Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Birleşmiş
Milletler raporundan bilmiyorum haberiniz var mı. Dün gazetemizde
büyükçe bir parçası verildi.. (Ben okumadım, haberim yok diyenler için
hatırlatma: O sevimli, bıdı bıdı kutup ayıları fotoğrafının
altındaydı.. )
Memleketimizin hiç de masum olmadığını da öğrendik bu arada.. 13. sıradaymışız kirletme konusunda..
Niye
hiç şaşırmadım acaba? “Çevrecilik yaparsak sanayimiz durur” diyen bir
takım ahmak ağbiler yüzünden olabilir mi? Ve onların binlerce,
milyonlarca ahmak destekleyicisi? İçimizdeki, bağrımızdaki ahmaklar?
Gazeteler yine “Amerikan stil” kişisel önlemler sıralamış.
- Çamaşırınızı kurutma makinesinde değil ipte kurutun..
- Uçak yerine demiryolu tercih edin..
- Ampullerinizi floresanla değiştirin..
- Düz ekran yerine eski tip tüplü TV kullanın..
***
Dalga
geçiyorlar sanki.. Yahu kaçımızda çamaşır kurutma makinesi var da
kullanmayacakmışız bundan sonra? Geceleri “beyaz” olmayan öz hakiki
Türk mahallelerine bir bakın bakalım BİRRRRR tane sarı ışık görebilecek
misiniz? Her ev bembeyaz hastane gibidir. ZATEN! Burası üretildiği
günden beni bir floresan cenneti, bir adet tasarruf cenneti, kime ne
tavsiye ediyorsun!
Tabii en komiği “uçağa binme, trene bin”
tavsiyesi.. Beyler hanımlar bizim ülkemizde uçağın alternatifi tren
değildir, otobüstür.. Herkes her yere otobüsle gider.. Ayrıca mevcut
olan az miktarda trenlerin önemli bir kısmı da dizeldir. Yani cayır
cayır MAZOT yakar.. Hani elektrikli sanılıp Türk milletine treni
tavsiye ederken...
Cip meselesi hele en güzeli.. Ama yine irmeyeceğim o konuya..
***
Demem o ki hakikaten hastasıyım bu tavsiyelerin..
Bir Allah’ın gazetesi de termik santrallerden söz etmiyor.
Bir Allah’ın gazetesi de havaya en çok karbondioksit salan fabrikaların -mesela- listesini vermiyor..
Bir
Allah’ın gazetesi de devlet, sanayi, ordu hep beraber bu ülkeye ne
kadar zarar veriyor, ne kadar kirletiyor diye deşelemiyor..
Bir Allah’ın gazetesi de biz neden 10 milyar dolara 100 adet F35 savaş uçağı alıyoruz diye sormuyor\’85
Bir
Allah’ın gazetesi de o süper eski teknoloji askeri araçlar ne yakar ne
yer, bir depo ile kaç kilometrecik gidebilir, uçabilir bu arada havaya
ne kadar karbondioksit salar sormuyor..
Bu
arada madem ki bu “hepimiz bilmemneyiz” trendi var, kimisi yok hepimiz
Osmanlıyız, kimi yok hepimiz Mustafa Kemaliz, kimisi yok hepimiz
Trabzonsporluyuz diyorsa o zaman ben gerçeği söyleyeyim
“HEPİMİZ HIYARIZ”.. 301 no’lu kapı neredeydi?
