Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Allah insanın fizik vücudunu yarattıktan sonra, ona nefs verdi. Ve Rabbimiz Secde Suresi 9'uncu âyette "Sonra onu nefsle dizayn etti" buyuruyor.
32/ SECDE-9: Sümme sevvâhü ve nefeha fiyhi min rûhihî ve ce'ale lekümüssem'a vel'ebsâre vel'ef'ideh, kaliylen mâ teşkürûn. Sonra (Allah) onu dizayn etti ve onun içine (vechin, fizik vücudun içine) ruhundan üfürdü ve onu (onun ruhunun kalbine) sem'i (kalbin işitme hassası) basar (kalbin görme hassası) ve fuad (kalbin idrak etme hassası) hassalarına (sahip) kıldı. Ne kadar az şükrediyorsunuz. Nefs, insanın üç vücudundan bir tanesidir. Secde Suresinde, bu üç vücuda ait işaretleri görebiliyoruz. Allahû Tealâ;
"sonra" sözüyle daha önce yarattığı fizik vücudu işaret ediyor. "dizayn etti" derken nefsten bahsediyor. (Nefs dizayn edilerek yaratılmıştır. Şems 7 Ve Allah sem'i ve basar hassalarını nefs kalbin içine koyuyor. Bakara 7- Casiye 23 ) Onun içine ruhundan üfürdü derken; üçüncü vücudumuz olan ruhun yaratılışını anlatıyor. Demek ki, insan yaratılışta 3 vücutla yaratılmıştır.
NEFSİN İKİ YÖNLÜ YARATILMASI
Ve Allahû Tealâ Şems Suresi 7'nci âyetinde de; 91/ ŞEMS-7: Ve nefsin ve mâ sevvâhâ Yemin ederim ki o nefs sevva edildi (7 kademede). Buyurmaktadır.
Yukarıda saydığımız nefsin kademeleridir. Nefs bu dünyada yaşarken bu kademeleri yaşaması ve 7'nci kademeye ulaşarak tezkiye olması gerekmektedir. Bu kademeler insanın nefsiyle mücâdelesini göstermektedir. İnsan neden nefsiyle mücâdele etmelidir? Çünkü her insanın nefsinde 19 afet vardır.
Nefste mevcut olan bu 19 afet sebebiyle melekler Rablerine karşı şöyle diyorlar; 2/ BAKARA -30: Ve iz kale rabbüke, lilmelaiketi inni ca'ılün fil ardı halifeh. Kalu etec'alü fiha men yüfsidu fiha ve yesfiküddimae, ve nahnü nüsebbihu bihamdike ve nukaddısü lek. Kale inni e'lemü ma lâ tâ'lemun.
Âyet-i Kerîme'nin ikinci kısmında sözü edilen esfeli sâfilîn, ahiret hayatında, cehennemle cezalandırılan nefsin bulunduğu yerdir. Nefs burada rehinedir. Yeryüzünde ikâme edilen Âdemoğlunun, nefsini, Rabbimize verdiği tezkiye yeminine uygun bir şekilde tezkiye, terbiye etmediği sürece iblise tâbî olup, cehennemin en alt katıyla cezalanacağını, Rabbimiz açıklıyor. Demek ki, nefs başıboş bırakılıp, tezkiye, terbiye ve tasfiye için, dünya hayatını yaşarken bir şey yapılamazsa, şeytanın insan vücudundaki melcei (sığınağı) olan nefs, şeytanın negatif telkinleriyle, cehennemin en alt katı olan esfeli sâfilîne gidecektir. "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" Dediler ki: "Evet (Sen bizim Rabbimizsin) Biz şahitleriz." Kıyâmet günü: " Muhakkak ki biz bundan gâfilleriz." (Bizim bundan haberimiz yoktu) demesinler diye. Nefsin yemini, dünya hayatında 7 tezkiye kademesinde tezkiye olmaktır. Ruhun misaki ise tezkiye olan nefsin her tezkiye kademesine paralel olarak 7 kat yükselerek, 7. kattan sonra 7 alemi aşarak, varlıklar âleminin son noktasından (Sidret-ül Münteha'dan) yokluğa geçerek, yoklukta (ademde) Allah'ın Zat'ına ulaşması, orada yok olması ve Rabbine teslim olmasıdır. Fizik vücudun yemini (ahd) ise Allah'a kul olmaktır. Vücut ülkesinde Allah'ın bir temsilcisi olan ruhun, verdiği misaki yerine getirmemesi düşünülemez. Fakat, Rabbimiz, ruhun misakını yerine getirebilmesini, nefsin tezkiye olması şartına, yani nefsin Rabbimize verdiği yemini yerine getirme şartına bağlamıştır. 91/ ŞEMS-9: Kad efleha men zekkâhâ. Andolsun ki nefsini tezkiye eden felâha erer (cennete girer). Bu da nefsimizin değişerek yarıdan daha fazla nurla dolması halidir.
NEFSİN DEĞİŞEBİLME ÖZELLİĞİ
Peygamber Efendimiz (SAV)'in harpler tamamlandıktan sonra "artık küçük cihadlar bitti, şimdi büyük cihad başlıyor" sözündeki büyük cihad nefse karşı açılan savaştır. Allahû Tealâ ve Tekaddes Hz. Hz. Adem'e (A.S) nefs verip de, diğer mahlûklara üstün kılınca, nefsi olmayan meleklerden Harut ve Marut isimli iki melek:
" ... Yüce Rabbimiz bize de nefs ihsan eyle ve ona nasıl hakim olacağımızı ispat edelim." demişlerdir. Allahû Tealâ bu talebi kabul ederek, bu iki meleği Babil şehrine indirmiş. Orada her ikisi de nefslerine yenilerek bir kadının ırzına geçerek ve kadının kocasını öldürerek, nefse hakim olmanın ne kadar güç bir şey olduğunu anlamış ve Allah huzurunda mahcup olmuşlardır.
