Erhan Afyoncu'nun haberi
Gündemimiz seçim. Seçimlerde de en çok partilerin seçim vaatleri ve propaganda şekilleri konuşuluyor. 1908'de II. Meşrutiyet'in ilânından sonra partilerin kurulması, seçim propagandaları ve parlamentonun açılması halkın hayatına değişiklik getirmişti.
Özellikle seçimler tam bir eğlence ve çekişmeydi. Tarafların kıyasıya kendilerini övüp, rakiplerini karaladığı seçimlerde çok ilginç çekişmeler de yaşanırdı.
İttihadçılar, seçimlerinde Kosova'da bulunan Priştine'ye propaganda için "sakal-ı şerif" göndermişlerdi. Rakipleri olan Hürriyet ve İtilafçılar ise bunun Peygamberimiz'in değil Jöntürkler'in peygamberi olan Mahmud Şevket Paşa'nın sakalından bir kıl olduğunu ve gelen sakal kılının test edilmesi için ateşe atılması gerektiğini söylemişlerdi.
23Temmuz 1908'de İkinci Meşrutiyet'in ilânıyla siyasi hayatımızda yepyeni bir sayfa açılmıştı. Artık bizi yönetenleri sınırlı da olsa seçme hakkımız vardı. Seçimler ve partilerin hayatımıza girmesi günümüzde şikâyetçi olduğumuz anlamsız ve kısır siyasi çekişmeyi de beraberinde getirdi. 1908 seçimlerine İttihad ve Terakki Cemiyeti ile Ahrar Fırkası, yani Ahrar Partisi katılmıştı. Partilerin seçim programları olmadığından mebus, yani milletvekili adayları kendi programlarını hazırlayarak seçim çalışmalarına başlamışlardı. Seçim propagandası için en önemli araç gazetelerdi. Basın zaten partilere göre bölünmüştü. Basın özgürlüğü vs. söz konusu değildi. İstanbul basınından Tanin ve Şuray-ı Ümmet gazeteleri İttihad ve Terakki'yi gözü kapalı desteklerken Serbestî, İkdam, Sabah gibi İttihadçılar'a muhalif gazeteler de Ahrar Fırkası'nı aynı şekilde destekliyorlardı. Aynı durum taşra gazeteleri için de söz konusuydu. Anadolu ve Rumeli'deki birçok şehirde gazeteler destekledikleri partilerin propagandasını gözleri kapalı yapıyorlardı. Gazetelerde yayınlanan ateşli makalelerle taraflar birbirlerini kıyasıya eleştirip, kendi partilerinin faziletlerini anlata anlata bitiremiyorlardı. Günümüzde olduğu gibi o zaman da sloganlar seçimleri ayrılmaz bir parçasıydı. İttihadçılar'ın sloganı "yaşasın hürriyet, yaşasın millet, yaşasın vatan"dı.
MEŞRUTİYET KARŞITLARI
Seçimlerdeki propaganda metotlarından biri de yakın zamana kadar çok yoğun olarak kullanılan kahve konuşmalarıydı. Parti temsilcileri, ikinci seçmenler ve mebus adayları kahvelere giderek halka nutuk atıp, "..ceğiz, ...cağız" diye oy isterlerdi. İstanbul'daki en meşhur siyaset yerlerinden birisi Şehzadebaşı'ndaki Fevziye Kıraathanesi idi. Bir diğer propaganda şekli de seçim broşürleriydi. Adaylar bastırdıkları broşür ve el ilânlarıyla kendi propagandalarını yapıyorlardı. Ayrıca günümüzde liderlerin il ili dolaşıp seçim mitingleri yaptıkları gibi o zaman da merkezdeki partililer taşraya seçim gezileri düzenliyorlardı. Meşrutiyet heyecanı sürerken bu durumdan hoşnut olmayanlar ve monarşinin eski gücüne kavuşmasını isteyenler de vardı. Bunların başında bir zamanlar kendisi de İkinci Abdülhamid'e karşı mücadele ederken 1897'de padişahtan aldığı paralarla taraf değiştiren Mizancı Murad vardı. Mizancı Murad, Mizan gazetesinde yazdığı yazılarda seçmenleri "dinine, devletine bağlı, geleneklere saygılı ve haramdan kaçınan kişileri" seçmeleri yönünde uyarıyordu. İttihadçılar, Mizancı'nın sert eleştirileri üzerine Tercüman-ı Hakikat Gazetesi'nde "Murad Bey'e ihtar" diye bir yazı yazarak tehdit etmişlerdi. Bu arada meydana gelen bazı hadiseler de Meşrutiyet'in aleyhine kullanılmıştı. 23 Ağustos 1908'de İstanbul Saraçhane'de çıkan yangında yedi kişi ölmüş ve büyük maddi hasar meydana gelmişti. Abdülhamid taraftarları bu hadiseyi "Meşrutiyet'in ilânı üzerine Allah tarafından verilmiş bir ceza olarak" halka duyurdular. 1908 Ramazan'ı 27 Eylül'de başlamıştı. Seçimlerin Ramazan'a gelmesi ortamı daha da gerdi. Yıldız sarayının önünde, Beyazıt Meydanı'nda, Üsküdar'da kalabalıklar toplanıp meşrutiyet aleyhtarı gösteriler yaptılar.
DİN SİYASET SAHNESİNDE
1908 seçimlerinden itibaren seçimlerde en önemli figür halkın dini duyguları oldu. Muhalifler İttihad ve Terakki'yi dinsizlikle suçladılar. İttihadçılar ise din ve vicdan özgürlüğünü en iyi kendilerinin sağlayacağını söylüyorlardı. 1912 seçimlerinden önce İttihad ve Terakki'ye ne kadar muhalif varsa Hürriyet ve İtilaf Fırkası'nın çatısı toplanmıştı. Hürriyet ve İtilafçılar seçim propagandalarında yoğun olarak halkın dini duygularını kullanıp, İttihadçılar'ı dinsizlikle suçladılar. İttihadçılar, bu suçlamalar karşısında kendilerini dindar gösterecek işler yapmaya çalıştılar. Fevzi Demir, İkinci Meşrutiyet dönemi seçimleriyle ilgili araştırmasında seçimlerde yaşanan birçok ilginç hadiseyi zikreder. İttihadçı Vuçitrinli Mehmed Bey, seçimler sırasında bugünkü Kosova'nın başkenti olan Priştine'ye "Lihye-i saadet", yani Peygamberimiz'in sakal-ı şerifini göndertmişti. Ancak İttihadçılar'ın dinle alakalarının olmadığı propagandasını yapan İtilafçılar, bunun Jöntürkler'in peygamberi olan Mahmud Şevket Paşa'nın sakalı olduğunu iddia ettiler. Sakal-ı şerif tartışması mahalli basının da gündemine oturdu. İtilafçılar, işi iyice büyüterek İttihadçılar'a "İsterseniz tecrübe için ateşe atalım. Eğer yanarsa sakal Mahmud Şevket Paşa'nındır, yanmazsa Peygamberimiz'in sakal-ı şerifi olduğu anlaşılır" teklifinde bulunmuşlar, ancak böyle bir deneme yapılmamıştı. Not: Meşrutiyet seçimleri ve seçim tartışmaları için geniş bilgi 'Fevzi Demir'in "II.Meşrutiyet Dönemi Parlamento Seçimlerinde Din ve Siyaset", Toplumsal Tarih, sayı: 64 ve Nil Türker Tekin'in "1908'de Seçim Propagandası" Toplumsal Tarih, sayı: 104) makalelerinde bulunabilir.
BİR DEVRİN VE BiR KUŞAGIN PARTİSİ: İTTİHAT VE TERAKKİ
Siyasi hayatımızda derin bir yeri olan ve 1908-1918 yılları arasında Osmanlı Devleti'nde iktidara hakim olan İttihad ve Terakki, Meşrutiyet'i yürürlüğe sokmak için gizli bir örgüt olarak kurulmuştu.
YAZININ DEVAMI
|