__________________ "Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayırmasın.."
selamlar, kıymetli dostlarım,hatta birde başlık atmıştım,nükleerle yok olmak diye.işte depremle başlayan ve onun ardından nükleer santrallerin japonyada cayır cayır yandığını tvlerden seyrettik. birde haberlerden japon hükümetinin vatandaşa tuz dağıttığını duyduk,oda neyse.ne işe yararsa.yaa kardeşim bu durumların olacağını veya olabileceğini niye tahmin etmiyorsunuz demek lazım,haşa Allah ile bir pazarlığa mı oturmuşlarki,hiç deprem olmaz,hiç nükleer santraller yanmaz diye.bak misalinde de görüldüğü üzere kimse Rabb ile pazarlık yapamaz.o kün derse feyekün olur.hemen oluverir.bütün bu ihtimaller niçin hiç hesaba katılmıyor, hadi dyelim inançları olmadığı için böyle şeyler düşünemiyorlar,vatandaşları ile sözleşmelerini de niye hatırlamıyorlar.hükümetler genellikle halka yeni gelecek ve umutlar vaadederek iktidara gelirler veya getirilirler.ama hiçbiri halka<<ben size kazık atacağım,ben sizin hem ekmeğinizi yiyeceğim,hemde sizin geleceğinizi karartacağım demez>>ama bir büyük yanlışları belkide yaptıkları onlarca iyi ve güzel şeyi alaşağı ediyor,bütün güzellikler bir anda mahvoluyor.demekki iyiliklerinde kötülüklerinde büyükleri varmış. hükümetler ise genellikle hep o küçük iyiliklerini gündemde tutmaya çalışırlar,ancak,halka yaptıkları o büyük kazıktan hiç söz etmezler.o büyük kazık nükleer kazıktan başka ne olabilir.hele birde savunma amaçlı,düşmanlardan korunma amaçlı olarak yapıldığını söyleyip buna meşruiyet kılıfı takılmaya çalışılması beni uyuz ediyor. evet nükleer işlerle meşgul olanların vatan hainliğiyle(aslında dünya hainliğiyle suçlanıp) yargılanmaları gerektiğini yorumlarımda yazdığımda bazıları beni işi abartmakla suçlamışlardı,kardeşim ben bu işi hiç abartmıyorum.size tuzak kuruluyor,bu yasal ve meşruymuş gibi gördüğünüz bu politikacılar sizin kuyunuzu kazıyorlar diyorum,ama bu kuyuyu yasallık ile yasadışılık kılıfı ile yapmaları arasında ne fark kalıyor,ha sizi birisi bıçakla öldürüyor,ha boğarak öldürüyor,arasında bir ayrım yapıp hangisine daha kibarca öldürdüğü için ödül verirsiniz?işte bende aynı mantıkla davranıp her ikisininde katil olduklarını söylüyorum,ama feryadımı duyan kim? eyy yaşamayı ve dünyayı seven dostlarım,daha bu dünya düşmanı,şeytanın işbirlikçi kuklalarının sizin bu yaşadığınız dünyayı mahvetmelerine daha ne kadar göz yummaya devam edeceksiniz?elinizden hiçbirşey gelmiyorsa bu işleri yapan veya örgütleyen ilgili kurumlara bir mail atıp bu durumu derhal durdurmaları gerektiğini belirten bir mail atmayı da mı beceremiyorsunuz.bu küçük tepkiyi de beceremiyorsanız,nükleerle toptan yok olmaya başlayınca mı becereceksiniz?. hani bazı aksiyon filmlerinde olduğu gibi diyelimki bir terörist grup,bir nükleer santralin birini ele geçirip tehditlerine başladı,işte bilmem şu kadar milyar doları vermezseniz nükleer füzeleri patlatacağını söylediği zaman noluyor?genellikle filmlerdede olduğu gibi askeri bir operasyonla o teröristlerin işleri bitiriliyor.pekala bu tehlikeli kimyasal veya biyolojik gazları,bombaları patlatma amacı taşıyanlar bu kadar tehlikeli terörist olarak görülüyorda bunun üretimini yapanlar niye aynı kategoriye alınmıyor?brinin diploması var diye mi?bir milleti ha teröristler mahvetmiş ha diplomalı katiller ne farkeder.kardeşim nükleer üretmeye yasallık kazandırmanın korkarımki bedeli çok ağır olacaktır.bunu kafamıza iyice sokmalıyızki nükller üretmekte kesinlikle yasadışı kabul edilmelidir.şimdiye kadar bütün bunun üretimini yapmış kişi ve kurumlar dünya haini ilan edilip yargılanmalı ve onlar dünyayı idam etmeden,idam edilmelidirler. bence bunu üretenlerinde aynı tehlikeli terörist kategorisine alınmadığı sürece korkarımki insanoğlunu bu diplomalı katil teröristler yok edecektir.fitne kalmayıncaya kadar cihadın bitmeyeceği Kur'anda boşa vurgulanmamıştır.bu diplomalı katiller dünyamızı mahvetmeden gelin dünyamızın korunmasına meşru ve yasal yollardan hepimizinde katkısı olsun diyorum. selamlar,sevgiler.
