Rahmân'ın merhametten mahrum kullarıAllah'ın
Kahhâr ismi de vardır, Cebbâr ismi de. O her durumda iradesini yürütür,
kahredilmeyi hak edeni cezalandırmada üstüne yoktur. Fakat -tabir
caizse- kartvizitinin başına Kahhar ve Cebbar yazmamıştır. Ya ne
yazmıştır? Rahmân ve Rahîm.
Rahmân �safat-ı müşebbehe�dir. Rahmeti
Allah'ın zatına nisbet eder. Sadece özneye işaret eder. O öznenin
nesnesine ilişkin hiçbir şey söylemez. Öznenin merhametle dolup
taştığını söyler. Öznedeki bu merhametin asli ve zati olduğunu söyler.
Özneden sadır olan her bir işin özünde bu vasfın bulunduğunu söyler.
Yani O'nun bizzat merhametli olduğunu ifade eder. Zati sıfatlar,
öznenin zatından nesnenin cevherine tecelli eder. Bu tecelli
�ontolojik� bir hakikat olur; tıpkı �kadın rahmi� gibi. İşbu yüzden
Allah Rasulü �İnne'r-Rahme şecnetun mine'r-Rahman: Anne rahmi
Rahman'dan bir daldır� buyurmuştur.
Rahîm mübalağa ile ism-i faildir. Özneye bir
eylem fiil formuyla nisbet edilirse, onun o fiili bazen yapıp bazen
yapmadığına, bazen terk edip bazen terk etmediğine delalet eder. Fakat
bir özneye fiil ism-i fail formuyla nisbet edilirse, o öznenin o fiili
sürekli yaptığına, hatta �meslek� edindiğine delalet eder. Rahîm ismi,
�merhamet Allah'ın mesleğidir� vurgusunu içerir. Kufe dil okulu �İsm-i
fail süren fiildir� der. Doğrudur. Allah'ın Rahîm olması, rahmetinin
sürekli, bitimsiz, kesintisiz olduğunu gösterir. Rahîm sırf bir ism-i
fail değil, bir mübalağa veznidir. Bu durumda Rahman Rahîm ile birlikte
şu manaya gelir: O zatında merhametle dolup taşan, işinde merhametle
dolup taşan. Özünde merhametin sonsuz kaynağı, işinde merhametin sonsuz
faili�
�Ahlak� kelimesi lafzi manasıyla Allah için
kullanılamaz. Çünkü ahlak yaratılmış olmakla alakalı bir şeydir. Ahlak,
yaratılış amacına (mâ hulika leh) uygun davranmaktır. Ahlak yaratılışla
(hilkat) ilgilidir. Dolayısıyla yaratılmışlar için kullanılır.
�Allah'ın ahlakıyla ahlaklanın� türünden sözler Allah için hakiki
manada kullanılamazlar. Olsa olsa mecazi manada kullanılabilirler.
Tıpkı �göz�, �el�, �taht� gibi. Gazzali Allah'ın güzel isimlerine
ilişkin yazdığı el-Maksadu'l-Esna'sında bu sözü hadis diye nakletse de
hadis değildir. Fakat derin hikmetlerle doludur.
Allah'ın ahlakıyla ahlaklanmak, o ünlü Buhari
hadisinde geçtiği gibi �Allah'ın güzel esmasını ihsa etmek� demektir.
Yani ilahi esmanın insan üzerindeki yansımalarının görünmesidir. Eğer
insan Allah'ı tanısa ve anlasaydı, kendi kartvizitinin başına da Rahman
ve Rahim olandan yansıyan bir şefkat ve merhamet yansırdı.
Eğer bu şefkat ve merhamet yansımamışsa, bu
nasıl Müslümanlıktır, bu kime Müslümanlıktır? Müslüman olmak, Allah'a
kayıtsız şartsız teslim olmaktır. Kayıtsız şartsız teslim olduğunuzu
iddia ettiğiniz Allah zatını sonsuz şefkat ve merhametin kaynağı olarak
tanıtacak, fakat O'na kayıtsız şartsız teslim olduğunu söyleyen bir
Müslüman'a O'nun sonsuz şefkat ve merhametinden bir pay yansımayacak�
Şefkat ve merhameti din kardeşlerinden dahi esirgeyecek. Bu hastalıklı
bir tavırdır. Okurum şu satırlarında yerden göğe haklıdır:
�Hocam, çevremde farklı islami hassasiyetleri
ön plana çıkaran değişik gruplardan samimi Müslüman kardeşlerim var. Ve
ben inanıyorum ki, hepsi de oldukça samimi. Fakat hiç durmadan
birbirlerini dışlayarak, hatta ve hatta ötekileştirerek, aralarını
fiziksel olmasa da psikolojik olarak inanılmaz ayrılıklara gebe hale
getiriyorlar. Bu şu anda benim İslam ümmetinde gördüğüm ve üzülerek
izlediğim beni ve benim gibi düşünen pek çok müslümanı oldukça rahatsız
ettiğini düşündüğüm bir konu.
Sizin bir sohbetinizde bahsettiğiniz, neden
şeytanın ötekileştirme için en uygun bir varlık olduğunu ve de eğer
böyle yapmaz isek insanların birbirlerini ötekileştireceğini (siz gerçi
ehli kitabın müslümanları ötekileştirdiğini söylemiştiniz) belirterek
çok müthiş bir tespitte bulunmuştunuz.
Neden hocam ihtilaflarımızı bir kenara
bırakarak ittifaklarda birleşemiyoruz? Neden sahabenin sahte bir
peygambere bile gösterdiği hoşgörüyü müslümanım diyen insanlara
gösteremiyoruz? Neden kendi düşünce sınıfımız dışındaki insanları
farklı fıkhi kavramlar ile niteliyoruz? Neden� neden�
Acaba diyorum onlar mı haklı? Yoksa benim bu
ittifaklarda birleşmiş, ihtilaflarını da zaman içinde belirli bir
konsensüs içerisinde çözmeye çalışan ve de çözen tek yumruk haline
gelmiş islam ümmeti hayalim bir ütopya mıdır?�
Ütopyalar �düş ülke�lerdir sevgili okurum.
Yani, �yok ülke, olmayan ülke�. Oysa İslam ümmetinin tarihi, bu
arzunuzun gerçekleştiği yüzyılların tanığıdır. Sosyolojik bir kuraldır:
bir kez gerçekleşen bir daha gerçekleşir. Eğer gerçekleşmiyorsa, bunun
müsebbibi bizleriz. Kendi adını Müslüman koyan bizler. Yani, Allah'a
kayıtsız şartsız teslim olduğunu söyleyenler.
Allah'ın sonsuz şefkat ve merhamet pınarından
bir yudum içmeyip de kendini O'na tam teslim olmuş sayanların
yüreklerinde kardeşlerine dahi yer yoksa, Allah size neden yardım etsin?
Son söz: Sizin kendi imanınız için ne dediğinizin hiçbir önemi yok. Önemli olan Allah'ın sizin imanınız için ne dediğidir.
sami hocaoğlu