Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
İBLİS NEDİR YA DA KİMDİR?
www.istekuran.com 'dan alıntılanmıştır.
İblis`i tanımanın yolu şeytanı
tanımaktan geçer. İblis`i tanıtmadan evvel şeytan sözcüğünü Kur`an`a göre
tanıtmak gerekmektedir.
“شيطان Şeytan”, sözlük anlamı olarak “Hakk`tan uzak olan”
demektir. Kavram olarak ise, “hakka ve akla aykırı hareket eden her türlü kişi,
güç ve kurumun ortak ve karakteristik adı”dır.
Şeytanın kimler ve neler olabileceği, bunların
özellikleri, nitelikleri, alâmet-i farikaları (ayırt edilecek özellikleri)
Kur`an`da detaylı olarak mevcuttur. Kur`an`a göre şeytan:
-Haramın yenmesini, haksız kazanç elde
edilmesini emreden ve öneren,
-Kötülük, hayâsızlık ve Allah`a karşı bilmediğimiz
şeyleri söylememizi emreden,
-Bizi fakirlikle korkutan,
-Bizi kuruntulara düşüren,
-Allah`ın yarattıklarını değiştirmeyi emreden,
-Bizleri kandırmak için bizlere yaldızlı
sözler fısıldayan,
-Bize vesvese verip kışkırtan, kafa
bulandıran,
-Yaptığımız amellerimizle bizi şımartan,
-Bizi azdıran,
-İçki (uyuşturucu) ve kumarla, aramıza
düşmanlık ve kin sokmak isteyen,
-Allah`ı anmaktan ve O`na kulluk etmekten bizi
geri durdurmak isteyen, kişiler ve güçlerdir.
Bu tanımlamalara göre şeytan, yakınımızda
yaşayan, gördüğümüz, bildiğimiz birileri olabileceği gibi göremediğimiz ama
içimizde hissettiğimiz birşeyler de olabilir.
Zaten Rabbimiz şeytanın insanlar ve görünmez
güçler (enerjiden yaratılanlar: Aşağıdaki okuyacağınız Şeytan-i Racim (İblis)
gibi) olduğunu bildirmiyor mu?
En`am; 112:Böylece, Her peygamber için, insan
ve cin şeytanlarından düşmanlar kıldık. ......
Kur`an`da, yukarıda sıralanmış olan şeytanî
özellikleri taşıyan insanlara “شيطان şeytan”
denmiştir. Meselâ Enfal suresinin 48. ayetinde geçen “شيطان Şeytan” sözcüğü, o gün için Mekkelileri
kışkırtan Beni kenâne kabilesi, Müdlic oğullarından Sürâka bin Mâlik bin Cu`şum
için kullanılmıştır.
Enfal; 48: O zaman şeytan onlara
amellerini çekici göstermiş ve onlara: “Bu gün sizi insanlardan bozguna
uğratacak kimse yoktur ve ben de sizin yardımcınızım” demişti. Ne zaman ki, iki
topluluk birbirini görür oldu o, iki topuğu üstünde geri döndü ve: “Şüphesiz
ben sizden uzağım. Çünkü ben sizin görmediğinizi görmekteyim, ben Allah`tan da
korkmaktayım” dedi. Allah sonuçlandırması pek şiddetli olandır.
Tarih ve siyer kitapları incelenerek Bedir
savaşının ayrıntıları dikkate alındığında görülmektedir ki, bu kişi tıpkı
ayette belirtildiği gibi önce müşriklere cesaret ve destek vermiş, sonra da onları
yüzüstü bırakmıştır.
Eski tefsirciler, bu ayette geçen “şeytan”
sözcüğü ile Sürâka`nın kastedildiğini ama Bedir savaşındaki Sürâka`nın gerçek
Sürâka olmayıp, Süraka kılığına girmiş şeytan olduğunu, dolayısıyla da
Kur`an`ın aslında Sürâka kılığına girmiş “şeytan”ı işaret ettiğini söylerler.
İddialarını dayandırdıkları delil ve gerekçe ise; gerçek Sürâka`nın savaşa
gitmediği, hatta savaştan haberi bile olmadığı yolunda kendisinin yapmış olduğu
açıklamadır. Tabi ki ileri sürülen bu iddia, delil ve gerekçe hiç inandırıcı
değildir. Çünkü askerî bir otorite olan Sürâka`nın, o günkü Mekke`nin 300-400
hanelik nüfusu içinde yaşayıp, mehter takımına benzer grupların çaldığı cenk
havalarını, şair kadınların herkesi hem tahrik eden hem de savaş havasına sokan
gösterilerini duymaması ve savaştan habersiz olması mantık dışıdır.
Şeytanî özellikleri olan insanları “şeytan”
olarak isimlendiren Kur`an`dan bir diğer örnek de Bakara suresinin 14.
ayetidir:
Bakara; 14:Bunlar iman etmiş olanlarla yüz
yüze geldiklerinde, “iman ettik” derler. Şeytanlarıyla baş başa
kaldıklarındaysa “Hiç kuşkunuz olmasın biz sizinleyiz. Gerçek olan şu ki, biz
alay edip duran kişileriz.” derler.
Bu ayette söz konusu edilen şeytanlar da,
münafıkların (ikiyüzlülerin) akıl hocaları olan insanlardır.
Bir diğer örnek de Âl-i Imran suresinin 175.
Ayetinde geçen “şeytan” ifadesidir ki, klâsik tefsirlere(!) baktığınız zaman
bunun Nuaym İbn Mes`ud adında bir kâfir olduğunu okursunuz.
Şeytan-ı
Racim
Pek çok kimse “şeytan” ile “الشّيطان الرّجيم şeytan-ı racim”i birbirine karıştırmakta ve ikisinin de
aynı olduğunu düşünmektedir.
Bize göre ise “Şeytan-ı Racim”; genel olarak
şeytan adı altında toplanan özelliklerden ayrı başka özellikler de gösteren
özel bir şeytan (!) sıfatıdır.
Bu özelliği sebebiyle de Kur`an`ın kendisine
verdiği özel isim; “ابليس İblis”tir.
Başka bir türlü ifadeyle İblis şeytanlık yaptığından ötürü Rabbimiz ona
“Şeytan-ı Racim (kovulmuş şeytan)” adını takmıştır.
Hicr suresi ayet 34; Sad suresi ayet 77;
Tekvir suresi ayet 25 ve Nahl suresi ayet 98`e bakabilirsiniz.
Kur`an nasıl ki şeytanî özellikler gösteren
insanları “şeytan” diye nitelemişse, aynı şeytanî özellikleri gösterdiği için
bazı ayetlerde (Bakara; 36, A`râf; 14, 15, İsra; 64) İblis`i de “şeytan”
olarak nitelemiş, fakat Bakara; 34, A`râf; 11-27, Hicr;
28-44, İsra; 61-65, Kehf; 50, Ta Ha; 116-123, Sad; 71-85,
Şuara; 94,95, Sebe; 15-21 gibi bir çok ayette de İblis`ten bahsederken özel
ismi ile bahsetmiştir.
İblis boyun eğmeyişi, itaat etmeyişi ve inatçı
oluşu nedeniyle de Saffat suresinin 7. Ayetinde “شيطان مارد Şeytan-ı Marid”
olarak nitelenmiştir.
Racim:
“رجيم Racim” sözcüğünün mastarı “رجم recm” olup, bu sözcüğün ilk anlamı; “قتل öldürmek” demektir. Öldürmeye “recm”
denmesinin sebebi, Arapların öldürecekleri kimseyi taşlamak suretiyle
öldürmeleridir. Sonradan her öldürme işine “recm” denilir olmuştur. Kur`an`da
yeri olmamasına rağmen zina suçlularına verilen cezanın adı da buradan gelir.
“Recm” ve türevleri Kur`an`da 14 kez yer
almasına rağmen hiçbir yerde bu anlamda kullanılmamıştır.
“Öldürmek” anlamı dışında “recm” sözcüğü şu
anlamlarda da kullanılır olmuştur: “taş atmak”, “lânet etmek”, “sövmek,
yermek”, “hicran”, “tart etmek, kovmak”, “zann ve zanna dayalı söz söylemek”
(Lisan ül Arab Cilt 4 s.90).
Şeytan için bu anlamların hepsi uygun
görülerek ism-i mef`ul anlamıyla “taşlanmış şeytan”, “lânetlenmiş şeytan”,
“kovulmuş şeytan”, “sövülmüş şeytan” …” denilmiştir.
Bize göre ise, konumuz itibariyle şeytanı
tanımlayan en uygun ifade; “zan ve zanna dayalı söz” anlamından hareketle,
sözcüğün ism-i fail anlamıyla kullanılması sonucu ortaya çıkan; “katil şeytan,
aslı astarı olmayan söz söyleyen şeytan, karanlığa taş atan şeytan, kafadan
atan şeytan, palavracı şeytan” ifadeleridir.
Marid:
“مارد Marid” sözcüğü; “azgın, inat ve isyanda benzerlerinden çok
ileri giden, karşı çıkan” demektir. Bu sözcüğün mübalâğa kalıbı olan “مريد merid” sözcüğü, “şeytan-ı merid” olarak
Hacc suresinin 3. ve Nisa suresinin 117. ayetlerinde, geçmiş zaman kipiyle de “
مردوا على النّفاق mered-u alennifakı (münafıklık üzerine inatlarını
sürdürdüler)” şeklinde Tövbe suresinin 101. ayetinde yer alır. “Marid”
sözcüğünün mastarı olan “مرد merd”
sözcüğünün türevleri, sözcüğün öz anlamı ekseninde farklı kalıplarda bir çok
değişik anlam kazanmıştır. Bunlardan en önemlisi, “معرّى soymak, soyunmuşluk” anlamıdır.
Araplar, yapraktan soyunmuş (yaprağı olmayan) ağaca “شجر امرد şecerün emred”, bitki bitmeyen kumluklara “رملة مرداء remletin merdai”, köseye (sakalı bitmeyen kimseye) de “امرد emred” derler. Detay Lisan ül Arab cilt
8, s. 247-250`de mevcuttur.
“تمرّد Temerrüt (uzun bir süre inat etme)” sözcüğü de aynı kökten
türemedir.
“Marid” sözcüğü, “soymak, soyunmuşluk,
çıplaklık” anlamıyla değerlendirildiğinde “şeytan-ı marid”; ism-i mef`ul
anlamıyla “hayırlardan, güzelliklerden soyunmuş şeytan”; ism-i fail anlamıyla
“hayırlardan, güzelliklerden soyan şeytan” demek olur. Bu anlam, A`râf
suresinin 27. ayetinde farklı bir üslûp ile kullanılmıştır.
“Marid” sözcüğü ile İblis`e (düşünce yetisi)
yakıştırılan “inat ve isyanda çok ileri gitme” sıfatı, Kur`an`da anlatılan
olaylardaki İblis`in (Şeytan-ı Racim`in) davranışları ile birebir
örtüşmektedir. “İblis`e, Âdem`e secde et (Âdem`e boyun eğ)” denildiğinde secde
etmeyerek isyan etmiş, kendisine yapma denileni yapmış, yap denileni yapmamış,
Âdem`i yaklaşılması yasaklanan ağaca yaklaştırmıştır.
“ابليس İblis” sözcüğünün anlamı; “hayırdan son derece ümitsiz
olan, Allah`ın rahmetinden umudunu kesen” demektir. Araştırmacılar bu sözcüğün
aynı “Âdem” sözcüğü gibi Arapça olmadığını, Arapça`ya başka dillerden geçtiğini
belirtmişler ve Yunanca “Diabolos” sözcüğünün değişmiş hâli olduğunu ileri
sürmüşlerdir.
“İblis nedir?” sorusuna eski düşünürlerin bir
çoğu; İblis`in asıl adının Azâzil olduğu, meleklerin ileri gelenlerinden biri
iken Âdem`e secde etmediği için Allah`ın rahmetinden uzaklaştırıldığı şeklinde
bir açıklama getirmişlerdir.
Şimdi Kur`an ayetleri doğrultusunda İblis`i
anlamaya çalışalım.
İblis`in
özellikleri:
a) İblis cinlerdendir.
Kehf; 50:Hani biz meleklere, “Âdem`e secde edin”
demiştik de İblis dışında hepsi secde etmişti. İblis, cinlerdendi. Kendi
Rabbinin emrine ters düştü. Şimdi siz, beni bırakıp da onu ve onun soyunu
dostlar mı ediniyorsunuz? Hem de onlar sizin
düşmanınızken. Zalimler için ne kötü bir
değiştirmedir bu!”
“الجنّ Cinn” sözcüğü, “kapalı, gözükmez varlık ve güç”
demektir.
b) İblis, ateşten
yaratılmıştır.
A`raf; 12:(Allah) Buyurdu ki: “Sana
emrettiğimde secde etmeni ne engelledi?” (İblis) Dedi ki: “Ben ondan
hayırlıyım.. “Beni
ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın”.”
Ayetlerde İblis`in yaratıldığı “النّار ateş” ise, günümüzde “enerji” olarak
isimlendirilen “güç”e karşılık gelmektedir. Adem`in yaratıldığı تراب toprak, طين balçık da “madde” diye adlandırılan varlığa karşılık gelmektedir.
Bilindiği gibi “ateş” Pythagoras tarafından
ortaya atılan kurama göre, evreni oluşturan dört ana maddeden (hava, su,
toprak, ateş) birisidir ve günümüzdeki “enerji” kavramı ile örtüşmektedir. Bir
başka ifade ile “ateş”, Kur`an`ın indiği dönemdeki insanlar için, bilinmezleri
de temsil eden bir ilk maddedir. Çünkü insanlar havayı solumakta, suyu içmekte,
toprağı işlemektedirler ama yıldırım ve şimşeğin ateşini yakından
tanımamaktadırlar.
Dolayısıyla Kur`an`da İblis`in yaratıldığı
“şey”in “ateş” olarak açıklanması, konuya bugünkü bilgiler ışığı altında
bakanlar tarafından yadırganmamalıdır.
c) İblis, insanların
sudûrundadır (göğüslerdedir; beyinlerindedir, zihinlerindedir).
Nass; 4, 5:Hannasın kötü fısıltılarının
şerrinden,Ki o, insanların göğüslerinde vesvese verir.
d) İblis vesvese
verir.
Ta Ha; 120:Derken şeytan ona vesvese verdi.
Dedi ki: “Ey Âdem! Sana sonsuzluk ağacı ve eskimez/çökmez mülk/saltanat
için rehberlik edeyim mi?
A`raf; 20:Derken, şeytan, kendilerinden
gizlenmiş olan çirkinliklerini ortaya çıkarmak için ikisine de vesvese verdi.
Dedi ki: “Rabbiniz sizi ancak, iki melek olmayasınız yahut sürekli kalmayasınız
diye şu ağaçtan uzak tuttu.”
Kaf; 16: Ve hiç kuşkusuz, insanı Biz
yarattık ve nefsinin ona ne
vesvese verdiğini Biz biliriz. Ve Biz ona şah
damarından
daha yakınız.”
وسوسة Vesvese: “Gizli bir sesle, fısıltı ile düşünce aşılamak, bir işe,
eyleme yöneltmek” demektir.
İblis`in yani Şeytan-ı Racim`in neler
fısıldayacağını, neleri gizlice telkin edeceğini ise konuya girerken
belirttiğimiz şeytanî karakterleri göz önüne alarak öğrenebilmek mümkündür.
e) İblis bir melektir.
Bakara 34; Hıcr 31; Ta Ha 116; Kehf 50:
Hani meleklere, “Âdem`e secde edin” demiştik
de İblis müstesna hepsi secde etmişti. İblis dayatmıştı.”
İblis`in Âdem`e secde etmeyişini anlatan
ayetlerde İblis`in meleklerin içinden istisna edildiğini görüyoruz.
“İstisna” terim olarak “Bir ismi istisna
edatlarından biriyle cümledeki yargıdan çıkarmak” demektir. Arapça dil
bilgisine göre şekil olarak üç çeşidi olmasına rağmen, anlam olarak istisna iki
çeşittir.
