Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
AŞAĞIDAKİ MUHTEŞEM YAZI - KURAN ARAŞTIRMALARI (!) VAKFININ SİTESİNDEN ALINMIŞTIR. Bir Hayrettin Karaman klasiğidir.
http://www.kurav.com/sunnetin_kaynak_degeri.htm
Sünnetin Kaynak Değeri (1)
Soru:
�Niğde
Üniversitesi 3. sınıf edebiyat öğrencisiyim. Akademik hayatımla
ilgisi olmayan bir konuda görüşlerinizi istirham edeceğim.
Allah,
bize doğru yolu bulmamız için kitabı Kur'an-ı Kerim'i indirmiştir ve
Kitabı anlamamız için de Peygamberini bize örnek kılmıştır. Biz
dinimizi en güzel bir şekilde O'ndan öğreniriz. O'nun sünnet-i
seniyyesi bu dinin yegane açıklayıcısıdır. Kur'an-ı Kerim'de
Peygemberin bize örnek olduğuna dair birçok ayet vardır. Rabbimiz
dinini tamamlamıştır ki, bu konuda hiçbir şüphe yoktur. Hadisler
Kur'an-ı Kerim'i açıklamada başvurulan en önemli kaynaklardır. Bu
kaynaklar hadislerden sonra icma, kıyas vs. devam eder gider.
Size
sorum hadisler ve hadislerin sıhhatiyle ilgilidir. Bir arkadaşım
bana birçok alimin hadisler noktasında eksik olduğunu söyledi. Bu
arkadaşıma göre Kur'an-ı Kerim hadislerle açıklanmalıdır ama
hadislerle açıklama yapan pek de müfessir yoktur. Onun dediğine göre
ayetler ikiye ayrılır.
1-
Müteşabih.
2-
Muhkem.
Muhkemler de kendi içinde ikiye ayrılır.
1-
Hadislerle açıklananlar (Kendi elinizle kendinizi ateşe atmayın.).
2-
Hadislerle açıklanma gereği olmayan, insanların üzerinde yorum
yapabilecekleri ayetler (Allah bal arısına vahyetti).
Kendisi, istediğim takdirde bu ayetlerin tasnifini getirebileceğini
söyledi.
Ben
kendisine hadislerin kimisi şüphelidir, kimisi de yanlıştır dedim,
hatta İbrahim (as) ile ilgili sahih bir hadisin -"Üç yerde İbrahim
yalan söylemiştir."- Kur'an-ı Kerim'in mantığına ters düştüğünü
Tefhimul Kur'an'dan aktararak söyledim. Bu yüzden hadislerin
tamamına (bütün hadis kitaplarına ya da bütün hadislere)
güvenemeyeceğimizi belirttim.
Kendisi bu hadisin sahih olduğunu, Mevdudi'nin ise hata yaptığını,
bunun sadece Mevdudi'yi bağladığını söyledi.
Kimi
hadislerin uydurma (İsraliyat) olduğunu anlatarak birçok tutarsız ve
birbiriyle çelişen hadis gösterdim.
Kendisi bana hadislerin korunduğunu Hicr sûresi 9. ayeti delil
getirerek idda etti. Yanlış ve uydurma olan hadislerin belli
olduğunu sen de biliyorsun işte diyerek bunların bilindiğini ileri
sürdü.
Ben de o ayetin Kur'an-ı Kerim için koruma vaat ettiğini, Ali
Bulaç�ın vb. mealini göstererek ��Zikir� kelimesiyle Kur�ân-ı
Kerîm�in kastedildiğini- açıkladım.
Kendisi bu sadece onları bağlar dedi. Bu konuda bazı meallerin
"Zikir" kelimesin Kur'an ve hadis diye verdiğini iddia etti. Ona
sizin İslam Hukuk Tarihi adlı kitabınızdan mezhep imamlarının
hadislerle ilgili görüşlerini gösterdim.
Bana
onların hataları da beni bağlamaz dedi.
Bu
kadarı konuyu anlamanıza yardımcı olur inşallah. Bu konuda bana
yardımcı olmanızı ve açıklamalarınızda da kaynak göstermenizi
istirham ediyorum.
Hadislerle ilgili birkaç sorum daha var:
1-
Bütün hadisler toplanmış mıdır, toplanmışsa sayısı kaç?
2-
Bütün hadisler korunmuş mu dur?
3-
Dinin kemale ermesi hadislerin korunmasıyla alakalı mıdır?
4-
Sahih-i Buhârî ve diğer hadis kitaplarında bulunan şüpheli ve
bir¬biriyle çelişen birkaç hadis gösterir misiniz?
