Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Merhaba arkadaşlar, At izi ile it izinin birbirine karıştığı şu kaos ortamında biz hanifler hangi anlayışın ve hizbin yanında olacağız? sorusu beni çok meşgul etmişti.Bugün okuduğum Kasas süresinin şu ayetleri ışığında acaba tarafımız bellimidir diye sunmak istiyorum. Konu başlığı olan tarafsızlığı daha çok Allaha teslim olmanın dışındaki güncel olaylar için kullanıyorum.yani sağcı-solcu,Türk-Kürt,ezen-ezilen,sünni-şii ...gibi.İlgili ayetler şöyledir:
28/14- O(Musa), erginlik çağına ulaşıp olgunlaşınca, ona bir 'hüküm ve hikmet' ve ilim
verdik. Biz iyilikte bulunanları işte böyle ödüllendiririz.
Bu ayette hz Musa'ya verilen ilim ve hikmet,peygamberlikten ziyade firaset ve olayları doğru yorumlama anlayışıdır.
15- (Musa) Halkının haberi olmadığı bir zamanda şehre girdi, orda kavga
etmekte olan iki adam buldu; bu kendi şiasından(kavminden), şu da düşmanlarından.
Derken şiasından olan, düşmanlarından olana karşı ondan yardım istedi.
Bunun üzerine ona bir yumruk attı ve işini bitiriverdi. (Sonra da:) "Bu şeytanın
işindendir; o, gerçekten açıkça saptırıcı bir düşmandır" dedi.
Bu ayette milliyetçilik duyguları kabaran Musanın düşman bellediği kişiye karşı hemen ırkdaşını korumak içgüdüsüyle davranıp düşmanını yere sermesi ve olayın arka planındaki olumsuzlukları,yaşanacak acı olayları gördükten sonra hemen yaptığına pişman olması ve şöyle demesi ilginçtir:
Bu şeytanın
işindendir; o,gerçekten açıkça saptırıcı bir düşmandır" Yani Hz Musa ırkdaşını koruma çabasını ve kan dökmesini şeytanın tuzağı olarak algılamış ve olayın arka planında onun insana düşmanlığının kendisine bu cinayeti planlattığını farketmiştir. Bu ayetten anlıyoruzki,ırkdaşını yada kendi anlayışına göre savunulması gerektiğine inandığı bir durumu korumak için kavga ve öldürme,suikast işlerine girişmenin yanlış ve şeytan işi olduğudur.
16- Dedi ki: "Rabbim, gerçekten, ben kendi nefsime zulmettim, artık beni
bağışla." Böylece (Allah) onu bağışladı. Şüphesiz. O, bağışlayandır,
esirgeyendir.
Tabiki Hz Musa şeytanın bunu kendisine yaptırttığı bir kötü eylem olduğunu bilmenin yanında,kendi iradesini kullanarak bu kötülüğü yaptığı için de kendisini suçlamakta, hemen pişmanlık duyup tövbe derek hatasını bağışlamasını Allah'tan istemektedir.
17- Dedi ki: "Rabbim, bana verdiğin nimetler adına, artık suçlu günahkarlara
destekçi olmayacağım."
Hz. Musa'nın bu itirafı çok önemlidir.Görünüşte haklı olduğuna inandığı ırkdaşı da en azından bu kavgayı başlatan olarak suçludur veya anarşi yaratacak ortam oluşturmakta bir suçtur,bundan dolayı da barışı ve insanlığı katletmeyi içeren hiçbir olaya karışmayacağını itiraf etmektedir.
18- Böylece şehirde korku içinde (çevreyi) gözetleyerek sabahladı. Derken,
bir de baktı ki, dün kendisinden yardım isteyen (kişi, bugün de) kendisine
yardım için bağırıyor. Musa, ona dedi ki: "Sen açıkça bir azgınsın."
19- Sonunda ikisinin de düşmanı olan (adam)ı yakalamak isterken (adam ona)
dedi ki: "Ey Musa dün birini öldürdüğün gibi, bugün de beni mi öldürmek
istiyorsun? Sen yeryüzünde yalnızca bir zorba olmak istiyorsun, ıslah
edicilerden olmak istemiyorsun."
Bu iki ayet,aslında Hz Musa'nın kafasının hala karışık olduğunu göstermekte,düşmanı olan kişinin "ıslah edici olmak istemiyorsun."sözü onun kafasının karışıklığını önleyen bir şok etkisi yaratmaktadır.
20- Şehrin öbür yakasından bir adam koşarak gelip dedi ki: "Ey Musa, önde
gelenler, seni öldürmek konusunda aralarında görüşmektedirler, artık sen çık
git; gerçekten ben sana öğüt verenlerdenim."
21- Böylece oradan korku içinde (çevreyi) gözetleyerek çıkıp gitti: "Rabbim,
zalimler topluluğundan beni kurtar" dedi.
Bu iki ayette de işlerin iyice sarpa sardığını farkeden Hz Musa,artık bir çıkış yolu aramakta ve zulme düştüğüne inandığı her iki tarafı da bir kenara bırakıp doğru olanı yapmanın çaresini bulmaya çalışmaktadır.
22- Medyen'e doğru yöneldiğinde de: "Umarım Rabbim, beni doğru bir yola
yöneltip iletir" dedi.
Artık gemileri yakmış ve zalimi de mazlumu da belirsiz bu kaos ortamından uzaklaşmayı çare olarak keşfetmiş ve seçiminden dolayı Allahın kendisine yardımcı olmasını istemiştir.
Evet dostlar, haklı ve haksız tarafın net belli olmadığı bu kaos ortamından kurtulmak için Hz Musa kadar olamasa da en azından zihinsel açıdan kendimizi bu toplumdan soyutlasak ve şeytanın da aramıza girmesine fırsat vermesek doğru olmazmı?Ne dersiniz?
__________________ ŞEYTANDAN VE ONUN EVLİYASINDAN KAÇINMANIN EN İYİ YOLU,ŞEYTANA KÜLAHINI TERS GİYDİRMEKTİR!
Evet dostlar, haklı ve haksız tarafın net belli olmadığı bu kaos ortamından kurtulmak için Hz Musa kadar olamasa da en azından zihinsel açıdan kendimizi bu toplumdan soyutlasak ve şeytanın da aramıza girmesine fırsat vermesek doğru olmazmı?Ne dersiniz?
Haklı olanın kim olduğu konusunda içimizde bir şüphe doğuyorsa emin olamıyorsak,en doğru olanıda olaylara subjektif değil objektif bakmamız olmalıdır.Allah bize her ne şekilde olursa adaletle davranmamızı emreder.
Nisa:58 Şu bir gerçek ki, Allah size emanetleri, onlara ehil olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emrediyor. Allah size bu şekilde ne güzel öğüt veriyor. Allah Semî'dir, çok iyi duyar; Basîr'dir, çok iyi görür.
Maide 8:Ey iman edenler! Adalet ve dürüstlüğün tanıkları olarak Allah için kollayıp gözetleyenler olun! Bir topluluğun çirkinlik ve kötülüğü sizi adaletsiz davranmaya asla itmesin. Adaletli olun! Bu, takvaya/korunup sakınmaya daha uygundur. Allah'tan sakının. Allah, yapmakta olduklarınızdan haberdardır.
Maide 42: Yalana iyice kulak verirler, haramı tıka-basa yerler. Sana geldiklerinde, ister aralarında hüküm ver, ister onlardan yüz çevir. Eğer onlardan yüz çevirirsen sana hiçbir şekilde zarar veremezler. Ama aralarında hükmedersen, adaletle hükmet. Allah, adaletle hükmedenleri/adalet ayakta tutanları sever.
Araf 29 : Şunu da söyle: "Rabbim bana adaleti emretti. Her mescitte yüzlerinizi O'na doğrultun. Dini yalnız O'na özgüleyerek O'na yakarın. Tıpkı sizi ilk yarattığı gibi O'na döneceksiniz.
Nahl 76 : Allah şöyle bir örnekleme de yaptı: İki adam; birisi dilsiz; hiçbir şeye gücü yetmez, efendisi/yöneticisi üstüne sadece bir yük. Efendi onu nereye gönderse hiçbir hayır getiremez. Şimdi bu adam, dosdoğru bir yol üzerinde bulunup adaletle emreden kişi ile aynı olur mu?
Sad 22: Davûd''un yanına girmişledi de onlardan korkmuştu. "Korkma, dediler, biz iki davacıyız. Birimiz ötekinin hakkını çiğnedi. Şimdi sen, aramızda hak ile hükmet, adaletsizlik etme. Bizi yolun denge noktasına ilet.!
