Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
İçinizden
varlık ve servet sahibi kimseler yakınlarına, düşkünlere ve Allah
yolunda hicret edenlere,vermeyeceklerine yemin etmesinler. Onlar affetsinler, vazgeçip iyi muamelede bulunsunlar.Allah’ın sizi bağışlamasını arzu etmez misiniz? Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. 24/22
Bu ayeti nasıl anlıyorsunuz arkadaşlar..??
şimdi konumuzla ne alakası var diyebilirsiniz,demekte serbestsiniz,buyrunuz deyiniz..
Yaptığım
anlama eyleminin bana veri olarak sundukları tamama ermeden istedim ki
sizinde katkınız olsun,olur ki biz yanlış anlamayalım..
Kuranda
''hicret' kelimesine karşılık gelen muharicun ve türev kelimeleri hem zihin göçü hemde mekan değişimi olarak karşımıza çıkmaktadır.
ve ben elçinin,bulunduğu şehirden ''kaçış''anlamında asla çıkmadığına iman ediyorum..
elçi medineye/şehre/kente bir çıkış yapmışsa bu çıkış bir kaçışla değil bir emirle gerçekleşmiştir..fakat elçinin yaptığı bu çıkış bir hicret değildir,bunun adı İnsanlara Ensar olmaktır.
Ben rabbime hicret edeceğim''ayetinin
de bana gösterdiği gibi,''hicret'' kelimesiyle ifade edilenin ''zihin
göçü''/anlayışta yer değişimi mekan değişimi ve olumlu sonuçlara gark olmak'' olduğunu
düşünüyorum,
İman edenler,
hicret edenler, Allah yolunda cihad edenler; şüphesiz bunlar Allah’ın
rahmetini umarlar. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. 2/218
ve dikkatimi çeken bir nokta daha var..
''önce iman sonra eylem''
ee adam iman edebilir lakin ''eyleme geçmez..
önce iman sonra hicret?? Hicret çok önemli,hicretsiz imanda bir işe yaramıyor..iman ettikleri ancak hicret etmemeleri sebebiyle, ve tek mazeret, ''imkan yol bulamayanlar''..fakat onlarda ''din hakkında sorup pekiştirerek eyleme geçisin tetikleyicisi olan zihinsel göçle/mekan değişimini gerçekleştirebilirler...
ve
misal, imanlarını ispat edenlerle karşıtların aralarında velev ki bir
antlaşma olsa bu ispat edenler,hicret etmeyenlere bir koruma/kollamada
bulunamıyor ve ispat edenlerin ispat etmeyenlere karşı,ispat
etmedikleri sürece tek sorumlulukları;dinde sorduklarına cevap vermek...
Kuru imanın eylemle isbatı olmasın sakın hicret..??veya zulm altında kalmaya Rabbin razı olmaması nedeniyle mekan değişimi?? bilmem sizler neler söylersiniz?
Kuran'da anlatılan hicretten anladığımız, önce zihin/iman göçü sonra da mekana göç. Göç eden "muhacirler" var, bir de bunlara memleketlerinde, evlerinde ve gönüllerinde yer açan, kucaklayan, barındıran "ensar" var.
''Rabbe hamdolsun ki Yüklerimizi üzerimizden atıyor.''
Geçici bir süre için mekan değişimine göç değil taşınma denir, Göç,artık geri dönülmez şekilde mekan değişimidir.
Muhacirun Allaha zihnen göç edenler,Allah için zulm yurdunu terk edenler. Ensar ise yardımcılarıdır.
Geleneksel islamda medine inanırlarına verilen bir sıfattır ensar, oysa Allahın dininde ensar, hem Hakka hemde batıla dalanlara yardım edenlerin sıfatıdır,
Yani Ensar;esas anlamı itibarıyla ''yardımcı''demektir.
Siz bir kardeşinize,O insanın talebiyle para yardımı yaptığınızda Allah nazarında o kişinin ensarı olmuşsunuzdur,o paraya ihtiyacı olupta size yönelen muhacirdir ve umutsuzluğa düşmüş bir insana rahmet olduğunuzda siz Allah nazarında onunda ensarı olmuşsunuzdur..yolda çarpılmış bir hayvanı görmüşseniz o size muhacir ve tedaviye götürmüşseniz, sizde o hayvanın ensarı olmuşsunuzdur, İnananların ensarı hem birbirleridir hemde Allah, Allah inananların ensarıdır..
Geleneksel islamda hicret ve bu kavramla kopmaz olduğu düşünülen cihad kelimelerinin yanlış anlaşıldığını düşünüyorum,
Hicretin geleneksel anlayışta;esas itibariyle mekan değişimi olduğunu ve bu yapılırken 'güçlü değil zayıf olunduğu göz ardı edilmiştir..
Ey iman edenler zayıf ve güçsüzler için seferber olun emrinden ben,
varsa bir mekan değişimi;bu değişimi yapanların güçlü, diğerlerinin ise yardıma muhtaç olduklarını düşünüyorum..
Bu durumda;yardım amacıyla mekan değiştirenler ensar olurken,kendilerine kendi mekanlarına gelinenler muhacir olmaktadır..
Burada yardım isteyenler ve yardım edenlerin konumları göz ardı edilmemelidir.
Yani muhacir ve ensar oluşların mekan/yer değiştirmeyle kazanılan sıfatlar olmadığı unutulmamalıdır..
Yardım dileyen/yardım uman olarak gelmek,yol almak/mekan değişimi..
Misal;Babanız hasta olduğunu size bildirdi siz istanbulda babanız ığdırda..babanız muhacir, siz ise ensar olmuşsunuzdur..
Iğdıra giderek babanıza,ığdırda tedavi için koşturabilir veya olmadı en iyi tedavi istanbulda ise alıp babanızı istanbula getirirsiniz..
Bu durumda siz yine ensar, babanız yine muhacirdir..velhasılı muhacir ve ensar kelimelerini kuranda anıldığı gibi anlamak gerekir..
velev ki geleneksel islama göre anladık,o vakit her önümüze gelen;''Ey iman edenler Allah yolunda hicret edin''ayetiyle karşılaşıp,
yav ben kim hicret kim?hem bunun yolu yordamıda nedir?diye düşünüp,bir çıkar yol bulamamak,
ve bazılarının yaptığı gibi misal Afganistana gidip abd deyle savaşarak hem hicret hemde cihadı bir arada kotarma amacıyla işin içinden çıkma çabalarına rastlarsınız..
Allah yolunda hicret edin''demek,
Allah için artık batılı terk edin arının ve muvahhidler olarak kalabileceğiniz yurda gidin ve yalnız Allahtan umun ümit edin demektir..ve
''Ey iman edenler Allahın Ensarları olun''
yani Allahın dininin doğru anlaşımasına, zayıf düşmemesine batıla boğulmamasına, dinin GERÇEK tedrisatının batıl önünde yenilmemesine engeller olun ve böylece yardım etmiş olun..
''Ya eyyuhellezîne amenu kunu ensarallah''
Ve en basitinden bir örnekle;
bizler bu forumlarda birbirimize muhaciriz bizler bu forumlarda birbirimize ensarız.
Ya eyyuhellezîne amenu kunu ensarallahi kema kale 'isebnu meryeme lilhavariyyîne men ensari ilellah, kalelhavariyyune nahnu ensarullahi feamenet taifetum mim beni israile ve keferat taifeh, feeyyednellezîne amenu 'ala 'aduvvihim feasbehu zahirîn. 61/14
Ey iman edenler! Allah’ın yardımcıları olun. Nasıl ki Meryem oğlu İsa da havarilere, “Allah’a giden yolda benim yardımcılarım kimdir?” demişti. Havariler de, “Biz Allah’ın yardımcılarıyız” demişlerdi. Bunun üzerine İsrailoğullarından bir kesim inanmış, bir kesim de inkâr etmişti. Nihayet biz inananları, düşmanlarına karşı destekledik. Böylece üstün geldiler.61/14
Ves sabikunel evvelune minel muhacirine vel ensari vellezinettebeuhum bi ihsanir radiyallahu anhum ve radu anhu ve eadde lehum cennatin tecri tahtehel enharu halidine fiha ebeda, zalikel fevzul azîm. 9/100
Zulüm ve kötülüğün egemen olduğu diyardan göç edenler ile Din'e sahip çıkan ve koruyanların ilklerine, önde gelenlerine ve bir de iyilik/doğruluk (yolun)da onları izleyenlere gelince, Allah onlardan hoşnuttur; onlar da Allah'tan. Ve O, onlar için içlerinde yerleşip sonsuza kadar yaşayacakları, derelerin, ırmakların çağıldadığı hasbahçeler hazırlamıştır: İşte en büyük bahtiyarlık budur! 9/100
Le kad tabellahu alen nebiyyi vel muhacirine vel ensarillezinettebeuhu fi saatil usrati mim ba'di ma kade yeziğu kulubu ferikim minhum summe tabe aleyhim innehu bihim raufur rahîm. 9/117
Gerçek şu ki, Allah acıması, esirgemesiyle Peygamber'e ve sıkıntılı bir zamanda -hem de içlerinden bir kısmının kalpleri neredeyse kaymak üzereyken- ona bağlı kalıp zulmün ve kötülüğün egemen olduğu diyardan göç edenlere ve Din'e sahip çıkıp ona kol kanat gerenlere teveccüh etti. Sonra, bir kere daha: acıması, esirgemesiyle (Allah) onlara teveccüh etti. Çünkü O, gerçekten onlara karşı çok merhametli ve çok şefkatlidir.9/117
Ve ma enfaktum min nefekatin ev nezertum min nezrin fe innellahe ya'lemuh, ve ma liz zalimine min ensâr. 2/270
Allah yolunda her ne harcar veya her ne adarsanız, şüphesiz Allah onu bilir. Zulmedenlerin yardımcıları yoktur. 2/270
Fe lemma ehasse isa minhumul kufra kale men ensari ilellah, kalel havariyyune nahnu ensarullah, amenna billah, veşhed bi enna muslimûn. 3/52
İsa, onların inkârlarını sezince, “Allah yolunda yardımcılarım kim?” dedi. Havariler, “Biziz Allah yolunun yardımcıları. Allah’a iman ettik. Şahit ol, biz müslümanlarız” dediler. 3/52
Rabbena inneka men tudhilin nara fe kad ahzeyteh, ve ma liz zalimine min ensâr. 3/192
«Ey Rabbimiz! Sen kimi o ateşe sokarsan şüphesiz onu hakîr ve zelil edersin. Ve zalimler için yardımcılar da yoktur.» 3/192
Le kad keferallezine kalu innellahe huvel mesihubnu meryem, ve kalel mesihu ya beni israila'budullahe rabbi ve rabbekum, innehu mey yuşrik billahi fe kad harramellahu aleyhil cennete ve me'vahun nar, ve ma liz zalimine min ensâr. 5/72
Andolsun, “Allah, Meryem oğlu Mesih’tir” diyenler kesinlikle kâfir oldu. Oysa Mesih şöyle demişti: “Ey İsrailoğulları! Yalnız, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin. Kim Allah’a ortak koşarsa, artık, Allah ona cenneti muhakkak haram kılmıştır. Onun barınağı da ateştir. Zalimler için hiçbir yardımcı yoktur.” 5/72
İnnelezine amenu ve haceru ve cahedu bi emvalihim ve enfusihim fi sebilillahi vellezine avev ve nesaru ulaike ba'duhum evliyau ba'd vellezine amenu ve lem yuhaciru ma lekum miv velayetihim min şey'in hatta yuhaciru ve inistensarukum fid dini fe aleykumun nasru illa ala kavmim beynekum ve beynehum misak, vallahu bi ma ta'melune besîr. 8/72
İman edip hicret eden ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenler ve (muhacirleri) barındırıp (onlara) yardım edenler var ya, işte onlar birbirlerinin velileridir. İman edip hicret etmeyenlere gelince, hicret edinceye kadar, onların velayetleri size ait değildir. Eğer din konusunda sizden yardım isterlerse, sizinle aralarında sözleşme bulunan bir kavme karşı olmadıkça, yardım etmek üzerinize borçtur. Allah, yaptıklarınızı hakkıyla görendir. 8/72
Fe asbeha fil medineti haifey yeterakkabu fe izellezistensarahu bil emsi yestasrihuh, kale lehu musa inneke le ğaviyyum mubîn. 28/18
Korkarak, etrafı gözetleyerek şehirde sabahladı. Bir de ne görsün, dün kendisinden yardım isteyen yine feryat ederek ondan yardım istiyordu. Mûsâ da ona, “Belli ki sen azgın bir kimsesin” dedi. 28/18
arapçada şehir/kent anlamına gelen bu kelime neden genel olarak meallerde ''şehir/kent''olarak çevrilmemiştir de hep medine olarak bırakılmıştır?Muhammed elçiden bahs eden ayetlerde genelde ''medine''kelimesi suudların medinesi olarak tanıtılmıştır.
