Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
UZMANLARI, tarikatların 16. yüzyılın sonuna dek saf ilahiyat ve felsefe okulları olarak kaldıklarını, ancak 17. yüzyıldan itibaren "baskı grupları" olarak temayüz ettiklerini yazarlar.
21. yüzyılda ne kadar yasaklasak dahi karşımızda birer sosyolojik gerçek olarak duran tarikatlar/cemaatler tüm dinlerde ve ülkelerde çoğunluktan farklı düşünen/davranan/giyinen gruplar olarak faaliyet gösterirler.
Siyasetle ilgileri ise maddi gücü ve mürit sayısıyla düz orantılı olmak üzere şu veya bu seviyede muhakkak vardır.
İsmailağa Cemaati’ni ele alalım. Binlerce mürit ve 200 milyon doları bulan para gücünden konuşuyoruz.
Büyük paranın olduğu her yerde "paranın nasıl kullanılacağı" meselesi "ticareti", "parayı kimin kullanacağı" meselesi ise "siyaseti" mecburi kılar.
Büyük paranın girdiği yere ticaretin ve siyasetin girmediği bir tek örnek bulamazsınız.
Bunun için "İsmailağa Cemaati’nin siyasetle ilgisi yoktur" mealli bir görüş, bir gerçeğin saptanması değil, olsa olsa duygusal bir temenni olur.
Üstelik, eğer o örgüt hem insan sermayesini, hem parasal sermayeyi (mecburen dahi olsa) kanun dışı yöntemlerle elde ediyorsa mafya türü örgütlenmeden kaçamaz.
* * *
Sabah Gazetesi iki gündür büyük bir hizmette bulunuyor.
İsmailağa Cemaati’nin bir inanç merkezi olmanın dışında tipik bir mafya örgütü olduğunu gözler önüne seriyor.
Dara düşene parasal yardım yapıp ardından önüne büyük bir fatura koyarak borç verilenin mal varlığına el koymaya kalkmak, eğer itiraz ederse onu "iç hukuk" hükümleriyle yargılamak, hükmedilen cezanın infazını "iç güvenlik güçleri" ile yerine getirmek, mafyanın tipik çalışma yöntemidir. İki gündür İsmailağa Cemaati’nin aynen bu şekilde çalıştığını adeta bir tefrika takip eder gibi gazetede okuyoruz.
Öte yanda, büyük insan gücüne ve paraya hükmeden örgütlerin devlet aygıtına nasıl sızdıkları, nasıl korundukları da malumdur.
Bir haftadır valisiyle, emniyet müdürüyle, müftüsüyle cemaat hakkında çıkarılan soruşturma talebinin nasıl hasır altı edildiğini, linç eyleminin nasıl görmezden gelinmeye çalışıldığını gözlerimizin önünde izliyoruz.
Adım gibi eminim; bu bürokratlar siyasilerden "hasır altı etme eyleminde" büyük baskı görmüşlerdir, halen de görmektedirler.
Ülkenin bölünmesini en büyük tehlike olarak görenlerin "Çarşamba Cumhuriyeti" ile ilgili ne gibi bir tedbir alacaklarını merakla izleyeceğim.
Sözüm ona Diyanet İşleri; tarikat, cemaat, tekke ve zaviyelerin yerine geçmek üzere kurulmuştu, bir haftadır Diyanet’in kendi camilerinin cemaatlere nasıl teslim edildiğini, üstelik yıllardır bu duruma ses çıkarılmadığını TV’de dizi izler gibi izliyoruz.
* * *
Sosyolojik bir gerçeği yasaklamanın onu zıvanadan çıkarmaktan başka işe yaramadığının en tipik resmi bu hafta gözler önüne serildi.
Hiçbir toplumun dokusu, kanunlarla değiştirilemiyor. Marjinal unsurlar her toplumda var oluyorlar. Devlet gibi devlet olmanın en önemli öğesi, bunları yok saymak değil, denetim/gözetim altına alabilmektir.
* * *
Eğer, devlet bir gün tarikatları, cemaatleri kanunlarla düzenleyerek onlara meşruiyet kazandırabilirse, hem onların cazibesini azaltacak, hem de mafyalaşmalarına, devlet içinde devlet olmalarına büyük çapta engel olacaktır.
( Cüneyt Ülsever)
__________________ YALNIZCA KURANLA CENNETE GİTMEK İSTEYENLERE SELAM OLSUN.
Katılma Tarihi: 16 haziran 2006 Gönderilenler: 751
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
selam
alıntı yaptığımızda yazarın kısa özgeçmişi konuya
neresinden baktığını anlamak açısından yarar sağlar diye
düşünüyorum. umarım ukalalık olarak görmez arkadaşım.
=====================================================
cüneyt ülsever
.1951 - .. (Ankara)
Lise öğrenimini Robert Kolej'de tamamladı. 1974 yılında
Boğaziçi Üniversitesi İktisat bölümünü bitirdi. Ardından
The Johns Hopkins Üniversitesi'nde Uluslararası
İlişkiler ve Columbia Üniversitesi'nde İktisat dalında
yüksek lisans eğitimini tamamladı.
1978-83 yılları arasında Harvard Üniversitesi'nde "İnsan
Kaynakları Ekonomisi" üzerine doktora çalışması yaptı.
1983-1997 yılları arasında çeşitli kademlerde
yöneticilik görei yürüttü. Halen "İnsan Kaynakları"
konusunda danışmanlık yapmaya devam ediyor ve Hürriyet
Gazetesi'nde köşe yazarlığını sürdürüyor.
Kara Dul (Roman, 1998), Teneke Evin Torunu (Anı, 1999),
Kendini Arayan Türkiye-Bir Siyaset modeli tezi (1999),
21. Yüzyılda Küreselleşme ve Türkiye Perspektifi-Siyaset
üzerine bir tez (2000), Neden Liberalim?-Liberal teoriye
bir bakış (2000), Kendini Arayan Dünya - 21. yüzyılın
paradigmalarını dünya liderleri irdeliyor (2001) adlı
yayınlanmış altı kitabı bulunuyor.
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma