bembeyaz Uzman Uye
Katılma Tarihi: 31 temmuz 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 736
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Hz. Adem ve eşinin çıkartıldıkları cennet, “sonsuzluk cennet”i miydi?
Hz. Adem ile Havva validemizin çıkarıldıkları cennet acaba "ebediyet cennet"i mi, yoksa dünyadaki herhangi bahçelerden bir bahçe midir?
Bu konunun çok iyi değerlendirilmesi gerekmektedir. Zira sadece cennet kelimesine bakarak bunun "sonsuzluk cennet"i olduğunu düşünenler yanılmakta ve çok yanlış yorumlara yönelebilmektedirler. Önce cennetle ilgili bir takım genel bilgiler verip, daha sonra bu konuyu ele alabiliriz.
Cennet; “örtmek, gizlemek” anlamındaki (جن) “cenn” kökünden isim olup, “bitki ve ağaçlarıyla toprağı örten bahçe veya yeşilliğin toprağı tamamen örttüğü yer” anlamına gelmektedir. Âhiret hayatında mü’minlerin ebedî kalacağı yerin bu şekilde adlandırılmasının sebebi, görünüm îtibârıyla dünya bahçelerine benzemesi veya içindeki eşsiz nimetleri insan idrakinden gizlemesinden dolayıdır. Kur’an-ı Kerim’de cennet kelimesi, müfred, tensiye ve cemî şekilleriyle 147 defa geçmekte olup, “bahçe”, “âhiret cenneti”, “Âdem ile Havvâ’nın iskan edildiği mekan” gibi değişik mânâlara gelmektedir.
Dinler târihine dair yapılan araştırmalar, hemen her din ve inanç sisteminde, ölüm sonrası hesaplaşmanın, ceza veya mükafatın varlığının kabul edildiğini göstermektedir. Yahudîlik’teki âhiret inancına göre öldükten sonra dirilme vardır ve iyiler ebedî olarak kalacakları “Aden (Eden) bahçesine” gideceklerdir. Hıristiyanlık’ta da âhiret inancı olup, cennet iyi ve doğru kimseler için bir mükafat yeridir. Onlar burada mutlu bir hayat sürecek, ebedîyen kalacak ve Tanrı’yı da görebileceklerdir. Gerek Yahûdîlik ve gerekse Hıristiyanlıkta yaratılışın başlangıcından itibaren Aden cennetinin var olduğuna inanılmaktadır.
İslâm literatüründe ise, cenneti ifâde etmek üzere, “cennet”, “cennetü’n-naîm”, “adn”, firdevs”, “hüsnâ”, “dârü’s-selâm” ve “dâru’l-mukâme” gibi isimler kullanılmaktadır.
İnsan kainatı yaratan ve yöneten Yüce Yaratıcı’yı gereği şekilde takdir edemeyip saygıda kusur ettiği zaman, ilâhî rahmet alanının dışına çıkması kaçınılmaz olmaktadır. Bunun içindir ki Allah, rahmetinin bir gereği olarak peygamberler ve kitaplar göndermekte, insanı uyarmakta ve kalbini ilâhî rahmeti kabullenecek hale getirmesini istemektedir. Buradaki uyarmanın gayesi korku, dehşet ve tedirginliğe sevketmek olmayıp, aksine, önceden yapılmış bir antlaşmanın gereği olarak muhatabın üstlendiği şerefli görev ve sorumluluğu ona hatırlatmaktır.
İnsanın en büyük kaygı ve korkusu yok olup gitmek ve unutulmaktır. Nitekim, Hz. Âdem ve Hz. Havvâ’nın sırf bu kaygı yüzünden cennetteki [bahçedeki] yasak meyveyi yedikleri bilinmektedir. Anlaşılacağı üzere insanoğlunun yaratılıştan gelen ilâhî formatında (fıtrat) böyle bir duygu vardır ve yok olmamak için Allah’ın kendisine tükenmeyecek bir hayat bahşetmesini istemektedir. İnsandaki bu ümidin Allah’a inanıp bağlanmasında büyük etkisinin olduğu ortadadır. Ebedî mutluluğun simgesi olan cennete kavuşma arzusu, bütün Müslümanlar için hayatın bir çok güçlüğüne göğüs germeyi ve fedâkarlıklar göstermeyi göze aldıran bir faktördür. Nitekim âyet-i kerimede, cennette arzulanan her şeyin ve sonsuzluğun bulunduğu haber verilmektedir. Bu itibarla, insanın ebedî hayatı elde etmek için üstün bir gayret göstermeyi istemesi doğaldır. Zîra gerçek esenlik, ancak cennettedir. Çünkü sonsuzluk, ihtiyaç bırakmayan zenginlik, zillete yer vermeyen üstünlük, hastalıksız bir sıhhat sadece orada bulunmaktadır. Cennette hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve hiçbir insanın aklına getiremeyeceği nimetler bulunmaktadır. Kur’an-ı Kerim ve sahih hadislerdeki beyanlardan anlaşılacağı üzere cennet nimetlerinin ana özellikleri sonsuz derecede lüks ve konfor; sürekli barış ve huzur; mânevî tatmîn (rıza); cennetliklerin bedenen ve ruhen son derece güçlü ve yetenekli olmaları; Allah’ı görüp, O’nunla konuşmaları ve bütün bunların ebedîyyen devam edeceği gibi hususlardır. Binaenaleyh, Allah’ın has kulları için hazırladığı cennet nimetlerinin dünya ölçüleri içinde tarif edilemezliği ortadadır. Çünkü bu nimetleri hiçbir insan ne görmüş, ne işitmiş, ne tatmış ve ne de hayal edebilmiştir. Dolayısıyla bunların hakikatinin kavranması da mümkün değildir.
Kur’an-ı Kerim ve Sünnet’te cennet tasvirleri yapılırken genellikle cennete girmeyi gerektirecek veya oradan mahrum kalma sonucunu doğuracak davranışlara dikkatler çekilmekte ve cennet ehlinin vasıfları konu edilmektedir. Oysa Müslüman müelliflerin çeşitli maksatlarla kaleme aldıkları eserlerde, cennet ve cehennem tasvirleriyle ilgili çok çeşitli rivâyetler bulunmaktadır. Bunların tamamını İslâm’ın ortaya koyduğunu zannetmek doğru değildir. Zîra bu tasvirlerin bir kısmı naslara dayalı olmaktan ziyâde bu kişilerin kendi hayallerinin ürünü olup, özledikleri mutluluk âleminin çizgilerini yansıtmaktadır. Bu nedenle duyu organlarının ve akıl yürütme alanlarının dışında kalan ve yegane bilgi kaynağı nakilden ibaret olan âhiret hayatıyla, cennet ve cehennemle ilgili konulardaki rivâyetlerin sahih ve güvenilir olmasının ayrı bir önemi vardır.
Cennet, cehennem ve âhiret hayatının cismânî mi yoksa ruhânî mi olacağı konusu tartışılmaktadır. Filozofların çoğunluğu ile bazı mutasavvıflar, âhiret hayatındaki cismânîliği kabul etmeyerek, bunların tevil edilmesi gerektiğini ifâde etmektedirler. Buna karşılık diğer İslâm âlimleri ise, âhiret hayatının ruh ve bedenden oluşan bir maddeler dünyasında devam edeceğini, azap ve mükafatın sadece mânevî olamayacağını, Kur’an’ın âhirette bedensiz ruhlardan hiç bahsetmediğini, insanın ruhu ve bedeniyle bir bütün olduğunu, âyet ve hadislerdeki maddî unsurların ruhî anlatımlar ve sembollerle tevil edilmesinin mümkün olmadığını belirtmektedirler. Ayrıca, dünya hayatında her ne yaparsa yapsın maddî ve bedenî olarak verilecek karşılığın, âhirette salt ruhsal veya mânevî nitelikte takdir edilmesinin, kişiyi umursamazlığa, toplumsal sorumluluk ve hukuk karşısında gevşekliğe ve boş vermişliğe itebilmesinin de mümkün olabileceği ifâde edilmektedir. Dolayısıyla, tamamen ruhanî bir cennet veya cehennem fikrinin isâbetli olmadığı görülmektedir.
Cennet ve cehennemin hâlen mevcut olup olmadığı hususu da tartışılan konulardandır. Mevcut olduğunu söyleyenlerin bu konuda en güçlü delili, Hz. Âdem kıssasında bahsedilen cennettir. Yaygın telakkîye göre, cennetin varlığı bu kıssa ile sabit olmakta ve cehennemin mevcûdiyeti de onunla kıyaslanmaktadır. Oysa, Hz. Âdem’in yaşadığı cennetin ebedîyet cenneti olmayıp, dünyada yüksek bir mevkîde bulunan bahçe olduğu konusunda görüşler bulunmaktadır. Ayrıca, Kur’an’da, cennet ve cehennemin şu anda mevcut olup olmadığı ve belli bir yerinin gösterilip gösterilmediği konusunda belirgin bir tespitin yapılmadığı da ifâde edilmektedir.
Şimdi bu konu ile ilgili İbn Hazm'ın görüşlerine bakalım.
İbn Hazm, Hz. Adem'in kaldığı cennetin "sonsuzluk cennet"i olmadığını, bunun dünyada bir bahçe (cennet] olduğu kanaatini açıklarken şöyle söylemektedir: “Ebu’l-Kâsım el-Belhî, Ebû Müslim el-İsfehânî gibi bir çok Mu’tezilî âlim ile bazı Ehl-i sünnet âlimleri de bu kanaattedir ve görüşlerini savunurlarken ileri sürdükleri başlıca deliller şunlardır:
a) Eğer Âdem ile Havvâ’nın konulduğu Cennet, âhirette iyilerin mükafatlandırılacağı Cennet olsaydı, Âdem ve Havvâ’ya yasak konmaması gerekirdi. Çünkü esas olarak Cennette hiç bir yasak yoktur. Ama o ikisine bu bahçede yasak konulmuş, ağaca yaklaşmamaları istenmiştir. Demek ki burası "sonsuzluk cennet"i değildir.
b) Cennette isyan ve günah söz konusu olamaz; halbuki Âdem ile Havvâ günah işlemişlerdir. Yani o ağacın meyvesinden yemişlerdir. Allah'ın emrine aykırı iş yapmışlardır. Öyleyse burası "ebediyet cennet"i olamaz.
c) Eğer burası asıl Cennet olsaydı, orada kâfir bulunmaması gerekirdi. Oysa şeytan Cennette iken kâfir olmuş ve bu yüzden sonunda oradan kovulmuştur. Yani şeytanın da bulunduğu bir yer "sonsuzluk cennet"i olamaz. Zira şeytan hiç bir zaman "ebediyet cennet"ine giremeyecektir.
d) Kur’an’da bildirildiğine göre Cennet ebedîlik yurdudur; oraya giren bir daha çıkartılmaz. (Hicr, 15/48) Halbuki Âdem ve Havvâ konuldukları bu cennetten çıkarılmışlardır. Ayrıca "ebediyet cennet"inde üzüntü olmayacağı Kur'an da ifade edilmektedir. Ama Adem ile Havva o bahçedeki ağaçtan yediklerinde üzülmüşler, pişman olmuşlar, hatalarını anlamışlar ve göz yaşı dökmüşlerdir. Öyleyse burası "sonsuzluk cennet"i olamaz.
[geniş bilgi için bkz: İbn Hazm ez-ZÂHİRÎ, Muhammed b. Ali b.Ahmed, el-Faslü fi’l-Milel ve’l-Ehvâi ve’n-Nihal, (I-V), thk. Muhammed İbrâhim Nasr-Abdurrahman Umeyre, Dâru’l-Ceyl, Beyrut, ts., IV, 141, 145-146.] Ayrıca geniş bilgi için bkz. BOLAY, Süleyman Hayri, “Âdem”, DİA, I, 360-361, İst., 1988.]
Süleyman Ateş de, Hz. Âdem’in çıkartıldığı Cennetin "hulûd Cennet"i olmayıp, bir dünya Cenneti olduğunu, bunun da tropikal kuşakta balta girmemiş ormanlardan birisi olabileceğini ifâde etmektedir. [ATEŞ, S., Çağdaş Tefsir, VI, 317.]
Sonuç olarak ifade etmek gerekirse bu cennet; Suudî Arabistan'da Cidde yakınlarında her türlü meyvesi ve suyu bol olan, iklimi ılıman, deniz kıyısında ormanlık bir alandır. Kanaatimizce "ebediyet cennet"i değildir. Adem ile Havva aynı anda buraya indirilmişler (veya burada, aynı cevherden ve aynı anda yaratılmışlar) ve bulundukları o ortamda o ağaçla imtihanları başlamıştır. Bu yasak ağacın meyvesinden şeytanın yanlış telkinlerine ve nefislerine uyarak yedikten sonra, o rahat ortamdan [bahçeden] çıkartılmışlar, cinselliklerinin farkına varmışlar ve böylece hem onlar hem de soylarından gelecekler için esas imtihan süreci başlamıştır.
[Bu konu ile ilgili kaynaklar ve daha detaylı bilgiler için, Dr. Ahmet Emin Seyhan'ın "Hadislerde Kıyamet Alametleri" adlı eserinin 403-407. sayfalarına bakılabilir. Moralite yay. İstanbul, 2006]
__________________ Rabbim! ilmimi ve anlayisimi artir!
www.ahmeteminseyhan.blogcu.com/
selam ve dua ile...
|
bembeyaz Uzman Uye
Katılma Tarihi: 31 temmuz 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 736
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
İsmail Yakıt'ın konu ile ilgili makalesinden bazı bölümler aktarıyorum... anlaşılmayı kolaylaştıracağını umuyorum...
Adem’in vahiy aldığı ve imtihan edildiği cennet hakkında tefsirlerde bir çok mülahazalar bulmak mümkündür. Bir kısmında söz konusu cennetin ahirette müminlerin gireceği cennet, hatta bunun “cennetül-adn” ve “cennetül-huld” olduğu gözlenmekte iken, bir kısmı da bunun yeryüzünde bir mekan olabileceği fikrine yer vermektedir.
Cennet, Kur’ân’da 147 defa geçen bir kelime olup bunun 117 si Ahiretteki cennet için kullanılmıştır. Geri kalan kısmı ise yeryüzünde bir bahçe anlamına gelmektedir. Gerek bu anolojiyi yapanlar gerekse ölümden sonra müttakilere vadedilen cennetle Adem’in cennetini mukayese edenler onun yeryüzünde, hatta Adem’in yaşadığı yerin adı olduğunu savunmuşlardır. Nitekim söz konusu cennetin dünyada olduğunu savunanlar şu maddelerle ifadeye çalışıyorlar:
1-Adem’in halife tayin edilmesi yeryüzünde olmuştur.
2-Allah’ın Adem’ i yaratıp sonra semaya çektiğine dair bir haber yoktur.
3-Ahiretteki cennete Şeytan’ın girmesi veya orada olması düşünülemez.
4-Ahiretteki cennette yasak söz konusu değildir.
5-Ahiretteki cennette herhangi bir yükümlülük yoktur, teklifi bir yer değildir.
6-Ahiretteki cennette emre itaatsizlik söz konusu değildir.
7-Ahiretteki cennette zaten ebedilik vardır. Ayrıca ölümsüzlük aranmaz.
8-Ahiretteki cennette, yalan, vesvese, aldatma ve isyan yoktur.
9-Ahiretteki cennete girenlerin herhangi bir şekilde oradan çıkmaları söz konusu değildir.
(bkz. İsmail Yakıt, Kur’an’da İnsanın Yaratılışı ve Evrimi, S. D . Ü . İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı: 5, s. 9 vd).
|
bembeyaz Uzman Uye
Katılma Tarihi: 31 temmuz 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 736
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Konuyu biraz daha açacak olursak şunları ilave edebiliriz;
Cennet, Kur’ân’da 147 defa geçen bir kelime olup bunun 117 si "sonsuzluk cennet"i anlamında kullanılmıştır. Geri kalan kısmı ise "yeryüzünde bir bahçe" anlamına gelmektedir.
Ölümden sonra müttakilere vadedilen cennetle, Hz. Adem’in cennetini mukayese edenler onun yeryüzünde bir bahçe olduğunu hatta Adem’in yaşadığı yerin adı olduğunu savunmuşlardır. Hz. Adem’in konulduğu cennetin yeryüzünde bir bahçe olduğunu savunanların başında İbn Abbas, Vehb b. Mühebbih, Süfyan b. Uyeyne, Ebu Hanife ve arkadaşları, İbn Kuteybe, Ebu Müslim el-İsfehani gibi meşhur islam alimleri gelmektedir. (İbn Kayyim, Hâdi, s. 2 5 vd.)
Bütün bunları da dikkate alarak birlikte düşünmeye davet ediyorum bu yazıyı okuyan arkadaşları...
Şimdi şu sorulara cevapları birlikte arayalım ve birlikte düşünelim..
1-Hz. Adem’in halife tayin edilmesi yeryüzünde olmuşsa, niye tekrar Hz. Adem'i sonsuzluk cennetine çıkartıyoruz zorlama yorumlarla? Allah yeryüzünde yaratacağım diyor, siz başka bir yere naklediyorsunuz? Nasıl oluyor bu?
2-Hz. Allah’ın Hz. Adem’ i yaratıp sonra semaya çektiğine dair Kur'an'da bir haber var mıdır? Bildiğim kadarıyla böyle bir haber yoktur.
3-"Sonsuzluk cennet"ine şeytan’ın girmesi ve orada bulunması düşünülebilir mi? Oysa bu bahçeye girmiş, Adem ve eşini yalan telkinlerle aldatmayı başarmıştır...
4-"Sonsuzluk cennet"inde herhangi bir yasak olacak mıdır? Olmayacaktır.... O zaman o ağacın meyvesinden yenilmesine niye yasak getirilmiştir?.
5-"Sonsuzluk cennet"inde herhangi bir yükümlülük yoktur. Ama o bahçede bir imtihan ve mükellefiyet vardır... Hz. Adem ve eşi bir sınava tabi tutuluyorlar... Aksini düşünen var mı? Yani onlar o bahçede imtihan olmadılar mı?
6-"Sonsuzluk cennet"inde emre itaatsizlik var mıdır? Yoktur.. Ama o bahçede Adem ve eşi emre aykırı hareket etmişlerdir. Etmediler diyen var mı?
7-"Sonsuzluk cennet"inde zaten ebedilik vardır. Ayrıca orada ölümsüzlük aranmaz. Ama Adem ve eşini, şeytan ölümsüzlük vaadiyle aldatmamış mıdır? "Melekler gibi olmayasınız diye bu ağaçtan yemeniz yasaklandı" diye yemin billah etmemiş midir? Onlarda kanmamışlar mıdır?
8-"Sonsuzluk cennet"inde yalan, vesvese, aldatma ve isyan var mıdır? Bildiğim kadarıyla yoktur... "Sonsuzluk cennet"inde kıskançlık, isyan, vesvese vs. gibi uygunsuz kötü duygu ve düşüncelere (Kur'an'ın ifadesile gıll'e) yer yoktur... Ama o yeryüzündeki bahçede hepsi de var... oldu ve olacak... Çünkü imtihan yeri burası... Yani yeryüzü...
9-"Sonsuzluk cennet"inde girenlerin herhangi bir şekilde oradan çıkmaları söz konusu olacak mıdır? Peki o zaman babamız ve anamız oradan niye çıkartıldılar?... Hani orası "sonsuzluk cennet"iydi?...
10. Hz. Adem’in o cennette "ölümsüzlük "araması, ölümü daha önce tanıdığı anlamına gelmez mi? O ölüm ve ölümsüzlük hakkında bir bilgiye sahip olduğu için şeytanın ölümsüzlük teklifinin peşine düşmemiş midir?..
bu sorulara sağlam, tutarlı, mantıklı ve ikna edici cevaplar verilmesi gerekmektedir......
Zayıf ve uydurma rivayetlerin delil olarak kullanılabileceğini düşünenlerin konuyu bir kez daha düşünmelerini tavsiye ederim..
ayrıca bu konuda ayetleri bağlamından kopartarak zorlama yorumlara gidenlerin cevaplarının delil olamayacağını belirtmem de uygun olacaktır.
selam ve dua ile....
|