Hucurat 9: Müminlerden iki zümre çarpışırlarsa, onların aralarında hemen barışı kurun! Eğer onlardan biri öteki aleyhine sınır tanımazlık edip saldırırsa, azgınlık edenle, Allah'ın emrine dönünceye kadar savaşın. Eğer vazgeçerse, yine ikisi arasını adaletve dürüstlükle sulh edin. Kuşkusuz, Allah adalette titiz davrananları sever.
Rahman 9: Ölçüyü titizlikle, adaletle koruyun ve hüsrana araç yapmayın mizanı.
Mümtehine 8: Allah sizi, din hakkında sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayan kimselere iyilik etmekten, onlara adaletli davranmaktan men etmez. Allah, adaleti ayakta tutanları sever
Şayet Bu ayetleri olduğu gibi hayatımıza uygularsak,şeytanın bizi tuzağa düşürmesine fıırsat vermemiş oluruz.Yapacağımız en güzel dua ise Allahım Beni ,bizi doğru yola ilet/yoldan saptırma şeklinde olmalıdır.
__________________ FATİHA: 6, 7/ Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet; gazaba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil.
Resullerin tebliğ ettiği din kimin yaşamında varsa O’nu desteklemek gerekir.Kutsal olan insanlar değil , insanların yaşamlarındaki vahiydir.Zaman ve mekan önemli değil , kimden tecelli ettiği de .Dini Allah’a özgüleyerek yaşamımızı düzenler isek Dostlarımızı da , düşmanlarımızı da tanıyacak bir anlayış vereceğine inanıyorum.
Enfal/64: Ey Peygamber! Allah ve inananlardan seni izleyenler sana yeter/Allah, sana da seni izleyen müminlere de yeter!
Tevbe/100: Muhacirlerden ve Ensar'dan ilklerle, güzel düşünüp güzel davranmada onları izleyenler var ya, Allah onlardan razı olmuştur; onlar da O'ndan razıdırlar. Onlara altlarından ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. Sonsuza dek hep orada kalacaklardır. Büyük kurtuluş işte budur!
Tevbe/105: De ki: "İş yapıp değer üretin; yapıp ürettiğinizi Allah da resulü de müminler de görecektir. Ve siz, görülmeyen âlemi de görülen âlemi de bilenin huzuruna döndürüleceksiniz, O size, yapıp ettiklerinizi bir bir haber verecektir."
Tevbe/24:De ki: "Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, kabileniz/menfaat çevreniz, elde ettiğiniz mallar, kesadından korktuğunuz ticaret, hoşunuza giden konutlar sizin için Allah'tan, resulünden ve Allah yolunda cihattan daha sevimli ise artık Allah,emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah, yoldan ayrılmış bir topluluğu doğruya ve güzele kılavuzlamaz."
Mutlu ve esen kalın
__________________ Kamer/17-22-32-40:Ant olsun Biz Kur`an`ı düşünme/öğüt için kolaylaştırdık/hazırladık.O hâlde var mı ibret alıp düşünen?
Uzun yıllardan bu yana Kuran ve toplum idaresi üzerine araştırma yapıyorum. Bu çalışmalarımda gördüm ki, Hz. Musa ve kıssaları gerçekten toplumların idaresi için çok önemli dersler içermektedir, yani pek çok mesele özellikle Hz. Musa ve kıssasında yoğunlaşmıştır.
Bu konuyu açan arkadaşımız da çok isabetli br noktadan başlamış.
Ben de bir kaç küçük misal vereyim.
Mesela, bizim yetiştirilme tarzımızda "görev verilmez alınır" tarzında bir yaklaşım vardır. Yani kişi bir göreve talip olmamalı, kendisine verileni de hakkıyla icra etmelidir. Kendisine bir görev tevdi edildiğinde hiç bir husus ileri sürmeden başını eğmeli ve tastamam yerine getirmelidir. Ancak Hz. Musa kıssasını okuduğumuzda bunun hiç te böyle olmadığını görmekteyiz. Hz. Musa, kendisine peygamberlik ve Firavunun uyarılması görevi verildiğinde, konuşmada sıkıntılı olduğunu, kardeşi Harun'un bu hususta daha etkili olabileceğini, kendisinin Firavun nezdinde bir suç davası olduğunu, bundan endişe ettiğini açıklıkla ifade etmiş, bu yüzden asla kınanmadığı gibi istediği veçhile kendisine Harun da yardımcı olarak atanmıştır. Bakınız, bildiğimiz şeyle Allah'ın sünneti ne kadar farklı. Keza, burada Musa'nın itirazlarının/çekincelerinin hedefi görevin yapılmaması, görevden kaçınmak değil, görevin daha iyi nasıl yapılabileceği hususunda bir arayıştır. Yine buradan, tebliğ işinde görevli yahut toplumu bir meselede yönlendirecek olanların "hitap" sanatında kendilerini yetiştirme gerekleri, yahut bir grubun böyle işler için anılan vasıflardaki kişileri vizyona yerleştirmeleri gereği ortaya çıkar.