Birincisi. Muttasıl istisnadır (müstesnanın
müstesna minh cinsinden olduğu istisna).
İkincisi: “Munkatı istisna`dır” (müstesnanın
müstesna minh cinsinden olmadığı istisna).
Melek, cinn ve şeytan kavramlarını
özümseyememiş yorumcular ayette yapılmış istisnayı, munkatı istisna kabul edip
İblis`i yani Şeytan-ı Racim`i melekten saymamışlardır.
Halbuki İblis’i konu alan Ta ha 116; Sad 73;
Hicr 31`de “meleklerin hepsi, toplu halde” ifadeleri yer almaktadır.
Bu vurgular ayetteki istisna cümlesinin
kesinlikle “Muttasıl istisna” olduğunu gösterir.
Bunun anlamı şudur; İblis diğer hemcinsleri
gibi Âdem`e secde etmemiştir.
İblis, melek grubundan secde yargısında
istisna edilmiştir.
Öyleyse İblis kesin olarak melektir.
Bu noktada bir sorun ortaya çıkmaktadır:
İblis, melektir tamam ama melek nedir? Çünkü bu yargı klâsik melek anlayışı
çerçevesinde kesinlikle kabul edilemez.
Melek:
Arap dil bilimi uzmanları “ملك melek” sözcüğünün kökeni ile ilgili
altı tane farklı tespitte bulunurlar. Bu tespitlerin izahı, sayfalar dolusu açıklamaları
gerektirir. Biz bunların en isabetlisi olan iki tespiti dikkate alacağız.
Olayın geniş açıklamasını arzu edenler, Kitab-ül-Ayn, Tehzib, Camî, Keşşaf,
Mecma`, Garaib, Lübâb, Rûh, El-Bahr-ül Muhît, Müfredat gibi kaynaklara
başvurabilirler.
Birincisi: Melâike ve bunun tekili olan melek
sözcükleri “ؤلوك ülûk” kökünden
türemiştir. Bu sözcük “elçi göndermek” anlamını taşımaktadır. Kelimenin aslı “مألك me`lek” dir. İsm-i zaman, ism-i mekân
ve mastardır. Dolayısıyla başındaki “م mim(m)” ektir. Sonra elifle lâm yer değiştirmiş “ملئك mel`ek” yapılmıştır. Allah`tan elçi
anlamında isim olarak kullanılmaya başlayınca hemze terk veya tahfif yoluyla
kalkmış sözcük “ملك Melek” şeklini
almıştır.
İkincisi: Başındaki “م mim(m)” kelimenin aslındandır, ek değildir.
Kuvvet/yönetim gücü anlamındaki “ ملك melk” kökünden türemiştir. Mülk, milk, malik ve melik
sözcükleri bu kökten türemedirler. Anlamları da bu kök anlamına göredir.
Genellikle eski tefsirciler birinci
şıkkı tercih etseler bizim tespitlerimize göre her iki kökten de türemiş
ve ayrı kök ve ayrı anlamlarda kullanılmıştır. Yani bazı yerlerdeki “melâike” sözcüğü birinci
şıktaki anlam kapsamına bazı yerlerde geçenler de ikinci şıktaki anlam
kapsamına girmektedir. Bunların ne anlamda kullanıldıklarını pasaj
içerisindeki söz akışından kolayca ayırt edebiliriz.
Yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda
anlaşılıyor ki “ ملك melek”, “Kuvvet,
yönetim gücü, elçi ve haber verici” demektir.
Kur`an`ı iyi anlayıp dini doğru yaşayabilmek
için bu kavramın Kur`an`daki anlamlarını iyi bilmemiz gerekmektedir.
Görüldüğü üzere melek sözcüğü iki farklı
anlamlı kökten gelebilmektedir.
Buna göre “ülûk” kökünden anlamına göre
“elçiler (haberciler)”;
“melk” kökünden anlamına göre ise “yönetim
güçleri” anlamına gelmektedir.
