Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Bütün peygamberler kavimlerine tevhidi yani “ Allah birdir , ondan başka ilah yoktur ve yalnız ona kulluk edin” ilahi emrini bildirmişlerdir. İşte bütün kitaplardaki ortak nokta ve peygamberlerin gönderilişlerindeki başlıca neden hep bu olmuştur. Öncelikle islam dinini ve gerçek müslümanlığı doğru anlamamız gerekir . Birazdan açıklayacağımız kur’an ayetleriyle , bu konunun çok daha iyi anlaşılacağından hiç şüphem yok .
Kur’anı kerim bize, sadece anlamadığımız bir dilde okuyalım da ,sevap kazanalım diyemi gönderilmiş , yoksa öğrendiğimizi yaşayalım diyemi ? tabiki ikincisi . Öyle ise bu konuda yapılan çalışmaların sisteminde , bir takım değişiklikler yapmak gerekir . Örneğin kur’an kursu diye bilinen yerlerde insanlara sadece arapça alfabeyi öğretmemek , içeriğini ve beklentileri anlatmak , bilinçli olarak yaşanmasına vesile olmak gerekiyor.
Bir hadis i şerif te Efendimiz “ En hayırlınız Kur’anı öğreten ve öğrenendir” buyurmaktadır. Burada kastedilen kelimelerin arapça telaffuzu değil , içerik noktasıdır. Kur’an ın her harfinde çok büyük sevapların oluşu ve okunması konusunda vaad edilenler, insanları kur’an la yaşamaya teşfik etmek ve Allah ın kelâmına yaklaştırmak maksadını taşımaktadır.
Aynı zamanda itibar edilmesi gereken en yüksek merci olarak kur’an ı görmemiz şarttır. Bu konuda, kendine yüklenen sorumlulukların öğrenilmesi ve uygulanması bakımından, Efendimiz tarafından söylenmiş bir çok hadis i şerif günümüze kadar nakil olmuştur. Kur an ı miheng olarak görüp , hadisleri bu doğrultuda incelememiz gerekmektedir. Herkesin işine geldiği hadisi , kendi işine geldiği şekilde yorumlamasının sonucu , günümüzde oluşan bu vahim ve akıbeti acı olan tablodur.
Kur’an dan çıkartacağımız en büyük dersin, hem birey hemde toplum olarak sağlam ve güçlü olunması gerçeği , sürekli göz ardı edilmiş ve sonuç olarak , günümüzdeki bu dağınık sistem ortaya çıkmıştır.
O gün okunan anlaşılıyordu ve sorun yoktu , bu gün bu şansımızın olmadığını sanmamalıyız. Bu konuda bir örnek vermek istiyorum , peygamber efendimize ayetler arapça nın dışında bir dilde inmiş olsaydı , insanlara anlamadığı bir dilin alfabelerini öğrenip körü körüne okumaları tavsiye edilirmiydi sizce ? Yoksa halka Rablerinin kendinden neler beklediği anlatılırmıydı?
Belkide günümüzde kur’an ın şifreler kitabı olmasının sebebi , arapçayı kutsallaştıran zihniyetlerin var olmasındandır. Bazı televizyon kanallarında kur’an eğitimi adı altıda , sadece arap alfabelerini ve teleffuzlarını öğretildiğini görmek hakikaten beni çok üzüyor. Televizyondan arapça ayetleri takip etmeyi , sevap olarak yansıtıp , kişilerin dikkatini yanlışa sevk etmemek gerekir. Öncelikli olarak nelerden bahsettiğini anlayıp , yaşamaya çalışmak daha doğrudur. Uygulanan mevcut zihniyetle dini yaşamaya çalışmanın bizleri getirmiş olduğu nokta ; cehaletin ve ezilmenin , bizler kendimizi değiştirene kadar boynumuzda vebal olmasıdır.
Kuran anlaşılmayacak , şifreleri olan , sadece medrese eğitimi görmüş kişilerce açıklanacak bir kitap değildir . Tek şifresi samimiyet olan , herkesin gayret ettiğinde hissesine düşeni alacağı ap açık bir kitaptır. Bu konuda “ Kur’an meali okumayın , siz anlayamazsınız , her ayetin kırk bin mânası vardır” diyen zihniyetler asla kabul edilemez . En’am suresi 90. ayette kur’an ın tanımı yapılmış ve savunduğumuz tezlerin doğruluğu ispatlanmıştır.
Şöyleki “ O ancak alemleri irşad için ilahi bir öğüttür ”
Hesabımızı kur’an a göre vereceğimiz gün gelmeden önce , aklımızı başımıza toplamamız ve içinde bulunduğumuz derin uykudan uyanmamız gerekmektedir. Bizi kur’an dan uzak tutmaya çalışan ve anlamazsınız gözüyle bakan çarpık zihniyetlere , yanıldıklarını göstermenin zamanı gelmiştir.
Bu çarpık zihniyetle yaşamak suretiyle ; kur’an karmaşık bir sihir ve büyü kitabı haline getirilmiş, çocuklar , gençler ve yetişkinler kulaktan dolma boş bilgilerle eğitilmiştir . Türbelerdeki kalabalık her geçen gün artmış ve maalesef dinimiz – Allah u teala bu konuda şöyle buyuruyor - şeklinde değilde - falancası şöyle demiş – tarzıyla sorunların çözümlenmeye çalışıldığı bir din haline getirilmiş . Herkes hoşuna giden görüşü benimsemiş , samimi olarak kulluk yapma ihtiyacı azalmıştır. İnsanlara akıllarını çalıştırmamanın ve cahil kalmanın yolu açılmış ; bir konuda duyduğu meseleyi , kur’an dan araştırmak yerine , duyduğunu kabullenme yolu aşılanmıştır. Geçmiş insanların adetleri , yaşam ve giyim tarzları din haline getirilmiş ; hocalık mevkiinde bulunan kişilere peşinen alim muamelesi yapıldığından , söylediği herşey doğru olarak kabul edilmiştir . Kalben tatmin olmasa dahi nefsi hoşnut olduğundan ve fetva makamlarının üstünlüğü var sayılaraktan , din adına ortaya atılan her hüküm , Allah ın mutlak emri olarak algılanmıştır. Duyduğu mesele ile ilgili kalbindeki rahatsızlığın vebali , alim bildiği kişilerin üzerine yüklenmiş , yarın sorarlarsa falanca hocadan duydum deyip , kurtulacağı anlayışı hakim olmuştur.
Böylelikle doğru olarak bilinen , ancak günümüzde uygulanması yanlış hale gelmiş meseleler , asırlardır kulaktan kulağa gezerek günümüzdeki bu acı tablo ortaya çıkmıştır. Günümüzde mantığa sığmayan yanlış din değerlerinden dolayı , yeni nesil inançsızlık hastalığının pençesinde boğuşmaktadır. Kendilerine daha mantıklı ve ihtiyaçlarını karşılayacaklarını umdukları, gerçekten uzak inanç sistemlerinin arayışı baş göstermektedir.
Oysaki kur’an la gerçek bir eğitim uygulaması , tüm arayışları geride bırakıp ihtiyaçları fazlasıyla karşılayacaktır. Bunun için kur’an ın evrensellik ilkesinden faydalanıp , huzura ulaşmanın yollarını aramak sorunları dahada azaltacaktır. Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak misali , Allahın emrini anlamak yerine , birilerinin tavsiyelerini kur’an ın üstünde gören zihniyetten derhal kurtulmalıyız.
Bizler inancımızı doğru yere endeksleyip , en iyi istikameti kendimize seçmeliyiz. Bunu da üzerimize yüklenen sorumlulukları bilip yaşıyarak başarabiliriz.
Zaten bu konuda İbrahim suresinin 4. ayetinde mealen “Biz her gönderdiğimiz peygamberi, ancak kavminin dili ile gönderdik ki onlara açıkça anlatsın. Artık Allah dilediğini sapıklıkta bırakır,dilediğinide hidayete erdirir. O güçlüdür, hikmet sahibidir.” Buyurmaktadır. Burada bize verilmek istenen mesajdan anlaşılacağı üzere, asıl mesele öğrenip uygulamaya çalışmaktır. Bizler kur’an ın bugünkü muhatapları olarak , herşeyi açıkça bilmek , öğrenmek ve bizden iyi bilen insanlar tarafından eğitilmek en doğal hakkımızdır.
Hidayet etmek Rabbimizin tasarrufundadır , kişilerin samimiyetlerine ve itikatlarına göre dilediğine dilediği kadar hidayet eder. Allah tan hidayet istemek yeterli değildir , hidayeti hak edecek şartları yerine getirmemiz gerekmektedir. Rabbimiz , kişilerin itikatı , samimiyeti ve gayreti oranında hidayette bulunur. Kul çaba göstermekle mükelleftir, hidayetin taksimi , rabbimizin tasarrufundadır.
Yunus suresinin 57. ayetinde mealen “ Ey insanlar işte size Rabbinizden bir öğüt , gönüllerdeki dertlere bir deva ve mü’minler için bir hidayet ve rahmet geldi”.
İnsanın anlamadığı bir dilde öğüt alması mümkün olmadığından, imkanlarını kullanıp , kendisine verilen nasihatları öğrenmelidir. Allahu teala kur’anı, hatim edelim de sevap kazanalım veya birisi öldüğünde arkasından okuyalım diye göndermemiştir. Kamer suresinde defalarca tekrarlanan bir ayet hiç söze gerek bırakmıyor.
“ Yemin olsun bu kur’anı düşünmek için müyesser kıldık . Ama düşünenmi var ?”
Hakkında bilgi sahibi olmadığımız bir konuyu düşünmemiz mümkün değildir , bırakında insanlar yaşasınlar , düşünsünler ve anlasınlar . Bir kısım şahısların geçmişte ve günümüzde , gerçekten uzak düşüncelerinin kötü izlerinden dolayı , toplumun bu hakkını elinden almaya yönelik anlayışları aşılamamak gerekir. Herkesin bireysel olarak bilme mecburiyeti olan konuları “ Bir bilene danış” zihniyetiyle çözmemek gerekir. Elbette herkes herşeyi aynı orantıda algılayamayabilir bu gayet doğaldır, ancak günümüzdeki kadarda , herşeyi birilerinden bekleme alışkanlığıda çok yanlıştır. Kur’an daki tavsiyeleri yanlış bir şekilde yansıtmış kişiler yüzünden , insanları kur’an dan koparıp ömür boyu kişi ve kurumlara muhtaç olacak şekilde yetiştirmek doğru değildir. Bu konuda insanları kanalize edenlerde sorumludur , akıllarını kullanmayıp cahilce herşeyi kabullenenlerde. Bu yanlışlar zincirine itibar edilmesinin eserleri , dinimizin her noktasında görülmektedir. Bu sorunu çözmenin en makûl yolu , samimiyet bilincini kur’an la özdeşleştirmektir.
İslam dinini , sadece bireysel huşu ve manevi haz’ın içinde işleyen bir kısır döngünün esiri yapmayıp , toplum olarak genel birlikteliği ve kur’an ışığında islamı , yaşamımıza entegre etmeliyiz. Gerçek islamı yaşayan güçlü bir toplum olmanın , en önemli unsurlarından biride budur.
Kolay olan dururken ,insanları zor olan azgın sel suyu misali din zihniyetlerinin içine itmemek gerekir. Samimiyeti aşılama yerine , sürekli birilerine muhtaç olmayı gerektiren , kurallar zinciriyle yaşama mecburiyetini dayatmamak gerekmektedir. Kur’an ı anlama ve yaşama gayretini , bir ömür okunsa yinede bitmeyecek olan ayrıntılarla takas etmemek , artık bizim için bugün mecburiyet haline gelmiştir. Belki yarın mahkûmiyetede dönüşebilir , bellimi olur ? Kur anı gerçek manâ da kavrayan kimselerin , çevresindekileride kendisine bir ömür muhtaç olacak şekilde yetiştirmemesi çok önemlidir. Kur an ın özünü hissettirip , daha ileriye ve güzele ulaşmaları için gerekli ortamı sağlamak , mükemmel müslümanların çoğalmasında vesile olacaktır.
|