Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP

Evet anti-tagut,

Yok kavramı hakkında düşüncelerimiz örtüşüyor..

Birşey yaratmak için öncelikle 2 esas noktaya bakmalı. O birşeye başkalaşım özelliği ve süreç verilmeli ki o birşey, ol denilerek ortaya çıkarılmak istenen olsun. Biz buna a, b, c, d, e.. ve herbirine yapıtaşı diyelim. Bilmek burada 2. noktadır ve 1. nokta bu alfabenin varlığıdır.

Canlılığın aslı su ise, bilmek o canlılığa başkalaşım geçirtecek süreci vermektir, öyleyse ''yok'' gerçek anlamda bir yokluğu ifade etmekten uzaktır. Ağaçların var olmadığı bir diğer gezegen halkı için, ağaçların yokluğu, gerçek anlamda yokluğu ifade etmemektedir çünkü siz, sizin dünyanızda varlığına şahitlersiniz.

Yaratıcının göğe dumana suya ve balçığa seslenişi, bilmeyi ve ol denilene süreci tanımaktır. Yaradan algısı çok kimse için aynı işlemiyor. Kiminin yaradanı Taliban, kiminin yaradanı entellektüel ve kiminin yaradanı gerçektir. Bu demek oluyor ki, yaradan algısıyla gerçek yaradanın uyuşmadığı örtüşmediği zamanlar ortaya sadece zan hakim olmaktadır. Kuranda Allah yoktan varedendir haberini alan zan sahibi, fantastik inançlar eşliğiyle, kendince mutlu mesut  yaşar gider ama çoğu zaman bu algısının cezasını pakistan askerlerinin eline düşüp öldüresiye dayak yiyen taliban gibi öder. Düşünür, acaba yaradan neden bana yardım etmiyor ve görmüyormu ki bu acı çığlıklarımı. Elbette görmekte ama taliban, algısındaki yaradana sesleniyor, işte -yok- bu ve bu olmayan tanrı elbette olmadığı için o seslenişlere yanıt veremiyor.

Özellikle İslam aleminin sahip olduğu tanrı algısı ve edilen dualar yakarışlar seslenişler, yok olan bir tanrıya aittir ve gerçekten o yok ise, algısı nasıl hasıl olmuştur. İşte bu bile yokun gerçekte yok olmadığını anlatmaya yeter misal. Yok tanrı algısı var olan tanrı kaynaklı olup, yaradan tarafından değil amma insan tarafından ''ol'' denilendir.

İnsanın yaradana işini öğretmesi veya yaradanlığa soyunması bu olmalı. Yaradan ol dedi ve oldu, insan ol dedi ve oldu ancak insanın ol diyerek ortaya çıkardığını düşündüğü tanrı yok, sadece insanın başkalaşım geçirterek kendisini var ettiği bir veya daha çok tanrı var.

Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP

fazıl,

ateist misin? yazdıklarından bunu çıkardım?

el_turki,

Üslübunu biraz düzeltmelisin, çok saldırgan bir üsluba sahipsin. Seni bu konuya yazmaya ya da benim görüşüme zorlayan yok. Böyle bir üslup takınmaya devam edeceksin yazma. Çünkü hiçbir katkı yapmadığın gibi eleştirilerin de yapıcı değil yıkıcı oluyor. Oysa ki ben bozmaya değil yapmaya çalışıyorum ve bunu amaç edinen herkese de konunun kapısı açıktır.

Gelelim konuya, uyku da uyanmak gibi varlığın bir parçası demişsin, katılıyorum. Yokluk da bir varlıktır. Çünkü yokluğu da idrak edebiliyoruz daha doğrusu yokluktan çıktığımızda yok olmuş olduğumuzu anlamış oluyoruz ama yok olduğumuz durumda yok olduğumuzun bilincinde, farkında olamıyoruz.

"meryem oğlu isa ALLAH ın oğludur diyenler,ALLAH ın kendisidir diyenlerden ne farkınız var?onlarda "öz"den yola çıkarak oraya varmadılar mı?"

Bizleri Meryem oğlu İsa'ya benzetmişsin. Özden falan bahsetmişsin ama kendi adıma konuşacak olursam, ben haddimi yeterince biliyorum ve Allah'ı birliyorum. Ben ezeli olmadığım gibi ebedi de olmadığımı, dolayısıyla "var"lığımı inkar edip sadece varlığın bir yansıması, gölgesi olduğumu biliyorum. İsa'nın ilahlaştırılmasının sebebinin aynı özden olmaktan kaynaklandığını sanmıyorum. Çünkü bildiğim kadarıyla Mesihcilerin inancı onun (sözde) Baba'dan ortaya çıkmadığı, Baba (!) gibi kadim olduğu inancı var. Yanlış hatırlıyor da olabilirim. Ben İsa'nın tanrılaştırılmasının sebebini babasız doğumuna bağlıyorum. Çünkü ortada babası olmadığı için kendisi hakkında veled-i zina diye ileri-geri konuşulmaması için "O'nun babası Allah'tır" gibi uydurma bir açıklama gereği duyulmuş olabilir. E bir insanın babası tanrı olursa haliyle ona da tanrılıktan bir pay biçilmesi kaçınılmaz olur, tıpkı herkül gibi.

"senin mantığına göre madde ezeli ve ebedi değil mi?madde ALLAH ın kendi özün"den demek başka nedir?ALLAH ezeli ve ebedi olduğuna göre.madde yaratılmamışdır demek değil mi?madde ALLAH dır,ALLAH da maddedir demek değil mi?madde parçalanıp bölünüyor,dağılıp helak oluyor?ALLAH da mı?"

Bak sen bana Allah'ın sıfatlarının ezeli olup olmadığını cevabını ver ona göre konuşalım. Eğer Allah'ın sıfatları ezeliyse Allah malikül mülk, mülkün (madde vs.) sahibi olduğuna göre mülkün de ezeli olması gerekmez mi? Allah olmayan şeyin sahibi olabilir mi? Eğer maddeyi sonradan bulduysa, kazandıysa ya da var ettiyse bu Allah'ın gelişim içerisinde olduğunu, bazı şeyler ve sıfatlar kazandığını göstermez mi? Bu da bir noksanlık olmaz mı? Hem maddenin ezeli olması Allah'ta bir noksanlık meydana getirir mi? Allah'ın maddeye ezelden beri hakim olması, sahip olması, emri altında bulundurup, yönetmesi daha üstün bir durum değil midir?

Şu öz meselesinde emin değilim. İki seçenek üzerinde düşünüyorum. Birincisi yukarıda bahsettiğim ezeli madde diğeri ise Allah'ta herhangi bir bölünme ya da eksilme meydana getirmeden Allah'ın özünün bir köşesinde maddeleşen bir parça özden bahsediyorum. Kesinlikte panteist bir anlayış içerisinde değilim yani Allah sadece gördüğümüz maddelerden ibarettir demiyorum. Ben Allah'ın emri altında bulunan ezeli işlenmemiş, ham madde, enerji, sıfır hacim, sonsuz yoğunluk şeye daha yakın duruyorum. 

"sizler ne dediğinizin farkında bile olamayacak kadar uykudasınız.içinde zerre kadar akıl ve ilim olmayan şeyler konuşup konuşup duruyorsunuz.önce yok" un ne manaya geldiğini söyle?

bu kainatın yok" dan yaradılması ALLAH ın daha önceden mülkü olmadığı manasına mı gelir?"

Yok birkaç şey ifade ediyor bende; Birincisi sadece bilincin, farkındalığın olduğu ama bunun dışında hiçbirşeyin olmadığı bir boşluk. Bigbang öncesi siyah karanlık gibi. Gerçi rengin pek de önemi yok aslında hep siyaha alıştığımız ve öyle de olduğu için siyah çok farklı renkler de olabilir. belki de başka evrenlerdeki boşluk beyaz, mavi, yavruağzı ve hiçbilmediğimiz renkler de olabilir herneyse. İkincisi ise hiçlik, olmama durumu, uyku gibi. Allah her iki anlamda da yoktan var ediyor. Sıfır hacimden var ediyor sonra sıfır "ben"den beni var ediyor. Bu kainatın yoktan yaratılması Allah'ın daha önce mülkü olmadığı anlamına gelmez ama o mülkü daha önce evrene yere ve göğe dönüştürmediği, var ettikleri daha önce o var ettikleri şeylerin yokluğundan ortaya çıkarmadığı anlamlarına gelebilir. Allah'ın sonradan mülkü edinmesi gibi birşey Allah için bir noksanlık meydana getireceği için mülkün ezeli olması gerektiğini düşünüyorum ya da Allah kendi özünde bir köşede bir özü maddeye dönüştürüyor.