Ne yazık ki bu ayırım yapılmadan Kur`an`daki
“melek, melâike” sözcüklerinin hepsi aynı anlamda kabul edilmiştir.
Halbuki konu akışı çerçevesinde bu ayırım
yapılabilir. Yapılmalıdır da. Zira konu içerisinde bunlar farklı farklı
anlamlar içermektedir.
Bizim konumuzu ilgilendiren yani Âdem`e secde
eden (boyun eğen) melekler ve secde etmeyen melek (İblis) konusundaki ayetlerde
geçen “ملائكة melâike” sözcüğü “melk” kökünden türemedir ve anlamı
“güçler” demektir.
f) İblis, Âdem`e
(insana) secde etmez (boyun eğmez, kontrole girmez).
İlgili ayetleri biliyorsunuz. Burada
tekrarlama gereği duymuyoruz.
Ancak özellikle şu ayrıntılar gözden
kaçırılmamalıdır.
İblis Rabbine boyun eğer, O`na yalvarır ondan
dileklerde bulunur.
Konu ettiğimiz ayetlerin pasajlarını bütün
olarak okursanız bunları görürsünüz.
g) İblis insan var
oldukça vardır, insandan başka bir varlıkla ilişkisi yoktur..
Sad; 79-81:(İblis) Dedi ki: “Rabbim, o halde
insanların diriltileceği güne kadar bana süre ver.”(Allah) Buyurdu ki: “Peki,
süre verilenlerdensin.O bilinen vaktin gününe kadar.”
A`raf; 14, 15: (İblis) Dedi ki:
“İnsanların diriltileceği güne kadar bana süre ver.”(Allah) Buyurdu ki: “Süre
verilenlerdensin.”
Ve benzeri ayetler.
Şimdi düşünelim bakalım Kur`an`a dayalı bu
ipuçlarını değerlendirirsek hangi yargıya varırız?
Yani, Gözükmeyen, insanların içinde
(beyinlerinde) bulunan, sürekli vesevese veren, kıyamete kadar da bu işlevini
sürdürecek olan, insandan başka bir varlıkla ilişkisi bulunmayan, insana boyun
eğmeyen ve enerjiden yaratılmış olan bu güç nedir?
Bu soruya herkesin (özellikle de psikolojiden
az da olsa anlayanların) verebileceği tek cevap vardır. Bu nitelikli tek güç,
insanın DÜŞÜNME YETİSİDİR. (Buna mutlaka bir ad koyun; ne koyabilirseniz.)
“Düşünce”, “Beynin dolaylı yaptığı bir
tepkidir.” diye tanımlanır Psikoloji biliminde. Bu yeti canlılardan sadece
insanda vardır. Diğer canlılarda yoktur.
Yukarıda sıraladığımız Kur`an kaynaklı İblis`e
ait özellikleri tek tek insandaki “düşünme yetisi”ne uygulayabiliriz. Yani
düşünme yetisi:
- Göze gözükmez,
- İnsanın zihninde sürekli vesvese verir,
- Sadece insana özgüdür, varlığı onun
varlığına bağlıdır,
- İnsana secde etmez (insana boyun eğmez,
insanın kontrolüne girmez),
- Enerjiden ibarettir (ateşten yaratılmıştır,
madde halinde varlığı yoktur),
- Bir güçtür (melektir).
Ana Britannica`da “düşünce” maddesinin karşısında
yazan şu sözleri dikkate almakta yarar vardır:
“Psikanalize göre, `birincil süreç düşüncesi`
bilinç dışı ve sözcük ötesi bir süreçtir. Yani sözcüklerle simgeselleşmemiştir.
Örneğin bir isteğin bir insanı baskı altında bırakması sözcüklere dökülemez. Bu düşünce türünde karşıtlar bir arada
bulunabilir; böyle düşünce mantık kurallarına uymaz, zaman ve yer tanımaz,
neden-sonuç bağıntısı taşımaz ve bütünüyle haz ilkesi doğrultusunda gerçeklikle
bağıntısı olmayan bir biçimde gelişebilir. Oysa `ikincil süreç düşüncesi`
gerçeklik ilkesine bağlı olarak dış nesnelerin gerçekliğini gözetir, söze
dökülür, dil ve mantık kurallarına uyum gösterir.” (Cilt: 11 s: 20)
Bu açıklamalardan anlıyoruz ki insan,
kendisinde var olan akıl, irade, bellek, dikkat, merak, korku, düşünce gibi
zihinsel melekleri (güçleri) arasında, sadece düşünce meleği (melekesi de
denilebilir) üzerinde tam kontrole sahip değildir. Yani `birincil süreç
düşüncesi` adı verilen düşünme; bilinç dışı, insanın kontrol edemediği bir
melektir.
İşte, iğvalarından (dürtülerinden) Allah`a
sığınmamız gereken Şeytan-ı Racim (İblis) budur.
Aşağıdaki ayetleri tetkik edersenizde
göreceksiniz ki Şeytan-ı Racim, insanın (bu insan peygamber de olsa) kendi içindedir.
Tekvir; 19-25: kuşkusuz bu, değerli bir
elçi sözüdür;güçlü, Arş`ın Sahibi`nin yanında çok itibarlı,itaat edilir,
güvenilir.Arkadaşınızı cin çarpmış değildir.Andolsun o, O`nu açık ufukta
gördü.O gayb hakkında cimri de değildir.Bu, kovulmuş şeytanın sözü değildir.
Necm; 3, 4:O, hevadan konuşmuyor. O, kendisine
vahyedilen bir vahydir.
Hakka; 38-47: Artık yok, yemin ederim
gördüklerinize ve görmediklerinize!O (Kur`an), hiç şüphesiz şanlı bir elçinin
sözüdür.Ve o, bir şair sözü değildir. Siz pek az inanıyorsunuz! Bir kâhin sözü
de değildir. Siz pek az düşünüyorsunuz! Âlemlerin Rabbi tarafından indirilmedir. O,
Bizim adımıza bazı lâflar uydurmaya kalkışsaydı, elbette Biz onu, o yüzden
yemin (sağ el) ile yakalardık (kuvvetle tutar hınç alırdık)Sonra da onun
iliğini (can damarını) keser atardık.O vakit sizden hiçbiriniz ona siper de
olamazdınız.”
“Düşünme Yetisi”, İslâm`ın üzerinde
hassasiyetle durduğu “Tefekkür” ile karıştırılmamalıdır. İkisi farklı
şeylerdir.
“Fikr (Düşünce Yetisi” İslam`da kınanırken
(Müddessir 18-25), tefekkür emredilir, zorunlu görev haline getirilir.
Bu açıklamalarımızdan dolayı zihinlerde
İblis`in sayısıyla ilgili ve İblis`in yaratıldığı boyut hakkında soru
işaretleri oluşacaktır. Onların giderilmesine gelince:
İblis ve Şeytan-ı Racim`i konu alan ayetler
incelendiğinde ikisinin aynı şey olduğunu görürürüz.
Hatta İblis`e, Şeytan-ı Racim`den başka
Şeytan-ı Marid ve Hannas yaftalarının da vurulduğuna şahit oluruz.
Her insanın bir İblisi vardır ve herkesinki
birbirinden farklıdır. İblis yukarıdaki yapılan açıklamalarda gördüğünüz gibi,
tedbir alınmazsa, şerrinden Allah`a sığınılmazsa insanı dünyada ve ahirette
felakete sürükler. Aşağıdaki ayete baktığınızda görüyoruz ki insanı felakete
sürükleyen bu güç uzakta değil insanın kendi boynunda asılıdır.
İsra; 13: “Ve her insanın boynuna kendi
kuşunu (ona kötülük
ettirten gücünü) bağladık. …..”
Şu ayette de Şeytan-ı Racim “كلّ Küll” kelimesiyle
birlikte kullanılmış böylece, İblis`in yani Şeytan-ı Racim`in tek bir tane
olmadığı açıklanmıştır.
Hicr; 17: “Ve biz onu Şeytan-ı
Racim`in hepsinden koruduk.”
Bir tek İblis`in ilk insandan son insana kadar
yeryüzüne gelmiş, geçmiş ve gelecek herkesi etkilediğini kabul etmek İblis`e
Allah`a ait nitelikleri vermek olur. Ki bu, bazı eski dinlerde iyilik ve
kötülük tanrısı olarak ortaya çıkmış olan batıl inançlar doğrultusunda bir
kabul olur.
İblis bizim yaşadığımız evrenin bir
parçasıdır. Yani üç boyutlu âlemdendir. İnsanın ayrılmaz bir parçasıdır.
Aksi bir durum Allah`ın adaletine uygun
düşmezdi. Kimse hissedemeyeceği, tedbir alamayacağı, başka bir boyuttan bir
yaratık ile başa çıkma imkanına sahip değildir.
Böyle bir yaratığın insanlara musallat
edilmesi adil bir davranış olmazdı. Hem de bu Sünnetüllah`a aykırı olurdu.
Çünkü “Allah hiç kimseye gücünün üstünde yükümlülük vermez (Bakara; 233, 286;
En`am; 252, A`raf; 42, Mü`minun; 62, Talak; 7).”
Kâfirler kendilerine peygamber olarak bir
melek gönderilmesini istemişler Rabbimiz de onların beklentilerine şöyle cevap
vermiştir.
İsra; 95: “De ki: “Yeryüzünde
yerleşip dolaşanlar melek olsalardı, biz de elbette, onlara gökten
elçi olarak bir melek
indirirdik.”
Evet peygamberler bile insanlığa kendileriyle
aynı boyuttaki varlıklardan gönderilmiştir. Zira farklı bir boyutun yaratığı
ile iletişim söz konusu edilemez.
İblis`in yaratılmasında ve İblis`e kıyamete
kadar süre verilmesinde birçok hikmet ve yarar vardır. İblise süre verilmesini
konu eden âyetlere dikkat ederseniz İblis:
“Beni azdırmanın karşılığında yemin ederim ki,
onları saptırmak için senin dosdoğru yolun
üzerine kurulacağım.
Sonra onlara; önlerinden, arkalarından,
sağlarından, sollarından musallat olacağım.
Birçoklarını şükreder bulamayacaksın.
Rabbim! Beni azdırmana (saptırmana) karşılık,
kesinlikle ben yeryüzünde onlar için mutlaka süslemeler yapacağım ve onların
tümünü kesinlikle azdıracağım.
Yemin olsun, eğer beni kıyamet gününe kadar
ertelersen, onun soyunu, pek azı hariç, hükmüm altına alacağım.”
demektedir.
Yani İblis; insanlara dünyayı sevdirecektir;
ihtiraslar, tutkular oluşturacaktır.
Bu tutkular sayesinde de mücadele, yarışma,
bir ötekinden üstün olma gayret ve çabaları artacaktır.
Hayatın Allah`ın koyduğu ölçülere uygun
sürmesi ve insanların sınanması için böyle alternatif bir gücün, enerjinin
insanın içinde olması lâzımdır.
İnsan bu güç (enerji) sayesinde seçici
olacaktır. Robotluktan kurtulacaktır. Yani bu güç sayesinde dilerse imanı ve
taatı, dilerse küfür ve isyanı seçebilecektir.
Kişilerin İblis sayesindeki seçiciliği
sonucunda Rabbimizin üstünlük ifade eden Kahhâr, Müntekîm, Adl, Dâll,
Şedidü`l-ikâb, Serîul`-hisâb, Hâfid, Rafi`, Muizz, Müzill isim ve sıfatları,
hıfz, afv, mağrifet, rahmet, günahları örtme ve bağışlama gibi yücelik
sıfatları tecelli edecektir. Onun için İblis yaratılmış ve kendisine
böyle bir mehil verilmiştir.
Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
En doğrusunu bilen Allah'tır
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.
Kaynak: iste
kuran
Yazının yer aldığı diğer link: http://www.hanifdostlar.com/forum_posts.asp?TID=3051&PN= 1&TPN=28
__________________ Yunus 105. Şu da emredildi: "Yüzünü dine bir hanîf olarak çevir. Sakın müşriklerden olma!"
|