HANiFDOSTLAR.NET

 

Kuran Müslümanı
 

(Şahıs odaklı din anlayışından Allah odaklı din anlayışına...)

Ana Sayfa Hanif Mumin  Iste Kuran Kurandaki Din  Kur'an Yolu  Meal Dinle Sohbet Odasi Hanifler E- Kitaplik Kütüb-i Sitte ?  ingilizce Site Kuran islami Aliaksoy Org  Hasanakcay Net Tebyin-ül Kur'an Önerdiğimiz Siteler Bize Ulasin

 

- Konulara Göre Fihrist

- Saçma Hadisler

- Hadislerin-Sünnetin İncelemesi

- Haniflikle İlgili Sorular Cevaplar

- Misakın Elçisi Kim?

- Kuranda Namaz/Salat

- Onaylayan Nebi

- Kuranda Namaz/Salat

- Enbiya 104

- Kuranda Yeminler

- Adem Hakkında Sorular

- Ganimetleri Resulün Eline Nasıl Vereceğiz?

- Allahın ındinde YIL ve DOLUNAYLAR

- Abese ve Tevella

- Hadisçilerce Tahrif Edilen Ayetler

- Mübarek Yer, Mübarek Vakit

- Arkadaş Peygamber

- Kuranın İndirilişinden Günümüze Gelişi

- Bir Türban Sorusu

- Kuran ve Bize Öğretilenlerin Farkı

- Namazın Kılınışı

- Hadislere Göre Namaz

- Kuranda Salat Namaz mıdır?

- Kuran Yetmez Diyen Uydurukçular

- Bizler Hanif Dostlarız

- Sahih Hadis mi İstersiniz?

- Hakkı Yılmaz'ın Tebyin Çalışması

- Kur'anı Anlamada Metodoloji

- Tarikatçıların Çarpıttığı Birkaç Ayet

- Nasıl Kur'an Okuyalım?

- Kur'anı Kerim Nedir?

- Kur'anda Oruç

- Allah'sız Bir Din ve Allah'sız Bir Kur'an İnancı

- Kuransız Bir İslam Anlayışı ve Müşrikleşme

- Meal Çalışmasına Davet

- Allah Şahit Olarak Kafi Değil mi?

- Doğru Hadisleri Ne Yapacağız?

- Kur'andaki Muhammed ve Peygamberlerin Misyonu

- Mahrem, Avret, Ziynet

- Nur Suresi Çeviri-Yorum

- Cilbab

- Resule İtaat Ne Demektir?

- Hadis Kalburcuları ve Kalburları

- Kur'anı Kerim'in İndiriliş Gayesi

- Kur'anda Amellere Karşı Cahili Yaklaşım

- İslamdışı İnanışlara Kur'andan Örnekler

- Biri Şu Haram Üretim Tesislerini Kapatsın

- Tasavvufta İslam Var mı?

- İslamda Delil Sorunu

- Kurban Kesmek

- İlahi Hitabın Serüveni

- Ecel Nedir?

- Şirk, İşrak, Müşrik, Müşareke, Müşterik

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Peygamberlere Karşı Rabbani Yaklaşımlar

- Salat-ı Tefriciye yada Zikri Çarpıtmaya Bir Örnek

- Mucize Nedir?

- Ayrılıkların Nedenleri

- Sıfır Hata veya Kur'an

- Haniflik Nedir?

- Rabıta İle Şeyhlere Tapanlar

- Hadis Zindanının Mezhepçi Mahkumları

- İslam Dininin Öğrenilmesinde Kaynak Sorunu

- Fasık ve Münafıkların Genel Tanımlaması

- Hadisler, Hıristiyanlık ve Selman Rüştü

- Kur'anı kerim'in İndiriliş Gayesi

- Müstekbirlere Karşı Cahili Yaklaşım

- Halis-Hanif İslam

- Kur'anda Şefaat

- Fuhuş Tellalı Tefsirciler

- Hayızlıyken Neden Namaz Kılınmasın?

- Cebrail, Vahiy, Melek

- Dindarlıkta Müşrikleşme Temayülü

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Yaratılış, Adem, Havva

- Kur'an Yerel mi, Evrensel mi?

- Reform Dinde mi, Dindarlıkta mı?

- Ne Mutlu Tağutu Olmayanlara

- Peygambere Saygı(?)

- Hadislere Kanıt Diye Gösterilen Ayetler

- Allah Nazara Karışmadı mı?

- Kur'anı Kerimle Amel Etmek Mümkün mü?

- Kur'anda İnkar Edenlerin Vasıfları

- Müminlerin Vasıfları

- Allah'ın Vasıfları

- Kur'anın Vasıfları

- Dine Karşı Cahili Yaklaşımlar

- Kur'an Merkezli Din

- İrin Küpü Patladı; Mevlana

- Hurafe ve Bidatlar

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Hz. İsa'nın Ölümü

- Allah'ın Mesajının Adı: Kelamullah

- Allah'ın Resule Uyarıları

- Kur'ana Göre Tenkit ve Eleştiri Nasıl Olmalı?

- Kur'anda Sevgi

- Sofuların Devlet Desteğiyle Desteklenmesi

- Hans Von Aiberg Aldatmacası

- Kabir Azabı Safsatası

- Kur'an Kıssalarının Önemi; Masal Değiller

- Kur'anda Toplumsal Sünnetler

- Tefsirde İsrailiyyat

- Kardeş Evliliği Olmadan Çoğalma

- Hans Von Aiberg Tutuklandı

- Kur'anda Tevbe Kavramı

- Yaşar Nuri Öztürk'ün Yorumuyla Namaz

- Karadelikler; Bir Büyük Yemin

- Mezhepçilerin Ümmi Açmazı

- Kabe Nedir? Mekkede midir, Kudüste mi?

- Kur'anda Ruh Kavramı

- Kur'anda Nefs Kavramı

- Amin Kavramı ve Putperestlik

- Diyanet İşleri Başkanlığının Sitemize Cevabına Cevaplar

- Resul ve Nebi -1

- Resul ve Nebi -2

- Sapık Bir Fırka: Hansçılar

- Cihad mı, Çapulculuk mu?

- Kur'an Deyip Namazı Yok Sayanlar

- Cennete Sadece Müslümanlar mı Girecek?

- Kur'anda El Kesme Cezası var mı?

- Nazar veya Göz Değmesi Var mı?

- Şehadet Getir, Münafık(?) Ol

- Kur'anda Eleştiri Metodu

- Hacc Mekkede mi, Bekkede mi?

- İslami Tebliğde Kur'an Metodu

- Saptırılan Kavram: Mekruh

- Kur'anda Cuma Namazı var mı?

- Of Be Kader, Allah mı Suçlu Yoksa Biz mi?

- Kader Açısından Cebir ve İhtiyar

- Baban Peygamber Olsa Ne Yazar

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Vahdet-i Vücud, Şirkin Alası

- Tasavvufi Bilginin Kaynağı Vahiy mi?

- İslam'da Resullük Son Bulmuştur

- Teveffi Kelimesi ve Arap Dili

- Tasavvuf Üzerine Düşünceler

- Nefis Mertebelerinin İç Yüzü

- Allah Rızası Anonim Şirketi; Tarikatlar

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -1

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -2

- Nakşi Şeyhi Allah'ın Avukatı mı?

- Kur'anda "ve+la" Öbeği

- Putlar ve Tapanlar

- Son Peygamberimizin Okuma Yazması

- Mesih ve çarpıtılan Bir Ayet

- Hac İzlenimleri

- "Üzerinde 19 var" da Son Nokta

- Secde Emri

- Kur'andaki Hac

- Aracıların Gaybı Bildiği İnancı

- Tarikatçı - Müşrik Karşılaştırması

- Gazali'nin Kadına Bakışı

- Kur'anda Kadına Verilen Önem

- Başörtüsü Allah'ın Emri Değil

- Başörtüsü Takmak Kur'anda Var mı?

- Kur'anda Kadın Dövmek Var mı?

- Cariye, Köle; Utanmaz Mealciler

- Kadına Yönelik Şiddet

- Sünnet Edilen Kızın Öyküsü

- Erkekçe ve Kadınca Meal Konusu, Nebe 33. Ayet

- Harem - Selamlık Kimin Emri?

- Zina, Evlilik ve Örtünme Adabı

- Cariyeleri Aç, Hür Kadınları Kapat (!)

- Çok Eşliliği Yasaklayan Ayetler

- Kur'ana Göre Evlilik Hukuku

- 2 Kadın = 1 Erkek, Uydurma mı?

- Danimarkalı mı Sapık, Buhari mi?

- Ebu Hanife, Cariyenin Avreti

- Nisa 25, Hür Kadın ve Fahişe İfadesi

- Maymunların Hadisi ve Recm Vahşeti

- Hz. Muhammed'in Tebliği

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Angarya Haline Getirilen İbadet

- Buhari'nin Hadislerini Buhari Yazmamıştır

- Hadis ve Sünnet Gerçeği

- Uydurma Hadisler, İslamın Kara Boyası

- Hadisler Dinin kaynağı Olamaz

- Uydurmaların Sınırı Yok; Şeytan Geyiği

- Beşeri Hükümler Neden Kutsal Oluyor?

- Hadis - Kur'an Çelişkisi

- Kur'anda/Dinde Olanlar ve Olmayanlar

- Cehennem'den Çıkış Yok

- Kur'anda Tağut

- Ebu Hureyre Gerçekte Kimdir?

- Hadis - Mantık Çelişkileri

- Kurban ve Kurban Bayramı Nereden Geliyor?

- Hadislere Göre Kur'an Eksiktir

- Bildiri: İslam Anlayışında Reform

- Arapça mı, Arap Saçı mı?

- Koca mı Üstün, Allah mı?

- Esbab-ı Nüzül Komedi Hadisleri

- İşte Geleneğin Dini

- Ulul Emir İle Kim Kastediliyor?

- Kul Hakkı

- Yezidi Bir Gelenek: Aşure Tatlısı

- Hz. İbrahim'den Asrımıza Dersler

- Taklitçiliğin Boyutları

- Seb-ul Mesani Nedir?

- Kelle Sayılarak Gerçek Bulmak

- Kıyamet - Mahşer Günü ve Sonrası

- Kur'anda Namaz Vakitleri

- Kur'anda Cuma Konusu

- Salih Olmak Yetmez

- Hudeybiye Anlaşması Uydurma mı?

- Kitap Yüklü Eşekler

- Kur'andaki Hac

- Hz. Nuh'un Oğlu Kimdi? İftira mı?

- Ruhun Ağırlığına Başka Bakış

- Hz. İbrahim Yalancı Değildi

- İncil'de Kadına Bakış

- Şirkin Büyüğü Küçüğü Olur mu?

- Kur'andaki Abdest ve Hijyen

- Din de Bir Araçtır

- Kur'an Okumanın Zararları

- Kur'anda Dua Ayetleri

- Kur'anda Tarih Kavramı ve Bilinci

- Şekilsel Secde Kur'anda Yok mu?

- Salat ve salatı İkame

- Kur'andaki Emr Kavramı Üzerine

- Dindar İnsanlar Şirk Koşar

- Alak Suresinin İlk Beş Ayeti

- Men Arefe'nin Çözümü

- Kur'andaki Av Yasağı

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Din Büyüklerini Tanrılaştırma

- Allah'a ve Muhammed'e Değil

- Kur'andaki Örnek Tevekkül

- Şekilsel Rüku Kur'anda Yok mu?

- Hz. İbrahim Kuşları Kesti mi?

- Ehli Sünnet Dininin Anayasası

- İnsan Allah'ın Halifesi mi?

- Kur'an Üzerinde Düşünmek

- Şirkin Kuyusuna Düşenlere Uyarılar

- Kur'an Ölülere Okunmak İçin mi İndirildi?

- Ayda Okunan Kur'an Masalı

- Hz. İbrahim, Safa ve Merve Masal mı?

- "Haç"er-ul Esved (!)

- Mevlana Sahte Bir Peygamber Değil mi?

- Tasavvufun Tanrısı İki Zıttır

- Kur'andaki Tasavvuf: Teveccüh

- Önce Batıl ve Hurafe İle Savaşalım

- Resuller Haram Kılamaz mı?

- Elçi Muhammed ile İnsan Muhammed'in Farkı

- Tarikatlarda Aracılar Rezaleti

- Nur Suresi 31. Ayet Nasıl Çarpıtılıyor?

- Sırat Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin mi?

- Kur'anda Zalimler

- Bütün Mehdileri Çöpe Atıyoruz

- Kur'ana Göre Ramazan Ayı ve Haram Aylar

- Tasavvufçuların İlahı; Varlık ve Yokluk

- Tasavvufçuların Küçük Putları

- Sünnet Etmek yaratılışı Değiştirmedir

- Son Peygamberimizin Mektupları

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Mescid-i Aksa Nerede?

- Büyük Kandırmaca: Hadis

- Kur'an Neden Arapça Olarak İndirilmiştir?

- Kimin dini? Kimin Kitabı? Kimin Meali?

- Evliya Kelimesinin geçtiği Ayetler

- Şimdiye Kadar Yaşanan İslam

- Ayın Yarılması Diye Bir Mucize Yoktur

- Kabe Dikili Taş Değil mi?


Up | Down | Top | Bottom
 
Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.

Yunus Suresi 105

Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.

Enam Suresi 79

İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.

Ali İmran Suresi 67

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.

Nahl Suresi 123

De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.

Ali İmran Suresi 95

Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Hacc Suresi 31


Up | Down | Top | Bottom

HABERLER

 

 








 

 

  Hanif Islam

 

Alıntılar, Makaleler
 Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Alıntılar, Makaleler
Konu Konu: Laik Cumhuriyet ve İslam Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazanlarda
Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
Turk_Ibrahim
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 15 ekim 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 340
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Turk_Ibrahim

Tamamını benimsemesemde aşağıdaki metni Hanif Dostlarla paylaşıyorum içinde bizi ilgilendiren çok şey var bence..

Türk devrimi, laiklik ve İslam


Cumhuriyete, demokrasiye, laikliğe ve moderniteye aykırı olan İslam değil, İslam'a bin yıldır musallat olmuş Harici, Hanbeli, Selefi, Eşari doktrinleri ile yoğrulmuş 'irtica'dır. İslam belirli bir devlet şekli önermez, dünyevi egemenliğin icrasına ilişkin evrensel değerleri öne çıkarır

Cumhuriyetimizin temel niteliklerinden olan laiklik, aynı zamanda Türkiye'nin en derin siyasal kutuplaşmasının kaynağını oluşturuyor. Bu kutuplaşma yine bir rejim bunalımı boyutlarına ulaşıyor. Bu bağlamda laiklik ve karşıtı olarak kabul edilen 'irtica' kavramını hukuki veya siyasi tanımlama çabalarına girmeden, teolojik çerçevede analiz etmek faydalı olabilir. Çünkü toplumların içselleştirdiği teolojik doktrinler zamanla birer kültür koduna dönüşürler. Teoloji ile sosyoloji arasındaki bu gizli bağın tarihteki izlerini sürerek din-devlet-toplum ilişkilerindeki bazı kronikleşmiş açmazlara çare bulabiliriz.
Günümüz radikal İslamcı akımların teolojik kökleri İslam tarihinin ilk mezhebi Hariciliğe dayanır. Hariciliğin temel doktrini, diğer Müslümanlar arasında 'büyük günah' işleyenleri tekfir (aforoz) etmeyi öngörür. Hedef haline gelen bu Müslümanlar onların gözünde 'kâfir' olduklarından, katledilmeleri 'cihat' kabul edilir. Haricilik ile organik bağı olmasa da, bazı benzerlikler içeren Selefilik, 14. asır İslam bilgini İbn Teymiyye'nin düşüncesinde kristalleşmiştir. Buna göre asr-ı saadet sonrası Müslümanlık giderek dinden sapmıştır. Yapılması gereken saf İslam'a dönmek, Kuran hükümlerini lafızcı-literalist biçimde okumak ve bunların uygulanmasına direnen 'gevşek' Müslümanlar dahil herkese karşı cihat etmektir.

İbn Teymiyye'den Seyyid Kutup'a
Mısırlı Müslüman Kardeşler'in baş teorisyeni Seyyid Kutup (ölm. 1966) işte bu Harici-Selefi damarı güncel bir ideolojik sistem içersine oturtmuştur. Kutup, 'üzerinde şeriatın hüküm sürmediği' bütün toprakların savaş alanı (Dar'ül Harp) olduğunu ve bu topraklardaki 'cahili düzenlere' itaat eden Müslümanların da İslam öncesi dönemdeki putperestler gibi olduklarını iddia etmiştir.
Leninist devrimci şiddet yöntemini İslam'ın Tekfir-Hicret-Cihat kavramları ile birleştiren Kutup, hayatın her ayrıntısını İslam'a göre düzenlemeyi varlık nedeni saymayan tüm rejimleri kategorik olarak tekfir etmiştir. Sonra da bu 'küfür rejimleri' ile onlara itaat eden 'nüfus cüzdanı Müslüman' toplumdan coğrafi veya manevi anlamda hicreti, yani göçerek ayrılmayı öngörmüştür. Yeterli güce ulaşıldığında da bu rejimlerin cihat ile yıkılmasını savunmuştur.
Bu Yeni Selefi ideoloji tüm dünyadaki İslamcı akımları derinden etkilemiştir. Bunun bizdeki yansımalarından biri de Milli Görüş hareketidir. Radikal ve devrimci olan Harici-Selefi akımın yanı sıra, İslam düşüncesinde gelenekçi ve muhafazakâr damarı temsil eden Eşariliğe de değinmek gerekir. Eşarilik, Müslümanların devlet hayatına Emeviler ile giren saltanatların dünyevi egemenliklerine dinsel meşruiyet sağlamıştır. Bu amaçla kader ve itaat doktrinlerini İslam inanışına bir tür saltanat ideolojisi olarak hâkim kılmıştır. Cumhuriyet'in saltanat ve hilafeti kaldırışıyla beraber 'tahtsız' kalan gelenekçi-saltanatçı Eşari akım, 1960'larda Kutup'un kitaplarının tercümesiyle Türkiye'ye giren Yeni Selefilik ile Cumhuriyet'e karşı bütünleşmiştir. Eşarilik ve Selefilik, özü itibarıyla taban tabana zıt olmalarına rağmen, düşmanın ortak olması bu kaynaşmaya yol açmıştır.


İrtica kavramının soyağacı
İrtica kavramının dinsel soyağacı, laiklik savunmasının da ancak bir teolojik paradigmayla mümkün olacağını göstermektedir. Bu amaçla İslam'ın sosyo-politik boyutu ile Cumhuriyet'in temel ilkeleri arasında varolan simetriyi keşfetmek gerek. İslam düşünce tarihinde akılcı-nakilci, yenilikçi-gelenekçi veya ehli rey-ehli hadis gibi isimlendirmelerle anılan iki karşıt akım vardır. 'Bağımsız akıl yürütenler' şeklinde tercüme edilebilecek ehl-i rey, 8. asırda Kûfe şehrinde müstakil bir ekole dönüşmüştür. Ancak Hz. Ömer'den Fazlur Rahman'a, Endülüs'ten Asya'ya kadar uzanan bu akım İslam düşüncesinin ana damarını teşkil eder.
Atatürk çağdaşlaşmanın kapsamına din düşüncesini de dahil ederken aynı zamanda 19. asır medrese kökenli Osmanlı âlimi Ahmet Cevdet Paşa'nın zamanın değişmesi (ezman-ı tegayyür) ile hükümlerin de değişmesi gerektiği görüşünü yansıtmıştır. Cevdet Paşa da bu ilkeyi 15. asır Hanefi fakihi Celalüddin Devvani'nin içtihadına dayandırıyordu. Devvani'ye göre devlet çağın ihtiyaçlarına göre yasal düzenlemeler yapmalıydı. Büyük fakih Necmeddin et-Tufi (ölm. 716/1316) 'Muamelatta (toplumsal alanda) hükümler maslahata (halkın menfaatlerine) göre belirlenir, bu alanda dinin verileri sadece birer örnektir, tüm zamanları bağlamaz' demiştir. Kadı Abdülcabbar ise (ölm. 415/1025) 'Eğer akıl ile vahiy çatışır gibi bir görünüm ortaya çıkarsa akıl esas alınır, vahyin verileri akla uygun hale getirmek üzere yorumlanır' hükmünü vermiştir. Bu bağlamda Atatürk şöyle diyor: "Özellikle bizim dinimiz için herkesin elinde bir ölçü vardır. Bu ölçü ile hangi şeyin bu dine uygun olup olmadığını kolayca takdir edebilirsiniz. Hangi şey ki akla ve halkın menfaatine (maslahata) uygundur, biliniz ki o bizim dinimize de uygundur." Tufi ve Abdülcebbar deyince fetva oluyor da, Atatürk deyince mi küfür oluyor? Dinin toplumsal alana dair hükümlerinde bağlayıcı olanın makasıd-ı şeria yani amaçlar olduğu (örneğin mal güvenliği); vesail ahkâmın, yani bunu gerçekleştirmeye dönük araç hükümlerin (örneğin hırsızın elini kesme) şartlara göre değiştirilebileceği ilkesi ise İbn Şatıbi'nin hukuk teorisinde sistemleşmiştir.


Akılcılar ve gelenekçiler
Aslında Sünni gelenekte Hanefi-Maturidiliğin temsil ettiği akılcı yenilikçilerle Şafi-Eşariliğin temsil ettiği nakilci gelenekçiler arasındaki bu düalite İslam tarihinin ilk dönemlerinde başlamıştır.
Raşit halifelerin ikincisi Hz. Ömer, bazı Kuran ayetlerindeki açık emirleri, 'şartların değiştiği' gerekçesiyle askıya alarak bu mücadeleyi tetiklemiştir. Büyük İmam olarak tarihe geçen Ebu Hanife, Kuran ve Sünnet'in sınırlı sayıda hukuki hüküm içermesi sonucu ortaya çıkan yoruma açık geniş alanda, iyi ve doğrunun akılla bilinebileceğini ve bu bilginin dinen meşru bir hukuk kaynağı (şeri delil) olduğunu vurgulayan istishan kavramını kullanmıştır.
İslam tarihinin en büyük kelamcısı olarak bilinen Türk âlim İmam Maturidi ise Hz. Ömer'in uygulamasına dayanarak içtihad-i nesih kavramını geliştirmiştir. Buna göre muamelata (toplumsal-hukuki alana) ilişkin Kuran hükümlerinin akıl ile hükümden düşürülebileceğini (nesh edilebileceğini) söylemiştir. Maturidi diyanet ile siyaset ayrımı yaptığı gibi, din ve şeriat kavramlarını da ayırmış ve dini bireyin kalbinde kimsenin müdahale edemeyeceği bir bölümde saklı bulunan bir inanç olarak tanımlamış, şeriat kavramınıysa bir toplumun ihtiyaçlarına cevap vermek üzere geliştirilen geçici kurallar dizisine indirgemiştir. İslam'ı bir 'akıl dini' diye niteleyen Maturidi, kendisine peygamber veya kitap gelmemiş insanların bile Tanrı gerçeğine ulaşabileceği yönündeki iddiasını şu ölümsüz sözlerle ifade etmiştir: ''Akıl Allah'ı bulur.'' Maturidi aklın Allah'ı aracısız bulabileceği görüşünden hareketle, akıl baliğ oluncaya, yani çocuk belli yaşa gelinceye kadar dini eğitime bile gerek görmemiştir ve bu durum tarihte Maturidiler ile Eşariler arasında şiddetli tartışmalara yol açmıştır. Bir yönüyle Hanefi-Maturidilik, iman ve amelin bir bütün olduğunu öne süren, yani bir Müslüman'ın dış görünümüne ve davranışlarına bakarak onun inancını sorgulayan Harici, Hanbeli ve Eşariliğe karşı gelişen mürcie akımını temsil eder. Mürcie iman ve amelin ayrı olduğunu ve dolayısıyla bir insanın 'Ben Müslümanım' dedikten sonra günahkâr bile olsa inancının başka insanlarca asla sorgulanamayacağını ifade etmiştir. Bu görüşün şekle ağırlık vererek birey üzerinde toplum baskısı oluşturan ve bu suretle riyanın yayılmasına yol açan anlayışı engellemeye dönük olduğu ortada.


Özgür irade
Bunun ötesinde Maturidi insanın özgür iradeye sahip olduğunu savunmuştur. Maturidi'nin yaşadığı dönemin koşulları dikkate alındığında 'özgür irade' kavramının dinsel olduğu kadar siyasal sonuçlarının da olduğu kolayca anlaşılır. Eşariliğin savunduğu kader doktrini sayesinde iktidarı gasp eden despot sultanlar, kendi egemenliklerinin 'Allah'ın yazdığı kader' olduğunu, zira Allah dilemeseydi başa zaten geçmiş olmalarının mümkün olamayacağını iddia edebilmişlerdir. Buradan hareketle onların hükümranlığını sorgulayanlar 'Allah'ın hikmetinden sual olunmaz' diye susturulmuşlardır. Ve bu despotlar 'Peygamber'in vekili', 'Allah'ın gölgesi' gibi sıfatları aldıklarından kendilerine isyan edenleri, Allah'ın irade ve takdirine isyan etmekle itham edip ezmişlerdir. Maturidi dönemin payitahtı olan Bağdat'a gitmeye tenezzül etmeyerek, aslında politik bir tavır sergilemiştir. Dahası dönemin teamülü gereği cami hutbelerinde sultan-halifelere yapılan methiyelere karşı, yaşadığı Semerkant'ın camilerinde 'zalim sultanlara adil diyenlere' karşı çok sert bir fetva okutarak, saltanat ve baskıya muhalif tutumunu ortaya koymuştur. Bütün bunlar Maturidi'nin bireyin akıl, vicdan ve irade özgürlüğünü savunan bir abide isim olduğunu göstermektedir.
Bu uzun fikri zincire çağımızdaki son halkasını takan Pakistanlı bilgin Fazlur Rahman (ölm. 1988) olmuştur. Fazlur Rahman, 'historicist' okuma yöntemini uygulayarak Kuran'ın yasamaya ilişkin hükümlerinin 'tarihsel', bu hükümlerin arkasındaki 'ruh ve genel amaçların' ise 'evrensel' olduğu düşüncesini yinelemiştir.


Fikri mirasın özeti
İslam düşüncesindeki bu muazzam fikri mirasın mantıki sonuçlarını şöyle özetleyebiliriz: Kuran'ın yasamaya (muamelat) ilişkin araç hükümleri (vesail ahkâm) tarihsel birer örnektir ve şartların değişmesi (ezman-ı tegayyür) karşısında akıl ile hükümden düşebilirler (içtihad-i nesih). Evrensel ve zaman üstü bağlayıcılığı olan Kuran'ın genel amaçlarıdır (makasıd-ı şeria). Bu 'genel amaçlar' da aslında tek bir temel ölçüte indirgenebilir: Adaleti sağlayan kamu yararı (maslahat). Bu bağlamda 'iyi ve doğru'nun ne olduğu akıl ile de bilinebilir (istihsan). Ve bu bilgi dinen de meşru olan bir hukuk kaynağıdır (şer'i delil).
Bu özet aslında Cumhuriyet'in İslam'a bakışını da yansıtır. Atatürk Diyanet İşleri Başkanlığı'nı kurmuş ve başına sadece Hanefi-Maturidi çizgisini temsil eden başkanların getirilmesi talimatını vermiştir. Atatürk aynı zamanda Meclis kararı ile Kuran'ın Türkçeye çevrilmesini emretmiş ve çeviriyi yapan Elmalılı Hamdi ile Diyanet arasındaki sözleşmenin beşinci maddesi, tercüme ve tefsirin 'Hanefi mezhebine riayet olunarak' yapılmasını karara bağlamıştır. Cumhuriyet'in ilk adalet bakanı ve aynı zamanda büyük bir din bilgini olan Seyyid bey, hilafetin kaldırılmasının İslam'ın bir gereği olduğunun teolojik argümanlarını ortaya koyduğu tarihi Meclis konuşmasında, dine göre devlet yönetimiyle ilgili Kuran'daki kilit kavram olan 'maruf' kavramını, Maturidi-Eşari düalitesine atfen tanımlar. Buna göre 'maruf' 'şeriat tarafından güzel ve iyi olduğu bildirilen şey' değil, 'aklın güzel ve iyi olarak belirlediği şeydir'.


Din-devlet ilişkisinin fay hattı
İşte din-devlet ilişkilerindeki fay hattı buradan geçmektedir. Bu anlamda laiklik İslami literatürdeki şu iki ilkeye tekabül eden ön kabullere dayanmaktadır: Kuran'ın muamelat hükümleri artık mensuhtur (yürürlükten kalkmıştır). Maslahatın, yani kamu yararının ne olduğunu tespit etme ve gereğini yerine getirme yetkisi, 'İslam'da saltanat ve ruhbaniyet yoktur' ilkeleri gereği, padişah ve ulemanın iki dudağı arasından cumhurun ortak aklına aktarılmıştır.
Laikliğin dilimizdeki tam karşılığı Müşir Ahmet İzzet Paşa'nın önerdiği 'laruhbani' (ruhban olmayan) ifadesidir. Ruhbaniyet ve teokratik monarşi denince insanların aklına sadece Ortaçağ Avrupa'sı ve Katolik kilisesi geliyor. Oysa Raşit halifelerin dönemine son veren zorba sultanlar, keyfi egemenliklerini İslam adına meşru gösterecek ısmarlama fetva ve hadis uyduran sözde bir ulema sınıfını saraya çekmeyi başarmıştı. Böylece İslam'ın yıktığı şirke dayalı teokratik saltanat, İslami bir kılık içinde hortlamış ve bunu da kılıfına uydurmak adına gerekli fetvaları vermesi için yine İslam'ın yıktığı ruhbaniyet kurumu işlevsel bakımdan diriltilmiştir. İşte bugün artık demokrasi ve cumhuriyet kavramlarını benimsediklerini iddia edenler 'muamelat alanındaki hükümlerin mensuh olduğunu' ileri süren teolojik çizgiyi benimsemezlerse, başbakanın seçilmiş bir padişah, meclisin ise 'ruhbanlar şûrası' olmanın ötesinde demokrasi iddiaları olamaz.


Beş temel ilke
İslam belli bir devlet şeklini önermez, dünyevi egemenliğin icrası konusunda evrensel değerleri öne çıkarır. Bunlar şu beş temel ilkeye tekabül eder: Biat (seçim), Şûra (meşveret), Maslahat (kamu yararı), Ehliyet ve Adalet. Atatürk'ü dinleyelim: "Bilirsiniz ki, şer'i esaslarda, ilahi emirde hükümet şekli yoktur. Şu veya bu şekil ifade edilmiş değildir. Yoktur. Yalnız hükümetin nasıl olması lazım geleceğine dair esaslar ifade olunmuştur... Millet her noktadan kendi yararlarını muhafaza edecek olan (maslahat) ve yararları korumak için lazım olan vasıfları, meziyetleri (ehliyet) toplamış bulunduğunu kabul ederek seçtiği (biat) insanlardan, vekillerden kurulu bir şûraya (meşveret) malik olursa ve bu şura, adalet üzerine hareket ederse işte Allah'ın ve Kuran'ın istediği hükümet olur. Çok iftihara şayandır ki milletimiz 1300 sene sonra bu Kuran hakikatlerini fiili halde göstermiş oldu."
Atatürk tarihimizin en büyük ikonoklastı, put kırıcısıdır. Ama laiklik Atatürk'ün kendisini ikonlaştırarak savunulamaz. Atatürk laikliği nasıl savunduysa bizde öyle savunmalıyız: Dini alanda asıl ikonoklastın İslam dininin kendisi olduğunu keşfederek. Cumhuriyete, demokrasiye, laikliğe ve moderniteye aykırı olan İslam değil, İslam'a bin yıldır musallat olmuş Harici, Hanbeli, Selefi, Eşari doktrinleri ile yoğrulmuş 'irticadır'. Oysa Hanefi-Maturidiliğin ana eksenini oluşturduğu İslam düşüncesindeki akılcı-dinamik ekol modernleşmenin engeli değil, teolojik boyutudur ve sadece keşfedilmeyi beklemektedir.

Uygar Aktan: Araştırmacı yazar



__________________
"Bak işte günler!Biz onları insanlar arasında dolandırır dururuz. Allah bu sayede iman edenleri bilecek, sizden tanıklar edinecektir."3:140
--BLOG--
Yukarı dön Göster Turk_Ibrahim's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Turk_Ibrahim Ziyaret Turk_Ibrahim's Ana Sayfa
 
adalet
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 02 ekim 2006
Gönderilenler: 1195
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı adalet

Alıntı:

 "Atatürk Diyanet İşleri Başkanlığı'nı kurmuş ve başına sadece Hanefi-Maturidi çizgisini temsil eden başkanların getirilmesi talimatını vermiştir. Atatürk aynı zamanda Meclis kararı ile Kuran'ın Türkçeye çevrilmesini emretmiş ve çeviriyi yapan Elmalılı Hamdi ile Diyanet arasındaki sözleşmenin beşinci maddesi, tercüme ve tefsirin 'Hanefi mezhebine riayet olunarak' yapılmasını karara bağlamıştır. "

 Atatürk,bu maddeyi engellemediğine göre oda mı hanefiydi yoksa?

 Alıntı:

      "Millet her noktadan kendi yararlarını muhafaza edecek olan (maslahat) ve yararları korumak için lazım olan vasıfları, meziyetleri (ehliyet) toplamış bulunduğunu kabul ederek seçtiği (biat) insanlardan, vekillerden kurulu bir şûraya (meşveret) malik olursa ve bu şura, adalet üzerine hareket ederse işte Allah'ın ve Kuran'ın istediği hükümet olur. Angry Bu gerçekten Atatürkün sözümü?

  Çok iftihara şayandır ki milletimiz 1300 sene sonra bu Kuran hakikatlerini fiili halde göstermiş oldu." Wink

  Aradan 80 yıl geçmiş ama insanlar daha yeni yeni Kurana yönelmeye başlamış.Kuran'ın iyice okunup anlaşılmadığı,hatta çarpılırım korkusuyla eline bile almadığı bir toplumda Kuran hakikatları nasıl fiili olarak gösterilmiş oluyor,anlayamadım.



__________________
"Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayırmasın.."
Yukarı dön Göster adalet's Profil Diğer Mesajlarını Ara: adalet
 
Turk_Ibrahim
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 15 ekim 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 340
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Turk_Ibrahim

adalet Yazdı:

Alıntı:

 "Atatürk Diyanet İşleri Başkanlığı'nı kurmuş ve başına sadece Hanefi-Maturidi çizgisini temsil eden başkanların getirilmesi talimatını vermiştir. Atatürk aynı zamanda Meclis kararı ile Kuran'ın Türkçeye çevrilmesini emretmiş ve çeviriyi yapan Elmalılı Hamdi ile Diyanet arasındaki sözleşmenin beşinci maddesi, tercüme ve tefsirin 'Hanefi mezhebine riayet olunarak' yapılmasını karara bağlamıştır. "

 Atatürk,bu maddeyi engellemediğine göre oda mı hanefiydi yoksa?

 Alıntı:

      "Millet her noktadan kendi yararlarını muhafaza edecek olan (maslahat) ve yararları korumak için lazım olan vasıfları, meziyetleri (ehliyet) toplamış bulunduğunu kabul ederek seçtiği (biat) insanlardan, vekillerden kurulu bir şûraya (meşveret) malik olursa ve bu şura, adalet üzerine hareket ederse işte Allah'ın ve Kuran'ın istediği hükümet olur. Angry Bu gerçekten Atatürkün sözümü?

  Çok iftihara şayandır ki milletimiz 1300 sene sonra bu Kuran hakikatlerini fiili halde göstermiş oldu." Wink

  Aradan 80 yıl geçmiş ama insanlar daha yeni yeni Kurana yönelmeye başlamış.Kuran'ın iyice okunup anlaşılmadığı,hatta çarpılırım korkusuyla eline bile almadığı bir toplumda Kuran hakikatları nasıl fiili olarak gösterilmiş oluyor,anlayamadım.

Saygıdeğer Kardeşim, Hanefi Mezhebi seçimi Maturidi Akılcılığı kapsamında olabilir. Aynı zamanda gerçek yaşamında putların çoğuna karşı olan bu uğurda zulüm görmüş İmam-ı Azam ile şu an toplumun yaşamındaki İmam-ı Azam'ı karıştırmamakta fayda var. Bunun yanında "Çok iftihara şayandır ki milletimiz 1300 sene sonra bu Kuran hakikatlerini fiili halde göstermiş oldu" Cümlesinde bazı gerçekler gizli. Çünkü Selçuklu ve Osmanlı Arap+Muaviye+Şaman uyduruk dini ile toplumu Kurandan uzak tuttu. Toplum kendi diliyle Kuran'la bu dönemde tanıştı. Ama hemen ardından İnönü denen beyinsiz ile tanıştı bu toplum. Son olarak Mustafa Kemal Atatürk konusunda önyargısız bir bakışa ulaşmaya çalışıyorum. Not olarak ta şunu ekleyeyim getirildiği noktada o da şu anda bir put konumundadır. Ama kendisinin daha aydın ve özel bir kişi olduğunu düşünüyorum. Kur'anın anlamını bu topluma ilk sunan insan olarak kendisine minnettarım. Durumu Alemlerin Rabbi ile kendi şahsı arasında bir durumdur.

Saygılar.



__________________
"Bak işte günler!Biz onları insanlar arasında dolandırır dururuz. Allah bu sayede iman edenleri bilecek, sizden tanıklar edinecektir."3:140
--BLOG--
Yukarı dön Göster Turk_Ibrahim's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Turk_Ibrahim Ziyaret Turk_Ibrahim's Ana Sayfa
 
Turk_Ibrahim
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 15 ekim 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 340
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Turk_Ibrahim

Hayreddin Karaman'ın konuya açıklaması :

http://www.hayrettinkaraman.net/yazi/makaleler/0191.htm

Sayın Gündüz Aktan, 9,12-Ekim tarihlerinde Radikal'de yayınlanan iki yazısında Atatürk devrimlerini ve özellikle de laik cumhuriyeti İslam esaslarına göre savunmayı deniyor. Bu deneme yıllardan beri yapılıyor, yararlı bir sonuç da elde edilemedi; mübarek Ramazan'ın arefesinde konuyu ısıtıp tekrar önümüze getirmenin tek anlamı "temcit pilavı" benetmesini hatırlatması olmalı; bilindiği gibi gereksiz tekrarlar şöyle bir deyimle ifade edilir: "Temcid (sahur) pilavı gibi ısıtıp ısıtıp tekrar getirmek"

Sayın Aktan tartışmayı, bir okuycusunu sütununda müsafir ederek yapıyor; ifade ve üslubu oldukça tanıdık gelen bu müsafir, Aktan'ın da katıldığı anlaşılan birçok şey söylüyor, bunların tamamını tenkit ve tartışma kitaplara sığmaz. Biz birkaç yazıda önemli gördüğümüz bazı kısımları tartışma konusu edineceğiz.

"Türkiye hâlâ zihninde ülkenin kuruluş ideolojisi ile İslam'ı bağdaştırabilmiş değil. Cumhuriyet'e yönelik dini referanslara dayalı eleştiriler devam ediyor. Buna karşı Cumhuriyet'i dini referanslarla savunmak ise tabu. Tartışmanın böyle bir zemine kaymasını laiklik açısından tehlikeli bulanlar var."

Osmanlı'nın kuruluş ideolojisi birçok fermanda ve başka belgelerde ifade edildiği üzere İslam'a hizmettir (din-i mübin-i İslam'a hadim olmaktır). Ben Cumhuriyet'in böyle bir ideolojiye sahip olduğunu ne okudum, ne de duydum. Cumhuriyetin hedefi çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmak ve onu aşmaktır; bu uygarlıktan maksat da Batı uygarlığıdır.Batı uygarlığının bir ideolojisi varsa bunun İslam olmadığı kesindir.

Dinî referanslara dayalı cumhuriyet eleştirleri laik-demokratik-cumhurite yöneliktir. Cumhurun (halk çoğunluğunun) iradesiyle seçilecek bir başkan ve meclis tarafından Kur'an temel referans alınarak yapılacak idareye karşı çıkan ciddi bir İslam alimi yoktur. Bazı ülkelerde "İslam cumhuriyeti" rejiminin uygulandığı da ortadadır.

Cumhuriyeti dini referanslarla savunmanın tabu olduğunu kim söylemiş; kuruluş günlerinden bugüne defalarca bu (İslam'a göre laik cumhuriyeti savunma işi) yapılmadı mı? Ayrıca buna karşı çıkanlar müslümanlardan ziyade laikçiler değil mi? Laikliğin temelinde herhangi bir dini referans olarak almamak var iken laikçilere bu itirzlarında "haksızsınız" denebilir mi?

"Ama korumaya çalıştıkları rejimin kurucusunun Cumhuriyet'i dinen de savunduğunu unutuyorlar. Şu sözler Atatürk'e ait: 'Bilirsiniz ki, şer'i esaslarda, ilahi emirde hükümet şekli yoktur... Yalnız hükümetin nasıl olması lazım geleceğine dair esaslar ifade olunmuştur. Bu esasların biri de şûradır, meclistir. Hükümetin behemehal meclis olması lazımdır... Millet her noktadan kendi yararlarını muhafaza edecek olan (maslahat) ve yararları korumak için lazım olan vasıfları, meziyetleri toplamış (ehliyet) bulunduğunu kabul ederek seçtiği (biat) insanlardan kurulu bir şûraya malik olursa ve bu şûra, adalet üzere hareket ederse işte Allah'ın ve Kuran'ın istediği hükümet olur.'

Cumhuriyet'in İslami esaslara aykırı olduğu iddiası hangi temele dayandırılabilir?

İslamî referanslara göre bir devletin meşru olmasının olmazsa olmaz şartı kuruluş ve işleyişinde İslam'ı temel almasıdır; bunun da manası laik olmamasıdır; Kur'an ve Sünnet'i yasama, yürütme ve yargıda temel kaynak olarak kullanmasıdır. Bir devlet (rejim) kurulurken Kur'an ve Sünnet temel referans olarak alınmamış, yalnızca bunlara yüklenen bir takım genel amaçlara atıf yapılmış olursa rejim islamî olmaz. Aslında "şura, adalet, menfaat (maslahat), ehliyet gibi genel esaslar -bir kısmı diğerine taban tabana zıt olan- bütün rejimlerde vardır; komünistslerde, sosyalistlerde, kapitalistlerde, liberallerde... adalet, şura, ehliyet maslahat ilkeleri mevcuttur; bunları birbirinden ayıran nitelikler, bu ilkelerin içini dolduran muhtevada kendini gösterir. İşte birkaç örnek: Faiz ülke halkının yararına mıdır, zararına mı? Kadın erkek ilişkilerinde serbestlik, reşid olanların gönüllü cinsel temaslarının serbest olması, kumarın meşru sayılması, özel mülkiyet, piyasa ekonomisi... faydalı mıdır zararlı mıdır?

Bu sorulara, yukarıda zikredilen ilkeler çerçevesinde farklı cevaplar verildiği için rejimler birbirinden farklı olmaktadır. En önemlisi de cevap verilirken, düzenleme yapılırken vahyin kale alınıp alınmaması ile ilgilidir ve laik sistemlerin temeli vahyi kale almamaktır. Kur'an'da hükumetin şekli yoktur, ama bu şekli oluşturan temel çizgiler vardır; bunların da başında, ferdin ve toplumun Allah ve Resulüne itaat etmesi gelir.



__________________
"Bak işte günler!Biz onları insanlar arasında dolandırır dururuz. Allah bu sayede iman edenleri bilecek, sizden tanıklar edinecektir."3:140
--BLOG--
Yukarı dön Göster Turk_Ibrahim's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Turk_Ibrahim Ziyaret Turk_Ibrahim's Ana Sayfa
 
adalet
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 02 ekim 2006
Gönderilenler: 1195
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı adalet

Zor dönemeç

Murat Belge

24/10/2006 (263 kişi okudu)

Fahir İz bir vakit oturup Orhan Pamuk'un romanlarında 'Atatürk aleyhtarı' olarak gördüğü bölümleri taramıştı. Medyamızın bu gibi konulara düşkün 'yazar'ı da bunu iktibas etti. Geçenlerde gene örnek veriyordu.
Hepimizin kendimizi bildik bileli, çeşitli ders kitaplarında, kim bilir kaç kere okuduğumuz, Mustafa Kemal'e atfedilen, 'karga' hikâyesi: 'küçük Mustafa', amcasının çiftliğinde, tarlada karga kovalıyor!
Bunu ilkin kim akıl etmiş, ne zaman yazmış, hatırlayan varsa da çok değildir. Klişelerle yaşamaya çok düşkün bir toplum olduğumuz için bu da hemen tutmuş, Mustafa Kemal'in 'çocukluğu' üstüne bir şey yazmak durumunda kalan herkes bu 'karga' motifini tekrarlar.
Çünkü tam anlamıyla banal bir istiare: "Zaten büyüyünce de düşmanları kovaladı" dedirtmek üzere düşünülmüş, 'karga' gibi bu tarz düşünceye uygun imgelerle süslenmiş, kolay, sıradan bir istiare.
Düşüncesinin sınırlarını (pazar günkü yazımda anlattığım şekilde) açamayan toplumlarda, 'kutsallık atfedilen kahramanlar, nesneler, olaylar bu gibi klişelere en yatkın olanlarıdır. Çünkü herkes bu gibi konularda alışılmışın dışına çıkarak bir pot kırmaktan korkar. Onun için 'jest' düzeyinde ceket iliklenir ve 'hazır ol'a geçilirken, içerik çerçevesinde de en bilinen sözler, en bilinen kalıplarla tekrarlanır. Bunları yapmak için ezberlenmiş bir ses tonu da eksik değildir- 'repertuvar'ın parçasıdır.
Bir kitap okuyorsunuz, böyle bir durum hakkında, Orhan Pamuk'un söz konusu ironik değerlendirmesi türünden bir şeye rastladınız. Ne yaparsanız? Doğrusu, ne yapacağınız, hangi çeşit Türk olduğunuza bağlı. Bu âyin, bir sistemin parçası; siz, o sistemin olmasını istediği Türklerdenseniz, hemen buna sinirlenirsiniz, 'Atatürk'e hakaret!' dersiniz. Oysa, niye öyle olsun? Atatürk vasiyet mi etmiş? 'Ben çocukken karga kovalardım, bunu mutlaka yazın' mı demiş? Bu klişeye ironik bir göndermekle Atatürk'e haraket mi ediyorum, yoksa bu cendereler içinde koşullandırılmış bir toplumun kendi ulusal kahramanını ancak bu kalıplar içinde görmesine izin verebilen bir sistemin yarattığı trajikomik aciz hakkında bir eleştiride mi bulunuyorum? Yani, eleştirilen aslında kim? Ama ancak bu âyin içinde rahat eden kişi, buna aldırmaz, çünkü zaten kendi âyinine laf edilmesi onun en hassas yerine dokunmuş olur. Kahramanına başka türlü tapınamayacağı, öyle yapacak şekilde yetişmediği için kızar, köpürür, her muhafazakâr gibi, ezberlediği kalıplarda en ufak bir oynama olmasını kabullenmez. Onun mutlu olması için 'küçük Mustafa' ders kitaplarının sayfalarında ilelebet karga kovalamalıdır.
Evet, şu son 20 yıldır, 'dünyaya açılma' perspektifinin de ortaya çıkması, bu 'iki Türk' arasındaki mücadeleyi olabilecek en gergin noktaya getirdi.

  Burada sorun sadece 'öyle Türk' ve 'böyle Türk' olmaktan ibaret değil artık, 'kargacı' Türk öbürünün yalnız başka türlü düşünmesinden değil, varolmasından rahatsız. Genel kültüründe, siyasi ideoloji geleneğinde (gene aldığı 'resmi' eğitimin de yardımıyla) kendisiyle özdeş olmayan karşısında, onu yok etmek dışında, ne yapacağına dair hiçbir ipucu yok. Onun için de sürekli ve kalıcı bir linç ortamında yaşıyoruz.
     Onun için, zorunlu olarak aynı kelimeleri telaffuz ettiğimiz halde, o kelimelerden tamamen farklı şeyler anlıyoruz. Ya da, aynı olay karşısında, onu anlatmak için birbirinin karşıtı olan kelimeler seçmek zorunda kalıyoruz. Bir toplum için iyi bir durum değil bu, ama bakıyoruz,burada, 'statüko' da radikal oluyor.( MURAT BELGE) 



__________________
"Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayırmasın.."
Yukarı dön Göster adalet's Profil Diğer Mesajlarını Ara: adalet
 
Turk_Ibrahim
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 15 ekim 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 340
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Turk_Ibrahim

adalet Yazdı:

Fahir İz bir vakit oturup Orhan Pamuk'un romanlarında 'Atatürk aleyhtarı' olarak gördüğü bölümleri taramıştı. Medyamızın bu gibi konulara düşkün 'yazar'ı da bunu iktibas etti. Geçenlerde gene örnek veriyordu.
Hepimizin kendimizi bildik bileli, çeşitli ders kitaplarında, kim bilir kaç kere okuduğumuz, Mustafa Kemal'e atfedilen, 'karga' hikâyesi: 'küçük Mustafa', amcasının çiftliğinde, tarlada karga kovalıyor!
Bunu ilkin kim akıl etmiş, ne zaman yazmış, hatırlayan varsa da çok değildir. Klişelerle yaşamaya çok düşkün bir toplum olduğumuz için bu da hemen tutmuş, Mustafa Kemal'in 'çocukluğu' üstüne bir şey yazmak durumunda kalan herkes bu 'karga' motifini tekrarlar.
Çünkü tam anlamıyla banal bir istiare: "Zaten büyüyünce de düşmanları kovaladı" dedirtmek üzere düşünülmüş, 'karga' gibi bu tarz düşünceye uygun imgelerle süslenmiş, kolay, sıradan bir istiare.
Düşüncesinin sınırlarını (pazar günkü yazımda anlattığım şekilde) açamayan toplumlarda, 'kutsallık atfedilen kahramanlar, nesneler, olaylar bu gibi klişelere en yatkın olanlarıdır. Çünkü herkes bu gibi konularda alışılmışın dışına çıkarak bir pot kırmaktan korkar. Onun için 'jest' düzeyinde ceket iliklenir ve 'hazır ol'a geçilirken, içerik çerçevesinde de en bilinen sözler, en bilinen kalıplarla tekrarlanır. Bunları yapmak için ezberlenmiş bir ses tonu da eksik değildir- 'repertuvar'ın parçasıdır.
Bir kitap okuyorsunuz, böyle bir durum hakkında, Orhan Pamuk'un söz konusu ironik değerlendirmesi türünden bir şeye rastladınız. Ne yaparsanız? Doğrusu, ne yapacağınız, hangi çeşit Türk olduğunuza bağlı. Bu âyin, bir sistemin parçası; siz, o sistemin olmasını istediği Türklerdenseniz, hemen buna sinirlenirsiniz, 'Atatürk'e hakaret!' dersiniz. Oysa, niye öyle olsun? Atatürk vasiyet mi etmiş? 'Ben çocukken karga kovalardım, bunu mutlaka yazın' mı demiş? Bu klişeye ironik bir göndermekle Atatürk'e haraket mi ediyorum, yoksa bu cendereler içinde koşullandırılmış bir toplumun kendi ulusal kahramanını ancak bu kalıplar içinde görmesine izin verebilen bir sistemin yarattığı trajikomik aciz hakkında bir eleştiride mi bulunuyorum? Yani, eleştirilen aslında kim? Ama ancak bu âyin içinde rahat eden kişi, buna aldırmaz, çünkü zaten kendi âyinine laf edilmesi onun en hassas yerine dokunmuş olur. Kahramanına başka türlü tapınamayacağı, öyle yapacak şekilde yetişmediği için kızar, köpürür, her muhafazakâr gibi, ezberlediği kalıplarda en ufak bir oynama olmasını kabullenmez. Onun mutlu olması için 'küçük Mustafa' ders kitaplarının sayfalarında ilelebet karga kovalamalıdır.
Evet, şu son 20 yıldır, 'dünyaya açılma' perspektifinin de ortaya çıkması, bu 'iki Türk' arasındaki mücadeleyi olabilecek en gergin noktaya getirdi.

İşte Kur'an çizgisinde olduğunu iddia eden arkadaşların bir türlü Vatansever olamamasının ve Bu Milletin Marufi değerlerine küfürü mübah sayan anlayışa tapmalarının nedenlerinden ilki : MARUFU KAVRAYAMAMAK. (Olabilen Kardeşleri Tenzih ederim)



__________________
"Bak işte günler!Biz onları insanlar arasında dolandırır dururuz. Allah bu sayede iman edenleri bilecek, sizden tanıklar edinecektir."3:140
--BLOG--
Yukarı dön Göster Turk_Ibrahim's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Turk_Ibrahim Ziyaret Turk_Ibrahim's Ana Sayfa
 
adalet
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 02 ekim 2006
Gönderilenler: 1195
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı adalet

Turk -ibrahim yazdı:

 "İşte Kur'an çizgisinde olduğunu iddia eden arkadaşların bir türlü Vatansever olamamasının ve Bu Milletin Marufi değerlerine küfürü mübah sayan anlayışa tapmalarının nedenlerinden ilki : MARUFU KAVRAYAMAMAK. (Olabilen Kardeşleri Tenzih ederim)Wink

    İbrahim kardeş,bu veciz sözlerinin açıklamasını rica edebilirmiyim?

    Vatansever olmayı yada tersini hangi ayet emrediyor ve üstelik  alıntılanan yazıda ne gibi anti-vatanseverlik buldun?adam solcu da olsa,gayet güzel tespitleri var ve bu tespitlere katılmayı da maruf olarak görürüm.Var mı ötesi?



__________________
"Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayırmasın.."
Yukarı dön Göster adalet's Profil Diğer Mesajlarını Ara: adalet
 
adalet
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 02 ekim 2006
Gönderilenler: 1195
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı adalet

Müslümanlar kendileriyle yüzleşirler mi?


BU bayram ciddi bir davet çıkarmak istedim. Dileğim, kendisini Müslüman addeden herkesin kendine ufak bir zaman ayırıp, şu iki soruya cevap aramasıdır:

Müslümanlar özeleştiri yaparlar mı?

Kendileriyle hiç yüzleşirler mi?


Bu sorulara kendi cevabımı dün verdim: Hayır, Müslümanlar çoğunlukla özeleştiri yapmazlar ve tabii ki kendileri ile yüzleşmezler.

* * *

Müslümanların çoğunluk olarak yaşadıkları topraklarda ben beni bildiğimden beri emperyalist gavurların allem edip kallem edip mazlum Müslümanları ezdiği, sömürdüğü, katlettiğine dair retoriklerle yaşarız.

Tarihe baktığınızda da bu saptama genellikle doğru çıkar.

Ama Müslümanlar cevaben ne yaparlar?

Ya çaresizlik içinde kıvranırlar, ya da fırsat bulunduğunda zulme vahşet ile cevap vermek bu bölge insanının doğal tepkileridir.

Ancak, kabahat illa ki hep başkasındadır!

* * *

Müslümanlar "yabancıların" ileri teknik kullanarak ürettikleri silahların kendilerine karşı kullanılmasından haklı olarak şikáyet ederler ama Bediüzzaman gibi kıt örnekler dışında Müslümanların teknik ve bilim alanında çok ama çok geri kalmasından şikayet eden İslam mütefekkiri çok azdır. Müslüman ahali de bu geriliği iplemez bir görüntü içinde değil midir?

* * *

Devamlı fukaralıktan dem vuran Müslümanların ülkelerinde hüküm süren dünyanın en garabet gelir dağılımı tablolarından da mı yabancıları sorumlu tutmak lazımdır?

Devamlı adalet ve namustan dem vuran Müslümanlar vergi kaçağında, tabiatı katletmede, kamusal alandan pervasızca çalmada (arazi, elektrik vb.) ileri gitmiş ulusları oluşturmazlar mı?

Devamlı "kul hakkı"ndan bahseden Müslümanlar sürekli trafik kuralı ihlali yaparak, sırada öne geçmeyi hüner addederek, yolda yürürken dahi birbirini iterek kakarak yaşamayı hüner saymazlar mı?

* * *

Temizliği Allah’ın emri addeden Müslümanların ülkeleri temizlik malzemelerinin kullanımında dünyanın en geri ülkelerini oluşturmazlar mı?

Kutsal kitapları "ikra" (oku) emri ile başlayan inanırlar bırakın kitap okumayı, gazete okumayı dahi eziyet olarak görmezler mi?

* * *

Hadi kızlarını okutmazlar ama gösterilerde, mitinglerde güvenlik güçlerine karşı karılarını, kızlarını, çocuklarını ön safa sürenler Müslüman nümayişçiler değil midirler?

Hadi İslamcı örgütler "meşru müdafaa" yapıyorlar, ama sivillere ölüm saçtıklarında bunun meşru müdafaa ile ne alakası vardır, dinde yeri nedir?

Terörü İslam dini körüklüyor sözü kanı beynime fırlatıyor ama dünyadaki teröristlerin büyük çoğunluğunun Müslüman olmasına takılmamak mümkün müdür?

* * *

En ileri gitmiş Müslüman ülkede yaşamak bana gurur veriyor. Müslüman Türklerin yukarıda saydığım olumsuzlukların hiç olmazsa bir kısmına karşı çıkıyor olması ve buna karşı mücadele vermesi sevindiricidir.

Acaba Müslümanlar arasında özeleştiri yapma, kendisiyle yüzleşme geleneğini Türkiye ve özellikle bu ülkenin İslami hassasiyeti yüksek aydınları ve siyasetçileri başlatamaz mı?

__________________
"Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayırmasın.."
Yukarı dön Göster adalet's Profil Diğer Mesajlarını Ara: adalet
 
adalet
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 02 ekim 2006
Gönderilenler: 1195
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı adalet

      Dinde ’ölümle tehdide’ yer var mı?


İTALYAN milletvekili Daniela Santanche televizyonda yayımlanan bir açık oturumda "Türban dini simge olamaz, çünkü Kuran’da yazmıyor. Üstelik özgürlük simgesi hiç değil" deyince ortalık karıştı.

İtalya’daki Sky televizyonunun santralı telefonla yapılan ölüm tehditleri nedeniyle kilitlenmiş.

Açık oturumda bulunan bir imam "Hanım milletvekili merak etmesin, hakkında fetva vermeyeceğiz" deyince salondaki gerginlik de artmış.

İtalyan İçişleri Bakanı, Santanche’nin polis koruması altına alınacağını açıkladı.

Bu ilk kez olmuyor.

Konu ne zaman "şiddet"ten açılsa İslam’ın bir hoşgörü dini olduğundan söz ediyoruz ama "bazı Müslümanlar" hoşlanmadıkları bir şeyler söyleyenleri kolayca ölümle tehdit edebiliyorlar.

Ülkemizde de örneklerini çok yaşadık. Gümüşhane Barosu Başkanı Ali Günday, Danıştay Yargıcı Mustafa Yücel Özbilgin, Turan Dursun, görüşleri beğenilmediği için "din adına" hedef gösterilip, öldürüldüler.

Salman Rüşdi hálá bir kaçak hayatı yaşarken, Katolik Hıristiyanlar açısından "Şeytan Ayetleri"nden hiçbir farkı olmayan Da Vinci Şifresi’nin yazarı normal yaşamını sürdürebiliyor.

Şiddetten başka bir şeye aklı ermeyen bir avuç insan, dünya yüzündeki yüz milyonlarca Müslüman’ın imajını bozuyor. Hoşgörüyü emreden bir din, sonsuz bir hoşgörüsüzlüğün elinde adeta esir ediliyor.

Dün Hürriyet’te İlter Türkmen’in köşesinde Pakistan Devlet Başkanı Pervez Müşerref’in kitabından yapılmış bir alıntı vardı. Şöyle diyor Müşerref:

"Biz İslam’ın ilerici, ılımlı ve hoşgörülü bir din olduğunu söyleyebiliriz -gerçekte de böyledir. Ne var ki başkalarının İslam’ın özgün kaynaklarını araştırmak için çaba harcamalarını beklememek gerekir. Onlar Müslümanların kendi hayatlarını da etkileyen söylem ve eylemleri ile İslam hakkında değer yargılarına varacaklar. Ilımlıların ve akademisyenlerin, ne kadar haklı olurlarsa olsunlar, İslam’ı savunmak için ileri sürdükleri savlarla değil."

Müslümanlar, yanlış tanınmak istemiyorlarsa, herkesten önce kendi içlerindeki şiddet yanlıları ile mücadele etmek zorundalar.(M.Y.YILMAZ)


__________________
"Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayırmasın.."
Yukarı dön Göster adalet's Profil Diğer Mesajlarını Ara: adalet
 
Turk_Ibrahim
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 15 ekim 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 340
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Turk_Ibrahim

adalet Yazdı:

Turk -ibrahim yazdı:

 "İşte Kur'an çizgisinde olduğunu iddia eden arkadaşların bir türlü Vatansever olamamasının ve Bu Milletin Marufi değerlerine küfürü mübah sayan anlayışa tapmalarının nedenlerinden ilki : MARUFU KAVRAYAMAMAK. (Olabilen Kardeşleri Tenzih ederim)Wink

    İbrahim kardeş,bu veciz sözlerinin açıklamasını rica edebilirmiyim?

    Vatansever olmayı yada tersini hangi ayet emrediyor ve üstelik  alıntılanan yazıda ne gibi anti-vatanseverlik buldun?adam solcu da olsa,gayet güzel tespitleri var ve bu tespitlere katılmayı da maruf olarak görürüm.Var mı ötesi?

nobelli hain dangalağın biri bu ülkenin yetiştirdiği en büyük Vatanseverlerden Mustafa Kemal' e karga mevzuundan bel altı hakaret etmiş bir diğeri de bunu normal kabul ediyor. Hatta karşı savunmayı putçuluk gibi görüyor bir diğeri de Marufun karşılığı Vatanseverliği ve bunun yüksek değerlerini, anılarını, kişilerini savunması gerekirken Vatan hainliğini, münkeri yani bunları destekliyor. İşte veciz sözlerin açılımı bu.

Pes bu cümleye :

Vatansever olmayı yada tersini hangi ayet emrediyor

Yazıktır.

Vatan olmazsa ne olurki??? Üstelik yüzlece yıldır jeopolitik konumu itibariyle 7 düvelin ağzının sularının aktığı bu güzel Vatan olmazsa ne olabilirki?



__________________
"Bak işte günler!Biz onları insanlar arasında dolandırır dururuz. Allah bu sayede iman edenleri bilecek, sizden tanıklar edinecektir."3:140
--BLOG--
Yukarı dön Göster Turk_Ibrahim's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Turk_Ibrahim Ziyaret Turk_Ibrahim's Ana Sayfa
 

Sayfa Sonraki >>
  Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazıcı Sürümü Yazıcı Sürümü

Forum Atla
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma

Powered by Web Wiz Forums version 7.92
Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
hanif islam

Real-Time Stats and Visitor Reports Sitemizin Gunluk, Haftalik, aylik Ziyaretci  Detaylari Real-Time Stats and Visitor Reports

     Sayfam.de  

blog stats