Yazanlarda |
|
adalet Uzman Uye
Katılma Tarihi: 02 ekim 2006 Gönderilenler: 1195
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
...Evet, dünyadaki mevcut enerji kullanımını bir an önce sorgulamak gerekiyor. Bu sorgulamanın nihayetinde, mesala şehir ortasında ciplerle dört dönenleri, gezegeni tahrip edenler olarak görmek lazım. Uçakla yolculuğun ve benzer konforlarımızın, farkında olmadığımız maliyetini sorgulamak gerekiyor. Ancak, iş orada bitmiyor. Yani, konu bir alternatif enerji kaynakları bulma meselesi değil. Zararlı gaz üretmeyen, çevreyi kirletmeyen konfor ve tüketimin sonuçlarını da artık dikkate almak durumundayız. Zira, dünyanın kaynakları sınırlı ve bu sınırı er veya geç hesaba katmak zamanı geldi de geçiyor.
Bu konuda en iyi örnek, su konusu. Yakın bir gelecekte, temiz suya ulaşma konusunun ciddi bir krize dönüşeceği epeydir tartışılıyor. Halihazırda, birçok yoksul ülkede, milyonlarca insan temiz sudan yoksun, buna bağlı hastalık ve ölümden kırılıyor. Diğer taraftan ise, muazzam su sarfiyatına neden olan golf sporu dev bir endüstri haline gelmiş durumda. Dahası, su gibi en temel yaşam kaynaklarının bile özelleştirilmesi, yani yoksulların ulaşımından çıkarılması söz konusu. Teknolojinin gelişmesi, insanlığın derdine derman olmadı. Tam tersine, eşitlikçi siyasetlerle paralel yürümediği sürece, kaynakların aşırı tüketiminin önünü açarak, eşitsizliklerin en hayati konularda derinleşmesine neden oldu.
Gelinen noktada, modern kapitalist sistemin ve dünya görüşünün, doğa ve insan ile ilişkisini kökünden sorgulamak durumundayız. Modern zihniyet, doğayı sonsuz bir kontrol ve sömürü alanı olarak görüyordu. Doğanın bize sunduğu kaynakların sınırı bir yana, doğa ile ilişkimizin mahiyetinin ne kadar sorunlu olduğu her gün daha iyi anlaşılıyor.
Diğer taraftan, insan ilişkilerinde eşitsizliğin bir üretim sorunu değil, paylaşım meselesi olduğu ortaya çıktı. İnsan açgözlülüğün sonu yok. İstediğiniz kadar teknoloji gelişsin, üretim artsın, muazzam farklılıklar devam ediyor, yer yer artıyor. Afrika'da koca kıta yoksulluktan kırılıyor, dünyanın dört tarafında günde bir dolardan az gelirle yaşamaya çalışan insanlar kalabalığı varken, parası olan keyfi için harcamanın bin bir yeni yolunu buluyor, mesela dünyayı seyretmek için uzay turizmi icat ediyor. Üstelik, dünyanın konfor tiryakisi haline gelmiş, zengin azınlığı daha fazla tüketirken, bu tüketiminin küresel ısınma da dahil maliyetini de fazladan yoksullara yüklüyor. Sonuçta, gidişat herkesi ilgilendirecek kıyamet tablosu arz ediyor, ama mesela iklim değişikliklerinin ilk ve en büyük kurbanı yine yoksullar oluyor.
Kapitalizm, sadece zalim değil, akıl ve mantıkdışı, ama öncelikle zalim ve zulmunün sonu yok. Bunu çok net bir şekilde görebildiğimiz bir çağda yaşamamıza rağmen hâlâ, kapitalizmi kökten sorgulamak marjinal bir tavır sayılıyor. Üstelik, son 20 yıl baskın olan neoliberal kandırmaca sayesinde, eskisinden daha marjinal sayılıyor. Kapitalizmin çağdaş çığırtkanları, hâlâ, insanlık adına söylenen her şeyi, 'Soğuk Savaş kafası' diye savuşturmayı başarıyorlar.
Kanmayın bu kara vicdanlılara, her vesileyle kapitalizmi kökten sorgulamak, her zamankinden çok bir insanlık vazifesi. Küresel ısınmaya karşı eylem de, küresel kapitalizme karşı bir itirazın parçası olarak anlamlı olabilir.(Nuray Mert)
__________________ "Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayırmasın.."
|
Yukarı dön |
|
|
adalet Uzman Uye
Katılma Tarihi: 02 ekim 2006 Gönderilenler: 1195
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Dünyanın kurtlanmış dev bir elma şekeri olarak portresi
Korkmayın, sadece bir benzetme yapmak istiyorum. İştah açıcı kocaman bir elma şekeri düşünün. Milyonlarca küçük kurtçuk gözünüzün önünde hep bir ağızdan (!) onu kemirmeye başlasın. Kısa bir sürede elinizde sadece bir koçan kalacaktır ki, ona elma demeye de bin şahit ister.
İşte son yapılan araştırmalara göre insanoğlu o milyonlarca kurtçuk gibi dünyayı hunharca kemiriyor. Belki kurtçuk temposuna göre biraz daha ağır çekimde!..
Bu gidişle yakında dünyanın da elimizde sadece koçanı kalacak. Geçtiğimiz günlerde Dünya Doğa Fonu'nun bir raporu medyaya yansıdı. Rapora göre bugün insanoğlu tarihin hiçbir döneminde görülmemiş bir hızla çevreyi tüketiyor. Buna kemiriyor da diyebiliriz. Yapılan tahminlere göre 2050 yılına kadar dünyanın üretebileceğinden iki kat fazla doğal kaynağı yok edeceğiz. Bu kötü çığır ne zaman açılmış biliyor musunuz? Hayır bundan birkaç yüz yıl önce değil, yüz yıl önce, elli yıl önce bile değil... Seksenli yıllardan itibaren dünyanın doğal kaynakları bakımından eksiye geçmişiz.
Seksenli yıllara kadar dünyanın dayanma gücü, bizim gün geçtikçe daha fazla kabaran serseri iştahlarımıza karşı kendini koruyabiliyormuş. Seksenlerden sonra tüketme ihtirasımız o kadar haddini aşmış, tüketmek için o kadar azgınlaşmışız ki, üzerinde yaşadığımız bu münbit gezegen de sonunda iflas bayrağını çekmiş. Bugün uzay boşluğundan bakıldığında ikibinlerin insan nesli, çok afedersiniz, kendi bindiği dalı kesen bir dangalak güruhu gibi görünüyor olmalı!
Bu çağda insan olmak insanda nasıl bir mahcubiyet duygusu uyandırıyor değil mi?!
Ben kendi adıma bu manzarayı son derece irkiltici, ama bir o kadar da manidar buluyorum. Modern zamanlarda insanlığı ilerleteceği iddia edilen pek çok şey icat edildi. Ben bir insan olarak kendi adıma yaşadığım her günü bir öncekinden daha 'az', daha 'eksik' bulanlardanım. Bu yüzyılın başından itibaren gerçekten tek bir şey icat edildiğini düşünüyorum: Doymazlık!
Etrafta tüketebileceğimiz bir şeyler bulunduğu sürece asla doymuyoruz. Bir arada uçuşarak indikleri bölgeyi dımdızlak bırakan çekirge sürüleri gibiyiz. Ya da dedim ya, dev bir elma şekerini hızla kemiren milyonlarca kurtçuk gibi... Koçana çok bir şey kalmadı. Yakında aslında hayatı tükettiğimizi anlayacağız. Ama sadece bunu değil, tarihin belki de en acı hakikatini de keşfedeceğiz:
Doyurulamayan açlıklar, sonu gelmez ihtiraslar, adım adım dünyanın sonunu getiriyor. İnsanlık, kıyameti hak etmek için ne gerekiyorsa yapıyor. Yaşadığı her yeri kurutuyor. Yakında elde kalan son nimetler için yeni savaşlara tutuşacağız. Çünkü artık dünya yorganı bu hantal gövdeyi örtmeye yetmiyor.
Eskiden olsa, yazıyı “aklımızı başımıza alsak...” gibi iyi niyetli safça temennilerle bitirirdim. Şimdi bunu yapmak bile çok naif kaçıyor. En iyisi zaman kaybetmeden yazıyı bir şekilde bitirmek... İnsanoğlu dünyayı kemire kemire yiyip bitirmeden önce!.. (GÖKHAN ÖZCAN)
__________________ "Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayırmasın.."
|
Yukarı dön |
|
|
adalet Uzman Uye
Katılma Tarihi: 02 ekim 2006 Gönderilenler: 1195
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Irmaklar tersine akabilir mi?
Haluk Şahin
03/11/2006 (1087 kişi okudu)
Ünlü türküde, âşık 'Ordu'nun dereleri yukarı aksa da' sevgilisini vermeyeceğinden söz eder. Burada 'derelerin yukarı akması' imkânsızlığın somutlaşmış örneği olarak kullanılmıştır. Dereler tersine akmaz, sevgili başkasına verilmez! Ancak, öyle görünüyor ki, dünyanın ırmakları tersine akmazsa insanlığın dünyada yaşaması imkânsızlaşacak! Bundan ne demek istediğimi biraz sonra anlatacağım. Ancak daha önce hayatımızı yakından ilgilendiren bazı olguları bir kez daha hatırlatayım: Geçen hafta İngiltere'de yayımlanan bir rapor küresel iklim değişikliğinin korkunç bir bunalıma dönüşmekte olduğunu açıkça ortaya koydu. Eğer günümüzün fosil yakıt kullanma trendleri devam ederse insanlığı büyük bir felaket bekliyor. Verimli toprakların çölleşmesi, kutupların erimesi, denizlerin taşması, kuraklık, göçler, açlık, ölümler... Tüm işaretler 'Böyle gitmez!' diyor. Gelin görün ki, tam bu sırada insanlığa, işlerin hep böyle gideceği, gitmesi gerektiği vaadi utanmazca tekrarlanıyor. Daha önce de yazmıştım: Bir gün yeryüzünde herkesin Amerikalılar gibi yaşayabileceği (tüketebileceği) vaadi tarihin en büyük yalanlardan birisidir. Narin gezegenimizin böyle bir vaadi karşılayacak doğal kaynaklara ve dayanıklılığa sahip olmadığını bu yalanı söyleyenlerin çoğu bilmekte. Ama yalan sürüp gidiyor. Niçin mi? Şu anda dünya, bu yalandan yararlanan birtakım grupların elinde olduğu için. Nereye kadar? Büyük bir olasılıkla çok geç olana kadar. Tarihte uygarlıklar hep bu türden gecikmeler yüzünden batmadı mı? Zırvalığa bakın: Yerkürede en fazla bulunan şey ile gelecekte en zor bulunacak olan şey aynı: Su! Dünyanın beşte dördü sularla kaplı ama insanlığın önemli bir bölümü susuzluktan kırılıyor. Yakın bir gelecekte su savaşlarının başlamasına kesin gözüyle bakılıyor. Safiyane hayalimdir: Denizlerin kenarlarına dev su arıtma (desalinasyon) tesisleri kurulsa, bunlar rüzgâr ya da dalga enerjisiyle çalışsa ve ürettikleri içilebilir suyu karaya doğru pompalasa. Yani dereler, ırmaklar tersine aksa. Bazı ülkelerde bu türden tesisler var, insanlık deniz suyundan içme suyu yapmasını uzun yıllardır biliyor, ama üretilen suyun maliyetinin çok yüksek olduğundan, pratik sorunlar bulunduğundan söz ediliyor. Palavra! Asıl neden, hiç kuşkunuz olmasın, bu türden bir anlayış değişikliğinin dünyayı yönetmekte (sömürmekte) olan grupların işine gelmemesi, öncelikleri arasına girmemesidir. Örneğin ABD'nin yılda 500 milyarlık askeri bütçesinin sadece yüzde 10'u bu amaca ayrılsa, kesin çözümler bulunacağına eminim. İşte o zaman ırmaklar, tıpkı Amazon'un bir zamanlar yaptığı gibi, tersine akmaya başlar. İnsanlığı yazgısı değişir. Böyle bir değişimin tarım ve iklim dengeleri üzerindeki etkilerini düşünün. İşler daha da kötüleşmeden tamahkârlık kültürünün yerini daha insani bir kültürün alması gerekiyor. Ama nasıl? Yarın Kadıköy'de yapılacak olan küresel iklim değişikliği yürüyüşü bu nedenle de önemli. Bakalım Roma yanarken dans etmek yerine çıkış kapısı bulmaya çalışan kaç kişi var şu koca kentte? (HALUK ŞAHİN)
__________________ "Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayırmasın.."
|
Yukarı dön |
|
|
hasanoktem Admin Group
Katılma Tarihi: 10 eylul 2006 Gönderilenler: 2837
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
adalet Yazdı:
Teknolojinin gelişmesi, insanlığın derdine derman olmadı. Tam tersine, eşitlikçi siyasetlerle paralel yürümediği sürece, kaynakların aşırı tüketiminin önünü açarak, eşitsizliklerin en hayati konularda derinleşmesine neden oldu.
Gelinen noktada, modern kapitalist sistemin ve dünya görüşünün, doğa ve insan ile ilişkisini kökünden sorgulamak durumundayız. Modern zihniyet, doğayı sonsuz bir kontrol ve sömürü alanı olarak görüyordu. Doğanın bize sunduğu kaynakların sınırı bir yana, doğa ile ilişkimizin mahiyetinin ne kadar sorunlu olduğu her gün daha iyi anlaşılıyor.
|
|
|
vahşi ötesi kapitalizmin ve diğer beşeri dinlerin tasallutu/yönetimi altındaki bir yeryüzü başka ne hale gelebilirdi ki?
direksiz - ipsiz asılı duran ve İlahi bir muciz tasarımla, insanlık aleminin halifelik görevini yapabilmesi için her türlü donanım ile entegre edilmiş olan yolcusu olduğumuz dünya gemisini, kendisini Yüce Allah'tan müstağni gören/ kılan ,'' beni sen yarattın ama, beni rahat bırak/ bana karışma / istediğim gibi yaşarım /dilediğim dini (sistemi)benimser ve uygularım , diyen şu insanoğlunun bugün gelinen şu açmaz durumdaki vaziyetine bakın. adamın isterse trilyon dolarları olsun. gemi batıyor gemi... hadi , kendini Yüce Allah'tan müstağni gören, bize karışma deme küstahlığını gösteren o zalimler, kurtarsınlar bakalım gemiyi /kendilerini/yarenlerini bakalım nasıl kurtaracaklar?
80 Abese 33-42 :
çarpınca kulakları sağır eden O GÜRÜLTÜ GELDİĞİ ZAMAN ,
işte o gün kişi kaçar ; kardeşinden ,
anasından, babasından,
eşinden ve oğullarından,
O gün , ONLARDAN HER KİŞİNİN , KENDİSİNE YETER DERECEDE İŞİ VARDIR,
yüzler var ki o gün parıl parıl,
güleç, sevinçli,
yüzler de var ki o gün tozlanmış,
onları karanlıklar bürümüş(öylesine üzgün,öylesine dertli) ,
işte onlar kafirler, HAK'tan sapanlardır.
saygı ve sevgilerimle
|
Yukarı dön |
|
|
|
|