Diğer bir enteresan örnek de, aynı kıssalar kapsamında Harun'un "Sözüme bakmadın, israil oğulları arasında ayrılık çıkardın diyeceğinden korktum" sözüdür. O, samirinin fitnesi peşinde ilerleyen kavmini toparlamak hususunda -sertliğe- başvurmamış ve bu hususta da onların çeşitli fırkalara bölünme ihtimalini gerekçe edinmiştir. Bu gerekçe Hz. Musa tarafından kabul edilmeyerek tapınılan buzağı ve hazırlayıcısı elimine edilmiştir. Demek ki, iş tevhide dayanan bir meseleye veya benzer bir eşdeğer meseleye vardığında her gün televizyonda sıklıkla duyduğumuz "Ülkemiz çok hassas bir dönemden geçiyor, birlik beraberliğimizi muhafaza etmeliyiz" vs. sözler şüpheli bir gözle irdelenmelidir. Nihayet, toplumlar için birlik ve beraberlikten daha mühim meseleler vardır ve bu meseleler gündeme geldiğinde gerektiğinde birlik ve beraberlik amacı tatil edilebilir.
Hz. Harun'un bir peygamber olması ve vahiyle hareket etmiş olma ihtimaline rağmen Hz. Musa'nın onu sorgulaması da düşünülecek işlerdendir. Böylelikle, çoğu zaman dillendirilen "masumiyet" karinesi / öngörüsü ortadan kalkar. Böylelikle, sık sık duymaya alışık olduğumuz, "Liderimin yanlışı benim doğrumdan doğrudur" , "emir demiri keser" , "şeyhim / liderim ne iş yapmışsa bir bildiği / hikmeti vardır" vs. sözlerin de mutlak doğru bir yaklaşım olmadığı anlaşılır.
Yine Musa kıssasında "sığır" meselesi de toplumların kendi kendilerine yaptıkları zulmün açık bir misalidir. İşte bu forumda, benzer yaklaşımların islam dinini ne hale getirdiğinin en güzel örnekleri sıralanmaktadır.
"Gidin Firavun'a yumuşak söz söyleyin. Olur ki öğüt alır" ayeti, zaten başlı başına bir meseledir.
Evet dostlarım, hatam varsa düzeltilsin. Musa kıssası toplumların idaresinde böyle önemli daha nice işaretler içerir. Ben bir kaçını misal olarak saydım. Forum başlığına sebep teşkil eden ayetler de bunun en çarpıcı misallerindendir. Bir fikri (beşer fikrini), bir cemiyeti, bir ırkı top yekün savunmanın veya topyekün düşman olarak görmenin, böyle bir yaklaşımla hareket etmenin olası çarpıcı bir misali ve sonucu burada verilmiştir. "Suçlulara arka çıkmayacağım" sözü, kendi kavmimden / fikrimden / partimden / tarikatımdan / cemaatimden / ırkımdan olarak genişletilebilir.
Yeri geldikçe inşaallah bu ve benzeri çıkarımları paylaşırız.
iyi akşamlar arkadaşlar, Öncelikle olumlu değerlendirmeleriniz için teşekkür ederim.Şeyma kardeş,şöyle yazmış:
" Haklı olanın kim olduğu konusunda içimizde bir şüphe
doğuyorsa emin olamıyorsak,en doğru olanıda olaylara subjektif değil
objektif bakmamız olmalıdır.Allah bize her ne şekilde olursa adaletle
davranmamızı emreder."