lailaheillahu,

Bir nevi Matrix içindeyiz, fişimiz takılıp çıkarılıyor. Bir oyun içindeyiz. Hani atari ya da pc oyunlarında karakterler olur. Biz onlardan birini seçer, kumanda ederiz ya da bunların random fonksiyonları vardır ve pc kendi bir karakter seçip kendi kendine rastgele dövüşür. Bunda herhangi bir müdahalemiz olmaz sadece yazılımdaki ihtimallerden bilgisayar seçer seçer hareket yapar, ya tekme ya yumruk birşeyler yapar. Bu oyunda oyundaki karakterler oyunu oynayanları göremez, kendisini tasarlayan mühendisi göremez. İşte bizler de random fonksiyonu açılmış oyundaki karakterlerdeniz, biz oyunu tasarlayan ve açıp randoma bırakanı, fişi takıp çıkaranı göremiyoruz. Her uykuya dalarken fişimiz çekiliyor her uyanışta takılıyor. Oyundaki karakter nedir? Sadece bir hayaldir, imajdır. Bir görüntüdür aslında, yoktur; sadece insanın ilminin bir mülk (madde) üzerindeki yansımasıdır, tek fark o bir gölge olduğunun farkında değil ve hiç bir zaman da olamayacaktır. İşte fark da burada ortaya çıkıyor. Şimdilik yine kesiyorum.

Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP

fazıl,

ateist misin? yazdıklarından bunu çıkardım?

Anti-tagut Merhaba!

Ateist misin diye sormuşsun ama sual eksik kalmış.

Kuş kadar beyni olmayan, hurafeleri İslam sanan ve onun üzerinden dine ve yandaşlarına saldıranlar ayrı kesim..

Birde cahil müslümanlar tarafından, sırf fikirleri nedeniyle ateist olarak görülen ve dışlananlar ayrı kesim..

Ve birde Nietzche gibileri var ki, Allahsız kabul edilen ama gerçekte İnanan bir kesim..

Sevgili dostum ben bu üçünü sayabildim..

Hem ateist yaftasını kimin vurduğuna bakmalı.. aklı bir karış havada saçma salak sakallılarsa, önem arzetmez.. hem ne önemi var ki?

yani inanmanın hiçbir önemi yok.. Kişi diyor ki, efenim ben yaradana ahrete kitaba resule gönülden inanıyorum''

bu söylemin hiçbir anlamı yok ki.. hem vahye bakın ne diyor?

onlardan savaş isteyip duranlar var ama savaş farz olunca kıvırtanlar da var.. işte kıvırtmak inanmamak.. ve nerde kaldı inanmak?

Vahyin derdi inandırmak değil ki.. vahyin derdi eylem görmek.. eylem varsa isterse bir aborjin dilerse bir papaz ol fark etmez ki.. Vahyin sahibinin sanmam ki nazarında dille kabulün bir anlamı olsun.. o talut önderliğinde caluta kafa tutanları görmek istiyor.. bu manada sevgili anti-tagut, çevremizdeki birçok kimse ateisttir.. ateist ben yaradana inanmıyorum diyen kişi değildir, ateist; yaradanın emrettiğini yapacak olanları, eylemleriyle engelleyenlerdir..  

hayrın önüne geçen yedirmeyen fitne fücur peşinde olandır..

yoksa adam işinde gücünde kalp kırmaz aç besler ve sonra da der ki, efenim ben ateistim:)

o ne derse desin yaradan katında eylemle işini somut etmiş adamın sözüne de bakılmaz ki.. :)

yani dostum, inandım demenin de inanmadım demeninde bir önemi yok.. kabe çevresinde Allah rızası için dönüp durduğunu söyleyen yarım akıllı aslında kendi nefsinin çevresinde dönüp durmaktadır, çünkü o arabistana gelir amma kapısının önündeki yoksulun bağını çözmez yani o bir yokuşu aşmaktan acizdir..

Saygılarımla

saygılarımla