta, savaş tazminatı olarak sadece Eski Yunan yazmalarını ister.
Böylece İslam dünyası, önceki dönemlerde yapılan tüm bilimsel çalışmaları toparlayarak kaybolmasını önler; daha sonra bu çalışmalar, Arapçadan Batı dillerine çevrilir. Endülüs Devleti'nin kurulması ile Musevi, Hıristiyan ve İslam kültür geleneklerinin buluşması, İspanya'yı bilim ve kültür merkezi haline getirir.
İslam dünyasında yetişen bilim adamlarından Cabir Bin Hayyan, 'Kimyasal maddeleri, uçucu maddeler, uçucu olmayan maddeler, yanmayan maddeler ve madenler' olarak dört grupta toplar. Cabir Bin Hayyan’ın bu çalışması, modern kimyanın kurucusu olarak bilinen Lavoisier'e öncülük eder. İbn-i Sina
Al Razi
El-Kindi, Einstein'dan 1100 yıl önce 800 yılında, izafiyet teorisi ile uğraşır. El-Kindi, 'Zaman cismin var olma süresidir, zamanla bilinebilen ve ölçülebilen hız ve yavaşlıkta hareketin sonucudur. Zaman, mekan ve hareket birbirinden bağımsız değildir, göğe doğru çıkan bir insan ağacı küçük görür, inen insan ise büyük görür' der.
Tıp ve eczacılıkta İbn-i Sina ve Razi gibi alimler, anatomi ve tedavi alanına pek çok yeni bilgi eklerken; tarih ve coğrafya bilimlerinde Idrisi, Hamevi ve Taberi ve adını bu satırlara sığdıramayacağımız pek çok İslam âlimi, bilimsel teorilerde önemli ilerlemeler kaydetmişlerdir. Özellikle optik alanında, on birinci yüzyılda İbn-i Heysem, bu bilim dalını tek başına yeniden inşa etmiştir. Dokuzuncu yüzyılda yaşamış olan Sabit bin Kurra, astronomi alanındaki ilk büyük yeniliği gerçekleştirmiş; Batlamyusçu sisteme, dokuzuncu yıldızsız küreyi eklemiştir. On üçüncü yüzyılda, bu sistemin karşılaştığı güçlükleri fark eden yine Müslüman astronomlar olmuş ve Batlamyusçu olmayan gezegen modellerini geliştirmişlerdir. Bunlar, gerçekten zamanlarının çok ilerisinde çalışmalardır. Söz konusu çalışmaları ile bilim tarihine adlarını yazdıran Müslüman bilim adamları, devlet tarafından maddi-manevi destek görmüş, teşvik edilmiş, halk arasında itibar kazanmışlardır. Aynı dönemin Avrupa’sında ise durum tamamen farklıdır. Bilime hizmet eden Avrupalı bilim adamları, pek çok engelleme ile karşılaşıp kısıtlanmakta, hatta çalışmaları tamamen durdurulmak istenmekteydi.
Harezmi, Hint rakamlarına sıfır rakamını ekleyerek bugün kullandığımız rakamları oluşturuyor; fen bilimlerinde, deneyle sabit olmayan bilgilere itibar edilmemesi gerektiğini söyleyen Ahmet Fergani, enlemler arasındaki mesafeyi hesapladığı gibi, Dünya’nın eksenindeki eğimi en doğru şekilde hesaplıyordu.
Trigonometrik bağlantıları bugünkü kullanılan şekliyle formülleştiren El-Battani, 877 yılından 929 yılına kadar sürekli astronomik gözlemler yapar; Tanjant ve Kotanjant'ın tanımını yaparak Sinüs, Tanjant ve Kotanjant'ın sıfırdan doksan dereceye kadar tablosunu hazırlar.
Ebubekir er-Razi, cerrahide dikiş malzemesi olarak ilk kez hayvan bağırsağını kullanır; tıp biliminde deney ve gözlemin çok önemli olduğundan bahseder ve başhekimi olduğu hastanede görev alacak olan doktorların uzmanlaşmaları gerektiğini söyler.
Ebü'l-Vefa trigonometriye Sekant ve Kosekant kavramlarını kazandırır. Gözün görülebilir cisimler doğrultusunda ışınlar yaydığını söyleyen Öklid ve Batlamyus'a karşı; 'Görülecek cismin şekli, ışık vasıtasıyla gözden girer ve orada mercekler vasıtası ile nakledilir' diyerek, yaptığı sayısız denemelerle 'göze gelen uyarıların görme sinirleri ile beyne iletildiğini' söyleyen İbnü-l-Heysem ise optik biliminin öncüsüdür.
Çeşitli maddelerin birbirinden ayırt edilme yollarından birinin, maddelerin özgül ağırlıkları olduğunu söyleyerek, sıcak su ile soğuk su arasındaki özgül ağırlık farkını tespit eden el-Beyruni; 973 yılında 'Bilimsel çalışmaların, deneylerle ispat edilmesi gerektiğini ve belgelere dayanmasının zorunlu olduğunu' söyler. İbnu'n-Nefis, 1200'lü yıllarda, küçük kan dolaşımını keşfeder.
Bütün İslam ülkelerinde matematik, tıp, uzay bilimleri ve daha birçok ilimin okutulduğu eğitim kurumları, rasathaneler; dönemin en gelişmiş teçhizatları ile donatılmış hastaneler, herkese açık kütüphaneler bulunmaktaydı. Bağdat, Harran ve Endülüs başta olmak üzere Mısır, Kuzey Afrika ve Doğu Fırat çevresindeki birçok İslam şehrinde, eğitim sistemi ve ilim, söz konusu döneme örnek teşkil edecek düzeyde geliştirilmişti. Müslümanlar, yaşadıkları şehirleri uygarlık merkezleri haline getirmişlerdi. Bunlardan biri olan Kurtuba, hastaneleri, kütüphaneleri ve Orta Avrupa'dan öğrencilerin eğitim görmek üzere geldiği okulları ile Avrupa'nın en modern şehri olarak bilinmekteydi.
Kültürel ve sosyal alanda meydana gelen atılımlara paralel olarak ilerleyen bilim ve teknoloji, Osmanlı devleti döneminde doruğa ulaşmıştır. Hazerfen Ahmet Çelebi, Lagari Hasan Çelebi gibi alimler, alanlarında tarihin ilk örnek çalışmalarını gerçekleştirmişlerdir.
