Soner Yalçın, son
çıkan “Beyaz Müslümanların Sırrı Efendi 2” (Doğan Kitap) kitabında, dikkat çeken
iddialı anlatımlarda bulunuyor. Tarikatlar, Sabetayistler, Yahudiler, şeyhler,
hoca efendiler ve müritler gibi dinsel temelli unvan ve olguların, geçmişten
günümüze önemini, tanınmış aile ve şahsiyetlerin yaşamlarından kesitlerle,
şaşırtıcı biçimde gözler önüne seriyor ve bu konularda toplumdaki “bilgi
karanlığımıza”a büyük ölçüde ışık tutuyor.
Yalçın Küçük,
Haziran ayında piyasaya çıkmış olan “Gizli Tarih”(Salyangoz yayınları) adlı
kitabında, şahsına özgü iddialı ve çarpıcı anlatımlarla, yakın tarih olaylarında
ve tanınmış tarihi ve siyasi şahsiyetler bağlamında, resmi tarihin oluşturduğu
“kristalleşmiş düşünce ve bilgi kalıpları”nı kırmaya devam ediyor.
Beyaz Müslümanların
Sırrı Efendi-2’den bir bölüm:
“Özbekler Tekkesi
binası günümüzde.‘Münir Ertegün Tarih Araştırma Vakfı’nı barındırıyor. Vakfın
açılışını 1994 yılında kim yaptı dersiniz?
ABD’nin en tanınmış
Yahudi politikacılarından, eski Dışişleri bakanı Henry Kissinger! Eski bakan,
Özbekler Tekkesi’nin hemen bitişiğinde ki Sabetayist / Karakaşilerin mezarlığı
Bülbülderesi Mezarlığı’nı da ziyaret etmiş miydi acaba?
Artık biliniyor:
Türk siyasetinde bir kişi, parti kurmayı ve genel başkanlığa aday olmayı
düşünüyorsa, mutlaka ABD’ye gidiyor. Öyle vize alıp ABD’ye gitmekle olmuyor bu
işler, size çeşitli güçlü isimlerle ve lobilerle ilişki kurduracak, derdinizi
anlatmanıza vesile olacak, özellikle Yahudilere yakın bulunan, onların güvenini
kazanmış bir isim lazım.
İşte bu isimlerin
başında, Türkiye’yi ABD’de başarıyla temsil eden, Ahmet Ertegün Geliyor.
Ertegünlerin New
York’ta evine davet edilmemişseniz işiniz zor, ABD’ye hiç gitmeyin daha iyi.
Amerikalılar Ertegünlere o kadar çok güveniyor.
Bu bilindiği için,
Türkiye’deki nice siyasetçi, işadamı, büyükelçi, sanatçı yıllardır kabul edilmek
için sırada bekliyorlar.
New York’ta
Ertegünlerden sonra ikinci güçlü isim, İhsan Doğramacı’nın kuzeni Nemir
Kırdar’dır; üçüncü sıradaysa bir aile var; Goldenbergler…” (Sayfa:49)
Acaba bu zamana
değin, Türk siyasetinde parti kurmuş ve genel başkan olmuş herhangi bir değerli
siyasetçimiz, Soner Yalçın’ın iddia ettiği gibi ABD’ye gidip icazet almadan bu
işi başarıp koltuğuna oturabilmiş midir, merak ediyoruz? Sanmıyoruz. Yazar,
bilinenleri pekiştiriyor ve tereddütleri ortadan kaldırıyor!.. Sonbahar’da
siyasette yeni oluşumdan söz ediliyor. Şimdilik yeni oluşumun liderinin kim
olacağını bilmiyoruz ama bu arada olası oluşumun önderi acaba ABD’ye gidip
icazet alma işini bitirdi mi dersiniz?
Yalçın Küçük’ün
Gizli Tarih kitabından bir bölüm:
“Bugün seçim
üniversitelere bırakılsa yüzde seksen rektörler, tarikatlardan çıkar. Bunların
pek çoğu Fettulahçıdır. Peki neden? Doğrusu budur. Tarikatçılık ise 12 Eylül’ün
yoludur. Biz, üniversitelerde asistan seçme özgürlüğüne sahip değildik. Güvenlik
tahkikatı vardı, bu nedenle, üniversiteleri tarikatçılarla doldurdular. Bu da
ordunun tercihlerine uygundu, bakın, çok yakında ailesinde bir Töb-Der üyesi,
öğretmen olduğu için bir astsubay öğrenciyi tard ettiler. Töb-Der tarih oldu ve
hala korkusu sürüyor. Bu nedenle ancak “bulaşmamış” olanları asistan oluyorduk.,
alabilmek için, akademik karıyere yatkınlığa hiç bakmıyorduk. Yeter ki tarikatçı
olmasın, dolayısıyla, tarikatçı olmayanların da çoğu bilime yatkın değildi.
Değildir,
Ancak bu var olduğu
için bugünkü yola mahkum değiliz. Çözümü var; Kemal Paşa döneminde, otuzlu
yıllarda bir kez denendi,’Kemalist üniversite reformu” olarak biliyoruz, bir
kanun çıkarıldı ve üniversite kapatıldı ve on gün sonra tekrar açıldı. Onlar
dışarıda kaldılar.
Eylülist yol çare
değildir. Üniversiteleri, toptan, bir kez kapatıp yeniden açmak gerekiyor.
Kuşkusuz yeniden açarken, sabancı, Koç, Has, Okan hepsini ve hepsini
kamulaştırmak durumundayız. Bu ‘açtım-kapattım’ operasyonunda ise, mevcut
‘hocalar’ içinden üçte ikisini, camilere atamak yerindedir. Bekir Coşkun, umum
cami imamlarını müsteşar ve genel müdür yaptıkları için camilerde imam-hoca
kıtlığı olduğuna işaret ediyordu. Böylece bir kıtlığı dahi telafi etmiş
oluyoruz. (Sayfa: 327)
Tarikatlar… Şeyhler…
Hoca efendiler… müritler… Fettulahçılar…
2006 Türkiye’sinin
ön plana çıkan düşündürücü tablosu!..
Tarikatlar ülkeyi;
siyaset, ticaret. eğitim, başta olmak üzere ahtapotun kolları gibi her yandan
sarmış durumda. “Çağdaş” ve “pozitif ilmin” temsilcisi ve uygulayıcısı
konumunda ki üniversitelerimiz ise, anlatımlara göre ne yazık ki tarikatların,
Fettullahçıların sarmalında!.. Vah Türkiyem vah!
Siyasetimizin
yönlendiricisi ve partilerin genel başkanlarının işbaşına gelmelerinde ki onay
yeri ise artık tartışmasız herkes kabul ediyor ABD!.. Vatandaş olarak ister
kabul edin, isterse isyan edin, acı gerçek bu!.. Tarikatlar, Fettullahçılar,
Yahudiler, Sabetayistler içeride etkin güç durumunda iken, AB, ülkenin her
türlü bağımsızlığına ipotek koymuş baş belamız durumunda! Bunu kim yadsıyabilir?
Peki, Türkiye nereye
gidiyor sevgili vatandaşlar?
Burhan Özbey