İslâm'ın temel fonksiyonu, nefsimizin tezkiye ve tasfiye edilmesidir. Varılması murad edilen ise nefsimizi başlangıçta 7 tezkiye kademesinde tezkiye etmek ve buna devamla 7 velâyet kademesinde de terbiye ve tasfiye ederek, ruhun halleriyle hallenmesini sağlamaktır. Yani nefsin, ruhun tüm hasletlerini muktesebatına almak suretiyle, ruhun hoşlandığı şeylerden zevk almasını ve bunlardan vazgeçemez hale gelmesini sağlamaktır. Nefs başlangıçta isyankârdır. Onu tezkiye etmek lâzımdır. Nefsin tezkiyesi ona istediklerini vermemekten geçer. Nefsine her istediği münkeri nehy edildigi halde, ikram eden, mâ 'ruf ile emrolunmasına rağmen bundan içtinap eden kul, nefsinin emrindedir Yani Nefs-i Emmare'dedir. Nefs, bir azgın ata benzer ki, zaptı rabt altına (kontrol altına) alıp da, kumanda edebilen kişinin ruhu, Rabbine vuslat olur ve Allah'ın Zat'ında fani olarak, O'na teslim olur. Fakat at, (yani nefs) gemi azıyı alırsa, sahibini şeytana götürüp teslim eder.
Müridin, sülûkunu tamamlayabilmesi, nefsinin 7 tezkiye kademesinde tezkiye edilmesine, yani kontrol altına alınmasına sıkı sıkıya irtibatlıdır. Nefsin tezkiyesinde vasıta emirler pek çoktur. Namaz, oruç, zekat, sadaka, hacc, zikir, dünya çalışmasının ibadet kılınması gibi yerine getirilmesi gereken pek çok emrin yanında, sakınılması gereken içki, kumar, puta tapmak, fal, dedikodu vb. birçok yasaklar da mevcuttur.
Nefsin tezkiyesinde en önemli vasıta zikirdir. Fakat zikrin yanında orucun önemi azımsanamayacak derecededir. Nefs için başlangıçta, oruç bir azaptır (bir işkencedir). Nefs, ruhun hüviyetine sokulmak istendiği zaman önce isyan eder, fakat tezkiye ile kontrolü sağlanıp, ruhun hüviyetine girince, ruhun hoşlandığı şeylerden zamana paralel olarak hoşlanmaya başlar ve oruç da nefs için bir zevk olmaya başlar.
NEFS KENDİSİNE ZULMEDER
Allahû Tealâ ve Tekaddes Hz. Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle buyuruyor. 10/YUNUS-44: İnnallahe lâ yazlimünnâse şey'en ve lâkinnennâse enfüsehüm yezlimûn. Şüphesiz Allah insanlara asla zulmetmez. Lâkin insanlar kendi nefslerine zulmederler. Umumiyetle burada, nefsin talep ettiği şeyleri ona vermemek, ona yapılmış bir zulüm olarak tefsir edilip, izahta büyük güçlük çekilmektedir.
Ruhun Rabbine vuslat olabilmesi, nefsin tezkiye edilmesiyle mümkündür. Nefsin tezkiyesi ise, ona istediklerini vermemek ve Rabbimizin emir buyurduğu amilüssalihatı ona yaptırmakla mümkündür. İnsanın dünya va ahiret saadetine erebilmesi kesin olarak, nefsin bu vasıta emirleri belirli bir ölçü ve zaman içinde yerine getirebilmesine bağlıdır. Fakat, başlangıçta cehaleti sebebiyle bunu fark edemeyen nefsimiz, dünya zevklerine meyyal olması ve hırs afeti sebebiyle Allah'ın yap dediklerini yapmaz, emre karşı gelir, isyan eder, Allah'ın yasak ettiği şeyleri de kendisinin hoşlanması, zevk duyması sebebiyle yapar. Bu ise sürekli Allah indinde, derecat kaybetmesine, yani kendisine zulmetmesine sebep olur. Zulüm, bir üzüntü kaynağı olduğuna göre dünya ve ahiret hayatında hep pişmankâr bir davranışla yaptıklarına pişman olmaktadır.
Kimi kişiler, nefse istediklerini vermemeyi, nefse yapılan bir zulüm olarak mütâlea etmektedirler. Bu kesinlikle yanlıştır. Meselenin çözümü basittir. Allah'ın bir temsilcisi olan ruhun emirlerinin vücut ülkesinde tatbik edilmesi halinde, yani amilüssalihat işlemek ve münkerden sakınmak halinde derecat kazanılır. Nefsimizi, zikirle tezkiye kademelerinde tezkiye edip, sonunda emanet olan ruhumuzu sahibi olan Allahû Zülcelâl Hz.'ne ulaştırmamız temel hedeftir. Nefsin bu emirleri yerine getirmemesi derecat kaybına sebep olur. Kaybedilen derecat sebebiyle, ruh, sahibi olan Allahû Zülcelâl Hz.'ne yükselemez ve Rabbine kavuşma emri olan vuslatı gerçekleştiremez.
Bu sebeple derecat kaybetmemiz, nefsimize zulmetmemiz anlamına gelmektedir. Kim şerr işlerse o kişi derecat kaybeder. Her şerr işlemede insan sıkıntı duyar. Her hayrı işlemede ise ferahlık ve huzur duyar. İşte nefse Allah'ın yasak ettiği şeyleri vermek şerr işlemektir, kişinin nefsine zulmetmesidir. Allah'ın emrettiği şeyleri yapmamak da aynı sonuca ulaştırır.
Kişi şerr işlemiş olur ve derecat kaybeder. Bir insanın cehenneme gitmesinin temel nedeni kaybettiği derecatın kazandığından fazla olmasıdır. cehennemde ise azap çekilir. Buna sebep olan da kişinin derecat kaybetmesi olduğuna göre derecat kaybeden kişi kendine zulmetmiş oluyor. Diğer taraftan nefsin her şerr işlemesi sonunda, ruh mutlaka nefse işlenen günahla paralel bir azap tatbik eder. Bu azaba halk arasında vicdan azabı denir.
29/ ANKEBUT-40 : Feküllan eheznâ bizembih, feminhüm men erselnâ aleyhi hâsıbâ, ve minhüm men ehazethüssayhah, ve minhüm men hesefnâ bihîl-ard, ve minhüm men eğraknâ, ve mâ kânellâhü liyezlimehüm ve lâkin kânû enfüsehüm yezlimûn. Bunlardan herbirini kendi günahlarıyla muaheze ettik. Onlardan kimine taş fırtınası yağdırdık, kimini de korkunç bir ses aldı. Kimini yere geçirdik, kimini suda boğduk, Allah onlara zulmetmedi, fakat onlar, nefslerine zulmettiler.
28/KASAS-16: Kale Rabbi innî zalemtü nefsî fağfirli feğafera lehü. Rabbim ben nefsime zulmettim. Artık beni bağışla, dedi. Allah onu bağışladı.
16/NAHL-118: Ve alellezîne hâdû harramnâ mâ kasasnâ aleyke min kablü ve mâ zalemnâhüm ve lâkin kânû enfüsehüm yezlimûn. Yahudilere haram kıldığımızı daha evvel sana haber vermiştik. Biz onlara zulmetmedik, fakat onlar (bu yasaklara riayet etmemek suretiyle) nefslerine zulmettiler.
Nefsin yaptığı bu zulümler, ruh tarafından nefse misliyle ödettirilmektedir. Ruhun, nefs üzerinde tatbik ettiği vicdan azabı, nefsin ruhun emirlerini tatbik etmeyip ruha zulüm yapmasından kaynaklanmaktadır. Eğer nefs, ruhtan gelen emir ve nehiylere, harfiyen uysa zulüm olmaz. Zulmün olmadığı yerde ruhun nefs üzerine tatbik ettiği, manevî vicdan azabından da bahsedilemez.
Vicdan aklın bir fakültesidir. Eğer ruh aklı ikna ederek fizik vücudun hayır işlemesine sebep olursa vicdan rahatlar, huzur duyar. Ama nefs aklı ikna ederek fizik vücuda şerr işletirse, o taktirde ruh bu şerre ortak olmaz, vücuttan şerr işlenirken ayrılır. Ama vicdan istemese de nefsin oyununa alet olacaktır. Daha sonra ruh tekrar dönerek insana azap eder. Tabiî vicdan da nefsle birlikte bu azabı yaşar.
NEFSİN 19 AFETİ
Bilindiği gibi nefs 19 kötü afet taşımaktadır. Bu afetlerden herbiri şeytan için bir sığınaktır. Şeytan bu sığınaklara ulaşarak bizi idlâle düşürmek için tesirlerini yani telkinlerini gönderir. Bu nefsânî telkinler bize hangi ölçüde tesir ederse, o ölçüde idlâle veya iğvaya düşeriz, nefsânî talep, ruhun talebiyle paralel olabilir. Bu noktada biz ihlâstayız. Velâyetin 6. kademesindeyiz. Nefsânî talebiniz, ruhun talebinden farklı olarak tezahür edebilir. Biz bu farklı tezahür eden talebe uyarak bir amel işlersek derecat kaybediyoruz. Derecat kaybetmemiz ise, bizim nefsimize ve ruhumuza yapılmış bir zulümdür. Allahû Tealâ buyuruyor:
4/ NİSA-78: eyne mâ tekûnû yüdrikkümülmevtü ve lev küntüm fiy burûcin müşeyyedeh, ve in tüsıbhüm hasenetün yekuûlû hâzihi min indillâh, ve in tüsıbbüm seyyietün yekuûlû hâzihî min indik, kul küllün min indillâh, femâli hâulâilkavmi lâ yekâdûne yefkahûne hadiysâ. Nerede olursanız olun ölümü idrak edersiniz, hatta sağlam kalelerde bulunsanız bile senden dolayı onlara bir iyilik isabet ederse; bu Allah'tandır derler. Bir kötülük isabet ederse; bu senin tarafındandır derler. De ki; hepsi Allah'ın katındandır. Bu topluluğa ne oluyor ki söz anlamaya yanaşmıyorlar.
Bir peygamberin kendisinden sadır olan davranışlarının hiçbirisi nefsânî değildir. Çünkü; peygamber Allah'ın tasarrufundadır.
4/ NİSA-79: mâ esâbeke min hasenetin feminallahi ve mâ esâbeke min seyyietin femin nefsik, ve erselnâke linnâsi resûlâ, ve kefâ billâhi şehiydâ. Sana ne iyilik isabet ederse, Allah'tandır. Sana ne kötülük isabet ederse, kendi nefsindendir. (Eğer derecat kaybedecek bir şey yapmış olsaydın.) Ve seni insanlar için Resûl olarak gönderdik ve Allah şahit olarak yeter.
Nefsimizde mevcut olan, 19 şerr kaynak sebebiyle biz bir talebin sahibi isek bu talebin sonunda şerr kazanmamız mutlaktır. Bu nedenledir ki bize isabet eden her kötülük nefsimizde mevcut olan bu 19 şerr kaynağın, herhangi birisinin sebebiyledir.
1- CEHALET İnsanın Allah yolunda yükselmemesi cehaleti sebebiyledir.
33/Ahzap-72- İnnehû kâne zalûmen cehûlâ. - Şüphesiz insan zalimdir ve cahildir.
2/Bakara-80- Em tekûlûne alellâhi mâ lâ ta'melûn. - Yoksa, Allah'a karşı bilmediğiniz bir şey mi söylüyorsunuz?
2/Bakara-169- İnnemâ ye'müruküm bissûi velfahşâi ve en tekûlû alellâhi mâ lâ ta'lemûn. - Şeytan, muhakkak size kötülüğü, hayasızlığı, Allah'a karşı bilmediğiniz şeyi söylemenizi emreder.
2- CİMRİLİK Cimrilik Yüce Rabbimizin zekât, birr ve sadaka emirlerini yerine getirmeye en büyük engeldir.
17/İsra-100- Kul 1ev entüm temlikûne hazâine rahmeti Rabbî izen leemsektüm haşyetel-infâk, ve kânelinsânü katûrâ. - Rabbimizin rahmet hazinelerine siz sahip olsaydınız , tükenir korkusuyla infâk etmezdiniz, zaten insan pek cimridir.
57/Hadid-24- Ellezîne yebhalune ve ye'mürûnennâse bil bahl, ve men yetevelle feinnellâhe hüvelğaniyyülhamîd. - Onlar ki, hem cimrilik ederler, inananlara da cimrilik yapmayı söylerler. Şüphesiz Allah, Ganidir, Hamîd'dir.
47/Muhammed-38- Hâ entüm hâülâi tüd-avne litünfikû fî sebilillâhi feminküm men yebhal, ve men yebhal feinnemâ yebhalü an nefsih. - İşte sizler, Allah yolunda sarfetmeğe çağrılan kimselersiniz. Kiminiz cimrilik ediyor, cimrilik yapan kendisi için yapar.
3- DEDİKODU, GIYBET
Yüce Rabbimiz biraraya gelen kullarının Allah'tan bahsetmesini ve böylece zikir yaptıkları için Allah'ın salâvât nuru ile ferahlanmalarını ister. İnsanlar ise dedikodu ve gıybetle Allah'tan değil, insanlardan bahsederek ve nefslerinden de bir şeyler katarak derecat kaybetmektedirler.
49/Hucurat-12- Velâ tecessesû ve lâ yağteb ba'duküm ba'dâ, e yühıbbü ehadüküm en ye'küle lahme ehîhi meyten fekerihtümûh. - Gizli şeyleri merak edip araştırmayın, dedikodu yapmayın. Biriniz ölü kardeşinin etini yemek ister mi? İşte tiksindiniz.
68/Kalem-10,11,12- Ve lâ tütı'küllle hallâfin mehînin. Hemmâzin meşşâin biriemîmin Mennâın lilhayri mü'tedin esîm. - Yemin eden, ayıp araştıran, değersiz laf taşıyan, nâsı hayırdan alıkoyan, hukuka tecâvüz eyleyen, günaha dadanan kimselere itaat etme.
24/Nur-15,16- İz telekkavnehû bielsinetiküm ve tekûlûne biefvâhiküm mâ leyse leküm bihî ılmün ve tehsebûnehü heyyinen, ve hüçve indellâhi azîm. Ve lev li iz semi'tümûhü kultüm mâ yekûnû lena en netekelleme bihâzâ, sübhâneke haza bühtânün azîm. - Hani onu dilden dile dolaştırıp hiçbir bilginiz olmadığı şeyleri ağzınıza alıyor, Allah yanında büyük bir günah olduğu halde onu kolay sanıyordunuz. Bunu istediğiniz vakit: "Böyle şeyi ağzımıza almak bize yaraşmaz. Aman Allah'ım! Sen bundan münezzehsin, bu büyük bir Bühtan'dır." demeliydiniz.
4/Nisa-112- Ve men yeksib hatîeten ev ismen sümme yermibihî berîen fekadihtemele bühtânen ismen mübîna. - Her kim bir suç işlerse veya bir günah kazanır sonra onu günahsıza atarsa bir iftirada bulunmuş ve apaçık bir günah yüklenmiş olur.
4- FİTNE, FESAT
İnsanların tevhid akidesinin gereği olarak Sıratı Mustakîm üzerinde bulunmaları ve tek bir fırka oluşturmaları Allah'ın emridir. İnsanların arasına fit sokarak onları birbirine düşman yapmak veya bu istikamette çalışmak fitne çıkarmaktır. Fesat da benzer anlamdadır.
5/Maide-64- Küllemâ evkadû nâran lilharbi etfahallâhü ve yes-avne fil-ardı fesâdâ, vallâhû yühıbbülmüfsidîn. - Onlar her ne zaman harp için ateş yaksalar, Allah onu söndürür. Onlar yeryüzünde fesat için çabalarlar. Allah fesat çıkaranları sevmez.
2/Bakara-60- Ve lâ ta'sev fil-erdı müfsidîn. - Yeryüzünde fesat çıkararak haddi aşmayınız.
2/Bakara-191- Velfitnetü eşeddü minelkatl. - Fitne katilden şiddetlidir.
2/Bakara-217- Ve saddûnan sebîlilâhi ve küfrünbihî velmescidliharâmi ve ihrâcü ehlihî minhüekberu indellih, velfitnetu ekberu minelkatl. - İnsanları Allah yolundan alıkoymak Allah'ı tanımamak, insanları Mescid-i Haram'dan alıkoymak, ahalisini ondan çıkarmak ise, İndi İlâhi'de şerr bakımından daha büyüktür. FİTNE KATİLDEN DAHA BÜYÜKTÜR.
2/Bakara-193- Ve Kâtilûhüm hattâ lâ tekûne fitnetün ve yekûneddînu lillâh, feinintehev felâ udvâne illâ alezzâlimiyn. - Fitneden eser kalmayıp din tamamen Allah'ın oluncaya kadar onlarla kıtal edin (savaşın). Onlar vazgeçerlerse onlara el uzatmak yoktur. El uzatmak yalnız zalimleredir.
8/Enfal-39- Ve kâtilûhüm hattâ lâ teküne fitnetün ve yekûneddiynü küllühü lillâh, feinnintehev feinnnallâhe bimâ ya'melune basîr. - Hiçbir fitne kalmayınca bütün din Allah için oluncaya kadar onlarla kıtalde bulunun. Onlar küfürden vazgeçerlerse, onları salıverin. Çünkü Allah, işlediklerini görür.
8/Enfal-73- Vellezîne keferû ba'duhüm evliyâü ba'di, illâ tef-alûhü tekün fitnetün fil-ardı ve fesâdün kebîr. - Kâfîr olanlar birbirlerinin velîleridir. Siz de bunu yapmazsanız yeryüzünde bir fitne ve musîbet, büyük bir fesat hasıl olur.
5- GURUR, KİBİR
İnsanların büyük bir kısmı gurur ve kibirleri yüzünden hem ahiret mükâfatını hem de dünya saadetini kaybederler, çünkü onlara gök kapıları açılmaz.
40/Mü'min-56 - İnnellezîne yücadilûne fî âyâtillâhi biğayri sültânin etâhüm, in fî sudûrihim illâ kibirun mâ hüm bibâliğîh, festeızbillâh.... - Allah'ın âyetleri üzerinde kendilerine gelen bir sultan olmadan tartışanların gönüllerinde ulaşamayacakları bir kibir vardır. Allah'a sığın.
11/Hud-l0- Ve lein ezeknâhü na'mâe ba'de darrâe messethü leyekûlenne zehebesseyyiâtü annî, innehû leferihun fehûr. - Eğer ona bir zarardan sonra bir ni'met tattırsak, muhakkak ki, benden bütün sıkıntılar gitti diyecektir. Çünkü o şüphesiz şımarık ve böbürlenendir.
2/Bakara-206- Ve izâ kîle lehüttekillâhe ehazethül-ızzettü bil-ism. - Ona Allah'tan sakın deyince, gururu kendisine günah işletir.
7/Araf-40- İnnellezîne kezzebû biâyâtinâ vestekberû anhâ lâ tüfettehu lehüm ebvâbüçssemâi. - Âyetlerimizi tekzip edip (yalanlayıp, inkâr edip) tekebbür edenlere gök kapıları açılmaz.
6- HIRS, ŞEHVET Hırs ve şehvet insana Allah'ın yolunda çok derecat kaybettiren ve çok pişmanlık çektiren iki afettir.
70/Mearic-19- İnnel-insâne hulika helûâ. - İnsan, şüphesiz hırslı yaratılmıştır.
64/Tegabün-16- Ve men yüka şühha nefsihî feüllâike hümülmüflihûn. Nefsinin hırsından korunabilen felâha (saadete) erer.
7- HASET VE DÜŞMANLIK
İnsanların fırkalara ayrılması, birleşmemesi, tevhidi gerçekleştirmemesi hep haset ve düşmanlık sebebiyledir.
60/Mümtehine-4- Ve bedee beynenâ ve beynekümül-adâvetü velbağdâü ebeden hattâ tüminû billâhi vahdeh. - Sizinle aramızda bir tek Allah'a îmân edinceye kadar ebediyyen adâvet, şiddetli bir nefret aşikâr olmuştur.
4/Nisa-54- Em yehsüdûnennâse alâ mâ âtâhümüllâhü min fedlih - Yoksa Allah'ın bol ni'metinden verdiği kimseleri mi çekemiyorlar (haset ediyorlar)?
2/Bakara-109- Vedde kesîrun min ehlilkitâbi lev yeruddûneküm min be'di îmaniküm küffârâ, haseden min ındi enfüsihim.Kitap ehlinin çoğu içlerindeki haset sebebiyle sizi, inandıktan sonra küfre döndürmeyi isterler.
8- İSYAN
İsyan Allah'ın emirlerine itaat etmemize mani olan afettir.
19/Meryem-44- Yâ ebeti lâ ta'büdişşeytân inneşeytâne kâne lirrahimani asiye. - Babacığım, şeytana tâbî olma, çünkü şeytan Rahmân'a asi olmuştur.
73/Müzemmil-15,16- İnnâ erselnâ ileykum resülen şâhiden aleyküm kemâ erselnâ ilâ fir avne resülen. Fe asâ firavnürresule. - Şüphesiz size şahitlik edecek bir Resûl gönderdik. Firavuna gönderdiğimiz gibi. Firavun Resûl'e asi olmuştu.
19/Meryem- 14- Ve lem yekun cebbaren asiyye. - Asi olan bir cebbar değildi.
49/Hucurat-7- Ve kerrehe ileykümüü küfre vel füsuka vel isyane. - Küfrü, fıskı ve isyanı size kerih gösterdi.
9- İPTİLÂ
Allah'ın yasak ettiği şeylere olan aşırı ilgi ve bunun sonunda doğan vazgeçilmesi çok zor olan alışkanlıklar iptilâdır.
5/Maide-90,91- Yâ eyyühellezîne âmenû innemelhamru velmeysiru vel-ensâbü vel-ezlâmü ricsün min amelişşeytâni fectenibûhü lealleküm tüflihûn. İnnemâ yürîdüşşeytâânü en yûûka beynekümül-adââvete velbağdââe filhamri velmeysiri ve yesuddeküm an zikrillâhi ve anissalâh, fehel entüm müntehûn. - Ey îmân edenler, şarap, kumar, puta tapmak, fal, şeytanın murdar amelleridir. Artık ondan kaçının ki, felâh bulasınız. Şeytan; şarap, kumar ile aranıza düşmanlık ve buğz (kin) bırakmak, sizi Allah'ın zikrinden ve namazdan alıkoymak ister. Daha vazgeçmiyecek misiniz?
10-KİN VE NEFRET
Kin ve nefret nefsimizin yenilmesi güç afetlerindendir. Bu konuda Yüce Rabbimiz aşağıdaki Âyet-i Kerîmelerle açıklamalarda bulunuyor.
5/Maide-8- Ve lâ yecrimenneküm şeneânü kavmin alâ ellâ ta'dilû, i'dilû. - Bir kavme, topluluğa olan kininiz, sizi adaletsizliğe sürüklemesin.
5/Maide-62 - Ve terâ kesîran minhüm yüsâriûne fil-ismi vel-udvâni ve eklihimüssüht, lebi'se mâ kânû ya'melûn. - Onlardan çoğunun günaha, haksızlığa ve haram yemeğe koşuştuklarını görürsün, yaptıkları ne kötüdür.
5/Maide-64- Ve leyezîdenne kesîran minhüm mâ ünzile ileyke min Rabbike tuğyânen ve küfrâ, ve elkaynâ beynehümül-adâvete velbağdâe ilâ yevmilkıyâmeh. - Rabbinin tarafından inzal olunan, onlardan bir çoğunun azgınlığını küfrünü artırır. Onların arasında kıyâmet gününe kadar düşmanlık, olanca kuvvetiyle sevmemezlik (buğz, kin, nefret ve haset) yapıştırdık.
5/Maide-14- Feeğraynâ beynehümül-adâvete velbeğdâe ilâ yevmilkiyâmeh. - Biz kıyamet gününe kadar aralarına düşmanlığı, olanca kuvvetiyle kini (nefreti) yapıştırdık.
3/Al-i İmran-118- Kad bedetilbağdâü min etvâhihim, ve mâ tühfî sudûruhüm ekber. - Size olan kin (buğzları) dillerinden dökülüyor. Halbuki sinelerinde sakladıkları buğz (nefret) daha büyüktür.
Allah'ın yardımıyla nefsimiz başlangıçta tezkiye edilip kontrol altına alınarak, bu şerr kaynağın nefsimizin tasfiyesiyle tamamen ortadan kaldırıldığını, Rabbimiz şu âyet-i kerîmede en güzel biçimde açıklıyor.
9/Tevbe-15- Ve yüzhib ğayza kulûbihîm ve yetûbüllâhü alâ men yeşâ'. - Kalplerindeki kini gidersin ve Allah dilediği kişinin tövbesini kabul buyursun.
Tövbenin kabulü, ancak Tövbe-i Nasuh'a davet ile mümkündür. Çünkü tövbenin esası bir daha günah işlememek üzere Rabbimize verdiğimiz bir ahddir. Fakat, şerr kaynaklar nefsimizde durdukça bu mümkün değildir. Ama bu 19 şerr kaynak, ihlâsla temizlenince Allah bizi Tövbe-i Nasuh'a davet ediyor. Bu şekilde yukarıdaki âyet-i kerîmede, Rabbimizin söz ettiği gibi tövbemizi kabul ediyor.
59/Haşr-10- Ve lâ tec-al fî kulubinâ ğıllan lillezîne âmenû. - Kalbimizde mü'minlere karşı kin bırakma.
11- KÜFÜR
Küfür nefsin bünyesindeki afetlerden en korkuncudur.
18/Kehf-105- Ülâikellezîne keferu biayati rabbihim ve likâihi fe habitat a'malühüm fe lâ nukiymü lehüm yevmel kıyameti vez nan. - İşte onlar Rablerinin âyetlerini ve O'na (dünya hayatında) kavuşmayı inkâr ettikleri için amelleri boşa gidenlerdir. Artık onlar için kıyâmette bir terazi tutmayız.
14/İbrahim-34- İnnel-insâne lezalûmün keffâr. - Şüphesiz insan zalim, çok kâfirdir.
3/Al-i İmran-176- Ve lâ yehzünkellezîne yüsâriûne filküfr. İnnehüm len yedürrullâhe şey-â, yüridüllâhü elli yec- ale lehüm hazzan fil-âhırah, ve lehüm azâbün azîm. - Küfürde yarışanlar seni üzmesin. Şüphesiz Allah'a bir zarar veremezler. Allah ahirette onlara bir pay vermemek istiyor. Onlara büyük azap vardır.
76/Dehr-24- Ve lâ tüti' minhüm âsimen ev kefûrâ. - Onlardan kâfir ve günahkâr olanlara itaat etme.
50/Kaf-24- Elkıyâ fî cehenneme külle keffârin'anîd. - İnatçı ve kâfir olanların hepsini cehenneme atın.
2/Bakara-257- Vellezîne keferû evliyâühümüttâğût, yühricûnehüm minennûri ilezzulümât. - Kâfir olanlar tagutun (şeytanın) dostudurlar. Ve nurdan zulmete götürürler.
49/Hucurat-7- Ve kerrahe ileykümülküfr. - Size küfrü kerih gösterdi.
12- MÜRAİLİK
Halk arasında iki yüzlülük olarak anılan mürailik insanın, kalbi ile yaptıklarının farklı olmasıdır. Allah ise kalbimiz ile davranışlarımızın eşit olmasını ister.
2/Bakara-264- Ya eyyühellezîne âmenû lâ tübtilû sadekâtiküm bilmenni vel-ezâ, kellezî yünfiku mâ lehû riâennâsi ve lâ yü'minü billâhi velyevmil-âhır. - Ey îmân edenler Nâs'a gösteriş olsun diye malını harceden, Allah'a, ahiret gününe inanmayan kimseler gibi sadakalarınızı, başa kakmak, eziyet vermek ile hükümsüz kılmayın.
4/Nisa-142- Ve izâ kâmû ilessalâti kâmû küsâlâ, yürâilnennâse ve lâ yezkürunellâhe illâ kalîlâ. - Onlar namaza kalkacak olsalar ağır davranırlar Nâs'a gösteriş yaparlar ve Allah'ı az zikrederler (münafıklar).
8/Enfal-47- Ve lâ tekûnû kellezîne haracû min diyârihim betaran ve riâennâsi yesuddûnean sebîlillâhi. - Yurtlarından böbürlenerek (şımararak) nâs'a gösteriş yaparak çıkanlar, Allah yolundan nâs'ı alıkoyanlar gibi olmayın.
4/Nisa-38- Vellezîne yünfikûne emvâlehüm riâennâsi ve lâ yü'minûne billâhi ve lâ bilyevmil-âhır, ve men yekünişeytânü lehû karînen fesâe kerînâ. - Mallarını halka gösteriş için harcedenler, Allah'a ve ahiret gününe inanmayanlar şeytanla arkadaş olmuş ise kötü arkadaşa tutulmuştur.
13- NANKÖRLÜK
Allah'ın bize olan ihsanlarını görmezliğe gelmek veya hiçe saymak nankörlüktür.
11/Hud-9- Ve lein ezeknel-insane minnâ rahmeten sümme neze'nâhâ minhü, innehû leyeûsün kefûr. - Tarafımızdan insana bir rahmet tattırdıktan sonra onu geri alsak o pek ümitsiz, pek nankör olur.
22/Hac-66 - İnnel-insâne lekefûr. - İnsan hakikaten nankördür.
35/Fatır-36- Kezâlike neczî külle kefûr. - İşte bütün nankörleri böyle cezalandırırız.
14- ÖFKE, GAYZ
Öfke ve gayz, her an yanlış adımlar atmaya sebep olan afetlerdir.
ise daha büyüktür. İdrak ediyorsanız âyetleri açıkladık. İşte siz, onlar sevmezken, onları seven ve kitabın bütününe inanan kimselersiniz. Size rastladıkları zaman: "İnandık derler!" yalnız kaldıklarında öfkelerinden parmaklarını ısırırlar. De ki, öfkenizle ölün. Allah kalplerde olanı bilir. Size bir iyilik gelse, onların fenasına gider başınıza bir kötülük gelse, buna sevinirler. Sabreder ve takva sahibi olursanız, onların hilesi size hiçbir zarar veremez.
15-SABIRSIZLIK
Herşeyin vakti gelecektir. Sabırsızlık göstermeden hedefe doğru gayretle yürümek gerekir. Sabırsızlık nefsimizdeki önemli afetlerdendir.
16- VEFASIZLIK
Bir söz veya bir yeminin islâmda mutlaka yerine getirilmesi gerekir. Kim sözlerini veya yeminlerini yerine getirmiyorsa ahde vefa etmemiş oluyor. Vefasızlık ise nefsimizin ciddi bir afetidir.
20/Taha-115- Ve lekad ahidnâ ilâ âdeme min kablü fenesiye ve lem necid lehû azma. - Andolsun ki, daha sonra Âdem'e ahd vermiştik. Fakat unuttu, onu azîmli bulmadık.
17- YALAN, TEKZİB
Bu konudaki Âyet-i Kerîme'ler aşağıdadır.
43/Zuhruf-25- Fentekamnâ minhüm fenzur keyfe kâne âkibetülmükezzibîn. - Bunun üzerine biz onlardan, öc aldık, yalancıların sonunun nasıl olduğuna bir bak..
61/Saf-2,3- Ya eyyühellezine âmenû lime tekûlûne mâ li tef-alûn. Kebüra melden indellâhi en tekûlû mâ lâ tef-alûn. - Ey imân edenler, yapmadığınız şeyi niçin yaptığınızı söylersiniz, yapmadığınız şeyi yaptık demeniz, Allah kat'ında büyük gazaba sebep olur.
4/Nisa-112- Ve men yeksib hatîeten ev ismen sümme yermi bihî berîen fekadihtemele bühtânen ve ismen mübinâ. - Kim yanılır veya suç işler de, sonra onu bir suçsuzun üstüne atarsa, şüphesiz iftira etmiş ve günah işlemiş olur.
18- ZULÜM
Zulüm, zalime derecat kaybettirir, mazluma ise derecat kazandırır.
4/Nisa-30 - Ve men yef'al zâlike udvânen ve zulmen fesevfe nuslîhi nârâ. - Bunu kim yapar düşmanlık ve zulüm ederse, onu ateşe sokarız.
33/Ahzab-72- İnnehû kâne zalûmen cehûlâ. - İnsan, pek zalim ve cahildir.
14/İbrahim-34- İnnel-insâne lezalûmün keftâr. - Doğrusu insan pek zalim ve çok nankördür.
19- ZAN
Başkaları hakkında onların belkide yapmadıkları birşeyi onlar yapmış gibi düşünmek zandır. Ve bu düşüncemiz, o kişiyi görmediğimiz halde bir suç işliyormuş gibi bir hükme bizi sürüklerse o zaman bu zan büyük bir günahtır.
53/Necm-23- İn yettebiûne illezzanne ve mâ tehvel-enfüs. - Onlar yalnız zan ve tahmine, nefsimizin arzularına uyarlar.
49/Hucurat-12- Ya eyyühellezîne âmenüctenibu kesîran minezzan, inne ba'dazzanni ism. - Ey imân edenler zannın çoğundan sakının, şüphesiz bazı zanlar (su-i zan) günahtır.
53/Necm-28- Ye mâ lehüm bihî min ılm, in yettebi'ûne illezzan, ve innezzanne lâ yüğnî minelhakkı şeyâ. - Onların bu sözleri hakkında hiçbir bilgileri yok. Onlar sadece zanna ittiba ederler. Zan ise insanı bir hakkı bilmek mecburiyetinden vareste kılamaz (dışında tutamaz).
38/Sad-27- Ve mâ halaknassemâe vel-erda ve mâ beynehüma bâtılâ zâlike zannüllezîne keferû, feveylünlillezîne keferû minennâr. - Biz, yeri, göğü ve aralarındakileri boşuna (batıl) yaratmadık. Boşuna yaratmak sadece kâfirlerin zannıdır.
10/Yunus-66- İn yettebiûne illezzenne ve inhüm illâ yehrusûn. - Onlar, ancak o zanna tâbî olurlar. Ancak tahmin ederler. 10/Yunus-36- Ve mâ yettebiu ekserühüm illâ, zannâ, innezzanne lâ yüğni minelhakkı şeyâ. - Onların ekserisi ancak zanna tâbî olurlar, şüphesiz zan hiçbir zaman hakkın yerine geçmez.
7/Araf-30 - İnnehümüttehazû şeyâtîne evliyâe min dûnillâhi ve yehsebûne ennehüm mühtedûn. - Şüphesiz onlar Allah'ı bırakarak, şeytanı dost edinmişlerdir ve hidayete erdiklerini zannediyorlardı.
6/En'âm-148- Kul hel ındeküm min ilmin fetühricûhülena, in tettebiûne illezanne ve in entüm illâ yahrusûn. - Onlara de ki; Eğer bir bilginiz varsa onu bize çıkarırsanız siz zandan başka bir şeye tâbî olmazsınız, kuru kuru tahminde bulunursunuz. ?
NEFSİN TALEPLERİ
İnsanın en şerefli mahlûk oluşundaki en büyük etkenlerden bir tanesi de, ona nefs verilmesidir. Peygamber Efendimiz (SAV)'in harpler tamamlandıktan sonra, "Artık küçük cihadlar bitti, şimdi buyük cihadlar başlıyor." sözündeki cihad, nefse ve onun taleplerine karşı açılan savaştır. Bu savaşın temel hedefi, nefsimizin başlangıçta tezkiye, sonra terbiye ve tasfiye edilerek ruhumuzun emrine verilmesidir. Nefsimizdeki 19 afetin yerine ruhumuzun 19 hasletinin, faziletlerinin yerleşmesi, yani ruhumuzun halleriyle hallenip, onun hoşlandığı şeylerden zevk alması ve bunlardan vazgeçmez hale gelmesidir. Nefsimiz başlangıçta, Allah'ın emirlerine karşı isyankardır. Onu tezkiye etmek lâzımdır. Nefsin tezkiyesi ona istediklerini vermemekten geçer. Nefsin her istediği münkeri, nehy edildiği halde ikram eden kul nefsinin emrindedir.
30/Rum-7- Ya'lemûne zâhiran minelhayâtiddünyâ, ve hüm anil-âhırati hüçm gâfilûn. - Onlar dünya hayatının zahirini bilirler. Onlar Ahiretten habersizdirler.
28/Kasas-78- Kâle innemâ ûtitühû alâ ılmin ındî, evelem ya'lem ennellâhe kad ehleke min kablihî minelkurûni men hüve eşteddü minhü kuvveten ve ekseru cem-â. - Kârun, bu servet ancak bende mevcut bir ilimden ötürü bana verilmiştir. Allah'ın önceleri ondan daha güçlü ve topladığı şey daha fazla olan nice zenginleri helâk ettiğini bilmez mi ?
2/Bakara-200- Feminennâsi men yekûlü Rabbenâ âtinâ fiddünya ve mâ lehû fil-âhirati min halâk. - "Rabbimiz bize dünyada ver." Diyen insanlar vardır. Öylesinin Ahirette payı yoktur.
11/Hud-15,16- Men kâne yürîdülhayâteddünyâ ve zînetehâ nüveffi ileyhim a'mâlehüm fîhâ ve hüm fîhâ lâ yübhasûn. Ülâikellezîne leyse lehüm fil-âhırati ilennâr. - Dünya hayatını ve güzelliklerini isteyenlere orada tastamam veririz. Onlar, orada bir eksikliğe de uğratılmaz. İşte Ahiret'te onlara ateşten başka bir şey yoktur.
Buradan da anlaşıldığı gibi tezkiye, terbiye ve tasfiye edilmemiş nefsin tüm talepleri dünyaya dönüktür. Nefsimizin bu talepleri bizi Allah yolundan ayırmaya, saptırmaya çalışan apaçık bir düşmanımız olan iblisin talepleriyle çakışmaktadır.
15/Hicr-39,40- Kâle Rabbi bimâ ağveytenî leüzeyyinenne lehüm fil-ardı ve leüğviyennehüm ecmeîn, illâ ıbâdeke minhümülmühlesîn. - Rabbim beni saptırdığın için and olsun ki, yeryüzünü onlara güzel göstereceğim. İhlas sahibi kulların müstesna, hepsini saptıracağım.
İşte, dünya zînetine düşen ve iblisin aldatmalarına kanan her nefs, kendisinde mevcut olan 19 afet sebebiyle ve iblisin tesiriyle daima şer talep sahibidir. İblis bu talepleri güçlendirmektedir.
DR.İSKENDER ALİ MİHR
|