14. Yüzyıl’da matbaanın icadı ile 1400-1500 yılları arasında, Arapçadan ve Eski Yunancadan birçok kitap Latinceye çevrilir. Aristoteles'in tüm kitapları, 1495 yılında basılır. Thales'in Mısır'a, İslam dünyasının da Bizans ve Hindistan'a yaptığı bilimsel amaçlı seyahatler gibi, Avrupa'dan birçok bilim adamı da İslam dünyasına gelerek bilimsel kitapları toplarlar. Bilimsel eserler, Doğu Uygarlığı’ndan Batı Uygarlığı’na doğru yönelir. Eski Yunancadan Arapçaya çevrilen bilimsel eserler yeniden Arapçadan Latinceye çevrilmeye başlanır.
Fatih Sultan Mehmet’in ölümünden sonra, doğa bilimlerinin öğretilmesi medreselerden yavaş yavaş kalkar. Bu dönemden sonra İslam anlayışındaki yetersizlik, İslam dünyasının zaman içerisinde bilim dünyasından silinip yok olmasına neden olur.
BİLİMİN MÜSLÜMAN ÖNCÜLERİ
Ebul İz El Cezeri
Batı dünyasında adı kısaca “el Cezeri” olarak bilinen “Bedi'el-Zaman Abu el-izz İsmail el-Razzaz el-Cezeri”, 1136'da Diyarbakır'da doğdu. XIII. yüzyılın başında, Diyarbakır Artuklu Sarayı’nda 32 yıl başmühendislik görevi yaptı. Biz bugün el Cezeri'yi, su saatleri, otomatik kontrol düzenleri, fıskiyeler, kan toplama kapları, şifreli anahtarlar ve robotlar gibi, pratik ve estetik birçok düzeni tasarlayan ve bunların nasıl gerçekleştirileceğini anlatan “Kitab-el Hiyal” adlı kitabın yazarı olarak tanıyoruz.
Tarihte sibernetiğin kurucusu olma şerefi onundur. Sibernetik; haberleşme, denge kurma ve ayarlama bilimidir. İnsanlarda ve makinelerde bilgi alışverişi, kontrolü ve denge durumunu inceler. Bu bilim, zamanla gelişerek bugün kullandığımız bilgisayarların ortaya çıkmasına imkan tanımıştır.
Sibernetik ve otomatik sistemlerin başlangıcı konusunda; Fransızlar Descartes ve Pascal'ı; Almanlar Leibniz'i, İngilizler de R. Bacon'ı öne sürseler de, aslında Cezerî bunu ortaya koyan ve ilim dünyasına sunan ilk bilgindir.
Günümüz fizik ve mekanikçileri, "ısı etkisiyle haberleşerek denge kurma" sisteminin, ilk olarak J. Watt'ın 1780'de regülatörü keşfiyle başladığını söylerler. Fakat bunun da yine Cezerî'ye dayandığı, onun meşhur eseri Kitabü'l-Hiyel'in 171. sayfasındaki şekilde açıkça görülür. Bu sayfada regülatörün şekli, bir kuşun hareketiyle karşılıklı haberleşerek ayarlanmaktadır.
Kitapta, mühendislikle ilgili 50 farklı aletin plan ve işleyişi hakkında bilgiler de verilmiştir. Bugün, İstanbul’daki Topkapı Sarayı III. Ahmed Kütüphanesi'nde bulunan A3472 kayıtlı yazma, özgün eserin ikinci el bir kopyasıdır. Altı kısımdan oluşan eserde, 50 farklı düzen anlatılmaktadır.
Kitaptaki sistem ve şekiller incelendiğinde, Cezerî'nin büyük bir su mühendisi olduğu görülmektedir. Kitap, kısmen ve ilk defa E. Wiedeman ve F. Hauser tarafından Almancaya çevrilmiş ve 1908-1921 seneleri arasında yayımlanmıştır. 1974'te, Donald R. Hill, eserin tamamını İngilizceye tercüme edip bastırdı. Kitapta anlatılan su saatlerinden biri; Dünya İslam Festivali için Londra Bilim Müzesi'nde örneğe uygun olarak yapılıp çalıştırıldı.
Hazinî
Asıl adı Abdurrahman El Mansur olan bu İslam bilgini, XI. Yüzyıl sonları ile XII. Yüzyıl’ın başlarında, Horasan’da yaşamıştır. Aslen Yunanlı bir köle olmasına karşın, sonradan İslam dinini seçmiştir. Hazinî, ölçü ve tartı teorilerine yaptığı katkı ile tanınır. Bilime yaptığı diğer bir önemli katkı da yerçekimi hakkındaki görüşleridir. Hazinî, Newton’dan 500 yıl önce, “her cismi yer kürenin merkezine doğru çeken bir güç” olduğunu söylemiştir. Roger Bacon’dan yüzyıl önce de, dünyanın merkezine doğru yaklaştıkça, suyun yoğunlaştığı fikrini ortaya atmıştır.
Hazinî, kimyasal maddelerin yoğunluk ve özgül ağırlıklarını ölçmek amacıyla icat ettiği hassas terazilerle, kimya bilimine de önemli katkılarda bulundu. Öyle ki, icat ettiği ve “Mizanü’l-Hikme” (Hikmet Terazisi) adını verdiği bu hassas terazi ile yaptığı yoğunluk ve ağırlık ölçümleri, günümüz teknolojisi kullanılarak yapılan ölçümlerden pek farklı değildir.
ELEMENTLER HAZİNÎ’ye Göre Modern Kimyaya göre
Altın 19.05 19.26
Civa 13.56 13.59
Bakır 8.66 8.85
Pirinç 8.57 8.40
Demir 7.74 7.79
Kalay 7.32 7.29
Kurşun 11.32 11.35
Hazinî, Zîc-i Sanacarî (Yıldız Katalogu) adlı eserinde, yıldızlar ve gezegenlerle ilgili bilgilere ve Selçuklu devletinin enlem ve boylamlarına da yer vermiştir. ‘Risale fi’l-Âlât’ (Aletler Bilgisi) adlı kitapçığında ise gözlem aletlerini konu almıştır.
Musaoğulları
Horasan'lı Musa Bin Şakir'in oğulları Muhammed Hasan ve Ahmed, bilim ve teknoloji tarihinde Benu Musa, "Musaoğulları" olarak bilinir. Benu Musa kardeşler, Abbasi Halifesi Memun (M.S. 813-833) ve onu izleyen halifeler zamanında, matematiksel bilimlerin gelişmesi yönünde etkin rol oynamış kişilerdi.
Kardeşlerden Ahmed'in teknolojiye ilgisi, ‘Kitab-el Hiyal’ adlı bir eserin yazılmasına neden olmuş olmalıdır. (M.S. 850) Ülkemizde Topkapı Sarayı III. Ahmed Kütüphanesi'nde bulunan bu eserde (A3474), sihirli kaplar, fıskiyeler, kandiller, bir dansimetre, bir körük ve bir kaldırma düzeninden söz edilmektedir. Cisim, su ve hava etkisiyle oluşturulan “harika düzenler” ya da “harika otomatlar” bilimine, İslam Dünyası’nda “ilm al alat al ruhaniyet” (Pnömatik Aletler İlmi) ya da kısaca “ilm al hiyal” (Harika Düzenler İlmi) adı verilmektedir.
Akfani'nin tanımına göre, pnömatik aletler ilmi, boşluğun bulunmaması prensibine dayanan bir takım aletlerin nasıl imal edileceğini konu edinen bir ilimdir. Amaç, ölçülü kaplar, sifonlar ve diğer elemanlardan oluşan bu düzenleri oluştururken zihni eğitmektir.
Benu Musa Kardeşler’in Kitab-el Hiyal adlı eserinde yer alan 100 düzen içinde, 18 tane otomatik kontrol düzeni bulunur. İncelendiğinde, bunların teknik yönden, bugün hala kullanılabilir türden otomatik kontrol sistemleri olduğu görülür.
Hârizmî
9. Yüzyıl’da Hârizm'de dünyaya geldiği için Hârizmî adıyla tanınan ve büyük bir olasılıkla Türk olan Muhammed ibn Musa, Memun'un Bağdat'ta kurduğu Bilgelik Evi'nde bulunmuş ve bu kurumun kütüphanesinde matematik ve astronomi alanlarında araştırmalar yapmıştır. Aritmetik ve cebirle ilgili iki yapıtı, matematik tarihinin gelişimini büyük ölçüde etkilemiştir.
Aritmetik kitabının Arapça aslı kayıptır; bu nedenle bu yapıt, De Numero Indorum (Hint Rakamları Hakkında) adıyla Batılı Adelard tarafından yapılan Latince tercümesi sayesinde günümüze kadar ulaşabilmiş ve tanınabilmiştir. Hârizmî, bu yapıtında, on rakamlı konumsal Hint rakam sistemi ile hesaplama sistemini anlatmış ve Batılı matematikçiler, Romalılardan bu yana yürürlükte bulunan harf, rakam ve hesap sistemi yerine, Hint rakam ve hesap sistemini kullanmayı bu yapıttan öğrenmişlerdir. Bu hesaplama sistemine, daha sonraları algorism denecektir; bu terim, ünlü matematikçinin isminden, yani el-Hârizmî'den türetilmiştir.
Hârizmî'nin cebir konusundaki yapıtı ise, ‘el-Kitâbü'l-Muhtasar fî Hisâbi'l-Cebr ve'l-Mukâbele’ (Cebir ve Mukâbele Hesabının Özeti) adını taşır ve bu konuda yazılmış ilk müstakil kitaptır. Hârizmî bu yapıtında, birinci ve ikinci dereceden denklemlerin çözümleri, binom açılımları, çeşitli cebir problemleri ve miras hesabı gibi konuları incelemiştir. Hârizmî, cebire ilişkin çalışmalarında, öncelikle birinci ve ikinci dereceden denklemler üzerinde durmuştur. Özellikle ikinci derece denklemlerde, bugün yaygın olarak kullanılan yöntemden farklı bir yöntem kullanmıştır. Bu yöntemle, dünyada ilk defa cebirsel çözümlemeleri geometrik çözümlemelerle yapmıştır.
Hârizmî'nin cebirle ilgili bu yapıtı, 12. Yüzyıl’da Chesterlı Robert ve Cremonalı Gerard tarafından Latinceye tercüme edilmiştir. Bu sırada kitabın adında bulunan "el-cebr" kelimesi, "algebra" biçimine dönüştürüldüğünden, Batı dillerinde, cebir terimini karşılaması için bu terim kullanılmaya başlanmıştır. Hârizmî'nin bu kitabı, Batılı matematikçileri büyük ölçüde etkilemiş ve Avrupa'da cebirin yaygınlık kazanmasında büyük rol oynamıştır.
Yapıtların en ilginç yönlerinden biri, açıların, trigonometrik fonksiyonlarla ifade edildiğini gösteren bir takım tablolar ihtiva etmesidir. Acaba Hârizmî, trigonometrik fonksiyonları biliyor muydu; yoksa bunlar, daha sonra Meslemetü'l-Mecrîtî tarafından mı bu yapıtlara ilave edilmişti? Bunu bilmiyoruz; ancak, bazı bilim tarihçileri, sinüs ve kosinüsü ilk defa Hârizmî'nin kullandığını, tanjant ve kotanjantı ise Meslemetü'l-Mecrîtî'nin eklediğini düşünmektedirler. Gerçek ne olursa olsun, İslâm Dünyası'nın mahsulü olan trigonometrinin Batı'ya girişinde bu bilgilerin önemli bir etkisi olduğu anlaşılmaktadır.
Bunların dışında, Hârizmî'nin yön bulmada kullanılan usturlabın biri yapımını ve diğeri de kullanımını anlatan iki eseri daha mevcuttur. Hârizmî, Batlamyus'un Coğrafya adlı yapıtını, ‘Kitâbu Sureti'l-Ard’ (Yer'in Biçimi Hakkında) adıyla Arapçaya tercüme etmiş ve böylece, Yunanlıların matematiksel coğrafyaya ilişkin bilgilerinin İslâm dünyasına girişinde önemli bir rol oynamıştır. Düzeltmeler ve eklemeler nedeniyle hüviyetini kısmen de olsa değiştiren bu yapıt, önemli yerlerin enlem ve boylamlarını bildiren çok sayıda tablo içermektedir. Bu tablolar incelendiğinde, Hârizmî'nin tıpkı Batlamyus gibi, Yer'i ekvatordan kuzeye doğru yedi iklime, yani yedi enlemsel bölgeye ayırdığı ve enlemleri bu esasa göre belirlediği görülmektedir. Batlamyus tercümelerinden önce de bilinen bu yedi iklim sistemi, bu yapıttan sonra bütün Müslüman coğrafyacıları tarafından benimsenecek ve klasik dönem yapıtları, bu sisteme göre tertip ve telif edilecektir.