Adaletli olmak elbette mecburidir,yalnız mesele burada haklı olanı tespit ve adalet değil,çünkü açıkça belliki hz Musa'nın kavmi zulme uğramıştı ve adalet arıyordu.Hz Musanın yanlış olan tavrı,her zulme uğrayanın haklı olduğunu zannetmesiydi. Kamer kardeş,genelleme ile zaman-üstülüğe vurgu yapmışki,bizim de savunduğumuz budur ve rabbimiz bu kıssaları sadece tarihi bilgi vermek için anlatmıyor,hatta kıssaların tarih ilmiyle pek ilgisi yok.Siz siz olun da bu olay ve olayların kendi gündeminizdeki yerini belirleyin deniliyor.
Aliaksoy kardeş,sağolsun Hz Musa kıssasının genel hatlarını vermiş ve şöyle demiş:
"...Diğer bir enteresan örnek de, aynı kıssalar kapsamında Harun'un "Sözüme
bakmadın, israil oğulları arasında ayrılık çıkardın diyeceğinden
korktum" sözüdür. O, samirinin fitnesi peşinde ilerleyen kavmini
toparlamak hususunda -sertliğe- başvurmamış ve bu hususta da onların
çeşitli fırkalara bölünme ihtimalini gerekçe edinmiştir.
Bu gerekçe
Hz. Musa tarafından kabul edilmeyerek tapınılan buzağı ve hazırlayıcısı
elimine edilmiştir. Demek ki, iş tevhide dayanan bir meseleye veya
benzer bir eşdeğer meseleye vardığında her gün televizyonda sıklıkla
duyduğumuz "Ülkemiz çok hassas bir dönemden geçiyor, birlik
beraberliğimizi muhafaza etmeliyiz" vs. sözler şüpheli bir gözle
irdelenmelidir. Nihayet, toplumlar için birlik ve beraberlikten daha
mühim meseleler vardır ve bu meseleler gündeme geldiğinde gerektiğinde
birlik ve beraberlik amacı tatil edilebilir."
Hz. Harun'un bir peygamber olması ve vahiyle hareket etmiş olma
ihtimaline rağmen Hz. Musa'nın onu sorgulaması da düşünülecek
işlerdendir. Böylelikle, çoğu zaman dillendirilen "masumiyet" karinesi
/ öngörüsü ortadan kalkar. Böylelikle, sık sık duymaya alışık
olduğumuz, "Liderimin yanlışı benim doğrumdan doğrudur" , "emir demiri
keser" , "şeyhim / liderim ne iş yapmışsa bir bildiği / hikmeti vardır"
vs. sözlerin de mutlak doğru bir yaklaşım olmadığı anlaşılır.
"..Bir fikri (beşer fikrini), bir cemiyeti, bir ırkı top yekün savunmanın
veya topyekün düşman olarak görmenin, böyle bir yaklaşımla hareket
etmenin olası çarpıcı bir misali ve sonucu burada verilmiştir.
"Suçlulara arka çıkmayacağım" sözü, kendi kavmimden / fikrimden /
partimden / tarikatımdan / cemaatimden / ırkımdan olarak
genişletilebilir."
Hz Musa,kıssası Kuranda en çok geçen kıssa olmasına rağmen,yine de hepsini bir anda değerlendirmek yerine gerektiği kadarıyla ilgilenmek daha doğru olmakla birlikte, bu güzel tespit ve katkılarından dolayı Aliaksoy kardeşe hassaten teşekkür eder,cümleten katkılarınızın devamını beklerim.
__________________ ŞEYTANDAN VE ONUN EVLİYASINDAN KAÇINMANIN EN İYİ YOLU,ŞEYTANA KÜLAHINI TERS GİYDİRMEKTİR!
"..Bir fikri (beşer fikrini), bir cemiyeti, bir ırkı top yekün savunmanın veya topyekün düşman olarak görmenin, böyle bir yaklaşımla hareket etmenin olası çarpıcı bir misali ve sonucu burada verilmiştir. "Suçlulara arka çıkmayacağım" sözü, kendi kavmimden / fikrimden / partimden / tarikatımdan / cemaatimden / ırkımdan olarak genişletilebilir."
Sevgili iblissavar;
Yukarıda alıntığım pasaj dan çıkan anafikir doğru yolu bulmak ve her kim olursa olsun,ister dost ister düşman adaletle hükmetmek değil midir?
__________________ FATİHA: 6, 7/ Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet; gazaba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil.
Selam Şeyma, evet adaletli olmak, olmazsa olmaz bir şarttır hanif müslümana.Ancak biz burda taraf olmak üzerine konuşuyoruz.yani adaletli olandan yana tavır koymak bizim için önemlidir.Ama kitle iletişim araçlarının bizi bilgi(sizlik)bombardımanına tuttuğu bir hengamede bizim bir taraftan yana olmayı seçmek yerine rabbimiz bizi güncemdeki konularda bir seçimle başbaşa bırakıncaya kadar tarafsız olmak en doğru yol değilmidir?
__________________ ŞEYTANDAN VE ONUN EVLİYASINDAN KAÇINMANIN EN İYİ YOLU,ŞEYTANA KÜLAHINI TERS GİYDİRMEKTİR!
Selam Şeyma, evet adaletli olmak, olmazsa olmaz bir şarttır hanif müslümana.Ancak biz burda taraf olmak üzerine konuşuyoruz.yani adaletli olandan yana tavır koymak bizim için önemlidir.Ama kitle iletişim araçlarının bizi bilgi(sizlik)bombardımanına tuttuğu bir hengamede bizim bir taraftan yana olmayı seçmek yerine rabbimiz bizi güncemdeki konularda bir seçimle başbaşa bırakıncaya kadar tarafsız olmak en doğru yol değilmidir?
İşte bende onu diyorum.Adalet ne dmektir? Adalet=Tarafsızlık
Sende şunu diyosun: Rabbim bizi bir seçimle başbaşa bırakıncaya kadar.. Biz işimize bakalım şimdilik..)
__________________ FATİHA: 6, 7/ Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet; gazaba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil.
Evet dostlar, haklı ve haksız tarafın net belli olmadığı bu kaos ortamından kurtulmak için Hz Musa kadar olamasa da en azından zihinsel açıdan kendimizi bu toplumdan soyutlasak ve şeytanın da aramıza girmesine fırsat vermesek doğru olmazmı?Ne dersiniz?
Selam İblissavar,
Tesbitin çok doğru ancak,çözüm önerin kolaycılık gibi geldi bana.Eğer zihinsel ayrışma yeterli olsaydı Allah Musa'ya da onu önerirdi.Bu bombardımanın içerisinde zihinsel ayrışmanın pek mümkün olmadığına yaşayarak tanık oluyoruz.
Zaten önemli olan da Musa gibi Prensliği ve Sarayı terk edebilmek değil mi? Ne dersiniz?
Mesela, bizim yetiştirilme tarzımızda "görev
verilmez alınır" tarzında bir yaklaşım vardır. Yani kişi bir göreve
talip olmamalı, kendisine verileni de hakkıyla icra etmelidir.
Kendisine bir görev tevdi edildiğinde hiç bir husus ileri sürmeden
başını eğmeli ve tastamam yerine getirmelidir. Ancak Hz. Musa kıssasını
okuduğumuzda bunun hiç te böyle olmadığını görmekteyiz.
Selam AliAksoy
"Görev istenmez, verilirse yapılır" anlayışı gerçekten çarpık bir zihniyetin ürünü. Pasifize edilmişliğin, ezikliğin ve silikliğin takdire şayan gösterildiği bir zihniyetin. Emir komuta zincirinin bir halkası hem de son halkası olmanın muteber gösterildiği bir zihniyetin.
Bundan daha kötüsü de var. Klasik tasavvufi anlayışa göre toplumsal bazdaki görevler yanına yaklaşılmayacak derecede negatif görülmelidir. Çünkü liderlik nefsi okşar ve maleyani kalbi bozar, yoldan alıkoyar. Güç oyunculuğu ama yeşil renkli olandan, fiyakalısından...
Kur'anda bizlere örnek gösterilen Resullerimizden öğrenmekteyiz ki böyle bir çarpıklık meziyet ve böyle bir miskinlik takva değildir.
Bu konuda Hz. Yusuf'ta da bizlere güzel örneklik vardır.
Yusuf 55. Yûsuf dedi ki: "Beni ülke hazinelerine bakan yap. Ben iyi bir koruyucuyum; bilgiliyim."
Yusuf 56. İşte böylece biz Yûsuf'a yeryüzünde imkân ve mevki verdik. Ülkede,
istediği yerde konaklayabiliyordu. Biz dilediğimiz kimseye rahmetimizi
ulaştırırız; güzel düşünüp güzel davrananların ödülünü yitirmeyiz.
__________________ Yunus 105. Şu da emredildi: "Yüzünü dine bir hanîf olarak çevir. Sakın müşriklerden olma!"
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma