HANiFDOSTLAR.NET

 

Kuran Müslümanı
 

(Şahıs odaklı din anlayışından Allah odaklı din anlayışına...)

Ana Sayfa Hanif Mumin  Iste Kuran Kurandaki Din  Kur'an Yolu  Meal Dinle Sohbet Odasi Hanifler E- Kitaplik Kütüb-i Sitte ?  ingilizce Site Kuran islami Aliaksoy Org  Hasanakcay Net Tebyin-ül Kur'an Önerdiğimiz Siteler Bize Ulasin

 

- Konulara Göre Fihrist

- Saçma Hadisler

- Hadislerin-Sünnetin İncelemesi

- Haniflikle İlgili Sorular Cevaplar

- Misakın Elçisi Kim?

- Kuranda Namaz/Salat

- Onaylayan Nebi

- Kuranda Namaz/Salat

- Enbiya 104

- Kuranda Yeminler

- Adem Hakkında Sorular

- Ganimetleri Resulün Eline Nasıl Vereceğiz?

- Allahın ındinde YIL ve DOLUNAYLAR

- Abese ve Tevella

- Hadisçilerce Tahrif Edilen Ayetler

- Mübarek Yer, Mübarek Vakit

- Arkadaş Peygamber

- Kuranın İndirilişinden Günümüze Gelişi

- Bir Türban Sorusu

- Kuran ve Bize Öğretilenlerin Farkı

- Namazın Kılınışı

- Hadislere Göre Namaz

- Kuranda Salat Namaz mıdır?

- Kuran Yetmez Diyen Uydurukçular

- Bizler Hanif Dostlarız

- Sahih Hadis mi İstersiniz?

- Hakkı Yılmaz'ın Tebyin Çalışması

- Kur'anı Anlamada Metodoloji

- Tarikatçıların Çarpıttığı Birkaç Ayet

- Nasıl Kur'an Okuyalım?

- Kur'anı Kerim Nedir?

- Kur'anda Oruç

- Allah'sız Bir Din ve Allah'sız Bir Kur'an İnancı

- Kuransız Bir İslam Anlayışı ve Müşrikleşme

- Meal Çalışmasına Davet

- Allah Şahit Olarak Kafi Değil mi?

- Doğru Hadisleri Ne Yapacağız?

- Kur'andaki Muhammed ve Peygamberlerin Misyonu

- Mahrem, Avret, Ziynet

- Nur Suresi Çeviri-Yorum

- Cilbab

- Resule İtaat Ne Demektir?

- Hadis Kalburcuları ve Kalburları

- Kur'anı Kerim'in İndiriliş Gayesi

- Kur'anda Amellere Karşı Cahili Yaklaşım

- İslamdışı İnanışlara Kur'andan Örnekler

- Biri Şu Haram Üretim Tesislerini Kapatsın

- Tasavvufta İslam Var mı?

- İslamda Delil Sorunu

- Kurban Kesmek

- İlahi Hitabın Serüveni

- Ecel Nedir?

- Şirk, İşrak, Müşrik, Müşareke, Müşterik

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Peygamberlere Karşı Rabbani Yaklaşımlar

- Salat-ı Tefriciye yada Zikri Çarpıtmaya Bir Örnek

- Mucize Nedir?

- Ayrılıkların Nedenleri

- Sıfır Hata veya Kur'an

- Haniflik Nedir?

- Rabıta İle Şeyhlere Tapanlar

- Hadis Zindanının Mezhepçi Mahkumları

- İslam Dininin Öğrenilmesinde Kaynak Sorunu

- Fasık ve Münafıkların Genel Tanımlaması

- Hadisler, Hıristiyanlık ve Selman Rüştü

- Kur'anı kerim'in İndiriliş Gayesi

- Müstekbirlere Karşı Cahili Yaklaşım

- Halis-Hanif İslam

- Kur'anda Şefaat

- Fuhuş Tellalı Tefsirciler

- Hayızlıyken Neden Namaz Kılınmasın?

- Cebrail, Vahiy, Melek

- Dindarlıkta Müşrikleşme Temayülü

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Yaratılış, Adem, Havva

- Kur'an Yerel mi, Evrensel mi?

- Reform Dinde mi, Dindarlıkta mı?

- Ne Mutlu Tağutu Olmayanlara

- Peygambere Saygı(?)

- Hadislere Kanıt Diye Gösterilen Ayetler

- Allah Nazara Karışmadı mı?

- Kur'anı Kerimle Amel Etmek Mümkün mü?

- Kur'anda İnkar Edenlerin Vasıfları

- Müminlerin Vasıfları

- Allah'ın Vasıfları

- Kur'anın Vasıfları

- Dine Karşı Cahili Yaklaşımlar

- Kur'an Merkezli Din

- İrin Küpü Patladı; Mevlana

- Hurafe ve Bidatlar

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Hz. İsa'nın Ölümü

- Allah'ın Mesajının Adı: Kelamullah

- Allah'ın Resule Uyarıları

- Kur'ana Göre Tenkit ve Eleştiri Nasıl Olmalı?

- Kur'anda Sevgi

- Sofuların Devlet Desteğiyle Desteklenmesi

- Hans Von Aiberg Aldatmacası

- Kabir Azabı Safsatası

- Kur'an Kıssalarının Önemi; Masal Değiller

- Kur'anda Toplumsal Sünnetler

- Tefsirde İsrailiyyat

- Kardeş Evliliği Olmadan Çoğalma

- Hans Von Aiberg Tutuklandı

- Kur'anda Tevbe Kavramı

- Yaşar Nuri Öztürk'ün Yorumuyla Namaz

- Karadelikler; Bir Büyük Yemin

- Mezhepçilerin Ümmi Açmazı

- Kabe Nedir? Mekkede midir, Kudüste mi?

- Kur'anda Ruh Kavramı

- Kur'anda Nefs Kavramı

- Amin Kavramı ve Putperestlik

- Diyanet İşleri Başkanlığının Sitemize Cevabına Cevaplar

- Resul ve Nebi -1

- Resul ve Nebi -2

- Sapık Bir Fırka: Hansçılar

- Cihad mı, Çapulculuk mu?

- Kur'an Deyip Namazı Yok Sayanlar

- Cennete Sadece Müslümanlar mı Girecek?

- Kur'anda El Kesme Cezası var mı?

- Nazar veya Göz Değmesi Var mı?

- Şehadet Getir, Münafık(?) Ol

- Kur'anda Eleştiri Metodu

- Hacc Mekkede mi, Bekkede mi?

- İslami Tebliğde Kur'an Metodu

- Saptırılan Kavram: Mekruh

- Kur'anda Cuma Namazı var mı?

- Of Be Kader, Allah mı Suçlu Yoksa Biz mi?

- Kader Açısından Cebir ve İhtiyar

- Baban Peygamber Olsa Ne Yazar

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Vahdet-i Vücud, Şirkin Alası

- Tasavvufi Bilginin Kaynağı Vahiy mi?

- İslam'da Resullük Son Bulmuştur

- Teveffi Kelimesi ve Arap Dili

- Tasavvuf Üzerine Düşünceler

- Nefis Mertebelerinin İç Yüzü

- Allah Rızası Anonim Şirketi; Tarikatlar

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -1

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -2

- Nakşi Şeyhi Allah'ın Avukatı mı?

- Kur'anda "ve+la" Öbeği

- Putlar ve Tapanlar

- Son Peygamberimizin Okuma Yazması

- Mesih ve çarpıtılan Bir Ayet

- Hac İzlenimleri

- "Üzerinde 19 var" da Son Nokta

- Secde Emri

- Kur'andaki Hac

- Aracıların Gaybı Bildiği İnancı

- Tarikatçı - Müşrik Karşılaştırması

- Gazali'nin Kadına Bakışı

- Kur'anda Kadına Verilen Önem

- Başörtüsü Allah'ın Emri Değil

- Başörtüsü Takmak Kur'anda Var mı?

- Kur'anda Kadın Dövmek Var mı?

- Cariye, Köle; Utanmaz Mealciler

- Kadına Yönelik Şiddet

- Sünnet Edilen Kızın Öyküsü

- Erkekçe ve Kadınca Meal Konusu, Nebe 33. Ayet

- Harem - Selamlık Kimin Emri?

- Zina, Evlilik ve Örtünme Adabı

- Cariyeleri Aç, Hür Kadınları Kapat (!)

- Çok Eşliliği Yasaklayan Ayetler

- Kur'ana Göre Evlilik Hukuku

- 2 Kadın = 1 Erkek, Uydurma mı?

- Danimarkalı mı Sapık, Buhari mi?

- Ebu Hanife, Cariyenin Avreti

- Nisa 25, Hür Kadın ve Fahişe İfadesi

- Maymunların Hadisi ve Recm Vahşeti

- Hz. Muhammed'in Tebliği

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Angarya Haline Getirilen İbadet

- Buhari'nin Hadislerini Buhari Yazmamıştır

- Hadis ve Sünnet Gerçeği

- Uydurma Hadisler, İslamın Kara Boyası

- Hadisler Dinin kaynağı Olamaz

- Uydurmaların Sınırı Yok; Şeytan Geyiği

- Beşeri Hükümler Neden Kutsal Oluyor?

- Hadis - Kur'an Çelişkisi

- Kur'anda/Dinde Olanlar ve Olmayanlar

- Cehennem'den Çıkış Yok

- Kur'anda Tağut

- Ebu Hureyre Gerçekte Kimdir?

- Hadis - Mantık Çelişkileri

- Kurban ve Kurban Bayramı Nereden Geliyor?

- Hadislere Göre Kur'an Eksiktir

- Bildiri: İslam Anlayışında Reform

- Arapça mı, Arap Saçı mı?

- Koca mı Üstün, Allah mı?

- Esbab-ı Nüzül Komedi Hadisleri

- İşte Geleneğin Dini

- Ulul Emir İle Kim Kastediliyor?

- Kul Hakkı

- Yezidi Bir Gelenek: Aşure Tatlısı

- Hz. İbrahim'den Asrımıza Dersler

- Taklitçiliğin Boyutları

- Seb-ul Mesani Nedir?

- Kelle Sayılarak Gerçek Bulmak

- Kıyamet - Mahşer Günü ve Sonrası

- Kur'anda Namaz Vakitleri

- Kur'anda Cuma Konusu

- Salih Olmak Yetmez

- Hudeybiye Anlaşması Uydurma mı?

- Kitap Yüklü Eşekler

- Kur'andaki Hac

- Hz. Nuh'un Oğlu Kimdi? İftira mı?

- Ruhun Ağırlığına Başka Bakış

- Hz. İbrahim Yalancı Değildi

- İncil'de Kadına Bakış

- Şirkin Büyüğü Küçüğü Olur mu?

- Kur'andaki Abdest ve Hijyen

- Din de Bir Araçtır

- Kur'an Okumanın Zararları

- Kur'anda Dua Ayetleri

- Kur'anda Tarih Kavramı ve Bilinci

- Şekilsel Secde Kur'anda Yok mu?

- Salat ve salatı İkame

- Kur'andaki Emr Kavramı Üzerine

- Dindar İnsanlar Şirk Koşar

- Alak Suresinin İlk Beş Ayeti

- Men Arefe'nin Çözümü

- Kur'andaki Av Yasağı

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Din Büyüklerini Tanrılaştırma

- Allah'a ve Muhammed'e Değil

- Kur'andaki Örnek Tevekkül

- Şekilsel Rüku Kur'anda Yok mu?

- Hz. İbrahim Kuşları Kesti mi?

- Ehli Sünnet Dininin Anayasası

- İnsan Allah'ın Halifesi mi?

- Kur'an Üzerinde Düşünmek

- Şirkin Kuyusuna Düşenlere Uyarılar

- Kur'an Ölülere Okunmak İçin mi İndirildi?

- Ayda Okunan Kur'an Masalı

- Hz. İbrahim, Safa ve Merve Masal mı?

- "Haç"er-ul Esved (!)

- Mevlana Sahte Bir Peygamber Değil mi?

- Tasavvufun Tanrısı İki Zıttır

- Kur'andaki Tasavvuf: Teveccüh

- Önce Batıl ve Hurafe İle Savaşalım

- Resuller Haram Kılamaz mı?

- Elçi Muhammed ile İnsan Muhammed'in Farkı

- Tarikatlarda Aracılar Rezaleti

- Nur Suresi 31. Ayet Nasıl Çarpıtılıyor?

- Sırat Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin mi?

- Kur'anda Zalimler

- Bütün Mehdileri Çöpe Atıyoruz

- Kur'ana Göre Ramazan Ayı ve Haram Aylar

- Tasavvufçuların İlahı; Varlık ve Yokluk

- Tasavvufçuların Küçük Putları

- Sünnet Etmek yaratılışı Değiştirmedir

- Son Peygamberimizin Mektupları

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Mescid-i Aksa Nerede?

- Büyük Kandırmaca: Hadis

- Kur'an Neden Arapça Olarak İndirilmiştir?

- Kimin dini? Kimin Kitabı? Kimin Meali?

- Evliya Kelimesinin geçtiği Ayetler

- Şimdiye Kadar Yaşanan İslam

- Ayın Yarılması Diye Bir Mucize Yoktur

- Kabe Dikili Taş Değil mi?


Up | Down | Top | Bottom
 
Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.

Yunus Suresi 105

Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.

Enam Suresi 79

İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.

Ali İmran Suresi 67

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.

Nahl Suresi 123

De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.

Ali İmran Suresi 95

Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Hacc Suresi 31


Up | Down | Top | Bottom

HABERLER

 

 








 

 

  Hanif Islam

 

Genel Tartışma
 Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Genel Tartışma
Konu Konu: islamda devlet talebi Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazanlarda
Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
radikal
Newbie
Newbie


Katılma Tarihi: 15 subat 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 6
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı radikal

 selam,islam dininde müslümanların yaşayabileceği bir devlet modeli olmalımı,yoksa mevcut idare müslümanların bu talebini karşılarmı?Kur'an-ı kerimde Allah'a Resulüne ve sizden olan ulül emre itaat edin,Allah'indirdikleriyle hükmetmeyenler işte onlar fasıkdırlar/zalimdirler/kafirdirler ayetini nasıl anlamalıyız.Müslümanın dünyasındaki izdüşümü nelerdir?Bu konularda bu sitedeki arkadaşların düşünceleri nelerdir,bunu tartışmaya açmak istiyorum ,buyrun arkadaşlar!
Yukarı dön Göster radikal's Profil Diğer Mesajlarını Ara: radikal
 
Alperen
Admin Group
Admin Group
Simge

Katılma Tarihi: 09 nisan 2005
Gönderilenler: 2974
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Alperen

Kuran ve yönetim  (Link 1)
Kuran ve yönetim  (Link 2)


ELÇİ VE EMİR SAHİBİ DİNİN SAHİBİ YAPILIRSA

Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, elçiye itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de. Eğer bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz, Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız onu Allah’a ve elçiye arz edin.

4 Nisa Suresi 59

İnsanlar topluluklar halinde yaşarlar. Bu toplu yaşamda ortak kararı, ortak prensipleri, kimi durumlarda ortak orduyu, savaş ve barış kararı gibi kritik kararları da hayata geçirmek gerekir. Elçi (Hz. Muhammed) kendi döneminde toplumun başı olarak bir çok kritik kararı alırdı. Bunlara da uymak gerekirdi, çünkü Hz. Muhammed o dönemde hem elçi, hem de “emir sahibi” (ululemr) olarak toplumun başıydı. Peygamber’in vefatından sonra Müslümanlar’ın içlerinden seçecekleri kişi veya kişiler bu vazifeyi yerine getirebilir ve onlara da itaat gerekir. Fakat bu itaat hiçbir zaman Allah’ın hükümlerine ilave hükümler yapılması manasına gelmez. Çünkü Kuran’dan Kuran’ın her şeyi açıkladığını, detayları verdiğini ve dinin Kuran’a eşit olduğunu anlıyoruz. Eğer ki elçiye itaatten ve emir sahiplerine itaatten ilave farz veya haram yetkisi anlaşılsaydı ortaya şu mantıksız tablo çıkardı: Yenmesi haram olanları örnek olarak ele alalım; Kuran’da 1 Leş, 2Kan, 3 Domuz eti, 4 Allah’tan başkası adına kesilen hayvanlar haram kılınmıştır. Elçiye itaatten kasıt elçinin ilave haramlar getirmesi olsaydı elçi 5 Midye, 6 Karides, 7 Eşek eti şeklinde haram listelerini genişletebilirdi. Nitekim mezhepçiler bunu iddia etmektedirler. Peki o zaman bir dönem Sünni Müslümanlar’ın halife olarak emir sahibi kabul ettikleri Yavuz Sultan Selim 8 Tavuk, 9 İnek eti, 10 Palamut balığı şeklinde bu listeyi uzatıyor olsaydı ve “Elçiye itaat ayetleriyle bunları haram kılıyorsanız, Emir sahibine itaat ayetiyle de, ben bunları aynı mantıkla, aynı şekilde haram kılıyorum.” deseydi ne derdiniz? Elçiye itaat edin ayetiyle, Kuran’ın hükmünün iptal yetkisinin (neshin) Peygamber’e verildiği şeklindeki iddiayı hatırlayalım. [25. Bölümdeki nasih mensuh konusunu hatırlayın] O zaman biri çıkıp aynı mantıkla emir sahibi de kendinden evvelki dini hükümleri değiştirebilir iddiasını yapar ve emir sahibi “Zinayı, hırsızlığı helal yapıp, namazı orucu kaldırıyorum, bunlar da benim nasihlerim (iptal yetkisini kullanmam).” derse ne diyeceksiniz? Bunun için sizin mantığınızda olduğu gibi emir sahiplerine itaat edin ayetini çekiştirip, kendini Allah gibi dini hüküm koyucu mertebesine çıkarırsa sonuç ne olur? Eğer elçiye itaatle elçi ilave helaller, haramlar ve iptaller yapabiliyorsa o zaman aynı tarzdaki ayetle emir sahiplerinin (Yöneticilerin) de aynı hakka kavuşmaları gerekirdi. Görüldüğü gibi Kuran’ı bir bütün şeklinde kabul etmeden çekiştirmeye kalkmanın sonu felakettir.

Elçiye (Resule, Peygambere) itaat ne demektir?  (Link 1)

Elçiye (Resule, Peygambere) itaat ne demektir?  (Link 2)





__________________
Yunus 105. Şu da emredildi: "Yüzünü dine bir hanîf olarak çevir. Sakın müşriklerden olma!"
Yukarı dön Göster Alperen's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Alperen
 
savasen
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 24 eylul 2005
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 331
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı savasen

Konu ile ilgili yakın zamanda okuduğum bir yazıyı sizlerle paylaşayım.

 

Kanaatimce bu soruya "Evet, var" diyenler " İslam devleti" sloganıyla, "Hayır yok" diyenler de "laiklik" sloganıyla tıkanmış durumdadır. Bu gerilimin dışına çıkarak, olaya yeni bir perspektiften bakmak gerekmektedir.

Bu makalede bu doğrultudaki görüşlerimi açıklamaya çalışacağım.

***

Hasan el-Benna, Mısır'ın bir köyünde altı esnaf ve işçi arkadaşıyla birlikte "İhvan-ı Müslimin" adlı teşkilatı kurduğunda tarihler 1928'i gösteriyordu.

Teşkilatın kuruluş bildirgesinde, Osmanlı'nın yıkılışı kastedilerek "Ümmetin başsız kaldığı" ve "Acilen bir baş etrafında birleşilerek, ümmetin siyasal gücünün yeniden tesis edilmesi gerektiği" anafikri savunulmaktaydı.

Bu durum İslamcılık düşüncesi açısından, 19. yüzyılın dini-siyasi argümanı olan "Devleti (Osmanlı) kurtarmak" kaygısının, 20. yüzyıl dini-siyasi argümanı olan bir "İslam devleti kurmak" ülküsüne evrilmesiydi.

Kalkış noktası bu olan Hasan el-Benna ve kurduğu İhvan-ı Muslimin teşkilatı kısa sürede yüzyılın "Siyasal İslam" diye bilinen fikriyatının ana mecraı ve menbaı haline geldi. Sonraki hareketlerin birçoğu bu ana damardan doğdu.

Arap ve İslam dünyasının bütün (Sünni kökenli) "Siyasal İslamcı" hareketleri bu menbadan beslendi. Onlarca kitap, yüzlerce bildiri hep bu ideali anlattı. Açılan derneklerde, kurulan ocaklarda "İslam devleti" fikri bir siyasal ülkü haline geldi.

Ali Şeriati'nin, İran için "İslam'ın düşünce gücünün tecelli merkezi", Osmanlı için de "İslam'ın siyasi ve askeri gücünün tecelli merkezi" tabirlerini kullandığını hatırlarsak, bunun ne manaya geldiği anlaşılabilir.


***
Bu fikriyat çıkış noktası itibariyle "acilci" idi. Bir an evvel kaybedilmiş gücü geri istiyordu. Başsız olmaya, devletsiz yaşamaya tahammülü yoktu. "İslam devleti" ülküsü bir slogan olarak gönülleri ateşliyordu. Üzerinde fazlaca düşünülmemişti. Sağlam bir teorisi ve felsefesi yoktu.

Mevcut devletlerin hiç birisini de kendinden görmüyordu.

Öyle ki Türkiye'de İslamcılığın fikir babası sayılan Mehmed Akif Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucuları arasında yer almasına ve İstiklal Marşını onun yazmış olmasına rağmen, Akif ile aynı kulvarda sayılan sonraki İslamcı kuşaklar, paradoksal bir şekilde resmi ideolojiyi protesto etmek adına 80'lerdeki Konya mitinginde İstiklal Marşı okunurken oturma eylemi yaptı. Türkiye'de İslamcılık kendi ideolojik köklerine bu kadar yabancılaşmış, kendi bindiği dalı kendi keser hale gelen "trajik" bir hal almıştı.

Hatta öyle ki, bu trajedi fikri önderinin (M. Akif) kurucuları arasında olduğu devlete, yani aslında kuruluşunda kendi ruhu ve bilinci yatan devlete, son dönemlerdeki PKK ağzıyla "TeCe" der hale bile geldi.

Hiç şüphesiz bunun böyle olmasında, yıkılmış bir uygarlık, imparatorluk ve devletin varisi olarak 1920'lerde kurulan "Türkiye Devleti"nin köklerinde yatan ruhun ve dünyaya ilan edilen manifestosunun yani İstiklal Marşı'nın her iki tarafça da anlaşılamaması yatmaktadır.

Öyle ki, örneğin 1980 darbesindeki Mamak günlerinde genç bir İslamcı olarak bize günde üç öğün, zorla, jop marifetiyle İstiklal Marşı ezberletildi. İstiklal Marşı yüzünden defalarca dayak yedim. Ama Akif'e ve İstiklal Marşı'na hiç küsmedim. Buna cevap olarak yıllar sonra (2004'de) gençler için "Mehmed Akif" üzerine bir kitap yazdım. Akif'i, İstiklal Marşı'nı ve Türkiye Devleti'nin kuruluş yıllarını anlattım. Bunu en çok da iki kesimin; İslamcıların ve kemalistlerin okumasını istedim.

***
Yüzyılın sonlarına doğru "İslam devleti" ülküsünün peşinden gidenler arasında iki eğilim öne çıkmaya başladı. Birinci eğilim "Geçti gitti üç beş günlük fasıldı" mısraları okuyup "Aslında İslam'ın devlet diye bir talebi yok, boşuna uğraşmışız" diyerek liberal afsunların etkisine girerken, ikinci eğilim "Dağ başını duman almış" marşları söyleyerek daha da sertleşmeye başladı ve çareyi Taliban'ın ve Usame bin Ladin'in yanında arar oldu.

Birinciler liberal afsunlarla sarhoş olmuş vaziyette "bireyin önemini, başarının motive etici gücünü, laikliğin sırlarını, AB'nin faziletlerini, küreselleşmenin imkanlarını" keşifle uğraşırken, ikinciler bir an önce Usame bin Ladin'in veya Zevahiri'nin yanına gidip intihar eyleminden önce dolduracağı "şehadet" saldırısının video kaseti hayali ile yaşar hale geldi.

Her iki halde de İslamcılık asli misyonundan sapmış veya saptırılmıştır. Bir yandan buhar olup uçmuş, diğer yandan taş olup iyice sertleşmiştir. Su gibi akması gereken mecrada akmamış, "bir kökün inkışaf seyrini" izleyememiştir.

Halbuki onun asli misyonu bu ülkenin "İstiklal marşını yazabilen ruhu" olmaya devam etmekti. Böyle bir marşı o ruhtan başkası yazamazdı, yazamadı da…

"Bir kökün inkışaf seyrini takip etmek" 1922'lerde Elmalılı Hamdi Yazır'ın belki de bu durumlara düşüleceğini öngörerek kullandığı bir tabirdir.

Nedir kök?

Yaşadığı ülkenin, özgürlük ve bağımsızlık marşını yazabilecek derinlikte "vicdanı" haline gelebilmek…

Yaşadığı ülkenin, dili, dini, tarihi, halkı, sokağı, taşı, toprağı ile bütünleşerek İslam'ı meydan okuyucu bir dinamizmle sürdürmek…

Yaşadığı ülke ile hem bütünleşmek, hem de onun eleştirel aklı olmak…

Tıpkı ilk doğuş yıllarında Arap yarımadasında, Yesrip'de, Kureyş, Evs ve Hazreç kabilelerinde, Uhut dağında, Bedir ovasında, Mekke deresinde ete kemiğe büründüğü gibi…

Önce yarımadanın, giderek de insanlığın vicdanı haline geldiği gibi…

***
Asıl kalkış noktası budur. Kurucu ontoloji budur. Bunu herkes kendi ülkesinde kendi şartlarına göre yapacaktır. Maturidi'nin dediği gibi din yağmur, şeriat toprak gibidir. Yağmur indiği toprağa göre şekil alır.

Bu kalkış noktasından (kökten) hareketle inkışaf seyri izlenir.

İnkışaf seyri bir dönem "İslam devleti" kavramını ülkü haline getirmiş olabilir. Ancak bu üzerinde iyice düşünülmemiş, acilci bir talepti. Ateşleyici bir slogandı. İyice düşünüldüğünde, teorisi ve felsefesi yapıldığında bunun olsa olsa "Adalet devleti" gibi bir kavrama tekabül edebileceği görülecektir.

Çünkü İslam'ın Mekke'den Medine'ye doğru inkışaf seyrini izlediğimizde, Allah, kardeşlik , özgürlük ve adalet iman ve idealleri doğrultusunda giderek devlete doğru bir gelişme kaydedildiğini görürüz. Medine'de kurulan devletin ilk anayasal metninde en çok geçen kelimenin "adalet" olması bunu gösterir. 18 kabilenin bir araya getirilmesiyle oluşturulan birliğin tutkalı adalet, harcı kardeşlik, motive edici gücü ise Allah'tır.

Buna yirminci yüzyıl boyunca ortaya çıkan kimi İslamcı hareketlerin anladığı anlamda "İslam devleti" demek mümkün değildir. Keza onların en önemli silahını elinden almak, söylemlerini boşa çıkarmak için geliştirilen "İslam'ın devlet talebi yok" söyleminin sahiplerini haklı çıkarır bir durum da söz konusu değildir. Her ikisi de Hz. Peygamber'in Medine'de kurduğu devleti anlayamamıştır.

Yakından bakılırsa Medine'de ortada apaçık bir devlet ve otorite olduğu görülür. Eğer devlet olmasaydı, peygamber ölür ölmez "Beni Sakife'de" toplanmazlardı. Öte yandan peygamber yerine kimin geçeceğini tayin etmiş olsaydı, aralarında tartışma olmazdı. Eğer Medine'de bir devlet talebi olmasaydı, içlerinde Yahudilerin de olduğu 18 kabileyi bir araya getiren anayasal bir metin ortaya çıkmazdı. Eğer bu anayasal metin bir "İslam devleti" öngörseydi, "İslam" kelimesi hiç kullanılmayıp, defalarca "adalet ve ma'ruf" (ortak iyi) -ki en çok bu iki kelime geçer- denilip durulmazdı.

Öte yandan İslam'ın ilk doğuş yılları boyunca, yani 23 yıl boyunca 62 savaş olmuştur. Hz. Peygamber bunların 27'sine bizzat kılıç kalkan kuşanarak katılmıştır. Onlarca diplomatik heyeti kabul etmiş, zamanın büyük devletlerine elçiler göndermiş, elçiler kabul etmiştir. Ortada askeri ve siyasi yönden "Ben varım" diyen bir irade vardır. Medine'ye dışarıdan bakan bir siyasal tarih bilimcisi Mekke'de bir "devrim", Medine'de de bir "devlet" olduğunu ayan beyan görür. Bunun tartışma götürür bir tarafı yoktur.

Fakat bu devrim ne için yapılmıştır? Ve bu devletin nihai amacı nedir? Temel hedefi, teorisi, felsefesi, siyaseti nedir?

Öyle görünüyorki bu devrimin ve devletin amacı "adalete" dayalı bir dünya düzeni kurmaktı. Kendi ülkesinden başlayarak tüm dünyaya yaymak istediği temel amaç buydu. Bu amaç Kuran'da örneği onlarca olan şu tür ayetlerin ifadesi olmaktan başka bir şey değildi:

"Rabbinin kelimesi söz ve adalet olarak kemale ermiştir." (En'am; 6/115)

Yani: Yeryüzünde Allah'ın sesi (kelime) daha önce peygamberler aracılığı ile insanlara ulaştırıldığı gibi, şimdi de şu öksüz Muhammed'in vicdanı ve saf yürek temizliği üzerinden kemale ermiş, yerine ulaşmıştır. Bu ses "söz ve adalet" diyen, sözün ve adaletin egemenliğini gerçekleştirmek üzere gelen, söze ve adalete dayalı bir uygarlık kurmak için gelen bir sestir. İnsanlığı "söz namustur" ve "adalet mülkün temelidir" şiarları etrafında toplanmaya çağıran bir sestir. İşte bu kelimeler insanlık idealleri bakımından varılacak son noktadır. İnsanlık ancak bu sözler tam anlamıyla gerçekleştiği an kemale ermiş olur. Onun için Rabbinin kelimeleri insanlığa yol gösterme bakımından burada son noktasına ulaşıp kemale erer, tamamlanır. Nihai insanlık ideali olarak "sözü ve adaleti" gösterir…

"Yarattıklarımız içinde, hak yolu gösteren ve kendini adalete adamış bir millet daima bulunur." (A'raf; 7/181)

Yani: İnsanlık tarihi içinde "adalete dayalı bir dünya düzeni kurma" görevini misyon bellemiş bir millet/ümmet/topluluk daima bulunur. Bu misyon hiçbir zaman boşlukta kalmaz. Bunun için gerekirse devrim yapılır, devlet kurulur, milletler topluluğu oluşturulur. Dünya zalimlere bırakılmayacak kadar önemli bir yerdir.

"Allah size emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor." (Nisa; 94/58).

Yani: "Adaletle hükmetmek" dışında hukümet (devlet) olmanın bir manası yoktur. Hukümet olmanın yegane gerekçesi budur.

Görüldüğü gibi Kuran sanıldığından çok öte "siyasal içeriğe" ve "sosyal mesajlara" sahip bir kitaptır. Kuran, bir tapınak dini değil, gerçek hayat dini öngörmektedir. Mesela herkesin ölülerin arkasından okuyup üflediği halk arasında "gul huvellahu ehad" diye bilinin kısacık bir sure var. Belkide Kuran'ın en siyasi içerikli suresi budur.

"İlan et: Allah birdir (ehad). Bölünmez bir bütündür (samed). Doğmaz ve doğurulmaz. Hiçbir şey O'na denk olamaz!" (İhlas; 112/1-4)

Yani: Bir takım Tanrı-devletlerin iddia ettiği gibi Allah'ın yeryüzündeki oğlu, hanedanı (temsilcisi, gölgesi) vs. diye bir şey yoktur. Tanrılık Allah'tan bir takım krallara , imparatorlara, hanedanlara geçmiş değildir. Kendisinden bir parçayı onlara vermemiştir. Tanrılık bölünmez bir bütün halinde sadece O'na mahsustur. Hiçbir şey O'na denk olamaz, O'ndan bir parça taşıdığını, uluhiyeti O'nunla bölüştüğünü, devletinin, krallığının O'nun devleti ve krallığı olduğunu iddia edemez. Ediyorsa yalancıdır, sahtekardır…Allah, aranızdan sizin gibi bir insan olan peygamberler seçer ve onlar da "adalet" ile hükmederler. Tanrılık peygamberlere de geçmiş değildir. Adalet ile hükmetmiyorsa onlar da meşruiyetini kaybederler. Allah, kimseye soyu, sopu veya kaşı, gözü için destek vermiş değildir. Kimseyi oğul, kız, hanedan, seçilmiş soy vs. edinmiş değildir…

***
Şu halde İslam'ın ilk doğuş yıllarından ilham alma iddiasındaki bir hareket bu temel amaçtan kopamaz. Yani devlet iddiasından vazgeçemez. Fakat bu "İslam devleti" adı altında Katoliklik benzeri bir "din devleti" şeklinde de olamaz. Devletin yöneticileri din adamları olacak diye bir şey yoktur. Sırf din adamı olduğu, peygamberin soyundan geldiği, Tanrı'nın onu seçtiği vs. iddiaları ile yönetimde hak sahibi olduğunu iddia edemez. Tam tersi, eğer varsa yönetimi Tanrı'nın oğlu, temsilcisi, peygamberin soyu vs. diyerek elinde tutan din adamları yönetimini (teokrasi) yıkmakla yükümlüdür. Devlet yani hükmetme, hükümet olma felsefesini "adalet" dışında hiçbir gerekçeye dayandıramaz. Birileri dayandırıyorsa onlarla mücadele eder. "Siyasal İslam" esasında teokrasi getirmenin değil onu yıkmanın adıdır, onun için "siyasal"dır.

Fakat şu an iş tam tersi bir durumda gösteriliyor. Güya "Siyasal İslam'a" karşı çıkanlar, bir din adamları yönetiminin geleceğinden endişeyle buna karşı çıkıyorlar. İddianın sahipleri de, karşı çıkanları da neyin ne olduğundan haberi yok. Bu nedenle bu manasız gerilimin dışına çıkmak, yeni bir bakış açısı ve dil ile konuşmak kaçınılmaz hale gelmiştir.

"İslam'ın devlet talebi yok" cümlesi, son zamanlarda özellikle İslam dünyasında kurulu kimi yönetimlerin İslamcı muhaliflerini silahsız bırakmak ve söylemlerini boşa çıkarmak için dört elle sarıldıkları bir argüman haline gelmiştir.

Öte yandan "İslam devleti" sloganının ise içi boştur. Dindar zihinlere güya "siyasi şuur" aşılamak dışında bir işlev görmemektedir. Üzerince iyice düşünülmüş, kendi özgün kaynaklarından neş'et eden, sağlam ve derinlikli bir siyasal teori ve felsefeden yoksundur. Atılan bir slogan olmaktan öte bir işe yaramamaktadır. Bu sloganla iktidara gelenler ülkelerine koskoca bir hüsran ve hayal kırıklığından başka bir şey getirmemişlerdir.

Bunun örneklerini Afganistan ve İran'da gördük. İran'da 1979'da elçilik basan öğrenciler, devrimden yirmi yıl sonra, 1999'da Tahran Üniversitesi önünde "Ya adalet devleti ya da yeniden devrim" diye gösteri yaptılar. Bu çığlığı şimdilik dış düşman (Amerika ve İsrail) tehditi ile bertaraf edebilirsiniz. Fakat dip akıntıyı durduramazsınız. Allah, özgürlük ve adalet ülküsü, kendisine "İslam cumhuriyeti" diyen bir devlette de durmaz, akar. Patlayacağı yeni 1979'lar arar.

***
Evrensel bir din olarak İslam'ın, insanlığın hayatında merkezi bir yer işgal eden "devlet, iktidar ve otorite" hakkında hiçbir şey söylememiş olması düşünülemez. Böylesi bir din evrensel olamaz, dahası bir dinden bekleneni yerine getirmemiş olur. Böyle bir din bu dünyada ne işe yarar onu da herkes düşünsün…

Peki nedir söylediği?

Evrensel olduğu için, söyledikleri, herkese her yerde lazım olacak evrensel değerlerin ısrarla vurgulanması ve esas alınması çağrısından ibarettir.

Bunların da özü beş temel kavrama dayanmaktadır; adalet, emanet, ehliyet, meşveret ve maslahat…

Bunların hepsi Kuran'da geçen kavramlardır.

Yani "Devlet ne için vardır? Manası nedir? Kim yönetmelidir? Nasıl yönetilmelidir? Ve "Neye karışıp neye karışmamalıdır?" gibi siyasi tarihin beş kadim sorusuna verilmiş beş esaslı cevap…

Bunları ete kemiğe büründürmek ise dönemin şartlarına göre, o dönemi yaşayanlara bırakılmıştır.

İnsanların sorunları üzerine titreyen kitaptan (kitabun gayyime), insanların sorunları üzerine titreyen dinden (dinu'l-gayyime), insanların sorunları üzerine titreyen dipdiri yaşam kaynağından (hayyu'l-qayyum) beklenen bu değilse nedir? Evrensel din bu değilse hangisidir?

Demek ki İslam'ın insan hayatını yakından ilgilendiren bir çok konuda olduğu gibi devlet (otorite, iktidar, yönetim) konusunda da talepleri vardır. Çünkü din, insanoğluna hayatta lazım olacak değerler üretir. Bu değerlerin ışığında yürünmesini ister. Yoksa din göndermenin manası yoktur. Şu halde "Din bir vicdan işidir" sözünün doğrusu şudur: "Din vicdanla başlayan bir iş"tir. Kökü vicdanda, gövdesi yaşayan hayatta, meyvesi dünya ve ahirettedir.

İslam'ın devletten talebinin, mensuplarının, özelikle de din adamlarının veya dinle uğraşanların sorgusuz sualsiz, sırf dindar veya din adamı olmaları gerekçesiyle iktidara taşınması süreci olmadığını anlıyoruz. Zaten İslam'da böylesi bir sınıf da yoktur.

Keza bu talep Kuran'da her ne geçiyorsa körükörüne aynen uygulamak da değildir. Bin sene önce üretilmiş fıkıh kitaplarını devlet hukuku haline getirmek de değildir. Çünkü hukuk dinamik bir süreçtir, geçmişten veya batıdan tercüme edilerek uygulanamaz. Kendi çağında, kendi ikliminden, kendi ihtiyaçlarına göre boyuna yeniden üretilir. Şu halde herkes için geçerli adalet, meşveret, ehliyet ve liyakat kuralları din adamı veya dindar olduğunu iddia edenler için de geçerlidir. Onlar da bu dinamik sürece eşit şekilde katılırlar. Dışlanamayacakları gibi, sırf "din adamı" olduğu gerekçesiyle her şey bütünüyle onlara da teslim edilemez.

Demek ki İslam'ın devletten talebi, yukarıda sıralanan "beş temel değerin" esas alınması ve bunların içinin sürekli içtihat ile doldurulmasıdır. Yani adam gibi bir "ADALET DEVLETİ" haline gelinmesidir.

Aslında evrensel değerleri öngören bu çağrı, sırf dini bir kaynaktan geliyor, Kuran'dan çıkarılıyor, Kuran'a uyulunca da laiklik elden gitmiş oluyor diye dışlanamaz. Dışlanması gereken Kuran'ın evrensel değerleri olamaz. Laiklik dahil hiçbir gerekçe dünya ve ahirette kurtuluşun yolunu gösteren bu kadim ve evrensel değerleri dışlamanın ve yok saymanın vesilesi haline gelemez. Burada bir sınıfın veya hanedanın değil "değerlerin" esas alınmasından bahsettiğimiz unutulmamalıdır.

Kuran evrensel olana çağırıyor.

Akla, vicdana, adalete, doğruluğa, dürüstlüğe, haram yememeye, yetim hakkına el uzatmamaya, yolsuzluk yapmamaya, rüşvet yememeğe çağırıyor.

Bunlara en çok sokaktaki adamdan ziyade üzerine sorumluluk almış, ülke hazinelerinin başına geçmiş, halkın vergilerini yönetmeye memur edilmiş olanların yani "devletin" ihtiyacı var değil midir?

Öyleyse bu akıl tutulması neden?

Recep İhsan Eliaçık



__________________
En uzak mesafe iki kafa arasındaki mesafedir.
Birbirini anlamayan...
Can Yücel
Yukarı dön Göster savasen's Profil Diğer Mesajlarını Ara: savasen
 
iblissavar
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 06 subat 2007
Gönderilenler: 363
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı iblissavar

 Çok istifade ettiğim bir alıntı yaptığı için alıntılayan kardeşe teşekkür ederim.Çoğuna katıldığım bu yazıda dikkatimi çeken ihlas süresinin açılımı ile şu temel ilkeler oldu:
 

  "Yaşadığı ülkenin, özgürlük ve bağımsızlık marşını yazabilecek derinlikte "vicdanı" haline gelebilmek�

Yaşadığı ülkenin, dili, dini, tarihi, halkı, sokağı, taşı, toprağı ile bütünleşerek İslam'ı meydan okuyucu bir dinamizmle sürdürmek�

Yaşadığı ülke ile hem bütünleşmek, hem de onun eleştirel aklı olmak�



__________________
ŞEYTANDAN VE ONUN EVLİYASINDAN KAÇINMANIN EN İYİ YOLU,ŞEYTANA KÜLAHINI TERS GİYDİRMEKTİR!
Yukarı dön Göster iblissavar's Profil Diğer Mesajlarını Ara: iblissavar
 
medeni0002
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 15 kasim 2010
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 936
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı medeni0002

                selamlar,
                Nisâ75<<Nerde kaldı müslümanlığınız,niçin Allah’ın emrinden uzak duruyor:“Ey Rabbimiz,bizleri,idarecileri baskı,zulüm ve işkence yapan bu memleketten çıkar,özgürlüğümüze kavuştur,bize tarafından idareciler,sahipler,koruyucular gönder,bize katından yardım edenler yolla" diye yalvarıp duran,temel hak ve hürriyetleri kısıtlanmış, baskıcı,zâlim idareler altında ezilen çaresiz erkeklerin,kadınların ve çocukların kurtarılması uğrunda,Allah yolunda,İslâm uğrunda ordular yola çıkarmıyor,savaşmıyorsunuz?>>buyurulmuştur.(Ahmet Tekin Meali)
                 Kıymetli dostlarım,yukarıdaki ayette müminlerin cihad gerekçelerinden bazıları zikredilmiştir.ayetin mealinden bunlar şu şekilde sıralanabilir.
                 1-toplumların Allah'ın emirlerinden uzak kalmaları
                 2-müminlerin bazı yönetimler tarafından psikolojik baskıya ve sürgüne maruz bırakılmaları,temel hak ve hürriyetlerinin gaspedilmesi
                 3-müminlerin bazı yönetimler tarafından şiddete maruz bırakılmaları
                 bu üç durumla karşı karşıya kalan müminlerin üzerelerine cihad bu ayet gereğince farz oluyor.cihadın yöntemi ise misliyle karşılık verme esasına göre yapılır.yani psikolojik baskıya karşı psikolojik baskı,şiddete karşı şiddettle mukabele,iyiliğe iyilikle mukabele sistemine göre bu cihad metodu uygulanır.
                 cihadın gerçekleştirilebilmesi içinde müminlerin bir ülülemrin komutası ve emri altında toplanıp bu üç duruma karşı güçlü duruma girip müminlerin özgürlüklerini elde edebilmeleri içinde islam devleti tüm müminler üzerine farz olur.bu farzın terkedilmesi durumunda veya en azından böyle bir amaç ve gayret içerisinde bulunmayan bütün müminler günahkar olmuş olurlar.
                 bu ayetteki <<vec'al lena min ledünke veliyyaa>>işte bu ülülemre ve islam devletine işaret eder.
                 Bu ülül emr önce bütün mustazaf müminleri özgürlüğüne kavuşturur ve daha sonrada yukarıda 1.madde olarak gösterilen duruma karşı Allah'ın kitabının ve sisteminin tanıtım ve propogandasını bütün gayri müslim ülkelere yayar ve duyurur.ancak onlara dinlerini değiştirmeleri için baskı ve zulüm yoluna gidemez ancak her zaman küfürden üstün konumda olabilmek için hem ilmi,hem sanayii,hem ahlaki hem iktisadi çalışmalarını en üst düzeyde tutar.küfürden asla zayıf duruma geçmez ve geçmemek için bütün gayretlerini ortaya koyar.kendi ülkesini de Kur'anın ahkamı ile ve adaletle yönetir.kendi ülkesindeki gayri müslimlerin ise kendi inaçları doğrultusunda oluşturdukları hukukla yargılanmalarına müsaade eder.müslümler ise sadece Kur'an hükümlerine ve ona uygun salim aklın kurallarına göre yargılanır.
                 selamlar,sevgiler.
 

__________________
medeniyet
Yukarı dön Göster medeni0002's Profil Diğer Mesajlarını Ara: medeni0002 Ziyaret medeni0002's Ana Sayfa
 
asım
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 14 agustos 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 1700
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı asım

insanlar çoğaldıkça aralarındaki ilşkilerin düzenlenmesi için bir takım yeni kurumlar kurulması gerekiyor...

yaşamın devamı belli bir düzen gerektiriyor...

bu düzeni sağlamak için gerekli  yetenklerle donanımlı olan insanoğlu ihtiyaç olduğunda yeni kurallar ve kurumlar oluşturuyor...

devlet bunların ilk sıralarında yer alıyor...

tanrı oluşturulan her kurumun ve kuralın doğru dürüst olmasını önemser...

çünkü o insanı ve onun yaşamını ve evreni önemsemektedir...

o herşeyin sahibi olarak her şeye değer verir...

değer verdiği şeylerin korunup gözetilmesini ister...

insanoğlunun yaptıkları evrendeki kurulu düzene zarar vermediği müddetçe tanrıyla bir sorun yaşamaz...

ama ne zaman ki zarar verici duruma gelirse tanrıyla arasında sorunlar çıkar...

insanoğlu oluşturduğu kurumların ve koyduğu kurlların evrenin genel sistemine zarar vermeyecek şekilde olmasına özen göstermelidir...

yoksa evrenin sahibiyle hesaplaşması gerekir...











__________________
O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Yukarı dön Göster asım's Profil Diğer Mesajlarını Ara: asım
 
qalite
Katilimci Uye
Katilimci Uye
Simge

Katılma Tarihi: 24 nisan 2012
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 3
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı qalite

başta kuran evrensel değil tarihseldir o hükümlerin çogu o
tarihe göreydi şimdi ise o hükümleri nesh etmek
durumundayız ve devletimiz gayet iyi bu konuda illa islam
ülkesi şart değil yaşana bilirlik olsun yeter
Yukarı dön Göster qalite's Profil Diğer Mesajlarını Ara: qalite
 

Eğer Bu Konuya Cevap Yazmak İstiyorsanız İlk Önce giriş
Eğer Kayıtlı Bir Kullanıcı Değilseniz İlk Önce Kayıt Olmalısınız

  Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazıcı Sürümü Yazıcı Sürümü

Forum Atla
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma

Powered by Web Wiz Forums version 7.92
Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
hanif islam

Real-Time Stats and Visitor Reports Sitemizin Gunluk, Haftalik, aylik Ziyaretci  Detaylari Real-Time Stats and Visitor Reports

     Sayfam.de  

blog stats