‘Kitâbu Sureti'l-Ard'ın nüshalarından birinde mevcut olan dört haritadan en mühim olanı, Nil'in kaynağını ve mecrasını gösteren haritadır. Nil'in Batı Afrika'dan değil de bir gölden doğduğunu bildirmesi oldukça dikkat çekicidir; bu kuram daha sonra, Batlamyus-Hârizmî Kuramı ismiyle tanınacaktır.
Haritalar arasında bir Dünya haritası yoktur; fakat enlem ve boylam verileri bize böyle bir haritayı çizmek için gerekli olan malzemeyi vermektedir.
Ali Kuşçu
XV. Yüzyıl başlarında Semerkant şehrinde doğan Ali Kuşçu, Semerkant Rasathanesi’nin Müdürlüğü’nü yaptığı sırada, Akkoyunlular adına Osmanlılarla barış görüşmelerinde bulunmak için İstanbul’a geldi. Elçilik görevini tamamlayınca da buraya yerleşti. Fatih Sultan Mehmet’in büyük desteğini gördü ve Ayasofya Medresesi’nde (Ayasofya Üniversitesi) görevlendirildi. Burada, Mirim Çelebi, Sarı Lütfü, Sinan Paşa gibi değerli bilim adamlarını yetiştirdi.
Bilhassa, astronomi ve matematik konularında çağının sınırlarını aşacak kadar önemli eğitim ve öğretim çalışmalarında bulunan Ali Kuşçu; Ayasofya Medresesi’nin çalışma programlarını da yeniden düzenlemiştir.
Semerkant Rasathanesi’nde iken ‘Zic-i Uluğ Bey’ (Uluğ Bey’in Yıldız Kataloğu) adlı eserin hazırlanması için gerekli gözlem ve hesaplamaları yaptı. Söz konusu eserde, 1018 tane yıldızın konumu belirtilmiş, astronomi bilimi ile ilgili pratik bilgilere yer verilmiş ve gök cisimlerinin hareketleri anlatılmıştır. Bu eser, çağının en ileri kurumsal matematik bilgilerini içerir.
‘Risaletü’l-Fethiye’ adlı eseri ise 19. Yüzyıl’da, İstanbul Mühendishanesi’nde (İstanbul Teknik Üniversitesi) ders kitabı olarak okutulmuştur. Bu eserde, gök cisimlerinin yere olan uzaklığına yer vermiş; ayrıca, dünya haritasını da kitabının sonuna eklemiştir. Burada yer kürenin eksenindeki eğikliği 23o30’17” olarak tespit etmiştir. Bu, günümüz modern astronomi verilerine oldukça yakın bir tespittir.
Şerafeddin Sabuncuoğlu
Fatih Sultan Mehmet döneminin ünlü doktoru ve tıp bilginidir. 85 yaşında iken yazdığı ‘Mücerrebname’ adlı eserinde, kendi deney ve gözlemlerine yer vermiştir. Asıl çalışma alanı cerrahlık ve deneysel fizyolojidir. ‘Cerrahiyatü’l-Haniye’ isimli eserinde, cerrahlıkla ilgili çalışmalarına yer vermiştir. Bu eserinde, yaptığı cerrahi müdahaleleri resimlerle tasvir etmiştir.
Diş sağlığı ile ilgili olarak verdiği bilgiler oldukça ilgi çekicidir. Örneğin, bugün ‘paradontoloji’ bilim dalının konusu içinde yer alan birçok tıbbi aletin nasıl kullanılacağını ve nasıl temizlenmeleri gerektiğini açıkça anlatmıştır. Boğazından hasta olan bir kişiye yaptığı estetik cerrahi girişimi ve boğaza kaçan cismin çıkarılması, ele aldığı başka bir konudur. Hayvanlar üzerinde yaptığı çeşitli deneylere yer verdiği ‘Mücerrebname’ adlı eseriyle, günümüzden 500 yıl önce, deneysel fizyolojinin temellerini atmıştır. Yılan ısırmaları için, tiryak adını verdiği bir panzehir yapmış ve bunu bir horoz üzerinde denemiştir. Daha sonra kendini yılana sokturmuş, panzehiri yılanın ısırdığı yere sürerek kendini tedavi etmiştir.
Bursalı Ali Münşi
1710 yılında hekimlik yapmaya başlamış Türk bilim adamıdır. Tıp bilimine yaptığı en önemli katkılardan biri ‘Kınakına’ hakkındaki çalışmasıdır. Burada bu ağacın kabuklarının humma, sıtma gibi hastalıklara iyi gelmesi ile ilgili gözlemlerine yer vermiştir.
Bir başka çalışması da bugün dizanterinin en etkili ilacı olarak kullanılan ‘İpeka’ ile ilgilidir. Bu çalışmasında, Batılı kaşiflerce 1711 yılında Amerika kıtasında keşfedilen ‘kınakına’nın 1686’da İstanbul’da tanındığından bahsetmektedir. Ayrıca, ‘ipeka’yı dünyaya tanıtan (1686) Dr. John Hadrian Helvetius’ın yanlış fikirlerinin de kritiğini yapar. İpekanın ishallerde, dizanteride cilt hastalığında, uyuzda, öksürükte ve melankolide, kusma ve zehirlenmelerde nasıl kullanılacağını tarif eder.
__________________ De ki: «Ey ehl-i kitap! Tevrat'ı ve İncil'i ve size Rabbiniz tarafından indirilmiş olanı ikame edinceye kadar hiçbir şey üzerinde değilsinizdir.» ALLAH HERŞEYİN EN DOĞRUSUNU BİLİR.
lütfen, aceleye getirmeden ve bilhassa yazıları okumadan cevaplandırmaya çalışmayalım...(hasanoktem)
hanif_42 Yazdı:
Sevgili Dermanbeg görünüşten hareketle siz sizin tarafınızdan yazılanları ve size cevap olarak verilip yine size sorulanları pek ciddiye almıyor forumu ve özellikle burda yazılanları eğlence olarak düşünüyorsunuz. Hatırlar ve anımsarsanız ''Kur an ın bağından kurtulmak'' diye bir cümle kurmuştunuz ve bende buna istinaden size bir soru sormuştum.Kur an yok varsayımından hareketle neyi teklif ettiğinizi. Herhangi bir teklifiniz yok cümlelerinizden anlaşılan şey bu. Ve yine yineliyerek sorduğum sorulara yönelik verilecek cevapların kişisel olmayıp bir bilgiye istinaden olmasını özellikle istirham etmiştim. Soruları ciddiye almadığınız özellikle sizin bunları neye göre anlamlandırıp nerden cevaplayacağınızı bilmemenizle orantılıdır.Batının kendi konforunu elde edinimini araştırınız ve özellikle bakınız geçmiş dönem yakın tarih kitaplarında ortadoğunun sömürgeleştirilmesi yle alakalı yazılar.Ben onların teknolojisini bedava dağıtmıyorlar diye eleştirmedim ki. Ben onları bu teknoloji yi elde etmek için ve pazarlamak için kullandıkları yöntemleri eleştiririm. Belkide bilmessiniz ama osmanlının dağılmasının ardında ortadoğudaki kaynakları sömürebilmek için sizce kaç insan öldürüldü? Libya cezayir yemen vs. Günümüzde terör şakşakçılığı yapılıp gerek ırak gerekse afganistanda sizce kaç insan öldürüldü ve öldürülmekte ordaki gerek yeraltı gerekse yerüstü madenleri elegeçirebilmek için. Ciddi olun sorulan sorulara ciddi cevap vermeye bakın. Burda bulunan insanlar zamanını sizi eğlendirmek için harcamamaktlar. Ondan sonra selam saygı yı ifadelendirin
Allah razı olsun Hanif kardeşim...
avrupa, batı, japon , ameriKAN, israil hayranlığına çok ça şahit oluyorum...onların ben müslümanım(!) diyen toplumlara olan bilimsel, teknolojik , ekonomik üstünlüğünden, geceleyin şehirlerinin ıpışıldak olduğundan, insanların çoğunun çalışacak bir iş bulabildiğinden, bulamayanların da devlet tarafından işlizlik maaşıyla korunduğundan vs.vs. bahseden insanlar...
herşey iyi hoş da bu durumun Kur'an ile sorunu ne?
bu özelliklerin Kur'an ile çatıştığı yer neresidir?
Kur'an bize şehirlerinizi ıpışıldak yapmayın mı, diyor?
Kur'an sakın ha, zinhar, bilim ve teknoloji ayetlerine yaklaşmayın mı, diyor?
ekenominizi ve ekonomik tüm değerlerinizi tağutlarınızın yatağının altına koyun mu diyor?
dünya'yı hem de tüm nas/insanlık alemi için / onlara müsahhar/ uymlu ve ahenkli olacak şekilde sakın imar etmeyesiniz mi diyor?
ne diyor Kur'an, bunları yapmayın mı, diyor?
( plaj ve kadın istismarı olacak yerler yapmayın, kadınların bir eşye gibi pazarlanmasına müsaade etmeyin der, ONU ÇIKARAYIM...)
bakınız Kur'an ayetlerine , bunların hangisini yapmayın diyor?
AKSİNE/ BİLAKİS, bunları yapın ki, sizden razı olayım, diyor...
ÖRF'leriniz Kur'an ile çatışmazsa onları uygulayabilirsiniz, diyor...
açlıktan kıvranan avrupanın, TAM uygulanmasa bile Kur'an'a tabi olduğunu iddia eden insanların zenginliğini , değerli tüm varlıklarını, mallarını, mülklerini, 8 kez haçlı seferi düzenleyerek nasıl zorbaca, katliam ve soykırımlarla talan ettiklerini, bilimadamlarını kaçırdıklarını ve kendilerine köle gibi hizmet ettirdiklerini... hemen tüm ortadoğuda ( kendilerine ordu yapmalarına müsaade etmeyen osmanlının...) osmanlının ani çekilişi neticesinde hemen çoğunun sömürge' haline gelip emperyalizm altında, zulümler altında kalmasını...direniş, özgürlük mücadeleleri ve yıkımlar, katliamlar, soykırımlar yaşadıklarını...büyük bir onur savaşımı verdiklerini...bugün bile suudi ameriKAN'ın dan tutunda bahreyn'i , birleşik arap emirlikleri , ırak vs.vs.nin örtülü ameriKAN işgali altında olduğunu...yönetici tağutlarının ceberrut ameriKAN desteğiyle işbaşında olduklarını...
ve şimdi siz, bunları , bu zavallı insancıkları materyal olarak kullanıp, bu ben müslümanım (!) ( sadece ve sadece kelimesi kalmış hâlde ben müslümanım diyen..) zorbalıkla köleleştirilmiş bu insanlar üzerinden Kur'an'a saldıracaksınız...
yahu siz sıcacık evlerinizde, hem de defalarcadır size Kur'an bize iyilik emreder kötülük değil, barış emreder savaş değil, imarı emreder yıkımı değil, refah ve sosyal adalet emreder açlık ve yokluk değil...deyip durduğumuz halde yine de bizi anlamıyorsunuz ( anlamak istemeyen kadar kör ve sağır bir kimse yoktur...), e peki ortadoğu köle pazarında büyük bir vahşet ve tazyik altında yaşayan bu zavallıcıklar nasıl anlayacaklar Kur'an'ı...ne zaman ve nasıl anlayacaklar...sonunda anlayacaklar ve yaşayacaklar çıkacak ve şu anda da var, fakat her zaman olduğu gibi azınlıktadır bunlar...belki birgün devlet de olurlar oralarda...her neyse gelmek istediğim husus şudur :
bu insanların Kur'an ile alakaları yok...alakaları yok kardeşim...bunu bir tarafa yazın da unutmayınız lütfen...
tek alakaları :günde birkaç kez kafalarını yere koymak , ramazan da oruç tutmak ve domuz eti yememek ten ibarettir...ne kadar alakalı olduysa...
e bu durumda Kur'an neden sizi dünya da müreffeh yapmadı? neden hala yoksulluk ve yoksunluk çekiyorsunuz diye sormayınız artık onlara isterseniz...
