Yazanlarda |
|
baybora Ayrıldı
Katılma Tarihi: 06 eylul 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 547
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
selam,
Anlamakta çok zorlandığım ayetlerden biri, bir ipucu buldum gerekçelerimi dipnotta zikrettim.
Ve (Allah'ın Kitabına sırt dönüp arkalarına attanlar ve onun yerine) "Süleyman’ın krallığı üzerine şeytan (düşüncelilerin) hurafelerine[1] uydular.[2] Süleyman (Allah’ın birliğini) inkar etmemiş,[3] Babil’de/li[4] iki Yahudi din adamı[5] Hârût[6] ve Mârût'a da[7] bir şey indirilmemişti.[8] Fakat[9] şeytan (düşünceliler) insanlara sihri[10] öğreterek[11] inkar ettiler. (Hârut ve Mârut öğrettiklerinin ilahi olduğuna inandırmak için;) "Biz ancak sizi deniyoruz[12] inkar etme"[13] demedikçe bir kimseye[14] (bir şey) öğretmiyorlardı.[15] (Şeytan düşünceliler) O ikisinden/ikisinin[16] öğrettiği[17] kişi[18] ile eşinin[19] arasını ayıran[20] sihri[21] öğreniyorlardı.[22] (Şeytan düşünceliler), o sihirle ancak Allah onaylarsa[23] birine zararverebilirlerdi.[24] (Şeytan düşünceliler) kendilerine zararı olan,[25] faydası olmayan[26] şeyleri öğreniyorlardı. Elbette, onu/Sihri satın alanın gelecekten[27] bir payı[28] olmadığını biliyorlardı. Ne kötü! Kendilerini karşılığında değiştirdikleri şey! Keşke bilselerdi! (102). (Şeytan düşünceliler), keşke iman edip, (Allah'a) sığınsalardı, şüphesiz Allah katında kazanacakları mükafat/sevap[29] hayırlı olacaktı. Keşke bilselerdi! (103). [102-103]
elbette cehd bizden tevfik Allah(a.c)'den
selam ve dua ile,
rıdvan
[1] Tetlu: 2:102, 10:61, 28:45, 29:48
[2] Tevrat, 1.Krallar: 11:1-43
Bak. 91:2 "Bir şey, bir şeyi izleyip tabi olduğunda, “Telâ, yetlu” ifâdesi kullanılır"
[3] “Süleyman kâfir olmadı” buyruğu ile Allah(a.c) tarafından Süleyman(a.s)'ın böyle bir günahı işlemediği dile getirilmektedir. Âyette ise herhangi bir kimsenin Süleyman(a.s)'ı küfre nisbet ettiğine dair bir ifade geçmemiştir. Yahudiler Süleyman(a.s)'ı sihirbazlıkla nitelendirdiler. Sihir küfür olduğundan dolayı adeta Süleyman(a.s) küfre nisbet edilmiş gibi olmuştur.
[4] Babil sürgünü, M.Ö. 8 ve 6. Yüzyıllar. İlk büyük sürgünü M.Ö. 722 yılında İsrail Krallığına son veren Asur kralı Sargon, ikinci büyük sürgünü ise M.Ö. 586’da Yahuda Krallığı’na bir devlet olarak son veren Babil/Kalde kralı Nebukadnezar (605-562) yapar. Medineli Yahudilerin bu sürgünlerden birinde Medine'ye geldikleri düşünülebilir. Babil kelimesi müennes, özel isim ve Arapça olmayan bir kelime olduğundan dolayı munsarif değildir. Yeryüzünde bir bölgenin adıdır.
[5] Harf-i tarif vardır. Bilinen ikimelek. 7:20 Melekeyni, harf-i tarifsizdir. İbn Abbas, İbn Ebzâ, ed-Dahhâk ve el-Hasen "el-Melekeyn" kelimesini lam harfini esreli olarak: "el-Melikeyn" şeklinde okumuşlardır. (Buna göre anlam: "...İki meliğe de..." şeklinde olur.)
EMORAİM: A rami “omer” sözcüğünden; açıklayan, öğreten, 219’da Mişna’nın tamamlanması ile yaklaşık 500 yılında Talmud’un tamamlanması arasında geçen sürede ağızdan ağza geçen törelerin yorumlanması ve Alaha’nın tertibinde rol alan bilim adamları. Bunlara Babil’de “Rav”, “Mar”, Eretz Yisrael’de “Rabi” denirdi. Emoraim’in, Alaha ve Agada hakkındaki çalışmaları. Gimara’yı oluşturmaktadır… Yahudilik ansiklopedisi, C.1, S.156, (Emoraim mad.), Yusuf Besalel, Gözlem Gazetecilik basın ve yayın a.ş. baskı tarihi yok.
[6] Bak. Tevrat, Hakimler. 7:1 “Harot Pınarı”
[7] Hârût ve Mârût Arapça olmayan özel birer isimdir. Çoğulları Hevârît ve Mevârît gelir. Hevârite ile Huvvâr, Mevârite ile Muvvâr da denilir. Câlût ile Tâlût'da böyledir.
Bak. Tevrat, Mika 1:12 “Marot’ta yaşayanlar”
[8] "Babil'de iki meleğe de bir şey İndirilmedi" buyruğunda yer alan "mâ" nehiy edatıdır. Ondan önceki vav ile: "Halbuki Süleyman kâfir olmadı" buyruğuna atfedilmiştir. Bu buyrukta takdim ve te’hir vardır. İfadenin takdiri şöyledir: Süleyman kâfir olmadı, iki meleğe de birşey indirilmedi, fakat şeytanlar kâfir oldular ki insanlara Babil'de büyüyü Hârût ile Mârût öğretiyorlardı. Burada Hârût ile Mârût "Fakat şeytanlar kâfir idiler" buyruğundaki "şeytanlar"dan bedeldir. "İki kişi çoğuldan nasıl bedel olur?" denirse 4:11, 55:68, 3:68, 2:98 ayetleri delildir. melekler: "Onlar kendilerine verdiği emirlerde Allah'a asla isyan etmezler" 66:6; "Bilakis (melekler) ikram olunmuş kullardır, sözle O'nun önüne geçmezler ve O'nun emriyle amel ederler." 21:26-27; "Gece ve gündüz durmaksızın tesbih eder, dururlar." 21:20
"ma enzelellahu biha min sultan " 12:40,
"ma enzelellahu biha min sultan" 53:23,
"lem yünezzil bihi" 7:33, 6:81, 22:71, 3:151
"ma nezzelellahu biha min sultan" 7:71
"Ve ma enzelna ala kavmihi" 36:28
Ma unzile: 2:4(2),91,102,136(2),185, 285, 3:72, 84(2), 199(2), 4:60(2), 162(2), 5:59(2), 64, 66, 67, 68(2), 81,83, 6:8, 156,157, 7:2,3, 157, 10:20, 11:12, 14, 13:1, 7, 19, 27, 36, 25:7, 21, 29:46, 50, 34:6, 39:55, 46:30
[9] “LâKiN” kelimesinin iki anlamı vardır: Geçmişe dair haberi nefyeder, geleceğe dair haberi de isbat (olumlu) eder. Bu kelime ise la, kef ve inne olmak üzere üç kelimeden yapılmıştır. "La" nefyedicidir, "kef hitab içindir, "inne" ise isbat ve tahkik içindir. Ağır olduğundan dolayı bu "inne"deki hemze gitmiştir.
[10] Sihrin aslında hile ve hayalî şekiller göstermek suretiyle bir şeyi olduğundan başka türlü göstermek demek olduğu söylenmiştir. Bu da büyü yapanın birtakım işler yapıp bazı sözler söylemesi ile olur. Bunun sonucunda büyülenen kişi o eşyayı gerçek mahiyetinden başka türlü görür. Tıpkı uzaktan serabı görüp de orada su bulunduğu hayaline kapılan ve devamlı ve hızlıca yol alan bir gemiye binip de kıyıda gördüğü ağaç ve dağların da kendisiyle birlikte yürüdüğünü zanneden kimsenin durumu gibi. Bu kelimenin küçük çocuğu aldatan ve aynı şekilde bir şeylerle uğraştırıp oyalayan kimsenin durumunu ifade etmek üzere kullanılan: “Küçük çocuğu sihrettim” ifadesinden türetildiği söylenmiştir. Teshîr (büyüleme) de böyledir. Sihr'in asıl anlamının gizlilik demek olduğu da söylenmiştir. Çünkü büyü yapan, bu işi gizlice yapar. Aslının, bir şeyden yüz çevirttirmek anlamına geldiği de söylenmiştir. Seni bu işten sihir etti, yani o işten başka tarafa çevirdi, denilir. Asıl anlamının meylettirmek olduğu da söylenmiştir. Seni meylettiren herkes sana sihir yapmış olur. Sihir, okuyup üflemek demektir. Alınış kaynağı latif ve sezilmeyecek kadar ince olan her şeye sihir denir. Sâhir (sihir yapan, büyüleyici) bilgin anlamındadır. Yine bu kelime aldatmak anlamına da gelir. Araplara göre ise bu ileri derecede iftira ve yalanın güzel sözlerle allanıp pullanması demektir.
es-Sihra: 2:102, 20:71, 21:3, 26:49
[11] yuALLiMûne: Onlar öğretiyorlardı.
[12] Fitnetün: 2:193, 5:71, 8:28,39,73, 21:111, 22:11, 24:63, 39:49, 64:15<
[13] Yani “Öğrettikleri yanlışlığa masum bir kılıf”
[14] Ehadin: 2:102(2),136, 285, 3.84,153, 4:152, 7:80, 9:84,127, 19:98, 24:21, 29:28, 33:40, 35:41, 69:47
[15] ( فَيَتَعَ 04;َّمُونَ )
[17] Yuallimani: İkisi öğretiyorlardı.
[18] el-Mer'i 2:102, 8:24
[22] ( يَتَعَلّ 14;مُونَ )
[25] ( يَضُرُّه 15;مْ): 2:102, 10:18, 25:55
[26] Yani “Boşuna uğraş”
2:102, 10:18, 25:55, 40:85
[29] meSuBetun : 2:102, 5:60
İnsana geri dönen, amellerin karşılığı (Ceza). Bu şekilde, ikisininde aynı şey olduğu düşünülerek “ceza” ve “Sevab” olarak adlandırılmıştır. “Sevab” sözcüğü “hayırla” ilgili de “şerle” ilgili de kullanılır. Fakat yaygın kullanımı daha çok “hayırla” ilgilidir bak. 3:195,148, 5:60’daki “mesûbetun” sözcüğü içinde aynı durum geçerlidir. “iSâBetun” sözcüğü “sevilen, arzu edilen yada hoşlanılan şeylerle ilgili” kullanılır bak. 5:85,3:153, 83:36
__________________ Tanrı'ya inanan adam olmak kolay, ve fakat Tanrı'nın inanacağı adam olmak zor!
|
Yukarı dön |
|
|
aliaksoy Uzman Uye
Katılma Tarihi: 05 subat 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 989
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selam Baybora;
Tesadüfe bak ki, biz de bir hafta önceki skype dersimizde bu ayetle ilgili olarak böyle bir anlama erişmiştik.
Özellikle "Harut ve Marut" ile ilgili olarak... Zaten hatalı aktarımın öbeği de bunlar oluyor.
Bu konuda Hatırlatıcı ve Haktansapmaz'ın katkıları olabileceğini düşünüyorum.
Esenlik dileklerimle...
__________________ "(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
|
Yukarı dön |
|
|
Guests Guest Group
Katılma Tarihi: 01 ekim 2003 Gönderilenler: -259
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Sevgili Ali Aksoy !
Benim bu ayetle ilgili bu anlayışım dört yıl öncesine gidiyor. Bu ayet, yanlış meallandirildiklerinin farkına vardığım ilklerindendir.
Yaklaşık on ay önce Rıdvan'ın bulunduğu ile gitmiş, orada üç kişiyle tanışmıştım. Sohbet esnasında bir çok ayet meallerinin yanlışlığını dile getirmiştim. Bu ayetlerden birisi de bu Bakara 102. ayetiydi. Beni Rıvan'la da görüştürmüşlerdi. İlgili değerlendirmem o arkadaşlardan (Rıdvan'la bağlantısı olduğunu düşündüğüm) biri aktarmış mıydı, bilemiyorum!
|
Yukarı dön |
|
|
Guests Guest Group
Katılma Tarihi: 01 ekim 2003 Gönderilenler: -259
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
baybora Yazdı:
selam,
Anlamakta çok zorlandığım ayetlerden biri, bir ipucu buldum gerekçelerimi dipnotta zikrettim.
Ve (Allah'ın Kitabına sırt dönüp arkalarına attanlar ve onun yerine) "Süleyman’ın krallığı üzerine şeytan (düşüncelilerin) hurafelerine[1] uydular.[2] Süleyman (Allah’ın birliğini) inkar etmemiş,[3] Babil’de/li[4] iki Yahudi din adamı[5] Hârût[6] ve Mârût'a da[7] bir şey indirilmemişti.[8] Fakat[9] şeytan (düşünceliler) insanlara sihri[10] öğreterek[11] inkar ettiler. (Hârut ve Mârut öğrettiklerinin ilahi olduğuna inandırmak için;) "Biz ancak sizi deniyoruz[12] inkar etme"[13] demedikçe bir kimseye[14] (bir şey) öğretmiyorlardı.[15] (Şeytan düşünceliler) O ikisinden/ikisinin[16] öğrettiği[17] kişi[18] ile eşinin[19] arasını ayıran[20] sihri[21] öğreniyorlardı.[22] (Şeytan düşünceliler), o sihirle ancak Allah onaylarsa[23] birine zararverebilirlerdi.[24] (Şeytan düşünceliler) kendilerine zararı olan,[25] faydası olmayan[26] şeyleri öğreniyorlardı. Elbette, onu/Sihri satın alanın gelecekten[27] bir payı[28] olmadığını biliyorlardı. Ne kötü! Kendilerini karşılığında değiştirdikleri şey! Keşke bilselerdi! (102). (Şeytan düşünceliler), keşke iman edip, (Allah'a) sığınsalardı, şüphesiz Allah katında kazanacakları mükafat/sevap[29] hayırlı olacaktı. Keşke bilselerdi! (103). [102-103]
[8] "Babil'de iki meleğe de bir şey İndirilmedi" buyruğunda yer alan "mâ" nehiy edatıdır. Ondan önceki vav ile: "Halbuki Süleyman kâfir olmadı" buyruğuna atfedilmiştir. Bu buyrukta takdim ve te’hir vardır. İfadenin takdiri şöyledir: Süleyman kâfir olmadı, iki meleğe de birşey indirilmedi, fakat şeytanlar kâfir oldular ki insanlara Babil'de büyüyü Hârût ile Mârût öğretiyorlardı. Burada Hârût ile Mârût "Fakat şeytanlar kâfir idiler" buyruğundaki "şeytanlar"dan bedeldir. "İki kişi çoğuldan nasıl bedel olur?" denirse 4:11, 55:68, 3:68, 2:98 ayetleri delildir. melekler: "Onlar kendilerine verdiği emirlerde Allah'a asla isyan etmezler" 66:6; "Bilakis (melekler) ikram olunmuş kullardır, sözle O'nun önüne geçmezler ve O'nun emriyle amel ederler." 21:26-27; "Gece ve gündüz durmaksızın tesbih eder, dururlar." 21:20
[9] “LâKiN” kelimesinin iki anlamı vardır: Geçmişe dair haberi nefyeder, geleceğe dair haberi de isbat (olumlu) eder. Bu kelime ise la, kef ve inne olmak üzere üç kelimeden yapılmıştır. "La" nefyedicidir, "kef hitab içindir, "inne" ise isbat ve tahkik içindir. Ağır olduğundan dolayı bu "inne"deki hemze gitmiştir.
|
|
|
Sevgili Rıdvan!
yaptığın meal-çeviriye, bir iki istisna, genelde katılıyorum. Katılmadığım kısmı farklı renkle gösterdim.
"Biz fitneyiz" ( nahnu fitnetun) diyorlar. Bence burada fitne ism-i fail anlamınadır. Yani diyorlar ki; biz fitneciyiz.. Fitnenin anlamları arasında; küfür, dalalet, rezalet; ibret, azap, maraz, cünun ( delilik, ahmaklık, aptallık..) da var. "Biz fitneyiz ha! Sakın dediklerimizi inkar etmeyesiniz!" demekle, başınıza bela getiririz; örneğin: sizi rezil duruma düşürürüz.. sizi delirtiriz.. sizi onanmaz hasta ederiz... diyerek onları önce korkutuyorlardı!
Lé xeléqa leh : Rezil, alçak, namussuz, adi, değersiz..
"Mé lehû min xeléq" da aynı anlama geldiği kanaatındayım.
Yani; "ahirette / sonunda rezil olacaklarını biliyorlardı."
8. dip notta farklı renklendirdiğim görüşlerine de katılamayacağımı söylemek durumundayım, şöyle ki:
1-Harut ve Marut'un "şeytanlar"dan bedel olduğu hususu... Delil olarak gösterdiğiniz ayetlerde benzer bir durum göremedim. O ayetlerin nasıl delil teşkil ettiğini açıklarsanız sevinirim.
2-21/26-27'deki ikram edilmiş kulların melekler olmayıp, resuller olduğu kanaatındayım. 21/20'de de tesbih edip duran bütün varlıklardır.
Bir de sizden bir ricam olacak: "LÂKİNNE"nin ; LÂ, KEF ve İNNE'den oluştuğunun kaynağını verseniz. Buna itiraz ettiğimi anlamayın lütfen, itiraz etmiyorum, öğrenmek istiyorum sadece. Çünkü ben LÂ ve KİNNE'den oluştuğunu biliyordum. Ayrıca KİNNE'nin, KEF ve İNNE'den oluştuğunu bilmiyordum.
Çalışmalarınızda hayırlı muvaffakiyetler dileklerimle...
Esen kalın!
|
Yukarı dön |
|
|
Guests Guest Group
Katılma Tarihi: 01 ekim 2003 Gönderilenler: -259
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Baybora yazdı:
[5] Harf-i tarif vardır. Bilinen ikimelek. 7:20 Melekeyni, harf-i tarifsizdir. İbn Abbas, İbn Ebzâ, ed-Dahhâk ve el-Hasen "el-Melekeyn" kelimesini lam harfini esreli olarak: "el-Melikeyn" şeklinde okumuşlardır. (Buna göre anlam: "...İki meliğe de..." şeklinde olur.)
Rıdvan kardeşim! Bir de şunu soracaktım:
Buradaki "el-melekeyn"i neden 7/20'deki "melekeyn" ile mukayese etme gereğini duydunuz?
Bir de bu iki melek / meliki iki yahudi din adamı diye çevirmişsin. Kanaatıma göre bunlar iki din adamından çok iki usta sihirbazlar. Fitnenin "sihir" anlamının da olduğunu eklemeyi unutmuşum.
Bi emanillah.
|
Yukarı dön |
|
|
baybora Ayrıldı
Katılma Tarihi: 06 eylul 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 547
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
selam,
Benim harut ve marut'la ilgili çevirimin temeli Dücane Cündioğlu'nun, Harut ve Marut makalesine dayanır. (Ducane bey'de Cemaluddin Kasimi'den çevirmiştir.). Kelime dergisi 1987, Yıl:2, Sayı: 16. (Kütüphanemde mevcuttur.)
Benimde bu dergilere ulaşmam, on iki, on üç sene öncesine dayanır. Ben bu makaleden sonra, aldığım çevirilerde önce bu ayet-i kerime'ye bakardım.
Bu ayet-i Kerime ile ilgili farklı bir bakış Hikmet Zeyveli bey'e ait. (Kur'an Sünnet üzerine makaleler, ilk baskı Bilgi vakfı 1996, İkinci baskı Birun, 2003 (Makale ikinci baskıda "Harut ve Marut Meselesi)
Ali bey,
Abdurrahman bey,
ilginize, katkınıza ve eleştirinize teşekkür ediyorum,
Abdurrahman bey'in açıklamamı istedikleriyle devama edeceğim inşAllah
Selam ve dua ile,
rıdvan
__________________ Tanrı'ya inanan adam olmak kolay, ve fakat Tanrı'nın inanacağı adam olmak zor!
|
Yukarı dön |
|
|
baybora Ayrıldı
Katılma Tarihi: 06 eylul 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 547
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selam Abdurrahman bey,
1. “Lakin” ile ilgili dipnotum desteği müfessir Kurtubi’dir. (2:102’nin izahında).
2. “Bedel” için misal “55:68” “Meyve, Hurma ve Nar” - “meyve-ler” bedel.Harut ve Marut ikisi “Şeytanlar”.
3. 2-21/26-27,21/20 ile ilgili değerlendirmenizi dikkate alacağım. Görüşümde ısrarcı değilim.
4. İki melik’i “iki Yahudi din adamı” diye çevirmem “ip ucundan dolayı” .. ”rav” ve “mar” bunlar Babil sürgününde Yahudi eğitmen, öğretmen “Rabi”lerin künyeleri. Kudus’te bunlara “Rabi” diyorlar (İpin ucunu buldum, ardındayım detaylı bilgiye ulaştığımda paylaşacağım).
5. “İki melek” ve “Süleyman(a.s) küfürle itamı ” Yahudilere ait sözler”. (Yani harut ve marut’a Yahudiler “melek” diyorlardı Kur’an’ı Kerim bunu iktibas ediyor. )
6. 7:20’yi ise Mukayese amaçlı zikretmiştim. (Kur’an’ı Kerim’de böyle bir kelime mevcut diye).
(Melekler ile ilgili kanaatimi merak ettiğiniz gibi anladım sorunuzu.)
Devam ederiz inşAllah,
Selam ve dua ile,
rıdvan
__________________ Tanrı'ya inanan adam olmak kolay, ve fakat Tanrı'nın inanacağı adam olmak zor!
|
Yukarı dön |
|
|
Guests Guest Group
Katılma Tarihi: 01 ekim 2003 Gönderilenler: -259
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
SEvgili Rıdvan!
Açıklamalarınız için teşekkürler.
“Bedel” için misal “55:68” “Meyve, Hurma ve Nar” - “meyve-ler” bedel.Harut ve Marut ikisi “Şeytanlar”.
"Fâkihetun ve nexlun ve rummân". Burada olana bedel değil de atf-ı beyan dense daha doğru olsa gerek! 102'deki "Hérut ve Mérut", "şeyâtînu"den değil de "melekeyn"den bedeldir.
Selam ve sevgiler.
Not: Bakara 254-255. ayetlerde geçen "şeféatun" ve "yeşfeu" kelimelerinin "sözlük anlamlarında olduklarını belirtmiştiniz. Sizden ilgili ayetlerin çevirisini rica etmiştim.. İlgili (şefeat) bölüme yazarsanız sevinirim.
|
Yukarı dön |
|
|
dinveahlak Newbie
Katılma Tarihi: 25 ocak 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 26
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Sayın baybora! Kuran üzerinde konuşurken sırf aklımıza geleni dayanak alarak hareket edemeyiz. Mutlaka anlayışımızın ilmi dayanakları olmalı.
Melekeyni ifadesini iki Yahudi din adamı[5] diye çevirmişsiniz. Bu çeviriyi nereden esinlenerek yazarsanız yazın tutarlı olması mümkün değildir. Bir defa kuranın metninde geçen ifade melekeyni olduğundan ötürü bu çeviri mutlaka "iki melek" şeklinde olmalı. Aksi takdirde kuran'ın korunmamışlığı gibi bir durum hasıl olur.
Ayette asıl anlatılmak istenen şudur. Sihirle uğraşanlar ayetin "kafirlik" olarak nitelendirdiği bu fiili Allahın bildirdiği şeklinde bir yalana sarılarak " iki meleğe indirileni" öğretiklerini iddia ediyorlar.
Halbuki ayet bu iddia sahiplerinin iddialarını red mahiyetinde gelmiştir. Burada yapılan asıl yanlış metindeki "ma-i nafiyelerin ma-i mevsule" olarak okunmasıdır. halbuki ayetlerde ki "ma" olumsuzluk masıdır yani "ma-i nafiye" dir.
Bu bakımdan ayetin meali şöyle olmalıdır. İlgili meal sayfama bakabilirsiniz.
102-Süleyman’ın hükümranlığı hakkında şeytanlarının anlattıklarına uydular. Süleyman kâfirlik etmiş değildi. Ama şeytanları, insanlara sihir öğretmek suretiyle, kâfirlik ettiler. Babil’de Harut ve Marut diye iki meleğe bir şey indirilmiş değildi. O İkisinin de “biz sadece bir imtihanız, sakın kâfirlik etmeyin” diyerek kimseye bir şey öğrettikleri yoktu. Onlar ise, güya o ikisinden, kişi ile eşinin arasını bozacak şeyler öğreniyorlardı. Oysa onların o büyü ile Allah’ın izni olmadıkça kimseye zarar vermeleri de mümkün değildi. Kendilerine zarar verecek ve bir fayda sağlamayacak şeyleri öğreniyorlardı. Onu satın alanın ahirette bir hissesi olmadığını da kesinlikle biliyorlardı. Böyle yaparak kendilerine satın aldıkları şey ne kötüdür. Keşke anlayabilmiş olsalardı.
103-Onlar iman edip sorumluluklarını yerine getirselerdi elbet Allah katındaki mükâfatları daha hayırlıydı. Keşke anlayabilmiş olsalardı.
__________________ Samimi olanlar için aklın yolu birdir
|
Yukarı dön |
|
|
baybora Ayrıldı
Katılma Tarihi: 06 eylul 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 547
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
selam din ve ahlak,
yazdıklarımın tamamını gerekçeleriyle birlikte okudunuz mu bilmiyorum,
yazdığınız iletilerin bir kısmında benin dipnotlarda verdiğim şeylerde var,
ne ye itiraz ettiyseniz açık ça yazın ki bende anlayayım,
selam ve dua ile,
rıdvan
__________________ Tanrı'ya inanan adam olmak kolay, ve fakat Tanrı'nın inanacağı adam olmak zor!
|
Yukarı dön |
|
|
|
|