İslam
Hukuk Tarihi kitabınızda naklettiğiniz bir hadisin kaynağında yer
almadığını söylediler. "Alimlerin ihtilafı bu ümmet için rahmettir.
Herkes kendine göre doğru olana uymuştur, hepsi doğru yoldadır ve
Allah'ın rızasını istemektedirler." 197.sayfa dipnot numarası 101.
Cevaplarınızı kısa zamanda göndereceğinizi ya da yayınlayacağınızı
(Gerçek Hayat dergisi veya Yeni Şafak gazetesi) umut ederim,
saygılarımla..."
Cevap:
Bu soru mektubu birkaç
bakımdan önemli: a) Dinimizin vazgeçilmez, olmazsa olmaz bilgi ve
hüküm kaynaklarının ikincisi olan Sünnet (hadisler ve Siyer) ile
ilgili, b) İslam'ı kuşa çevirmek, başka düşünce sistem ve dinlere
-aslında onlara birçok yönden aykırı olduğu halde- kolayca uygun hale
getirmek için, modernizmin İslam âlemini etkilemeye başladığı
zamanlardan beri "sünneti inkar etmek ve devreden çıkarmak" için
gösterilen yerli ve yabancı gayretlerle ilgili. [ YAW HAYRETTİN KARAMAN BEY BAZEN GERÇEKTEN ÇOK KOMİK OLUYORSUNUZ. İSLAMI KUŞA ÇEVİRMEK LAFINA ÇOK GÜLDÜM SAYENİZDE, ALLAH DA SİZİ GÜLDÜRSÜN]
Bu önemi dolayısıyla
mektubun cevabını biraz uzun tutmak gerekiyor. Önce Sünnet kaynağı
ile ilgili genel bilgiler vermek, sonra bu genel bilgiler içinde
cevabını bulmuş olan sorular dışında kalan soruları ayrı ayrı
cevaplandırmak uygun olacaktır.
İnşaallah gelecek
sayıdan itibaren.
Sünnetin Kaynak Değeri (2)
a) Hüküm (dini kural ve
açıklama kaynağı olma) bakımından yeri ve önemi:
Doğumdan ölüme,
ibâdetten hayat nizamına kadar çok geniş bir sahayı içine alan ve
düzenleyen Fıkh'ın iki ana kaynağından ikincisi Sünnettir. Burada
Sünnet'ten maksat, Rasûlullah'ın (s.a.) ümmet için örnek teşkil eden
davranışlarının bütünüdür. Ancak bunları bize ileten ifadeler çoğu
kere ashaba ve diğer râvilere ait bulunduğu (hadîsi Rasûlullah'ın
sözleri ile değil, mânayı ve meali esas alarak naklettikleri) ve
hadîslerin çoğunun ilk nesillerde tek râvi tarafından nakledildiği
(haber-i vâhid olduğu) için Sünnet -Kur'ân-ı Kerîm'e nisbetle-
ikinci kaynak olarak kabul edilmiştir. Bununla beraber hadîs
âlimlerinin ortaya koydukları ince ve sağlam güvenilirlik ölçülerine
uygun bulunan hadîslerin, ister haber-i vâhid olsun, ister meşhur
veya mütevatir olsun, bilgi ve hüküm kaynağı olacağı konusunda sünnî
mezheblerin ittifakı vardır. Özellikle Fıkıh'ta kesin bilgi yerine
zan ve kanâat yeterli bulunduğu için, Rasûlullah'a aidiyyeti ve
ifadesi konularında haklı bir şüphe bulunmayan, bu iki bakımdan
kişiye kanâat ve itminan veren hadislerin delil (hüküm kaynağı)
olarak kullanılması tabiîdir. Hadîslerin ve dolayısıyla Sünnet'in
kaynak olmasına karşı eski ve yeni muhalifler tarafından ileri
sürülen deliller ve bunlar arasında bulunan: "Hadislerin Kur'ân-ı
Kerîm ile karşılaştırılması ve ona uyanların kullanılması,
uymayanların atılması" mânasını ifade eden uydurma hadîs, Fıkıh
usûlü ve Hadîs usûlü kitaplarında ele alınmış, ilmî tenkit ve
tahliller ile çürütülmüştür. Hadisi sahih kabul edenler ise,
"uymayan" kavramına açıklık getirerek meseleyi klasik usulde bilinen
metin tenkidine irca etmişlerdir.
[ HOOOOPS ... ORDA DUR. BAŞKASI SENİN DELİL EDİNDİĞİN HADİSLERE UYDURMA DEYİNCE KÜPLERE BİNİP - İSLAMI KUŞA ÇEVİRİYORLAR- DİYORSUN, KURAN'A AYKIRI HUSUSLAR IN ATILMASI DİYE BİR HADİSE DE SEN UYDURMA DİYORSUN. ALLAH SENİ ISLAH ETSİN HAYRETTİN KARAMAN ! KURAN'A AYKIRI BİR ŞEYİN REDDİ İÇİN HADİSE NE GEREK VAR ! UYDURMA OLSA NE YAZAR, OLMASA NE YAZAR... ]
Fıkıh kaynağı olarak Sünnet bir yandan Kur'ân-ı Kerîm'in açıklanmaya
(beyâna) muhtaç bulunan âyetlerini açıklarken
[ BEYAN KELİMESİNİN NE MANAYA GELDİĞİNİ ÖĞRENMEK İÇİN TÜRK DİL KURUMUNUN SİTESİNE GİR ÖĞREN, SONRA PROF'LUK TASLA, Bİ DE SIRF ŞU SÖZÜN İÇİN EN ACİL TARAFINDAN TEVBE ET] diğer yandan
boşlukları doldurmakta; yani müstakil olarak -Kur'ân-ı Kerîm'de
bulunmayan- hükümler koymaktadır. "Onlara indirileni halka açıklaman
için sana sözü (Kur'ân'ı) indirdik." (Nahl: 16/44) mealindeki âyet
Rasûlullah'ın ve dolayısıyle Sünnet'in birinci rolüne; "Rasûl size
neyi getirirse onu alın, kabul edin, size neyi yasaklarsa ondan da
uzak durun" (Haşr: 59/7), "Gerçekten Rasûlullah'ta sizin için güzel
bir örneklik vardır." (Ahzâb: 33/21), "De ki, Allah'a ve Rasûlüne
itaat edin..." (Alü-İmrân: 3/3.2), "...Rasûl onlara güzel şeyleri
helal kılar, pis ve çirkin şeyleri de haram kılar..." mealindeki
âyetler ile bunları teyit eden hadîsler de Sünnet'in ikinci rolüne
mesnet teşkil etmektedir. Ayrıca Kur'ân-ı Kerîm'de genel
çizgileriyle anlatılan iman ve İslâm konularının, namaz, oruç, hac,
zekât gibi temel ibâdetlerin ve benzeri hükümlerin geniş
açıklamaları, Sünnet'in "açıklama" fonksiyonunun; fıtır sadakası,
vitir namazı, evli kişilerin zinalarının cezası, bir kadının üzerine
hala ve teyzesini almanın haram oluşu, ehlî eşek etinin haram
olması, ramazan orucunu kasten ve mazeretsiz bozan kimsenin yerine
getireceği keffâret vb. yüzlerce hüküm de "boşlukları doldurma"
fonksiyonunun örnekleridir. Sünnet kaynağının Fıkıh açısından
önemini göstermesi bakımından İbn Kayyim'in verdiği rakkam da ilgi
çekicidir; buna göre Sünnet kaynağında, Fıkıh hükümlerine esas
teşkil eden hadîslerin sayısı beş yüz civarındadır; [ YALANA BAK !] esas ile ilgili
bulunan bu hadîsleri açıklayan, tafsîlât yeren, kayıt ve şartları
bildiren hadîslerin sayısı ise dört bine ulaşmaktadır.
b) Sünnette nesih:
İslâm'ın bünyesinde
bulunan kolaylık prensibinin gereklerinden biri de nesihtir (sonra
gelen bir hadisin, daha önce gelen bir hadisi (hükmünü, getirdiği
kuralı) kısmen veya tamamen yürürlükten kaldırmasıdır); bu sayede
ilk Müslümanlar, önemli ve köklü bir kültür değişimini, arızasız
olarak gerçekleştirme imkânı bulmuşlardır. Bu cümleden olarak Kur'ân-ı
Kerîm âyetleri arasında olduğu gibi hadîsler arasında, hattâ
hadîsler ile âyetler arasında nesih tartışılmış olmakla beraber bazı
hadîslerin birbirini neshetmiş olması vakıası genellikle kabul
edilmiş ve bu konuda müstakil eserler kaleme alınmıştır. Sünnet'te
nesih olayı da Rasûlullah devri özelliklerinden biri olup, daha
sonraki devirlerde Sünnet'in neshi mümkün değildir. [ YAW ASLINDA SIRF BU PARAGRAF İÇİN SAYFALAR DOLUSU YAZILIR... NEYMİŞ ? NESH, İSLAM BÜNYESİNDEKİ KOLAYLIK PRENSİBİNİN BİR GEREĞİ İMİŞ. KOLAYCA DİN UYDURMANIN YANİ... VEYA APAÇIK BİR DİN KURALINI KOLAYCA GEÇERSİZ KILMANIN BİR YOLU... NESH OLMASA İMİŞ, KÖKLÜ DEĞİŞİM GERÇEKLEŞEMEZMİŞ... EH... DOĞRU SÖZE NE DENİR ? GERÇEKTEN BUNLARA GÖRE NESH OLMASAYDI, BUNLAR İŞİN İÇİNDEN ÇIKAMAZ, KAFAYI YERLERDİ. ONUN İÇİN DİNDE KÖKLÜ BİR DEĞİŞİM YAPTILAR. YİNE SÖZÜNÜN ARASINDAKİ - ... hattâ
hadîsler ile âyetler arasında nesih tartışılmış olmakla beraber... KISMINA DİKKAT EDİNİZ. EĞER HANİFLİK ANLAYIŞI BU DERECEDE AYYUKA ÇIKMASA İDİ, BU ADAM HİÇ ENDİŞE ETMEDEN İÇİNDE GİZLEDİĞİ ŞEYİ AÇIĞA VURACAKTI. AMA ARTIK O BİLE BUNDAN ENDİŞE EDİP, LAFI GEÇİŞTİRİYOR. AZ ZORLASAN, HADİSLER AYETİ NESH EDER DEYİVERECEK]
c) Sünnetin yazılması ve
toplanması:
Fıkh'ın kaynakları
bakımından ilk tedvîni Kur'ân-ı Kerîm'in yazılıp Mushaf haline
getirilmesidir, ikinci tedvîni ise Sünnet'in yazılıp ayrı kitaplarda
ve farklı tertipler içinde derlenmesidir. Bu son iş yani çeşitli
tertipler içinde Sünnet'in kitaplara geçirilmesi, kitaplaştırılması
(tasnif) hicrî ikinci asırda gerçekleşmiş olmakla beraber tertipsiz
olarak yazılması ve büyük küçük mecmualarda ve sayfalarda muhafazası
(tedvîn) Rasûlullah (s.a.)'in zamanına kadar uzanmaktadır. Gerçi
Rasûlullah (s.a) başlangıçta, Kur'ân âyetleri ile karıştırılmasın
diye hadîslerin yazılmasını yasaklamıştır. Ancak yine başlangıçta
güvendiği kimselerin yazmalarına izin verdiği gibi, karıştırılma
ihtimali ortadan kalktıktan sonra yasağını geri almış ve genel
olarak yazmaya izin vermiştir. Buhârî'nin Sahîh'i ve Müslim'in
Sahîh'inin İlim bölümleri ile benzeri kaynaklarda, Hz. Peygamber'in
hayatının sonlarına doğru yazma izni verdiğini gösteren açık ve
güçlü ifadeler mevcuttur. Süleyman Nedvî, Prof. M. Hamîdullah, Prof.
Fuad Sezgin gibi âlimlerin araştırmaları, hadîsin çok erken bir
zamanda yazılmaya başladığını ve Buhârî, Muvatta gibi önemli hadîs
kaynaklarının sözlü rivayetler yanında yazılı rivayetlere de
dayandığını ortaya koymuştur. [ HA... ŞÖYLE BOL BOL ARAŞTIRIN ARAŞTIRMAKTAN ZARAR GELMEZ, SİZ DE BİR GÜN AKLINIZI KULLANACAKSINIZ]
Şüphesiz hadîslerin konularına göre kitaplara geçirilmesi daha
sonraki zamanlarda yapılmıştır ve bu yapılırken daha önce yazılmış
bulunan Fıkıh kitaplarının tertibinden istifade edilmiş, yahut
bunların tesiri altında kalınmıştır. Ancak böyle bir tertiple olmasa
bile hadîslerin, Hz. Peygamber zamanından itibaren hâfızlar yanında,
yazılarak da muhafaza edilmesi ve müctehidlerin fıkıh hükümlerini
çıkarırken bu hadîslerden istifade etmeleri vakıası Fıkh'ın oluşması
ve tedvîni bakımından büyük önem taşımaktadır. [UYDUR, UYDUR... YABANCI YOK, BİZ BİZEYİZ... DEMEK HAFIZLAR YANINDA YAZILARAK TA MUHAFAZA EDİLMİŞ.. BAK İDDİA EDİYORUM, BİRAZDAN HADİSLER DE KURAN GİBİ KORUNMUŞTUR DİYEBİLİR]
Sünnetin Kaynak Değeri (3)
Kitab ve Sünnet'in Fıkıh
hükümlerini ifade şekli: İlmî eserler ve bu arada Fıkıh kitapları
belli bir metod ve üslûb ile yazılır; ifade şekli tekdüzedir, aynı
hüküm ve fikirler belli cümle şekilleri ve terimler ile anlatılır.
Kitâb ve Sünnet ise insan eseri değil, Allah'ın vahyi mahsûlüdür. [ARTIK BURADA YUH DEMEDEN EDEMEYECEĞİM. NİYE ? ÇOK UZUUUUNNNN MESELE...]
Bu
iki kaynakta insanlara gerekli bulunan bilgiler en güzel ve tesirli
ifade şekilleri ile verilmiş, üslûb usanmadan tekrar tekrar okunacak
şekilde ayarlanmış, hem konular, hem de ifade şekli bakımından
çeşitliliğe yer verilmiştir. Bu sebeple mezkûr kaynakların ve
özellikle tertibi de ilâhî olan Kur'ân-ı Kerîm'in belli bir
bölümünde, Fıkıh hükümleri, "şu haramdır, şu helaldir, şu akit şöyle
yapılır, şartları şunlardır..." şeklinde verilmemiştir; bilgi ve
hükümler yeri geldikçe değişik kelime ve cümlelerle ifade edilmiş ve
çeşitli sûrelere serpiştirilmiştir. Bu cümleden olarak: Helâller ve
haramlar, "şu helaldir, size haram kılındı size helâl kılındı"
şeklinde; farz kılınan hususlar "farz kıldık, Allah size farz kıldı,
Allah hükmetti (kaza), üzerinize şöyle yazıldı..." tarzında ifade
edilmiştir.
Kimisi kesin, kimisi
teşvik mahiyetinde olmak üzere istenen şeyler "Allah emretti,
emreder, Allah şundan hoşnut ve razı olur, şöyle yapmanızda sakınca,
günah ve kınama yoktur (bu üslûb daha ziyade serbest bırakılan
davranışlar ve şeyler için kullanılır), şu işte, bu davranışta
iyilik vardır, hayır vardır... şeklinde ifade edildiği gibi "şöyle
yapın, şunu yapın" şeklinde açık emir kipi de kullanılmıştır.
Kesin veya teşvik
mahiyetinde yasaklanan, yapılması istenmeyen hususlar da yukarıda
geçenlerin tersi olan ifadelerle anlatılmıştır: "Allah şunu
yapmanızı sevmez, şundan hoşnut kalmaz, razı olmaz, şu iyilik
değildir, şunda hayır yoktur, şunda günah ve vebal vardır, şunu
yapana Allah lanet eder, şu pistir, şeytan işidir, şunu yapmanın
cezası cehennemdir, şunu yapmayın, şundan uzak durun..."
Bu ifadeler yanında Hz.
Peygamberin fiilleri, özellikle bir iş ve davranışı devamlı yapması
yine hüküm kaynağı olarak değerlendirilmiştir.
Gerek ashâb ve gerekse
daha sonra gelen müctehidler Kitâb ve Sünnet üslûbuna alışmış,
maksadını anlamış, karineleri de değerlendirerek gerektiğinde Fıkıh
hükümlerini çıkarmış ve uygulamışlardır. Bu arada gerekçesi,
dayanağı (illeti) zikredilen hükümlere kıyas yaparak da meselelere
çözüm getirmişlerdir. Bununla beraber müctehidler Kitâb ve Sünnet'in
açık ve kesin ifadelerine dayanmayan, ictihad ve yorum ile elde
edilen bilgileri ve hükümleri için kesin ifadeler kullanmamış, "şu
haram, bu helal, şu farz" dememiş, aksine "şunda sakınca yoktur, bu
bana hoş gelmiyor, şu geçmişlerin fiillerine uymuyor, bu bana daha
sevimli geliyor" gibi ifadeler kullanmayı tercih etmişlerdir. [ÇEVİR KAZI YANMASIN]
Buhârî'nin Sahih'ini
İngilizceye çeviren, Avusturyalı mühtedi M.Esed'in, hadisler ve
sünnet konusundaki şu sözleri, sünnete yan bakan yerli Müslümanlar
için bir ibret levhasıdır (İz Yayınevi'nce yayımlanan "Yolların
Ayrılış Noktasında İslam" isimli kitaptan):
Muhaddislerin görüşü
şudur: "Sahîh hadîs aynı mânada, çeşitli ve müstakil senedlerle
(rivayet yollarıyla) nakledilendir." Bununla beraber hadîslerin,
gerek derece ve gerekse sıhhat bakımlarından Kur'ân-ı Kerîm
derecesinde olduğu, hiçbir Müslümanın aklından geçmez. Hadîslerin
incelenmediği ve tenkid edilmediği hiçbir devir geçmemiştir. Bazı
Avrupalı tenkidçilerin üstünkörü ileri sürdükleri gibi hiçbir yalan
hadîs muhaddislere gizli kalmamıştır. Biz, iddianın tam zıddına
kaniyiz. Sahîh hadisleri uydurma olanlarından ayırmaya ihtiyaç
duyulduğu anda, hadîs ilmi başlamıştır. İmam Buhârî ve İmam
Müslim'in sahihleri bu ayıklamanın direkt sonuç ve meyvesinden başka
bir şey değildir.
Şu halde, uydurma
hadîslerin var olması, bütün hâlinde hadis sisteminin zayıf olduğunu
göstermez. Nitekim, Binbir Gece Masalları'ndan dolayı, bu masalların
ilgili bulunduğu asrın tarih haberlerine dâir rivayetlerin sıhhat
veya za'fına istidlal ve hükmetmek beklenemez. Bugüne kadar hiçbir
tenkitçi, kaidelere dayanan düzenli bir metod ve delille,
hadisçilerin kaidelerine göre sahîh olan hadislerin sahîh olmadığını
isbat edememiştir. [ÖYLE YA KURAN, HADİSLERİN DEĞERLENDİRMESİ İÇİN BİR KISTAS OLMADIĞI İÇİN, - az yukarıda böyle buyurdu zat-ı muhterem - HADİSLER ANCAK HADİSÇİLERİN METOD VE KAİDELERİ İLE ÇÜRÜTÜLEBİLİR ]
Sahîh hadisleri toptan veya kısmen kabul etmemek
-daha önce de söylendiği gibi- bugüne kadar sadece hissî bir
hükümden ibaret olmuştur; hissî (sübjektif) duygulardan uzak, sırf
ilmî bir etüd ve incelemeden mahrum olan bir hüküm... Muasır
Müslümanlardan çoğunu, şu "hadîslere karşı olma durumuna" sevkeden
sebebi, kaynağına kadar takip etmek mümkündür: Bu sebep, Resûlullah
(s.a.)'in sünnetinde parıldayan gerçek İslâm ruhu ile gerileyen asrî
düşünüş ve yaşayış yolumuzu, bir düzen içinde birleştirmenin
imkânsızlığıdır. Hadîsi kıymetten düşürmek isteyen tenkitçiler,
kendilerine ve çevrelerine ait kusurları meşru göstermek için
sünnete uymanın kaçınılmaz bir esas olduğunu inkâra yelteniyorlar.
Çünkü onlar bunu yapınca, Kur'ân-ı Kerîm'in öğrettiği esasları
-her
biri kendi meyline ve şahsî düşünüşüne göre- istediği gibi tevil
etmek ve anlamak imkânını elde edecektir. [ TABİ HADİSÇİLER, HADİSLERİ KENDİ MEYİLLERİNE GÖRE SEÇMEZLER, BU ADAMA KALIRSA HERHALDE ONLAR DA VAHİYLE SEÇİYORLARDIR. GERÇİ BEN YUKARIDA BUNA YAKIN Bİ ŞEY OKUDUYDUM HERHALDE (!)]
Fakat İslâmın, ahlâkî ve
amelî, ferdî ve sosyal bir nizam olarak sahip bulunduğu mümtaz
durum, o yolu çıkmaz kılmaktadır. İslâm âleminde, Batı medeniyetinin
tesirinin arttığı şu günlerde, bu mesele (sünnete uymak) karşısında,
aydın adını verdiğimiz kimselerin aldıkları garip durumun yeni bir
sebebi daha vardır; bu da onların şu sözlerinde ifadesini bulur:
Aynı zamanda, hem sünnete uymamız hem de Batı'nın hayat
yoluna/tarzına ayak uydurmamız mümkün değildir. Ayrıca bugünün
Müslüman nesli, sırf yabancı olduğu, parlak ve maddî bakımdan
kuvvetli bulunduğu için Batı'ya ait olan her şeyi büyütmeye ve
yabancı her medeniyete tapınmaya hazır bulunmaktadır. İşte bu
yabancıya ve Batı'ya özenme, Resûlullah (s.a.)'ın hadislerinin ve
onlara bağlı olan sünnet nizamının kabul görmemesinin en kuvvetli
sebebi olmaktadır. [ ALLAH BÖYLE KURU İFTİRADAN VE İFTİRACILARDAN SAKLASIN ]
Sünnet, Batı
medeniyetinin dayandığı fikrî temellere açıktan açığa karşıdır.
İkincisinin (Batı medeniyetinin) cazibesine kapılanlar, bu müşkül
durumdan kurtulmak için -mevsuk olmayan hadislere dayanması
sebebiyle-Müslümanlara sünnete uymanın gerekli olmadığını
söylemekten başka bir çare bulamıyorlar. İşte bu vecîz (!)
muhakemeden sonra Kur'ân-ı Kerîm esaslarının, Garb medeniyetinin
ruhuna uyacak şekilde tahrif edilmesi daha kolay bir hale
gelmektedir. [ AFERİM SANA (!) ]
Sünnetin Kaynak Değeri (4)
Bundan önceki üç yazıda
bir okuyucunun, sünnet ve bunu bize taşıyan hadisler hakkındaki
sorularına (şüphe ve tereddütlerine) cevap bulabileceği genel
çerçeveli -bir kısmı alıntı olan- bilgiler verdik.
Bu yazıdan itibaren ise
tartışmalarına katılacak ve madde madde sorularına cevap vereceğiz.
"Bir arkadaşım bana
birçok âlimin hadisler noktasında eksik olduğunu söyledi."
Bazı âlimlerin hadis
ilminde zayıf olması ondan yararlanmaya engel değildir, ayrıca hadis
ilminde de zayıf olmayan yeterince âlimimiz olmuştur, hâlâ da
vardır.
"Bu arkadaşıma göre
Kur'an-ı Kerim hadislerle açıklanmalıdır ama hadislerle açıklama
yapan pek de müfessir yoktur."
"Hadislerle açıklama
yapmayan bir müfessir yoktur" dense daha doğru olur. Bazı
tefsirciler ise ya tamamen hadislere ve rivayetlere dayalı tefsirler
yazmışlardır yahut da bol miktarda hadis kullanarak tefsir
yapmışlardır.
"Ben kendisine
hadislerin kimisi şüphelidir, kimisi de yanlıştır dedim, hatta
İbrahim (as) ile ilgili sahih bir hadisin -" Üç yerde İbrahim yalan
söylemiştir."- Kur'an-ı Kerim'in mantığına ters düştüğünü Tefhimul
Kur'an'dan aktararak söyledim. Bu yüzden hadislerin tamamına (bütün
hadis kitaplarına ya da bütün hadislere) güvenemeyeceğimizi
belirttim. Kendisi bu hadisin sahih olduğunu, Mevdudi'nin ise hata
yaptığını, bunun sadece Mevdudi'yı bağladığını söyledi."
Yalan kötüdür, ama bir
kimsenin malına, canına, namusuna haksız olarak zarar vermek daha
kötüdür; daha kötü olanı önlemek için gerekirse yalan söylenir;
bunda ahlaka aykırılık yoktur. [CANIM HAZIR KONU AÇILMIŞKEN, ÜMMETİN YÜKSEK ÇIKARLARI İÇİN HADİS UYDURMANIN DA MAHZURU YOKTUR DESEYDİN İŞ TAMAM OLACAKTI]
"Hadislerin kimi
şüpheli, kimi yanlıştır" ifadesi ilmî bir ifade değil. "Hadis
yanlıştır" ne demek? Peygamberimizin dini açıklayan söz ve
davranışlarını bize taşıyan ve sahih olan bir hadis için böyle bir
ifade kullanılamaz ve böyle (şüpheli ve yanlış olmayan) yüzlerce
hadis vardır. [ HİŞŞŞŞŞTTTT KENDİ KALENE GOL ATTIN ABİ, ÇÜNKÜ AŞAĞIDA 46.600 HADİSTEN BAHSEDECEKSİN ]
"Kimi şüpheli"
ifadesinden de "Hadisin rivayet yolunda bazı arızalar var" veya
"Böyle bir sözü Peygamberimiz söylemez" denecek kadar hadis metninde
bozukluk var" manası kast ediliyorsa böyle rivayetler vardır, fakat
onları kullanan veya sahih olmadığı sonucuna vardığı için
kullanma¬yan alimlerin şüphesi yoktur; onlar önce hadisi inceler,
sıhhati konusunda bir sonuca varır, ondan sonra kullanırlar veya
"Bu hadis değildir" diyerek bir tarafa koyarlar.
"Kimi hadislerin uydurma
(İsrailiyat) olduğunu anlatarak birçok tutarsız ve birbiriyle
çelişen hadis gösterdim."
Hadis âlimleri "hadis
diye uydurulmuş" sözleri ve bunlar arasında bulunan İsrail
metinlerinden ve kültüründen aktarılmış ifadeleri tespit etmiş ve
kitaplarda toplamışlardır; bunlar bilinmektedir, piyasada sahte
para var diye sağlam paralar hakkında şüpheye düşülmez ve bunlar
tedavülden kaldırılmaz. [ VALLA İLK BAKIŞTA BABA Bİ LAF GİBİ GELDİ AMA ALLAH BÖYLE DEMOGOJİ ÜSTADLARINDAN SAKINDIRSIN. EFENDİ ! MESELE PİYASADAKİ SAĞLAM PARALAR DEĞİL. PİYASADA BİR KISIM PARA VAR, BUNUN ÜZERİNDE MERKEZ BANKASI YAZIYO. BİR KISIM PARA VAR, MERKEZ BANKASININ VERDİĞİ YETKİYLE YAZIYO. MERKEZ BANKASI DA PARAYI SADECE BEN BASARIM DİYO. İŞTE ASIL MESELE BU.]