Kur'an'ın binde birini bile yaşamayan insanlara böyle sorular sormanın ne esprisi olabilir ki...
hem, daha öncede defalarcadır diyorum :
aslolan şey, yine Kur'an bütününde gördüğümüz gibi :
vahiy kitabı+ kainat kitabı+ insan( irade+akıl+vijdan) kitabıdır...hepsi de Kur'an dır...hepsi de Kur'an da işaretlenmiştir...göndermeleri yapılmıştır...Allah hepsini açıklamıştır...Allah'ın anlatamadığına gerçekten nasıl anlatılabilir ki...demek ki niyetler ve hedefler sahih değil...demek ki nehrin alt tarafındaki kurd'un, kuzuya: illaki ve billaki " ben seni yiyeceğim " diyen bir yaklaşım biçimi...illaki ve billaki Kur'an'a saldırılacak...1000 dereden su da getirsek niyet, hedef ve gaye bu olunca hiç bir işe yaramıyor...
neyse bir örnek daha vermeye çalışayım, söylediklerimiz belki daha iyi anlaşılır diye, yine de :
şimdi ben ve komşum...
ikimizde çocuklarımıza 3 kitap halinda aynı emirleri verdik , diyelim...
bu 3 kitap'taki emirlere kim ne kadar uyarsa işte onlara o kadar PUAN vereceğimizi de söyledik...ahdettik...( onları bu emir ve talimat ile yükledik...)
komşumun çocukları bu 3 kitab'dan 2 tanesini OKUdular ve gereğini de yaptılar diyelim..., 1 kitabın yüzüne bile bakmadılar diyelim...( sebep her ne ise, diyelim ki bakmadıkları o kitabın aslında ellerine geçmediğini varsayalım...)
benim çocuklarım ise 3 kitap dan üçüne de her ne sebeple olursa olsun üçüne de bakmadıklarını, 3 ünüde OKUmadıklarını ve hâliyle gereğini de yapmadıklarını düşünelim...( ne vahy kitabı, ne kainat kitabı ne de insan kitabını OKUyup gereğini yaptılar...bu 3 kitabı da hem okumadılar hem de gereğini yapmadılar...)
şimdi sorarım:
kimin çocukları daha çok puan kazanır?
daha çok kim puan toplar bu durumda...
işte mes'ele budur arkadaşlar...
ve bu mes'ele bize OKUnmayan kitabın gereksizliğini ispat etmez haşa...
veya olmazsa da olur tavırlarını...
ve o kitap olmazsa, o kitap da OKUnacakların en başına alınmazsa, o kitap OKUnan diğer 2 kitaba lokomotif yapılmazsa 2 kitabın görünen görünmeyen başarısının çok büyük bir önem kazanamayacağını, başta dünya da zulmün ve tağutluğun, ızdırabın, hiroşima ve nagazakilerin, toplu katliam ve soykırımların illaki olacağını görmemek için kör ve sağır olmak gerekir...o ıpışıldak şehirlerin daha önceleri de dafalarca nasıl bombalandıklarının ve karanlık ve ızdıraba tahvil edildiklerini görmek, 2 kitabın tek başlarına asla insanlara yetmeyeceğini ispat eden koca koca ayetlerdir...tabi gönül körü veya sağırı olmayanlar için...
vahiy kitabı lokomotifliğinde, kainat kitabı+ insan ( irade+akıl+vijdan)kitabı...
işte kurtuluş formülü budur ancak...
Yüce Allah'ın Kur'an kitabında bize emirbuyurduğu da budur...
Yüce Allah'ın bize OKUyun ve gereğini yapın dediği 3 emir budur...
muhabbetle
__________________ Andolsun, size öyle bir kitap indirdik ki sizin bütün şeref ve şanınız ondadır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız? ENBİYA 10
şimdi:dünya yeni kurulmadı.dünyada insanlar son 200 yıldırda yaşamaya başlamadı.insanların şuan elde ettiği,ulaştığı teknoloji geçmişden gelen birikimlerin eseridir.eğer geçmişden bu birikimler gelmeseydi şuan teknoloji bu seviyede olamazdı.
düşünün at,deve,eşek,fil,inek,sığır olmasaydı bugün insanlık arabayı icad edebilecek miydi?asla...
bugünki teknolojide geçmiş insanlardan tut,saydığım hayvanlara kadar herkesin bir katkısı vardır.
son 200 yıllık gelişmeyi ayrıcana incelemek gerekir.tek boyutlu değildir.içinde sömürgecilik,köleleştirme,hırsızlık,kan,öldürme de dahil herşey vardır.ekonomik boyutları karmaşıkdır.herkes birşey söyler...yapılan iyi-kötü birçok şey vardır.
ama şunu bil:israfı arttıkça gelişmede arttı.nekadar çok tüketirsen okadar çok üretim oldu.çeşitlen me oldu.teknoloji başdöndürücü hızla ilerledi.insanları aşırı ve hızlı tüketime özendirdiler.diyorumya konuşulacak çokşeyvar.
son 200 yıldır teknolojiyi sırtlayanlar:insanları sömürdüler.işte kalplerinde ve içlerinde insaniyet namına hiçbir krıntısı olmayanlar bunu üstlendi.belirli bir ekonomik gücede ulaşınca insanlık demeye başladılar.
şimdi:bu forumda yazan bazı insanlara sert bir cevap verecem.şu faşistliği bırakın.hitler milliyetçiliğini bırakın.ARAP DÜŞMANLIĞINI BIRAKIN. siz 85 yıldır ne yaptınız?hangi gelişmenin altına imza attınız.hangi teknolojiyi kendi altınızda litaratüre geçirdiniz?ne yaptınız yüce türkler.?japonlar arabın petrolünü altından almak için arabayı yapıyor öylemi?ya arabın araba karşılığında vereceği petrolü var peki SENİN NEYİN VAR?yüce türk ulusu....100 yıllardır nasıl sömürüldüğünü görmüyorsun,nasıl oyunlara geldiğini görmüyorsun iş arap a geldimi şahin gözlü kesiliyrosun..
arap yarımadasında tarikatlara kolay kolay rastlayamazsın.senin ülken ise türbe dolu....uçan şeyhlerle dolu....tarikatlarla dolu......şuanda her toplumun yargılanacak yanı var.bunu yaparken faşistce yaklaşmayın.
teknolojinin temeli enerjidir.enerji yoksa araban ne işe yarar,asansörün ne işe yarar,bilgisayaraın ne işe yarar.?hiçbir işe...en önemli ve stratejik enerji kaynağı ise petroldür.japonlara arabayı ürettiren işte o petroldür.japon arap a göbekden bağlıdır.peki sana?sen araba karşılığında japona ne verebilirsin?vereceğin tek şey özgürlüğündür?ve yıllardırda verdiğin tek şey odur?
__________________ De ki: «Ey ehl-i kitap! Tevrat'ı ve İncil'i ve size Rabbiniz tarafından indirilmiş olanı ikame edinceye kadar hiçbir şey üzerinde değilsinizdir.» ALLAH HERŞEYİN EN DOĞRUSUNU BİLİR.
Sevgili dermanbeg anlaşılan o ki siz size sorulanları kaale almıyor size verilen cevapları görmezden gelip yeni yeni sorular oluşturarak sorun yaratmayı gütmektesiniz. Size soru sorduğumu hatırlıyor ve verdiğiniz cevapların kök hareket bilgisini ihtiva eden cevaplar istemiştim. İletiniz orda ve yuvarlak gayri ciddi cevaplar.Herhangi bir bilgiye dayanmadan keyfi olarak sizin tarafınızdan verilmiş.
sorularının hepsine cevap yazdım..bazen soruya soru ile cevap vermekte bir yöntemdir..senin ciddiyet anlayışınla benimkisi çok farklı demekki..
Çok aşikar belli olan bir şey daha var Kur an ı bilmiyor, kitap hakkındada bir fikir sahibi değilsiniz.
bak bu doğru olabilir..ancak suç neden ben de olsun? çeyrek yüzyıldır onu bilmeyi ben başaramadı isem bunda onun hiç mi suçu yok? bu kadar çabayı tıbba verseydim dört kez doktor olurdum..
Çünkü bu ifadeniz ''neden sahip olduğu "kudret" bünyemizi bu zulüm saldırılarından koruyamadı hiç düşündün mü?'' Bunun açık göstergesidir. Allah kullarını korur bu doğrudur.
işte burası seninde kafanı karıştıran nokta..ama kendin ile yüzleşemiyorsun..ancak şunu yineleyeyim :ben burada asla kitabı suçlamıyorum..sorun hayatı, düşünceyi, düşünmeyi sadece onunla sınırlandıranlarda..biliyorum sen yine buradan bana kitap karşıtlığı çıkaracaksın... umarım bu zannımda yanıltırsın beni..
Kesin emin olmak istiyorsanız, Salt Allah a kul olanlara bakarak bunu görebilirsiniz. Bunu değişik şekillerdede gerçekleştirir tıpkı kehf suresinde Musa a.s ila kitaptan kendisinde bilgi olan kul kıssasında olduğu gibi kullarına yine onların gıyabında onlara yardımcı olur.
gözden ırak gönülden ırak örnekler beni kesmez..aslında kimseyi kesmez..ama "kutsama" mantığı adamın elini ayağını bağlar..gözünü kör eder,,kulağını sağır..burada yeri gelmişken bir şey daha ilave edeyim verdiğin örnekler üzerine..kıssalara dogmatik bakmak kitaba hakarettir..yüz yıllarca uyanmadan uyumak efsanedir,dogmadır..kuran orada bambaşka şeyler söylüyor..yaşanılır şeyler..musa bilgin kul olayıda öyle..ancak bu yaşanılır açıklamaları bile günümüze birebir giydirilmeye çalışılmamalı..eğer sınırlandırılmadan etrafımızdaki başka okumalara ulaşır isek daha kolay yol alabiliriz..örneğin,musa döneminde halkın zorba yönetimden kurtuluşu "isyan" edip başkaldırı yapmak iken günümüzde bu demokratik seçimlerle daha barışçıl bir şekilde yapılmaktadır..
Siz hayatı salt konfordan sizin keyfi hareket edebileceğiniz heva ve hevesinizi tatmin edecek argümanlarla ölçmektesiniz. Madem öyle o zaman tıpkı ayette ifade edildiği üzere sizin hoşunuza gitmeyen ölümü başınızdan savmanız gerekmektedir. Hayde yapın yapabiliyorsanız. Siz Allah ın kudretinimi sorgulamaktasınız? Haydin bakalım çalışıp çabalayında bir sonuç alabilecekmisiniz.
yaşamımın tamamı 'korku ile ümit' arasında geçti..bu şudur; bir adamın üzerine önce bir kova kaynar su döküyorsunuz sonrada hemen bir kova buz gibi su...islamın insanları sürekli bu travmayı yaşıyor..onun için çok gerginler..oysa ulaştığım son bilgilerden sonra epeyce rahatladım..ölüm bana ürkütücü gelmiyor...hatta ilginç geliyor..allahın kudretini neden sorgulayayım...sorgulasam bile onu küçümsemek için yapmam..yapsam bile O'nun bunu umursayacağını sanmıyorum :))
''sevgili hanif,döndük dolaştık bünyemizdeki bütün hastalıkların sebebini batıya yıktık kurtulduk öyle mi'' Ben öyle bir ifade yi kullandığımı direkt yada dolaylı olarak ima ettiğimi hatırlamamakla beraber sizin tavrınızın bilgi öğrenmek olmadığı 3.sınıf bir düşünce ile mücadele etmekte olduğunuzu görmekteyim. Dikkatinizi çekerim sizin yazılarınız hala bu forumda durmakta. Deist olduğunuzu iddia ediyor iseniz sizin kur an la bir ilişiğinizin olmaması gerekmektedir.Kaldı ki Kur an ı nasıl okuduğunuz nasıl anlamlandırdığınız gün gibi aşikar iken O ndan istifade ediyor olduğunuzu söylemeniz gayri ciddi olmakla beraber gerçek konuşmadığınızın apaçık belgesidir.Kur an da daha öncede kitap la ilgili vermiş olduğum bilgileri okuyup okumadığınızı bilmiyor ve umursamıyorum.İşin edebi ve adabına vurgu olarak muhatabın söylediklerinin tümü okunur ve ordan harketle muhakeme yapılır fikir yürütülür. Sizin böyle davranmadığınız da apaçık meydanda.Buna rağmen salt adil olmak şahitliğimizin gereğini yerine getirmek için hala size söz söylemekle bir mükellefiyet yüklemekteyiz. Sizin tüm artniyetinize rağmen.İster niyetiniz kasıtlı ister kasıtsız olsun. Tekrar ediyorum dayandığınız elinizde herhangi bir bilgi mesnet varsa buyrun yazışalım.Diğer taraftan Kur an la ilgili söylemiş olduğunuz söylem gerek sizin gerkese mustacantanın daha önceden söylemiş olduğu söylemler gerekse teslimanın bu başlık adı altında yazdığı Kur an da çelişki var mı vb ifadeler gerçeği yansıtmadığı gibi keyfi yorumlarla maskelenmiş insanları yanıltıcı halinde sunulmuş bilgilerdir. Siz hakkında doğru bir fikir sahibi olmadığınız,yaklaşımınızın temelinde gerek kendi bozuk yorumlarınız gerekse kitabı eleştirmek için Kur an dışında bilgilerden hurafelerden esinleniyor olmanızın anlamı sadece cahil olduğunuzdur. Kur an hakkında konuşuyor ve O nu eleştiriyorsanız Ayette geçtiği üzere O nun misli bir kitap getirmeniz gerekiyor.Getirmiyorsanız ve getiremiyorsanız ki getiremiyeceksiniz lütfen edebinizi takının.
hafiyelik,niyet okuma mesleğin olmuş..bir türlü vaz geçemiyorsun..hangi hurafeyi kurana boca ettim?istersen birde sen edeb muhasebesi yapıver..
1961 anayasası belki bu ülke tarihinin en ögürlükçü belgesidir..o zaman bu konuda başka iddia sahiplerine benzeri bir meydan okuma yapabilirdi savunucuları..ancak bugün bunu iddia etmek ahmaklıktır..kurana da bu gözle bakamadığınız sürece ondan gerektiği şekilde istifade edemezsiniz..şundan kesin olarak eminim ki,biz kurandan sizlerden çok daha fazla istifade etmekteyiz..bu forumda katı savunucuların hiç birisi salatı,haccı,orucu vs. kuranın anlatmaya çalıştığı şekilde anlayamadı..öncülüğün bizlerde olduğuna forumun sayfaları şahittir..
tüm sorularına tek tek cevap yazdım..umarım bu konuda da beni suçlamaktan vaz geçersin..bir de sana çok önceki iletilerimin birinde "karga ile inek" ayeti yazmıştım..o fotoğrafın kurandaki fotoğraflardan geri kalır yanını hala yazmadın .)
şimdi:bu forumda yazan bazı insanlara
sert bir cevap verecem.şu
faşistliği bırakın.hitler milliyetçiliğini bırakın.ARAP DÜŞMANLIĞINI
BIRAKIN. Dostum ben kimseye düşman değilim hele faşist hiç
değilim. ben gördüklerimi yazdım arkadaşım. Kuran Araplardan kavim
olarak 10 yerde bahseder. 9 unda kötüler, ne yani okumadın mı yoksa... siz 85 yıldır ne yaptınız?hangi gelişmenin altına imza
attınız.hangi teknolojiyi kendi altınızda litaratüre geçirdiniz?ne
yaptınız yüce türkler.? Hiçbir ırk yüce değildir. Olamaz.
herkes eştir. sen 4 halife devrinden sonra arapların yerli müslüman
araplar ile yabancı müslüman ırkları nasıl ayırdığını bile okumamışsın.
bugün bile bu böyle devam ediyor. adamların bize bakış açısı bu.seninki
de bu.
arap yarımadasında tarikatlara kolay kolay
rastlayamazsın. işte buna gülerim, şiilik, vahhabilik,
şafilik, hambeli, maliki türk değil mi:(( bir vuruşta koca islamı parça
parça ettiler senin onlarla dinini bölenlerle işin olmaz diyen allaha
inat konuşuyorsun...
senin
ülken ise türbe dolu....uçan şeyhlerle dolu....tarikatlarla
dolu...... bak işte bu doğru. ben onlardan uzağım şuanda her toplumun yargılanacak yanı
var. bak işte bu da doğru. bunu yaparken
faşistce yaklaşmayın faşistçe yaklaşmıyoruz biz görünen köyü
söylüyoruz sen neler diyorsun bize....
Doğrunun tanımı: doğruluğunu araştırdığınız bilgi kuranda bahsediliyor ve kuran+ akıl+ vicdan üçlüsünün onayını alıyorsa doğrudur. tanımladığınız ve doğruluğunu araştırdığınız bilgi kuranda yoksa sadece akıl+vicdan yeterlidir. Yanlışın tanımı: yanlışlığını araştırdığınız bilgi kuranda bahsediliyor ve kuran+ akıl+ vicdan üçlüsünün onayını
almıyorsa ve yanlış olarak zikrediliyorsa yanlıştır. tanımladığınız ve yanlışlığını araştırdığınız bilgi kuranda yoksa sadece
akıl+vicdan yanlışı ortaya koymada yeterlidir.
İnsanın tanımı: doğru+yanlış+akıl: seçim
seçilme sınavınızda başarılar, dayımın::)) dediği gibi ayağınıza taş gelmesin allah doğru yolda tutsun hepinizi...
Sayin admin arkadaslar
Siz soylediklerimde yanlislik goruyorsaniz iletimi lutfen siliniz
Dogrulari soylemek tarihi okumak iletimi silsenizde silmesenizde benim
gorevim
Siz bir irki bir kavmi kucumsedigimi dusunuyorsaniz beni de yasakli
yapin
Su bir gercekki siz ne derseniz deyin ne yaparsaniz yapin kanitlar ve
tarih bunu boyle soyluyor kuran bile bunu boyle soyluyor
Yalanmi dinin 72 firka oldugu
Yalanmi dine en buyuk ihanetlerin dinin dilini konusan kavimden
geldigi
Yalan mi mescidi aksa ve mescidi haram ramazan diye bir ad cuma
diye bir gun uydurulusu
Yalan mi 5 vakit salat
Yalanmi salatin namaz olmadigi
Yalan mi israilogullarinin kapilardan secde ederek gecisini bana
anlatacak bir babayigidin olmayisi
Yalanmi 30 gun oruc hemde eyyamen meduata ihanet edercesine
Yalan mi haram aylarin her sene degismesi
Yalan mi cana kastetmeyen halifelerin ve resul torunlarinin bir bir
oldurulusu
Yalan mi dostlarim yalan mi
Gozunuzu acip bir silkinin hele
Bunlari yapanlar ve bunlara seyirci kalanlardan ummetmi olur be
Ben bunlari yazdim
Yazdiklarimdan gocunan varsa hodri meydan
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma