Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Nisa süresi 34.ayeti, günümüzde kadın ve erkek ilişkileri içerisinde tartışılan iki konuya değinmektedir.
Evlilik kurumunun yönetilmesi
Evlilik kurumunda sorunları çözülme yolları
1. Evlilik kurumunun yönetilmesi
Ayetin ilk bölümü bu konuya ayrılmıştır. Bu bölümü şu şekilde açıklanmıştır:’’Allahın bir kısmını diğerlerine üstün kılması sebebiyle ve mallarından infak etmeleri sebebiyle erkekler kadınlar üzerinde koruyucudur(gözetip bakarlar).’’
Ayeti ilk okuduğumuzda anladıklarımız şunlardır.
1. Allah erkeği kadına ‘’gözetleyici ve denetleyici’’ yapmıştır.
2. Erkeği yönetici yaparken iki gerekçeye dayandırmıştır. Bir kısmının bazı yönlerinin diğerlerinden daha üstün olması ve mallarından harcama yapmaları.
3. ‘’Erkekleri kadınlardan üstün tuttuğu için’’ şeklinde bir ifade yerine ‘’Bir kısmını diğerlerine üstün tuttuğu için’’ şeklinde bir ifade kullanılmıştır. Böylece her iki cinsin de diğerine göre bazı yönlerde üstünlükleri olduğuna işaret etmiştir.
4. Ayetin bu iki gerekçeye dayandırılması ve üstün tutmayı cinsiyet bağlamında ele almaması, erkeğe verilen bu denetleyicilik görevinin mutlak otoriterlik ifade etmediğini, şartlarla hareket etmesi gereken bir yöneticilik olduğunu ve söz konusu şartları taşımadığı takdirde bu vazifesinden alınabilecek bir icra kurumunun başı özelliğini taşıdığını göstermektedir.
Evlilik, sosyal bir tür olan insanların ilk ve en küçük kurumunun adıdır. Toplumu oluşturan en küçük mekanizma olması sebebiyle İslam aile üzerinde özellikle durmuştur. Bu açıdan öncellikle bu kurumun yönetilmesini tespit etmiştir. Bunu belli şartlar dâhilinde erkeğe vermiştir.
Birincisi, bazı özelliklerinin diğerlerinden üstün olmasıdır. Ancak bunun ne olduğu açıklanmamışsa bile ayetten anlaşılan erkeğin ‘’denetleyicilik ve yöneticilik’’ özelliğidir. Fakat ayette ’Erkekleri kadınlardan üstün tuttuğu için’’ şeklindeki bir ifade yerine ‘’Bir kısmını diğerlerine üstün tuttuğu için’’ şeklinde bir ifadenin olması erkeklerin bir tür olarak üstünlüğe sahip olmadıkları bazı konularda ise kadınların üstün olduğunu göstermektedir. Ayrıca tüm insanlık için genel bir prensip bildiren şu ayet, üstünlüğün ölçüsünü vermiştir.’’Allah katında en değerliniz ona karşı gelmekten en çok sakınanızdır’’(Hucurat:13)
İkinci özellik de çalışılarak elde edilen malı harcamadır. Erkeğin evin geçimini üstlenmesi yöneticilik hakkını da ona vermiştir. Ancak genel olarak böyle olmasına rağmen bazı yerlerde ve zamanlarda bu sosyal statü değişebilir. Kadın sosyal hayatın içine karışıp mal sahibi olabilir ve hatta bazı konularda erkeğinden daha dayanıklı olabilir. Nitekim bazı ailelerde bunu görüyoruz. İslam hukukçularına göre koca, karısını beslemekten, zarurî ihtiyacını karşılamaktan aciz kalırsa, o takdirde koruyuculuk ve idarecilik vasfını yitirmiş olur. Bu durumda kadın kadıya başvurup nikâhının feshedilmesini isteyebilir. Kadı durumu inceleyip iddianın doğruluğunu anlayınca ayırmaya karar verir. Veya koruyuculuk ve idarecilik vasfı kendine geçer. Çünkü ayet bu görevi erkeğe ifa edebildiği zaman vermiştir.
2. Evlilik kurumunda sorunları çözme yolları
a) Konu için önbilgiler
Ayette iyi bir kadının özelliği anlatıldıktan sonra geçimsiz bir kadını durumu ele alınmıştır. Ayeti tahlil etmeden önce dikkat edilmesi gereken bazı konular vardır.
1. Bu çözüm tedbirlerine, cinslerden birinin diğerine karşı ikinci plana itilmesi olarak değil, ev kurumunun düzenini bozan bir üyenin ıslah edilme yolları olarak bakılmalıdır. Eğer böyle olmasaydı aynı sürenin 128.ayetinde kocanın huysuzluğu karşısında kadının da tedbirlere de başvuracağı belirtilmezdi.
2. Bu tedbirlerin ailenin diğer üyelerinin gözleri önünde gerçekleşeceği ile ilgili bir işaret yoktur. Tedbirlerin dördüncüsü olan aile hakemlerine başvurmaya kadar konu iki kişi arasında olduğundan tavsiyeler de bu iki kişiye yöneliktir. Eğer ilk düzenlemeler ailenin diğer üyeleri önünde olsaydı ilk başlarda aile hâkimlerine başvurulurdu. Buradan mümkün olduğu kadar karı koca meselelerinin üçüncü kişilere götürülmemesi gerektiği anlamını çıkartabiliriz.
3. Eğer bu önemli kurumun ortakları arasında uyum varsa bu önlemlerin hiç birine yer yoktur. Bu açıdan bu tedbirlerin hiçbiri İslam’ın emri olarak görülemez. Sorunun meydana gelişi ile beraber devreye giren müeyyidelerdir.
4. Hz. Muhammed’in aile hayatını yazan onca kitaplar, hayatının bu ayette önerilen tedbirlerle ters düştüğünü göstermektedir. Bu durum ilgili düzenlemelerin tarihsel olma ihtimalini güçlendirmektedir. Kuranın geldiği toplumun ataerkil ve hanımına şiddet uygulayan bir toplum olmasından dolayı bu şekilde bir düzenlemenin istendiği düşünülmüştür. İslam’ın hükümlerini aşamalı olarak yürürlüğe soktuğu düşünülürse burada da ilk aşamanın verilmiş olabileceğini düşünmek gerekir.
5. Bu düzenlemelerin evrensel olduğunu düşünsek bile bilinen bir husustur ki, Allah insan bütününün her iki yarısını, yani kadını ve erkeği ile insanı onurlu kılmıştır. Kadın hakları, onun insan olmasından kaynaklanan temel haklardır. Müslüman kadın, tüm vatandaşlık haklarına sahiptir. Bunların yanı sıra erkeğin yönetimi altında olacağı ilkesi, kadının kendi hayat arkadaşını seçme özgürlüğünü, şahsı ve malı ile ilgili tasarruf yetkisini ortadan kaldırmaz.
6. Bu önlemler, -dik kafalılık tehlikesi belirince- koruyucu birer tedbir olsunlar diye yürürlüğe konmuşlardır. Amaçları nefisleri ıslah etmek ve problemleri kaynaklarında çözmektir. Yoksa bu önlemler kalpleri daha çok kırmak, kin ve nefretle doldurmak yahut aşağılık kompleksine ve öç duygularına yuva yapmak için ortaya konmamıştır. Böyle bir şey asla İslâmî değildir. Böyle bir uygulama bazı dönemlerin toplumsal geleneği olabilir. Bu sadece erkeğin ya da sadece kadının alçalmasından, yozlaşmasından değil, bir bütün olarak "insan"ın alçalmasından ve izzet erozyonuna uğramasından kaynaklanan onur kırıcı bir gelenektir. Eğer toplum bu ayetteki tebirleri bahane ederek şiddeti uygulamışsa sadece kendi anladığını uygulamıştır.
b) Ayetin düzenlemeler bölümünün açıklanması
‘’Korktuğunuz’’ kavramı
Tefsirciler,’’huysuzluğundan endişe ettiğiniz kadınlar’’ da geçen endişe etmek ve korkmanın iki anlama geldiğini söylemişlerdir. Bir kısmı zannetmek olarak diğer bir kısmı bilmek olarak açıklamıştır. Tefsircilerden Zeccâc, zannetmek görüşünü şöyle diyerek eleştirmiştir: "Buradaki "korkarsanız" tabiri "(ortada) bir hatanın olduğunu iyice anlarsanız" manasınadır. Çünkü biz, gerçek manada bir şikâkın (aralarının açılmasının) olduğunu anlarsak, iki hakem göndermeye ihtiyaç hissetmeyiz."
Dolayısıyla Ayetlerde geçen "huysuzluğundan korkarsanız" kısmı "huysuzluğunu bilip görürseniz” dir. Çünkü bu ayetlerdeki korku, bilgi manasına kullanılmıştır. Eğer korku ve endişe manasına alınsa, o zaman zan üzere hareket edileceğinden çok defa haksızlık yapılabilir. Oysa İslâm kesin bilgi olmadan bir konu hakkında konuşmayı ve harekete geçmeyi yasaklamıştır. Yani İslâm, insanları temelde suçsuz ve haklı kabul eder. Ancak suçuna ve haksızlığına kesin delil olursa, o zaman suçlu ve haksız olduğunu kabul eder.
Nüşuz(diklenmek) kavramı
Nüşuz, Nisa süresinin hem 24.ayetinde hem de 128.ayetinde geçimsizlik kavramı yerine kullanılan kavramdır. Bu açıdan bu kavramın ne anlama gelebildiği konusu da tartışılmıştır. Her iki ayette de aynı konuyu ele almasına rağmen bir kısım tefsirci; kadın için ‘’serkeşlik’’, koca için ise ‘’huysuzluk’’ olarak açıklamıştır. İffetsizlik olarak açıklayanlar olmuşsa da kesinleşen bir durum olsa cezanın bunlar değil İslam ceza hukukunun zina ile ilgili hükümleri olacağı muhakkaktır. O halde; burada anlatılan, şiddetli geçimsizliktir.
Huysuzluğundan korktuğunuz kadınlara nasihat ediniz.
Bu ayet hakkında söylenecek bir şey yoktur. Ancak ilk tedbir olması hasebiyle huysuzluğun ilk reçetesinin nasihat olduğunu bildirmektedir. Çoğu insanın sandığı gibi üçüncü tedbir ilk reçete değildir. Hatta İslam hukukçuları, bu aşamada kadını dövmenin veya yatağını ayırmanın haram olduğu konusunda görüş birliği içerisindedir. Yani İslam’ın geçimsizlik için önerdiği ilk ve temel çare nasihattir. Bu da sorumluluklarını hatırlatma bağlamında nasihatlerdir.
Müslüman ailelerin genelde bu aşamada düzeldikleri görülmüştür. Dolayısıyla diğer tedbirlere gerek kalmadan aile içi geçimsizlik bitmiştir. Bu tedbirleri dillerine dolayanlar dinini daha iyi yaşayan Müslümanların hiç de aile içi geçimsizlik yaşamadıklarını görmelidir.
Eğer nasihatle düzelme olmazsa yataklarda onları terk edin
İkinci tedbir, birincisinin fayda vermediğinden emin olduğunda devreye girer. Yatakta terk etmenin ne anlama geldiğini de tefsirciler tartışmışlardır. Yataklarında terk etmek kavramını bir kısım İslam bilgini, cinsel ilişkiyi bırakmak, kimisi yatakta sırt dönmeyi kimisi ise yatakların ayrı tutulması olarak yorumlamıştır. Birden fazla kadınla evli olan için bunlar uygulanabilir şeyler ise de tek eşli olanlar için bu yaptırımın (her üç anlama biçimiyle de) aynı zamanda erkeğin kendisini de cezalandırması olduğunu düşünüyoruz.
Eşler birbirlerine kırıldığında ve taraflardan biri diğerini affetmediğinde zaten iki tarafında isteğiyle gelen bir soğukluk olmaktadır ve buna yatakta beraberliği bırakmak da girer. Eğer konu büyük bir iffetsizlik ise zaten cezası ya uygulanır veya tevbeye çağrılır. Nitekim Hz. Muhammed eşi Hz. Ayşe’ye iffetsizliğinden şüphelendiği esnada tevbe tavsiye etmiştir.Bu durum,eş sayısının henüz dörtle sınırlanmadığı ve çoğu erkeğin onlarca eş sahibi olduğu bir dönemde inmiş olabileceğinin ihtimalini vermektedir.
Eğer yatak ayırmakla da düzelmezlerse onları dövün(veya uzak tutun)
Yukarıdaki ayetin de diğerleri gibi uygulama alanı bulup bulmadığına bakacak olursak, bunun da olmadığını yine Hz. Muhammed’in hayatında görüyoruz. Hafsa ve Aişe ile yaşadığı bir sorun Kurana da yansımış ancak kendisi bunlarla ne yatak ayırma ne de onları dövme yoluna gitmemiştir. Ki olay nerdeyse boşama aşamasına gelecek düzeyde ilerlemesine rağmen yine bu yollara başvurmamıştır. Hemen aile hakemliğine başvurmuştur. Böylece sadece dövmeyi değil yataklarında yalnız bırakmayı da es geçerek dördüncü tedbir olan aile hakemliğine çıktığını görüyoruz.
Ayetteki darb kavramının dövme anlamını barındırdığını söyleyenler dövmenin sembolik olduğu ile ilgili rivayetlere bolca yer verilmiştir.Misvak ağacı vs. ile..Ancak bence bu durum komik olmaktan başka işe yaramaz.Çünkü eğer bu tedbirlerin amacı vazgeçirmek ise ve yatak ayırma gibi önemli bir cezadan geçen bir insanın ister acıtacak şekilde dövme olsun ister sembolik dayak şeklinde olsun etkisinin olmayacağı ortadadır.Bu bakımdan sonraki tedbirin daha kapsamlı olması gerekir.
Dolayısıyla ayetteki ‘’darb’’ kavramının uzak tutma veya boşanmaksızın ayrı tutulması anlamında geldiğini söyleyen görüş daha önem kazanmaktadır. Çünkü bu anlam sözlük anlamı ile çelişmediği gibi cezai müeyyidenin gidişatı bakımından da uygun gözükmektedir. Yatak ayırması kısmi mekân ayrılığını başlatmıştı. İşte burada genel bir ayrılık söz konusu olmaktadır. Ayrıca bu aşamadan sonra aile mahkemesinin de devreye girmesi artık tam bir ayrılık içine girdiklerini ve olayın iki kişi arasındaki sır aşamasını bitirdiğini olayın üçüncü kişilere yansıdığını göstermektedir. Eğer dövme olsaydı olay hala iki kişi arasında olacaktı.
Ayetin devamında düzelmenin sağlanması durumunda aleyhlerinde bir yol aranmaması istenmiştir. Bu bile cezai müeyyidelerin ıslah amaçlı olduğunu göstermektedir. Ayrıca itaatin de zorla değil gönüllü olduğunu gösterir. Ardından her iki taraftan bir hakemin arabulucu olmaları önerilmektedir.Bu olayın boşanma ile sonuçlanmaması için başvurulabilecek son girişimdir ki bu aşamayı da açıklamayı gerekli görmüyoruz.
|