Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Kendi Aklımızın Müridi
Benden çok daha yüksek bir kavrayışla hayata yönelmiş olan
birilerinin ya da daima benimkilerden çok daha sağlam ve ince başka
bakış açılarının olduğunu biliyorum. Onlar vardılar ve var olmaya devam
edeceklerdi. Ve, biliyorsunuz onların bu dünyaya geliş amaçları, bu
sefil bedbahtlığımız içerisinde herhangi bir rol oynamak değil, hayatın
kendisi olmaya çalışmaktı. Bu yüzden de, hayata asla seyirci
kalamadılar ve göğüslerinde tıpkı bir hançer gibi sakladıkları o
onulmaz isyan duygusu ile, soluk soluğa oradan oraya koştular. Ve başka
türlü yaşamaları da mümkün değildi zira ödünsüz ruhları ancak bu
şekilde var olabilirdi.
Biz tüm engellemelere rağmen onları çok sevdik, seslerini işitmeyi
başarabildik. Ancak bu bağlılığı ayrıcalıklı kılan bir şeyler
olmalıydı. Çünkü, onlar farklıydılar. Ve onlarla olan ilişkimiz, İslam
düşüncesinin tüm muhtevasını tepe taklak etmiş olan o koca koca
adamların, üstün zekalı müritleri ile olan ilişkilerinden çok daha
farklı bir düzeye tekabül etmeliydi. Diyorum ya; Biz onlardan
farklıydık ve ilişkilerimizde de esas olan, hoca-mürit ilişkisi
türünden bolca itaat soslu oyunlar değil, tecessüs dolu ruhlar
eşliğinde edilen bir yol arkadaşlığı olacaktı.
Eğilip, bükülmeden…
Ayılıp, bayılmadan…
Yani abartmadan…
İşte bu yüzden, yani yapmam gerekenin, her ne olursa olsun kendi
kapasitemin sınırlarını zorlamak olduğuna inandıktan sonra, belli bir
hareket gücü ve irtifa kazandım. Bilmiyorum belki de hayata daha sıkı
tutunuyorum artık. Zira anladım ki; Başkalarından ne öğrenirsek
öğrenelim, aslında tek öğrendiğimiz kendi akıl süzgecimizden geçirmeyi
başarabildiklerimiz olacaktı.
Biliyorsunuz; İnsan, akıl sahibi, düşünen, düşündüğünü yorumlayan,
anlamlandıran, en önemlisi de tecrübe eden bir varlık. Akıl ve vicdan
bazı insanları her ne kadar ortak bir zemine sürüklemişse de, her insan
kendi hikayesinin kahramanı ve heybesinde farklı tecrübeler
biriktirerek bu günlere geliyor. Pekala aslında her insan en derinlerde
bir yerde, kendisini birinin düşüncelerinin sıcağına teslim etmek
ister. Bu kimse hele de, teori ve pratikte, kendisini asla hayal
kırıklığına uğratmamış biri ise, her insan abartmaya meyillidir.Ancak,
bu en basitinden bir zaaf göstergesidir ve kaldı ki, kimse kimsenin
derdine tam anlamıyla derman olamaz ancak dost olur ya da vesile olur
hepsi bu kadar.
Oysa biz, Hz Peygamber’in vefatı ardından yavaş yavaş hasıl olmaya
başlayan ve Kerbela ile kanlı bir darbe haline gelen o yıkıntılar
arasından, kendimizi yeniden inşa etmeye çalışıyoruz. Yapmamız gereken
akıl ve vicdanın birlikteliğinden yeniden doğabilme iradesini
gösterebilmek ve bu uğurda en çok ihtiyacımız olan şey ise akıl zira
Müslüman toplumlar aklı kaybetmeye başladıkları zaman uçuruma
yuvarlandılar.
Ve biliyorsunuz ki; İşlevsel bir akıl, mevcut halin muhafaza
edilmesini isteyen tiranların en büyük düşmanıdır. Bunların sizi fazla
akılcı bulmalarının arkasında hep kendi korkuları gizlidir. Ve
bunların, ister o evrim karşıtı meşhur zat olsun, rüyalarında Darwin “
Böö” diye karşısına çıkıp kendisini korkutuyor mu acaba, isterse bir
başkası olsun, en büyük endişeleri özgür akıl sahibi Müslümanların
çıkarak kendilerini tahtlarından edecek olma ihtimalidir.
İşte bu yüzden; “ Vallahi de ” diyorum kendi kendime…
Vallahi de isterse, allame-i cihan olsun, kimsenin vereceği
cevaplar, kendi akıl gücümle sahip olduklarım kadar kıymetli
olmayacaktır.
İsterse Şeriati olsun, İkbal olsun, Efgani olsun ya da göğüslerinde
adeta bir hançer gibi sakladıkları o onulmaz isyan duyguları ile
bizlere vesile olmuş olan kim olursa olsun, asıl önemli olan bizim
kendi tecrübelerimiz ve aklımız ile edindiğimiz bilgiler olacaktır.
Bu yüzden, kolaycı olmayın ya da kimseye körü körüne
bağlanmayın..Abartmayın Allah aşkına.. Zira, bu bağlılık zamanla
teslimiyete dönüştüğü anda şüphesini de yitirir. İnanç olmaktan çıkar
ve kör inanç halini alır. Düşünceyi teke indirger ve her ne kadar iyi
niyetle yola çıkmış da olsanız, bu mürit psikolojisi ile kimseye bir
faydası olmayan bir insan halini alırsınız.
Ve, eğer yanıt aradığınız o kilitli kapının önüne geldiyseniz,
anahtarı kendi cebinizde arayın. Önce kendi akıl ve vicdanınıza
güvenin. Bu yol en acılı ve sancılı olandır zira alışkanlıklarınıza
ters düşse de, size çok büyük kayıplar verdirse veyahut yalnız
kalmanıza neden olsa bile doğru bildiğinizi yapmak zorunda
kalabilirsiniz. Hatta çok büyük acılar çekebilirsiniz de fakat
unutmayın, gerçek o büyük acıların ardında gizlenmekte olan bir
güneştir. Ve bu yolda, büyüklerin ya da liderlerin bir ayrıcalığı
yoktur zira kendi kapasitesinin sınırlarını zorlayan herkes eşittir ve
birbirlerinin arkasında veyahut önünde değil de, daima yan yana yol
alırlar.
Siz, iyisi mi içinizdeki sese bir kulak verin… Aklınızda depremler yaratan, sizi var eden ve uykusuz bırakan o sesi dinleyin…
Ve unutmayın, başkalarının tahakkümü altındaki akıl köle aklıdır…
İşte bu yüzden, siz en iyisi sadece ama sadece kendi aklınızın müridi
ve kendi Leyla’nızın Mecnun’u olun…. Peren BİRSAYGILI
__________________ En uzak mesafe iki kafa arasındaki mesafedir.
Birbirini anlamayan...
Can Yücel
|