Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
BÖYLE BİLİNE
Gelirsek eğer, göklerinizi şafak rengi bir sevdaya boyamak için geleceğiz, bu böyle geçsin tarihin kayıtlarına; biz yüreğimize her şeyden önce aşkı koyduk, böyle biline, evet böyle biline, biline ki biz son nefesini yarin dizlerinde vermek için at koşturan süvarilerin terkisinde büyüyen çocuklarız, o süvariler ki bir düştüler mi yola, titrerdi kisranın sarayları; o süvariler ki bir düştüler mi yola, adı Tebük olurdu meydanların; o süvariler ki bir kere düştüler mi yola, sancaklarını melekler taşırdı düşmesin diye…
O süvariler ki bir düştüler tarihin bağrında, dünyanın dumanlı gözlerinde bir rüya, böyle biline, biline ki biz sevdik mi dağlar diz çöker önümüzde, surlar neylesin… Biz sevdik mi adı Endülüs olur İber'in, adı Medine olur Yesrib'in, adı İstanbul olur Constantinapol'ün, biz sevdik mi, biline ki, gemileri yakmışızdır, böylece geçsin tarihin kayıtlarına, biz bir kere aşkın defterini açtık mı dürülmüştür geriye kalan her şeyin defteri.
Öyleyse ey karanlık kork gözlerimizde kıvılcımları şavkıyan yüreğimizdeki o yangından, ey gece topla eteklerini çünkü sadağımızda yıldırımlar var, ellerimizde aşkın mızrağı ve gül… Bilinsin, kayıtlara böylece geçsin ki biz yeşerttik yangın sonrası ormanlarının yanmış güllerini, biz sardık ceylanların yaralarını ve şu da bilinsin ki biz saracağız tarihin yaralarını da, aşkın yaralarını da…
Lokman'ın elleri hala avucumuzda, elimizden ab-ı hayat damlıyor. Biz ki son nefesini yarin dizlerinde vermek için at koşturan süvarilerin kılıçlarının gölgesinde uyuyan çocuklarız, mataramızda bengisu ırmakları taşırız çöller için, yüreğimizde yağmurlar taşırız herkes için ve ayağımızı bastığımız yerde yeşerir aşkın solmayan gülleri, soluğumuz bahardır karakış coğrafyasında, yiğitleri dağların doruklarına sevdalanan sır bizde, Bilal’in sesiyle gözleri nemlenen asır bizde… Dermanı bizde kalbine kramp girmiş çağların, gün ışığını yaratanın fermanı bizde…
Biz bir kere kuşanınca bağrımıza sevdayı, gün doğar karanlık vadilere, ufuklarda şafak söker; biz bir kere kuşanınca bağrımıza sevdayı, deniz yarılır, firavun boğulur, Selahaddin bir kılıç olur kından sıyrılmış, Tarık yakar gemileri, Halid b. Velid'in atı şaha kalkar Mûte'de; biz kuşanınca sevdayı bağrımıza bir kere, melekler iner Bedir'e, Huneyn'e; biz bir kere kuşanınca bağrımıza sevdayı şehrin öteki ucundan bir adam koşarak gelir, ey kavmim der, uyun size gönderilenlere, uyun sizden hiçbir ücret istemeyenlere…
Biline ki şimdi adımız yoksa gazete sayfalarında, haber bültenlerinde adımız yoksa bu biz de yokuz demek değil, bir gün çıkıp gelirsek eğer, gül aşılamak için geleceğiz çorak topraklarına kirli şehirlerinizin; surlarınızı yıkacağız, sokaklarınızı gül suyuyla yıkayacağız, biz gelirsek kaldırımlarınızı aşka boyayacağız, düşlerimizi tepelediğiniz kaldırımlarınızı… Duyun ki, işleyen tek saat Rahman’ın saati ve saatler bizi vurmaya başladı, uyuduğumuz uykularda unutmayacak Rabbimiz bizi, çünkü bizim rabbimiz unutmaz.
Gözümüzü rüyalarımızdan açtığımızda gördüğümüz dünyayı rüyalarımızdaki dünya yapacağız, aşk tohumları saçacağız sevda erozyonuna uğramış topraklarına, çiy nefasetinde sabahlarımız olacak, parıldayan güneş ve bahar yağmurları olacak göğümüzde, gül kokulu sabahlarımız olacak ve gülecek yarınlarımız, gülecek çocuklarımız, saçları tepesine toplanmış küçük bir kız çocuğu sarılacak dünyanın en güzel annesine gözlerinde gülücüklerle.
Uçurtmalarımızı salacağız bulutlara, Dünyaya bir medeniyet hediye edeceğiz yeniden, tarih unutamadı hala bizi, unutan bir biziz, biz de tozlarını silkelemeye başladık hafızalarımızın, hani neredeyse Ezanlarımızı Bilal okumaya başlayacak, ah bir doğruluversek düştüğümüz yerlerden ağaracak bahtımızın karası, bahtımızın karasından tarihin sayfalarına düşen zulmet karası. Yekûnu bir sevdanın notaları olan şarkılarımızı söyleyeceğiz sokaklarınızda, caddelerinizde doludizgin koşturacağız artık adı hayat olmuş rüyalarımızı, dünya bir gül bahçesine dönecek…
Bilinsin ki biz simdi susuyorsak bağrımızda saçaklar büyüttüğümüzden, biz simdi susuyorsak şarkılarımızı unuttuğumuzdan, sazlarımız kırıldıysa, atlarımız yorulduysa, düşlerimiz vurulduysa sanmayın ki biz yokuz,
Küllerden dirilmeyi bizden iyi kim bilebilir ki, bir rüzgâra bakıyor her şey… Ve son söz Kuran'dan;
"Bekleyin, biz de beklemekteyiz…"
www.yolcudergisi.com
|