ve medine denen yerdekilerin tamamı iman etsin etmesin orada ikamet etmeleri sorunsuzken mekkeden gelen ve yaklaşık 430 km yol kat eden kadınların sınanması ve iman etmişlerse kalmaları fakat iman etmiş olsalarda olur ki hata ile geri gönderilmeleri..o şehirler ki çevresinden insanların kapılıp çarpılıp götürüldüğü bir alan...
Elçinin göç ettiği kentin adı medine miydi?
Ve mimmen havlekum minel a'rabi munafikun, ve min ehlil medineti meradu alen nifaki la ta'lemuhum nahnu na'lemuhum se nuazzibuhum merrateyni summe yuraddune ila azabin azîm. 9/101
Hem çevrenizdeki bedevilerden münafıklar var, hem de Medine halkından münafıklıkta ısrar edenler var. Sen onları bilmezsin. Onları biz biliriz. Biz onları iki kere azaba uğratacağız. Daha sonra da büyük bir azaba itilecekler. 9/101
9/101 de ki medine kelimesi şu an arapların ismini verdikleri medine şehri mi?yoksa mekke mi?yoksa şehirlerden bir şehir mi? evet tek kelime ile anlam ne kadarda değişiyor değil mi?
o ayetin çevirisi şu şekilde olmalıydı..
Hem çevrenizdeki bedevilerden münafıklar var, hem de şehir/ikamet etmekte olduğunuz kent halkından
münafıklıkta ısrar edenler var. Sen onları bilmezsin. Onları biz
biliriz. Biz onları iki kere azaba uğratacağız. Daha sonra da büyük bir
azaba itilecekler. 9/101
Ma kane li ehlil medineti ve men havlehum minel a'rabi ey yetehallefu ar rasulillahi ve la yerğabu bi enfusihim an nefsih, zalike bi ennehum la yusibuhum zameuv ve la nesabuv ve la mahmesatun fi sebilillahi ve la yetaune mevtiey yeğizul kuffara ve la yenalune min aduvvin neylen illa kutibe lehum bihi amelun salih, innellahe la yudi'u ecral muhsinîn. 9/120
Medine halkı ve onların çevresinde bulunan bedevîlere, Allah’ın Resûlünden geri kalmak, kendi canlarını onun canından üstün tutmak yaraşmaz. Çünkü onların, Allah yolunda çektikleri susuzluk, yorgunluk, açlık, kâfirleri öfkelendirmek üzere bir yere adım atmaları ve düşmana karşı herhangi bir başarı kazanmaları gibi hiçbir olay yoktur ki karşılığında kendilerine iyi bir amel(in sevabı) yazılmış olmasın. Şüphesiz Allah, iyilik yapanların mükâfatını elbette zayi etmez. 9/120
Buradaki medine suudların medine isimli şehri mi yoksa mekke mi?yoksa bizim hiç düşünemediğimiz bir şehir mi?
doğru çevirisi...
Şehir/kent halkı ve onların
çevresinde bulunan bedevîlere, Allah’ın Resûlünden geri kalmak, kendi
canlarını onun canından üstün tutmak yaraşmaz. Çünkü onların, Allah
yolunda çektikleri susuzluk, yorgunluk, açlık, kâfirleri öfkelendirmek
üzere bir yere adım atmaları ve düşmana karşı herhangi bir başarı
kazanmaları gibi hiçbir olay yoktur ki karşılığında kendilerine iyi bir
amel(in sevabı) yazılmış olmasın. Şüphesiz Allah, iyilik yapanların
mükâfatını elbette zayi etmez. 9/120
Yekulune leir reca'na ilelmedîneti leyuhricennel'e'azzu minhel'ezel, ve lillahil'izzetu ve liresulihi ve lilmu'minîne ve lakinnelmunafikîne la ya'lemûn. 63/8
Onlar, “Andolsun, eğer Medine’ye dönersek, üstün olan, zayıf olanı oradan mutlaka çıkaracaktır” diyorlardı. Hâlbuki asıl üstünlük, ancak Allah’ın, Peygamberinin ve mü’minlerindir. Fakat münafıklar bilmezler.63/8
Buradaki medine yine suudların medinesi mi yoksa mekke mi?yoksa bizim hiç düşünemediğimiz bir şehir mi?
Ve iz kalet taifetum minhum ya ehle yesribe la mukame lekum farciu ve yeste'zinu ferikum minhumun nebiyye yekulune inne buyutena avratuv ve ma hiye bi avrah, iy yuridune illa firara. 33/13
Hani onlardan bir grup, “Ey Yesrib (Medine) halkı! Sizin burada durmak imkânınız yok. Haydi geri dönün” demişti. Onlardan bir başka grup da, “Evlerimiz açık (korumasız)” diyerek Peygamberden izin istiyorlardı. Oysa evleri açık (korumasız) değildi. Onlar sadece kaçmak istiyorlardı. 33/13
Burada da yesrib kentlilerine bir hitap var..evet yesrip adında bir ikametgah..medine mi acep????
Le il lem yentehil munafikune vellezine fi kulubihim meraduv vel murcifune fil medineti le nuğriyenneke bihim summe la yucaviruneke fiha illa kalila. 33/60
Celâlim hakkı için, eğer münafıklarla kalblerinde şehvet hastalığı bulunanlar ve şehirde müminlerin ayıblarını arayıb yayanlar, (fenalıklarından) vazgeçmezlerse, muhakkak seni onlara musallat ederiz. Sonra seninle o şehirde (Medine’de) az bir zamandan fazla komşu olamazlar.33/60
şimdi bu şehirede medine denmişte acep burası hangi şehir ola?mekke mi,yesrip mi?
Ve emmel cidaru fe kane li ğulameyni yetimeyni fil medineti ve kane tahtehu kenzul lehuma ve kane ebuhuma saliha, fe erade rabbuke ey yebluğa eşuddehuma ve yestahrica kenzehuma rahmetem mir rabbik, ve ma fealtuhu an emri zalike te'vilu ma lem testi' aleyhi sabra. 18/82
“Duvar ise şehirdeki iki yetim çocuğa ait idi. Altında onlara ait bir define vardı. Babaları da iyi bir insandı. Rabbin, onların olgunluk çağına ulaşmalarını ve Rabbinden bir rahmet olarak definelerini çıkarmalarını istedi. Bunları ben kendi görüşüme göre yapmadım. İşte senin, sabredemediğin şeylerin içyüzü budur.18/82
Allah Allah??alimlerimiz nasıl olduysa burdaki medinenin,medine olmadığının farkına varmışlar..hayret..
Ve kezalike beasnahum li yetesaelu beynehum, kale kailum minhum kem lebistum, kalu lebisna yevmen ev ba'da yevm, kalu rabbukum a'lemu bi ma lebistum feb'asu ehadekum bi verikikum hazihi ilel medineti fel yenzur eyyuha ezka taamen fel ye'tikum bi rizkim minhu vel yetelattaf ve la yuş'iranne bikum ehada. 18/19
Yine böyle onları ba's de ettik ki aralarında soruşsunlar diye: içlerinden bir söyliyen «ne kadar durdunuz?» dedi, bir gün yâhud bir günün birazı dediler, ne kadar durduğunuza dediler: rabbınız a'lemdir, şimdi siz birinizi şu gümüş paranızla şehre gönderin de baksın hangisi yiyecekçe daha temiz ondan size bir rızık getirsin, hem çok kurnaz davransın ve zinhar sizi birine sezdirmesin
Tüh burasıda demek ki medine değilmiş..halbuki medine yazarlardı?ne oldu acep?
Fe asbeha fil medineti haifey yeterakkabu fe izellezistensarahu bil emsi yestasrihuh, kale lehu musa inneke le ğaviyyum mubîn. 28/18
Korkarak, etrafı gözetleyerek şehirde sabahladı. Bir de ne görsün, dün kendisinden yardım isteyen yine feryat ederek ondan yardım istiyordu. Mûsâ da ona, “Belli ki sen azgın bir kimsesin” dedi. 28/18
Ve cae raculum min aksal medineti yes'a, kale ya musa innel melee ye'temirune bike li yaktuluke fahruc inni leke minen nasihîn.28/20
Şehrin öbür ucundan koşarak bir adam geldi. “Ey Mûsâ! İleri gelenler seni öldürmek için aralarında senin durumunu görüşüyorlar. Şehirden hemen çık. Şüphesiz ben sana öğüt verenlerdenim” dedi.
Şartları gereği Hz Muhammed içinde bulunduğu yerleşkeden ,Allahın emriyle ve yardımıyla halkın kalplerinin O'na meylettirildiği başka bir yerleşim birimine gitmek zorunda kalmıştır.
Kuranda geçen muhacirun ve türev kelimelerin meallerimizde Hicret olarak yazıldığını görüyoruz,
Oysa hicret olarak çevrilen bu kelimelerin hem zihinsel hemde mekan değişimi şeklinde anlamları mevcuttur,
benim öğrenmek istediğim şudur,
şartlar gereği şu an için ülkemizde bir din baskısı genel anlamda yoktur..kişiler fikirlerinde ve eylemlerinde huzuru bozmadıkları sürece serbesttirler..öyleyse Kuranda geçen hicret kelimesinin anlamını biz sadece zihinsel göç olarak alırsak yanlış mı yapmış oluruz?
veya şöyle diyelim..
Fiziki hicret elçi hayatta olduğu zaman mı geçerlidir/yapılır?
veya bugün çin zulmü altında inleyen Uygur Türklerinin zulüm altında inlememek için imkanları varsa hicret etmeleri gerekmekte midir?
velhasılı hicret emrinin hükmü zamanına hitap ederek bizler için geçersiz mi kalmıştır? yoksa bu hicret edin emrinin yerine getirilmesi şartlara mı bağlıdır?
1.Bizim yaşadığımız hayat GERÇEK anlamda Kurana göre midir?
Seninle din konusunda mücadele etmeyenleri bırak..
her insanın kazandığı çalıştığı kadardır..iyiye çalışır az öz kazanır,kötüye çalışır tepeleme kazanır..her iki durumdada çalısanın hakkı çalışana verilmiş olur..ve bizim yaşadığımız dinin gerçek olması elçinin hayatta olmasıyla tescillenemez..bu bekleniyorsa eyvah.. evet yaşadığımız hayat Gerçek anlamda kurana göredir lakin Dinimiz Gerçek anlamda kurana göre değildir kardeşim.
Biz kitaptan nasiplenebildiğimiz ölçüde dinin gerçeğini yaşarız,ben kendi seviyemde sen senin seviyende diğeri kendi seviyesinde dinin gerçeğini yaşar,velhasılı din doğr anlaşıldığında Gerçeği yaşamama diye bir lüksü olamaz vicdan sahibinin..ve gerçeğe ne denli vakıf olunursa o derece sırtlardan yük indidir..ne derece anlaşılamaz ise o derece yükler sırtlara BASKI uygular kardeşim.
ve bu ülkede din baskısı yoktur, dinin baskısı vardır Hayrullah kardeşim..
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma