Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
asım Yazdı:
acaba ibrahim rüyayı yanlış mı yorumladı.... daha önce de bazı yanlış yorumları olmuştu... yıldızı ve ayı ve güneşi rab sanmıştı... rabbi onu doğrusuna iletmese şaşıracaktı... bu rüyayıda hatalı yorumladı belki.. rabbi onu yine doğrultup oğlunu kurtardı ve kurbanı verdi... ama teslimiyetleri örnek alınacak cinstendi...
|
|
|
İbrahim’in kurbanı
Fotoğraf
şu: Yerde bir adam, gözleri bağlı çocuğunu yatırarak boynuna bıçağı
dayamış beklerken, gökten kanatlı melek kınalı bir koç getiriyor…
Çocukluğumuzdan beri zihnimize kazınan bu fotoğrafın, benim gibi, size de tuhaf duygular yaşattığından eminim.
Hani o bayram sabahı kurban kesilirken etrafta dolanan biz “İsmail” yaşındaki devrin çocukları arasında…
Hele de bıçağını bileyleyerek “Senden de iyi koç olurdu, dua et Allah İsmail yerine koyunu indirdi” diye takılan “mahalle kasabının” takılmaları arasında…
O çocuk zihnimde Allah’a karşı şükran hissinin ilk uyandığı yerlerden birisidir bu sahne; “Allahım iyi ki koç indirdin, yoksa…”
Aslında bu milyonlarca çocuğun hissiyatıdır.
Öyle ya her çocuk İsmail değil ki “Babacığım sana ne emrediliyorsa yap, beni sabredenlerden bulacaksın” desin. Çocukluk işte; ürküyor, korkuyor insan…
Ama bu olaya kadar, eski çağların tapınakları önünde Tanrı’ya kurban
sunmak için boğazlanan milyonlarca çocuğun bu şansı bile olmadı…
Buna yazının sonunda döneceğiz ama önce bu olay Kur’an’da nasıl ele alınıyor bir bakalım;
“Bir gün “Rabbim, bana iyilik, güzellik, doğruluk timsali olacak
bir çocuk ihsan eyle” diye dua etti. Biz de ona halim selim bir oğul
müjdeledik.
Oğlu yanında koşma çağına gelince “Yavrum, ben seni rüyamda
boğazladığımı görüyorum. Bilmem ne dersin?” dedi. Çocuk da “Babacığım
sana ne emrediliyorsa yap. Beni Allah’ın izni ile sabredenlerden
bulacaksın” dedi.
Her ikisi de teslimiyet gösterip onu alnı üzerine yatırınca “Ey
İbrahim!” diye seslendik “Rüyaya gerçekten sadakat gösterdin. İşte Biz
güzel ahlâk sahiplerine böyle karşılık veririz. Bu gerçekten çok zor
bir durumdu” dedik.
Ona bunun yerine büyük bir kurbanlık verdik.
Çağlar boyu anılmasını sağladık.
Selâm olsun İbrahim’e!” (Saffat; 37/100-109)
Kur’an’da “İbrahim’in kurbanı” olayının geçtiği yer burasıdır ve görüldüğü gibi olay bu şekilde anlatılmaktadır.
Pasajın sonunda “Ve onu sonrakilere bıraktık” (ve tereknâ aleyhi fi’l-âhirîn)
dendiğine göre, Yani: “Bu olayın çağlar boyu anılmasını sağladık, onun
için Kur’an’da yer ver verdik. Çünkü gelecek nesiller bundan mesaj çıkarsın istiyoruz.” demeye getirildiğine göre, biz sonraki kuşaklar için bir şeyler anlatmaya çalışılıyor.
Peki, nedir anlatılmak istenen?
Burada üç tür tefsir mümkün görünüyor:
1- Allah, Hz. İbrahim’i
sınamak için oğlu İsmail’i kurban etmesini emretti. O da bu emri yerine
getirmek için harekete geçti. Allah, İbrahim’in imtihanı başarıyla
geçtiğini görünce tam kesecekken bir koç indirdi… Burada, bize, İbrahim
gibi Allah’a kendi öz oğlunu kurban edecek kadar ve İsmail gibi de
Allah’a kendi canını kurban verecek kadar teslimiyet göstermemiz
gerektiği mesajı verilmektir…
2- Hz. İbrahim, uyurken bir rüya gördü. Rüyasında oğlunu kurban
ediyordu. Bunu oğlu İsmail’e açtı, İsmail de rüyayı Allah’ın emri böyle
diyerek teslimiyet gösterip yerine getirmesini istedi. Rüya tam yerine
getirilecekken Allah olaya müdahale etti ve mani oldu. Onun yerine bir
koyun kurban etmesini istedi, İbrahim de bir koyun satın alarak onu
kurban etti… Burada, bize, üç mesaj; eski çağlardan beri Tanrılara
sunulan çocuk kurbanlarının yanlış bir uygulama olduğu, her rüyanın
vahiy olmadığı ve Allah’a safi “aşk” ile değil; aşka bir damla akıl, akla da bir damla aşk katarak inanmak gerektiği İbrahim’in rüyası vesile kılınarak verilmek istenmektedir…
3- İbrahim’in ayette geçen uyurken gördüğü rüya (erâ fi’l-menâm)
tıpkı Yusuf’un veya kralın gördüğü rüya gibidir. Yusuf’un gördüğü
rüyayı Yakup’un yada kralın gördüğü rüyayı Yusuf’un yorumlaması gibi
İbrahim’in rüyasının da yorumlanması gerekir. Zira rüyalar aynen
görüldüğü gibi yapılsın diye anlatılmaz, rüyalar yorumlanır… Burada,
bize, rüyaların nasıl yorumlanacağına dair mesaj verilmektedir.
Bu tefsirleri değerlendirirsek;
Birinci tefsirde Allah, Hz. İbrahim’e oğlunu kurban etmesini
emretmektedir. Allah insanlara böyle bir şeyi emreder mi? Bu, güç
yetirilemeyenin emredilmeyeceği (teklif-i ma la yutak) ve ancak insanların faydasına olan şeyin emredileceği (aslah) ilkesine aykırıdır. Bu ilkeleri bizzat Kur’an’ın kendisinden çıkarıyoruz: “Kaldıramayacağımız şeyle bizi mükellef tutma” (Bakara; 2/286) veya “Allah sizin için kolaylık diler, zorluk çekmenizi istemez”
(Bakara; 2/185) gibi…Buradan “Allah’ın çocuk kurbanı diye bir emri
yoktur, böyle bir emir verilmemiştir” sonucuna varıyoruz. Demek ki olay
İbrahim’in uyurken gördüğü bir rüyaydı…
Hemen
ikince tefsire geçiyoruz: Peki bir peygamber böyle bir rüya görebilir
mi? Evet görebilir. Adı üzerinde uykuda görülen rüya…Rüyalara gem
vurulabilir mi? Peygamber de bir insandır ve Allah’a duyduğu aşırı
sevgi (aşk) halinden veya devrin yaygın uygulamasından kalan iz ve etki
ile böyle bir rüya görebilir. Ve bu rüyayı uygulamaya geçirmek için
harekete geçmiş olabilir. Önemli olan Allah’ın buna müdahale edip izin
vermemiş olmasıdır. Şeriat, rüyadan veya rüyayı hayata geçirmeye
çalışmış olmaktan değil; rüyanın sonucunun ne olduğundan çıkar. Sonuca
kadar olan ise İbrahim’in kendi iç dünyasında olup bitmektedir. Biz
sonuca bakarız.
Üçüncü tefsire gelince, burada tıpkı Yusuf’un rüyası gibi bir durum
varsa, rüya yorumsuz kalmış oluyor. Yusuf’un rüyasını Yakup, kralın
rüyasını da Yusuf yorumlamışken, İbrahim’in rüyasını kimin
yorumladığını bulamıyoruz. Eğer bu bize bırakılıyorsa bundan maksat
nedir? Çünkü herkes rüyayı kendine göre yorumlayabilir ve farklı
sonuçlara varılabilir. Biz sonraki nesiller için rüyadan bir mesaj
çıkarmamız isteniyorsa, bunun bizzat Yakup veya Yusuf örneğinde olduğu
gibi yorumlanmış haliyle bize gelmesi gerekirdi. Aksi halde Hz.
İbrahim’in gördüğü rüyayı tıpkı Hz. Yusuf gibi yorumlaması gerekiyorken
gördüğü şekliyle uygulamaya geçirmeye çalışmış oluyor ki oluyor ki
zaten ikinci tefsirde söylenen de bu. Yani Hz. İbrahim gördüğü rüyayı
yorumlanması gereken bir şey olarak anlamamıştır. Önce Allah’ın emri
sanmış, Allah’ın böyle bir emri olmadığını da yerine koç kurban etmesi
istenince anlamıştır. Bizi ilgilendiren de olayın sonucudur. Sonuca
gelene kadar ki haller İbrahim’in iç dünyasında olup bitmektedir…
***
Görülüyor ki ikinci tefsir bağlama uygun düşmekte ve günümüze yönelik mesajlar da buradan çıkabilmektedir.
Şu halde ikinci tefsiri biraz daha açalım;
Bundan dört bin yıl önce, yani Hz. İbrahim’in yaşadığı çağda
“Tanrı'ya” insan kurban etme adetleri vardı. Mezopotamya’nın pagan
milletleri tanrıya insan kurbanı sunarlardı. Genellikle genç kız ve
oğlanlardan oluşan bu kurbanlar tapınağın önünde kurbanın boynunu
kesmek suretiyle olurdu. Hindu geleneğinde ise et yemek günah kabul
edilirdi. Onlara göre değil insan herhangi bir canlıyı öldürmek veya
kesmek bile doğru değildi. Hz. İbrahim’in zihin dünyasının tabiî olarak
hayli yaygın olan bu insan kurban etme olayının izlerini taşıdığı
anlaşılıyor.
Bu doğrultuda Allah’a olan sevgisinden dolayı, eğer oğlu olursa onu
Allah’a adayacağına dair “rüyasında” oğlunu kurban ettiğini gördü. Bunu
oğlu İsmail’e söyleyerek rüyasını gerçekleştirmek istedi. Buna benzer
bir durum yine çağının yaygın inançlarından olan güneşe, aya,
yıldızlara tapma olayını kendi kendine sorguladığı, tartıştığı
diyalogda da görülebilir. İbrahim “Acaba tanrı bu güneş mi” diye
sorabilmektedir. “Bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster, inanıyorum,
ama tatmin olmak istiyorum” diyebilmektedir. Keza Hz. Muhammed’in iman nedir kitap nedir bilmediği yıllarda, Kâbe’deki tanrılara kurban edilen etlerden yemekten Zeyd bin Amr adındaki Hanif’in uyarısıyla vazgeçtiği malûmdur (İbn Habib; Muhabber, İbn Hişam; Siret).
Yani bir peygamberin böyle rüyalar görmesi normaldir, o da bir
insandır demek istiyorum. Kaldı ki insan rüyasından sorumlu değildir
çünkü elinde değildir. İşte tam bu sırada insanlığa kurban konusunda
bir mesaj vermek isteyen Allah, İbrahim'in rüyasını “vesile” kılarak
evrensel mesajlar verdi. Zira bu konuda bir mesaj vermenin tam
zamanıydı; Tanrı için insanlar kurban edilmemeli, öte yandan hiç bir
hayvanın etinin yenmemesi anlayışının da düzeltilmesi gerekiyordu…
Şunu demek istedi: “Tamam, kurban keserek Allah’a olan sevginizi
göstermeye çalışıyorsunuz. Bunun yanlış olduğunu defalarca söylememe
rağmen hala bu işe davam ediyorsunuz. (Çünkü İbrahim'den önceki
peygamberler yoluyla insan kesmek, leş, kan, domuz, ölmüş hayvan eti
yemek Nuh kanunları olarak tarihe geçen yedi ilke de
yasaklanmıştı ve İbrahim’in de Nuh'un yolunda yürümesi gerekiyordu)
Bakın Allah tekrar söylüyor: Bu işten vazgeçin. Önce İbrahim’den
başlayalım, gördüğü rüyayı uygulamaya geçirmesini yasaklıyoruz. Kurban
kesecekseniz Allah’ın yarattığı koyunlar, sığırlar ne güne duruyor?
Hindular gibi onları dahi kesip etini yemekten çekinmeniz gerekmez.
Üstelik kestiğiniz eti tapınakların önünde bırakmanıza da gerek de yok.
Bunların eti ve kanı Allah’a ulaşacak değildir. Kestiğiniz hayvanların
etini fakir fukaraya dağıtın…”
İşte böylece İbrahim’in rüyası vesilesiyle insanlığın bu konudaki
muhayyilesi ilerletilmiş oluyor. Bir anlamda İbrahim’in rüyasının
“şeriat” yani hukuk haline gelmesine mani olunuyor.
Çünkü her rüya vahiy değildir. İbrahim rüya gördü diye Allah’ın ona
bunu vahyettiği anlamı çıkmaz. Bazen Allah böylesi rüyaları ve kişisel
tecrübeleri vesile kılarak insanlığa evrensel mesajlarını verir. Hz.
Muhammed’de de böyle şeyler olmuştur. Bunları vahyin bir olaya binaen,
onu vesile kılarak insanlığa evrensel mesaj vermesinin yolları olarak
görmek icap eder…
Keza bu olayla aşk ve akıl arasındaki kopmaz ilişkiye dair de
mesaj veriliyor. Adeta denmek isteniyor ki: Bana içinde akıl olmayan
aşkla veya içinde aşk olmayan akılla gelmeyin. Bunları meczederek
gelin. İlahî olan da dahil sakın aşk gözünüzü kör etmesin. Akıl ile onu
denetleyin, yoksa hayatta perişan olursunuz. Akıl da sizi kuru bir
mekanizmaya dönüştürmesin. Kurbanın eti ve derisi Allah’a ulaşmaz,
içinizdeki aşk ve akıl ile meczedilmiş imandır Allah’a ulaşacak olan.
Allah’a iman ise içinde duygu ve düşüncenin, akıl ve aşkın birlikte olduğu, kıvama erip dengesini bulduğu haldir…
İşte budur teslimiyetin özü…
Bize bu ölümsüz dersi bırakan İbrahim’e selam olsun!
Mesajı çağlar boyu yankılansın dursun.
İkbal’i dinleyin, “İbrahim’in kurbanından” o mesajı nasıl çağa taşıyor;
Batıda hayatın mahareti akıldır.
Doğuda ise kainatın sırrı aşktır.
Akıl ile aşk elele verirse yepyeni bir alem vucuda gelebilir.
Ey Müslüman!
Akıl ile aşkı meczedip yepyeni bir alem kurmak için
Ayağa kalk!
Hayırlı bayramlar.
__________________ O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
|