"Ona sizin İslam Hukuk
Tarihi adlı kitabınızdan mezhep imamlarının hadislerle ilgili
görüşlerini gösterdim. Bana, onların hataları da beni bağlamaz
dedi."
Mezhep imamları birinci
sınıf âlimler, milyonlarca Müslümanın tarih boyunca fetva ve
içtihadlarıyla amel ettikleri büyük müctehidlerdir. "Onlar yanlış
yaptı, beni bağlamaz" diyebilmek için en az onlar derecesinde ilim
sahibi olmak gerekir. Çok kere cesaret cehaletten gelir. [ VALLA ÇOK DOĞRU BİR SÖZ, ALLAH YERİNE GEÇİP DİN ÜRETMEK BÜYÜK CESARET İSTER, EH BU DA ANCAK CEHALETTEN KAYNAKLANIR]
Şimdi sorulara gelelim:
1-
Bütün hadisler toplanmış mıdır, toplanmışsa sayısı kaç?
Cevap:
Peygamberimizin bütün söylediklerinin ve yaptıklarının bize
nakledildiğini söylemek isabetli olmaz. [KENDİ KALENE GOL ATTIN BABA 2-0 OLDUN - EKSİK OLAN ŞEY DE DİN OLMAZ BE ABİM]
Dinimizi anlamak ve yaşamak
için gerekli olanların nakledildiği de şüphesizdir. [DELİLİNİZ NEDİR EFENDİM ? HAYIR "ŞÜPHESİZ" DEYİNCE İLLAKİ ZANDAN UZAK Bİ DELİL LAZIM BUNA. VAR MI ? YOK. ]
Uydurma rivayete
yer vermemeye çalışan bir hadisçinin kitabında (Kenzü'l-ummâl)
topladığı rivayet sayısı (46624) tür. Bu kitap rivayet sayısı
bakımından en zengin olanıdır (veya olanlardan biri) diyebiliriz. [BRAVO... SADECE BRAVO...]
2- Bütün hadisler
korunmuş mudur?
Cevap: Dinimizi
anlamak ve yaşamak için ihtiyacımız olan miktardaki hadisler
korunmuştur. [ AZ DAHA SIKIŞTIRSAN BU KONUDA AYET BİLE GETİREBİLİR]
3- Dinin kemale
ermesi hadislerin korunmasıyla alakalı mıdır?
Cevap: Dini
Kur'an, Sünnet ve ictihad kaynaklarının bütünü tamamlamıştır ve
bunların da tamamı vahye dayanmakta; akıl ve ilim vahyi yorumlamada
devreye girmektedir; yani akıl bağımsız olarak din kuralı koyamaz,
vahyi yorumlayarak din kuralına ulaşır. [ İÇTİHAT KAYNAKLARI DA VAYHE DAYANMAKTAYMIŞ... BEN DEDİM AZ ÖNCE AZ DAHA SIKIŞTIRSAN BUNLARA DA VAHİY DİYECEK DİYE... ]
4- Sahih-i Buhari ve
diğer hadis kitaplarında bulunan şüpheli ve birbiriyle çelişen
birkaç hadis gösterir misiniz?
Cevap: Buhârî'nin,
sahih hadislerin önemli bir kısmını toplamak için telif ettiği
kitabında merfu hadis sayısı 6397'dir. Bunların tekrarlananları
çıkarılınca sayı 2513 e düşmektedir. Onun rivayet ettiği hadislerden
110 kadarı hadis ilmi ve tekniği bakımından tenkit edilmiş, İbn
Hacer (Buhârî'nin kitabını şerhedenlerden biridir) gibi âlimler
bunları teker teker ele almış, incelemiş ve ortada, Buhârî'den şüphe
edecek bir durumun bulunmadığı sonucuna varmışlardır.
5-
İslam Hukuk Tarihi kitabınızda naklettiğiniz bir hadisin kaynağında
yer almadığım söylediler. "Âlimlerin ihtilafı bu ümmet için
rahmettir. Herkes kendine göre doğru olana uymuştur, hepsi doğru
yoldadır ve Allah'ın rızasını istemektedirler." 197.sayfa dipnot
numarası 101.
Cevap: Ben böyle
bir hadis nakletmedim, verilen sayfadaki ifade imam Malik'e aittir
ve kaynağı da gösterilmiştir.
[Prof.Dr. (?) Hayrettin
KARAMAN, Gerçek Hayat Dergisi]
[ALLAH ISLAH ETSİN]
__________________ "(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
|