alıntıdır: GLOBAL ISINMA, EKOLOJİK DENGENİN BOZULMASI VE İKLİM
Tarih: 06.10.2007 Saat: 00:49 Gönderen: yasar
PROF.DR. İLHAMİ GÜLER
Ankara Ü. İlahiyat Fakültesi
Batının yarattığı sanayi devrimi sonucu, uzun süreden beri yeryüzünün ekolojik dengesinin
bozulduğu bilinmektedir. Bu devrimin yaratmış olduğu ekonomik sistem ve yaşam tarzının global
ısınmaya ve iklim değişikliklerine sebebiyet verdiği, böyle giderse yeryüzünü yakın gelecekte
büyük felaketlerin beklediği son yıllarda yüksek sesle dillendirilmeye başlandı. Köken olarak kıta
Avrupa’sının yarattığı ve giderek de bütün dünyaya yayılan bu teknolojik-ekonomik sistem ve
yaşam tarzının metafizik-felsefi kökenini bilmeyen sıradan birçok insan, bu gelişmelerin zorunlu
ve normal olduğunu, bunun alternatifi bir teknoloji-ekonomik sistem ve yaşam tarzının ne tarihte
ne de günümüzde mümkün olduğunu düşünür ve bu sonuçları kaçınılmaz zanneder. Oysa Batının
aklı başında birçok filozof ve düşünürü,
bugün bu sonuçların Aydınlanma ve Modernitenin yaşam
hakkında ortaya koyduğu, bazı yanlış felsefi-metafizik öncüllerden kaynaklandığının farkındadır.
Örneğin, bu yüzyılın başlarından itibaren O. Spengler, N. Berdayev, W. Suchbart, A. Toynbee, E.
Fromm ve M. Heidegger Batının üretmiş olduğu yaşam tarzını kıyasıya eleştiren bazı isimlerdir.
Pre-kapitalist, sanayi öncesi, geleneksel, dinsel (İslam, Hıristiyanlık ve Hinduizm)
dönemde tabiatta insan ihtiyaçlarını karşılayan her şey Tanrı’nın bir ‘inayeti’ ve ‘nimeti’ olarak
görülüyordu. Başta insan olmak üzere, her şey Tanrı’ya aitti; çünkü her şeyi o yaratmıştı.
‘Aydınlanma’nın başlamasıyla Kilise ile birlikte Tanrı ve din de gözden düşmeye başladı.
Sekülerleşmeyle birlikte Tanrı inkâr edilmese de unutuldu. Nietzsche’nin ‘Tanrı öldü’ ve Marx’ın
‘Katı (kutsal) olan her şey buharlaşıyor’ sözü, Tanrının ve dinin son 300 yüzyıldır Batıda değer
kaybetmesini ifade eder. Bir Alman özdeyişinde söylendiği gibi Batı, içinde çocuğunu yıkadığı
leğendeki kirli suyu (kilise) atarken, çocuğunu da (Tanrı ve din) beraber attı. İçi boşalmış Kilise,
ortaçağdaki katılığını sekülerizme teslim olarak ödedi. Bu, Kur’an’ın deyimiyle ‘dinin oyun ve
eğlenceye alınması (şarkı söyleme) ve dünya hayatının onları aldatmasıdır’ (7/Araf-51). Bunların
kolayca dünyaya kapılmalarının sebebi ‘nasıl olsa bağışlanacağız’ (7/Araf-169) şeklindeki yanlış
inançtır. Çağdaş Hıristiyan ve Yahudi dinsel bilincinin sekülerizme karşı koyamaması, ‘Onlara,
ona benzer bir menfaat daha gelse onu da alırlar’ (7/Araf-169) ifadesinin gerçekleşmesidir.
Böylece, insan ve yeryüzü önceden Tanrı’ya ait iken, Aydınlanma ile birlikte insanın
Tanrı’nın yerine geçmesiyle (hümanizm) yeryüzü ve içindekiler insanın ‘eline’ geçti. Artık değer
koymanın kaynağı insandı ve her şey insanındı. Sanayi devrimi, keşifler, yeryüzünün büyük bir
bölümünün kolonileştirilmesi, emperyalizm ve iki dünya savaşı bu yeni dünya görüşünün
sonucudur. Kapitalizm, faşizm ve sosyalizm Aydınlanmanın temel önermelerinin farklı
türevleridir. ‘Sınırsız üretim ve sınırsız tüketim’ artık yaşamın temel mottosudur. Dinlerin vaat
ettiği ‘cennet’ artık burada, yeryüzünde kurulmaya karar verilmiştir.
Peki, bu olup bitenin İbrahimî-evrensel tek Tanrıcı din (Yahudilik ve Hıristiyanlık) ve
bunun son versiyonu İslam (Kuran) açısından anlamı nedir? Kur’an, dinsizliği nankörlük (küfr) ve
sınırsız arzuların kontrolünde yaşama (arzuların ilahlaştırılması–45/Casiye-23) olarak tanımlar.
Dolayısıyla bu olup biten, teolojik anlamda dinsizliğin giderek yükselmesidir. Konumuz olan
temel sorunlara gelince, dünyada olup biteni Kur’an perspektifinden anlamak gayet basittir. Bir
âyet şöyle diyor: ‘İnsanların kendi elleriyle yaptıklarından dolayı denizlerde ve yeryüzünde
bozulmalar (fesat) çıkar. Allah, bunların bir kısmını insanlara tattırır ki belki dönerler’ (30/Rum-
41). Bugün karşı karşıya bulunduğumuz global ısınma, iklim değişiklikleri, çevre kirlenmesi ve
ekolojik dengeni bozulması, bu ilahi kanunun tecellisidir. Kur’an’ın başka bir pasajında şöyle
deniliyor: ‘Allah yeryüzüne (ekolojik) bir denge koymuştur; bu dengeyi zorlamayın; dengeyi
adaletle koruyun ve bozmayın’ (55/Rahman-7-9). Diğer bir âyet arzuların kontrolünde
yaşayanların ‘yeryüzünde egemenlik kurduklarında, ortalığı fesada vererek bitki örtüsünü (hars) ve
insan neslini tahrip ettiklerini’ (2/Bakara-205) söylemektedir. Bilmem tefsire (yoruma) gerek var
mı?
Konumuz olan küresel problemlerin kapitalist yaşam tarzı tarafından üretildiği açık bir
gerçek. Dünyanın diğer ülkeleri uzun bir süreden beri Batıyı taklit etmeye çalışıyorlar
(modernizm). Örneğin şimdilerde Çin, Batının yüz yıl önce tamamladığı sanayi devrimini
gerçekleştirmeye çalışıyor. Global ısınmaya sebebiyet veren karbondioksit gazı, ABD’deki eksoz
borularından sonra en çok bu ülkede tütüyor. Batılı medya kuruluşları gözlerini buraya dikmiş
bulunuyor. Ancak geçenlerde Çinli bir kadının BBC’de söylediği sözler çok dikkat çekicidir: ‘Bizi
neden eleştiriyorsunuz? Sizin bizden önce yaptığınızı biz şimdi yapmaya çalışıyoruz. Sorunun
çözümü, sizin ürettiğiniz yaşam tarzının değiştirilmesinde’. Aslında Çinli kadının söyledikleri
doğrudur. Fakat Batı, kendinin yarattığı uygarlığı (teknoloji, ekonomi ve yaşam tarzı) tarihin ve
insanlığın ‘sonu’ olarak zannettiği ve bunu da insanlığa böyle lanse ettiği için, alternatif ekonomik
sistem ve yaşam tarzı arayışları şimdilik zor görünüyor. İbrahimî-monoteist dinden
(dünyagörüşünden) alternatif bir ekonomik-sosyal sistem ve yaşam tarzı üretilebilir. Son yıllarda
dinlerin politikaya köklü bir şekilde (fundamentalizm) geri dönmeleri, Tanrı’nın ve dinin hâla
insanlığın vicdanı olmaya devam ettiğini gösterir. Genellikle dogmatik olan bu dinsel hareketlerin,
eleştirel akılcılığa ihtiyaç duydukları ayrı bir gerçektir.
Sonuç olarak, gözleri aydınlanmanın yarattığı neon ışıklarıyla kamaşmış olan insanlığın
büyük bir bölümünün, bu ilahi ‘nuru’ bir müddet daha göremeyeceği kanaatindeyim. Oysa
gezegenimizi kurtaracak olan bu nurdur. Dahası, seküler-kapitalist yaşam tarzının yarattığı fesadın
sonuçlarının biraz daha canımızı yakması gerekiyor. Özgür irademizle, ahlaki olarak Tanrı’nın
buyruklarına boyun eğmediğimiz için, nefsimizin (arzularımızın) yarattığı fesadın sonucunda Ona
‘zorunlu’ olarak boyun eğeceğiz gibi. Tabii, geç kalmamış olursak.
Bu makale Kelam Araştırmaları Dergisinin 5:1 (2007) sayısında ve 10 Kasım 2006- Haber Gazetesinde yayınlanmıştır. Not:alıntısını yaptığım bu yazıların yazarı Prf.Dr.İlhami Güler beyefendiye teşekkür ediyorum.
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma